Bütün bu olan bitenlere karşı, adı büyük ama kendisi küçük olan Ahmed Muhtar Paşa'nın kabinesinde sadece Kıbrıslı Kâmil Paşa ve Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi ittihâdcılara muhalif idiler. İttihâd ve Terakki, sert tutumlarından dolayı Dâhiliye Nâzın Ahmed Reşîd Bey'den de bunalmışlardı. Harbiye Nâzın ise, İttihâdcılara muhalif olan Halaskar Zâbitân Cuntasının lideriydi. Bu ittifakdan rahatsız olan İttihâd ve Terak-ki'nin liderlerinden Yarbay Enver Bey ve Albay Cemal Bey, İttihâdcı Prens Said Hâlim
Paşa'nın yalısında M Kâmil Paşa buy cek diye prop. Bâb-ı Âli'yi I Nâzın Nâ?!-diler ve f
Buduı
sî'yi rafa kaldııi tarafından bu ı İttihâdcılar, ile ilgili suikîs: ? lefeti sindin andlaşmadaH olduğu söyif'İ otomobiliyle i tertip ettikle^ kişiyi idam e olan oğlu ( Prens Said H gelmişti;; yetkileri \ Arab Eyi Gökalpdeİ tam anlam Malım
Edirne »e I 10.08.19130 ğunun date hiliye Nânnf Harbiye N Bahriye! Paşa, Freı kukladır,
BİLİNMEYEN OSMANLI
291
Paşa'nm yalısında bir araya geldiler ve siyâsetle uğraşmayacaklarına dair yemin ettiler. Kâmil Paşa bu yeminlere inanmadı ve nitekim onun aleyhinde Edirne'yi Bulgarlara verecek diye propagandaya başladılar. 23 Ocak 1913 günü Enver Bey, komitecilerini alarak Bâb-ı Âli'yi bastı. 8 eri ve iki subayı şehid eden çeteler, kendilerine karşı çıkan Harbiye Nâzın Nâzım Paşa'yı şehid ettiler. Tal'at ve Enver Beyler, Kâmil Paşa'yı zorla istifa ettirdiler ve Mahmûd Şevket Paşa'yı sadrazam yaptılar. Tal'at kendini Dâhiliye Nâzın tayin ettirdi. Başta Kâmil Paşa, Şeyhülislâm ve Reşid Bey olmak üzere yüzlerce muhalif tevkif ve sürgün edildi. Tarihe Bâb-ı ÂH Baskını diye geçen bu olay, askerin siyâsete karıştığı en çirkin olaylardan biridir.
Böyle bir iç karmaşada Balkan Harbine son vermek üzere Mayıs 1913 tarihli Londra Muahedesine imza koyan Osmanlı Devleti, Balkanları hemen hemen terk ediyordu. Edirne'yi bile Bulgaristan'a bırakan bu andlaşma, devlet için bir intihar gibiydi. Osmanlı Devleti'ne ihanet eden Arnavudlar da umduklarını bulamadılar. Arnavudluğa verecekleri toprakların yarısını (Kosova ve Manastır) Sırbistan'a verdiler ve bugüne kadar bu ihanetin cezasını masum Arnavudlar çektiler.
Bu durumdan iyice kuduran İttihâdcılar, tatbik ettikleri örfî idare ile Kanun-ı Esâ-sî'yi rafa kaldırdılar. Padişahla arası iyi olmayan ve tarafsız sadrazam adıyla İttihâdcılar tarafından bu makama getirilen Mahmûd Şevket Paşa da, İttihâdcılardan bıkmıştı. İttihâdcılar, Mahmûd Şevket Paşa'yı hedef aldılar. İstanbul muhafızı Cemal Bey, Paşa ile ilgili suikasd istihbaratını haber bile vermedi. Hedef, hem Paşa'yı ve hem de muhalefeti sindirmekti. Balkanlardaki mağlubiyet ve hele Edirne'yi Bulgarlara veren andlaşmadan dolayı, herkes İttihâdcılardan nefret ediyordu. İngiltere'nin arkasında olduğu söylenen Mahmûd Paşa suikasdı 11 Haziran 1913'de meydana geldi. Makam otomobiliyle Bâb-ı Âliye giden Paşa kurşunlanarak şehid edildi. İttihâdcılar, kendileri tertip ettikleri suikasdı muhaliflere ve özellikle de Halaskar Zâbitân'a yüklediler. 29 kişiyi idam ederek muhalefeti tasfiye ettiler. Tunuslu Hayreddin Paşa'nm hanedandan olan oğlu Dâmad Salih Paşa'yı bile idam ettirdiler. Sultân Reşad kukla gibiydi. Sıra Prens Said Hâlim Paşa'nm hem Hâriciye Nâzın ve hem de Sadrazam olarak tayinine gelmişti; onu da yaptırdılar. Dâhiliye Nâzın Tal'at Bey'di; Enver Bey'e de ordunun bütün yetkileri verildi. 3. adam olan Cemal Bey'e ise, önce donanma ve sonra da Devletin Arab Eyâletlerinin idaresi verildi. İttihâdcılar diktatörlüğü denilen bu çetede Ziya Gökalp de İttihâd ve Terakki Partisi Genel Sekreteri vazifesini ifa ediyordu. Kelimenin tam anlamıyla bir diktatörlük söz konusuydu.
Mahmûd Paşa'nm katlinden 18 gün sonra 2. Balkan Harbi çıktı. Osmanlı Devleti Edirne ve Batı Trakya'yı geri aldı. Enver Bey, Temmuz 1913'de Edirne'ye girdi. 10.08.1913 tarihli Bükreş Muahedesi ile harb sona erdi. Artık Edirne fethi sarhoşluğunun da tesiriyle Osmanlı Devleti, İttihâd ve Terakki Partisi Genel Başkanı ve Dâhiliye Nâzın Tal'at Bey, ordudan tek sorumlu olan Yarbay Enver Bey (Ocak 1914'de Harbiye Nazırı olmuş ve sonra Naciye Sultân ile evlenerek Saray'a Dâmâd olmuştur), Bahriye Nâzın ve Suriye'deki 4. Ordu Kumandanı Cemal Bey'in elindedir. Cemal Paşa, Fransız âşığı ve diğerleri ise Alman hayranıdırlar. Said Hâlim Paşa ise, tam bir kukladır.
Orduyu kısa zamanda kısmen de olsa düzene sokan Enver Paşa, I. Cihan Harbinin patlak vermesinden de istifade ederek Eylül 1914'de Kapitülasyon denilen imtiyazları iptal etti. I. Cihan Harbi, Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve sonra da Osmanlı Dev-
292
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN OS",'.';:
leti'nin katıldığı İttifak Devletleri ile Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Sırbistan, Romanya, Belçika, Yunanistan, Portekiz ve Karadağ'dan oluşan İtilaf Devletleri arasında cereyan ediyordu. İngiliz ve Fransız kuvvetler, Eylül 1914'de Marne Muharebesinde müttefik kuvvetleri mağlup ettikten sonra, Osmanlı Devleti muhakemesiz bir şekilde harbe sokuldu. Tek sebep Enver-Tal'at ve Cemal Paşalar üçlüsü idi. Savaşa Almanlarla birlikte girmek üzere yayınladıkları talimatnameler bugün elimizdedir. Dolayısıyla bir asra yakındır, harbin resmi sebebi olarak gösterdikleri Osmanlı'ya sığınan iki Alman Harb gemisinin, Osmanlı'dan habersiz Karadeniz'e açılarak Rus limanlarını bombalaması ve bunun üzerine İtilaf devletlere ait kuvvetlerin de Osmanlı Devleti'ne harb açtıkları şeklindeki iddia, tamamen yalandır. Maalesef, Almanya ile yapılan gizli ittifaklar ve I. Cihan Harbine girmek kararı, Padişah, Sadrazam, Meclis ve Hükümetin haberi olmadan alınmıştır. 28 Temmuz 1914'de başlayan harbe Osmanlı Devleti 29 Ekim 1914'de katılmıştır. Neticesi herkesçe malumdur. Sadece Enver Paşa, liyakatsiz idaresi yüzünden Rus cephesinde 90.000 askeri Sarıkamış'ta şehid etmiştir. Ocak 1918 tarihli Amerika Başkanı VVilson'un 14 maddelik prensipleri, İttifak devletlerini mağlubiyete mahkûm etmiştir.
Ruslar işgal ettikleri (3.8.1915) Van Vilâyetini Ermenilere bırakıp çekilince, Ermeniler, asırlardır beraberce yaşadıkları Müslümanları kırmaya başladılar. Bunun üzerine 1915 Ermeni Tehciri diye bilinen ve ancak sonradan Ermeniler tarafından soykırım olarak gösterilen olay başladı. Osmanlı Devleti, kendi vatandaşı oldukları halde düşmanla birlikte hareket eden Doğu'daki 500.000 Ermeniyi, Dâhiliye Nâzın Tal'at Bey'in emri ve sadrazam Said Hâlim Paşa'nın tasdikiyle tehcire yani Kuzey Suriye ve Irak'a mecburi göçe zorladı. Yolda telef olanlar oldu. Ancak asla katliam yapılmadı.
Bunu İttihâdcıların zayıf siyâsetleri ve en önemlisi de dindeki zaafları sebebiyle, Arabistan'da Şerif Hüseyin Paşa'nın başlattığı Arab İsyanı takip etti (Haziran 1916). 1913'de İttihâdcıların takip ettiği Türkçülük siyâseti, Suriye'de Azım-zâdelerin başını çektiği Fransızlarla ittifak hareketini doğurdu. Neticede Osmanlı Devleti bütün cephelerde mağlup oldu. Bu acıya dayanamayan II. Abdülhamid, Şubat 1918'de vefat etti. Cihan Harbinin son günleriydi. Onu kardeşi ve padişah olan Sultân Reşâd takip etti ve 4.7.1918 tarihinde o da 74 yaşında dünyaya gözlerini yumdu.
ZEVCELERİ: 1- Kâm-res Baş Kadın Efendi. 2- Dürr-i Adn İkinci Kadın Efendi. 3-Mihr-engîz İkinci Kadın Efendi. 4- Nâz-perver Üçüncü Kadın Efendi. 5- Dil-firîb 4. Kadın Efendi. ÇOCUKLARI: 1- Mahmûd Necmeddin Efendi. 2- Ömer Hilmi Efendi. 3- Mehmed Zıyâaddin Efendi. 4- RefTa Sultân170.
173. Osmanlı Devleti'ni I. Cihan Harbine sokan Enver-Tal'at ve Cemal Paşa üçlüsü vatan hâini midirler?
İnsanları hemen vatan hâini ve devlet düşmanı diye vasıflandırmak doğru değildir. Her olayda, insanların iradesinin yanında bir de Allah'ın külli iradesi düşünülmelidir. Meseleyi iki açıdan ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.
Birinci cihet, £ lardır:
Enver Bey, tul vatan hâini değil*,» tümgeneral y Efendi'nin kız, ;¦¦; biye Nâzın olarak ı derilmiş ve A Alman hayra den harbe gi Bey'in mason o
Tal'atBeyrlJ kuşuz olan I: Genel Başkan dır. İttihada Cihan Harbil lık makamından 8 öldürülmüştür. Em ve aynı zamandı»
Cemal I
ile araları açılral lığına getirilmiş*! değildir ve aş? tar. Mason olduji(|
İşte vasıta 1 Temmuz 1914'del meden Almanlar Resmi sebep o mislerdir. I ten silmiştir, 2
İkinci ( felakete süı gibi dev kurr harbe devleti i ve bir möki muta kademe; i dır. Ayrıca E milliyetçileri t.;i edenlerin busi resinden dağı1 betin mükSfStl yükselmelerdir!
170 Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh.183-184; Akçuraoğlu Yusuf, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'de Bitaraf Kalabilir miydi?", TTEM, nr. 19(96), sh. 1-29; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sh. 631-672; Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 330-338. •
BİLİNMEYEN OSMANLI
293
Birinci cihet, Enver-Tal'at ve Cemal Paşa üçlüsünün bu hadisedeki hataları şunlardır:
Enver Bey, tam bir Müslüman, cesur ve aşırı derecede korkusuz bir insandır. Asla vatan hâini değildir. Ancak alay komutanlığı bile yapmadan Yarbay sıfatıyla bedavadan tümgeneral yapılarak Harbiye Nazırlığına getirilmiştir (Ocak 1914). Şehzade Süleyman Efendi'nin kızı Naciye Sultân ile evlenerek Dâmâd olmuştur. I. Cihan Harbi öncesi Harbiye Nâzın olarak ordunun başıdır. II. Abdülhamid tarafından Avrupa'ya tahsil için gönderilmiş ve Alman İmparatoru II. VVilhelm'in iltifatlarına mazhar olunca aşırı derecede Alman hayranı oluvermiştir. Maalesef, Padişah'a, hükümete ve Meclis'e haber vermeden harbe girilmesinde bu hayranlığın büyük rolü vardır. Yapılan araştırmalar, Enver Bey'in mason olmadığı yolundadır.
Tal'at Bey, aşırı Türk milliyetçisi, dinî hayatı zayıf, câhil ve cin gibi kurnaz ve korkusuz olan bir posta memurudur. Harbin başında hem İttihâd ve Terakki Partisinin Genel Başkanı ve hem de Dâhiliye Nâzındır. 1915 Ermeni Tehcirine karar veren bakandır. İttihâdcı olmayanlara karşı merhametsiz bir çete başıydı. Aşırı Alman hayrandır. Cihan Harbi kaybedilince Ekim 1918'de maalesef liyakatsiz olarak yükseldiği sadrazamlık makamından istifa etmiş ve Mart 1921'de Berlin'de bir Ermeni komitecisi tarafından öldürülmüştür. Enver Bey ile kıyaslanamayacak kadar dinî hayatı zayıf olan bir insandır ve aynı zamanda masondur.
Cemal Paşa, Fransız hayranıdır. Sakallı ve Büyük lakapları ile tanınır. Enver Bey ile araları açılınca Harbiye Nâzın sıfatı ile Suriye'deki IV. Orduy-u Hümâyûn kumandanlığına getirilmiş ve Arab Eyâletleri onun idaresine verilmiştir. Enver Bey gibi dindar değildir ve aşırı Türkçüdür. Bu yüzden Arab isyanlarında onun tavrı mühim bir yer tutar. Mason olduğu kesindir.
İşte vasıfları kısaca böyle özetlenebilecek olan bu ittihâdcı genç çete başları, 28 Temmuz 1914'de başlayan I. Cihan Harbine, Padişah, hükümet ve Meclis'e haber vermeden Almanların yanında harbe girmek üzere gizlice ittifak andlaşmaları yapmışlardır. Resmi sebep olarak ise, Alman gemilerinin izinsiz olarak Karadeniz'e girmesini göstermişlerdir. Bu, tamamen yalandır. Üçlünün bu kararı Osmanlı Devleti'ni tamamen tarihten silmiştir. Zahiri sebep budur.
İkinci cihet, kader yönüdür. Osmanlı Devleti'ni tamamen bu üçlü harbe attı ve felakete sürükledi demek doğru değildir. Bunlar vatan hâini değillerdir. Hindenburg gibi dev kumandanların neticesini bilemediği bir dünya harbinin sonuçlarını bile bile, bu harbe devleti sürüklediklerini söylemek yanlış olur. Her musibet, bir cinayetin neticesi ve bir mükâfatın da mukaddimesidir. Bu musibete fetva verdirten cinayet, başta komuta kademesi olarak, Osmanlı ordusunun dinen ve ahlaken perişan durumda olmasıdır. Ayrıca 1913'den itibaren, Osmanlı'da hâkim olan siyâset İslâm kardeşliği değil, milliyetçileri bile rahatsız edecek derecede olan aşırı Turancılıktır. Devletin başını temsil edenlerin bu siyâseti, Müslümanları kurt saldıran sürüler gibi, Osmanlı Devleti'nin çevresinden dağıtmıştır. Sadece Cemal Paşa ve Tal'at Bey'in hali misâl olarak yeter. Musibetin mükâfatı ise, 5 milyon Müslümanın şehid veya gazi olarak evliya mertebesine yükselmelerdir. Hürriyet ve İ'tilâf Partisi mensuplarının yaptıkları gibi, bütün suçu
294 ŞİLİ N M E YEN OSMAN y
bunlara yüklemek yanlıştır. Kader gelince, basiretler kör olmuştur171. *r*ft
174. 1915 tarihli Ermeni Tehcir'ini Ermeni soykırımı olarak görmek mümkün müdür? Bu konuda Ermenilerin ve Batılı bazı yazarların iddialarına nasıl cevap verebiliriz?
Meseleyi bir kaç yönden açıklamak gerekmektedir.
Birincisi; Tarih boyu Ermeniler, millet-i sâdıka sıfatıyla Osmanlı ülkesinde zimmî tabir edilen statüde yani Müslüman bir ülkenin gayr-i müslim vatandaşı sıfatıyla yaşamışlar ve Osmanlı Devleti, vatandaşlarına tanıdığı bütün hak ve hürriyetleri onlara da tanımışlardır. Şunu belirteyim ki, 1071'den yani 909 seneden beri, şayet bu uzun tarih dönemeci içerisinde biz Müslüman Türkler, azınlıkların hak ve hürriyetlerine saygı göstermeseydik, bugün Türkiye'de az da olsa azınlıklardan söz edilebilir miydi? Aynı tarih dilimi içerisinde İspanya'da Müslüman azınlıktan eser kalmaması, Avrupalılar, daha doğrusu Hıristiyan milletler ile bizlerin yani Müslümanların, bu konudaki gerçek tutumlarını göstermektedir. Ermenilere temel hak ve hürriyetler tanındığı gibi, İslâm Dininin koyduğu prensipler ışığında din ve vicdan hürriyeti de tanınmıştır. Tanzimat'tan sonra ve özellikle de İttihâdcılar zamanında, siyasi haklar, Müslümanlar kadar Ermeniler için de kabul edilmiştir. Hatta II. Abdülhamid, maalesef Ermeni katili diye itham bile edilmiştir. II. Abdülhamid döneminde Agop Paşa, Hazine-i Hâssa Nâzındır. İttihâdcılar ise, Osmanlı Devleti'ne ihanet eden Gabriel Noradungiyan'ı Hâriciye nâzın yapacak kadar basiretsizleşmişlerdir.
Osmanlı Devleti'nin bu davranışlarına mukabil Ermeniler, Rusya'nın tahriklerine kapılarak ve Berlin Muahedesinin 61. maddesine dayanarak devlete isyan etmeye başlamışlardır. Asla çoğunluk teşkil edemedikleri Doğu ve Güneydoğu Vilâyetlerinde Müslüman insanları ve özellikle Müslüman Kürtleri kesmeye başlamışlardır. 1886'da kurulan Hınçak Cemiyeti ve bunun gibi bir Ermeni komitesi olan Taşnak Cemiyeti üyeleri, Osmanlı ülkesinde terör estirmeye başlamışlardır. Bu terörü Hamidiye Alayları ile durduran Abdülhamid, Kızıl Sultân diye itham edilmiştir. 1894'de Sason'da isyan eden Hamparsum Boyacıyan Harput Milletvekili olarak İttihâdcılar tarafından Mec-lis'e bile getirilmiştir. Abdülhamid'i bomba olayı ile yok etmek istemeleri, İstanbul'da arka arkaya patlayan Ermeni ayaklanmaları, onların dış güçlerin emriyle hareket ettiklerini açıkça ortaya koymuştur.
Nihayet 29 Ekim 1914'de I. Cihan Harbine giren Osmanlı Devleti'ni, Doğudaki Ermeniler, Ruslarla birlikte arkadan vurmaya başlamıştır. Hatta Van'ı boşaltan Ruslar, burayı Ermenilere teslim edince, şarkta Müslüman katliamı başlatmışlardır (3.8.1915). İşte bu dönemde Doğu ve Güneydoğuda, 1.300.000 Ermeni yaşamaktadır ve nüfusun da sadece % 5'ini teşkil etmektedir. Bütün tedbirlere rağmen Ermenilerin Müslümanlara uyguladıkları katliam durdurulmayınca, Nisan 1915'de Dâhiliye Nâzın Tal'at Bey, Doğu ve Güneydoğudaki 500.000 Ermeninin, mecburi göçe zorlanması
171 Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Partiler, İkinci Meşrutiyet Dönemi, İstanbul 1988, c. I, sh. 19-40; Hanioğlu, Şükrü, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihâd ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, c. I, İstanbul 1989, sh. 173-650; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sh. 631-672; Badıllı, Tarihçe-i Hayat, c. I, sh. 374-388; Akçuraoğlu Yusuf, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'de Bitaraf Kalabilir miydi?", sh. 1-29.
BİLİNMEYEN m
(tehcir) kar»i Asker himayK'îi ağır yol şartla"*! katledilen basnij sayısı ise 1.11 Avrupalı memişler; ! Amerikan a
İkincil bütün astan*! mışlardır. i şahıs ve raîa tır. EcdâteJ harfiyyen u fiilleri I. ile dü sahip1" hasta1 • larda' ¦ : uzuvlar» harei" :¦¦ ma?. ve u/\ ¦. ;¦ savaca < maklab
k
sonra t iddiası t gayr-i n belgeye n
ÜÇL
ber'in I
karşı I etmiştir, | tarafını K
rıyla s edilmesi,! riyeti üe;
nller t :îl
Ermer. "¦¦:% Ermeni Pr
BİLİNMEYEN OSMANLI
295
(tehcir) kararını almıştır. Gaye, Rus ordularının yollarından Ermenileri uzaklaştırmaktır. Asker himayesinde Irak, Suriye ve Lübnan'a sürgün edilen Ermenilerden bazıları yolda ağır yol şartlarından ve açlıktan ve bazıları da daha evvel yakınları Ermeniler tarafından katledilen bazı sivil ahali tarafından telef edilmişlerdir. Ermenilerce katledilen Müslüman sayısı ise 1.000.000 kadardır. Olayların içinde yaşayan Amerikalı yetkililer ve askerler, Avrupalı devletlerin bütün yaygaralara rağmen, Ermeni Katliamı iddialarını kabul etmemişler; tam aksine Müslüman katliamının olduğunu söylemişlerdir. Bu raporlar, Amerikan arşivlerinde bulunmaktadır.
İkincisi; Başta Osmanlı Devleti olmak üzere bütün Müslüman Türk Devletleri, bütün askeri hareketlerini, tamamen İslâm Hukukunun hükümleri çerçevesinde yapmışlardır. İslâm Hukukuna göre, bilfiil harp halinde bile, İslâm ordularına düşmanın şahıs ve mallarına karşı bazı fiillerin icrası ve hele hele katliam yapılması, yasaklanmıştır. Ecdadımızı zaferden zafere koşturan en önemli sebeplerden biri, bu esaslara harfiyyen uymalarıdır. Zaten zaferler, bu esaslara uymaları ile doğru orantılıdır. Yasak fiilleri kısaca sayarak katliamın nasıl mümkün olmadığını özetleyelim: Zulüm ve işkence ile düşman askerini dahi öldürmek; muharip sınıfına girmeyen kadınları, küçükleri, sahiplerine hizmet için gelmiş köleleri, sakat ve müzminleri, yaşlıları, hastalan, akıl hastalarını ve dünyadan el etek çekmiş din adamlarını öldürmek yasaktır. Ancak bunlardan biri bedeni, fikri ve malı ile savaşa katılırsa, öldürülebilirler. insan ve hayvanların uzuvlarının kesilmesi (müsle) de yasaktır. Verilen söze veya muahedeye aykırı hareket yasaktır. Savaş zarureti bulunmadan ziraî mahsuller, orman ve ağaçlar yakılmaz. Zina ve gayr-i meşru münasebetler yasaktır. Rehineler öldürülemez; ölülerin başı ve uzuvları kesilemez ve katliam yapılamaz. Başta baba olmak üzere yakın akraba, savaşla ilgisi olmayan esnaf ve tüccarlar öldürülmez. Daha başka yasaklar da bulunmakla beraber, biz bu kadarıyla iktifa ediyoruz.
Bu hükümleri, tehcir kararı alan Tal'at Paşa da bilmektedir. Zaten 1986 yılından sonra bütün Osmanlı Arşivindeki belgeler araştırmacılara açılmasına ve bu konuda iddiası olanların iddialarını isbat etmeye davet edilmelerine rağmen, müslim yahut gayr-i müslim hiç bir hukukçu Osmanlı Devleti'nin katliam yaptığını isbat eden bir tek belgeye rastlayamamıştır.
Üçüncüsü; Tehcir yani mecburi göçün hukukî dayanağına gelince, Hz. Peygam-ber'in Benî Kurayza Yahudilerini, müşterek vatanları olan Medine'nin düşmanlara karşı korunmasına söz vermelerine rağmen ihanet etmeleri sebebiyle Medine'den tehcir etmiştir. Aynı sebeple tehcir yapmak da caizdir. İşte Nisan 1915'de Osmanlı Devleti tarafından yapılan da budur.
Kısaca aslı astarı olmamasına rağmen, bir asra yakındır Ermeni katliamı iddialarıyla suçlanan Müslüman Türk milletinin katliam yapmadığı halde suçlanmaya devam edilmesi, tarihî ve ilmî değil, sadece siyâsidir. Osmanlı Arşivlerini açan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu iddialara en güzel cevabı vermiştir172.
172 Kur'ân, Haşr, Âyet 1-2; Elmalı, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, sh. 4806-4819; Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, sh. 61-177; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sh. 659-662; Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, sh. 149-639; Sonyel, Salâhı R., "Yeni Belgelerin Işığı Altında Ermeni Tehcirleri", Belleten, c. XXVI, sayı 141(1972), sh. 31-49; Sonyel, Salâhi R., "Tehcir ve "Kırımlar" Konusunda Ermeni Propogandası Hıristiyanlık Dünyasını Nasıl Aldattı?", Belleten, c. XLI, sayı 161(1977), sh. 137-175.
296
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN 0
175. Her ikisi de Müslüman olan Araplarla Türkler arasında karşılıklı nefret tohumlarının atılmasına sebep olan olaylar nelerdir?
Maalesef, tam 150 yıldır, Müslüman Arap kardeşlerimizin Müslüman Türkleri sömürücü olarak vasıflandırmaları ve buna karşılık ise, özellikle Cumhuriyet devri aydınlarının katı bir Arap düşmanı kesilmesinin tarihî bazı sebepleri vardır.
Birinci sebep, İslâm kardeşliği ve hususan hilâfet müessesesinden menfaati zedelenen İngiltere ve Fransa gibi Avrupalı devletlerdir. Bunlar Lavvrence gibi iki Müslüman millet arasına soktukları ajanlarla, bu iki milleti birbirine düşman etmişlerdir. Bunu artık aklı başında olan Araplar da Türkler de kabul etmektedirler. Bugün komünizm kadar tehlikeli bir düşmanımız da Müslüman Arap kardeşlerimizle aramızdaki soğukluktur.
İkinci sebep, Türk milletinin içinde bulunan Avrupa kâselisleridir ki, Türk milletini İslâmiyetten uzaklaştırmanın önemli bir faktörü olarak, onları Kur'ân dili Arapça'dan ve Müslüman Arap milletinden koparmayı görmüşlerdir.
Üçüncü sebep, Arap aleminde Batılıların teşvikiyle ve özellikle Hıristiyan Arapların tahrikiyle oluşan Türk düşmanlığıdır. Bu düşmanlık ders kitaplarına kadar inmiştir. Suriye'nin Hatay'ı hala kendi sınırları içinde göstermesi; Suudi Hükümetinin Mekke ve Medine'deki Osmanlı izlerini silmeye çalışması ve bütün Arap tarihlerinde Osmanlı Dev-leti'nden sömürgeci ve zâlim devlet diye bahsedilmesi bunun en acı misâlidir.
Beşinci sebep, I. Cihan Harbi sırasında, Arapların İngiliz ve Fransızların tahrikiyle başlattığı isyanlar ve bunlara karşı tamamen Türkçü olan Cemal Paşa ve benzerlerinin uyguladığı yanlış politikalardır. Bu olayların başında Arab İhtilâli ile Âliye Divan-ı Harb-i Örfî olayı gelmektedir.
176. Şerif Hüseyin Paşa'nın çıkardığı Arab İhtilâli nedir? Fahreddin Pa-şa'nın Medine Müdafaası neden dillere destan olmuştur?
Osmanlı Devleti, Yavuz zamanında Osmanlı topraklarına katılan Mekke'nin idaresini, Hz. Peygamber zamanından beri devam eden âdet üzere, şerîf denilen valilere tevcih ediyordu. Mekke ve Medine ile çevresi ahalisini, her yıl gönderdiği Surre Alayları ile de maddi açıdan ihya ediyordu. İngiliz ve Fransızların Arapları devlet aleyhine kışkırtmalarını hesaba katan ve sadakatinden şüphelenen II. Abdülhamid, Şerif Hüseyin Paşa'yı ve oğullarını İstanbul'da ikamet ettirmiş; Hicaz'a girmelerini yasaklamıştı. İttihâdcılar iş başına gelince, menkûb yani hakları yenilen insanlar olarak değerlendirdikleri Hüseyin Paşa'yı Mekke Şerifi yaptılar.
Fırsatı değerlendiren İngiltere ve Şerif Hüseyin, I. Cihan Harbi sonrası Arab Meliki olmak hevesiyle İngiltere ile anlaştı (Ocak 1916) ve hatta daha da ileri giderek Haziran 1916'da Osmanlı Devleti'nden ayrıldığını ilan etti. İsyan eden Müslüman Arap halkı değildi; belki İngilizler tarafından kışkırtılan ve hırsı uğruna İslâm kardeşliğini bozan Şerif Hüseyin Paşa idi. Ancak Şerif Hüseyin'in Birinci İsyan Beyannâmesi incelenirse, isyanının görünürdeki sebebi olarak, İttihâdcıların hilâfete olan hürmetsizliklerini ve şer'-i şerife aykırı işler yapmalarını gösterdiği hemen anlaşılır. Nitekim, İttihâdcılara,
içki içen ( raftan Arap t kardeşleri*! Mekktd seyin'in km tasındakl I Hicaz I Bedev, t-aıf için elnc-ve sora :• i kuvve! er oldu, A"' • man ırV't -1
dılar. E.-Milletve< olan Os" ise, Rını-mecfcj'vr etti. 24 Niş manii hfe-
İşte f
nefrete s«çi AbdtlIaM tarihte ifi Necid mi Osmanlı»
177. S
BİLİNMEYEN OSMANLI
297
içki içen bakanları tayin ettiren İngiliz ve Fransızlar, aynı gerekçeyi kullanarak, bir taraftan Arap İsyanını ve bir taraftan da Kürt İsyanını çıkartmışlardır. Arap ve Kürt kardeşlerimiz ise, oyuna gelmişlerdir.
Mekke ve Cidde bölgelerini, Osmanlı Hicaz Valisini kolayca bertaraf eden Şerif Hüseyin'in kuvvetleri, Medine'deki VI. Orduya bağlı Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu karşısında dayanamadı. İngilizler, harp sırasında bile onu sadece Hicaz Meliki olarak kabul etti. BIS yani İngiliz Gizli Servisinden Albay Lavvrence, Bedevi Arapları Osmanlı Devleti aleyhine savaşmaları ve VI. Ordunun direncini kırmaları için elinden geleni yaptı. Sonunda Arapların desteğini alan İngilizler, bir daha çıkmamak ve sonra da İsrail'e teslim etmek üzere Aralık 1916'da Gazze'ye girdi. Hüseyin Paşa kuvvetlerinin Osmanlı ordusunu arkadan vurması neticesinde, İslâm birliği parça parça oldu. Artık ikisi de Müslüman olan Arablar ve Türkler, karşı cephelerde çatışan iki düşman millet haline gelmişlerdi.
Dostları ilə paylaş: |