AileleriMİz gidenlere rahmet, sağlara selâmet



Yüklə 278,32 Kb.
səhifə5/5
tarix24.12.2017
ölçüsü278,32 Kb.
#35855
1   2   3   4   5
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Yeğen

Hac Görevi

1992 Hac mevsiminde, hac görevimi ifa etmek nasip oldu. Bu ibadetimi de mutluluk içerisinde yapmaya çalıştım, Allah kabul eylesin.

Eski, yeni nice dostlarla, ahbaplarla karşılaştım, o mübârek beldelerde.
Mekke’den Arafat’a çıkıp da vakfe yaptığımızda, ta Akçakoca’dan, Kırıkkale’den tanıdığım dostların bana olan ısrarları üzerine, Karamürsel Müftüsü “Memnuniyetle” diye-rek görevi bana verdi. Bir saati aşkın bir zaman Kur’ân-ı Kerîm’den aşırı okuma, duâ etme, nasihatta bulunma gibi görevleri yürüttüm.

Müzdelife’de de benzer görevleri yerine getirdim.

Bu görevler benim ruhumun açılmasına ve mutlu olmama vesile oldu.48
Gölcük Depremi
1997 Gölcük Depremi olduğunda İzmit’te bulunuyor-dum. Sarsıntı, o kadar şiddetli oldu ki, üzerimde bıraktığı etkiden evime giremez oldum. Hayatımın tadı kaçtı. Bu benim için, hayatımın bir dönüm noktası oldu ve ticareti de bıraktım.


TAHİR AKBIYIKOĞLU (Gençlik Yılları)

5. YAŞANAN OLAYLAR

Halka Hizmet Götürme
Gerede Kaymakamı Ali ... Bey, (Şimdi Muğla Valisi) Kırıkkale ve Sakarya kaymakamlıklarını da yapmıştı. Sonra da Gerede Kaymakamlığı’na gelmişti. Tahir Akbıyıkoğlu ken-disini Kırıkkale Kaymakamlığı’ndan tanıyordu. “Gerede Kaymakamı’nı ziyaret edelim,” dedi.

Kaymakam’ın makamına girdiğimizde, içeride 3-5 kişi vardı. Kaymakam Tahir Akbıyıkoğlu’nu iyi tanıdığından ayağa kalktı ve salonun ortasına kadar geldi. Sohbete daldığımız sırada 5-6 kişilik bir ekip daha geldi: (1969 Milletvekili Genel Seçimlerinde Adalet Partisi) Bolu milletvekili aday adayı Şükrü Kıygılı ve ekibi.


Sohbet esnasında, Şükrü Kıygılı’nın “Denizbank”ın eski Genel Müdürü olduğunu öğrendik.

Tahir Akbıyıkoğlu, biraz aceleyle: “Memlekete hizmet verdiğiniz anlaşılıyor. Bir siyaset adamı olarak yararlı olabilir ve Bolu İli’ne de hizmet verebilirsiniz. Ancak halkımız da sizi ve sizin gibileri takdir edecek ve değerlendirecek vasıflar yok.” dedi.

Şükrü Kıygılı, “Hayır” diye cevap verdi. “Eğer beni değerlendirmezler ve bana oy vermezlerse hiç gam yemem ve umurumda olmaz. Halka da küsmem. Ben 1965 genel seçimlerinde de aday adayıydım. Aday yoklamaların-dan kısa bir zaman önce gelmiştim. Delegeler, bana oy ver-memişti ve hiç üzülmemiştim. Şimdi de, aday yoklamalarına az bir zaman kaldı. Gerede’ye ilk defa geliyorum ve önce Kayma-kam Bey’i ziyaret ediyorum. Ben halkıma ne hizmet verdim ki, onlardan oy isteyeyim. Halka hizmet verme-mişseniz, onlardan da bir karşılık, bir taltif ve hürmet beklemeye hakkınız olamaz.” dedi.
Tahir Akbıyıkoğlu, önce halka hizmetin götürülmesi gerektiğini ve sonra da halktan karşılık bekleneceği mesajını anlamıştı.

Yeğen

Yeğeni Lütfi’yi evinde ikamet ettirerek, Bolu Öğretmen Okulu’nda okuyabilmesi için, maddî ve mânevî bütün ihti-yaçlarını karşılayarak hayata atılmasını sağlamıştı.

………………………………………………………….


5. SON İKİ YILI

2005 ve 2006 Yıllarının Bahar ve Yaz Ayları
Tahir Akbıyıkoğlu 2005 Yılının bahar ve yaz aylarını köyünde geçirmeye karar verir. Ancak, köyün ve halkın durumu kendisini biraz rahatsız eder. Karşısında kendisinden daha kültürlü, bilgili, anlayışlı ve dedikodudan uzak dostlar beklemektedir. Böyle bir ortamı bulmak, hayli zor tabii.

Halkla o kadar çok kaynaşmıştı ki, sanki senelerini hep köyünde geçirmiş gibiydi.

Vakit namazlarını cemaatla kılar, özel sohbetlerine katı-lır, nükteli konuşur, kibirlenmez ve kimsenin hatırını kırmaz-dı. Ancak yolunu bulduğunda ve usulüne uygun olarak, halka da telkinde bulunmaktan çekinmezdi. Bu ise hatâlı davranan-ların ve kendilerine konuşulduğunun farkına varanların ten-kitlerine sebep oluyordu. Bu uyarıcı ve nâzik ikazlar defalar-ca tekrarlanabiliyordu.

İşte bu durumda muhatapların söylediği söz şuydu:

“Hoca, gâliba ne dediğini bilmiyor. Bir söylediğini, ara-dan zaman geçtikten sonra yine konuşuyor.”
Kendilerine verilen cevap şuydu:

“Hoca kitâbî konuşuyor, anlamayanlara ya da anlama-mazlıktan gelip de hatâ yapanlara defalarca anlatıyor. Kur’ân-ı Kerîm’de de bu usûl vardır:

Namaz, zekât gibi ibadet konuları; Allah’ın varlığı ve vasıflarıyla ilgili konular çok sık tekrarlanmaktadır. Bilhassa âyet sonlarında Allah’ın “bağışlayıcı” ve “affedici”, “görücü” ve “işitici”, “bilici” ve “haberdâr” olduğu gibi hususlar çokça tekrarlanmaktadır.

O halde, yüz seksen defa da olsa “tekrar etmek” güzel-dir. Mesele, tekrar edilmekle kafalarda yer eder.”



Yardım severlik
Lütfü Akbıyıkoğlu’nun küçük oğlunun düğününde “ihtiyacımız var.” diyen “Dernek” mensuplarına Tahir Akbıyıkoğlu çıkarır, 150 YTL verir. Bu para, hayli dikkat çeker ve başkalarının sürtüşmesine neden olur.
* * *

Caminin önünde halk oturuyordu. Sezayi Türker: “Bu hafta imamın düğünü var, hediye alacağız,” der.

Tahir Akbıyıkoğlu biraz gizli, 10 YTL verir. Yanında oturan ve bu durumu görenler de 10 YTL parayı verir.
* * *

Bir sağanaktan sonra caminin içine damlalar inmeye başlar. Tahir Akbıyıkoğlu imama nedenini sorar. İmam, “Çatıda kırık kiremitler var, kimseye yaptıramadım.” cevabını verir. Tahir Akbıyıkoğlu imamın eline 10 YTL sıkıştırır ve “Birine ver de yaptır.” der. Ertesi günü, çatının tamir edildiğini öğrenir.


* * *

Yine ilgililere, “… külliyetli miktarda para var. Belirli bir hayır yapılacak olursa vereceğim.” der.


Ancak bu hizmet ve yardımların birilerini ya da hizmet-ten hoşlanmayanları rahatsız edeceği, onların yüzlerini kırış-tıracakları şüphe götürmez.
Sebze Bahçesi
Sebze yetiştirme Tahir Hoca’nın özünde vardı.

Evinin yanında yetiştirdiği domatesler görülmeye de-ğerdi. Doğal gübresi verilmiş, ilaçlanmamış domatesler büyümüş ve kızarmışlardı. Sonbahar geldiği halde hâlâ çiçek açıyordu.

Sebzelerin su ihtiyacı, İbrahim Çakır’ın çeşmesinden el arabasıyla su getirilerek tamamlanıyordu.

Hoca vedalaşırken sevgili komşularına söylediği sözler şunlardı: “Sebzeye ihtiyacınız olursa, benim bahçeden çekin-meden alabilirsiniz.”


Baba Rızası

Baba, anne, ağabey, yenge rızalarını kazanma, eş-dost rızalarını kazanmaktan çok önemliydi, onun için. Bunun için köyde görev yapma isteği, Kırıkkale’yi bıraktırmış ve Bolu Baysal Camisi’ne sebep olmuştu.

Bir sorun için Gerede Tapu Müdürlüğü’ne giden Tahir Hoca’ya tapu memuru, “Siz babanıza, ne gibi bir hizmette bulundunuz da size daha fazla hisse verdi?” diye sorar.

Hoca bu soruya cevap vermez ama, bu sözden duyduğu hazzı da gizlememiştir.


Gerede Tapu Müdürlüğü’nde memure olan, dostum Mustafa Aydın’ın kızı durumu şöyle açıklıyordu:

“Tapu sicilinde Mustafa Akbıyıkoğlu bir defa, Tahir Akbıyıkoğlu iki defa zikredilmektedir. Memur arkadaş, bu durumda Tahir Akbıyıkoğlu’nun babası tarafından taltif edildiğini düşünmüştür.

Başka bir kanaldan yapılan intikal dolayısıyla ikinci defa zikredilen Mustafa Akbıyıkoğlu değil, mirasçılarıdır. Sonuçta Mustafa Akbıyıkoğlu’nun mirasçılarıyla Tahir Akbıyıkoğlu’nun hisseleri birbirine eşittir.

SON SÖZ
Tahir Akbıyıkolu ile ilgili biyografi, kısaca gözlerimizin önüne serilmiş oldu.

Bu biyografiden, bir cümlecik de olsa bir fikir alınmış ve şuur altına yerleştirilmiş ise, bu yazıdan istenen amaç elde edilmiş demektir.

Hayatın çeşitli devrelerinde karşımıza çıkacak sorunlar karşısında, şuur altına yerleşen ve kaynağı unutulmuş olan bu düşünceler elbette kişiye ışık tutacaktır. İleride yararlanılacak olan bu fikirler, artık bizim olmuştur.
Diğer bir husus, başta da belirttiğimiz gibi Tahir Akbıyıkoğlu Hocamız başta olmak üzere, ilim sahibi olan ve hemen yakın çevremizde bulunan kişilerin, daha nice tecrübe ve kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan birikimlerinin su yüzüne çıkarılmasında büyük yarar vardır. İşte bu yazımızın fikir sahipleri ve çalışmak isteyenler için bir örnek, bir teşvik edici unsur olarak tekrar okunmasını istiyoruz.

“Eşek ölür semeri kalır,

İnsan ölür eseri kalır.” derler.

Pek çok yakınımızın, dostumuzun çok değerli, yazılı veya yazısız eserinin derlenip toparlanabilmesi ve bu sayede, kendilerinden nesiller boyu söz edilmesi, bıraktığı eserinden yararlanılması, arkalarından duâ edecek kimselerin buluna-bilmesi için çalışacak olanlara, şimdiden başarılar diliyoruz.

Bu vesileyle Tahir Akbıyıkoğlu Hocamıza da Allahu Teâlâ’dan uzun ömür, sıhhat vermesini ve mutlu günler geçirmelerini niyaz ediyoruz...

Yunus Fehmi Hoca’dan:
Bu dünya ınd-i Bârîde denîdir,

Bunu sevmek belânın ma‘denidir.

Bunun sevgisini gönlüne koyma,

Buna da’vet eden şaytana uyma.

Oteldir, bu; niceler kondu, göçtü,

Bu köprüden niceler geldi, geçti.

Doğru git de, yolunu şaşırma,

Ve her gördüğüne, gönlü devşirme.

Harîs olup, sakın gönlünü verme,

“Benim ola,” deyip kendini yorma.

Harîsin râhatı kabre girince,

Eder rahat, ezilince karınca.49


* * *
Muhânetin çeşmesinden suyun içme!

Çayından geç namerdin, köprüsünden geçme!

Her olur olmaz sırrını açma!

Her yerde sır açıp âşikâr olmaz.

Gizli lafa kulak verip karışma!

Kendinden büyük ile yarışma!

Sevildiğin yere çok varıp gelme!

Muhabbetin kalkup, âkıbet âr olmaz.

* * *
Cahilin sanatı kavgadır.

Yemin, cahilin şahididir.

Cahil ne yaptığının farkında değildir.

Cahil çok bildiğini sanır.

Cahil, bilgiye kulak tıkar.

Bilen, sıkıntılara katlanmasını da bilir.

Bilgi insanı rahatlatır.

Bilmekten değil, bilmemekten korkmalı.

Cahilin silahı küfürdür.

Cahil cehaletinin gitmesinden korkar.




Seyit Mehmet Sezen’den:
Namus sahibi olmayan bir adam ile sohbet etmek, kendini bilen için bir ayıptır.
Cahilin silahı küfürdür.

Cahil, cehaletinin gitmesinden korkar.”



HANE: 8
KARADAVUTLAR

HÜSEYİN oğlu OSMAN KARADAVUT, 1875 tarihinde Hatice’den doğmuş ve 1951 tarihinde de vefat etmiştir.

OLAYLAR
Karadavutları tanıyan varsa aşk olsun!

Her zaman inatçı eşek, arabayı çekecek değil ya; bir gün gelir, inat eden araba da eşeği sırtında taşır.





1 Küçük Yunusu’un dediği doğrudur; Avşar Evvel ve Avşar Sâni yalnız Avşar olarak anılmaktadır.

Yine Bâlâ’nın Büyük Avşar Köyü’nden gelerek Birinci Avşar (Avşar Evvel/Büyük Avşar) Köyü’ne yerleşen akrabalarının teşvikiyle Çulhaoğulları’nın ve diğer ailelerin İkinci Avşar Köyü’nü kurdukları söylenmektedir.



2 Yunus Geredevî. Arapça Gramer Defteri (Ek Defter), s. 103-106.

1921-1922 yıllarını kapsayan Bolu Vilayet Salnamesi’nin 299. sayfasında; 20-25 odadan meydana gelen Dabbağhane Medresesi’nin “Bolu eşrafından Zeki Efendi ve Rüfekâsı” tarafından inşa edildiği, “Tesisatı seksen sene evveline râcî olduğu için bu muhitin râgıbi ilim ve ma’rifet bulunduğu ...” ve “Kaza dahilinde üçü merkezde dokuz medrese” olduğu yazılıdır.



3 Yunus Geredevî. Arapça Gramer Defteri, s. 103.

Kenz: Hazine, define.

Sulb: Zürriyet, soy.

Mâder: Anne.



4 Şiir defterinde; “Hâdimü’l-Haremeynü’ş-Şerifeyn ve hüve’s-Sultân, es-Sultânü’s-Sultân Abdülazîz Hân ...” yazı müsveddesine yer verilmiştir. Çocukluk Şiir ve Duâ Defteri, s. 11.

5 DİB İslâm Ansiklopedisi, c. 1. s. 184.

6 Yunus Geredevî. Arapça Gramer Defteri, s. 103.

Sinnim: Yaşım.

Haddimi bildim: Kendi derecemi ve değerimi tayin ederek öylece davrandım.


7 Danişmentler Medresesi,1921-1922 yıllarını kapsayan Bolu Vilayet Salnamesi’nin 299. sayfasında Gerede’da faaliyette bulunduğu açıklanan dokuz medereseden biridir. Hâfız Hoca, oğlu Emin Hoca, ... çevresine feyz veren Medrese’nin tanınmış müderrislerindendir. Şimdi, Medrese’den temel kalıntıları kalmıştır.

8 Hacı Emin Efendi (1246-22 Rabîü’l-Evvel 1328/1912), Nakşibendî şeyhlerinden Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Abdullah (Erzincânî) Mekkî’ye bağlıdır. Hacı Emin Efendi. İslâm’ın Nurları, s. 237. Yunus Hocafendi de, Büyük Defterinin 373 ve 374. sayfalarında Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî’yi anlatmakta ve bağlılığına işaret etmektedir.

9 Hacı Emin Efendi. İslâm’ın Nurları, s. 239.

Bolu Vilayet Salnamesi. s. 299.

1921-1922 yıllarını kapsayan Bolu Vilayet Salnamesi’nde; 20-25 odadan meydana gelen Dabbağhane Medresesi’nin “Bolu eşrafından Zeki Efendi ve Rüfekâsı” tarafından inşa edildiği, “Tesisatı seksen sene evveline râcî olduğu için bu muhitin râgıbi ilim ve ma’rifet bulunduğu ...” ve “Kaza dahilinde üçü merkezde dokuz medrese” olduğu yazılıdır.



10 Hacı Emin Efendi. İslâm’ın Nurları, s. 243-244.

Evme: Acele etme.

Mâh: Ay.

Asel: Bal.

Kem: Kötü, fena.

Hümâm: Azimli, işe sımsıkı sarılan ve başaran.



11 Hacı Emin Efendi. İslâm’ın Nurları, s. 244.

12 Mustafa Orhan Hocafendi anlatıyor: Gerede Dabbağhane Medresesi’inde, Yunus Hocafendi bize ders veriyordu. Sınıfımızda 18 talebe vardı. Bu telebeden, ben dahil iki kişi ilme devam edebildi. Biri de Yağlarlı (Kızılcahamamlı) Hatıp Hoca’dır. (Nakleden: Mehmet İnci).

13 Özellikle, Hacı Emin Hocafendi tarafından, oğlu Kemaleddin Efendi’nin yetiştirilmesi ile ilgili olarak, ayrıca mütalaa hocalığı için Yunus Hocafendi görevlendirilmiştir. Bu bakımdan, merhum Gerede Müftüsü Kemaleddin Efendi, Yunus Hoca’nın hem öğrencisi ve hem de arkadaşıdır.

Yunus Hoca, Sahûre isimli kadınla olan evliliği kısa sürmüş. 30 yaşları civarında iken amcasının küçük yaşlardaki kızı Fadime ile söz kesilir ve 8-10 sene sonra sonra da evliliğini yapar. (Kayınbiraderi, şekerci Ahmet Efendi, “Aile içinde ‘kardeş kuşağı olur mu?’ diye söyleyenlerden alınır. (İbrahim Kural, annesinden nekleder.) Ahmet Efendi; “Ben varken aileye iç güveysi alınır mı?” der ve aile ocağını terkeder. (Mehmet İnci.)



 Mehmet İnci ve halkın anlattıklarından.

14 Zifâf: Evlilik.

Esnâne: Askerlik yılları.



15 Gençlik Yılları Şiir Defteri, s. 1.

16 Yunus Geredevî. Arapça Gramer Defteri (Ek Defter), s. 105.

Masra: Üzerine iplik sarılan, içi delik makara.



17 Yunus Hoca’nın, bahse konu ettiği tarih 1893 olması gerekir.

18 Feride Kural (Yunus Hoca’nın küçük kızı)

19 Yunus Geredevî. Büyük Defter, s. 278-280.

20 Feride Kural ( Doğumu: 1328/1912) ve İbrahim Kural

21 Yunus Geredevî. Hikemiyyât-ı Mesnevî, s. 18. Hikemiyyât-ı Mesnevî’deki 18. beytin şerhi bu paragrafta yapılmıştır.

22 Yunus Geredevî. Hikemiyyât-ı Mesnevî, s. 19.

23 Yunus Geredevî. Arapça Gramer Defteri, s. 90.

Şiirde geçen bazı kelimelerin anlamları:

Süfehâ: Zevk ve eğlenceye düşkün olanalar

Levm eden: Çekiştirme, paylama, başa kakma

Mat: Yenilme

Necis: Pislik, pis, murdar



24 Yunus Geredevî. Mev’ıze ve Evraklar, s. 115.

25 Anlatan, İlyas Erdoğan.

26 Yunus Geredevî. Hikemiyyât-ı Mesnevî, s. 102. H. Mesnevî şerhindeki 104. beytin şerhinden.

27 Seyit Mehmet Sezen ve halkın anlattıklarından.

Hizmetkâr: Hizmet işini meslek edinen, birinin işlerini gören.

Cemiyet: Topluluk, dernek.


28 Nakleden, Nazif Yazan.

Bâtıl: Boş, gerekçesi ve dinde yeri olmayan.

Bu bâtıl inanca göre, kefenlenen cenazeden kan akıtıldığında ölümün, “en yüce olüm” olacağı düşüncesi halkın kafasına yerleştirilmiş.


29 Hafız Hoca: Danişmentler Medresesi’nin hocası.

Yağmur Baba: Açık hava mescidinde bulunan, Türkistandan gelip öldüğü ve defnedilidiği söylenen bir mezar, yatır.



30 Babasından nakleden: İbarahim Demircioğlu

31 Arapça Gramer Kuralları-Şiir Defteri, s. 103.

Menzil-i râh: Tutulan yolun durağı.

Men arefe: Kendi benliğini bilmek.

Seyrân: Gezinme, bakıp seyretme.

Ünün: Namın.

Turâb: Toprak.

Ün: Ses, sedâ.


32 Yunus Hoca’nın kabrinin başında 70 x 40 x 18 cm ebadında ve üçgene benzeyen yamuk bir taş vardır. Taş hafif kıbleye ve doğuya doğru yatmıştır.


33 Tahir Akbıyıkoğlu hatıralarını birkaç defa anlatmıştır. Ancak, 16.06.2005 Perşembe günü, hâfızlığını tamamladığı evin odasında, Seher Akbıyıkoğlu ve Hesna Sezen’in yanında, bir daha teferruatlı ve tekrar tekrar, gece saat 23.00’a kadar konuşmuştur. N. S.

34 Tahir Akbıyıkoğlu’nun konuşmalarından alınmıştır. Annesi 1962 Yılında vefat etmiştir.

35 Tahir Akbıyıkoğlu’nun 16.06.2005 günlü sohbeti.

36 Tahir Akbıyıkoğlu’nun 18.06.2005 günlü sohbeti.

37 Süfehâyı levm eden: Zevk içinde olanı, akılsızı çekiştiren.

Şetm etme: Sövme.

Necis: Pislik.


38 Muhterem Mustafa Efe Hocamızla Mekke’de, 10 kadar beraber olduk. Fetevây-ı Hindiyye’yi tercüme ederken tercüme ve konuları tartışıyorduk. Oğlu Mehmet Efe dostumuz ve umre arkadaşlarımızdandı. N. S.

39 1969 Yılında, babam ve yengem de bir ay aralıkla vefat ettiler.

40 Bu hikâyeyi Tahir Akbıyıkoğlu’ndan defalarca dinledim. Ancak 1969’un Ocak ayının sonlarında şöyle söylemiş: “Köye, kendim için imamlık kadrosu çıkarttım. Olmadı, Bolu Baysal Camii’ne ikinci bir kadro daha çıkarttım. Köye iyi bir imam bulalım. ...” N. S.

41 Anlayışlı ve nâzik bir İstanbul hanımefendisi olan annem, İstanbul’dan dayım Mehmet Sezgin tarafından getirilmiş. Annemi bir evlat olarak yetiştiren “Paşa” da bu isteğe çok üzülmüş, engelleyememiş. Anneme 35 reşat altını, yol harçlığı vererek uğurlamış.

Annem Kur’ân-ı Kerîm’i çok güzel biliyor, okumaya değer veriyor beni okutabilmek için titizlikle üzerimde duruyordu.




42 Bana Hacer (Sezen) ablamın anlattığına göre, annem kapının eşiğinde ağlarmış. Beni gördüğünde, “Annen, kapının eşiğinde ağlıyor.” der, haber verirdi.

43 18.06.2005 günü, Mehmet Özgören ve Fahri Kıymazaslan’ın yanında anlattıkları.

44 Hacı Emin Efendi’nin “Hediyyetü’l-Kabir” isimli kitabı olabilir mi? Yunus Hoca’dan geçmiş olabilir.

45 16.06.2005 perşembe günkü konuşma.

46 Lütfi Çulfa 1295 (1879) tarihinde doğmuş, 07.12.1954 yılında vefat etmiş, Müfide ve Fatma (28096066984) isimli kızları doğmuştur. Doktor Fatma Güzide’nin, hâlen Alanya’nın Tophane Mahellesinde oturduğu bilinmektedir. Müfide Çulfa’nın bir ara (Şişli) belde belediye başkanı olduğu söylenmektedir.

Seyit Mehmet Çulfa ise, 1297 (1881) tarihinde doğmuştur.



47 16.06.2005 perşembe günlü konuşma.


48 16.06.2005 perşembe günü yapılan konuşma.

49 Bu şiirde geçen bazı kelimelerin anlamları:

İnd-i Bârîde: Yaratan’ın katında.

Harîs: Hırslı, tamahkâr.



Âr: Utanç verici, ayıp.

Yüklə 278,32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin