Bu dediklerimizi teyid eden bir kayıt da, Âşıkpaşa-zâde'nin tesbitleridir. Karamam Nişancı Mehmed Paşa'yı anlatırken, Osman Gâzî zamanından beri tahsis edilen yerlerin bunun yaptığı düzenlemeler ile geri alındığını, tekrar mirî arazi olduğundan tapu ile isteyene verildiğini, ancak bu uygulamanın yanlış olduğunu ifade etmektedir. Zaten bazı İslâm hukukçularının, vakıf adıyla yapılan tahsislerin asla bozulmaması gerektiğine yönelik fetvaları da Âşıkpaşa-zâde'yi desteklemektedir. Fakat önemli olan, Fâtih'in nesh yani iptal ettiği vakıfların, sahih vakıflar değil, irsâdî vakıflar olmasıdır. Öteki mesele zaten tartışmalıdır59.
61. Dü&yuual manındı I Devleti'sAi
Tapu ve I kontrolü, kısaca S olduğunu t tapu-kadastro \ olduğunu da!ı Müslümanlm «ti da ilk tapu t âlemi çok iyi 6
karşıya gelra&J
İslâm d t. tikleri mttnltMftj
(Jevletin zaruri { Imek olanDIvMi ¦kadastrosunu y
iyerıerin aljnlın» t i-yerleri; çift %"J I vergide «is *
Hz. (Wllİ
i etmiş ve bıi!ust| ; defterlerde testti nemli yani ı Köşkü
tapu kanunu, t kanunudu' 22» tapu islerr-CTüİ nunnimt-i II liriz,
Fethe: «I yesi ile resnij defterlere lı resmi ı
59 İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, İstanbul 1997, sh. 525-561; Osmanlı Kanunnâmeleri, c. I, sh. 251-255; 583-585; İnalcık, Halil, "Bursa Şer'iyye Sicillerinde Fâtih Sultân Mehmed'in Fermanları", Belleten, XI/44, sh. 702-703; Dede Halife, İbrahim bin Bahsi, Risale Fî Emvâl-I Beytilmal ve Aksâmihâ ve Ahkâmihâ, Süleymaniye kütp. Esad Efendi, nr. 3560; Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 192; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 146.
zeri kart
¦OSMANLI
BİLİNMEYEN OSMANLI
119
61. Dünyanın ilk tapu kanununun Osmanlı Devleti tarafından Fâtih zamanında hazırlandığı söylenmektedir. Bu iddia doğru mudur? Osmanlı Devleti'nde tapu-kadastro işlemleri nasıl yürütülmüştür?
¦olacağı
İMân
rtile-
arde-
Tapu ve kadastro işlemlerinin, bir milletin devlet idaresi, gelir ve giderlerinin kontrolü, kısaca hukuk ve iktisât sistemi açısından ne kadar büyük bir ehemmiyete haiz olduğunu belirtmekte fayda vardır kanaatindeyiz. Ayrıca 60 senedir, güzel yurdumuzun tapu-kadastro işlemlerini bitiremediğimizi ve bu yüzden çok kimselerin haklarının zayi olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğiz. Her güzel şeyde olduğu gibi, bu mevzuda da, Müslümanların ve bilhassa da Müslüman Türklerin rehberlik etmiş olduklarını ve dünyada ilk tapu kanununun Fâtih Sultân Mehmed tarafından hazırlandığını, dünya ilim âlemi çok iyi bilmektedir. Meseleyi biraz daha açarsak, bizi şaşırtacak hakikatlarla karşı karşıya geleceğiz. Şöyle ki;
İslâm devletini bir dünya devleti hâline getiren Hz. Ömer, Müslümanların feth ettikleri memleketin gelir ve giderini, nüfusunu ve diğer coğrafi durumunu bilmenin, devletin zaruri görevi olduğunu anlamış, ilk gelir-gider defterleri ve tapu kayıtları demek olan Divan usulünü geliştirmiştir. Hatta Osman bin Hanif'i Irak arazisinin tapu kadastrosunu yapmak için görevlendirdiğinde şu talimatı vermiştir: "şen ve ma'mûr olan yerlerin alanlarını ölçünüz; zirâat edilen veya edilebilecek olan araziyi tesbit ediniz. Verimsiz ve çorak yerleri; çift sürülmesi kabil olmayan öyükleri, tepeleri; ormanları, bataklıkları ve sazlıkları ve benzeri araziyi vergide esas alınacak arazi arasına katmayınız".
Hz. Ömer'in bu tatbikat ve talimatı, diğer bütün Müslüman devletlere örnek teşkil etmiş ve bilhassa Osmanlı Devleti yeni fethedilen arazilerin tapu-tahririni yazma ve defterlerde tesbit etme hususunda zirveye yükselmişlerdir. Bu mevzuda ilk ve en ö-nemli yazılı hukukî düzenleme, Fâtih zamanında hazırlanmıştır. Topkapı Sarayı Revan Köşkü kitapları arasında 1935 ve 1936 nolu kanun mecmualarında yer alan bu tapu kanunu, sadece Osmanlı Devleti'nin değil, bütün dünya hukuk tarihinin ilk tapu kanunudur. 22 madde halinde yayına hazırladığımız bu kanun, Osmanlı Devleti'ndeki tapu işlemlerinin temel esaslarını ihtiva etmektedir. Kanunnâmenin orijinal adı "Ka-nunnâme-i Kitâbet-i Vilâyet" şeklindedir. Kısaca umûmî esaslarıyla şöyle özetleyebiliriz.
Fethedilen bütün arazilerin nüfusu, arazinin durumu ve benzeri hususlar, tescil gayesi ile resmî görevliler tarafından muntazam bir şekilde resmî muhafaza altına alınan defterlere kaydedilir. Arazînin bu şekilde yazım işlemine tahrir denilir. Tahrir işlerini iki resmi görevli yürütür: Defter Emini ve Vilâyet Kâtibi. Defter eminine muharrir-i memâlik, muharrir veya il yazıcı da denir. Bunlar görevli oldukları bölgelere giderler, Tahrir neticelerini iki ayrı defterde toplarlar: Birincisi, Mufassal defterlerdir. İlgili bulunduğu bölgenin köyleri, mezraları, meraları, ormanları, kışlakları ve diğer araziler ile bunların kime ait olduğu, arazisi tahrir edilen yerlerin re'âyâsı, gelir çeşitleri ve ödeyecekleri vergiler kaydedilen defterlere mufassal defter adı verilir. İkincisi, icmal defterleridir ki, bunlarda sadece arazilerin has, tımar ve ze'âmet olduğu ve bunların sahipleri kaydedilir. Özellikle mufassal defterlerde ahalinin fertlerine ait bütün vasıflar da zikredilir. Topraklı topraksız, evli ve bekar, ihtiyar, sakat, san'at sahibi vesaire benzeri kayıtlar deftere geçirilir.
120
BİLİNMEYEN OSMANLI
BlL.'NMEYENfi
Osmanlı ülkesinin tamamı bu usule göre tahrir edilmiş ve bin küsur defterde Osmanlı topraklarının tapusu çıkarılmıştır. Hazırlanan defterler, nişancı denilen yüksek âmir tarafından kontrol edildikten sonra Padişah'a arz edilir. Padişahın tasdikinden geçerse Hazine-i Âmire denen devlet arşivinde korumaya alınır. Şu anda bunlardan 1100 tanesi Başbakanlık Osmanlı arşivinde, 650 tanesi ise Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü arşivindedir. Araya başka defterler karıştığı için sayıları, 1750'yi bulmuştur. Bu bin küsur defter, şu anda üzerinde 30 küsur devletin bulunduğu eski Osmanlı topraklarının tapusu hükmündedir. Tapu Kanunnâmesini Osmanlı Kanunnâmeleri Ve Hukukî Tahlilleri adlı eserimizin I. Cildinde neşretmiş bulunuyoruz.
Bütün bu araştırmalar, Müslüman Türkler'in dinlerine ve örf âdetlerine bağlı kaldıkları zamanda her sahada ileri gittiğini göstermektedir. Tapu mevzusu da bunlardan sadece birisidir.
Böylesine teferruatlı tapu muamelelerinin nasıl yürüdüğüne bir misâl ile bakalım. 1516 tarihinde fethedilen ve 1518 yılında tahririne başlanan doğu ve güneydoğu bölgesinin tapu kadastro işlemleri, dört sene sonra yani 1522 yılında tamamlanmıştır. Günümüzün teknik imkânlarına rağmen böyle bir işe kalkılırsa en az kırk-elli sene süreceğini günümüzdeki örneklerinden anlıyoruz60.
MemluMtt!
lüs'de de ed.
kalmaıcuztft,] erdi.
149!
sil salt! karşı t manlık I sıyla 1499f Venedik I Osmanlı 1 na'da y
VIII- II. BAYEZID DEVRİ
62. Sultân II. Bâyezid kimdir? Çocuklarını, meşhur devlet adamlarını ve onun zamanında Osmanlı Devleti'nin ulaştığı sınırları kısaca özetler misiniz?
ciddi t» S
Sultân II. Bâyezid, Gülbahar Hâtun'dan 1450 yılında Dimetoka Sarayı'nda dünyaya geldi. Babası Sultân Fâtih'in naşı 17 gün saklandı ve Amasya'da Sancak Beyi olan Şehzade Bâyezid İstanbul'a getirilerek tahta çıkarıldı. Bazı tarihçilerin, Osmanlı kaynaklarında geçen "îş ü nûşu severdi" şeklindeki ifadelerini, onun gençliğinde eğlence ve içkiyi severdi şeklinde yorumlamaları asla doğru değildir. Tam aksine veli lakabını alan nadir Padişahlardan biridir. Asrındaki maneviyât erleri ve âlimlere gösterdiği hürmet de bunun şahididir. Müstakil bir sorunun cevabında da özetleyeceğimiz gibi, Fâtih'in vefatıyla Hıristiyan alemi istediğine kavuşmuş ve Roma bir İslâm merkezi olmaktan kıl payı kurtulmuştu. İşte Şehzade Cem olayı da bunun tuzu biberi oldu. Sultân Bâyezid, İtal-ya'daki Gedik Ahmed Paşa komutasındaki orduyu hemen geri çağırdı ve maalesef 1495 yılına kadar, birinci derecede Cem Sultân ve Memlüklülerle meşgul oldu. Sultân Bâyezid'in asıl saltanatı 1495 yılından başlatılabilir.
Bütün bu sıkıntılara rağmen, Sultân Bâyezid, 1483'de 1. Seferini Morava'ya ve 1484 yılında ikinci seferini de Boğdan'a yaptı. Maalesef düşmanlar, 1485 yılından itibaren, dünyanın 1. ve 2. güçlü devletleri olan Memlüklülerle Osmanlıların arasını açmaya muvaffak oldular. Osmanlı hacılarının güvenliğini sağlamayan Memlüklülere karşı, Mayıs 1485'de Çukurova'ya asker gönderilerek resmen harp başlatılmış oldu.
60 Ebüssuud, Risale-i Araz!, Reşit Efendi, nr. 1036, vrk. 41 vd.; Topkapı Sarayı Müzesi kütp. nr. R. 1935 vrk. 81/b-85/a; Hezarfen, Hüseyin Efendi, Telhis'ül, vrk. 75/b; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. I, 367 vd.
120
BİLİNMEYEN OSMANLI
Osmanlı ülkesinin tamamı bu usule göre tahrir edilmiş ve bin küsur defterde Osmanlı topraklarının tapusu çıkarılmıştır. Hazırlanan defterler, nişancı denilen yüksek âmir tarafından kontrol edildikten sonra Padişah'a arz edilir. Padişahın tasdikinden geçerse Hazine-i Âmire denen devlet arşivinde korumaya alınır. Şu anda bunlardan 1100 tanesi Başbakanlık Osmanlı arşivinde, 650 tanesi ise Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü arşivindedir. Araya başka defterler karıştığı için sayıları, 1750'yi bulmuştur. Bu bin küsur defter, şu anda üzerinde 30 küsur devletin bulunduğu eski Osmanlı topraklarının tapusu hükmündedir. Tapu Kanunnâmesini Osmanlı Kanunnâmeleri Ve Hukukî Tahlilleri adlı eserimizin I. Cildinde neşretmiş bulunuyoruz.
Bütün bu araştırmalar, Müslüman Türkler'in dinlerine ve örf âdetlerine bağlı kaldıkları zamanda her sahada ileri gittiğini göstermektedir. Tapu mevzusu da bunlardan sadece birisidir.
Böylesine teferruatlı tapu muamelelerinin nasıl yürüdüğüne bir misâl ile bakalım. 1516 tarihinde fethedilen ve 1518 yılında tahririne başlanan doğu ve güneydoğu bölgesinin tapu kadastro işlemleri, dört sene sonra yani 1522 yılında tamamlanmıştır. Günümüzün teknik imkânlarına rağmen böyle bir işe kalkılırsa en az kırk-elli sene süreceğini günümüzdeki örneklerinden anlıyoruz60.
VIII- II. BÂYEZİD DEVRİ
62. Sultân II. Bâyezid kimdir? Çocuklarını, meşhur devlet adamlarını ve onun zamanında Osmanlı Devleti'nin ulaştığı sınırları kısaca özetler misiniz?
MemlükHI i lüs'de ) de eöiyı
kalmak i erdi.
1 )
sil sa'tı
sıyla
v,ereö
Osmanlı I
na'da) M
şeyht nndeıut 1460'dJ S götürdü, i il'ln c ciddi W S Anaı istemesi* deri v manltJ
Sultân II. Bâyezid, Gülbahar Hâtun'dan 1450 yılında Dimetoka Sarayı'nda dünyaya geldi. Babası Sultân Fâtih'in naşı 17 gün saklandı ve Amasya'da Sancak Beyi olan Şehzade Bâyezid İstanbul'a getirilerek tahta çıkarıldı. Bazı tarihçilerin, Osmanlı kaynaklarında geçen "îş ü nûşu severdi" şeklindeki ifadelerini, onun gençliğinde eğlence ve içkiyi severdi şeklinde yorumlamaları asla doğru değildir. Tam aksine veli lakabını alan nadir Padişahlardan biridir. Asrındaki maneviyât erleri ve âlimlere gösterdiği hürmet de bunun şahididir. Müstakil bir sorunun cevabında da özetleyeceğimiz gibi, Fâtih'in vefatıyla Hıristiyan alemi istediğine kavuşmuş ve Roma bir İslâm merkezi olmaktan kıl payı kurtulmuştu. İşte Şehzade Cem olayı da bunun tuzu biberi oldu. Sultân Bâyezid, İtal-ya'daki Gedik Ahmed Paşa komutasındaki orduyu hemen geri çağırdı ve maalesef 1495 yılına kadar, birinci derecede Cem Sultân ve Memlüklülerle meşgul oldu. Sultân Bâyezid'in asıl saltanatı 1495 yılından başlatılabilir.
Bütün bu sıkıntılara rağmen, Sultân Bâyezid, 1483'de 1. Seferini Morava'ya ve 1484 yılında ikinci seferini de Boğdan'a yaptı. Maalesef düşmanlar, 1485 yılından itibaren, dünyanın 1. ve 2. güçlü devletleri olan Memlüklülerle Osmanlıların arasını açmaya muvaffak oldular. Osmanlı hacılarının güvenliğini sağlamayan Memlüklülere karşı, Mayıs 1485'de Çukurova'ya asker gönderilerek resmen harp başlatılmış oldu.
60 Ebüssuud, Risale-i Arazî, Reşit Efendi, nr. 1036, vrk. 41 vd.; Topkapı Sarayı Müzesi kütp. nr. R. 1935 vrk. 81/b-85/a; Hezarfen, Hüseyin Efendi, Telhis'ül, vrk. 75/b; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. I, 367 vd.
I»
eOs-
j) yüksek inden ulardan
s kal-tlardan
fe.GÜ-
¦fae-
ı: ve
itler
BİLİNMEYEN OSMANLI
121
Memlüklü Sultânı Kayıtbay düşmanlığın devamını istemiyordu; çünkü bundan Endü-lüs'de Müslümanlara zulmeden İspanya ve Portekiz ve ayrıca tüm Hıristiyan blok istifade ediyordu. Neticede Ramazan Oğulları Memlüklülerde ve Zülkadir Oğlu Osmanlı'da kalmak üzere, yıllar süren ve genellikle Memlüklü lehine sonuçlanan savaş yılları sona erdi.
1495'de Cem Sultân'ın vefatı ve de Memlüklü ile yapılan sulhden sonra yeniden a-sıl saltanat yıllarına başlayan II. Bâyezid, evvela Boğdan'a musallat olan Polonya'ya karşı haretekete girişti. Bununla da kalmadı; Venedik, Macaristan ve zaten arada düşmanlık bulunan İspanya ile fiilen savaş hali başladı. II. Bâyezid 4. Ve 5. seferini, sırasıyla 1499 ve 1500 yıllarında Venedik üzerine yaptı. 4 yıl süren savaşlar neticesinde, Venedik Balkanlardaki bütün müstemlekelerini, başta Mora ve Yunanistan olmak üzere, Osmanlı Devleti'ne teslim mecburiyetinde kaldı. Osmanlı orduları, Macaristan ve Bosna'da yaptıkları savaşlarda da önemli fetihler elde ettiler.
Maalesef, bu başarıların ardından, Erdebil'deki Safevî tarikatının şeyhlerinden Şeyh Cüneyd, onun oğlu Şeyh Haydar ve nihayet asırlarca Osmanlı Devleti'ni fetihlerinden uzak tutan Şah İsmail ve onun Şi'i devleti olan Safevîler meselesi ortaya çıktı. 1460'da Şeyh Cüneyd katledildi, ama yerine geçen Şeyh Haydar, işi daha da ileriye götürdü. Asıl problem, Uzun Hasan'ın da torunu olan Şah İsmail ile başladı. Şah İsmail'in desteğiyle Anadolu'dan toplanan Türkmen gençleri, Erdebil'e götürülüyor ve orada ciddi bir Şî'a eğitimi verildikten sonra, birer Şi'î mollası olarak Osmanlı Sofuları adıyla Anadolu'ya gönderiliyordu. 1507'de Şah İsmail'in Zülkadir Oğlu Alâüddevle Beyin kızını istemesi ve onun da bir Şi'îye kızını vermek istememesi üzerine, II. Bâyezid'in kayınpederi ve Yavuz'un da dedesi olan Zülkadir Oğlu beğliğine saldırdı ve zulme başladı. Osmanlı Devleti'nden ve Memlüklülerden tepki görmeyince iyice şımardı. Tepki, 1487 yılından beri sancakbeğliğinde bulunduğu Trabzon'dan yani Yavuz'dan geldi ve Şehzade Yavuz hemen Gürcistan Seferine çıktı. Bu sefer sonucunda, Yavuz komutasındaki Osmanlı orduları, Şah İsmail'in oğlu İbrahim Mirza'nın komuta ettiği Safevî ordusunu Erzincan yakınlarında perişan etti. Halk, Yavuz adına "Yürü Sultân Selim, devrân senindir" türkülerini söylüyor ve babasının pasifliğini bir nevi protesto ediyordu.
Zor olan nokta Şah İsmail'in şahlığı ve şeyhliği beraber götürmesiydi. Bu sebeple Antalyalı bir Türkmen olan ve Erdebil'e giderek tam bir Şi'i mollası haline gelen Şah Kulu isimli halifesi, çevresine topladığı bazı göçebelerle devletin başına yeniden gaile açmaya hazırlanıyordu. Veziriazam Ali Paşa, üzerine yürüdü ve Sivas yakınlarındaki Gökçay mevkiinde 1511 yılında katledildi. Bu arada önce Kırım'a geçen ve ardından da Edirne'ye gelerek babasıyla görüşmek isteyen Selim'e, Şehzade Ahmed ve Korkut taraftarları engel olmak istiyorlardı. Nitekim Çorlu'da babasının ordusuyla Şehzade Se-lim'in ordusunu karşı karşıya getirdiler. Babaya kılıç çekilmez diyerek, Karabulut isimli atıyla kaçtı (1511). Aynı yıl Şehzade Ahmed bu kargaşadan yararlanarak Konya'da sultanlığını ilan etti. Meşru veliahdlıktan düştü ve Şehzade Korkut veliahd oldu.
Yeniçeri ve bazı devlet erkânının ısrarla Şehzade Selim'i istediğini bilen Sultân Bâyezid, başka çare olmadığını anlamıştı. Şehzade Ahmed'in, Şah İsmail'in yakın adamı Nur-ı Ali isimli halifesinin Amasya ve Tokat'da kargaşa çıkarmasına rağmen, karşı gelemeyerek Konya'ya gelmesi, Selim'in işini kolaylaştırıyordu. Bu hadiseler üzerine, 24 Nisan 1512 tarihinde Şehzade Selim lehine tahttan feragat eden II. Bâyezid, 11 gün Eski Saray'da ikamet ettikten sonra, Dimetoka'ya gitmek üzere yola çıktı. Kendisine
122
BİLİNMEYEN OSNMU
tahsis edilen ikametgâha ulaşmadan Çorlu yakınlarında yolda vefat etti.
ZEVCELERİ: 1- Nigâr Hâtûn; Şehzade Korkut ile Fatma Sultân'ın annesi ve Abdullah Vehbi'nin kızı. 2- Şirin Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Abdullah'ın annesi. 3-Gülruh Hâtûn; Abdülhayy'ın kızı ve Alemşah ile Kamer Sultân'ın annesi. 4- Bülbül Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Ahmed ile Hundi Sultân'ın annesi. 5- Hüsnüşah Hâtûn; Karamanoğlu Nasuh Bey'in kızı. 6- Gülbahar Hâtûn; Abdüssamed'in kızı ve bir görüşe göre Yavuz'un annesi. 7- Ferâhşâd Hâtûn; Kefe sancak Beği Mehmed'in annesi. 8-Ayşe Hâtûn; Zülkadiroğiu Alaaüd-devle Bozkurd Bey'in kızı ve bir görüşe göre Yavuz'un annesi. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Abdullah Hân. 2- Gevher Mülûk Sultân. 3-Şehzade Sultân Korkut Hân. 4-Şehzâde Sultân Ahmed Hân. 5- Yavuz Sultân Selim Hân. 6-Şehzâde Sultân Şehinşâh Hân. 7-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân. 8-Şehzâde Sultân Mehmed Hân. 9-Şehzâde Sultân Alem Şah Hân. 10- Selçuk Sultân. 11- Hatice Sultân, 12- İlaldı Sultân. 13- Ayşe Sultân. 14- Hundi Sultân. 15- Ayn-i Şah Sultân. 16- Fatma Sultân. 17-Şah Sultân. 18- Hüma Sultân. 19- Kamer Sultân.
II. Bâyezid devrinin önemli devlet adamları arasında, Vezir-i A'zamlardan İshak Paşa, Hersek-zâde Ahmed Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa ve Koca Mustafa Paşa; Şeyhülislâmlardan Molla Abdülkerim Efendi ve Zenbilli Ali Efendi; ilim ve maneviyât erbabından ise, Molla Lütfi Efendi, Sarı Gürz, Muslihuddin bin Sinan Efendi, İdris-i Bitlisî, kendilerine uzaktan taltiflerde bulunduğu Molla Cami ve Ubeydullah Ahrar Hazretleri ve şairlerden ise, Niyâzî-i Mısrî, Vasfı ve İznikli Celilî misâl olarak zikredilebilir.
Gâzî, âlim, şâir, hattat, veli ve müzehhib gibi çok sıfatları bulunan II. Bâyezid, babası Fâtih'in fetihlerini çok iyi hazmetmesine rağmen, kendi zamanında sadece 160.000 km2/lik genişleme temin edebilmiştir. Fetret devrinden sonra Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı dönemlerinden olması, bunun başlıca sebeplerindendir61.
63. II. Bâyezid'in, oğlu Yavuz tarafından zehirlenerek öldürüldüğü iddia edilmektedir. Böyle bir iddianın aslı var mıdır?
Yavuz'un tahta geçmesinin, Osmanlı Devleti'nin içte ve dışta çok sıkıntılı günler yaşadığı ve hatta tedbir alınmazsa ikinci bir fetret devrinin Anadolu'nun Şiîleşmesiyle gerçekleşme ihtimalinin kuvvetli olduğu bir döneme rastladığını çok iyi biliyoruz. 1512 yılının 24 Nisanında sultân olan Yavuz, istirahata çekilmek üzere Dimetoka'ya gidecek olan babasını bizzat uğurlamış, elini öpmüş ve atının yanında yaya yürüyerek gereken saygıyı göstermiştir. Hatta Kırım Hanı'nın Şehzade Ahmed'e karşı kendisine destek va'd etmesi karşısında, Yavuz'un şu sözleri söylediği kaynaklarda ifade edilmektedir:
"Biz saltanat sevdası için İstanbul'a varmadık. Belki babamız yaşlı ve hasta olduğundan, işleri vezirlere havale etti; düşmanlarımız bunu fırsat bilerek halkı isyana teşvik ettiler ve ihtilâller çıkardılar. Kardeşlerim
61 Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 220-269; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, VIII. Defter, (neşr. Ahmed Uğur), Ankara 1997, sh. 1; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 183/a-213/b; Ahmed Uğur neşri, sh. 955 vd.; Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, sh. 191-203; Solakzâde, sh. 269-349; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 174-203; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 161-248; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 379-421; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 21-29; "Bâyezid Il'nin Ailesi", Tarih Dergisi, c. X, sayı 14, İstanbul 1959, sh. 105-107; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, 136-148; Kantemir, c. I, sh.167-188; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, "Fâtih Sultân Mehmed'in Vefatı Üzerine Vezir İshak Paşa'nın İkinci Bayezid'l Saltanata Daveti Arizası", Belleten, c. XXV, sayı 97(1961), sh. 75-77; Tansel, Selâhattin, "Yeni Vesikalar Karşısında Sultân İkinci Beyazıt Hakkında Bazı Mütalâalar", Belleten, c. XXVII, sayı 106(1963), sh. 185-236. ,.,...
122
BİLİNMEYEN OSMANLI
tahsis edilen ikametgâha ulaşmadan Çorlu yakınlarında yolda vefat etti.
ZEVCELERİ: 1- Nigâr Hâtûn; Şehzade Korkut ile Fatma Sultân'ın annesi ve Abdullah Vehbi'nin kızı. 2- Şirin Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Abdullah'ın annesi. 3-Gülruh Hâtûn; Abdülhayy'ın kızı ve Alemşah ile Kamer Sultân'ın annesi. 4- Bülbül Hâ tun; Abdullah kızı ve Şehzade Ahmed ile Hundi Sultân'ın annesi. 5- Hüsnüşah Hâtûn; Karamanoğlu Nasuh Bey'in kızı. 6- Gülbahar Hâtûn; Abdüssamed'in kızı ve bir görüşe göre Yavuz'un annesi. 7- Ferâhşâd Hâtûn; Kefe sancak Beği Mehmed'in annesi. 8-Ayşe Hâtûn; Zülkadiroğlu Alaaüd-devle Bozkurd Bey'in kızı ve bir görüşe göre Yavuz'un annesi. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Abdullah Hân. 2- Gevher Mülûk Sultân. 3-Şehzâde Sultân Korkut Hân. 4-Şehzâde Sultân Ahmed Hân. 5- Yavuz Sultân Selim Hân. 6-Şehzâde Sultân Şehinşâh Hân. 7-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân. 8-Şehzâde Sultân Mehmed Hân. 9-Şehzâde Sultân Alem Şah Hân. 10- Selçuk Sultân. 11- Hatice Sultân. 12- İlaldı Sultân. 13- Ayşe Sultân. 14- Hundi Sultân. 15- Ayn-i Şah Sultân. 16- Fatma Sultân. 17-Şah Sultân. 18- Hüma Sultân. 19- Kamer Sultân.
II. Bâyezid devrinin önemli devlet adamları arasında, Vezir-i A'zamlardan İshak Paşa, Hersek-zâde Ahmed Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa ve Koca Mustafa Paşa; Şeyhülislâmlardan Molla Abdülkerim Efendi ve Zenbilli Ali Efendi; ilim ve maneviyât erbabından ise, Molla Lütfi Efendi, Sarı Gürz, Muslihuddin bin Sinan Efendi, İdris-i Bitlisî, kendilerine uzaktan taltiflerde bulunduğu Molla Cami ve Ubeydullah Ahrar Hazretleri ve şairlerden ise, Niyâzî-i Mısrî, Vasfı ve İznikli Celilî misâl olarak zikredilebilir.
Gâzî, âlim, şâir, hattat, veli ve müzehhib gibi çok sıfatları bulunan II. Bâyezid, babası Fâtih'in fetihlerini çok iyi hazmetmesine rağmen, kendi zamanında sadece 160.000 km2'lik genişleme temin edebilmiştir. Fetret devrinden sonra Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı dönemlerinden olması, bunun başlıca sebeplerindendir61.
63. II. Bâyezid'in, oğlu Yavuz tarafından zehirlenerek öldürüldüğü iddia edilmektedir. Böyle bir iddianın aslı var mıdır?
Yavuz'un tahta geçmesinin, Osmanlı Devleti'nin içte ve dışta çok sıkıntılı günler yaşadığı ve hatta tedbir alınmazsa ikinci bir fetret devrinin Anadolu'nun Şiîleşmesiyle gerçekleşme ihtimalinin kuvvetli olduğu bir döneme rastladığını çok iyi biliyoruz. 1512 yılının 24 Nisanında sultân olan Yavuz, istirahata çekilmek üzere Dimetoka'ya gidecek olan babasını bizzat uğurlamış, elini öpmüş ve atının yanında yaya yürüyerek gereken saygıyı göstermiştir. Hatta Kırım Hanı'nın Şehzade Ahmed'e karşı kendisine destek va'd etmesi karşısında, Yavuz'un şu sözleri söylediği kaynaklarda ifade edilmektedir:
"Biz saltanat sevdası için İstanbul'a varmadık. Belki babamız yaşlı ve hasta olduğundan, işleri vezirlere havale etti; düşmanlarımız bunu fırsat bilerek halkı isyana teşvik ettiler ve ihtilâller çıkardılar. Kardeşlerim
I
61 Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 220-269; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, VIII. Defter, (neşr. Ahmed Uğur), Ankara 1997, sh. 1; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 183/a-213/b; Ahmed Uğur neşri, sh. 955 vd.; Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, sh. 191-203; Solakzâde, sh. 269-349; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 174-203; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 161-248; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 379-421; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 21-29; "Bâyezid H'nin Ailesi", Tarih Dergisi, c. X, sayı 14, İstanbul 1959, sh. 105-107; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, 136-148; Kantemir, c. I, sh.167-188; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, "Fâtih Sultân Mehmed'in Vefatı Üzerine Vezir İshak Paşa'nın İkinci Bayezid'l Saltanata Daveti Arizası", Belleten, c. XXV, sayı 97(1961), sh. 75-77; Tansel, Selâhattin, "Yeni Vesikalar Karşısında Sultân İkinci Beyazıt Hakkında Bazı Mütalâalar", Belleten, c. XXVII, sayı 106(1963), sh. 185-236. : .
tır. A' fimi!'
ZOfl.
*) I
lan* nal
manevi şa
ettiğini bf
D)F
tahta çe
Y,
Bir
rak vefa1
64. f
afyon
»OSMANLI
BİLİNMEYEN OSMANLI
123
Ifve Abis. 3-I Hâ-lâun; Fjörüşe tsi, 8-Huz'un Ön. 3-nHân. kSultân (Sultân. İ-Fatma
p en
de hevâ ve heveslerinde olup, düşmanı def etmeye muktedir değillerdir. Gayemiz devleti ve dini korumaktır. Ancak bazı devlet adamları babamla aramıza fitne soktular. Ne yapalım. Kader böyleymiş. Yoksa askerimizi alıp babamız üzerine yürümek bize yakışmaz".
Bu sözleri söyleyen bir devlet adamının babasını zehirlettiği iddiasına inanmak çok zordur. Ancak bu konudaki fikirler nelerdir?
Dostları ilə paylaş: |