Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə42/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   83

XXXII- SULTÂN I. ABDÜLAZİZ DEVRİ

153. Sultân Abdülaziz'in şahsiyeti, ailesi ve zamanındaki önemli hadiseler hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Sultân Abdülaziz, 1830 yılında II. Mahmûd'un Kadın efendisi Pertev-niyâl Valide Sultân'dan Eyüp Sarayı'nda dünyaya gelmiştir. Haziran 1861'de ağabeyi I. Abdülmecid'in vefatı üzerine Osmanlı tahtına çıkmış ve halk tarafından Sultân Aziz diye anılmıştır. III. Selim, II. Mahmûd ve I. Abdülmecid'in Avrupa'yı taklid eden ve çevreleri tarafından suiistimal edilen hayatlarının Osmanlı Padişahları hakkındaki ortaya çıkardığı menfi imajı, Sultân Aziz yaşadığı müstakim hayatıyla telafi etmiştir. I. Abdülhamid gibi velayetine inanılan bir padişah olmuştur. İntihar meselesi, tamamen sefih bir hayat yaşayan Hüseyin Avni Paşa ve bir kaç serseri subayın tertibinden ibarettir. Mevlevi, hattat, pehlivan, bestekâr ve Arapça ile Farsça'ya vâkıf olan Sultân Aziz, Batı Musikisi hayranlığını Saray'dan çıkarmaya çalışmıştır. Ekibi, Tanzîmât'çıların ileri gelenlerinden olan Âli Paşa ve Fuad Paşa ile daha sonra Yeni Osmanlılar arasında yer alan Mithad Paşa ve arkadaşlarıdır. En büyük şanssızlığı ekibinin tam müstakim insanlar olmayışıdır. Sultân Abdülaziz, özellikle Sultân Abdülmecid devrinde devletin israflar ve sefâhetlerle sarsılan devlet nizâmına hemen çeki düzen vermekle işe başlamıştır. Saray'daki harcamaları durdurmuştur. Devletin hazinesinin kaçak verdiği kara delikleri kapatmaya çalışmıştır.

Zamanındaki ilk olay, Haziran 1861'de baş gösteren Sırp İsyanıdır. Karadağ İsyanı Ömer Paşa tarafından bastırılınca Avrupa ayaklanmış ve Eylül 1861'de İstanbul Mukavelesi imzalanmak mecburiyetinde kalınmıştır. Bu Protokol, Sırplara daha fazla muhtariyet vermek manasına gelmektedir. İkinci önemli olay, Sultân Abdülaziz'in üç taht vârisini ve çok sayıda devlet erkânını alarak Feyz-i Cihâd Vapuru ile Nisan 1863'de yaptığı Mısır Seyahatidir. Yavuz'dan sonra Mısır'a gelen ikinci Osmanlı Padişahı olması

150 Cevdet Paşa, Tezâklr, c. I, 7-15, 16, 17, 19, 21, 23-26; 39 vd., 75-82; II, 4-9, 20-26, 28-31, 36-43 (Vefatı); Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, sh. 109-110; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. II, sh. 525-527.

258

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEVFNOSttt'l

hasebiyle, Mısırlılar tarafından candan tezahüratlarla karşılanmıştır. Bu arada, Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu olan Mısır Valisi İsmail Paşa da istediğini elde etmiştir. Maalesef, sadrazam ve adamlarını elde ederek, daha önce ailenin en büyük erkek evladı Mısır Valisi olacakken, Mayıs 1866'da yayınlattığı bir fermanla, Mısır velayetini kardeşi Mustafa Fâzıl Paşa'dan alarak oğlu Mehmed Tevfik Paşa'ya vermiştir. Daha sonra Osmanlı Maliye Nazırlığına getirilen Mustafa Fâzıl Paşa, gizli olarak kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyetini destekleyerek bu intikamını almıştır. Haziran 1866'da Mısır Valilerine Hidiv unvanı verildi ki, kral naibi demektir.

Osmanlı askeri içerdeki iktidar mücadeleleriyle çalkalanırken, Sırbistan'da yine problemler çıkıyor ve Osmanlı Devleti, Nisan 1867'de 345 yıllık hâkimiyetinden sonra Belgrad'ı tamamen Sırp Prensliğine terk ediyordu. 1864'de İyonya Adalarını Yunanistan'a bağışlayan İngiltere, Yunanlıları şımartmış ve Girit'te karışıklıklar başlamıştı. Rusya'nın da desteğiyle Eylül 1866'da Girit İsyanı başladı. Osmanlı Devleti enosis = Yu-nan'a iltihak'tan başka bir şey istemeyen Rumlarla anlaşamadı. Sadrazam Âli Paşa'nın bizzat Girid'e gelmesi üzerine Fransa, Rusya, Prusya ve İtalya işe karıştı ve Âli Paşa, Ocak 1868'de meşhur Girit Fermanını ilan etti. Artık ada Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında sanki ortak bir eyâlet gibi idi.

Bu arada Sultân Abdülaziz, kendi zamanına kadar hiç bir Osmanlı Padişahının yapmadığı ve 1950 yılına kadar da hiç bir Türk Devlet Başkanının yapmayacağı bir işi yaptı. Yani 46 gün sürecek Avrupa Seyahatine çıktı. Davet, III. Napolyon ve Krali-çe'nin davetiyle Paris'ten başladı. Çok büyük ilgi gördü. Arkasından Galler Prensi VII. Edvvard'ın karşıladığı Londra ziyareti ile devam etti ve burada Kraliçe Victoria ile görüştü. Halkın çılgınca alkışladığı Abdülaziz, daha sonra Brüksel'e geçerek Kral II. Leopold ile öğle yemeği yedi. Berlin seyahati davetini özürleri sebebiyle kabul edemeyen Sultân Aziz'le Prens Bismarck'ın tavsiyesiyle Prusya Kralı ve Kraliçesi, Berlin'e 460 km uzaklıkta bulunan Koblenz'e kadar gelerek görüştü. Bu durum, Osmanlı Devle-ti'nin Avrupa'daki etkisini göstermesi bakımından önemli idi. İstanbul'a dönerken Viyana Garında Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı tarafından karşılandı. Daha sonra da Budapeşte'ye uğradı ve Vidin yoluyla İstanbul'a döndü (21.6.1867-7.8.1867).

Bu arada Osmanlı Devleti'nin idarî, hukukî ve siyasî ıslâhatı da devam ediyordu. 1862'de günümüzün Sayıştay'ı demek olan Div'an-ı Muhasebat ve 1868'de günümüzün Danıştay'ı olan Şûrây-ı Devlet kurulmuştu. Günümüzün Yargıtay'ı demek olan Divan-ı Ahkâm-ı Adliye de Abdülaziz devrinde tesis edilmişti. Mecelle'nin hazırlanması için hazırlıklar yapılmıştı. 1868-1869 kışında Yunanistan'la savaşa ramak kalması ve Paris Konferansı ile tatlıya bağlanması; Kasım 1869 tarihinde Süveyş Kanalının açılması, Abdülaziz döneminde meydana gelen önemli olaylardı.

Mustafa Reşid Paşa'nın yetiştirdiği mükemmel bir diplomat olan Âli Paşa'nın Eylül 1871'de vefat etmesi, Osmanlı Devleti açısından içte ve dışta tam bir yıkım oldu. Zira meşrutiyetçi görünen ve Yeni Osmanlılar Cemiyetinin mensupları olan Ziya Paşa, Namık Kemal ve benzerlerine gün doğdu. Rüşvetlerle Mısır Valiliğini oğluna vermeye çalışan Mısır Valisi İsmail Paşa da fırsatçılar arasındaydı. Osmanlı Devleti'nin kaht-ı rical devri başladı. Artık devlet, kültürlü ama vasıfsız bir sadrazam olan Mahmûd Nedim Paşa'nın; Mısır Hidivlerine dış borçlanma yetkisi vererek Mısır'ı İngilizlere bir nevi satan Mithad Paşa'nın ve tam bir cani olup Amerikalılardan açıkça rüşvet alan Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın elinde kalmıştı. 1876'da Mithad Paşa ve ekibinin akılsız tasar-

ruflarından İgnatiyev'M

Ticâret Nâzın H zan KararnW| Avrupa Devlette** genişleyerek de.» sa'nın Selanikfcl rezil eden Mitteki verdiler. İşten!

Önce riif«| dılar. Bunun sa diye geçen tfci 1876); Mite*f devlet nâzın «s hülislâm oktel korkan i keti takip f çoğu Türkçe ftı şah'ı tahttan« lislâm ise, r madı; I hem dej 30 Mayıs j Padişahla tân Azlz,| katilleri ı men intihams!|

KADIfı-: ¦ Efendi. 3-i Gevheri! Celâlüddlni Efendi; 6-j tân; 10-E

154,!

30.5.14


edilen i

İçin bkz.Sh.lt 264; VII,slıfl

sh. ıi dır,? Efendi'*! BlrSulkıSİ

BİLİNMEYEN OSMANLI

259

ruflarından dolayı, dış borçlar 200 milyon altını geçiyordu. Rus Büyükelçisi Kont İgnatiyev'in tahrikleri ve Sadrazam Mahmûd Nedim Paşa, Adliye Nâzın Mithad Paşa ve Ticâret Nâzın Mahmûd Celâleddin Paşa'nın menfaatleri uğruna, Ekim 1875'de 6 Ramazan Kararnamesi diye bilinen ve istikraz faizlerini % 50 indiren Kararname ilan edildi. Avrupa Devletleri ayağa kalktı. Bu arada Hersek ve Bulgaristan isyanları da alabildiğine genişleyerek devam ediyordu. Rusya'nın tahriki ile 6 Mayıs 1876'da Almanya ve Fransa'nın Selanik Konsolosları katledilince tansiyon fevkalade yükseldi. Devleti içte ve dışta rezil eden Mithat Paşa ve ekibi, suçu Sultân Abdülaziz'e yıkarak onu hal' etmeye karar verdiler. İngiltere'yi arkalarına almışlardı ve onlardan para desteği alıyorlardı.



Önce rüşvet vererek üniversite talebeleri demek olan talebe-i ulûmu ayaklandırdılar. Bunun üzerine Osmanlı Devleti'ni yıkan ve tarihe 4 büyükler yahut Hal' Erkânı diye geçen dört vasıfsız adam devletin en önemli makamlarına geldiler (11 Mayıs 1876): Mütercim Rüşdi Paşa sadrazam, Hüseyin Avni Paşa serasker, Mithad Paşa devlet nâzın ve ehliyetsiz müfsid imam diye bilinen Hasan Hayrullah Efendi Şeyhülislâm oldular. Abdülaziz'in devlete verdiği yeni şekil ve özellikle de yeni donanmadan korkan İngiltere, kuklası olan Mithad Paşa'yı kullanarak Padişah aleyhindeki her hareketi takip ediyordu. 30 Mayıs 1876'da Harbiye Mektebi kumandanı Süleyman Paşa, çoğu Türkçe bilmeyen iki tabur askeri kandırarak Dolmabahçe Sarayı'nı bastı ve Padi-şah'ı tahttan indirdi. Hal' fetvasını Padişah'ın şuurunun bozukluğuna dayandıran Şeyhülislâm ise, hırsının esiri ve inkılabcıların oyuncağı olmuştu. Padişah hal' edilmekle kalmadı; Dolmabahçe Sarayı tam manasıyla yağmalandı. Hüseyin Avni Paşa, hem hırsız ve hem de namussuz biri idi. Askere bahşiş dağıtılarak memnuniyetsizlikler bastırıldı. Artık 30 Mayıs 1876 tarihinden itibaren, bütün bu olup bitenlerin arkasında olan ve Osmanlı Padişahları arasında mason olduğu bilinen V. Murad Osmanlı tahtında oturuyordu. Sultân Aziz, 4.6.1876 tarihinde yani hal'ından 5 gün sonra, Hüseyin Avni Paşa'nın kiralık katilleri eliyle, kol damarları intihara benzeyecek şekilde kesilerek şehid edildi ve resmen intiharmış gibi gösterildi.

KADIN EFENDİLERİ: 1- Dürr-i Nev Baş Kadın Efendi. 2-Hayrân-ı Dil İkinci Kadın Efendi. 3- Edâ-Dil İkinici Kadın Efendi. 4-Neş'erek (Nesrin) Üçüncü Kadın Efendi. 5-Gevherî Dördüncü Kadın Efendi. ÇOCUKLARI: 1- Yusuf İzzeddin Efendi; 2- Mahmûd Celâlüddin Efendi; 3- Mehmed Selîm Efendi; 4- Abdülmecid II; 5- Mehmed Şevket Efendi; 6- Mehmed Seyfeddin Efendi; Sâliha Sultân; 8- Nâzıme Sultân; 9- Emîne Sultân; 10- Esma Sultân; 11- Fatma Sultân; 12- Münîre Sultân; 13- Emîne Sultân151.

154. Sultân Abdülaziz intihar mı etmiştir yoksa şehid mi edilmiştir?

30.5.1876 tarihinde hal' edilen ve yıllarca ikamet ettiği Dolmabahçe Sarayı yağma edilen Sultân Abdülaziz, görevden alındıktan sonra Hüseyin Avni Paşa'nın adamları

151 Mahmûd Celâleddin Paşa, Mir'ât-ı Hakikat, İstanbul 1326, c. I, sn. 24-126; Özellikle Hal'ı ve Terceme-i Hali İçin bkz. Sh. 100-126; Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, c. III, 3-240; c. IV, 1-158; Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 169-264; VII, sh. 1-352; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 162-166; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 274-288; Necib Asım, "Cennet-Mekan Firdevs-Âşiyan Sultân Abdülaziz Han Hazretlerinin Avrupa Seyahatnamesl-dlr", TOEM, nr. 49-62, sh. 90-102; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, "Sultân Abdülaziz Vak'asına Dair Vak'anüvls Lütfi Efendl'nin Bir Risalesi", Belleten, c. VII, sayı 28(1943), sh. 349-373; Koray, Enver, "Sultân Abdülaziz'e Karşı Girişilen Bir Suikast Olayı ve Hüseyin Vasfi Paşa", Belleten, e U, sayı 199(1987), sh. 193-204.

260


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN Qî:i

tarafından Topkapı Sarayı'na nakledilmiştir. Burada ölüm korkusuyla büyük sıkıntılar çeken ve kendisine bakım yapılmayan Sultân Abdülaziz, yeni Padişah'a hitaben kendisinin Çırağan Sarayı'na nakli için insanı hüzne boğacak manalarda tezkireler kaleme almıştır. Bunun üzerine Çırağan Sarayı'nın üst tarafında V. Murad için yapılan dairelere getirilmiştir. Burada da ölüme terkedilmiş gibi bakımı yapılmayan Sultân Abdülaziz'in hayatından bıktığı ve hatta ölümü arzuladığı doğru olabilir. Ancak intihar ettiğine inanmak mümkün değildir.

4 Haziran 1876 sabahı haremdeki kadınların çığlıklarıyla Abdülaziz'in vefat ettiği öğrenilmiştir. Duruma müdahale eden Serasker Hüseyin Avni Paşa, hemen Fahri Bey isimli Abdülaziz'in yakın hizmetkârlarından birine, "sultân Abdülaziz'in sabahleyin validesini ve cariyeleri yanından kovarak oda kapısını kapattığını, sakalını düzeltmek için bir makas istediğini ve bu makas ile kollarının kan damarlarını kestiğini ve içeriye girildiğinde hayatını kurtarmanın mümkün olmadığım" söyletmişler; getirdikleri kendi tabiblerine doğru dürüst muayene bile ettirmeden subaylar eli ile cesedini açık bir şekilde Karakol'a iletmişlerdir. Maalesef, resmî olarak tutulan ölüm raporunda, son zamanlarda aklî dengesini bozduğu ve neticede intihar ettiği yazılarak mesele kamuoyuna böylece duyurulmuştur.

Konu daha sonra çok tartışılmıştır. Çünkü tarih çarpıtılmış ve gizlenmiştir. Mesele incelendiğinde görülmektedir ki, olay intihar değil, açıkça Hüseyin Avni Paşa, Mithad Paşa ve arkadaşlarının işlettikleri bir cinayettir. Zira;

Evvela, Ahmed Cevdet Paşa'nın ifadesiyle, makasla sol kolunun damarlarını kestikten sonra yaralı kol ile sağ kolunun damarlarını kesmesi inanılmaz bir durumdur.

İkinci olarak, koskoca Osmanlı Padişahının bu şekilde ölümü üzerine, şer'an ve kanunen her çeşit soruşturma ve tıbbî incelemenin yapılması gerekirken, asla bu yola gidilmemiş ve sadece Fahri Bey denen birinden sorularak alel-acele sahte ölüm raporu hazırlanmıştır. Hüseyin Avni Paşa, muayene taleplerini şiddetle reddetmiştir.

Üçüncü olarak, asıl kendilerine sorulması gereken ailesine yani valide sultân ve cariyelere konu sorulmamış, tam tersine, gelen subaylardan Nazif isminde birisi, Valide Sultan'ın kulağındaki altın küpeyi çekip alacak kadar alçalmış ve hadiseyi bilen yakınları, olaydan sonra zulme ve baskıya maruz bırakılmıştır.

Dördüncü olarak, Ahmed Cevdet Paşa'nın nakline göre, sonradan V. Murad'ın yakınlarından biri olayı kendisine anlatınca, Padişah olayın dehşetinden aklını kaçırmış ve delirmiştir. Ahmed Cevdet Paşa, Hüseyin Avni Paşa'nın bir aralık olayı kendisine anlatmak istediğini ve ancak anlatamadan öldüğünü bizzat nakletmektedir. Hatta Ahmed Cevdet Paşa 1298/1881 tarihine kadar olayın müphem ve şüpheli kaldığını, o tarihe kadar herkesin intihar ettiğine inandığını ve bu tarihden itibaren meselenin anlaşıldığını kaydetmektedir.

Beşinci olarak, o dönemi ve bizzat olay günlerini yaşayan muteber tarihçilerin (Ahmed Cevdet Paşa ve Mahmûd Celâleddin Paşa giibi), son dönem tarihçilerin (Abdurrahman Şeref ve Mahmut Kemal gibi) ve de olay sırasında yayınlanan Avrupa basınının da kanaati olayın bir cinayet olduğu yönündedir.

Kısaca, İngilizlerin kuklası olan Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve benzeri hırslı kişiler, kendi gayr-i meşru emellerine ters gördükleri Abdülaziz'i, İngilizlerin tahrikiyle

şehid etmişi

155.1 dujunl

Bunlara a

Önce Hüil dünyaya jete)?] lamış ı âlimi* Farsça v Kalerr Paşaların ig ve diplo di. 18! Mithat başk seldi,

M;

menfi eller» Midhat Paşs^l edilm locl Böyle mason o sebep ti



ma\ sebecc^"

ısrari;":

Sultân! daha m menf paralat nını t ti'neil

160; m i


İntiha-î| Efenöf'

t
BİLİNMEYEN OSMANLI

261

şehid etmişlerdir152.



155. Mithat Paşa hakkında çeşitli dedikodular bulunmaktadır? Mason olduğu ve İngilizlerin adamı olarak çalıştığı bu iddialar arasındadır. Bunların aslı esası var mıdr?

Önce Mithat Paşa'yı kısaca tanıyalım. Ahmed Mithat Paşa, 1822'de İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Babası Kadı Hacı Eşref Efendi'dir. 10 yaşında hafızlığını tamamlamış ve temel ilimleri babasından öğrendikten sonra, İstanbul'un meşhur âlimlerinden ders almıştır. Mantık, fıkıh ve hikmet gibi ilimlerin yanında Arapça, Farsça ve Fransızca'yı öğrenen Ahmed Mithad Paşa, daha sonra Divân-ı Hümâyûn Kalemine girdi. Sultân Abdülmecid devrinde Reşid, Âli, Mütercim Rüşdü ve Sâdık Rif'at Paşaların başkanlığında toplanan bir çok toplantıya katılan ve bunlardan devlet idaresi ve diplomatika dersi alan Mithat Paşa, çok önemli vazifelerle görevlendirilmeye başlandı. 1858'de Avrupa seyahatine çıkarak Fransızca'sını geliştiren ve bazı simalarla tanışan Mithat Paşa, sırasıyla Niş, Tuna ve Bağdad Valiliklerine getirildi. Şûrây-ı Devlet'in ilk başkanı olan Mithad Paşa, Sultân Aziz devrinde 1872 yılında sadrazamlığa kadar yükseldi.

Mithad Paşa, akıllı, zeki, çalışkan ve açık sözlü bir insandı. Ancak bu vasıfları bazı menfi eller tarafından kullanıldı. İngiltere'nin en büyük arzusu, V. Murad'ı Padişah ve Midhat Paşa'yı da sadrazam görmekti. Bu sebeple Midhat Paşa, İngilizlerin adamı kabul ediliyordu. O dönemin CIA'sı olan BIS (British Intelligence Service), bankalar, mason locaları ve benzeri lobiler tamamen Osmanlı Devleti'nin üzerine çullanmış vaziyetteydi. Böyle bir ortamda Midhat Paşa'nın İngilizlerin en yakın dostu olması ve V. Murad'ın mason olduğunun duyulması, tenkit rüzgarlarının Midhat Paşa aleyhinde de esmesine sebep teşkil ediyordu.

Sadrazam olur olmaz, Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın tahrikleriyle, Mısır'a dış borçlanma yetkisi veren fermanı yayınladı ve böylece Mısır'ın İngiliz hâkimiyetine girmesine sebep oldu. Sultân Abdülaziz'e yalan söyleyerek, açığı olan bütçeyi fazla vermiş gibi göstermesi, görevden alınmasına sebep oldu. Yeni Osmanlılar denilen meşrutiyetçiler ısrarla Midhat Paşa'nın tekrar sadrazam olmasını arzu ediyorlardı.

Midhat Paşa'nın bir diğer kusuru da, 6 Ramazan Kararnamesini imzalayan Ticâret Bakanı olması ve bu yolla çok büyük paralar kazanırken, Osmanlı Devleti'ni Avrupalı devletlerin nazarında perişan etmesiydi. Bu arada Hüseyin Avni Paşa ile birlikte Sultân Abdülaziz'i hal' eden Hal' Erkânı arasında yer alması ve Yıldız Mahkemesinde daha sonra Abdülaziz'e düzenlenen suikast sebebiyle yargılanması, aksi iddialara rağmen Midhat Paşa'yı halkın ve devletin nazarından düşürmüştür. V. Murad'dan aldığı paraları bir Hıristiyan sarraf eliyle üniversite talebelerine dağıtarak, talebe-i ulûm isyanını başlatan da Midhat Paşa olmuştur. İlmine ve dirayetine rağmen, Osmanlı Devle-ti'ne ilk defa bir faiz müessesesi olan bankayı sokması, dindar insanların nazarında

152 Mahmûd Celâleddin Paşa, Mir'ât-ı Hakikat c. I, sh. 116-121; Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, c. IV, sh. 155-160; Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 169-264; VII, sh. 355-360; Abdurratıman Şeref, "Sultân Abdülaziz'in Vefatı İntihar mı Kati mi?", TTEM, nr. 6(83), sh. 321-325; Uzunçarşılı, "Sultân Abdülaziz Vak'asına Dair Vak'anüvis Lütfi Efendi'nin Bir Risalesi", sh. 349-373. . - , -

262

BİLİNMEYEN OSMANLI



Midhat Paşa'yı sevilmez hale getirmiştir.

Midhat Paşa'nın "Âl-i Osman değil de bir de Âl-i Midhat olsun" diyerek, saltanata dahi göz dikmesi, onun Kanun-ı Esâsî ve meşrutiyetle ilgili çalışmalarına da leke sürmüştür. Onu tenkit edenler, meşrutiyeti istemekten çok, saltanat atabeği olarak Osmanlı Devleti'nin idaresini ele geçirmek istiyor demişlerdir. Nitekim Osmanlı Devle-ti'ndeki meşrutiyet anlayışı gerçekten öyle yürümüştür. Herkes bilmektedir ki, Midhat Paşa'nın çok arzuladığı Kanun-ı Esâsî ve meşrutiyet nizâmı ile Avrupalı devletlerin maksadı Osmanlı Devleti'nin yükselmesi ve mutluluğu değildi; asıl maksat değişik milletleri ve din mensuplarını hürriyet adı altında tahrik ederek Osmanlı Devleti'ni küçük küçük devletlere bölmek idi. Nitekim mahiyetleri güzel olmakla beraber, Tanzîmât, Islâhat ve Kanun-ı Esâsî ile yapılanlar neticesinde, Osmanlı Devleti ileri değil geri gitmiştir. Yoksa kimsenin Tanzîmât ve Kanun-ı Esâsî gibi zahiren güzel şeylere karşı olması mümkün değildir. Kısaca Midhat Paşa'nın başta İngilizler olmak üzere, Batılı devletlerin oyununa geldiği muhakkaktır.

Mason olduğu konusunda bir belgeye sahip değiliz. Kesin belge olmadan konuşmak doğru olmadığı gibi, Midhat Paşa'yı hemen mason ve dinsiz ilan etmek de doğru değildir. Ancak Midhat Paşa, 1999 yılında Masonların yaptıkları açıklamalara göre masondur; devlet ve milletin hayatının ancak kendi hayatıyla devam edeceğine inanan enteresan bir insandır; bunun da doğru olmadığı ortadadır153.

XXXIII- SULTÂN V. MURAD DEVRİ

156. V. Murad, şahsiyeti, ailesi ve zamanındaki olaylar hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?

Tanzîmât devrinin çocuğu olan V. Murad, Eylül 1840'da I. Abdülmecid'in Kadın E-fendisi Şevket-efzâ Valide Sultan'dan Çırağan sarayında dünyaya gelmiş ve 30 Mayıs 1876 yılında da 3 ay sürecek olan Osmanlı tahtına çıkmıştır. Sultân Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde ve hatta bilmeyerek de olsa kati olunmasında dahli bulunan V. Murad, alaturka terbiye usulleriyle büyütülmüş ve Arapça ile Fransızca'yı gençliğinde öğrenmiştir. 3 aylık padişahlığından sonra Çırağan Sarayında ikamete mecbur edilen V. Murad, Ağustos 1904'de şeker hastalığından vefat etmiştir.

Hayatı diğer Osmanlı padişahları gibi müstakim olmayan V. Murad, Sultân Abdülaziz ile çıktığı Avrupa seyahatinde, Avrupalıların ilgisini çekmiş ve Galler Prensi Edvvard'ın yakın dostluğunu kazanarak 1867'de mason olmuştur. İstanbul'da Murad Locasını kurdurtan da odur. İngiltere, kendi siyasi emellerine uygun hale getirdiği V. Murad'ın padişah olmasını ve Mithad Paşa'nın da sadrazam olmasını bütün imkânlarıyla desteklemiştir. Talebe-i ulûm isyanında da, askerin siyâsete karışarak Dolmabahçe Sarayını basmasında da ve Abdülaziz'in katlinde de bunların rolü olmuştur.

Tahta çıktıktan sonra, Yeni Osmanlılar Cemiyetinin emirleriyle hareket eder ol-

153 İbn'ül-Emin Mahmûd Kemal İnal, Son Sadrazamlar I-IV, İstanbul 1982, c. I, sh. 315-414; Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, sh. 132-133; Mahmûd Celâleddin Paşa, Mir'ât-ı Hakikat, c. I, sh. 100-130 (Sultân Aziz'in hal'ındaki rolü); 220-224 (Kanun-ı Esasi); Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, c. IV, sh. 155-198. „ ............

BİLİNMEYEN OSMANLI

263

muştur. Sadrazam Mehmed Rüşdü Paşa, Serasker Hüseyin Paşa ve Mithad Paşa umduklarını bulamamış ve halk nezdinde olup bitenler konuşulduğundan dolayı, halk desteğini kaybetmişlerdir. V. Murad'ın aklî melekesi zaten karışık olduğundan, amcası Abdülaziz'in hal'i ile ilgili ayrıntılı bilgileri öğrenince iyice dengesini kaybetmiştir. Nihayet 15 Haziran 1876 gecesi, Girit isyanını görüşmek üzere toplanan vükelâ meclisini basan Sultân Abdülaziz'in kayınbiraderi ve hünkâr yaveri olan Binbaşı Çerkez Hasan, tabancasını çekerek Serasker Hüseyin Avni Paşa'yı» Hâriciye Nâzın Râşid Paşa'yı ve bazı görevlileri öldürmüştür. Olaydan etkilenen V. Murad'ın aklî melekesi iyice bozulmaya ve dengesiz hareketler yapmaya başlayınca, uzmanlardan hastalığı ile alakalı rapor alınmış ve buna dayanılarak verilen fetva ile 31 Ağustos 1876 tarihinde hal'ına karar verilmiştir. Daha sonra sıhhatine kavuşmuş ise de, II. Abdülhamid'in hem iyi davranması ve hem de tedbirler alması sebebiyle devlete zarar verememiştir.



ZEVCELERİ: KADIN EFENDİLERİ: 1- Elrû Mevhibe Baş Kadın Efendi; 2- Reftâr-ı Dil İkinci Kadın Efendi; 3- Şâyân 3. Kadın Efendi; 4- Meyl-i Servet Dördüncü Kadın Efendi; İKBALLERİ: 5- Resân Hanımefendi; Baş ikbal; 6- Cevher-rîz Hanımefendi; İkinci İkbaldir; 7- Nev-Dürr Hanımefendi; Üçüncü İkbal; 8- Remiş-Nâz Hanımefefendi; 9- Filiz-ten Hanımefendi; GÖZDELER: 10- Visâl-i Nur Hanım. ÇOCUKLARI: 1-Mehmed Salâhaddin Efendi. 2- Süleyman Efendi. 3- Seyfeddin Efendi. 4- Aliyye Sultân. 5- Hatice Sultân. 6- Fehîme Sultân. 7- Fatma Sultân154.

157. Genç Osmanlılar (Genç Türkler) Cemiyeti'ni kimler ve hangi gayelerle kurmuşlardır? Namık Kemal ve Ziya Paşa bu derneğe neden girmişlerdir?

Osmanlı Devleti'nde, Sultân Abdülaziz'e kadar, sadrazam, Şeyhülislâm, yeniçeriler ve benzeri gruplar arasında görülen muhalefet hareketi, Sultân Abdülaziz zamanında gayr-ı resmî olarak kurulmaya çalışılan Yeni Osmanlılar veya Genç Osmanlılar Cemiyeti (Batılılar Jön Türkler demektedirler) adlı bir dernekle kurumlaşmaya başlamıştır. Reşid Paşa, Âli Paşa ve Fuad Paşa'ların ıslâhat hareketlerini az bulan ve çoğu Avrupa'da tahsil görmüş olmaları hasebiyle daha da Avrupalılaşmak taraftarı olan gençler tarafından İstanbul'da 1865 Haziranında kurulmuştur. Ortak özellikleri, zenginlerin, paşaların ve entel ailelerin çocukları olan bu gençler, Mehmed Bey, Kemal Bey, Refik Bey, Reşad Bey, Nuri Bey ve Âyetullah Bey'dir. Hürriyet ve ıslâhat ağızlarından düşmüyor ve ama her ne yolla olursa olsun Namık Kemal'i Hâriciye Nâzın ve Ziya Paşa'yı da Sadrazam yapmak istiyorlardı. Sonradan bu cemiyete asker ve siyasi simalar da girmeye başladı; Harbiye Mektebi komutanı Süleyman Paşa ile Hidivliği kaçırdığı için Osmanlı Devleti'ne kızan Mustafa Fâzıl Paşa'nın cemiyete girmesiyle tam bir siyasi muhalefet haline geldi.

Hürriyet ve meşrûtiyyeti ağızlarından düşürmeyen ve milletten kopuk olan bu e-

154 Mahmûd Celâleddin Paşa, Mir'ât-ı Hakikat, I, sh. 100-130; Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, sh. 155-198; Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, sh. 352-367; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh.166-171; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 289-296.Uzunçarşıh, "V. Murad'ı Tekrar Padişah Yapmak İstiyen K. Skaliyeri-Aziz Bey Komitesi", Belleten, c. VIII, sayı 30 (1944), sh. 245-328; Uzunçarşılı, "Beşinci Murad'ın Tedavisine ve Ölümüne Ait Rapor ve Mektuplar. 1876-1905", Belleten, c. X, sayı 38 (1946), sh. 317-367.

264


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYENE"*1!

kip, 1867'de Bâb-ı Âli'ye baskın teşebbüsünde bulundular ise de, Âli Paşa'nın önceden haber almasıyla, tasfiye edildiler. Bunun üzerine kurucularından bir çoğu Avrupa'ya kaçan Genç Osmanlılar Cemiyeti üyeleri, idareden küsen Mustafa Fâzıl Paşa'nın mali desteğiyle Avrupa'da teşkilâtlanmaya başladılar. 1867'de Padişaha Fransızca bir mektup gönderen Fâzıl Paşa, Genç Osmanlılara da ulaştırdığı bu mektubunda iki şey istiyordu: hürriyet ve meşrûtiyet (nizâm-ı serbestâne). Genç Osmanlıların bir diğer programı da, dini, sosyal, iktisadî ve siyasi hayatta ikinci plana atmaktı. Mektup üzerine İstanbul'da başlayan tevkifler, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Mehmed, Nuri, Reşad, Agâh ve Rifat Beylerin Paris'e kaçmalarına sebep olmuştu. Artık cemiyetin gizliliği kalmamış ve fiilî reisliğini de Fâzıl Paşa yürütür olmuştu. Ortak özellikleri Avrupa hayranı olmak olan bu gençlerden Ziya Bey, Abdülaziz'in Londra seyahatinde Osmanlı Devleti'nin geri kalış sebeplerini açıklayan bir layiha takdim etmişti. Avrupalılar ise, bu yeni hareketi, her yönüyle destekliyor ve Genç Osmanlılar yerine Genç Türkler manasına gelen Jön Türkler tabirini tercih ediyorlardı.


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin