A) Bazı Osmanlı kaynaklarında, II. Bâyezid'in Dimetoka'ya giderken yolda hastalanarak vefat ettiği, bazı kaynaklarda ise, yaşlılık, yaşadığı kederler ve bu arada saltanatla ilgili dedikodu ve fitneler yüzünden alabildiğine zayıf düştüğü ve zaten 67'ye ulaşan yaşıyla bunlara tahammül edemeyerek vefat ettiği kayd edilmektedir.
B) Hezarfen Hüseyin Efendi ve Kâtip Çelebi gibi bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şahadet şerbetini içtiğini ifade ederek, bu şahadetin sebebini açıklamazlar. Bu şahadet, manevî şahadet olarak da düşünülebilir.
C) Müneccimbaşı gibi bazı tarihçiler ise, sadece zehirlendiğini ve bu yüzden vefat ettiğini belirtirler; ancak Yavuz'un zehirlediğine dair bir kayıt düşmezler.
D) Peçevî ve Şem'dânî-zâde gibi çok az kaynaklarda ise, Yavuz'un tekrar dönüp de tahta geçme ihtimalinden korkarak, babasını zehirlettiği rivayeti kaydedilmektedir. Yunan ve Bizans tarihçileri, bu zayıf rivayete hemen sahip çıkmışlar ve Yavuz hakkında akla gelmedik isnadlarda bulunmuşlardır.
Bizim kanaatimize göre, en doğru kaynak, Yavuz'un rakibi olan ağabeyi Şehzade Ahmed'in Memlüklü Sultânına sunduğu ve şu anda da Topkapı Sarayında bulunan arîzasıdır ki, bu dilekçesinde, İstanbul'dan çıkarılan babasının Karlıdere'de hastalanarak vefat ettiğini, ancak halk arasında, vefatına kardeşi Selim'in sebep olduğunun yayıldığını açıkça ifade etmektedir. Elbette ki böyle siyasi bir ortamda bu tür dedikodular olacaktır ve bazı tarih kaynakları da bu dedikoduları kaynak alarak meseleyi farklı yönlere çekebileceklerdir. Uzunçarşılı ve Pakalın'ın da içinde yer aldığı muasır tarihçilerin çoğu, Yavuz'un babasını zehirlettiği iddiasının doğru olmadığını beyan etmişlerdir62.
64. Osmanlı Hukukunda afyon, esrar ve kokain yasak mıdır? II. Bâyezid'in gençliğinde esrar ve benzeri keyif verici maddeleri kullandığı ve içki içtiği doğru mudur?
Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta'zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir. Bu tür uyuşturucular Hz. Peygamber'in devrinden sonra ortaya çıktığından, uyuşturucu maddelerin haram olduğu, diğer içkilere kıyasla ve içtihâd yoluyla sabit olmuştur. Ancak Hz. Peygamber'in konuyla ilgili yasaklayıcı bir hadisi de bulunmaktadır. Hemen şunu da ilave etmeliyiz ki, bu tür maddelerin, günümüzde modern usullerle tıp dünyasında kullanılması o zamanlar için söz konusu olmadığından, hastaların ilaç olarak kullanmaları ile keyif ehlinin
62 Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. 3062; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Süleymaniye Kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 213/b; Lütfi Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 203; Solakzâde, sh. 348-349; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 245; Hezarfen Hüseyin Efendi, Tenkîhu Tevârîh-i Mülûk, Süleymaniye kütp. H. Ali Paşa, nr. 732, vrk. 140/b; Akman, Kardeş Katli, sh. 72-76; Peçevî İbrahim Efendi, Tarih, I-II, İstanbul 1281-83, c. I, sh. 430; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c. IV, sh. 86; Şem'dâni-zâde Süleyman Efendi, Mürî'üt-Tevârîh, İstanbul 1338, sh. 507.
İANLI
BİLİNMEYEN OSMANLI
123
İreAb-.3-
lil Hâ-
I Hatun;
Ijörüşe ,8-jz'un .3-
im Hân.
İSultân
IMtân.
»Fatma
ı en
de hevâ ve heveslerinde olup, düşmanı def etmeye muktedir değillerdir. Gayemiz devleti ve dini korumaktır. Ancak bazı devlet adamları babamla aramıza fitne soktular. Ne yapalım. Kader böyleymiş. Yoksa askerimizi alıp babamız üzerine yürümek bize yakışmaz".
Bu sözleri söyleyen bir devlet adamının babasını zehirlettiği iddiasına inanmak çok zordur. Ancak bu konudaki fikirler nelerdir?
A) Bazı Osmanlı kaynaklarında, II. Bâyezid'in Dimetoka'ya giderken yolda hastalanarak vefat ettiği, bazı kaynaklarda ise, yaşlılık, yaşadığı kederler ve bu arada saltanatla ilgili dedikodu ve fitneler yüzünden alabildiğine zayıf düştüğü ve zaten 67'ye ulaşan yaşıyla bunlara tahammül edemeyerek vefat ettiği kayd edilmektedir.
B) Hezarfen Hüseyin Efendi ve Kâtip Çelebi gibi bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şahadet şerbetini içtiğini ifade ederek, bu şahadetin sebebini açıklamazlar. Bu şahadet, manevî şahadet olarak da düşünülebilir.
C) Müneccimbaşı gibi bazı tarihçiler ise, sadece zehirlendiğini ve bu yüzden vefat ettiğini belirtirler; ancak Yavuz'un zehirlediğine dair bir kayıt düşmezler.
D) Peçevî ve Şem'dânî-zâde gibi çok az kaynaklarda ise, Yavuz'un tekrar dönüp de tahta geçme ihtimalinden korkarak, babasını zehirlettiği rivayeti kaydedilmektedir. Yunan ve Bizans tarihçileri, bu zayıf rivayete hemen sahip çıkmışlar ve Yavuz hakkında akla gelmedik isnadlarda bulunmuşlardır.
Bizim kanaatimize göre, en doğru kaynak, Yavuz'un rakibi olan ağabeyi Şehzade Ahmed'in Memlüklü Sultânına sunduğu ve şu anda da Topkapı Sarayında bulunan arîzasıdır ki, bu dilekçesinde, İstanbul'dan çıkarılan babasının Karlıdere'de hastalanarak vefat ettiğini, ancak halk arasında, vefatına kardeşi Selim'in sebep olduğunun yayıldığını açıkça ifade etmektedir. Elbette ki böyle siyasi bir ortamda bu tür dedikodular olacaktır ve bazı tarih kaynakları da bu dedikoduları kaynak alarak meseleyi farklı yönlere çekebileceklerdir. Uzunçarşılı ve Pakalın'ın da içinde yer aldığı muasır tarihçilerin çoğu, Yavuz'un babasını zehirlettiği iddiasının doğru olmadığını beyan etmişlerdir62.
64. Osmanlı Hukukunda afyon, esrar ve kokain yasak mıdır? II. Bâyezid'in gençliğinde esrar ve benzeri keyif verici maddeleri kullandığı ve içki içtiği doğru mudur?
ir], An-
liotfi idi İPadi-
Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta'zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir. Bu tür uyuşturucular Hz. Peygamber'in devrinden sonra ortaya çıktığından, uyuşturucu maddelerin haram olduğu, diğer içkilere kıyasla ve içtihâd yoluyla sabit olmuştur. Ancak Hz. Peygamber'in konuyla ilgili yasaklayıcı bir hadisi de bulunmaktadır. Hemen şunu da ilave etmeliyiz ki, bu tür maddelerin, günümüzde modern usullerle tıp dünyasında kullanılması o zamanlar için söz konusu olmadığından, hastaların ilaç olarak kullanmaları ile keyif ehlinin
62 Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. 3062; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Süleymaniye Kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 213/b; Lütfi Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 203; Solakzâde, sh. 348-349; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 245; Hezarfen Hüseyin Efendi, Tenkîhu Tevârîh-i Mülûk, Süleymaniye kütp. H. Ali Paşa, nr. 732, vrk. 140/b; Akman, Kardeş Katli, sh. 72-76; Peçevî İbrahim Efendi, Tarih, MI, İstanbul 1281-83, c. I, sh. 430; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c. IV, sh. 86; Şem'dâni-zâde Süleyman Efendi, Mürî'üt-Tevârîh, İstanbul 1338, sh. 507.
124
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN 0SM/W,
sadece keyif için kullanmaları arasındaki sınırı her zaman korumak kolay olmamıştır. Ebiissuud Efendi ve benzeri Osmanlı Şeyhülislâmları, çok sayıda fetvalarıyla, bene (haşhaş), berş (afyonlu şurup), afyon, ma'cûn ve esrar adıyla bilinen bütün uyuşturucu maddelerin, açıkça haram olduğuna dair fetvalar vermişlerdir. "Berş ve afyon ve ma'cun ki, esrar içinde ola, mertebe-i sekre varmayıcak haram olur mu? El-Cevap: Fâsıklar ve hevâ ehli yeyişi üzerine (hastaların ilaç olarak kullanmaları dışında) hiç bir şekilde helâl değildir".
İşte bu şerl hükmü bilen Osmanlı Padişahları, her çeşit uyuşturucu maddeyi yasakladıkları gibi, dış ve iç düşmanlar tarafından saltanat, ahlâkî zaaflar ve kadın gibi hilelerle, her zaman oyuna getirilmek istenen Osmanlı Hanedan mensuplarını da, böyle ahlaksızların elinden kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Bu kısa girişten sonra şunu ifade edelim ki, II. Bâyezid'in padişahlığı döneminde değil, ancak gençlik döneminde ve sancak beği iken, Mü'eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli iki arkadaşı tarafından, esrar ve benzeri keyif verici maddeleri kullanmak üzere teşvik edildiği bazı Osmanlı kaynaklarında rivayet edilmektedir. Ancak bu iddianın doğruluğunda da şüphe bulunmaktadır. İçki içtiğine dair açık bir ifade yoktur. Nitekim Âli, Osmanlı padişahları ile alakalı yaptığı genel bir değerlendirmede, sadece Yıldırım Bâyezid ve II. Selim hakkındaki bazı isnadları nakletmektedir. Hakkında kullanılan, "gençliğinde îş ü nûşu severdi, yapılan ikazlar ve özellikle de Ebüssuud'un babası Şeyh Muhyiddin Yevsî'nin irşadı üzerine kendisini tamamen takva ve ibadete verdi" şeklindeki değerlendirmeyi, tamamen içki ve gayr-i meşru eğlence diye yorumlamanın hatalı olacağını daha evvel açıklamıştık. Padişahlar arasında, Fâtih'ten sonra en büyük âlimlerden biri olarak bilinen II. Bâyezid'in, takva ve ibadetiyle adaşı olan Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri gibi büyük bir veliyyullah olduğu da kaynaklarda ittifakla kaydedilmektedir.
Böylesine bir şehzadenin, bir rivayete göre, Mü'eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli arkadaşları tarafından uyuşturucu kullanmaya zorlandığını ve gayr-i meşru hayata girme tehlikesinin bulunduğunu haber alan Fâtih Sultân Mehmed, 1479 yılında Kastamonu'da sancak Beyi olan oğlunun Lalası Fenârî-zâde Ahmed Bey'e hemen ferman göndermiştir. Fermanda oğlunun zikredilen iki kötü insanın teşvikiyle esrar ve benzeri uyuşturucu madde kullandığı ve böylece selim fıtratının bozulduğuna dair bazı dedikoduların kulağına geldiğini, böyle bir şey doğruysa, hemen Lalası olarak duruma müdahale etmesi gerektiğini ve o iki hâinin de, bu kötü âdetlerinden dolayı topluma zarar vereceklerinden hemen cezalandırılmalarını, Bâyezid'in böyle bir rahatsızlığı varsa tedavi yoluna gidilmesini, bütün şiddetiyle emretmektedir. Sadece bu fermanı görüp de hüküm vermek doğru değildir. Ayrıca böyle bir ferman padişahların çocukları hakkında ne kadar hassas olduklarını göstermektedir. Ahmed Bey'in cevabı daha önemlidir. Nitekim Ahmed Bey, cevabında, adı zikredilen bedbahtlar hakkındaki ihbarın doğru olduğunu; ancak şehzadenin onlarla Padişah'a arz edildiği kadar beraberlikleri bulunmadığını ve şehzadenin hikmetle terbiye olunması gerektiğini açıkça ifade etmektedir.
Aslında özellikle Mü'eyyed-zâde Abdurrahman Efendi'nin ve arkadaşının böyle bir çirkinliği işledikleri de şüphelidir. Zira Taşköprü-zâde, büyük bir âlim olan Mü'eyyed-zâde'nin, tamamen bir iftiraya kurban gittiğini, Şehzade Bâyezid'in durumu bildiğinden dolayı, idam fermanı gelmeden onun Kastamonu'dan ayrılmasına yardımcı olduğunu anlatmaktadır. Gerçekten de Zemahşerî'nin Mufassal adlı eserini Arap âleminde ders
okutacak kadar i ne kadar yükselen bir ı mektedir. Netice dair olan söylentiler, < maktadır63.
65. II. Bâyezid'in 1 diği söylenmek
II. Bâyezid'i j
şeklindeki iddialar^ rihçileri, "Devitti lerdir" diyerek, İL I ve yay imalatçısı t tır. Batı dilleri I olan Bâyezid, ( tirdiği gibi, ülkesi II. Bâyezid l manii tarihinin ( nunları, onun; Osmanlı şehrinin I donanmasını bir katli tesis etmiştir. I ücreti takdim eden I mektedir. Kendisi, 8j| olan bir diplomattı.^ sebebiyle, kem yıllarına ait bire unutulmamalıda.
66. II. Bâyezldd
Kanunları, İtti ri hazırlanıl zikrederek I
Evet ( Bursa, 1
mükemmel w <
Münşe'ât-ı S 2162, vrk. 18i M ÂN, K
sn. Tansel, S
EN OSMANLI
(olmamıştır, lyla, bene »uyuşturucu «vema'cun Ifiehevâ ehli
I maddeyi ya-
p kadın gibi
m da, böyle
Jıfaminde hman
|t benzeri keyif
i rivayet | içki içtiğine I genel bir lan nak-lıt özellikle s takva ve nce diye I Fâtih'ten jMyle adaşı darda itti-
ıan ve
pıiiB Fâtih »Fenârî-t: ¦
: ı,
{.. kocu
BİLİNMEYEN OSMANLI
125
okutacak kadar ilim adamı olan ve sonra da İstanbul kadılığına ve Rumeli Kazaskerliğine kadar yükselen bir zatın, fermanda bahsi geçen rezaleti işlemesi akla uzak görünmektedir. Netice olarak, II. Bâyezid'in uyuşturucu kullandığı ve içki içtiğine dair olan söylentiler, olaylar tahkik edildiğinde, delilsiz isnâdlar şeklinde kalmaktadır63.
65. II. Bâyezid'in hâlim ve selim bir adam olduğu ve devleti idare edemediği söylenmektedir. Gerçekten öyle midir?
II. Bâyezid'i gözden düşürmek için söylenen bu sözler, yani devleti idare edemedi şeklindeki iddialar doğru değildir. Ancak hâlim ve selim olduğu doğrudur. Osmanlı tarihçileri, "Devlet adamlarının en hayırlısı, vatandaşlarının kalblerinde sevilenlerdir" diyerek, II. Bâyezid'i tavsif etmişlerdir. Âlim, şâir, bestekâr, hattat, müzehhib ve yay imalatçısı olan Bâyezid, çok büyük âlim ve komutanlardan hususi dersler almıştır. Batı dilleri kadar, doğu dillerine ve mesela Arapça, Farsça ve Uygurca'ya da vakıf olan Bâyezid, doğuda ve batıdaki menfi şartlara rağmen, babasının fetihlerini hazmettirdiği gibi, ülkesinin sınırlarını az da olsa genişletmiştir.
II. Bâyezid zamanında 85 adet Kanunnâme neşr olunmuş ve özellikle sadece Osmanlı tarihinin değil, dünya hukuk tarihinin ilk belediye kanunları ve ilk standart kanunları, onun zamanında tanzim olunmuştur. İstanbul, Edirne ve Bursa gibi üç büyük Osmanlı şehrinin belediye kanunları, onun zamanında hazırlanmıştır. Osmanlı ordu ve donanmasını bir kat daha güçlendiren Sultân Bâyezid, ilk tüfekli piyadeyi de kendisi tesis etmiştir. Kendisine takdim olunan bütün eserleri okuyan ve kıymetine göre telif ücreti takdim eden Sofi Bâyezid, devrinin yabancı tarihçileri tarafından da medh edilmektedir. Kendisi, o zamanın güçlü devletleri olan İtalya ve Venedik'te nüfuz sahibi olan bir diplomattı. Ömrünün sonuna doğru, yaşlılık ve hadiselerin verdiği yorgunluk sebebiyle, kendinden bekleneni veremediğine dair Yavuz'un tesbitleri, tamamen son yıllarına ait bir olaydır. Osmanlı tahtında 31 yıl oturduğu ve asla toprak kaybı olmadığı unutulmamalıdır64.
66. II. Bâyezid döneminde dünyanın ilk Standartlar Kanunu, ilk Belediye Kanunları, ilk Tüketiciyi Koruma Kanunları ve ilk Gıda Nizâmnâmeleri hazırlandığı söylenmektedir. Bu kanunlardan bazı örnek maddeler zikrederek anlatabilir misiniz?
Evet doğrudur. II. Bâyezid devrine ait en mühim kanunlardan birisi şüphesiz ki, Bursa, İstanbul ve Edirne İhtisâb Kanunnâmeleridir. Bu kanunnâme, dünyanın en mükemmel ve en geniş belediye kanunu olmakla kalmamakta, aynı zamanda dünyada
63 Ebüssuud Efendi, Fetâvâ, Süleymaniye kütp. İsmihan Sultân, nr. 223, vrk. 260/a-261/b; Feridun Bey, Münşe'ât-ı Salâtin, c. I, sh. 263-264; Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. sn. 124-125; Süleymaniye kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 183/a-b; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 245-246, 662-664; Mecdi, Hadâık, c. I, sh. 308-311.
64 Âli, Künh'ül-Ahbâr, Süleymaniye kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 183/a-b; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 245-248; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. II (Bâyezid Devri Kanunnâmeleri); Kantemir, c. I, sh.187; Tansel, Selâhattin, "Yeni Vesikalar Karşısında Sultân İkinci Beyazıt Hakkında Bazı Mütalâalar, sh. 236. . '
126
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN OSMAN
ilk tüketici haklarını koruyan kanun, ilk gıda maddeleri nizâmnâmesi, ilk standartlar kanunu, ilk çevre nizâmnâmesi ve kısaca asrına göre çok hârika bir hukuk kodudur. Bu kanun, hem Osmanlı örf âdetlerini ve hem de İslâm hukukunu çok iyi bilen Mevlânâ Yaraluca Muhyiddin tarafından hazırlanmıştır. Hazırlanış tarihi 1502 ila 1507 tarihleri arasındadır.
Biz, her biri 100 küsur maddeyi bulan bu üç kanunnameden sadece bazı maddelerini, tüketici haklan açısından arz ediyoruz (Maddenin başındaki rakamlar Kanun maddelerine ve harflerden B, Bursa, E Edirne ve İ İstanbul Kanununa işaret etmektedir):
"İ-45. Ve mahkeme kararıyla yiyecek ve içecek ve giyecek ve hububat ki; çarşıda ve pazarda vardır, gözedilüb her meslek sahibi teftiş oluna. Eğer terâzûda ve kilede ve arşunda eksük bulunursa, muhtesib (belediye başkanı) haklarından gele.
İ-21. Etmekçiler, standart olarak alınan ekmeği narh üzere pâk işleyeler, eksik ve çiğ olmaya. Etmek içinde kara bulunursa ve çiğ olursa, tabanına let uralar; eksük olursa tahta külah uralar veyahud para cezası alalar. Ve her etmekçinin elinde iki aylık, en az bir aylık un buluna. Tâ ki, aniden bazara un gelmeyüb Müslümanlara darlık göstermeyeler. Eğer muhalefet edecek olurlarsa, cezalandırıla.
İ-4. Eyle olıcak ekmek gayet eyü ve arı olmak gerekdir
E-7. Aşçılar bişürdükleri aşı pâk bişüreler ve çanakların pâk su ile yuyalar ve tezgâhlarında kâfir olmaya. Ve iç yağiyle nesne bişürmeyeler. Ve bir akçelik eti her ne narh üzerine alurlar ise beş pare olur. Bir akçelik aş alanın aşına bir pare koyalar. İki pulluk dahi etmek vereler. Bir akçelikden artuk alsalar ya eksük alsalar, bu hisâb üzerine vereler. Cem? Edirne'nin aşçıları ittifakiyle teftiş olundı.
İ-38. Ve kile ve arşun ve dirhem gözlemle; eksüği bulunanın hakkından geleler.
İ-5. Un kapanında olan kapan taşlarını, mahkeme kararıyla muhtesib (belediye başkanı) dâim görüb gözede. Tâ ki, hile ve telbîs olub un alan ve satan kimesnelere zarar ve ziyan olmaya.
B-74. Ve hamallar na'lsuz at istihdam etmeyüb ve dağ yükünün iki yükünden ziyâde götürmeye.
E-58. Ve ayağı yaramaz bârgiri işletmeyeler. Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin gö-reler. Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır. Her kangısında eksük bulunursa, sahibine tamam etdüre. Eslemeyeni gereği gibi hakkından gele. Ve hammâllar ağır yük urmayalar, ma'kul üzerine ola
İ-40. Ve sirke ve yoğurda su koymayalar. Su katılmış olub bulunursa, teşhir edeler veyahud tahta külah uralar, gezdireler.
İ-29. Kuyumcular, sâde işi dirhemine bir akçe; minekâri işde dirhemine iki akçe ve altun sâde ise miskâline üç akçe; müşebbek işde miskâline beş akçe ve gümüş düğmeler iriyi ve hurdayı gayet eyü hâlis işleyeler, bakır koyub işlemeyeler. İşleyenin muhtesib (belediye başkanı) gereği gibi haklarından gele.
İ-33. Ve boyacıları dahi gözedeler, kalb boyamayalar; boyarlarsa gereği gibi hakkından geleler.
İ-42. Ve iplikçilerin ipliği tire ipliğine beraber ola. Ve astar ki, şehirde işlene, sekiz arşun ola, eksük olmaya. Olursa hakkından geleler.
İ-46. Hammâmcılar, hâmmâmları gözedeler, yunmuş ola, ıssı ve sovuk su ile ârâste ve dellâkleri cest ve çâlâk ola. Usturası keskin ola. Şöyle ki, usturası altında kimesne zahmet çekmeye ve nazır olan fotaları pâk duta; Müslümana verdüği fotayı kâfire vermeye.
İ-66. Ve dahi hekimlere ve attârlara ve cerrahlara, muhtesib (belediye başkanıjin hükmi vardır; görse ve gözetse gerekdir.
İ-24. Bakkallar ve attârlar ve bezzazlar ve takyeciler, onun on bire satalar, ziyâdeye satmaya-lar. Ziyâdeye satarlarsa, muhtesib (belediye başkanı) dutub te'dîb ede. Amma bu bâbda ve gayride mahkeme kararı bile ola.
E-194. Berber gözlene; kâfir başın tıraş etdükleri ustura ile Müslüman başın tıraş etmeyeler. Kâfir yüzin sildikleri fota ile Müslüman yüzin silmeyeler. Usturaları keskün ola.
E-195. Tabibler dahi gözlene; bîmârhâne (hastahane) tabiblerine göstereler, imtihan edeler, kabul etmedikleri kimesneleri men' edeler. Cerrahlar dahi gözlene; san'atlarında kâmil oialar.
E-196. Değirmenciler gözlene; değirmende tavuk beslemeyeler ki, halkın ununa ve buğdayına zarar etmeye. Ve âdetlerinden artuk almayalar ve iri öğütmeyeler ve kesmüklü buğdayı değiştirmeyeler ve illâ muhkem ve müntehî hakkından geleler.
E-198. Ve camilerde dilenci taifesin yürütmeyeler.
65 Hayvan haklarının 20. yüzyılın başında savunulmaya başlandığı düşünülürse, bu maddenin çok ileri bir hukuk anlayışının mahsulü olduğu daha iyi anlaşılır. .,.....,.. ............. ..,-... ,. ,-,,-.-,.
İ-70. Ve her «an'atı ı
lunan narhdan eksük sata, (I İ-73. Fll-ciimlebUZİkf»
(belediye başkanı) görüb J Şöyle blleler, herkimi
67. Sultân Cem <
Fâtih Sultân Meh delere yazılacak elk Mehmed Paşanın an gelen Cem Sultân'a Bâyezid'in Ayaş adına para kestirip I Selçuk Sultân baş ikiye bölünmesini, ı teklif eyledi. Bunuı eyledi ve Cem de < sığındı. Kahire'de I gitti ve 1482 yılında | rini reddeden Süit sır'a dönmek i zünde durmadı \ leti'nin başını i
II. Bâyezkiî pazarlık yaptılar»! pa'ya teslim edil*! aleyhine kullan Roma'ya ayakbas&ı landığı Roma'da 1* hem Papa VIII. 1 papa da kendisine il "Değil Osmanlı ı ğiştirmem".
1495) yaptı ve zehirlemesi i vefatı üzerine J mak istediler ( olundu (M şâir bir İm
"Akı
6? il
10,12,1 Yılma:, B
pOSMANLI
|t standartlar
İiodudur. Bu
t Mevlânâ
|»7 tarihleri
îmaddele-IrKanun mad-
BİLİNMEYEN OSMANLI
127
İ-70. Ve her san'atı aydan aya kadı ile teftiş ede ve dahi göre ve gözede. Her kangısı kim ta'yin o-lunan narhdan eksük sata, muhtesib (belediye başkanı) hakkından gelüb teşhîr ede.
İ-73. Fil-cümle bu zikr olunanlardan gayrı her ne kim Allah ü Te'âlâ yaratmışdır, hepsini de muhtesib (belediye başkanı) görüb gözetse gerekdir, hükmi vardır.
Şöyle bileler, her kim muhalefet ve inâd ederse, itaba ve ikâba müstahak olur
67. Sultân Cem olayının esası nedir?
öve pazarda
mursa,
ı. Etmek jM.S'ud para ¦ bizara un
iöfrolma-|)ittoiur Bir jeksük
¦ :s: ise Heyıi hâlis
İ
İlli, eksük
Bin cest İt fotaları
.irdir;
Fâtih Sultân Mehmed hayatta iken tanzim edilen meşhur Kanunnâmesinde, şehzadelere yazılacak elkâbla ilgili bölümde Sultân Cem'in ismi zikredilmiş ve Karamanî Mehmed Paşa'nın arzusu da hep bu olmuştur. Bu paşanın vefatından sonra, Bursa'ya gelen Cem Sultân'a buranın halkı büyük alaka göstermişti. Hatta ağabeyi Sultân Bâyezid'in Ayaş Paşa komutasında gönderdiği kuvvetleri yendi ve 1481'de Bursa'da adına para kestirip hutbe okuttu ve saltanatını ilan etti. Daha da ileri giderek, halası Selçuk Sultân başkanlığında ağabeyine gönderdiği heyetin diliyle Osmanlı Devleti'nin ikiye bölünmesini, Anadolu'da kendisinin ve Rumeli'de ise Bâyezid'in sultân olmasını teklif eyledi. Bunu duyan Sultân Bâyezid, kuvvetli ordusuyla Cem'i Yenişehir'de mağlûp eyledi ve Cem de evvela Konya'ya ve sonra da Memlüklü Sultânı Sultân Kayıtbay'a sığındı. Kahire'de büyük ilgi gören Sultân Cem, buradan bir ilke imza basarak hacca gitti ve 1482 yılında yeniden Adana yoluyla Anadolu'ya döndü. Bâyezid'in sulh tekliflerini reddeden Sultân Cem'i Anadolu'da Karamanoğlu Kasım Bey karşıladı. Yeniden Mısır'a dönmek istediyse de, anlaştığı Üstâd-ı A'zam Fransız Pierre d'Aubusson sözünde durmadı ve Cem'i Nice'ye götürerek Şövalyelere teslim etti. Hedef Osmanlı Devleti'nin başını ağrıtmaktı ve Sultân Cem de bunu biliyordu.
II. Bâyezid ve Sultân Kayıtbay, adı geçen üstâd-ı azamla Cem'i teslim etmesi için pazarlık yaptılarsa da, muvaffak olamadılar ve maalesef Sultân Cem 1488 yılında Pa-pa'ya teslim edildi. Artık Sultân Cem, Hıristiyan dünyasının elinde, Osmanlı Devleti'nin aleyhine kullanılacak bir kozdu ve kendisi de asla bunu arzu etmiyordu. 1489 yılında Roma'ya ayak bastı ve ikinci sürgün hayatı başlamış oldu. Büyük bir merasimle karşılandığı Roma'da 1495 yılına kadar 6 yıl kaldı. Kendisine San Angelo Sarayı tahsis edildi, hem Papa VIII. Innocentius ve hem de VI. Alessandro Borgia ile görüştü. Her iki papa da kendisine dinini değiştirmesi için baskılar yaptılar. Buna verdiği cevap şu oldu: "Değil Osmanlı saltanatı, bütün dünyanın sultanlığını da verseniz, dinimi değiştirmem".
1495 yılında Fransa Kralı VIII. Charles, Cem'i kendilerine teslimi için Papa'ya baskı yaptı ve Sultân Cem maalesef Krala teslim edilmek üzere yola çıkarıldı. Ancak Papa'nın zehirlemesi sebebiyle Napoli'ye giderken yolda vefat etti (25.2.1495). Osmanlı Sultânı vefatı üzerine üç gün yas ilan etti. Tabutunu bile Osmanlı Devleti'nin aleyhine kullanmak istediler ve ancak 4 yıl bekletildikten sonra Napoli'den Bursa'ya getirilerek defn olundu (1499). Sultân Cem, Türkçe ve Farsça Divan telif edecek kadar âlim, edîb ve şâir bir insandı67.
66 Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. II, sh. 188-230, 286-304, 387-402. - -..-.<: = ...
67 Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 220-221; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, VIII. Defter, Ahmed Uğur neşri, sh. 10, 12, 17, 26-27, 37-39, 143; Solakzâde, sh. 364-384; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 184/a vd.; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 382-386; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 163-177; Kantemir, c. I,
Dostları ilə paylaş: |