Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə25/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   83

Şunu da ilave etmekte yarar bulunmaktadır ki, Hicrî 671 tarihinde vefat eden ve Muhyiddin-i Arabi'nin talebesi olan Sadreddin Konevî de, bu eseri şerh etmiş ve Risalede yer alan işaretleri daha ayrıntılı olarak anlatmaya çalışmıştır. Nitekim Eyüp Sabri Paşa, bu eserden bir sayfayı Mir'ât'ül-Haremeyn adlı eserine almıştır.

Netice olarak, Yavuz'un mü'eyyed min indillah olduğunu reddetmek mümkün değildir. Burada "her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir; göz ise ma-

BİLİNMEYEN OSMANLI

neviyâtta kördür

80. Yavuz Sult; tur. Bu doğ:

Konuyu birkaça

1) islâm Hul ması, kadınlar İçin ( lar, erkek çocukların i zamanında yapıldıjıj erkeklerin kulakl bazılarına göre İse 0

İşte bu şerif timal dahi vermiy selerini görünce, ¦¦ biliyor ve onun j ruz. Yavuz, süs \ pala bıyıklar vaı

2) Şu anda 1 ebadında bulunan lı peli resme < bunun gib= küpeli 0 da resmi nakkaşjarj tamamen hayati v Ilınmaktadır. 1 uydurmaı boynunda I fetleri İle t

Zaten 1926 ] zaman I resim Şah! üzerinde I mektedir,

3) t

ahlaksız I edilmesi lı nı mesel alâmeti c



78 Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 258/a-b; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. 6456; E-11634; Abdullah bin Rıdvan, Tarih-i Mısır, Bâyezid Kütp. Yazma nr. 4971, vrk. 97/a-100/a; Muhammed Harb, El-Osmâniyyûn, Beyrut 1989, sh. 168-171; Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, 93-94 (Hutbe-i Şâmiye'den); Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.II, sh. 364 vd.; BA, YEE, nr. 38-93-553/510; Akgündüz Belgeler Gerçekleri Konuşuyor I-V, 5. Baskı, İstanbul 1997, c. I, sh.162 vd.; c. II, 30-39; c. IV, sh. 81-87.

etmektadlf; M 7482, vrfc*

»OSMANLI

BİLİNMEYEN OSMANLI

147

İKurân'ın pırlardır. lı hakiki



Iıtakler-

bhatta


ı bile ierkay-

Ktır.


i bir

tap


neviyâtta kördür" hakikatini unutmamak gerekir79.

80. Yavuz Sultân Selim'in sol kulağında küpe bulunan bir resmi mevcuttur. Bu doğru mudur?

Konuyu bir kaç açıdan ele almakta yarar vardır:

1) İslâm Hukukuna göre kulakların küpe takılmak üzere delinmesi ve küpe takılması, kadınlar için caiz görülmüş; ama erkekler için caiz görülmemiştir. Bazı hukukçular, erkek çocukların da kulaklarının delinebileceğini ve bu tür bir olayın Hz. Peygamber zamanında yapıldığı halde yasaklanmadığını ileri sürmektedirler. Her hal ü kârda ergen erkeklerin kulaklarını deldirmeleri ve küpe takmaları, çoğu hukukçulara göre haram ve bazılarına göre ise mekrûhdur; yani kısaca caiz değildir.

İşte bu şerl hükmü bilen Yavuz Sultân Selim'in kulağını deldirip küpe taktığına ihtimal dahi vermiyoruz. Zira Yavuz, Mısır Seferi dönüşünde oğlu Süleyman'ın süslü elbiselerini görünce, 'Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen, anan ne giysin?' dediğini biliyor ve onun şahsî hayatında sade ve süsten uzak olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Yavuz, süs ve ihtişamdan hoşlanmayan bir Padişahtır. Doğru olan resimlerinde, pala bıyıklar vardır; ancak küpe yoktur.

2) Şu anda Topkapı Sarayı'nın Portreler Bölümünde 17/66 numara ile 70 x 65 cm ebadında bulunan küpeli Yavuz Portresi ile Macar bir ressama ait olduğu söylenen küpeli resme gelince; Evvela, Yavuz'un minyatürlerde ve elimizde bulunan resimlerinde, bunun gibi küpeli olan üçüncü bir resmi bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu resimler arasında resmî nakkaşlar tarafından yapılanları vardır. İkincisi, Yavuz'a isnad olunan, ama tamamen hayalî ve uydurma olan Avrupalı ve İranlı ressamlara ait resimler çokça bulunmaktadır. Tarih kaynakları bu noktanın altını çizmektedirler. Bu küpeli resmin de, uydurma resimlerden biri olması kuvvetle muhtemeldir. Zira Sultânın kulağında küpe, boynunda incili madalyon, sarığında tac bulunmaktadır. Osmanlı Padişahlarının kıyafetleri ile bağdaşmayan bu süsler, tablonun yakın tarihlerde yapıldığını göstermektedir. Zaten 1926 yılında Dolmabahçe Sarayından getirilmiştir. Dolma Bahçe Sarayına ne zaman konulduğu da bilinmemektedir. Üçüncüsü, bazı araştırmacılara göre, bu küpeli resim Şah İsmail'e aittir. Zira başında Şii Mezhebinin alâmeti olan kızıl börk ve bunun üzerinde İran Şahlarına mahsus taç vardır. Ayrıca küpe de Şi'a mezhebinde caiz görülmektedir.

3) Küpeli resmin Yavuz'a ait olmadığı ortadadır. Ait olsa bile, son zamanların bazı ahlaksız insanlarının bunu, gay'liğe yorumlamaları, en az bu resmin Yavuz'a isnad edilmesi kadar yanlıştır. Doğru olsa bile böyle yorumlanmasının mantıksızlığını, iç oğlanı meselesinde uzun uzadıya açıklamış bulunuyoruz. Kaldı ki, bazı kölelerin, kölelik alâmeti olarak kulaklarına küpe taktıkları bilinmektedir. Tek kulağında olduğu hiç mev-

Vl

79 Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 262/a-264/a; Bu eserde, Âli, meseleyi bütün yönleriyle tahlil etmektedir; Muhylddin-i Arabî, Eş-Şeceret'ün-Nu'mânlyye fî'd-Devlet'il-Osmâniyye, Topkapı Sarayı Müzesi kütp. nr. 7482, vrk. 80/b-140/b; Bâyezid kütp. Veliyyüddin Efendi, nr. 2294/7; 2292/1, vrk. 1-39; Topkapı Sarayı Müzesi kütp. Envanter nr. 21/578; Kantemir, c. I, sh. 202-203; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 295; Eyüp Sabri Paşa, Mir'ât'ül-Haremeyn, İstanbul 1301, c. I, sh. 1167-1175. Bu son eserde, Sadreddin Konevî'nln mezkûr şerhinden bir sayfa alınmıştır. . . . ,.......- ......



148

BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNME1*'.

I

zubahis dahi edilmemiştir. Bazı yazarlar, Yavuz'un bu küpesini Allah'a kul olma özelliği olarak taktığını ve bununla Cihan hâkimi olmasına rağmen âciz bir kul olduğunu göstermek istediğini anlatmaya çalışmışlardır. Bize göre bu yorumlar kısmen zayıf yorumlardır. Zira küpeli resim hadisesi doğru görünmemektedir. Fakat kölelerin küpe taktıkları doğrudur. Bu arada, küpenin bir Türk töresi olduğunu ifade eden yazarlar olduğu gibi, Yavuz'un Şah İsmail'in askerlerine şirin gözükmek için taktığını iddia edenler de bulunmaktadır80.



81. Yavuz'un pala bıyıklarının Uz. Peygamber'in sünnetine uymadığı söylenmektedir? Doğrusu nedir?

İslâm Hukukunda, Hz. Peygamber'in "Bıyıkları kısaltınız, sakalları da bırakınız" manasını ifade eden hadisi sebebiyle, bıyıkların kısaltılması sünnettir. Ancak bunun tek istisnası, düşmana heybetli görünmek için, gazilerin bıyıklarını uzatmasının caiz görülmesidir. Nitekim Ebüssuud Efendi de bir fetvasında bu hakikati dile getirmiştir:

"Sûfiler bıyıkları dibinden kırkmak sünnetdir deyü i'tikad eyleseler, şer'an mezbûrlara nesne lâzım olur mı? El-Cevâb: İftiradan ictinâb etmek lâzımdır. Mesnûn olan kaş mikdârı kalınca almaktır. Ol dahi gazilerden gayrıyadır. Gâzîler uzatmak mendûbdur; adüvve (düşmana) heybetli görünmek içün". İşte gerçek bir Gazi olan Yavuz'un pala bıyıklarının hikmeti ve şer'î dayanağı budur61.

X- KANUNİ SULTÂN SÜLEYMAN DEVRİ

82. Kanuni Sultân Süleyman ve devrini kısaca anlatır mısınız?

Kanunî Sultân Süleyman devrine şarkiyatçı Ortalon'un söylediği şu sözlerle başlamak İstiyoruz: "Sultân Süleyman'ın eserleri bir sıraya konulsa, en alt katta muharebeleri, onun üstünde bıraktığı âbideler ve en üstte ise, kurmuş olduğu ilmî ve hukukî müesseseler gelir". <

Yukarıda zikredilen özelliğinden dolayı Osmanlı tarihinde Kanunî; sadece Osmanlı Padişahlarının değil, dünyada görülen hükümdarların en muhteşemlerinden biri olması haysiyetiyle Batı âleminde Le Manifigue (Muhteşem) ve Grand (Büyük); şairlik mahlası olarak Muhibbi; 13 tane büyük gazaya fiilen iştirak etmiş olması hasebiyle Gâzî ve diğer Osmanlı Padişahlarına dendiği gibi bazan da Süleyman Şah denen Kanunî Sultân Süleyman, bir rivayete göre, 900/1494 yılında Hafsa Sultân'dan Trabzon'da dünyaya gelmiştir. 926/1520 yılında ve 26 yaşında Osmanlı tahtına geçen Kanunî, 974/1566 tarihine kadar yani 46 sene Padişahlık yapmıştır.

Kanuni Sultân Süleyman, evvela başına gaile çıkarmak isteyen, babası zamanında Şam Beylerbeyisi olan ve iktidar değişikliğinden istifâde ederek Melik Eşref

80 İbn-i Âbidin, Redd'ül-Muhtâr, c. VI, sh. 420; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, İstanbul 1958, c. II, sh. 717, 719, 725, 731, 739, 788; Gönenç, Halil, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1983, c. II, sh. 164; Dirier, Ayten, "Yavuz Selim Küpeli miydi?", Zafer Dergisi, Haziran 1995, sayı 222, sh. 28-29; Kuşoğlu, M. Zeki, Tılsımdan Takıya, İstanbul 1998, sh. 52 vd.; Bardakçı, İlhan, Tarihten Bugüne 1982, İstanbul 1983, sh. 121-122.

81 Ebüssuud, Fetâvâ, Süleymaniye kütp. Şehid Ali Paşa 1028, vrk. 276/b; İbn-i Âbidin, Redd'ül-Muhtâr, c. VI, sh. 407; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 717, 719, 725, 731, 739, 788; Gönenç, Halil, Günümüz Meselelerine Fetvalar, c. II, sh. 176-177.

ünvâdi, bertar.r Belgrat sinde, nihâyr-tur. B; dan öi: hutbe

2.

lar üzerine du. kaleler.1 ' Hıristi) bir hayret ve dolu'rl. getir).



ordu ile 929/ yılta' vezir« . ¦ yılında Ş üzerine (

3,! nir. i

tindeki k

rındaki


932/15261

Segedin,


takip e

Av-


koslovak,!

F»'Vı


Sefer

SI, Air


5, S

üzerine t Siklos(i kaleleri S kaçan J

BİLİNMEYEN OSMANLI

Î49


güzelliği u gös-iıjm-

ktaktık-


ğu enler de

ite olur


Kinde

r-3-¦s-


unvanıyla hükümdarlığını ilan eden Canberdi Gazâli'yi 1521'de idam ettirdi. Bu gaileyi bertaraf eden Kanunî, daha sonra meşhur seferlerinden 1. Sefer-i Hümâyûn'unu Belgrâd üzerine yaptı. 1. Macar seferi veya Engürüs seferi de denen bu sefer neticesinde, sırasıyla Böğürdelen (Şabaç), Zemun ve Salankamin kaleleri fethedilmiş ve nihayet daha sonraları Dâr'ül-Cihâd adını alan Belgrâd, 927/1521'de feth olunmuştur. Bu arada Yemen'de fitnelere yol açan İskender adlı şahıs, kendi adamları tarafından öldürülerek, 927/1521 tarihinden itibaren bu beldelerde de Osmanlı Sultânı adına hutbe okunmaya başlanmıştır.

2. Sefer-i hümâyûnunu asırlarca haçlı ordularına karakolluk yapan Rodos ve adalar üzerine düzenlemiş ve 929/1522 yılının sonlarına doğru Bodrum, Tahtalı ve Aydos kaleleriyle birlikte İstanköy, Sömbeki ve Rodos adaları Osmanlı ülkesine katılmıştır. Hıristiyanlığın İslâm âlemine karşı bir kalesi sayılan Rodos'un zabtı, Avrupa'da büyük bir hayret ve teessür uyandırmıştır. Osmanlı orduları adaları fetihle meşgul iken Anadolu'da problemler çıkaran ve Yavuz tarafından Zülkadriye Eyâleti beylerbeyliğine getirilen Şehsuvaroğlu Ali Bey fitnesi de, Ferhad Paşa kumandasında gönderilen ordu ile 929/1522'de bertaraf olunmuştur. Bu arada Mısır'da çıkan cüzi isyanlar da aynı yıl bastırılmış; vefat eden Hayır Bey'in yerine evvela Mustafa Paşa ve sonra da ikinci vezir Ahmed Paşa getirilmiş ve memlekette huzur ve âsâyiş sağlanmıştır. 930/1523 yılında Şah İsmail'in Sultânı tebrik için elçi gönderdiğini ve aynı yıl kendisinin vefatı üzerine oğlu Tahmasb'ın yerine şah olduğunu da kaydetmek isteriz.

3. Sefer-i hümâyûn, 2. Engürüs (Macaristan) veya Mohaç seferi olarak da bilinir. Belgrat'ın alınmasından sonra Müslüman Türk akınlarına ma'rûz kalan Macaristan, Hırvatistan, Transilvanya ve Dalmaçya, bu seferle önemli ölçüde Osmanlı topraklarına katılmıştır. 932/1526 tarihinde Tuna nehri üzerinde bulunan Petro Varadin (Petervardin) kalesini fetheden Osmanlı orduları, daha sonra da sırasıyla Sirem muhi-tindeki kaleleri, İyluk ve beraberindeki on küsur kaleyi ve nihayet Drava nehri kenarındaki Ösek (Eszek) kalesini zaptetmişlerdir. Kazanılan Mohaç zaferinden sonra, 932/1526 yılının Eylül'ünde Macaristan'ın başşehri olan Budin fethedilmiş ve bunu Segedin, Budin'in tam karşısında yer alan Peşte ve benzeri çevre şehirlerin fetihleri takip eylemiştir. İstanbul'a Macaristan fâtihi unvanıyla dönen Kanuni, bu seferiyle Orta Avrupa'da dengeyi değiştirmiş ve artık Osmanlı Devleti'nin sınırları Avusturya ve Çekoslovakya'ya dayanmıştır.

Ferdinand'ın tekrar Almanlardan destek alarak Budin'e yürümesi üzerine, 4. Sefer-i Hümâyûn'unu da Macaristan'a düzenleyen Kanuni, 936/1529 tarihinde Budin'i yeniden Osmanlı hâkimiyetine aldı ve yol üzerindeki Estergon'u ele geçirdikten sonra Ferdinand'ın gizlendiği Viyana'ya doğru yürüdü. Netice alınamayan I. Viyana Muhasarası, Alman ve Macarları tekrar ümitlendirdi.

5. Sefer-i hümâyûnunu yeniden ümitlenen Alman Şarlken ve Macar Ferdinand üzerine yapmayı planlayan Kanunî, 938/1532 tarihinde başladığı bu seferinde, evvela Siklos (Şikloş), Kanije ve nihayet Viyana yolunu Osmanlı ordularına açan Güns kaleleri başta olmak üzere on beşten fazla kaleyi fethetmeyi başarmıştır. Meydandan kaçan Şarlken ve kardeşi Ferdinand'a ağır nâmeier gönderen Kanunî, Budin'i geri aldığı gibi, Papoçe, Şopron, eski başkentlerden Gradcaş, Pojega, Zacisne, Nemçe ve Podgrad kalelerini aldıktan sonra, 939/1532 senesi Kasımında Almanlarla sulh yaparak İstanbul'a dönmüştür.

150


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN OSM*1.

i

6. Sefer-i hümâyûn, Irakeyn seferi veya İran seferi diye de meşhurdur. Şarlken'den sonra Kanunî'nin ikinci büyük rakibi olan Şah Tahmasb, Bitlis hâkimini kendisine tâbi olması için zorluyor ve Osmanlı Devleti'nin başına doğuda gaileler açıyordu. Osmanlı Devleti'ni Olama Hân ve Safevi devletini ise, Bitlis Hâkimi Şeref Hân tutuyordu. 940/1533 yılında sefer, Vezir-i A'zam İbrahim Paşa komutasında başladı ve yol esnasında Adilcevaz, Erciş, Van ve Ahlat alındıktan sonra 941/1534 yılında Tebriz'e girildi. Daha sonra aynı yılın Eylül'ünde Padişah da sefere katıldı ve Karahan Derbendi geçildikten sonra Hemedan ve Kasr-ı Şirin yoluyla Bağdat'a ulaşıldı. 941/1534 Aralık ayında Bağdad direnmeden teslim oldu. Kerkük ve Hille gibi Irak beldeleri Osmanlı ülkesine katıldığı gibi, Güney Irak, Kuveyt, Lahsâ, Katîf, Necd, Katar ve Bahreyn bölgeleri de Osmanlı Devleti'ne itaat edince bütün bunlar, Basra Eyâleti adı altında Osmanlı'ya bağlandı (24.7.1538). Bu arada Barbaros Hayreddin Paşa, aynı yıl Tunus'u fethederek Osmanlı Devleti'ne bağlamıştı.



7. Sefer-i hümâyûnda Venediklilerin üzerine gidilmiş, Korfu ve Otranto hücuma ma'rûz kalmışsa da, Venediklilerin sulh talebi ve Fransa Kralının da arzusu üzerine 1537 yılında İstanbul'a dönüldü. Bu arada Doğu Hırvatistan'da Osiyek yakınlarındaki Vertizo'ya sokulan düşman askerleri yok edildi.

8. Sefer-i hümâyûn Kara Boğdan yani Moldavya üzerine yapıldı. 1538 yılında Kanuni Moldavya üzerine yürürken, denizlerde Hadım Süleyman Paşa, Süveyş'ten hareket ederek Yemen ve Aden'i almış ve Hindistan'daki Diu Kalesini kuşatmıştı. Yine aynı yıl, Osmanlı Devleti'ne Batı Cezayir'i kazandıran Barbaros Hayreddin Paşa, Batılı donanmalara karşı kazandığı Preveze deniz zaferi ile Akdeniz'i bir Osmanlı Gölü haline getirmişti. Kara Boğdan seferi de, her ne kadar sulh ile neticelendi ise de, hem Moldavya bölgesinde ve hem Tuna boyunda Osmanlı sınırları durmadan genişliyordu.

9. Sefer-i hümâyûn, 1541'de yapılan Budin Seferi'dir. Macaristan'da Osmanlıların himayesindeki Kral Yanoş Zapolya'nın ölümüyle (1540), Avusturyalı Ferdinand'ın buraları işgal etmek istemesi ve hatta Budin ve Peşte'yi kuşatması, Kanunî'yi tekrar bu bölgelere getirdi. 1541 tarihli bu seferle artık Macaristan'ı Budin Eyâleti'nin bir parçası haline getirdi.

Kısa bir süre sonra Ferdinand, Almanların desteği ile yine Budin ve Peşte'yi kuşat-tıysa da, Kanunî Sultân Süleyman 10. sefer-i hümâyûnu ile hem Ferdinand'ı ve hem de kendisini destekleyen Almanları, 1543 tarihinde geri çekilmeye ve Osmanlı Devle-ti'nden sulh andlaşması istemeye mecbur etti. Bu sefer neticesinde Macaristan'ın dinî merkezi olan Estergon, İstolni-Belgrad ile beraber iki mühim sancak merkezi olarak Budin'e bağlandı. Peç ve Şikloş, geri alındı. Yapılan andlaşmayı bütün Avrupa devletleri kabul etmek durumunda kalırken, Kanunî, tartışmasız "Cihan Padişahı" unvanını bu gaza ile kazandı. İmparator sıfatı, sadece Muhteşem Süleyman için kullanılabilecekti.

Muhteşem Süleyman, 11. sefer-i hümâyûnunu, Osmanlı Devleti'ni arkadan vurmayı âdet haline getiren İran'a yaptı. Buna 2. İran Seferi de denir. 1548-1549 yıllarında gerçekleştirilen bu sefer ile, Tebriz geri alındı. 1553-1555 yılları arasında da 3. İran seferini ve genelde ise, 12. Sefer-i hümâyûnunu yaptı. Buna Nahcivan Seferi de denmektedir. 1554 Temmuz'unda Revan'a gelen Padişah, oradan Nahcivan'a giderek burayı feth eyledi. Kuzey Azerbaycan üzerinden Güney Azerbaycan'a geçince, Şah

sulh istedi ve ort imzalanan andlaşmaü

Şehzade I son büyük! yaşında iken (

Yavuz döneır devrinin sonunda i Devleti'nin sınırlan | tan, Erdel (Ro dana, Hırvatistan Ş Arabistan, Batı I olarak, Yemen, I Eritre, Cibuti,! Sahra'nın bazı \ hıttada hutbeıly

Netice olarak K yani siyâsi ve c sından, Osmanlı £

Kanun!! de eşine enderi nan teşkilât kaı Osmanlı Devleti! sı, Kanunî < dönemde zirve)İ|

Kanuni (

Mehmed Paşa, I Ali Efendi, Kema| adamları ar: Bey ve Ca'feri reislerinden I Molla AbdüllatlfB bunlardan ibareti

ZEVCELR! bir Ortodoks ıimm câriyedir. \ ve Şehzade) annesi. 4-tân MahmûdHkl Mehmed I II. 8-Şehzâde S Sultân Cihangir. U

82 UM fa»» 201; Solak*, fl Kantemlr, c, I, «.ES

BİLİNMEYEN OSMANLI

151


7öur. sini

i? Hân


sulh istedi ve ortalarda görünmeyince de Amasya'ya çekildi. 1555 yılında Amasya'da imzalanan andlaşma ile Gürcistan paylaşıldı ve Irak'da eski sınırlar muhafaza edildi.

Şehzade Mustafa ve Şehzade Bâyezid meseleleriyle yıpranan haşmetli Padişah, son büyük seferini, 1566 yılında Zigetvar'a düzenledi ve burada kuşatma sırasında 72 yaşında iken çadırında vefat etti.

Yavuz döneminde 6.5 milyon km^ olan Osmanlı Devleti'nin toprakları, Kanunî devrinin sonunda en yüksek seviyesine olmasa da, 15 milyon km2ye yükseldi. Osmanlı Devleti'nin sınırları içine, Avrupa'da -bugünkü siyasi sınırlarla- Eszak hariç Macaristan, Erdel (Romanya'da), Banat (Romanya ve Yugoslavya'da), Belgrad ve Voyvodana, Hırvatistan ve Slovenya ve daha nice yerler; Asya'da Rodos ve on iki ada, Arabistan, Batı Gürcistan, Doğu Anadolu'nun geriye kalan kısmı, himaye bölgeleri olarak, Yemen, Kuveyt, Bahreyn, Hadramut, Katar ve daha nice yerler; Afrika'dan Eritre, Cibuti, Somali, Habeşistan'ın önemli bölgeleri, Libya, Tunus, Çad ve Büyük Sahra'nın bazı kısımları dâhil olmuştu. Kısaca "Bir sultân-ı azîm'üş-şan idi ki, her hıttada hutbesi yürür ve bin bir kal'ada nevbeti vurulurdu.".

Netice olarak Kanunî Sultân Süleyman devri, hem devletin sınırlarının genişlemesi yani siyâsi ve coğrafi açıdan ve hem de ilim, kültür, hukuk ve maliye gibi konular açısından, Osmanlı Devleti'nin zirvelere yükseldiği bir dönemin kısa adıdır.

Kanunî Sultân Süleyman, hem büyük bir asker, hem kudretli bir idareci ve hem de eşine ender rastlanır bir devlet teşkilâtçısı idi. Bu dehâsını, Fâtih zamanında hazırlanan teşkilât kanunlarını geliştirerek ve kısmen de değiştirerek gösterdi. Denilebilir ki, Osmanlı Devleti'nin siyâsî, kültürel, sosyal, iktisadî, adlî ve kısaca her çeşit yapılanması, Kanunî devrinde zirvesine yükseldiği gibi, devletin merkezî ve taşra teşkilâtı da bu dönemde zirveye yükselmiştir. Bunu, hazırlattığı kanunnâmelerde görmek mümkündür.

Kanuni devrinin zirveye yükselmesinde katkısı bulunan Sadrazamlar arasında Pîrî Mehmed Paşa, Lütfi Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa'yı; Şeyhülislâmlar arasında Zenbilli Ali Efendi, Kemal Paşa-zâde, Çivi-zâde ve özellikle de Ebüssuud Efendi'yi; diğer devlet adamları arasında Barbaros Hayreddin Paşa, Koca Nişancı Celâl-zâde Mustafa, Şeydi Bey ve Ca'fer Ağa'yı; ilim ve maneviyât erbabı arasında ise, Nakşibendi Tarikatının reislerinden Hâce Mahmûd Bedahşî, Şeyh Bâli Efendi, Hâce Derviş Mehmed Efendi, Molla Abdüllatif Efendi ve Kadi-zâde Acem Efendi'yi zikredebiliriz. Ancak büyük zatlar bunlardan ibaret değildir.

ZEVCELERİ: 1- Hürrem Haseki Sultân; Kanunî'nin nikâhına aldığı ve aslen Ukran bir Ortodoks rahibin kızı yahut Fransız veya İtalyan olduğu hususunda iddialar bulunan câriyedir. Şehzade Mehmed ve Selim H'nin annesi. 2- Mahidevran Kadın; Abdullah kızı ve Şehzade Mustafa'nın annesi. 3- Gülfem Hâtûn; Cariyelerden ve Şehzade Murad'ın annesi. 4- Abdullah kızı ve Şehzade Mahmûd'un annesi. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân. 2-Şehzâde Sultân Mustafa Hân. 3-Şehzâde Murad. 4-Şehzâde Sultân Mehmed Hân. 5-Şehzâde Abdullah. 6- Mihrimah Sultân. 7-Şehzâde Sultân Selim Hân II. 8-Şehzâde Sultân Bâyezid Hân. 9- Fatma Sultân. 10- Râziye Sultân. 11-Şehzâde Sultân Cihangir. 12-Şehzâde Orhan82.

I

82 Lütfi Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 293- 456; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, sh. 9-36, 197-201; Solakzâde, 431-575; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Süleymaniye kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 293/a-455/b; Kantemir, c. I, sh. 211-252; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 87-178; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II,



152

BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN n™ı

83. Kanunî Sultân Süleyman'a Kanunî denmesinin sebebi nedir? Bazı kimseler, şer'-i şerifi terk ederek Avrupa'dan kanunlar almasından dolayı bu isimle yâd edildiğini söylemektedirler. Bu iddianın aslı nedir?

Hem ilim adamlarımızdan ve hem de diğer okuyucularımızdan aldığımız bir önemli soru, üç ciltte toplam 200'e yakın kendi devrinde hazırlanan Kanunnâme neşrettiğimiz Sultân Süleyman'ın "Kanunî" unvanıyla alakalıdır. Bir kısım okuyucular, doğrudan bu unvanın verilişinin sebebini sorarken, bir kısmı da, "islâm hukuku yani şer'î hukukun hükümlerini bir tarafa bırakıp kendi iradesiyle kanun yaptığından dolayı mı bu unvanı almıştır?" diye soruyorlar. Hatta bir kısım okuyucularımız, büyük İslâm âlimlerinin bu meseleden dolayı, Kanunî'ye diğer Padişahlar gibi sıcak bakmadıklarını ifade ederek Osmanlı Kanunnâmelerinin I. Cildinde naklettiğimiz ve uzun uzadıya izahını yaptığımız. Zenbilli Ali Efendi'ye ait şu hakikatli fıkrayı dile getirmektedirler:

"Sultân Süleyman Kanunî, kesretli Kırkçeşme sularını İstanbul'a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: Hilâf-ı şerîat kanunları Avrupa'dan getirdiğin cihetle, İstanbul'a öyle bir pisledin ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse, yüz senede temizleyemez".

Bu suallere kısa da olsa cevap vermek, yerinde olsa gerektir.

Evvelâ, şunu belirtelim ki; Sultân Süleyman'a "Kanunî" unvanının verilmesinin a-sıl ve birinci sebebi, Fâtih, II. Bâyezid ve Yavuz zamanında, İslâm Hukukunun ülü'l-emre tanıdığı sınırlı yasama yetkisi kullanılarak hazırlanan ve daha evvel neşrettiğimiz Kanunnâmeler tedvîn edilmiş olsa da, İslâm ve dolayısıyla Osmanlı Hukuk tarihinde, sınırlı yasama yetkisini kullanarak en çok ve en muntazam kanunların, Sultân Süleyman zamanında tedvîn olunmasıdır. Gerçekten de, en çok ve en derli toplu kanunlar, gelmiş geçmiş Padişahlar içinde, Sultân Süleyman zamanında hazırlanmıştır. Nitekim onun devrinde hazırlanan kanunnâmelerin, 12 ciltlik Osmanlı Kanunnâmeleri adlı eserimizin üç cildini teşkil etmesi ve 200'den fazla muntazam Kanunnâmenin bulunması da, bu dediklerimizi te'yîd eylemektedir.

Saniyen, bir kısım büyük İslâm âlimlerinin fevkalâde bir latife üslûbu içinde de olsa, Avrupa'dan bazı kanunları getirdiği için Sultân Süleyman'ı tenkit etmeleri, onun bu unvanının, şer'î kanunlara aykırı ve kendi iradesiyle bazı Avrûpâî kanun vazr etmesinden kaynaklandığı kanaatini, bazı ehl-i imânda doğurmuş bulunmaktadır. Hemen şunu ifade edelim ki, Zenbilli'nin biraz evvel naklettiğimiz sözü, bir lâtifedir; ancak bir hakikati da tazammun etmektedir. O hakikat da şu olsa gerektir: Kanunî Sultân Süleyman, açıktan şerîata aykırı kanunlar hazırlatmamıştır; ancak şer'îliği tartışmalı olan bazı meselelerde, Ebüssuud gibi, büyük İslâm hukukçularının fetvalarına dayanarak ve İslâm Hukukunun kendisine tanıdığı sınırlı yasama yetkisini kullanarak, kanun hükümleri ortaya koydurtmuştur. İslâm Hukukunda râcih kavil vardır; mercûh kavil var-

dır. Sultân Sulev Ebüssuud n;L ;i olan bir go* asrımızda bir k»-faiz vardı" demi nin ve icâreteyn, . nın şerîata açıkçı) mümkün olan gedil bozan suçlan i mesi ve IrtM \ bunlarda, tan muhalif bir hükmü) zaruret veya vasıtasıyla sulh muhtemel ve ı

Şunu ı mal etmek mün

Bütün bunUnj nı; manevî r ların kendisiyle! rindeki kanunimi m da burada h

Şunu da I

sisteminin', %90'ı, fıkıh lı de durum I

Üçüncü e

zetilmeksızın I Kanunnârr "Clnayı denî ve n olunan ceza ileeı

84. Kanuni | hamt t de ı resi

sh. 306-527; Nişancı Tarihi, Es'ad Efendi, nr. 2362, vrk.l20/b-143/a Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. D. 5290; E. 3362; D. 2497; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, 34-40; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, 158-163; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. I, sn. 50, 89-90; Penzer, N. M., The Harem, London 1936, sh. 174-175; Guboğlu, Mihail, "Kanuni Sultân Süleyman'ın Boğdan Seferi ve Zaferi (1538M.-945H.)", Belleten, c. L, sayı 198(1986), sh. 727-805; Gökbilgin, M. Tayyib, "Kanun! Sultân Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve Kasabaları", Belleten, c. XX, sayı 78(1956), sh. 247-294. _ . H iV. . ,..,,


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin