Bu makale, ASQ (American Society for Quality) tarafından yayınlanan Six Sigma Forum Magazine dergisinin 2005 yılı Mayıs sayısından alınarak aslına uygun olarak tercüme edilmiştir.
Altı Sigma evrimi
Jim Folaron – J.P. Morgan Chase & Co.
ALTI SİGMA ADINI VERDİĞİMİZ, YÖNTEM BİLİME KATKIDA BULUNAN YENİLİKLERE VE BU YÖNTEM BİLİMİN GELECEĞİNE BİR BAKIŞ..
Altı Sigma yöntem bilimi, devrimsel bir düşünme şeklidir ve radikal değişiklikler içeren kalite araçları sunmaz. Daha çok sürekli iyileştirme biliminde geçmişte yapılan kalite girişimlerinin en iyi öğelerini içeren ve evrimleşebilen bir gelişimdir. Altı Sigma'da kullanılan kalite fonksiyon yayılımı (QFD) gibi bazı araçlar göreli olarak yeni olsa da, fishbone (balık kılçığı) diyagramı gibi çoğu aracın en az 50 yıllık geçmişi vardır.
Altı Sigma ile ilgili felsefelerin ise farklı şekillerde bundan daha da uzun geçmişleri vardır (bkz. Şekil 1). Müşteriye odaklanma, veri güdümlü karar verme, ticari sonuçlara odaklanma ve süreç anlayışı, yeni ticari başarı anlayışları değildir. Yeni olan ve Altı Sigma'yı bu kadar güçlü kılan şey ise bu öğelerin sağlam ve disiplinli bir yaklaşım ve topluma iyi şekilde ifade edilen ve başarısı ispatlanmış ticari başarılar ile birleştirilmeleridir.
General George Patton ciddi bir tarih öğrencisi idi. Geçmiş hatalardan ders çıkarmayanların bu hataları tekrarlamaya mahkum olduklarına inanıyordu. Bu, kalite ve sürekli iyileştirme alanında da bir gerçektir. Kalitenin köklerini ve yöntemlerin arkasındaki nedenleri anlamak, uygulama yapan kişilerin başarılı projeler veya büyük ölçekli girişimler başlatmaya daha iyi hazırlanmalarını sağlayacaktır.
1798: Eli Whitney, Seri İmalat ve Birbiriyle Değiştirilebilir Parçalar
En iyi bilinen icadı 1787 yılında icat ettiği çırçır makinesi olan Eli Whitney, devrimsel aynılık sistemini ortaya atarak çağdaş imalat alanında daha da büyük bir etki bıraktı1. 1798 yılında Whitney'e devlet tarafından ödül olarak 10.000 tüfek üretme sözleşmesi verildi. Tüfeklerin montajında parçaların rasgele seçilebilmesini sağlayacak kadar birbirine benzeyen, uyan ve işlev gören, birbiriyle değiştirilebilir parçalar üretmenin mümkün olduğunu kanıtladı.
Bir sonraki yüzyıl boyunca, kalite kavramı içinde objektif olarak yeni parçaların orijinal parçalara veya tasarıma uyup uymayacağını onaylamak bulunuyordu. Birebir kopyalama her zaman gerekli, pratik, ekonomik veya ölçülebilir değildi.
Boyutsal tutarlılığı ölçme ve onaylama ile ilgili objektif yöntemler, yeni parçaların minimum boyutlarını onaylayan ölçüm cihazlarının ortaya çıkışı ve kullanımıyla 1800'lerin ortalarında evrimleştiler.2 Maksimum boyutun doğru şekilde kopyalanması, yaklaşık 30 yıl sonra ortaya çıkan ölçüm cihazlarında sağlandı. Bu cihazlar tarafından ölçülen minimum ve maksimum tolerans sınırları, parçalar arasındaki benzerliğin ilk objektif ölçümlerindendir. Bu ölçümler sonunda spesifikasyon haline geldiler. Bu dönemin Altı Sigma'ya yaptığı bazı katkılar için Şekil 2'ye bakabilirsiniz.
1913: Henry Ford ve Hareketli Montaj Hattı
Henry Ford'un hareketli otomobil montaj hattının 1913 yılında ortaya çıkması ile önceden belirlenmiş parça tutarlılığına duyulan ihtiyaç daha da ciddileşti. İşçiler uygun parçayı ararlarken montaj hattının yavaşlamaması veya durmaması için yalnızca iyi durumdaki parçaların kullanılabilmeleri hayati önem taşıyordu.
Sanayi Devrimi tepe noktasındayken sürekli artan üretim hacimleri, farklı test yöntemleri ve yeni ürünün orijinal ürün veya tasarıma yeterince benzer olmasını sağlamak için gereken güvenceyi gerektiriyordu. Artık her parçayı farklı ölçüm cihazlarında test etmek pratik değildi. Bu tür testler engelleyici, kabul edilemez derecede zaman israfına neden olan ve bazı durumlarda yapılması mümkün olmayan testlerdi; bu özellikle test çıktısının işlevselliğini olumsuz etkilediğinde görülüyordu. Bu nedenle tam kapsamlı bir inceleme yapmak yerine parçaları üreten sürecin tutarlılığını izlemek için kullanılan yöntemler ve örnekleme kullanımı artık ihtiyaç haline gelmişti.
1924: Walter Shewhart
Hawthorne, Illinois'deki Western Electric imalat tesisi, Joseph M. Juran, W. Edwards Deming and Walter A. Shewhart gibi kalite liderlerini yetiştirdiği için önem taşımaktadır. Juran tesiste 17 yıl yaşadı, Deming iki yaz boyunca staj yaptı ve Shewhart da tesisi destekleyen araştırma laboratuarlarında çalıştı.
16 Mayıs 1924'de Shewhart görüntü ve analiz formu adlı yeni bir veri toplama yöntemi ortaya koydu.3 Bu yöntemde proses denetim tablolarının bilinen ilk örneği görülüyordu ve yöntem istatistiksel kalite kontrol çağının başlangıcını müjdeliyordu. Orijinal kontrol tablosu formu, denetleyicilerin hem tablo şeklinde, hem de zamana karşı hazırlanmış grafik biçiminde hatalı ürün yüzdelerini belgelendirmelerini sağlıyordu. Veri toplama yöntemleri geliştikçe beklenen hatalı ürün aralığını tespit etmek için istatistiksel olarak hesaplanan sınırlar çizilmeye başlandı. Bu da operatörleri süreçteki değişikliklere karşı uyarmaya yardımcı oldu.
İstatistik tabanlı denetim tablolarını kullanma yeteneği, kalite kontrolörünün rolünü hatalı ürünü tespit eden ve sıralayan kişiden, sürecin tutarlılığını izleyen ve değişiklik olduğunda tespit eden kişiye kaydırdı. Kontrolcü veya işçinin önceden yaptığı tespitler, değişiklik nedenlerinin belirlenmesine ve iyileştirme hedeflerinin oluşturulmasına yardımcı oldu. Ürün kalitesindeki artış, planlama ve zamanında, doğru şekilde yapılan düzeltici işlemlerin sonucudur.
1920 ve 1930'lu yılların geri kalan kısmında üretimin daha büyük partiler halinde yapılması ve akışın daha karmaşık hale gelmesiyle birlikte ortaya çıkan gelişmiş kalite güvencesi ve kontrol ihtiyacı, büyük kalite kontrol işlevlerini doğurdu. Kalite kontrol bölümleri, denetleyici, baş denetleyici, süpervizör, mühendis ve yöneticileri içermeye başladı.4
İstatistik kullanımı arttı ve 1950'de ABD hükümeti satıcılardan istatistik tabanlı ürün kalite seviyelerini beyan etmelerini istemeye başladı. Askeri standart MIL-STD-105A benimsendi ve sözleşmelerin gerektirdiği numune miktarları ve kabul edilebilen en yüksek hatalı ürün oranlarını belirlemek için sözleşme subayları ve satın alma yetkilileri tarafından kullanılmaya başlandı. Böylece büyük ve ayrı kalite işlevlerine ihtiyaç olduğu doğrulanmış oldu. Gerçekte kalite geliştikçe, kalite sorumluluğunun ürün ve hizmeti üreten operatörlerden uzaklaştırılmasına yardımcı oldu. “Yeterince iyi” veya “gerçekten kötüyse denetleyiciler ilgilenecektir” zihniyeti yaygınlaşmıştı.
II. Dünya Savaşı sona erdiğinde Amerika'daki tüketici bolluğu sayesinde talep sürekli olarak artıyordu. Neyse ki tüketicilerin marjinal kaliteye karşı tahammülleri vardı. Denetleme ve düzenleme yüzünden ortaya çıkan ilave maliyetleri kabul ettiler ve bu da imalatın kalite iyileştirme veya maliyet azaltmaya odaklanmadan hacim ve çıktıya odaklanmasını mümkün kıldı.
1945: Japon Kalite Hareketi Başlıyor
Japonya savaş yüzünden mahvolmuştu. Savaş sona erdiğinde General MacArthur ve işgal kuvvetlerinin Japon halkına savaşın sona erdiğini ve artık Amerika'nın düşman olmadığını bildirebilmeleri için iletişim altyapısını yeniden oluşturmaya yardım etmeleri gerekmişti.
Homer Sarasohn, Amerikan imalat yönetim ilkelerini Japon ticari liderleri ile paylaşmak için Massachusetts Institute of Technology'den Japonya'ya çağrıldı. Japon liderler, Müttefiklerin savaşı kazanmalarına yardımcı olan gizli silahın istatistik kullanımı olduğunu düşünerek bu silahın pratik kullanımı hakkında daha çok şey öğrenmek istediler.
Shewhart 1950 yılında yolculuk yapamayacak kadar hasta olduğu için, bilgili bir istatistikçi ve Shewhart'ın bir arkadaşı olan Deming Japonya'ya istatistik ve Amerikan kalite yöntemlerini öğretmeye gitti. Varyasyonu belirlemek ve gelecekteki süreç performansını tahmin etmek için verileri hesaplanmış istatistikler ile karşılaştırmanın değerini vurguladı. Bu şekilde artık sorunların kaynakları zamanında tespit edilebilecekti ve sürekli iyileştirme fırsatları teşvik edilecekti.
Deming yıllar boyunca sürekli iyileştirmenin planla - yap - kontrol et - harekete geç (PDCA) çevriminin kullanımını teşvik etti ve daha sonra bunu planla-yap-incele-harekete geç veya PDSA adlı çevrim haline getirdi.
Kalite bilinci seviyesi ve istatistik yöntemlerin kullanımı hızla arttı, ancak istatistikçiler dışlandılar ve farklı bir uzman katmanı olarak görülmeye başlandılar.5 Yöneticiler istatistiksel kuram ve uygulamaları tam olarak anlamak için gereken zaman veya çabayı harcayamıyorlardı ve operatörler istatistikçilerden korkuyorlardı. Bu korkunun nedeni kısmen işçilerin performansını izlemede kullanılan ölçüm aygıtları ve otomatik kayıt cihazlarından korkuyor olmalarıydı. Operatörler ayrıca yapılan değişiklikler üzerinde kontrol sahibi olmadıklarını hissediyorlardı.
Kalite devrimi tehlikeye girmişti. 1954 yılında sorun ile ilgilenmesi için başka bir Amerikalı Japonya'ya davet edildi. Juran, kalite yönetim ilkelerini Japonya'ya getirdi ve kuruluşların tüm katmanlarındaki kalite girişimlerini birleştirmelerine yardımcı oldu. Birleştirme kavramı “Büyük Q” veya yönetimin etkin müdahalesi ve sahipliği altında kalite olarak biliniyordu. Juran'ın ortaya koyduğu diğer kavramlar içinde ilk 1951'de yayınlanan kitabı Quality Control Handbook'ta açıklanmış olan proje bazında kalite iyileştirme ve teşhis/çözüm çalışmaları bulunuyor.
1973: Japonlar Hamle Yapıyor
Sonraki 20 yıl boyunca Japonların sürekli kalite ve imalat yeteneğini arttırma çabaları Amerika'daki çabalardan daha etkili oldu. İki üretkenlik unsuruna (hataları ortadan kaldırma ve çevrim süresini kısaltma) odaklanmaları, Toyota ve diğer Japon şirketleri için çok sayıda önemli gelişmeye neden oldu. Bu esnada Amerikalıların çabaları hacmi arttırma ve karlı bir pazar payını korumak üzerineydi.
1970'lerde şiddet içermeyen bir olay dünyayı sarstı ve kalite üzerinde uzun süreli ve kapsamlı bir etki bıraktı. 1973'te yaşanan petrol ambargosu, Amerikan ticari liderlerinin sonunda kalitenin değerini kabul etmelerine neden oldu. Petrol ürünleri kaynaklarının azalması, maliyetlerin artmasına ve benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluşmasına neden oldu.
Bu etki petrol akışı devam etmeye başladıktan sonra daha da şiddetlendi. Japonlar yeni müşteri ihtiyaçlarını karşılamak için piyasaya yakıtı daha verimli kullanan otomobiller getirdiler. Bu otomobiller daha ucuz, daha kalitelilerdi ve Amerika'da üretilen otomobillere göre müşteri ihtiyaçlarını daha iyi karşılıyorlardı. ABD pazar payını yabancı otomobillere kaptırmıştı; bu kaybın şiddetli etkisinin önemi zaman içinde kanıtlandı.
1980: Japonya Yapabiliyorsa Biz Neden Yapamayalım?
Petrol ambargosunun Amerikalı ticari liderlerin yabancı kaynaklı ekonomik rekabetin farkında varmalarına neden olduğu düşünülürse, 24 Haziran 1980 tarihinde NBC kanalında yayınlanan televizyon belgeselini izledikten sonra kendilerini kafalarına kamyon düşmüş gibi hissetmiş olmalılar.2 “If Japan Can… Why Can't We?” (Japonya Yapabiliyorsa Biz Neden Yapamayalım?) adlı belgesel bu sivri dilli soruyu soruyordu.
Ford Motor Company'nin tüm üst yönetim ekibi dahil olmak üzere çok sayıda insan Deming'in danışmanlık çalışmaları sonucunda önemli ilerleme kaydeden Amerikan şirketini ziyarete gitti. Nashua Corp., kalite iyileştirmenin Japon kültürü dışında da mümkün olduğunu kanıtlamıştı.
Çalışmalarına duyulan ilgi yenilenen Deming, 79 yaşında yeni bir kariyere başladı ve Amerikalı yöneticilerin varyasyon kavramlarını ve istatistiksel yöntemleri daha iyi anlamalarına yardım etmeye başladı. Grafikler (kırmızı ışın deneyi) ve anlaması kolay kilit noktalar (14 noktalı yönetim kuramı ve yedi ölümcül hastalık) ile çok sayıda insanı aydınlanmış bir kalite vizyonu ile tanıştırdı.
(Makalenin tamamını görselleri ile beraber basılı nüshada bulabilirsiniz.)
Dostları ilə paylaş: |