S O N S Ö Z
Zaman geçti, Altınağızlı’nın düşmanları ve onu sevmeyenler birbiri ardına ölerek mezara gittiler. Ama kendisi sanki daha da gelişiyor daha da yüceliyor ve yeryüzün-de yükselerek şöhreti halk arasında gittikçe yayılıyor, bu ender rastlanan dini liderin hatıraları ve mücadele hayatı ile mucizevî ve merhametli işleri, öğretileri ile suçsuz yere şehit edilmesi geniş yankılar uyandırıyordu. Bütün bunların üzerinden otuz yıl geçti. Onu anma gününde dördüncü halefi olan Patrik aziz Brokles ona övgü dolu bir konuşma yapar. Halk Patriğin konuşmasını bağırtılarıyla keserek şöyle haykırıyordu: Yuhanna’yı bize getirin. Babamızın cesedi bizim yanımızda olsun istiyoruz.Brokles-te halkın bu isteğini imparatora iletir. Mümin olan yeni imparator ikinci Teodosyos, bütün ruhban sınıfıyla ittifakla halkın bu isteğini yerine getirmeye karar verdi. Aziz Yuhanna’nın cesedinin Kostantiniye’ye getirilmesi için anlaşma yapılır. 438 yılında imparator, Altınağızlı’ya hitaben yazılmış bir mektupla birlikte Komana’ya resmi bir heyet gönderir ve cesedi büyük bir saygıyla kilisedeki mezarından çıkartılır. (Ve be-deni çürümemiş olarak bulunur). Naaş’ı önünde kralın yazdığı mektup okunur ve bu mektup Altınağızlı’nın elleri arasına tutturulur. İmparator Teodosyos bu mektubunda şöyle yazmış: Ey evrensel öğretmen, ey ruhani pederim sana bu yalvarışlarımı sanki hayattaymışsın gibi takdim ediyorum. Bizi affet ve bize dön. Sevilen bir baba olarak seni sevenleri gelişinle mutlu et. Sana emretmiyorum, fakat sana yalvarıyorum ey onurlu peder seni bekleyenlere kendini hediye et. Sana ait olanlara barışla gel ve seninkiler seni sevgiyle kabul eder. Bu değerli cevheri taşımak ve veda etmek için büyük kalabalıklar toplanır. Ve bu günlerde ilginç birçok mucizeler meydana gelir. Örneğin, bunlardan şaşılacak olan birisi şöyle: Altınağızlı’nın cesedi mezarından çıkarılırken, topal bir insan kalabalığı yarıp mezara yaklaşır ve büyük bir iman ve hamasetle cesedi sardıkları kumaş parçasına yapışır ve onu topal olan ayağına sürer. Ve o anda ayağı şifa bulur ve düzelir.
Kraliyet heyeti aziz Altınağızlı’nın cesediyle birlikte gecikmeden hareket eder ve Komana’dan başkente doğru yol almaya başlar. Bu büyük liderin bu seferki başkent Katedraline dönüşü en büyük mertebeden bir törenle olur. Ve yolda Altınağızlı’nın cesedini taşıyan halk gittikçe kalabalıklaşır. Ve Komana’dan başlayan bu uzun mesafede omuzlar üzerinde taşınır. Ve bu büyük kortej boğaza yaklaşınca, bundan önce Altınağızlı hayatta iken dönüşünde meydana gelen olaylar bu defa da oluşur. Denizin suları, sahile yaklaşan sandalların doldurduğu ve sayılamayacak kadar kala-balık olan hristiyanlardan dolayı canlı bir alana dönüştü. Sahili dolduran kalabalık ellerinde meşaleler ve sevinç haykırışları ve ilahiler eşliğinde dini liderlerini ezgiler-le karşılıyorlardı.Aziz Yuhanna’nın cesedini imparatorluğun görkemli yatı taşıyordu.
Yat, sakin sularda yavaş yavaş başkente doğru ilerliyordu. Ve karşı tarafta bütün Kostantiniye sahile taşınmıştı. Ve en başta imparator ve kraliyet ailesi bulunuyordu. Kutsal naaş’ı kiliseye getirildi ve ortada Patriklik tahtına yerleştirildi. Bu tahtta daha önce Altınağızlı oturur ve vaazlarını bütün halka buradan verirdi. Altınağızlı’nın gürleyen sesi bu koltuktan bütün insanlara yayılırdı. İmparator kırmızı kaftanını üzerinden çıkarır, saygıyla yaklaşarak Altınağızlı’nın cesedini kaftanıyla örter ve önünde kız kardeşi ve kızı ile birlikte diz çökerek gözyaşlarıyla ve yüksek sesle bu bağışlayıcı azizden anne ve babasının suçlarını bağışlamasını talep eder. Arkadyos ve Afdoksiya’yı affetmesini ondan diler. Çünkü onun çok acı ve ızdırap çekmesine sebep olmuşlardı. Sonra kutsal sunak önünde onun için hazırlanmış olan tabuta yak-laşıldığında Patrik Brokles, azizin başını eliyle kaldırarak herkesin önünde halkla birlikte haykırırlar: Ey çok kutsal olan babamız koltuğunu tekrar kabul et. Böylesi dinsel duygularla dolu olan halk ağlar. Hristiyanların bu ruhsal duygularının ve sevinçlerinin sözlerle ifadesi mümkün değildi.
Altınağızlı Yuhanna ve Çağ’ı
Prof. Leonid Biserev
407 yılının on dört Eylül günü, meçhul bir Ermeni yöresi olan Deskra’nın Komana şehrinde Aziz Vasilik kilisesinde ve ağır sürgün şartlarında, imparatorluk merkezi Kostantiniye patriği ve kilisenin ünlü ana direği Aziz Altınağızlı Yuhanna ölümsüzlüğe kavuştu. Hiç kimseye iltiması olmayan iyi bir çoban ve İsa Mesih gerçeğinin sarsılmaz savunucusu. Canlanmanın ve ahlakın nabız atışlarında eşi olmayan, sivrilen ruhani hatip, güzel konuşmalarıyla onu dinleyenleri mest eden bir lider. Konuşmalarında, hitabet yeteneğinin güzel örneği, Mesih İncilinin gerçeğine ait kelimelerle canlanan temiz hristiyan yüreğinin hararetini her zaman görebiliriz.
Bugün biz bu meşhur ve mutluluk veren hristiyanlık hizmetkârrının ölümünden yaklaşık bin beş yüz yıl uzaktayız. Onun hakkında iki görüşe sahip olmamız müm-kün değil. Dini lider Altınağızlı’nın kişiliği hakkında tarih, çok uzun zaman önce adil hükmünü vermiştir. Ve bütün hristiyanlık âlemi çeşitli mezhepleriyle birlikte mümtaz bir ittifakla bu büyük insanın başını defne dallarından görkemli bir taç ile onurlandırır. Azamet ve ölümsüzlük halesiyle de kişiliğini çevreler. Katolik kilisesi Altınağızlı’nın 1500.cü jübilesi münasebetiyle birçok törenler düzenledi. Ve Orto-doks Kilisesi bütün dünyada onun adını büyük bir saygı ile yüceltir. Eğer düşün-cemizle uzak geçmişe döner Altınağızlı'nın yeryüzünde yaşadığı dönemdeki hayatını takip edersek açıklıkla onun hizmetini tamamladığı dikenlerle döşenmiş yolları görürüz. Bu yollar onu sürgüne ve kovulmaya kadar götürdü. Bunun utancı tabiî ki Altınağızlı’ya değil fakat onun iktidar sahipleri olan hasımlarına aittir.Altınağızlı’nın son günleri kilise tarihinde hüzün verici sayfalardan oluşur. Çünkü Altınağızlı’nın mahareti zirveye varınca ve onun ahlaki yönü iyi bir lider çoban olarak çevresinin karanlık sayfalarına büyük bir özellikle resmedilince ve halkının gönüllerini ve yüreklerini kazanınca ve putperestler belirgin bir dehşetle onun kişiliğine karşı kin ve nefret duymaya başlayınca gerçek üzüntülerini şöyle dile getirdiler << Hristiyan-lar onu bizden kaçırdılar>>. Altınağızlı hristiyanlığının zafere ulaştığı böyle bir dönemde, zorluklara katlanmak ve başına gelen birçok musibetlere maruz kalmak zorunda kaldı.Ve süratle kraliyet mensuplarının jurnallerine kurban olarak diz çöktü. İradesi çok zayıf ve kişiliksiz bir kral olan Arkadyos zamanında iradenin iplerini elinde bulunduran intikamcı kraliçe Afdoksiya bunları kolluyor ve koruyordu. Zira bu temiz ahlaklı prensiplerine bağlı ve alçaklık bilmeyen Aziz, dedikoducu kraliyet mensuplarına ağır bir ahlaki yük olarak göründü. İkinci Babil olan Kostantiniye’de bulunması zorlarına gidiyordu. Düşmanları, bu nefret ettikleri << Yeni Katon>> dan kurtulmak için bütün yollara başvurdular. Çünkü Altınağızlı zayıf halk arasında bu sıralarda sınırsız bir ahlaki etki kazanmıştı. Ayrıca hristiyanlık yaşamının yüce ahlak hedeflerine değer veren her kesim içinde de aynı etkiyi pekiştirmişti. Oysa ruhban sınıfının üst kademelerinde İskenderiye Patriği Teofilos, Birya(Halep) Episkoposu Akakyos, Gafal Episkoposu Serabiyon gibi şahıslar kişisel kinleri sebebiyle Altın-ağızlı hakkındaki karara, sanki kilisenin yasal hükümlerine uygun bir şekil vermek için anlaştılar.
Bu amaçla da 403 yılında Halkedonya’da, tarihte << Sindiyana Konsili>> olarak bilinen bir konsil topladılar. Bu konsile Mısır’dan birkaç episkopos katılır. Bunlar bir taraftan Afdoksiya ve diğer taraftan da diğer episkoposlar tarafından korunuyor-lardı. Teofilos’un başkanlığında, Serbiyon, Akakiyos ve Kirinos’tan oluşan konsil Altınağızlı’nın patriklik koltuğundan kovulmasını kararlaştırır. Ve Altınağızlı’ya isnat edilen en önemli suç kraliçe Afdoksiya’ya karşı saygılı olmaması. Zira vaazla-rından birinde Altınağızlı, kraliçe Afdoksiya’yı İzabel’e benzeterek ona hakaret etmiş ve kraliçeyi Ezoksiya (Yüce olmayan anlamında) olarak adlandırmış. Konsil üyesi episkoposlarda bunu kendi ithamlarına dayanak olarak gösterirler. Bunlara ila-veten birtakım sapkın görüşleri Altınağızlı’ya mal ederek onu itham ettiler. Güya onun himayesinde, Orijenos adlı din adamının taraftarları olan Orijenosların fikirle-rinin gelişmesi ve yayılması mümkün olmuş. Teofilos’un hileleri sonucu bu episko-posların kafalarına bu sıralarda karanlık bulutlar toplanmıştı. 39 Episkopostan oluşan bu konsil’in, Altınağızlı’yı suçlayıcı hükümlerine imparatorun onayını almak zor bir şey değildi. Çünkü onları koruyup kollayan kraliçe Afdoksiya idi. Altınağızlı’nın koltuğundan indirilmesine hükmedildi. Ve sürgüne gitmesi gerekiyordu. Ama bu sefer fırtına hayırlısıyla sona ermişti. Kostantiniye civarında muhafızların arasında bulunurken, büyük bir deprem meydana gelir ve başkentin birçok binası yıkılır ve Afdoksiya Altınağızlı’ya karşı yapmış olduğu hatadan pişmanlık duyar ve nasıl ki hızla mahkûmiyet kararı alınır aynı hızla bu defa hükmün iptaline karar verilir. Ve 65 episkopostan oluşan bir konsil toplanır ve Sindiyana konsilini mahkûm eder ve Altınağızlı halkın ve ruhban sınıfının sevinç ve coşkusu arasında tekrar patriklik koltuğuna döner ama kısa bir süre için. Afdoksiya, içindeki tanrı gazabı korkusunun zayıflamasından ve Ayasofya kilisesi karşısındaki meydan da yaptırmış olduğu gümüşten heykelinin açılış törenlerini ateşli konuşmasında Altınağızlı’nın eleştirme-sinden sonra Altınağızlı’ya karşı olan nefreti tekrar alevlenir. Altınağızlı, o ateşli konuşmasından sonra kendini tekrar tehlikeye atar ve çeşitli zulümlere maruz kalır. Bu seferde aynı düşmanları sahneye çıkar, Teofilos, Akakiyos, Serabiyon ve Kirini.
Bu sefer özel bir konsil toplanmasını gerekli görmezler. Bir önceki Sindiyana konsilinin belirlediği şekilde konuyu tartışırlar. Ve Altınağızlı’ya hakkında verilmiş olan hükme aykırı bir yolla tekrar koltuğuna döndüğü tebliğ edilir ama bu itham şekil açısından doğru değildi. Zira 65 episkoposun oluşturduğu konsil Sindiyana konsilinin Altınağızlı hakkında vermiş olduğu hükmü iptal ederek Onu, Kraliçe Afdoksiya’nın ısrarıyla tekrar koltuğuna oturtmuştu. Ama Teofilos ve çetesi görüş-lerini imparator Arkadyos’un imzasıyla onaylatmayı başardılar ve Altınağızlı koltu-ğunu muhakemesiz olarak tekrar terk etmek zorunda kaldı. Ve bu kez Altınağızlı’nın muhaliflerinin insafa gelmeleri konusundaki çabaları ile genel bir kilise konseyinin önünde yargılanma girişimleri boşunaydı. Zira konu, kraliyet görevlileri ve dediko-ducuların ellerindeydi. Halkın büyük bir kesimi ve ruhban sınıfının çoğunluğu Altınağızlı’yı mahkûm edenlere meyilli değildi. Kostantiniye halkı ve ruhban sınıfı-nın, Altınağızlı’ya yapılan zulme karşı gösterdiği protestolar inkâr edilemezdi.
Bu esnada Altınağızlı’nın durumu zorlaşıyordu. Zira imparator Noel Bayramında Altınağızlı’nın elinden kominyon almayı reddetti. Büyük Cumartesi günü Ayasofya kilisesinin vaftiz bölümünde, sayıları üç bin kişi olarak belirtilen bir katliam olayı yaşandı. Katliamda yaşamını yitiren bu insanlar Altınağızlı’nın eliyle vaftiz olmayı bekliyorlardı. Bu kötü ahlaklı cani askerler aldıkları emri acımasızca yerine getirdi-ler ve aynı kilisede birçok hristiyanı da, Altınağızlı’yla birlikte olmayı ret ettikleri gerekçesiyle öldürdüler. Kutsal kominyonda bu putperest Trakyalı askerlerin elleri ile kirletildi. Altınağızlı’nın hayatına iki kez kastedildi. Ama dostları uyanık kalarak onu bu iki öldürme girişiminden korudular. Ve sonunda 404 yılının beş Haziran günü imparator Altınağızlı’nın azledilip sürgüne gönderilmesi kararını verir. Ve kili-sesinin selametini ve huzurunu her şeyin üstünde tutan bu uysal ve halim lider, ken-diliğinden inatçı düşmanlarının gücüne teslim olur ve gizlice halkın haberi olmadan Patrikhaneden uzaklaşır. Yakın dostlarından birkaçının refakatinde ve boğazın tepelerinde kendisini bekleyen görevlilere teslim olur. Ve bu şekilde kilisenin meleği Altınağızlı, Kostantiniye Kilisesi vaaz kürsüsünden ebediyen uzaklaşır. Patrikhane-den ayrılışını o kadar gizli tutar ki, halk bile liderinin bu şekil kaçırılmasını ancak boğazın karşı yakasını muhafızlar eşliğinde geçtikten sonra öğrenebilir. Halkın bu acı veren olaya cevabı büyük ve korkunç protestolarla olur. Başkentte büyük bir kargaşa çıkar ve bu esnada oluşan yangınların alevleri Ayan Meclisi binasını yıkar, patrikhanenin ve Ayasofya kilisesinin bir kısmı da zarar görür. Altınağızlı taraftarla rının bu ahmakça hareketleri, Altınağızlı ve dostlarının durumunu daha da kötüleştir-di. Ve Altınağızlı ve dostları, bu kargaşaya katılmamakla birlikte halkı kışkırttıkları gerekçesiyle itham edilirler. Acı işkenceler ve idamlar başlar ve Altınağızlı’nın Ermenistan bölgesinde, yarı vahşi İsorilerin yaşadığı Kokoza yöresine nakledilmesi kararlaştırılır. Hizmetlerinin yorgunluğundan güçsüz kalmış bu yaşlı insana bundan daha acı zulümler yapmak hiçbir insanın aklına bile gelmez. Dostlarından ve alışık olduğu hayattan uzak, böyle bir yaşam sürmeye mahkûm edilir. Ve sanki İsaferya dağlarında hayat bağları kesilerek canlı bir şekilde defnedilir.Fakat düşmanları onun, yarı vahşi Kokoza’da hararetli eylemlerini yapmaya ve halkı kendine meyilli olmaya sevk ettiğini görünce, Altınağızlı’yı daha uzak ve daha yabani olan Pitiyon beldesine uzaklaştırdılar. Ve bu yolculukta Altınağızlı'nın yorgunluklarla dolu olan hayatı sona erer. Zira zayıf bedeni artık dayanamıyordu. Ve yaşamı Komona beldesi yakınında bulunan Aziz Vasilik kilisesi yanında son bulur ve ağzından şu sözler dökülür: <
Dostları ilə paylaş: |