Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə39/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   83

işgal etmiş % *î< manii Devleti J^,: kaldı ve bu «¦ lanan Eylül 1 Ruslara bırakı Osmanlı I lan ilk de 1913'de Yunanı*

Maalesef 6y ı yılında bölgeyi ida Fransız Koni kardı ve Temmu! Devleti, Fransa'm sa'nın sömürgs'İ

Rus harljid da, şımarmıştı. 'M çekten imaret";* yen Sayda Va»r tin'e gönderdi >:aj alarak Konya'ya« halk, İbrahim K Osmanlı ordua,i si milletlerarss :i| gibi davranan?.i ve İzmir'e vsi'i'I misini boğaza f düşünmeye b dolu'dan çekilft Trablus, Şam, öl hedesi ile Un

MehmedH Andlaşmasi i

Büyükelçisi« istediği sonıfl| Osmanlı ord ğindeydiveljl KADIN 8 İkinci Kadı Beşinci Kadına Baş Kadın E Hâciye Hosii İkinci Kac Efendi. 12-2 14- Hüsn-Iİ

BİLİNMEYEN OSMANLI

239


işgal etmiş ve Kavalalı'nın oğlu İbrahim Paşa Mora'dan ayrılmıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Ağustos 1829 tarihinde Londra Muahedesini imzalamak mecburiyetinde kaldı ve bu andlaşma ile bağımsız bir Yunanistan Prensliği kuruluyordu. Ruslarla imzalanan Eylül 1829 tarihli Edirne Muahedesi ile de Tuna Deltası ve Kafkasya tamamen Ruslara bırakıldı. Artık müstakil olan Eflak ve Boğdan, Sırp ve Yunanistan prenslikleri, Osmanlı Devleti'ni meşgul etmek için yeterliydi. Yunanistan Osmanlı Devleti'nden ayrılan ilk devlet oldu. Bu arada Sisam adasına da Aralık 1832'de otonom verildi ve 1913'de Yunanistan'a katılıncaya kadar bu statü devam etti.

Maalesef bu arada Fransa 1797'de Cezayir'den aldığı borcu ödemediği için 1827 yılında bölgeyi idare eden ve dayı denilen Osmanlı Beylerbeyi İzmirli Hüseyin Paşa'nm Fransız Konsolosunu tokatlaması üzerine, Fransa Cezayir'e Haziran 1830'da asker çıkardı ve Temmuz 1830'da şehri teslim aldı. Rus mağlubiyetinden yeni çıkan Osmanlı Devleti, Fransa'nın tehdidi üzerine donanmasını bile gönderemedi. Artık Cezayir Fransa'nın sömürgesi oluyordu.

Rus harbine asker göndermeyen Mısır Beylerbeyisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa da, şımarmıştı. Osmanlı sadrazamı olarak devlete hâkim olmak istiyordu. Mısır'ı gerçekten imar etmiş ve orada itibar kazanmıştı. Filistin'e kaçan fellâhları geri göndermeyen Sayda Valisi Abdullah Paşa'nm tavrını sebep göstererek oğlu İbrahim Paşa'yı Filistin'e gönderdi ve burayı işgal etti. İbrahim Paşa, sırasıyla Akka, Şam, Haleb ve Hatay'ı alarak Konya'ya kadar geldi (Kasım 1332). II. Mahmûd'un inkılâblarına kırgın olan halk, İbrahim Paşa'yı sevinçle karşıladı. Sadrazam Reşîd Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu üzerine geldiyse de, sadrazam esir alınınca geri döndü ve Mısır meselesi milletlerarası bir problem olmaya başladı. Tamamen Osmanlı Devleti'nin bir veziri gibi davranan ve halka zarar vermeyen İbrahim Paşa, Şubat 1833'de Kütahya'ya girdi ve İzmir'e vali tayin etmeye kalkıştı. Padişah, Çar'dan yardım istedi; o da 10 harb gemisini boğaza gönderdi; diğer devletler de bu fırsatı nasıl değerlendirebileceklerini düşünmeye başladılar. Fransa ve İngiltere'nin araya girmesiyle, Mehmed Ali Paşa Anadolu'dan çekildi ve kendisine yedi Osmanlı eyâleti birden verildi (Mısır, Cidde, Sayda, Trablus, Şam, Haleb ve Adana). Temmuz 1833'de imzalanan Hünkâr İskelesi Muahedesi ile Rusya da bazı tavizler kopardı.

Mehmed Ali isyanını kullanan İngiltere, 1838'de Osmanlı Devleti ile yaptığı Ticâret Andlaşması ile müthiş tavizler kopardı. Osmanlı sanayiini engelleyen ve Osmanlı topraklarını İngiliz mallarına açık bir Pazar haline getiren bu andlaşmanın mimarı, Londra Büyükelçisi olan Mustafa Reşid Paşa idi. Nitekim Osmanlı Devleti, bu andlaşmadan istediği sonucu alamadı ve Mehmed Ali Paşa 6 yıl sonra tekrar Nizip'e kadar geldi ve Osmanlı ordusunu yendi (Haziran 1839). Bu bozgun sırasında II. Mahmûd ölüm döşe-ğindeydi ve 7 gün sonra Temmuz 1839'da vefat eyledi. Mısır krizi devam ediyordu.

KADIN EFENDİLERİ: 1- Bezm-i Âlem Valide Sultân; I. Abdülmecid'in annesi ve İkinci Kadınefendi. 2- Pertev-niyâl (Nihâi) Valide Sultân; Sultân Abdülaziz'in annesi ve Beşinci Kadın Efendi. 3- Hâciye Pertev-Piyâle Nev-fidân Baş Kadın Efendi. 4- Âlî-cenâb Baş Kadın Efendi. 5- Fatma Baş Kadın Efendi. 6- Âşûb-i Can İkinci Kadın Efendi. 7-Hâciye Hoş-yâr İkinci Kadın Efendi. 8- Nurtâb Dördüncü Kadın Efendi. 9- Misl-i Nâ-yâb İkinci Kadın Efendi. 10- Pervîz-felek Dördüncü Kadın Efendi. 11- Vuslat Üçüncü Kadın Efendi. 12- Zer-nigâr Üçüncü Kadın Efendi. Ebr-i Reftâr İkinci Kadın Efendi. İKBALLERİ: 14- Hüsn-i Melek Hanımefendi; Baş ikbal. 15- Zeyn-i Felek Hanımefendi; İkinci İkbal-

240


BİLİNMEYEN OSMANLI

dir. 16-Tiryâl Hanımefendi; Üçüncü İkbal. 17-Lebrîz-Felek Hanımefefendi; Dördüncü İkbâl.

ÇOCUKLARI: 1- Şehzade Sultân Abdülmecid I. - Şehzade Sultân Abdülaziz. 3-Şehzâde Abdülhamid. 4- Şehzade Mehmed. 5- Şehzade Ahmed. 6- Şehzade Bâyezid. 7- Şehzade Murad. 8- Şehzade Mehmed. 9- Şehzade Nizâmeddin. 10- Sâliha Sultân. 11- Mihrimah Sultân. 12- Ayn-i Şah Sultân. 13- Atiyye Sultân. 14- Âdile Sultân. 15-RâbPa Sultân. 16- Fatma Sultân. 17- Ayşe Sultân. 18- Hayriye Sultân. 19- Zeyneb Sultân. 20- Münîre Sultân. 21- Şâh Sultân. 22- Hamide Sultân. 23- Cemîle Sultân141.

143. II. Mahmûd zamanında a'yân ile devlet erkânı arasında imzalanan Sened-i İttifak ne demektir? Anayasa hukuku açısından değeri nedir?

Bilindiği gibi, uzun zamandır Osmanlı Devleti'nde eyâletlerle saltanat merkezi arasındaki idarî bağ tamamen zayıflamış; yer yer ortaya çıkan a'yân ve derebeylerin kimi bir kazada, kimi sancakta ve kimi de bir eyâlet çevresinde diledikleri gibi idareyi yürütür olmuşlardı. Mesela Rumeli'de Sirozlu İsmail Bey, Anadolu'da Bozok Mutasarrıfı Cabbar-zâde Süleyman Bey ve Saruhan Mutasarrıfı Karaosmanoğlu Ö-mer Ağa gibi a'yânlar, büyük bir eyâlette bağımsız bir hükümet gibi davranmakta ve bu bölgelerde Osmanlı Devleti'nin emirleri geçerli olmamaktaydı. Hatta Bilecik Derebeyi Kalyoncu Mustafa, birkaç defa Padişah fermanını dinlememiş ve getirenleri azarlamıştı.

İşte bu a'yân ve derebeylerin itaat altına alınmaları için İstanbul'da umumi bir meşveret yapılarak herkesin ittifakıyla gereken ıslâhatı yapmak ve devlete işlerlik kazandırmak üzere, sadrazamlık tarafından adı geçen a'yânlara ve benzerlerine da'vetnâmeler gönderildi. Bağımsızlık sevdasına düşmüş bu a'yânların davet ile gelmeleri zor görünse de, Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa'nın kendisinin de a'yân olması ve bu konudaki samimiyeti, Kalyoncu Mustafa dahil olmak üzere, başlıca a'yânların askerlerini alarak İstanbul'a gelmelerine vesile oldu. Alemdar Paşa'ya güvenmeleri ve merkeze geldiklerinde tutuklanmamalarına olan inançları bu harekette mühim rol oynadı. Nizâm-ı Cedid'in ilgasından sonra dağılan eğitimli askerlerden beş altı bin kişinin başı olarak Kâdî Abdurrahman Paşa da davet edildi. Tek hedef, devlete itaatlerini temin etmek ve devletin emirlerinin her yerde geçerliliğini sağlamaktı. Buna karşılık a'yân ve derebeylerinin de emin olmaları gerekiyor ve devletten taahhüt istiyorlardı. Alemdar Mustafa Paşa, gayet açık sözlü olarak ve biraz da patavatsızca bir açılış konuşması yaptı ve bu samimi konuşması herkesçe takdir edildi. Neticede şu esasları taşıyan bir sened-i ittifak hazırlanmasına karar verildi:

1) Her halükârda devletin emirlerine uyulacak. 2) Her yerde kamu gelirleri Hazine adına toplanacak. 3) Sadece ve sadece Devlet adına asker toplanabilecek. 4) Bunlara muhalefet edilirse, te'dibi için bütün a'yân ve hanedanlar da'vacı olabilecek. 5) İsyan eden ocaklara karşı, bütün a'yân ve hanedanlar devletin yanında yer alacak. 6) A'yân

141 Asım Tarihi, c. 2, sh. 191-208; Cevdet Paşa, Tarih, c. IX, sh. 2-382; c. X, sh. 2-382; X, sh. 2-268; c. XI, sh. 2-374; c. XII, sh. 2-332; Ahmed Lütfi, Tarih, c. I, sh. 2-420; c. II, İstanbul 1291, sh. 2-310; c. III, İstanbul 1292, sh. 2-214; c. IV, İstanbul 1293, sh. 2-200 (1255'ye kadar); c. V, İstanbul 1302, sh. 2-184 (1255'e kadar) Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 87-167; Mustafa Nuri Paşa, Netâyic'ül-Vukû'ât, c. IV, sh. 53-93; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh.120-138; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, c. 246-254.

al.' tır

r

ı,s •



Yi'

s

a.



5-' c E. ka.

144, İL t

la-olar, cu * manii t tıktan s

değişil


Hüm

dır, [;.;• lerire ¦<"¦:

BİLİNMEYEN OSMANLI

241


ve hanedanlara ittifakdaki bu şartlara aykırı davranmadıkları sürece taarruz ve müdâhele edilmeyecek.

Gerçi devlet ile kendi vatandaşlarından olan bir grup bey ve ağalar arasında bu şekilde bir ittifâknâme tanzim olunması ve yürütme gücünün belli şartlarla kayıt altına alınması, bağımsızlık anlayışına aykırı görünse de, uzun zamandır meydana gelen suiistimaller ile devlet bünyesinde açılan yaraların başka türlü tedavisine imkân bulunmuyordu. 29.9.1808'de imzalanan bu Sened-i İttifak'ın altında başta Sadrazam, Şeyhülislâm, Nakîb'ül-Eşrâf, Kazaskerler, Anadolu Beylerbeyi, İstanbul Kadısı, Defterdar, Yeniçeri Ağası, Sadâret Kethüdası, Umûr-ı Bahriye Nâzın, Reisül-Küttâb, Cabbâr-zâde Süleyman, Kara Osman-zâde Ömer, Sirozlu İsmail ve Çirmen Mutasarrıfı Mustafa gibi a'yân ve devlet ricalinin imzası bulunmaktaydı.

Sened-i İttifak, hiçbir şekilde anayasal bir belge değildir; belki zayıflayan icra gücünü yeniden kuvvetlendirmek ve işlerlik kazandırmak üzere, etkili bazı millet temsilcileri ile devletin temsilcileri arasında yapılmış bir kamu sözleşmesi mahiyetindedir. Böyle bir sözleşme, gerçi devletin bağımsızlığını zedeler; ancak bağımsızlığın tamamen kaybedilmesine göre daha az zararlı olan bir düzenlemedir142.

144. II. Mahmûd devrinde yapılan köklü değişiklikler (1808-1839) nelerdir? Bakanlar Kurulu sistemi bu dönemde Avrupa'dan nasıl adapte e-dilmiştir?

II. Mahmut, 400 senelik Osmanlı idarî teşkilâtını Tanzimat'tan sonra kemalini bulacak olan yeni şekle sokmayı başarmıştır. Ancak Avrupa'yı kuru kuruya taklitten ibaret olan bu rüzgar, şeklî olmaktan öteye geçememiştir. Yaptığı yeniliklerin çoğunluğu Osmanlı Devleti'nin merkez teşkilâtına aittir. 1241/1826 yılında Yeniçeri Ocağını kapattıktan sonra kendisini daha güçlü hisseden II. Mahmut, merkezî teşkilâtta şu önemli değişiklikleri yapmıştır:

Merkezî teşkilâtın çekirdeğini oluşturan Divan-ı Hümayun'un bir şûra meclisi olma özelliğini kaybetmesinden dolayı meşveret usulünü yeniden canlandırmak ve Divan-ı Hümayun'un daha önceleri ifa ettiği icra ve yargı görevini birbirinden ayırmak üzere iki önemli yüksek kurul teşkil edilmiştir: Birincisi, Divan-ı Hümayun'un yasama yetkisini ve kazaî görevini ifa etmek üzere kurulan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye'dir. Bu meclis, Divan-ı Hümayun'un adlî yönünü devam ettirmiştir. Lüzumlu görülen kanunları, memleketin ihtiyaç duyduğu çeşitli idarî, adlî ve malî konularda gerekli düzenlemeleri yapma görevi bu meclise verilmiştir. İkincisi ise, yürütmenin yüksek bir kurulu mahiyetinde bulunan Dâr-ı Şûrây-ı Bâb-ı Ali'dir. Devletin idarî fonksiyonunu icra görevi tamamen bu müesseseye devredilmiştir. 11 Muharrem 1254/1837'de kurulan bu müesseseler, eski Divan-ı Hümayun'un görevlerini üstlenmiş ve başta yeni ihdas edilen nezâretlerin reisleri olmak üzere büyük devlet adamları bu kurulların üyesi olarak toplantılarına katılmışlardır. Yani her iki kurul da yasama ve yürütme organı olarak görev yapmışlardır. Divan-ı Hümâyûn fonksiyonunu kaybedince onu teşkil eden idarî birimler de önemlerini yitirmişler ve bu gün de devam eden nezâret usulü (bakanlar ve bakanlar kurulu

i- I

'- Cevdet Paşa, Târih, c. IX, sh. 3-9, 332-339; Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 90-94.



242

BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN OSMANÜ

şekli) benimsenmeye başlanmıştır. Yani devletin yürütme fonksiyonu çeşitli bakanlıklar arasında paylaşılma yoluna gidilmiştir.

- Sadâret Kethüdâlığı ilga edilerek Umûr-i Mülkiye Nazırlığı (içişleri Bakanı) ihdas edilmiştir (1251/1835).

-Reis'ül-Küttabiık unvanı Hariciye Nezâreti unvanına çevrilmiştir (1251/1836).

-Bâb-ı Âli Çavuşbaşılık unvanı De'âvî Nazırlığına (Adliye Bakanlığı) dönüştürülmüştür (1252/1836).

-Zahire Nezâreti ve Meclis-i Umûr-i Nâfia lağvedilerek yerine Ticâret Nezâreti ihdas edilmiştir (6. R.ahir 1255/1839).

- Defterhane'nin yerine 1253/1838 yılında Maliye Nezâreti teşkil edilmiştir.

¦ - Baruthaneler Nezâreti ve benzeri askeri idareler ilga edilerek Harbiye Nezâreti te'sis edilmiştir (1251/1835). Ayrıca Dâr-ı Şûrây-ı Askerî oluşturulmuştur.

- Sarayın iç idaresine bakan idarî üniteler Enderûn-u Hümâyûn Nezâreti adı altında yeni bir yapıya kavuşturulmuştur (1249/1833).

- Çeşitli vakıflara ait idarî teşkilâtlar birleştirilerek 1242/1826'da Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti kurulmuştur.

Şeyhülislâmlığın da bir nezâret gibi kabul edilmesinden sonra, 1254/1838 tarihinde sadrazam ve sadâret tabirlerinin yerine başvekil ve başvekâlet ifâdeleri ikâme edilmiştir. Bütün bu nazırlardan meydana gelen kurula da bakanlar kurulu anlamında meclis-i vükelâ ve heyet-i vekile denmiştir.

İlk resmî gazete olan Takvim-i Vakayi'i de çıkaran ve başta Kanunnâme-i Cezây-ı Askerî olmak üzere devletin askerî ve sivil memurları ile ilgili hukukî düzenlemeleri yaptıran II. Mahmut, Tanzîmât hareketinin de hazırlayıcısı olmuştur. 1254/1838 tarihli Tarîk-i İlmîye Dair Ceza Kanunnâme-i Hümâyun'u ile de, yargı görevini yerine getiren adliye ve ilmiye mensupları düzene sokulmak istenmiştir.

Üzülerek ifade edelim ki, II. Mahmûd zamanındaki ıslâhat bir iki mesele dışında ö-ze değil, şekle yönelik olarak yapılmıştır. Avrupa'nın ilim, fen ve teknolojisi alınacak yerde, giyim, kuşam ve diğer pek de güzel olmayan âdetleri taklid edilir hale gelmiştir. Bu yüzden yapılan ıslâhat, halk tarafından beğenilmemiştir. Damad Halil Rif'at Paşa'nın "Avrupa'ya benzemezsek, Asya'ya çekilmeye mecburuz" sözü yanlış tatbik edilmiştir. Devlet dairelerinde II. Mahmûd'un resimlerinin asılması, setre, pantolon ve fes giyilmesinin mecburi hale getirilmesi, hatta sadece yeniçeriler kullandı diye mehterin ve mehterhanenin ilga olunması ve en önemlisi de sadâret ve sadrazam tabirleri yerine başvekâlet ve başvekil tabirlerinin kullanılmaya başlanması, bu basit ve öze yönelik olmayan batılılaşma örneklerindendir. Bu sebepledir ki, bütün ıslâhat hareketlerine rağmen, II. Mahmûd dönemi başarılar ve zaferler devri değil, tam manasıyla bir çöküş ve yıkılış devri olmuştur. Halbuki akıllı ıslâhat yapılsaydı ve halkın inançlarına aykırı hareketlere gidilmeseydi, hem yapılanları halk destekleyecek idi ve hem de Kavalalı oğlu İbrahim Paşa Kütahya'ya kadar geldiğinde, halk onu alkışlamayacaktı. Kısaca Osmanlı Devleti, II. Mahmûd döneminde kendi yürüyüşünü terk etti; ama başkasının yürüyüşünü de öğrenemedi143.

145. Fener Pıtfi Orta Kapmst|

Küçük Kayrası himaye hakkı s içinde oldukta i cemiyet bunun l$l| tanıdığı Feneri soyluları ellyl Prens İpsi! Şubat 18/ koposu G( Mora

manii Devle türlü i ne ve han Gregorios. » münâsebetleriK Çarı Aleksanttj

"Türkleri n ve izzet-i nefisi Ji nelerinin k duygusunu k sarsıldığı gün, 1 mümkün olacıtej dir. Yapılacak ol

Sultân A


rettikten sontıl

Bu ih;


edildi ve önai Patrikti diler taraftnö fazlasını da fi Rusların i;iıt| Osmanlı [ Yunan İ aynı kapınıııSj ve bugüne | FenerP

143 Cevdet Paşa, Tarih, c. XII, sh. 193 vd., 205-216, 277-278, 297-306, 311-322; Ahmed Lütfi, Tarih, c. I, sh. 253-259; c. III, sh. 142-146; 156-160; Uzunçarşılı, Merkez Teşkilâtı, sh. 177-179, 374-375; Karakoç, Külliyât-ı

Kavânin, I

I. Ter. n sesesi, Aıteıİ

BİLİNMEYEN OSMANLI

243


145. Fener Patriği Gregorios'un idam edilmesi ve cesedinin Patrikhanenin Orta Kapısına asılması olayının aslı nedir?

Küçük Kaynarca Muâhedenâmesi ile Rusya'ya Osmanlı Devleti'ndeki Ortodoksları himaye hakkı verileliden beri, Rumların müstakil bir Yunan Devleti kurma hayalleri içinde oldukları bilinmekteydi. 1814'de Odesa'da kurulan Ethniki Hetaria isimli gizli cemiyet bunun için kurulmuştu. Fâtih'in ihya ettiği ve her türlü hak ve hürriyetlerini tanıdığı Fener Patrikhânesi, bizzat Patriği ve Fener Beyleri denilen İstanbul'lu Rum soyluları eliyle, bu derneğin faaliyetlerini destekler hale geldi. Mesela Fener Beylerinden Prens İpsilanti, hem Çar'ın yaveri ve hem de bu cemiyetin 1821'deki başkanıydı. 12 Şubat 1821 günü Yunan İhtilâlini başlatan da, yine bu Patriğe bağlı olan Patras başpiskoposu Germanos'du.

Mora, Rum isyancılar tarafından Ekim 1821'de tamamen işgal edilince, önce Osmanlı Devleti şaşırdı. Çünkü Osmanlı Devleti, Cihan Patriği sıfatıyla Fener Patriğine her türlü imtiyazlar verdiği gibi, onların Katolikler tarafından hor görülmelerine, ezilmelerine ve hatta yok edilmelerine de mani olmuştu. III. defa Fener Patrikliğine getirilen Gregorios'un hem söz konusu gizli cemiyet ile ve hem de Rus yetkililerle olan gizli münâsebetleri tesbit edildi. Nitekim İstanbul'daki Fener Patriki Gregorios tarafından Rus Çarı Aleksandr'a yazılan mektupta aynen şu ifadeler yer almaktadır:

"Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler, sabırlı, mukavemetli, mağrur ve izzet-i nefisli insanlardır. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından ve kadere rıza göstermelerinden, anânelerinin kuvvetinden ve âmirlerine itaat duygusundan ileri gelmektedir. Bu sebeple, Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevî bağları koparmak, dini metanetlerini zaafa uğratmak gerekir. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri zaferlere götüren asıl kudretlerinden sıyıracak ve onları maddi kuvvetlerle yenmek mümkün olacaktır. Osmanlı Devleti'ni tasfiye için mücerret olarak harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Yapılacak olan, Türkler'e bir şey hissettirmeden bu tahribi tamamlamaktır".

Sultân Aziz devrinde, İstanbul Rus Elçisi olan General İgnatyef, bu mektubu zikrettikten sonra şunu ilave eder: "Ben vazifedeyken bu teşhisler isabetle tecelli etti".

Bu ihanetleri tesbit edilen Patrik Gregorios, sadrazam tarafından Bâb-ı Âli'ye davet edildi ve önce sorgulandı. Vatana ihanet ettiğine dair olan yafta göğsüne yapıştırılarak Patrikhanenin Orta Kapısı önünde asıldı ve üç gün asılı kaldıktan sonra cesedi Yahudiler tarafından denize atıldı. Ahmed Cevdet Paşa gibi bazı tarihçiler, her ne kadar daha fazlasını da hak etmiş olmasına rağmen, böyle kritik bir anda Patrik'in idam edilişinin Rusların işine yaradığını ve çünkü bütün Ortodoksların hamiyet-i diniye ile tamamen Osmanlı Devleti'nin aleyhine geçtiğini ifade etmektedirler. Hatta idam önlenebilseydi, Yunan İhtilâli bu kadar büyümezdi diyenler de vardır. Rumlar, bir Türk Devlet adamı aynı kapının önünde idam edilmediği müddetçe, kapının açılmayacağına söz vermişler ve bugüne kadar kin kapısını kapalı tutmaya devam etmişlerdir. Bu tarihten sonra, Fener Patrikhânesi, her zaman Müslüman Türk Milletinin aleyhine olan planların yapıldı-

Kavânin, II. Mahmut Dönemi Belgelen; Okandan, Âmme Hukukumuzun Anahatlan, c. I, sh. 61 vd.; Takvim-I Vakayi, I. Ter. nr. 73, 106, 125, 140, 163, 180; Akgündüz, Ahmed, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara 1988, sh. 328 vd; Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 142-167.

244


BİLİNMEYEN OSMANLI

ğı bir mekân olmuştur144.

146. Yeniçeri ocağının lağvedilmesi olayına neden Vak'a-i Hayriye denmiştir?

465 yıl, Osmanlı Devleti'nin zaferden zafere koşmasında, Müslümanların can, mal ve ırzlarının korunmasında ve kısaca 24 milyon km2/lik Osmanlı diyarının fethedilmesin-de büyük payı olan Yeniçeri Ocağı, tamamen çürümüştü. Yeniçeri ocağına yaklaşık 200 senedir vasıfsız insanlar alındığından, bu ocağın kanunları ayaklar altına alındığından ve en önemlisi de yeniçeri ocağı askerleri, askerliği bırakıp siyâsete, servete ve sefâhete bulaştıklarından dolayı, son Rus Harbinde patır patır dökülmüşlerdi. Padişah da, devlet ricali de ve hatta yeniçeri ağaları da, artık bu teşkilâtın yürümeyeceğinde müttefik idiler.

II. Mahmûd zeki bir devlet adamıydı ve tarihden de ders almıştı. Hemen bu teşkilâtı kaldırmayı denemedi ve 17 yıl bekledi. Önce neferlerini ocağından seçerek ve Şeyhülislâm Tâhir Efendi'den ilga fetvasını alarak, Mayıs 1825'de Eşkinci Ocağı denilen eğitimli ve düzenli bir ordunun çekirdeğini teşkil etti. Artık yeniçeriler, bütün propagandalarına rağmen, ulemâ da dahil bütün destekçilerini kaybetmişlerdi. Bu arada başta Yeniçeri ağası Celâleddin Ağa olmak üzere, kendi ağalarının çoğunluğu da Padişahın yakın adamları ve nizâm-ı cedidin taraftarları idiler. Gönüllü yeniçerilerden oluşan bu askerler eğitime başlayınca, yeniçeriler âdetleri üzere kazan kaldırıp isyan ettiler. 14 Haziran 1826 günü akşamı ayaklanan yeniçerilerin elinden son yeniçeri ağası olan Celâleddin Ağa zor kurtulabildi. 15 Haziran 1826 günü İstanbul'un fetih gününü hatırlatan bir gün oldu. Et Meydanında (Aksaray Meydanı) ayaklanan yeniçerilere karşı II. Mahmûd Sancağ-ı Şerifi Sultân Ahmed Meydanına dikerek halkı itaate davet etti. Sadrazam Benderli Selim Paşa, Ağa Hüseyin ve İzzet Paşalara askerleri ile birlikte şehre inmeleri için emir verildi. Başta Şeyhülislâm ve Kazaskerler olmak üzere bütün ulemâ, devlet ricali ve yeniçeri dışındaki Kapıkulu Ocakları Padişahın yanında yer aldı. Halk ve asker yeniçeri ocağının bulunduğu Aksaray Meydanına geldiler ve binlerce yeniçeriyi katlederek ocağı tasfiye ettiler.

Padişah, sadrazam, bütün vezirler, Şeyhülislâm, Kazaskerler, Mevleviyet Kadıları, Hocalar ve büyük cami imamlarının da katıldığı bir meşveret meclisini topladı. Beğlikçi Pertev Efendi'nin kaleme aldığı ve Reisül-küttâb Seydâ Efendi'nin okuduğu ilâve kararı ittifakla kabul edildi. Yeniçerilerin manevi dayanağı gibi görülen Bektaşî dergâhları kapatıldı ve ileri gelen şeyhleri sürgün edildi. Bu karar herkesin kabul ettiği bir karardı ve ittifakla vak'a-i hayriye =hayırlı olay diye tarihe geçti. Ancak bundan sonra yapılanlar, halkı rahatsız etmeye başladı. Mesela kabristanlardaki âbidevî yeniçeri başlıklarının tahrip edilmesi; yeniçeri teşekkülü diye muhteşem Osmanlı askeri muzıkası olan Mehterhanenin ilga olunması manasız hareketlerdi.

Yeni bir Osmanlı ordusu kurularak adına Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adı verildi. Yeniçeri ağalığı yerine seraskerlik makamı ihdas olundu ve Ağa Hüseyin Paşa ilk

144 Cevdet Paşa, Tarih, c. XI, sh. 112-116, 232-236, 363-365; Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 113; Ahmed Refik, "Fener Patrikhanesi ve Bulgar Kilisesi", TOEM, nr. 8(85), sh. 73-84; Kutay, Cemal, Tarih Konuşuyor Dergisi, c. I, sayı I, sh. 69-70; Canan, İbrahim, Ahirzaman Fitnesi ve Anarşi, sh. 104-105.

BİLİNMEYEN OSMANLI

245


serasker oldu. Ağa Kapısı meşîhata devredildi ve seraskerlik makamı da Bâb-ı Seraskerî adıyla Eski Saray denilen şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez binasına taşındı.

İşte tarihte vak'a-i hayriye denilen hadisenin temeli budur145.

*£^

XXXI- TANZİMÂT-I HAYRİYE VE SULTÂN I. ABDÜLMECİD



DEVRİ

147. I. Abdülmecid'in şahsiyeti, aile efradı ve zamanındaki mühim olaylar hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Halk arasında Sultân Mecîd diye bilinen I. Abdülmecîd, II. Mahmûd'un Bezm-i Âlem Valide Sultân'dan doğma büyük oğludur ve babasının 1 Temmuz 1839 tarihinde vefat etmesi üzerine Osmanlı tahtına 16 yaşındayken oturdu. Doğu dillerinden Arapça ve Farsça'yı, batı dillerinden ise Fransızca'yı çok iyi biliyordu; iyi bir hattat idi; Batı Musikisine âşinâydı. Mevlevî tarikatına mensuptu. Diğer Osmanlı padişahlarından farklı olarak memleketi çeşitli yönlerine düzenlediği altı seyahatle dolaşmıştı. Yakışıklı olan Sultân Abdülmecîd, babasının aksine nazik, zeki ve merhametli idi. Devleti kendisi değil, Tanzîmât hareketini hazırlayan bürokrasi yönetmiş idi. Bürokrasinin en ileri gelenleri ise, Reşid Paşa ve Tanzimatçı ekibi idi. Ancak Reşid Paşa ve ekibinin muhalifleri ilk yıllarında daha da hâkim durumdaydılar.

Tahta çıktığı zaman devlet Nizip bozgunu gibi acı bir olayla dertli idi. İsyancı bir beylerbeyinin askerleri, Osmanlı ordusunu perişan etmişti. Tanzîmât'a soğuk olan ihtiyar Hüsrev Paşa'nın zorla sadrazam olması ve Padişahın da buna ses çıkarmaması (Temmuz 1839), Hüsrev Paşa'ya düşman olan Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa'nın Osmanlı donanmasını Çanakkale'den alarak İskenderiye'ye götürüp Mehmed Ali Paşa'ya teslim etmesi gibi bir felâketi doğurdu. Bu yüzden Hâin veya Firârî diye meşhur oldu. Artık Mehmed Ali Paşa, İngiltere'den sonra en kuvvetli donanmanın sahibiydi.

Nizâm-ı Cedid ve teceddüd hareketi, diplomasiden gelen Reşid Paşa liderliğinde kuvvetleniyordu. II. Mahmûd ve Pertev Paşa tarafından yetiştirilen Reşid Paşa, Tercüme Odasından gelen Mehmed Emin Âli Paşa ile Tıbbiye'den çıkma Keçeci-zâde Fuad Paşa'yı ekibine katmıştır. Sadrazam Hüsrev Paşa'nın Sultân Abdülmecid'e Reşid Paşa'nın idamını tavsiye etmesine rağmen, Padişah, Reşid Paşa'nın tarafını tutarak Kasım 1839'da Gülhâne Hatt-ı Hümâyûn'unu Reşid Paşa'ya okutarak Tanzimat'ı ilan etmeye karar verdi. Rauf Paşa'nın Haziran 1840'da sadrazam olmasından sonra fiilen işler Reşid Paşa eliyle yürütülmeye başlandı.


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin