Ali nar bey'E : hazirlamiş olduğU «akaid risaleleri» hakkmdaki 3



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə5/24
tarix07.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#90782
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24

B - Öbür Önemli İstılahlar :

(Bu ilimde sık sık geçecek terimler)



24- Akaid : «Akide» kelimesinin çoğulu inanılacak ilkeler de­mektir. Bir Nizamm kökleri...

Akıl: Engel olma, dizginleme; düşünme ve anlama kudreti... Eş­ya ve hadiseleri tanımaya yanyan bir ruh kuvveti olup, ilâhi vergi ve manevi güçtür.

İyiyi kötüden ayırd etme kudreti, Duygular ötesini sezebilen ve insanı hayvandan ayıran meleke: Zatî bilgi zarurî bilgi: İki kere iki dört eder... gibi. Tecrübe ile edinilen tanıma gücü. Olaylardan yürü­yerek ölüm ötesini ve metafizik alemi kavrayan güç.

Böylece akıl bilginin en esaslı vasıtası olur. Zaten din akıllı ki­şiyi muhatap almıştır. Aklı noksan olana sorumluluk yüklememiştir. Öbür yolla elde edinilen bilgilerin de alka uygunluğu aranır. Mesela; Haberle ve müşahedeyle gelen bilgi: Bir canbaz ateşi avuçlar da yanmazsa, akıl buna itiraz eder. Çünkü akıl ateşi yakıcı olarak kavramış­tır. Bu mânada akıl eşyanm kanunlarma şartlanmış zekâdır...

Ancak vahiy Aklın üstündedir. Zekâ vahye tam uygun düşer. Akıl­da delillerle vahyi tanıyabilir. «Akl-ı Kül», «Akl-ı Evvel» ise bütün Akılların esasını ve ilk yaratılanı anlatır... Cenab-ı Hakla ifadede kulla­nıldığı gibi. İlk yaratılan olarak «Nûr-i Muhammedi» yi anlatmada da 'kullanılır. Hakikati Muhammediye de denir.

Akl-ı Maaş: Maddeye yönelen, onu fetheden akıl.

Akl-ı Metbu: Akl-ı Mesmu' : Fıtrat ya da tecrubî akıl.

Akl-ı Selim : Doğru sağlam akıl, Sağduyu. Âkil: Akıllı kişi. Sorumluluğu yüklenmeğe ehil kişi.

Aklıyyûn : Akılcılar. «Aklıyye»de aynı mâna. Her bilginin kaynağı akıldır, diyen felsefi düşünce ekolü... Rasyonalizm...

Ayn: Göz, Öz. Bir şeyin kendisi. O şeyi yapan, bir bakıma değişmeyen... Zat veya nefs yerine de söylenebilir...

Âyân çoğuludur. Varlıklarm gelip geçici vasıf ve özelliklerine Ârâz veya arızi vasıflar denir. Değişmeyen yönü ise onun «Aym»dır. Onun için kelamcılar, «Bu alem ayan ve arazdan oluşur» der.

Ayniyet: Bu da akılda var kabul edilen bir prensibtir. Bu ilke ile «Çelişmezlik ve sebeblilik» ilkeleri aklı oluşturur» denir. Bütün doğru Akılların ittifakla kabullenmek zorunda olduğu birşeydir. Birşey ken­dinin aynıdır. İkinci birşey değildir. Olgun ve doğru düşünen akıl bu­nu böyle kabul eder. Geri ya da yanılmış akıllar bir nesneyi iki şey sanır. Mesela : bir Heykeli Tanrı bilir, kutsal sayıp ona saygı göste­rir... Bir bitkiyi, bir hayvanı kendi ceddi sanır. Halbuki bazı varlıklar bazı ortak özelliklere sahip de olsa onun kendisi olamaz. Hatta bir mo­lekül içinde bulunan iki Hidrojen atomu bile birbirinin aynı değil, biri öbürünün ödevini görse de, o, öbürü değildir.

((Aynel Yakin» : Gözle görüp kavrayarak inanmak. Bundan önce «İlmel Yakin» (yani bilimsel ölçülerle edinilen kesin bilgi) var. Bun­dan sonra da «Hakk'al-Yakin» var ki: gerçeğin bizzad yaşanarak, ger­çeğe vasıl olarak tanmması demektir... Misâl olarak : Ateşin yakıcılı­ğmı kabul etmek (ilm-i Yakin); yanmda bulunup eşyayı yaktığmı görmek (Ayni yakin); içine düşüp yanmaksa (Gerçek yakin) diye tarif edilebilir...

Alevî: Ali'ye mensub, Ali'yi seven ve onu büyük bilen. «Şiai, Ali, Şii, Kızılbaş...» Yakın mânada kullanılır.

Adalet: Hukukta hakkı sahibine teslim, lâyık olanı lâyık olduğu­na kavuşturma. Zulmün zıddı. Ahlâkta i'tidalli olmak. Hakkı tutmak. Hadiste : dürüst ve doğru sözlü, güvenilir ravinin sıfatı. Kelâmda ise : Allah’ın esmasım anlatır. O Âdil-i Mutlaktır. Mu'tezile Mezhebi «Allah’ın kullan için en iyiyi yaratması şarttır ve Adaleti bunu gerekti­rir...» der.

Adem : Yokluk, yok olmak. Hiçlik varm zıdı. Yok'un var olması Allah’ın iradesine bağlıdır. Ancak kendine ortak yaratmak onun için mümtenidir.

Ademiyyun: Nihilizm, bütün değer hükümlerini yok sayan, inkâr eden görüş ve akımın adı.

Âdem: İlk insan. İnsanın ceddi. İlk peygamber, İnsan ve İnsanlığın simgesi. (Bu kelimede  uzatılarak okunacak).

Âdetullah : Allah’ın âdeti. Sünnetullah. Allah’ın yaratma, yok et­me, yaşatma ve geliştirmedeki ilâhi işlevi. Eşyaya koyduğu kanunlar. Canlıya verdiği karakter ve kabiliyetler. Tüm oluş ve yokoluşlarda sü­ren iç düzen ve nisbetler : Atomun yapısı. Enerji akımı, Suyun akışı, Yer çekimi, Işık kanunları, Ölüm ve dirim... hepsi Âietullalıtandır... Sünnetullah'm görünüşüdür.

Âhad : Bir, bir tek. Allah birdir «Ahaddir;» (ihlas sûresinde böyle) Ahadiyyet, birlik, tek olmak.. «Ehad», «Vahid», «Tevhid», «Vahdet», «Vahdaniyyet» aynı köktendir. Vahdaniyyet zati sıfatların basıdır. Tevhid Akidesi İslâm İnancmı ifade eder. «Vahdet-i Vücud»da varlığının tek kaynaktan neş'et ettiğini savunan görüsün adıdır. Hadiste ise; Âhad haber, tek zincirle nakledilen hadise denir ve Akaid konusunda, zan ifade ettiğinden .delil sayılmaz...

Ahbâr: Haberler, naklen gelen bilgi. Haberi Sadık : Peygamberi­mizin söyleyip tebliğ ettikleri. Bilginin kaynak ve vasıtasıdır.

(Yahudi bilginlerine de Kur'an tabiriyle «Ab-bâr» denir.)

Ahd : Söz verme, anlaşma. «Ahd-i Cccüd» (İncil), «Ahd-ı Atik» (Tevrat).

Ahi: Kardeş, Ahilik, bir nevi istihsal kooperatifi. Usta - çırak, aynı zamanda Şeyh - Mürid işbirliği.

«İhve-i Selase» : Üç kardeş meselesi. İmam Ebu Hasen El-Eş'arinin Mu'tezile mezhebinden ayrılışma sebeb olan sorusu. «Çocuklukta ölen, yaşlanıp akibeti ve yargılanışı, nasıl olur?..» diye hocasma sor­ması ve hocanın cevaplarmı tatmin edici bulmaması olayı...

Âhir : Son durum. Âhir; Esma-i Hüsna'dan biri. «Sonsuz olarak var» demek olur...

Ahiret: Dünyadan sonra insanlarm tekrar dirilip yaşayacakları ve dünyadaki işlerinin hesabım verecekleri âlem. Âlem-i Âhiret, Dar-ı Beka, Dar-ı Âhiret: Mahşerden sonraki esas âhir ettir.

Ahkâm: «Hükm»ün çoğulu. Dinin kanun kısmı. Kelamda ise Aklın hükümleri; (Vacib Haküm, Mümteni Hüküm; Caiz Hüküm) böyle anılır. Ahkâm-ı Akliyye...

«Ahkâm'ul Bakimin» : Hüküm koyanların üstünde hakim mâna­smda, Cenab-ı Hakkı anlatır. (Hud ve Tin sûrelerinde.)

Akıbet: Son encem. Âhiret: Son anda karşılaşılacak durum.

A'lû : Daha üstün. Aliyyi. En üstün yüce.

Alâmet: Belirti, işaret, sırf alâmet, illet manasına alâmet, şart manalı alâmet, mecazi alâmet türleri var.

Âlem : Kâinat, Mükevvenat, Masiva, yaratılmış herşey.

Âlemlerin Rabbî: (Fatiha vs.de) bütün değişik ortamlarda deği­şik varlık sürdüren mahlukatı anlatır. Bazen Dünya ve Ahiret diye iki Âlem belirir. Çok kere de Ons.ekizbin âlem zikredilir. Bir yönden de Emir ve Halk âlemi olarak ayırım var : Birincisi, Gayb (Metafizik), (Cebarat), Nuranî Ulvi âlem, Âlem-i Müteal. İkincisi ise; Şuhûd, mülk, zulmani âlem, cismani maddi âlem, süfli âlem... Bazen bu iki ana âlem iç içe yaşar. Ulvi Âlemde Melekler vs. Süfli Âlemde Cinler, insanlar, bitkiler vs. var...

Alîm : En yüce bilgi sahibi, Bilgisi zatının gereği. Allam : En ivi bilen, Allamu'l Guyub : Gaibleri bilen. Allah’ın Esmai Hüsnasmdandır.

Amel: İş, eylem, çalışma, hareket, ibadet, hayırlı iş... İtikada uy­gun işe âmel denir (Amel-i Salih). Amelle iman Ehî-i Sünnete göre kir değildir. BazıBld'ac Mezhepleri be amel imanın parçası der.

Amil : Müessir, etkileyen, işi yapan, sebep ve fail.

Amel Defteri; Kıyamet günü göz önüne serilecek akit et.

Amentü : «iman ettim» anlamına imanın altı esasını ifade eden ifcâre böy'e başlar. imanın esaslarının remzi olmuştur bu yüzden...

Anasır-ı Erbaa; Dört unsur.-Felsefece varlığının aslı sanılan : su, ateş, toprak, hava...

Araf : «Arf»m çoğulu, yüksek yer. Cennet - Cehennem arası şed­din adı (Kur'an-ı Kerim'de de bir sûrenin adı). Bir rivayete göre gü­nah ve sevabı denk olanlar bu mevkide" biraz kalırlar. Bir rivayete gö­re de cennete tam girilecek yerdir ki; Cennet Ehline selâm verirler. Bazı görüşlere göre ise. müşriklerin küçükten ölen çocukları ile ehî-i Fetret burada kalırlar.

A'raz : Ayanm zıddı. Sonradan olanlar. Ya da varlığını başka bir-şeye dayalı olarak sürdürebilen şeylerdir... Eşyanm boyut ve özellik­leri böyledir... Arızi vasıflar... Ami varlıklar. Arız sonradan ortaya çı­kan şey.

Arif : Bilen, anlıyan, kavrayan kimse. Marifetli, bilgili.

Arş: .Taht, kürsü, çatı, çadır, makam... «Arş-ı Â'la» yedi kat semanın ve kürsünün fevkindedir. «Allah arşı İstiva etti». (Tâhâ Sûre­sinde) «Allah Arşı A’la’nın sahibidir. Allah’ın kudret ve saltanatının tecelli yeridir. Bir bakıma tüm kâinatı ifade eder. Kürsi yedi kat so­mayı, Arşta Kürsiyi kuşatmıştır. Bazı yerde Arş ve Kürsi eş anlamlı kullanılır. Kürside Lâ Mekânilik, Arşta ise Lâ Zamanilik vardır... (Za­mansız ve Mekansız).

Ashab : Sahb ve Sahib'in çoğulu (Dost, arkadaş..) Ashab-ı Resul: Resulullah’ın arkadaşları. Sahih ölçü ve tarife göre: Resulullah'ı bu­luğ çağında veya temyiz çağında müslüman olarak gören kadın erkek herkes Sahabidir... Ashab'ul Meymene; sağcılar. Ashabu' Meş'eme, sol­cular. (Ashab'ul Yemin - Ashab'uş-Şimal) Aşere-i Mübeşşere : Sağlıklarında Resulullah tarafından cennetle müjdelenen on kişi.

Âyet: Kur'an cümlesi (Âyât çoğulu) Alâmet, işaret delil manasına da gelir.

Azab: İşkence, eziyet, ceza, beden ve ruha etki... Günahlara Ahi-rette verilecek karşılık... Dünyevi ve Uhrevi cezalar. Günah karşılı­ğıdır.

Azim : En büyük Esmai Hüsnadandır.

Azimet: Ruhsatm zıddı. Azm karar, Emri tam yapma..

Aziz : İzzet ve Şeref kendisine ait olan. Allahtan başka aziz yoktur. Kulun asıl vasfı zillettir...



25- Baki: Ebedi. Ölmez, değişmez, yok olmaz. «Cennetu'l Baki» Medine'de kabristan.

Bari; Yüce, beri, üstün, münezzeh. Esmai Hüsnadandır. (Haşr sû­resinin son âyetlerinde...)

Ba's : Gönderme, Bi'set; vazifelendirme, Peygamber kılma. Ölüm­den sonra diriltme : «Ba'su ba'del mevt».

Basar: Görmek. «Basir»; görücü Allah’ın sıfatlarındandır.

Basit: (Genişlik) Genişlik ve müsamaha gösteren. Bu da Esmai Hüsnadandır...

Bâtm : Batm : karm. İç, İç âlem. Sır tarafı. Dinin zahiri değil mahrem yönü. Havassa hitabeden iç muhteva. Ayrıca Cenab-ı Hakk’ın Esmasındandır. «Zahir de odur, bâtm da odur.» Batmiye Mezhebi: Herşeyin batmmı arayan akım... Zahire itibar etmiyen görüş...

Beda: Açığa çıkmak. Ortaya aniden çıkma. «Bid» sonradan olan. Bid'at : Dinde olmayıp sonradan icad edilen. Dinin inanç veya ibadet­leri arasında olmadığı halde inanılan veya ibadet zannıyla yapılan... Mevlid okutmak, müftülerin sakalsız olması... gibi. Kötü ve çirkin şey anlamına da gelir.

Bedia : Hârika olağanüstü.

Bedahet: Apaçıklık, «Bedîhî» : Açık seçik. Akılların rahatça ka­bullendiği fikir ve bilgi...

Berzah: Geçit, engel, boğaz, kısık... Kabir, yani dünya ile ahiret arasındaki geçiş devresi. Kabir, geçici cennet veya geçici cehennem olabilir. Böylece Ahiret âlemine geçiş yeridir.

Bâtıl: Yanlış, esasa aykırı. Yanlış bilgi sapık inanış. Akla aykırı fikir ve bilgi.

Beyne'l Havf ve'r-Reca: Ümitli olmak ama endişesiz de olmamak. Allah’ın Affına güvenmek ama, Adli gereği azabmdan da korkmak.

Bâkıllani: İlk kelamcılardan, Felsefeye meyledenlerden.

Basar: Görme, Cenab-ı Hakkm sıfatlarından. «Basiret» : Sırlara nüfuz etme kabiliyeti, sezgi...

Beşaret: Öncülük etmek, talim etmek.

Beşer : İnsan, İnsan cinsi, İnsanlık...

Beyyine : İsbata yarar delil, sened.

Burhan : Delil, bir fikri isbata yarıyan akli veya nakli delil ve bey­yine. Kesin delil anlamına da kullanılır. Burhan-ı Tatbik; Burhan-ı Temanu, burhan-ı Tevârüd... Yekinniyât da denir.



26- Caiz : Olabilir, mubah, mümkin, şöyle veya böyle olması dü­şünülebilir. Olması veya yokolması aklen olağan görünür. Zıddı vacip veya mümteni.

Cebri: «Cebr» zor, zorlama, zoraki, zoryaptırım. Cebriye mezhebi­ne mensub. İnsanın ilâhi irâdeye esir olup, kendi arzusuyla hiçbir işi yapamıyacağma inanan görüş «Cebriye».

Cibril-i Emin: Meleklerin büyüklerinden, Vahiy meleği.

Cedel: Cidal, çekişme, tartışma, münazara, mantık ve kelam ara­sı tartışma ilmi ve usulü. Kelamcılar bu sanatta özel yetişmiş olurlar..

Cehd : Gayret, çaba, çalışıp başarma. «Cühd» ters mânada karşı çıkma demek olur. Cihad da aynı kökten ama nıüsbet mücadele anlamınadır.

Cehmiye: Cehm bin. Safvan isminde bir kelam bilgininin çizdiği yol. Sapık' mezheplerden bir koldur.

Cevher: Element. Madenin özü, yalm hali. Sıfatları almca zat olur vücudu ortaya sıfatlarla çıkar.

CÜbbaî: Mu'tezile (yani ayrılıkçı, esasen akılcı ve kaderi inkâr eden) bir mezhebin öncülerinden biri.

Cumhur: Topluluk, Topluluğun görüşü. Daha çok İslam Ulema-smm, Resulullah ve Sahabesinin yoluna sadakat gösteren Ulema ço­ğunluğu.

Cuma: Cami: Toplanma, toplanma yeri, toplanma zamanı, haf­tanm bir günü Müslümanların bayramı, tatil günü.

Cüz : Parça, kısım. Maddenin parçası. «Cüz'ü Lâ yetecezze» parça­lanamaz en küçük parça. Cevher ve Atom...

Cüz'iyyat: Alemdeki bütünlerin parçaları, parçalı oluş. Parça olma kanunu ve o kanuna uyan nesneler...

Ceberut: Güçlü hakim. Ceberut Âlemi, melekler âlemi.

Cevza: Gökteki burçlardan, yıldız kümelerinden biri.



27- Dar-ı beka : Ebedi âlem, Âhir et.

Dar’us-Selâm: Cennet «Selâm evi».

Delil: Yol gösteren, işaret, nişan, rehber, be'irti... Dini bir mese­lenin hükmünü ortaya koymadaki dayanak. Delil akiî veya naklî olur. Nakli Delillerin başı Kitaptır (Kur'an-ı Kerim) Sonra Sünnet (Resu­lün Örnek İşlevi ve sözleri) Sonra da.İcma ve Kıyas.

Delil-i Kat-i: Kesin delil.

Delil-i Şer'i: Âlemin sonradan oluşuyla edinilen delil. .. . Delil-i Kıyanı: Varlığının tahlili ile elde edilen delil.

Delil-i Zanni: Şüpheli delil.

Delil-i Hulf : Zıddmı iptal ile aslmı isbat yolu : (Burhan-u Tema-nu).

Dürzi: Şiiliğin ismaüiyye kolundan doğmuş bir mezhep. Lübnan'­da hakimdir.



28- Ebedi: Değişmez sürekli ve sonsuz... Ebul Beşer : Hz. Âdem, İnsanlığın Babası.

Edille-i Şer'iyye : Dini deliller : Kitap, Sünnet, İcma Kıyas.

Efal-i İbad : Kullarm işleri. Dini Ahkâmı ilgilendiren fiiller.

Efal-i İhtiyariyye : İstiyerek irade ile yapılan işler.

Efradım cami, Ağyarım mani -: Bu «Tarif» - Tanım'm temel nite­liğini tanıtan prensibtir. Yani kendisine ait olan herşeyi ifade eden, ilgili olmayan herşeyi dışta bırakır biçimde olan, tanım.

Ehl-i Beyt: Ev halkı, Resulullahm aile efradı, sülalesi.

Ehl-u'l Hak : Hak ehli, Hakkı savunanlar. Selef veya Ehl-i Sün­net...

Ekvan-ı Erbaa : Dörd oluş : Hareket, sükûn, cem', iftirak.

Ervah-ı Ulviyye: (Ervah-ı Sufliyye) nin zıttı.

Eshab'ul îlm : İlmin sebebleri veya vasıtaları (Akıl, Haber, Hisler).



29- Felsefe-i Cedide : Yeni Felsefe Fena : Yokluk yokolmak.

Fail: İşleyen, Mucid, Yaratıcı...

Faili Muhtar : Mutlak İrade Sahibi, İhtiyarıyla işliyen...

Fakih : Fıkhı bilen, İslamı Derinlemesine anlayan, Hukukçu.

Farz-ı Ayn : Her mükellefin işlemesi şart olan vazife.

Farz-ı Kifaye : Bir kısım kimse yapmca, başkalarmdan da sakıt olan Ödev.

Fasit: İfsad eden bozan. İfsad olmuş akid veya ibadet. Fasık : İnancmm aksine yaşıyan, günahkâr. (Fısk) Fatihatu'l Kitab : Kitabm özeti, önsözü. K. Kerim'in Fatihası (Fa­tiha S.)

Fer'î: Aslî değil, tâli. Tef arruata dair.

Fırak-ı İslamiyye : İslam Dünyasmdaki mezhebler."

30- Gayb : Gözle görülmeyen. Beşerin bilme gücünün dışında elan. Bilgisi Allah'a mahsus olan. (Gaybi, gaybiyyet)

Günah-ı Kebair : Büyük Günahlar.

Gulüd : Aşırılık «Galiye» ayırıcılar. Aşırı gidenler, Hz. -Ali'ye i?ah diyen «Ali Allahçılar». Şianın aşırı bir kolu.

Gaye : Maksacl, «Gaye-i Kusvâ» : En üstün erek..;'Allah'ı tam bir­lemek.

Gaıjr-i Müteayyin : Belirlenmemiş, «Gayr-i Mütehayyiz» mekân tutmaz. «Gayr-i Mütehavvil» değişmez.

31- Haber : İşitilerek öğrenilen. «Haber-i Sadık» Peygamber Ha­beri.

Hadis : Sonradan olan. «Hadis» söz, peygamber sözü.

Hads : Sezgi. Zekânm atılımı. Akla doğan. Keşif...

Hafaza Melekleri: Her İnsanın sağmda ve solunda bulunup onu koruyan melekler. .

Hakem Olayı: Sıfîm Harbinde hakem tayini. Ona itirazlar ve Ha­ricilerin zuhuru.

Hak : Gerçek, Hak din İslam. Hak Teala : Allah, (c.c.)

«Hakaik» : Hakkm çcğulu. «Hakaik-i Ezeliye» Ezeli gerçekler.

Halije : Arkadan gelen, isleyen. Peygamberden sonra ona vekâlet eden. Ve Dünya işlerini yürüten zat.'Hulefa-i Raşidin; doğruluğu yön­lendiren halifeler.

Halik : Yaratıcı, icad eden, yoktan vareden...

Halk-ı E fal: Kullarm işlerini yaratmak.

Hatabî Deliller: Zanni ve.Zayıf deliller... (Üç"türü vardır: Meş­hur, makbul, müsellem.)

Havâriç : Hariçte kalanlar. Hz. Ali ile Hz. Muaviys'yi, ikisini, de reddeden, sonradan iyice azan bir zümre.

Havariler : Hz. İsa'nm oniki sahabesi.

Hayy : Diri, sağ canlı. Ezelden ebede hayat sahibi.

Hesap : Kıyametten sonra haşrolan ruhlara sorulacak...

Huruç : Çıkış, yükseliş...

Hüsun : Güzellik, iyilik, doğruluk, faydalılık. «Hüsün li Aynihi» kendinden iyi: Allaha iman gibi. Hüsün Li ğayrihi : iyiliği ayrı sebebten gelen Cihad gibi (Zıddı «Kubuh»tur).

Hissi Batmi: Hissi Müşterek, Zevk-i Vicdani (Kelamcılar bilgi va­sıtası olarak bunu kabul etmez.)

Heyula : İlk madde, Belirsiz madde kitlesi.

Hulul: Girme, sızma. Uluhiyetin veya ruhun bir varlığa sığması onun gibi görünmesi...

Halâ : Boşluk, Felek - «İsbat-ı Halâ» : Feleğin varlığı.

Hakemeyn : Kur'an'la Sünnet.



32- İbadet: Abd kökünden, kulluk ve tapmma. Yüce biline­ne saygıda ileri gitme. Yardımı ondan bekleme. İslam ölçüşünce; Al­lah Rızası için, Rasulun Sünnetine uygun ve sonucu faydalı her iş ge­nel anlamda ibadetdir. Karşılığmda ilâhi sevap vardır. Ancak şekil ve muhteva olarak, özel ibadetler var ki; İslâmm beş şartı bunu vazife olarak belirler...

İbda : Bedia ve Harika. İbda (İhtira) anlamıyla, harika ve eşsiz icad demektir. İbda delili veya «İlleti Gaye» delili de bu anlamdadır. «Yaratıklardaki harika, Yaratanı tanıtır...»

İbahiye : «İbahe» Helâli haram saymak. Helali haram sayan hizip.

İ'caz : Aciz bırakmak. «İ'caz'ul-Kur'an», Kur’an’ın insanı aciz bı­rakması, sözlerinin güzelliği, mânanm üstünlüğü, hükmünün geçerliği açısmdan benzerini kimsenin yapmayışı... Mu'cizelik...

İctima-i Nakizeyn : İki zıddm birleşmesi. İçtima-ı nakizeyn caiz değildir.

teatiye: (İcab ve gerek) Determinizm. Yani belli sebeblerin belli sonuçlar doğuracağım kabul eden, dolayısıyla, Kaderi, yani Allah’ın iradesinin kul'un işine ve iradesine karışmadığmı savunan görüş.

İhsasat: Hissedilenler veya hisler. Duyumlarla almanlar.

İlahiyat: İlâhi kanunlarda bilgiler. Dinler İlmi.

İllet: Sebep ve. gerektirici... Ancak hadiseyi asıl yapan anlamına sebep. İlâhi müessir. «İllet-i Ûla», ilk sebep. Yaratıcı. Ezeli Kudret... «İllet-i Kâfiye», yeterlilik delili.

İmamet: İmamlık, halifelik. Müslüman devlet başkanlığı. İmame­tin Hz. Ali soyuna has olduğunu savunan, Şii kolunun adı da «İmamiyye»dir.

İn'ikası Edille: Aksetme, Yansıma. Delil boşa çıkmca, isbat edi­lecek şeyin de boşa çıkmasmı kabul etme prensibi (Yanlış tabii).

İrade: Dilemek, Bir işin şöyle veya böyle olmasmı dileme gücü...

İrsal: Gönderme, Vahyetme veya elçi gönderme...

İsbat: Delil getirerek bir şeyin doğru veya yanlış olduğunu ka­nıtlama...

hafiye : Var sayım. Öyle kabul etme. «Bilgi gerçek değil, duyum ve akim yapısma göredir» diyen görüş.

İhrifa Delili: Harika yaratılışları ele alarak isbat etme yolu. İstinsah : Kopya çekme. «Nesh» ise silip kaldırma.

İstihsan: En uygunu bulma. U. Fıkih'ta, Fer'i delillerden biri. İstinbat: Hüküm çıkarma. Delil olmayan konularda İctihad etme. İstikra : Araştırma, Akıl faaliyetiyle delillendirme «İstidlal»

33- Kadir-i Mutlak: Herşeye gücü yeten herşeyi takdir eden... eden...

Kadim : Eski, En eski. Ezeli, başlangıcı olmayan.

Kıdem : Kadim olma sıfatı, Allah’ın sıfatlarından biri,

Kâsib: Kazanan, çalışıp elde eden. «Kesb» elde etme.

Kelamullah: Alah sözü. «Kelam-ı Nefsi» Asıl Kelam. Kelam-ı Laf-zi, söze dökülmüş kelam. Kelimetullah: Allah’ın emri, Nizamı, Adı...

Kiramen Katibin: Günahı sevabı yazan, sağ, sol melekleri...

Kavaid~i Külliye: Külli Genel ve Evrensel kurallar ; «Alem Fani­dir», «Her eserin bir müessiri vardır.» gibi...

Kudema : Eskiler. Geçmiş Ulema. İlk Kelamcılar...

Kütüb'ü Münzele : İndirilmiş, vahyedilmiş, Semavi kitaplar.

34- Meâni: Mânalar.

Makasıd-ı Asliyye : Asıl maksadlar, gayeler.

Mebde-Mead; Başlangıç, ilkoluş ve sonuç, son durum.

Mâba'dettabia: Tabiat Ötesi, Metafizik. Manâ âlemi.

Mahiyet: Bir şeyin aslı, temel hüviyeti, iç âlemi...

Mansus.: Nassla isbat edilmiş (K. Kerim ve Sünnete dayalı.)

Mesalih:Maslahatlar. Kaçmılmaz ihtiyaçlar. «Aslan, Mesalih-i Mürsele, Salah... «Usul-ı Fıkıhta Fer'i delillerden.

Mesail: Meseleler. Kelamın asıl konuları «Vesail»in zıddı.

Metalib: Matlablar, prensib ve meseleler...

Menhee : Usul ve Metod. Tutum ve strateji.

Me§iet: İrade, dilek ve istek (sıfat-ı ilâhiyeden)

Muhal: Mümten'i. Olması düşünülemez (Akim hükümlerinden biri.)

Milmkin: Olabilir. Caiz. (Aklın hükümlerinden biri.)

Muhdes : İhdas edilen, sonradan yaratılan.

Mukaddime; Başlangıç, Önsöz. Giriş. Kainatın ilk halleri.

Mutekaddimun : Geçmiş Kelamcılar (Müteahhirun : Gazaliden - Sonrakiler.)

Mutasavvife: Tasavvuf büyükleri.

Mücmel: Anlaşılması zor. Toplu ifade kapalı...

Müteşabih: «Muhkem»in zıddı. Anlaşılmaz. Te'vil de edilmez (Kur’an’ın bazı âyetleri böyledir. Kulun aczini bu âyetler ortaya ko­yar!..)

Mutlak : Şaşmaz, aksi iddia edilemez. «Mutlak hakikat», «Mutlak fikir», «Mutlak Hüküm» türleri vardır. (Genel ve her yönüyle öyle...)



35- Nakli: Kaynağından sözü aktarma ile gelen «Nakli Delil» valiye dayalı (Kitap - Sünnet) 'ten gelen veya onlara bağlı (İcma ve Kıyastaki) deliller. Akıl eseri veya deneyle edinilmiş değil...

Namütenahi:'Sonsuz, sınırsız , bitimsiz...

Nazar : Bakış. Akli yolla arayıp tanıma... İstidlal.

Nusayri'ye : Nusayrilik. "Aleviliğin en aşm bir kolu. Hasan Askeri (12 İmamdan) nin çevresinden kopmuş onu ilâh ve kendisini Nebi ilân eden İbn-i Numeyr'e bağlanan zünire. Çoğunlukla, Suriye - Lübnan ve Güney Anadolu'da yaşarlar. Herşey mubahtır onlarca...

Ncfs-î Natıka : Yani konuşan nefis. Akıl demektir.

Nizam-ı Âlem: Âlemin düzeni. İnsanlığın âdil bir şekilde yürütü­lüp idare edilmesi...

Nübüvvet: Peygamberlik. «Nebi» Peygamber.

36- Ric'at : Geri dönüş. Bazı sapık mezhepler Resulullah’ın bazısında Hz. Ali'nin geri gelerek suçluları cezalandıracağma dair inancı. (Yahudi icadı.)

Re'y : Görüş, bir konuda aklî kanaat.

Ru'yet: Görmek. Ahirette kulun Rabbini göreceği «Ruh'yetullah» sünnilerce haktır. Mu'tezile kabul etrnez.

Rızik: İstifade edilen şey. Boğazdan geçen yiyilen, giyilen, kulla­nılan eşya. Faydalanılan ilim. Evlat. Kullanılıp yararlamlamıyan ise rızık değil : Helâldan olduğu gibi yararlanılan haramda rızık olur.

Razzak-ı Âlem : Cenab-ı Hak. «Razık» rızık veren.

Rızık ve Ecel: Akaidde iki esas. Kadere bağlı ve değişmezdir...

Rabb : Terbiye eden, yetiştiren, olgunlaştıran. Sahib ve hami.

Rûh'ul Emin: Meleklerin büyüklerinden Cebrail «Ruhul-Kudüs», «Cibril-Emin» de denir. İnsanın ruhani yönünü tekâmül ettirmekle vazifeli oluşunu anlatır.



37- Saadet: Mes'ud mutlu olmak. Saadeti dareyn : dünya ve Ahirette bahtiyar olmak. Akaidde ise «Saadet» Allah'a itaati, «Şaka--vet» ise ona isyanı anlatır. «Said» rabbine muti ve kurtulmuş kişi.

Sabbe : Bazı sahabeye hakareti âdet edinen sapık fırkalardan bir kol...

Sânı: Yapıcı, yaratıcı : Cenab-ı Hakk.

Selb : Sayma. «Selbi sıfat» olması düşünülemez durumlar... «Sel-bîyye» Allah’ın sıfatlarını inkâr eden zünire. Sahihayn : Buhari ve Müslim kitapları.

Salih Amel: En uygun iş. Bir dönemde şartlara göre mü'minler için kaçınılmaz ve en hayati ödev... (Mesela : Gün olur Cihad kaçırılmazdır. Gün olur susmak efdaldir. Gün olur politika zaruri olur. Sa­lih Amel o olur. Gün de olur; veya kişiye göre rızık temini...)

Sem'iyyat: İşitmeye dayalı bilgi ve malumat.

Sünnetullah : Adetullah. Kâinata koyduğu kanunlar. Fizikî, Bi­yolojik, Astronomik, Matematik... ne kadar kanun ve kural varsa, maddeyi ve mânayı sürdüren tüm ilkeler Sünnetullahtır.

38- Şehâdet: Şâhid olmak. Tanık olmak. Allah ve Rasulunü tanımak. «Kelime-i şehâdet», Bu tanıklığı sunan ifâde.

Şart': Şeriat yani kanun koyucu. Gerçek kanun koyucu Allah (cc), Mecazen Rasulullah (sas) da Sari' denir. Kalanı tâbi'dir, kanun koya­maz.

Şer': Şeriat, çoğulu «Şerâyi'vtâir. Kanun ve «Şer'î hüküm». Din emri.

Şerr : Bela, günah, kötülük...

Şerait: Şart'm çoğulu. Şartlar, imkânlar.

Şirk: Ortak koşma. Sözle fiille veya fikir ve kanaat tarzmda Al­lah'a denk şeyler kabul etme...

Şirk-i Hafi: Kader tartışmasmdan çıkan gizli şirk. Olayları Kaderi ilahinin dışma yormak : «Şöyle olsa, bu böyle olurdu... gibi.)

Şüphe: Korku ve endişe. İnancmda tereddüd ve kararsızlık... (îman konularmda yasaktır.)



39- Takdir: Kaderi tesbit anlamına, ölçüp biçme, tâyin ve tesbit etme.

Taksim : Bölme, dağıtma, rızık taksimi.

Talimat-ı Diniyye : Din öğretisi. Dinin Umdeleri.

Tarîk : Yol, Tarîk-i Müstakim, Sırat-ı Müstakim - İslam.

Ta'dil: Aklı bırakma, dağıtma. İnkâr anlamına; Esasları tağyir edip gerçeği örtmeye çalışma.

Tekvin : Yaratma. Allah’ın sıfatlarından.

Temsil: Düşünmenin yollarmdan biri. Benzerleri kıyas.

Teselsül: Zincirleme gidiş. Bir şeyin sonsuza doğru devamı. Ke­lam ve Felsefede; Yaratılışm ilk sebebini kabul etmeyib meçhule doğ­ru sürüyor saymak (batıldır.)

Teslis : Üçleme, Şirkin çeşitlerinden biri... Hristiyanlarm ; «Allah -İsa - Ruhul Kudüs» üçleme akidesi.

Tenzih : Allah'ı benzer ve ortaktan beri bilmek... Tehlil: Teşbih ve Rabbi zikrile tevhide devam. Teklif: Sorumluluk yükleme...

Tefsir : Yorum ve Açıklama.

Telfik: Birleştirme, Uzlaştırma. Mezhepler arasında uzlaştırma yapma. Ondan ve ondan hükümler alıp uygulama (Yasak ve Merdud-dur tabii.)

Tenasüh : Ruhun cesed değiştirmesi inancı. Şianın aşırıları buna inanır.

Terkib-i Akli: Akılla Sentez yapma. Cisimde cins ve fasıl ilgisi.

Tezad : Zıdlık, yıkışmalı fikir. Bir şeyin hem var hem yok olduğu­nu kabul etmek gibi...

Te'vil: Bir kelimenin çeşitli mânalarmdan uzak olanma yorulması açık Âyet ve Hadiste yapılmaz. Ancak bazı Hadisleri te'ville anlamak zaruri olur (Müteşabih, mücmel ve kinayeleri.)



40- Ukubat: Akıbetler, sonuçlar cezalar.

ülum-u dahile : İslam Dünyasma dışardan gelen veya kitap ve sünnet dışındaki kaynaklardan, mesela akıldan doğan ilimlere verilen ad.

Urûc: Yücelme; Yukarı çıkma. Mi'rac da aynı köktendir. (Çıkış yeri ve zamanı...)

Usul: Metod. Usul İlmi (Usulü Fıkıh, Usul-u Hadis).

Ümmet: Bir peygamberin şeriatma uyan, insan ve cinden, her ırk ve bölgeden akılsahibi herkes... Millet anlamınadır : Ümmeti İslam, İslam Âlemi. Ümmeti İcabet, İnananlar. Ümmeti Davet, duyup ta inan-mıyanlar.

41- Vacib : Zaruri, zorunlu. Farz veya vacib ödev. Esasen Va-cib'ul Vucud varlığı kendisinden olan yani Cenab-ı Hak. Vücudu, ma­hiyetinin ve zatının aynı.

Vucud : Varlık. Vucud-u mümkünde ise varlık, zat ve mahiyet üze­rine zaiddir.

Vahdeti Vucud: Vucudiye, Varlığının topyekûn tek asıldan olduğu inancı.

Vâîd : Tehdit ve inzar. Uyarma.

Vehhabiye: M. İbni Abdulvehhaba uyanlar : Sünneti koruyoruz diye herşeyi yıkan görüş.

Vucud-i Zihni: Zihinde var sayılan, Aklen var kabul edilen.



42- Ye's : Ümitsizlik hali. Allah’ın rahmetinden ümid kesme (haramdır.) Mü'min korku ile ümid arasında «Beynel havfi ver'Recâ»

halinde bulunacak. Kâfirin ölüm anmda imam makbul sayılmamıştır. Ye's halinde iman. Mü'minin ye's halindeki tevbesi ise Eş'ari mezhe­binde makbul değilse de, Maturudi indinde makbuldür.



43- Zat-ı ilâhî: Zatullah.

Zmdık : Din adma, dine aykırı şeyleri emreden ve yapan...

Zaruri: Zorunlu, olması gerek. Zarurat-ı Diniyye : Dinin herkes­çe bilinecek esasları. İmanm şartları, İslamm şartları, Helâl ve Haram olan haller, vs...

Zann: Şüphe. Zanni Delil; Kesin Olmayan delil.

Zımnî: Dolaylı ifade. Bir sözden, kapalı fakat ister istemez sezi­len mânâ...

Zimmî: Zimmet altında. İslâm Devletinin Himayesindeki gayri müslim...




Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin