12 Eylül öncesi devrimcilere sahip çıkan Alevi halk faşist saldırı ve katliamların, provokasyonların hedefi haline geldi. Amerikan işbirlikçisi faşist yöneticiler, devrimci mücadeleyle başa çıkabilmek için birçok kez Alevileri yok etmenin gerekli olduğunu dile getirmişlerdir. Alevilere yönelik planlı soykırımın ilk uygulayıcısı 40 binden fazla Alevi katleden Yavuz Sultan Selim’i kendilerine örnek almışlardır.
“TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun Kenan Evren’in resmi arşivinde bulduğu bir mektup, işbirlikçilerin Alevi düşmanlığını belgeliyor. Mektup 12 Eylül öncesinin Emniyet Genel Müdürü Rafet Küçüktiryaki tarafından yazılmış. 1979 yılında bir senatörün odasında yapılan aramada bulunmuş, Rafet Küçüktiryaki mektubu yazdığı senatöre üstün hizmet ve başarılarını şöyle anlatıyor.
“Beni Emniyet Genel Müdürü yapan Başbakan Süleyman Demirel değildir. Ben, beni keşfeden Amerikan hükümetinin Ankara temsilcilerince tavsiye üzerine bu göreve atandım.
Türkiye‘de ilk defa resme olarak Alevi-Kızılbaş soykırımını devlet adına başlatan benim. 1976 yılında Ocak ayında Malatya Beylerderesi olayından sonra, Malatya il merkezindeki 40 bin Alevi-Kızılbaşa kan kusturdum.
“Yavuz Sultan Selim’den sonra en büyük Alevi-Kızılbaş düşmanı benim, bunu ispat ettim ve ispat etmeye de devam edeceğim. Ben Beylerderesi olayları sırasında yanımda Malatya İl jandarma komutanı Albay olduğu halde Malatya’daki tüm Alevi-Kızılbaş köyleri ortadan kaldırılmalı dedim. Benim sözlerimi Mayıs 1976 tarihli Halkın Kurtuluşu adlı dergi yazdı.
“Şu anda Emniyet Genel Müdürüyüm. 76 yılında Malatya‘da valiyken Emniyet müdürü olan-ki o da en az benim kadar Alevi-Kızılbaş kasabıdır- Abdülkadir Aksu’ya yardımcım yaptım. Ankara’da Alevi-Kızılbaşların oturduğu ‘Kurtarılmış Bölge’ adlı semtlere kan kusturan Reşat Akkaya‘yı Ankara Emniyet müdürü yapan benim. Sıkıyönetim komutanının emriyle görevden alındı. Zannedilmesin ki pasifize oldu, gölgede kalarak gerçek Ankara Emniyet Müdürü yine o olacaktır.
“Beni hiç bir kuvvet yerimden söküp atamaz. Ne Başbakan ne Cumhurbaşkanı ne de bir başkası. 1981 seçimlerinde Adalet Partisi‘nden Malatya Milletvekili adayıyım. Beni silah kaçakçılığı ile suçlayanlara şunu söylemek isterim ki, ben Bulgaristan üzerinden gelen komünist silahlarla Alevi kasaplığı yürütmüş adamım.“(292) Kaynak Radikal Gazetesi/Kasım 2012
KUTU ARNAVUTLUK BEKTAŞİLİĞİ
Arnavut Bektaşiliği, Babagan Bektaşiliğidir. Arnavutluk‘a Bektaşiler II.Murat‘ın ordularıyla gelmiş, dergahlar kurarak yerleşmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Arnavutluk‘ta Bektaşi tekkeleri gördüğünü, Bektaşi dervişleri, babaları ile karşılaştığını anlatır. Bir Bektaşi olan Epir Valisi Tepedenli Ali Paşa 1790-1822 yılları arasındaki yönetimde Arnavutluk‘ta Bektaşiliğin yayılmasına ve gelişmesine katkıda bulunur.
1826 yılında II. Mahmut tarafından Bektaşilik tarikatı yasaklayıp tekke ve dergahları kapatılınca, İstanbul ve Balkanlardaki Bektaşi dervişleri Arnavutluk’a sığınırlar, Arnavutluk‘ta Bektaşiliğin asıl gelişimi ise Arnavutluk‘un bağımsızlık mücadelesi ile birlikte olur. 1878 yılı ile bağımsızlık tarihi olan 1912 yılı arasında Bektaşi tekkelerinin sayısı 20‘de 50‘ye çıkar. Arnavutluk‘un Osmanlı‘ya karşı bağımsızlık mücadelesinin başını çeken Bektaşilerdir. Böylece Arnavutluk ulusçuluğu ile Bektaşilik iç içe geçer. 1902‘de II. Abdülhamit Arnavutça kitap basımını yasaklayıp bölgedeki okulları kapattığında Bektaşi tekkeleri gizli birer okul gibi çalışırlar. 1908’de Arnavut milliyetçileri Arap harfleri yerine Latin harfleri kullanması kararı alırlar. Arnavutluk 1912‘de bağımsızlık ilan eder. Bağımsızlık hareketinin önderliğini yapan Bektaşi Franseri ailesi o dönem Bektaşiliği Arnavutluk‘un resmi mezhebi olarak düşünmektedir. Osmanlı Bektaşilerin etkisinden kurtulmak için de dedebabalığın Arnavutluk‘ta olması gerektiğini savunmuşlardır.
1925‘te Türkiye‘de tekke ve zaviyeler kapatılınca Serçeşme‘de bulunan Salih Niyazi Dede baba bir süre Mustafa Kemal‘e umut bağlayarak Ankara‘da kalır. Ama devletin tavrı değişmez Hacı Bektaş‘a bile ancak jandarma eşliğinde gitmesine izin verirler. 1929 yılında Türkiye‘den ayrılarak Tiran‘a gider. Arnavutluk kralı Zoga tarafından sıcak karşılanır ama dedebabalığı Arnavutluk‘ta sürdürmesine izin verilmez. O da Türkiye‘deki Ali Naci Baykal‘a bir mektup yazar ve dedebabalığı devreder. Ali Naci Baykal’dan sonra Bektaşiliğin babagan kolunun Türkiye‘deki son dedebabası Bedri Noyan olur.
Arnavutluk Bektaşiliği, sosyalist devrim öncesi süreçte de sömürgecilere karşı Arnavut milliyetçiliğinin karargahı olmuştur. İtalyan faşizminin Arnavutluk’u işgali partizanların yatağı olurlar. Salih Niyaz Dedebaba 28 Kasım 1941‘de bu destekten ötürü işgalci İtalyan faşistler tarafından öldürülür.
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Bektaşiler ile sosyalist Arnavutluk yönetiminin arası iyidir. Örneğin 1945 Eylül’ünde Arnavut Bektaşiler hükümet tarafından tanınmaları dolayısıyla Enver Hoca’ya bir teşekkür mektubu gönderirler. İki ay sonra hükümet yayınladığı resmi tatil günleri listesine Kurban Bayramı, Ramazan bayramı ve Paskalya ile birlikte Muharrem Orucu gününü Aşura’yı ve İmam Ali‘nin doğum günü sayılan Newruz’u da dahil eder. Mart 1946‘da kabul edilen Arnavutluk Anayasası din ve vicdan hürriyetini teminat altına aldığını, bütün dini toplulukların ibadet ve ayinlerinin serbest olduğunu ilan eder. 1947 Haziran’ında yapılan “Bektaşi Kongresi”nde Ahmet Muhtar Dede, Arnavutluk Bektaşileri tarafından Dedebaba seçilir.
Ahmet Muhtar Dede Sosyalist yönetimle iyi geçinir. Haziran 1951‘de Birleşmiş Milletler Daimi Konseyi‘ne birer telgraf çeken Sünni ve Bektaşi dini liderler Kore’nin Amerika tarafından bombalamasını protesto ederler. Ahmet Muhtar Dedebaba 1953 Eylül‘ünde Arnavutluk Bektaşi toplumuna yayınladığı mesajda halkı, “Amerikan ve İngiliz emperyalistlerine nefret ve halk iktidarına sevgi” ile Aşure gününe katılmaya davet eder.
Arnavutluk’taki Bektaşi nüfusu %15-20 civarındadır. Arnavutluk’ta Bektaşilik içi yönetimini ülkeyi altı bölgeye ayırarak sağlar. Bunlar; Priştine, Kruja(Görice), Ergeri, Akçehisar, El basan, Fraşeri, ve Gjinakstar’dir. Tarikatın yönetimi yerel meclisler ve gizli oyla seçilen on iki üyeli bir karma meclisle yapılır. Her yörede iki kişi, bir baba ya da dede ve bir de onaylanmış üye bu meclise katılır “Kutsal Dedeler Meclisi” denilen diğer bir meclis yöre başlarından oluşur. Ve başkan olarak da ülkenin başkenti Tiran‘da oturan Dedebaba bulunur.
Arnavutluk‘ta 1967‘de 67 dergaha bağlı 120 bin derviş vardır. Yani Arnavutluk Bektaşi mücerret dervişlerin ülkesi haline gelmiştir. Bugünde Babagan Bektaşiliğin dünyadaki merkezi Arnavutluk’tur. Hala Hacı Bektaş-ı Veli’ye bağlı olduklarını söyleseler de, Hacı Bektaş-ı Veli anma törenlerine her yıl 16 Ağustos’ta temsilci gönderseler de Arnavut Bektaşiliği ile Anadolu Aleviliğinin bağları esas olarak kopmuştur. İnanç bakımından da arada uçurumlar vardır. Örneğin dedebaba seçilen Reşat Bedir’in yetiştiği ABD’deki Detroid Bektaşi dergahı açıkça Sünni inancını uygulamaktadır. Tekke Bektaşilere içki yasağı getirmiş, namaz kılmayı, oruç tutmayı zorunlu saymıştır. Dolayısıyla İmam Ali sevgisi, 12 İmamlara bağlılık, Kerbela yası, Hacı Bektaş-ı Veli’yi anmanın dışında Anadolu Aleviliği ile Arnavut Bektaşiliği arasında benzerlik bulmak zordur.
Türkiye‘de babagan kolunu sürdürmeye çalışan Bektaşilerin ilişkileri de fiilen büyük oranda kopmuştur. Aynı yolu sürmelerine rağmen devletin kendilerine Arnavutluk Bektaşileri kadar bile itibar etmediğini söyleyen Dedebaba Bedri Noyan‘ın şu yakınması oligarşinin politikasını özetlemektedir!
“Neden Özal Arnavutluk‘ta Reşat Bedri‘nin elini öperken, devlet kendi ülkesinde bir tek Bektaşi’nin elini dahi sıkmıyor?” (293) Kaynak: Bir Nefes Balkan/Murat Küçük/ Horasan yayınları, İstanbul-2005
Nedeni çok açıktır. İşbirlikçiler Arnavutluk milliyetçisi Bektaşiliği o dönem sosyalizme karşı kullanmaya çalışmaktaydılar. Türkiye’de ise Aleviliği yok etmek başlıca hedefidir…