Muhammed Şiban (Şeybak) Han’dan
Sonra Şibânîlerin Orta Asya’daki
Siyasî Mücadeleleri
Şah İsmail’in Şeybak Han’ı beklenmedik bir şekilde mağlup etmesinden sonra, Şibânîler arasında ona karşı koyacak güç ve kabiliyette kimse bulunmuyordu. Bu sebeple şahın kuvvetleri hiç direnme görmeden Horasan ve onun merkezi Herat’ı ele geçirdiler. Çok geçmeden Hârezm de aynı kaderi paylaştı. Horasan’ın bir parçası durumundaki Hârezm bizzat Şah İsmail tarafından tayin edilen darugalar eliyle Timurîler devrinde olduğu gibi, vasıtasız olarak idare edilme yoluna gidilmiştir.101
Şah İsmail için Maveraünnehir’de de şartlar bundan daha uygun olamazdı. Ancak o, Horasan ve Hârezm’den farklı olarak, ahalisinin çoğunluğu Sünnî olan bu bölge için, vasıtalı bir hâkimiyet düşünmekte ve bunun için de Timurîler hakimiyetini yeniden tesis etme fikrini taşıyan mirzalardan faydalanmak arzusunda idi. Tabii olarak, bu fikrin en ısrarlı takipçisi olan Babür ile Şah İsmail’in ittifak kurması hiç de zor olmamıştır. Böylece, yapılan ittifaka göre; Şah İsmail, Babür’ün kuvvetlerini takviye edecek ve fethedilen yerleri ona bırakacaktı. Bu
na mukabil, Babür de ona tâbi olacak ve bulunduğu yerde Safevî Devleti’nin doğu hudutlarının emniyetini sağlıyacaktı.102
Şah İsmail’in ciddî yardımı ile Babür, 1511 yılında Maveraünnehir’e yürüyüp, bazı başarılar kazandıktan sonra Semerkand ve Buhara’nın da aralarında bulunduğu Maveraünnehir’in bir takım şehirlerini ele geçirdi. Bu durum karşısında çaresiz kalan Özbekler, Mavereünnehir’i istilâ etmeden önceki hareket üsleri olan Taşkent, Sığnak ve Yesi gibi güvenli bölgelere çekildiler.103 Böylece, Şibânîlerin Maveraünnehir’deki hakimiyeti hemen hemen, tamamiyle yıkılmış oluyordu.
Babür, Şah İsmail ile yaptığı ittifak mucibince Türkistan ahalisinin nefret ettiği Şiî Şah İsmail adına hutbe okutturup, para bastırması yanında kendisi ile birlikte askerlerine on iki dilimli Kızılbaş külahı giydirdirmek zorunda kaldı. Bunun üzerine, Şibaniler ile başından beri birlikte hareket etmiş ve ahali üzerinde güçlü tesire sahip Sünni ülema -özellikle de bu devirde sayıları çok fazla olan tarikat dervişleri- halkı Maveraünnehir ve Fergana’da önemli bir güce malik olmayan Şah İsmail’in gölgesindeki Babür’e karşı mücadeleye çağırdılar.104
Aradaki dinî ihtilâfın yanı sıra, Türkistan ahalisi için Şibânîler, Safevîlere bakarak daha yakın görünmekteydiler. Ayrıca, Şeybak Han’ın 1508’den itibaren Türkistan’ın hâmisi sıfatıyla Kalmuk ve Kazaklarla mücadelesi yanında imar faaliyetleri ve ulema ile iyi ilişkilerde bulunması, onun halkın kalbini kazanmasını sağlamıştır. Bu durum, Şibanilerin bütün gücünü toplayıp Babür’e karşı hareket etmelerini kolaylaştıracaktır. Nihayet, 1512 yılında Şeybak Han’ın yeğeni Ubeydullah Sultan, Babür’e ağır bir darbe vurup, Semerkand’da Şibaniler hâkimiyetini yeniden tesise muvaffak olmuştur.105 Garip bir tecelli olarak, daha önce halkın yardımı ile Semerkand’ı Şiban Han’ın elinden kurtarmış olan Babür, aynı halkın eski müstevli ile ittifakı neticesinde buradan kovuluyordu.
Bundan sonra Şah İsmail, meşhur kumandanı Necmî Sânî lakabıyla bilinen Emir Ahmed Isfahânî emrindeki altmış bin atlıdan mürekkeb Safevî ordusunu Babür’e yardıma gönderdi. Bunlar 1512 yılında Karşı şehrini alıp, Sünnî olan ahalisinin tamamını kılıçtan geçirdiler. Ancak, bu başarıları fazla sürmedi. Buhara üzerine yürüyen Safevî ordusu, aynı yılın sonunda Gücdüvan’da Ubeydullah Sultan idaresindeki güçlü Özbek ordusu tarafından karşılanmış, yapılan savaş Safevî ordusu ve Babür’ün yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Safevî kumandanı da bu savaşta hayatını kaybetmiştir.106 Bu galibiyet, Şibanilerin Maveraünnehir üzerinde Timurîler ile giriştikleri son mücadeledir. Babür’un hatıratında, Şah İsmail ile olan ittifakı ve devamla gelişen hadiselerden hiç bahsetmemesi, onun bu davranışından pişman olduğu şeklinde yorumlanabilir.
9/1504 yılından itibaren Orta Asya’yı terkedip Kâbil’de hakimiyet kurmuş olan Babür, 1511-1513 yılları arasında Şibanilere karşı mücadelesinde başarısız olmasına rağmen 1513 ve 1514 yıllarını hep Kunduz’da son bir fırsat ümidiyle geçirecektir. Fakat o, Müttefiki Şah İsmail’in Yavuz Sultan Selim karşısında 1514 Ağustosu’nda Çaldıran’da uğradığı hezimet üzerine Maveraünnehir’i yeniden ele geçirmek maksadından vazgeçmek zorunda kalarak Kabil’e dönmüştür. Burada 1519 yılına kadar süren hazırlık döneminden sonra o, artık şansını denemek üzere Hindistan’a girecek ve 1524/25 yıllarındaki savaşlar sonucunda Dehli sultanını yenip, bütün Kuzey Hindistan’a hakim olacaktır.107 Hindistan’da Babür’ün kurduğu devlet, Hindistan Türk Sultanlığı adıyla uzun yıllar yaşamıştır.
Böylece, bütün Maveraünnehir yine Şibânîlerin hâkimiyetine dönmüş oluyordu. Bir müddet sonra da bunu Hârezm takip edecektir. Ancak, buralarda hâkimiyeti yeniden tesis edenler, Şeybak Han’ın değil Maveraünnehir’de Ebulhayr Han neslinden, Hârezm’de ise Yâdigâr Han neslinden gelen Şibânîler olmuştur. Şeybak Han’dan sonra hanedanın en büyüğü olarak, Küçim Han diye kısaltılmış adıyla bilinen Köçküncü Han’ı görüyoruz. Ebulhayr Han’ın oğlu ve Şeybak Han’ın amcası olan Köçküncü Han, 20 yıl kadar (1510-1530) Maveraünnehir’in tamamına hükmetmiştir. Hatta, onun zamanında Ubeydullah Sultan’ın gayretleriyle Özbekler bir ara Meşhed ve Esterabad ile birlikte Horasan’ın bir kısmını ele geçirmeyi başarmış fakat, Şah Tahmasb, 1528 yılında buraları geri almıştır. Ancak, Şah Tahmasb’ın hükümdarlığı zamanında (1524-1576) Horasan Şibânîlerin saldırılarına açık bir durumda kalmıştır.108 Köçküncü Han zamanında Merv faciasının yaraları büyük oran da sarılmış olsa da Hârezm’de müstakil bir Şibânî hanedanının zuhuruna mani olunamamıştır.
Köçküncü Han’dan sonra oğlu Ebu said Han, (1530-1533) dört yıl kadar Maveraünnehir Şibânîlerinin başında bulunmuştur. Ondan sonra Köçgüncü Han Devri’nde askerî faaliyetlerin başında gördüğümüz Şeybak Han’ın kardeşi Mahmud Sultan’ın oğlu Ubeydullah Han (1533-1539) Buhara tahtına oturmuştur. Safevîlere karşı bilhassa Horasan’da dinmek bilmeyen saldırıları ile ünlü olan Ubeydullah Han’dan sonra Köçküncü Han’ın oğlu I. Abdullah Han (1539-1540), ondan sonra da onun kardeşi Abdüllatif Han (1540-1551) hanlık tahtına geçmiştir.109 Kendi aralarında taht mücadeleleri yapmak dışında zaman zaman Horasan’a yağma akınlarında bulunmak ve arada Hârezm Şibânîleri ile savaşmaktan başka bir icraatları olmayan Maveraün
nehir Şibânîlerinin en büyük hükümdarı II. Abdullah Han’dır (1580-1598).
Ebulgazi, ülkesini Şeybak Han devri hudutlarına yaklaştıran II. Abdulah Han’ın Berke Sultan soyundan geldiğini iddia eder. Buna göre; Berke Sultan Şeybak Han tarafından öldürüldüğü vakit, karısı Kuvaş Mirza’nın kızı Malay Hanzâde’yi Ebulhayr Han’ın oğullarından Hoca Muhammed Sultan nikahına almıştı. Ancak, Berke Sultan’dan iki aylık hamile olan Malay Hanzâde, yedi ay sonra bir erkek çocuk doğurmuştur. İşte, adını Canıbek koydukları bu çocuk, meşhur Abdullah Han’ın dedesidir. Ebulgazi, Malay Hanzâde’nin menfaati için doğrusunu söylemediği, ahmaklığı ile bilinen Hoca Muhammed Sultan’ın da Canıbek’i kendi oğlu bildiğini kaydeder.110 II. Abdullah Han’ın oğlu Abdülmümin Han’ın Özbek emirleri tarafından katledilmesinden sonra, Maveraünnehir Şibânîleri son bulur. Bir müddet devam eden karışıklıklardan sonra Buhara’da Cuci’nin on üçüncü oğlu Togay-Timur neslinden gelen Astırahanîler veyahut Caniyan sülâlesi başlar.111
1 Ötemiş Hacı Tarihi, Zeki Velidî Togan nüshası, 17a; Kırımlı Abdulgaffar, Umdetü’t-tevârih, neşr. Necib Asım, TTEM ilâvesi, İstanbul, 1343, s. 18.
2 Mustafa Kafalı, Altınordu Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul 1976, s. 19; Togan, Bugünkü Türk İli (Türkistan) ve Yakın Tarihi, İstanbul, 1942-1947, s. 34-35.
3 ŞT, Dn., s. 170; Ötemiş Hacı Tarihi, aynı yer; Umdetü’t-tevârih, aynı yer.
4 Bu mevzuda (Altınordu) müstakil bir eser vermiş olan A. Y. Yakubovskiy, H. Howorth, B. Spuler, Rene Grousset vb. Batılı meslektaşı gibi Altınordu Devleti’nin ulus yapısı, Cuci ulusunun Altın Orda adını alışı hususunda çelişkili neticelere varmıştır. Bizzat Yakubovskiy, bu müşkilatı, “Moğolların seferleri sonunda Deşt-i Kıpçak’ta ve ona bitişik bölgelerde büyük bir imparatorluk kurulmuştu. Doğu kaynaklarının Cuci Ulusu veya Gök Ordu dedikleri bu devlete, Rus kronikleri Altınordu adını veriyorlar. Lakin bu sonuncu adın bu devlete verilmesinin sebebi şimdiye kadar açıklanamamıştır’’ diye ifade etmektedir (a.g.e., s. 30). Yine aynı mevzuda monografik bir eser vermiş olan Mustafa Kafalı, Batılı meslektaşlarının yerli kaynaklara dayanmamalarından kaynaklanan hatalarını tashih etmiştir bk. Kafalı, a.g.e., 18 vd.; “Cuci Ulusu ve Akordu (Altınordu), Gökordu Hanlıkları”, İÜEFTD, sayı 24, İstanbul 1970, s. 63-65.
5 “Şeyban” adının doğru okunuşunun “Şıban” veya “Şiban” şeklinde olması gerektiği hususunda bk. Barthold, Orta Asya., s. 225; Togan, a.g.e., s. 35; M. Kafalı, “Şiban Han Sülâlesi Ve Özbek Ulusu”, Atsız Armağanı, İstanbul, 1976, s. 295-306.
6 Kafalı, a.g.e., s. 29-33.
7 Ötemiş Hacı Tarihi, 17a; Umdetü’t-tevârih, s. 18; Kafalı a.g.e., s. 33.
8 (Sayın Han) inisi Şiban Hanga cüldük tiyb onbiş ming üylik il birdi. Şiban Hanga gene ol seferde algan ülke ve vilayetlerdin Kürel yurtını birdi, bayrı ilindin Kuşçı ve Nayman ve Karlık ve Böyrek bu tört uruk ilini birdi, taki aytdıkim olturur yurtung akam İlçen (İçen-Orda) birlan mening aramızda bolsun, yazına Irgız, Savık’da Ur ve İlek ta Ural tağınaça, Yayık’nıng kün toğuş tarafını yaylagıl, kış bolganda Ara-Kum, Kara-Kum ve Sır Suyı’nıng boyı, Çu suyı’nıng ayakı, Sarı-Su’nıng ayakını kışlagıl teydi.”, ŞT., Dn., s. 181.
9 Kafalı, a.g.m., s. 300-302.
10 ŞT, Dn., s. 182; XVI. asrın başlarından itibaren Hârezm, Maveraünnehir ve Tura Şîbânîleri adıyla üç ayrı koldan sülâle teşkil etmiş olan Şîbânîler, bu Külük Ming-Timur neslinden gelmektedir. Bunlardan konumuz dışında kalan Tura Şîbânîleri adıyla bilinen sülâle, Ming-Timur’un oğlu Big-Kondı neslinden devam etmiştir. Esas Şiban yurdunda kalan bu sülâlenin nesebi şöyledir: Cuci Han oğlu Şiban oğlu Bahadır oğlu Cuci-Buka oğlu Badakul oğlu Ming-Timur oğlu Bik-Kondı oğlu Gali (Ali) Oğlan oğlu Hacı Muhammed oğlu Mahmudek (Şeybak) oğlu Külük Muhammed oğlu Aybak oğlu Murtaza oğlu Küçüm Han. Ötemiş Hacı Tarihi, 73a-b; Kafalı, a.g.e., s. 36.
11 ŞT., Dn., s. 182.
12 Kafalı, a.g.e., s. 34 ve a.g.m., s. 305.
13 Ötemiş Hacı Tarihi, 47b; Umdetü’t-tevârih, s. 55-57; Kafalı, a.g.e., s. 34.
14 ŞT., Dn., s. 182-184.
15 ŞT., Dn., s. 184; Fİ., Bn., s. 102.
16 Ötemiş Hacı Tarihi, 48b, 69b; Kafalı, Altınordu., s. 34 ve a.g.m., s. 305.
17 Şeyh Süleyman Efendi, Lügat-i Çağatay, İstanbul, 1298, “Toğma”, s. 121.
18 Togan, Bugünkü Türk İli (Türkistan) ve Yakın Tarihi, s. 31.
19 Togan, a.g.e., s. 31-32.
20 Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 242; Nitekim, asrımızın başında ölen Rus âlimi Radlof, Tatar adıyla Osmanlı dışındaki Türkleri kastedmekteydi.
21 Tiesenhausen, I, s. 368-371, 375, 389-391.
22 “il ulusnı din-i İslâmga kirgözdi barça halk ol sâhib-i devletning sebebidin şeref-i İslâmga müşerref boldılar andın song barça Cuci ilini Özbek ili teydilar ta kıyamet gaça hem aytgusı tururlar.”, ŞT., Dn., s. 174-175.
23 “temâmet il ve ulusını din-i İslâmga teklif kılıb barça ol sâhib-i devletning şerâfetidin şeref-i İslâmga müşerref boldılar ve hüküm kıldı kim mecmû’ kalemrevim dağı müselman bolgan ilni mening atım bile atasunlar mundın song Cuci ilini Özbek deydiler ta kıyamet gaça hem aytgusıdurlar.”, Fİ., Bn., s. 99.
24 Böribây Ahmedov, a.g.e., s. 13.
25 W. G. Tiesen Hausen, Sbornik materyalof otnasiaşçihsia k istorii Zolotay Ordu c. II, neşr. A. A. Ramoskoviç-. S. L. Volin, Moskova-Leningrad, 1941, s. 221-222.
26 A.g.e., s. 226.
27 A.g.e., s. 233-235.
28 N. Şâmî, Zafernâme, terc. Necati Lugal, Ankara, 1987, s. 67, 114, 151.
29 A. A. Semenov, “K voprosu o proishojdenii i sostave Uzbekov Şeybani-Hana”, Raboçaya Hronika İnstituta vostokovedeniye, II, Taşkent 1944, s. 14-15.
30 Yakubovskiy, a.g.e., s. 131-136.
31 Misâl olarak bk., Özbekistan S. S. R. Tarihi, Özbekistan Fenler Akademiyası neşr., Taşkent, 1958, s. 213-216; 1970, c. I, s. 508-514.
32 N. Veseloskiy, a.g.e., s. 89, not 2.
33 H. Vamberi, Buhara Yahud Maveraünnehir Tarihi, s. 75-76.
34 Kafalı, a.g.e., s. 24-29; a.g.m., s. 301.
35 Kafalı, a.g.m., 301-302.
36 Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 242, 243.
37 Yakuboskiy, a.g.e., s. 135.
38 Fazlullah Rûzbehân, Mihmânnâme-i Buhara, neşr. Minûçihr Sütûde, Tehran 1341, s. 41-42.
39 Fazlullah Rûzbehân, a.g.e., s. 211; H. H. Howorth, History of the Mongols, c. II/2, Taipei 1970, s. 627; B. Ahmedov, a.g.e., s. 54.
40 Barthold, “Ebülhayr”, İA, s. 84; Böribay Ahmedov, a.g.e., s. 40.
41 Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 312-313; Uluğ Beg ve Zamanı, s. 141.
42 Ötemiş Hacı Tarihi, 48b; Kafalı, a.g.e., s. 35.
43 Barthold, “Ebülhayr”, s. 84; Yakubovskiy, a.g.e., s. 139; B. Ahmedov, a.g.e., s. 47-48.
44 Mirhond, a.g.e., c. VI, s. 264, 265; Fazlullah Ruzbehan, a.g.e., s. 145; Barthold, Uluğ Beg ve Zamanı, s. 212-214; İ. Aka, Timur ve Devleti, Ankara, 1991, s. 84.
45 ŞT., Dn., s. 186-188, Fİ., Bn, s. 103.
46 Mirhond, Ravzatü’s-safâ, Luknov, 1332, c. VII, s. 11.
47 B. Ahmedov, a.g.e., s. 53-54; Barthold, “Ebülhayr”, s. 84.
48 Barthold, “Ebülhayr”, s. 84; R. R. Arat, ‘’Kazakıstan’’, İA, s. 499; Bu devre kadar, bu adla anılan başka bir kavim ve devlet görülmemiştir. Ş. Süleyman’ın bî-hânemân (ailesiz, evsiz) şeklinde izah ettiği bu kelime asi, serbest, hür manalarını taşımaktadır. Timur’un hükümdarlığa gelmeden önceki yılları Şerafeddin Ali Yezdî gibi Timur tarihçileri tarafından Kazaklık vakitleri olarak vasıflandırılmaktadır. Yine Babür Hatıratında, firarî ve yalınız olduğu zamanlarını kazaklık zamanları olarak yadetmektedir. Umdetü’t-tevarih’te Secut Ali Bey oğlu Hasan Beg’in, babasının katledilmesi ardından Hârezm valisi Kongirat Kangiday oğlu Ak Hüseyin’e ilticasını, kazak çıkub diye ifadesine bakılırsa, (s. 44) kelimenin deyim hâli olan kazak çıkmak şeklinde boyun eğmemek için ilticâ etmek, sığınmak manası kazandığını söyleyebiliriz. Kazak mefhumu hakkında etraflı bilgi için bk. Togan, Bugünkü Türk İli (Türkistan) ve Yakın Tarihi, s. 37.
49 H. H. Howorth, History of the Mongols, c. II/2., Taipei, 1970, s. 627; B. Ahmedov, a.g.e., s. 54.
50 R. R. Arat, “Kazakistan”, s. 499.
51 Barthold, “Ebülhayr Han”, s. 84.
52 ŞT., Dn., s. 183; İyi bir şair olan Muhammed Şiban Han’ın divanının yazma nüshalarından biri Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüp. Nu. 3436’da bulunmaktadır. Yine kendisini konu edinen eserlerde şiirlerinden numunelere raslanılmaktadır. Misâl: Elf dik toğrı bol her işde akıl/Anıng üçün bolubtur harf-i yekta, Rûzbehân, a.g.e., s. 63-70.
53 Yahya b. Abdüllâtif Kazvinî, Lübbü’t-Tevârih, neşr. Seyyid Celâleddin Tehrânî, s. 232, 233.
54 İskender Bey Türkman, neşr. Alem ârâ-yi ‘Abbâsî, İyrec Avşar, Tahran, 1334hş., c. I, s. 36, 37.
55 Togan, Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, s. 123, dip not 64; L. Bouvat, “Şeybânî Han”, İA, s. 454.
56 B. Ahmedov, a.g.e., s. 54.
57 Hondmir, Habibü’s-siyer, neşr. Nasır Hüsrev, Tahran, 1333 hş., c. IV, s. 273; Vambery, a.g.e., s. 77, 78; H. H. Howorth, a.g.e., c. II/2, s. 691; L. Bouvat, “Şeybânî Han”, İA, s. 454.
58 Ş. T., s. 191-193; F. İ., s. 104.
59 Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 273; Veselovskiy, a.g.e., s. 97; Howorth, a.g.e., s. 692; L. Bouvat, “Şeybânî Han”, İA, s. 454.
60 Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 273-274; Özbekistan S. S. R. Tarihi, Özbekistan Fenler Akdemiyası Neşriyatı, Taşkent, 1970, Tom I., s. 519.
61 Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 274.
62 Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 274, 275; Veselovskiy, a.g.e., s. 97, 98; Howorth, a.g.e., s. 92, 93.
63 Mirhond, Ravzatü’s-safâ, Luknov, 1332, c. VII, s. 66; Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 76, 77; Muhammed Salih, Şeybânînâme, Özbekçe neşr. E. Şadiyev, Taşkent, 1989, s. 39-46.
64 Mirhond, a.g.e., c. VII, s. 66; Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 77, 78; Muhammed Salih, a.g.e., s. 46-55; Babür, a.g.e., s. 120.
65 Mirhond a.g.e., s. 66-67; Hondmir, a.g.e. c. IV, s. 79-91; Muhammed Salih, a.g.e., s. 73-94; Babür, a.g.e., s. 120-143.
66 Şeybânînâme, s. 114-121, 125-136; Babür, a.g.e., c. I, s. 152-171.
67 Muhammed Salih, a.g.e., s. 232-244, 247-255; Hasan Bey Rumlu, Ahsenü’t-tevârih, hazır. Abdülhüseyin Nevâî, Tahran 1357hş., s. 109, 115; Vamberi, a.g.e., s. 82-83.
68 “Çin-Sûfîge çu bu sözler yetti/Tükmen cehli bile ayıttı: Her ne başımga yazıbtur takdîr/Körmayin anı menge yok tedbîr; Türkmenler uruşa almadılar/Han kaşıda Turuşa almadılar, Lek nusret keliban han sarı/Türkmen münhezim oldı barı.; Kal’a çün Özbek ile toldı tamâm/Türkman yüzi kara boldı tamâm”, Muhammed Salih, a.g.e., s. 299-316; Babür, a.g.e., s. 253.
69 Babür, a.g.e., s. 252-253.
70 Mirhond, a.g.e., c. VII, s. 77-78; Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 368-375; Babür, a.g.e., s. 253; Hasan Bey Rumlu, a.g.e., s. 118-119.
71 Mirhond, a.g.e., c. VII, s. 78, 79; Babür, a.g.e., s. 287.
72 Babür, a.g.e., s. 288.
73 Babür, a.g.e., s. 302, 303.
74 Rûzbehân, a.g.e., s. 127-128.
75 Mirhond, a.g.e., c. VII, s. 99-113; Hasan Bey Rumlu, a.g.e., s. 121-123, 129-134; Babür, a.g.e., s. 325, 326, 328, 329.
76 Mirhond, a.g.e., s. 112.
77 Rûzbehân, a.g.e., s. 205.
78 Muhammed Salih, a.g.e., s. 23-37; Rûzbehân, a.g.e., s. 248, 258 vd.
79 Babür, a.g.e., c. II, 326-327.
80 Rûzbehân, a.g.e., s. 184-188.
81 Rûzbehân, a.g.e., s. 42-47.
82 Rûzbehân, a.g.e., s. 203-229.
83 Walther Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, terc. Tevfik Bıyıklıoğlu, Ankara 1992, s. 4-22, 62-86; Tahsin Yazıcı, “Safevîler”, İA, 53-59; “Şah İsmail”, İA, s. 275-279.
84 Faruk Sümer, Safevî Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara, 1976, s. 1-49.
85 Yahya b. Abdüllâtif Kazvinî, a.g.e., s. 235-241; Hasan Bey Rumlu, a.g.e., s. 147-148; İskender Bey Türkmân, a.g.e., s. 25-36.
86 Özbekistan S. S. R. Tarihi, Taşkent, 1958, 221-222.
87 Faruk Sümer, a.g.e., s. 31.
88 Rûzbehân, a.g.e., s. 248, 253, 255, 306-307.
89 a.g.e., s. 317, 322.
90 “Nâm-ı o Yâdigâr-i hânî şod”, a.g.e., s. 349.
91 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 147-149; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 37.
92 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 149-153; Vamberi, a.g.e., s. 89-90, H. H. Howorth, a.g.e., s. 706, 707.
93 Hasan Rumlu, a.g.e., s. 153-160; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 37-38; Vamberi, a.g.e., s. 90; Howorth, a.g.e., s. 707.
94 Hasan Beg Rumlu, a.g.e. s. 161; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 38.
95 İbn ‘İyâs, Bedâi’yü’z-zuhûr, c. IV, neşr. M. Mustafa, Kahire, 1984, s. 218-227.
96 Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, s. 125.
97 Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, terc. Mehmed Atâ Bey, İstanbul, 1984, c. IV, s. 1024.
98 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 163; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 38-39.
99 H. Vamberi, a.g.e., 90-91; L. Bouvat, “Şeybânî Han”, İA, s. 455.
100 ŞT., Dn., s. 194; F. İ., s. 104.
101 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 163-164; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 37-38.
102 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., 166; Halis Bıyıktay, Timurlular Zamanında Hindistan Türk İmparatorluğu, Ankara, 1989, s. 24-25.
103 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 167; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 39-40.
104 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 166-167; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 40.
105 Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 167; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 40.
106 Yahya b. Abdüllâtif Kazvînî, a.g.e., s 233; Hondmir, a.g.e., c. IV, s. 523-530; Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 168-174; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 40-41.
107 Babür, a.g.e., s. 345 vd.; Halis Bıyıktay, a.g.e., s. 16 vd.; M. F. Köprülü, “Babür”., İA, s. 181-183.
108 Yahya b. Abdüllâtif Kazvînî, a.g.e., s. 233-234; Hasan Beg Rumlu, a.g.e., s. 222-223, 256-273; İskender Beg Türkmân, a.g.e., s. 50-58.
109 Yahya b. Abdüllâtif Kazvînî, a.g.e., s. 234.
110 ŞT., DN., s. 193-194.
111 H. H. Howorth, a.g.e., c. II/2, s. 733-743.
Semerkant Bölgesindeki Özbeklerin Etnik Tarihi
Dr. Azİm Malİkov
Semerkant Devlet Üniversitesi / Özbekistan
raştırmanın amacı Semerkant bölgesindeki Özbek kabilelerinin XVIII. yüzyıldan XX. yüzyılın başına kadar olan süreye ait tarihi malzemenin toplanması ve yorumlanmasıdır.
Araştırma XVI-XIX. asra ait basılmış yazılı kaynaklar, V. V. Radlov, A. P. Fedçenko, A. D. Grebenkin, V. V. Barthold gibi devrim öncesi araştırmacıların eserlerine, etnografik tasvirlere, toponomik verilerine ve çeşitli yıllara ait bilimsel yazılara dayanıyor.
Malzemenin hacmini dikkate alarak biz bu yazıda Semerkant bölgesindeki daha sonra Özbek halkının önemli bir parçasını oluşturan Türk dilli halkların -Kıpçak, Nayman, Saray, Mangıt, Tuyaklı, Barlas ve diğer Türklerin- etnolojik tarihinin bazı noktaları üzerinde duracağız.
İlk önce verilen tarihi dönemler için, Semerkant Özbeklerinin etnolojik tarihinin kısa bir özetini yapalım.
M.S. 1. Bin Yıl Ortalarında
Etnik Durum
Özbeklerin etnogenezinin başlangıcı, Orta Asya ovasındaki vahalarda Türk dilli halkların ortaya çıkmasının ilk etaplarıdır. Bu sürecin başlaması Türk kağanlığının kurulmasından önceki döneme aittir. Bugün elimizde olan malzemeye dayanarak, VI. yy.’da Altay Türklerinin gelmesinden önce, Orta Asya çöl ve vahalarında bir miktar Türk dilli halkın yaşadığını tahmin edebiliriz. Bölgenin oldukça eski zamanlardan polietnik olduğu düşünülüyor, yani burada Türk dilli ve Fars dilli halklarla beraber diğer dil gruplarına giren halklar da mevcuttu.
VI - VIII. Yüzyıllar Arası
Etnik Tarih
Malzemenin Türk Kağanlığı dönemlerinde Orta Asya ovasında bir dizi Türk boy ismi de verdiğini söylemeliyiz. Bunlar Tugü, Kumici, Karluk, Halac, Türgeş, Çola ve diğerleridir. Kendilerine özgü karakteristik kültürleri olan Tugü Türkleri hariç, diğer Türk dilli halkların arkeolojik kültürler arasında ayırt edilmesi oldukça zordur.
VI-VII. yüzyıllar arasında Semerkant bölgesinde tümü ‘Türk’ olarak isimlendirilen geniş bir Türk dilli halk dilimi oluşmuştu. Bölgedeki Türk dilli halkların kendilerine ait Runik yazı alfabesi de mevcuttu ki Mug dağındaki kalede bulunan arşivden çıkan eski Türk dilinde yazılmış belge de bunu ispatlamaktadır. Bir yığın hükümdar Türk idi; devlet memurları da sıkça Türk dilli halklardan oluyordu.
IX-XII. Yüzyıllarda
Etnik Süreçler
Arap istilası Orta Asya ovasındaki etnik süreçleri oldukça kuvvetli biçimde etkiledi. Sogd, Baktriya ve Harezm dilleri ortadan kalktı; Türk dilli halkların birleşmesi yavaşladı.
Bununla beraber, bazı araştırmacıların düşüncesine göre, VIII-IX. yy.’larda Türk etnik birliğinin temel çizgilerinin oluşması hızlanmıştı. Bu Özbek bölgesinin etnik temelini oluşturdu.
A. Askarov’un düşüncesine göre, Doğu Türkistan’ın bir kısmı, Yedi Su, Taşkent vahası, Fergana, eski Sogd ve Baktriya dahil olmak üzere,
Kaşgar’dan Amu Derya’ya kadar olan bölgeyi kapsayan Karahanlılar Devleti’nin kurulması Özbeklerin etnogenezinin oluşmasını sona erdirmişti.1 Özbek halkının genel olarak Karahanlılar Devleti çerçevesinde oluşmuş olduğu, fakat onun birleşmesinin daha sonra da devam ettiği düşünülmektedir.
VIII-XV. Yüzyıllar Arası
Etnik Tarih
Oluşmakta olan Özbek halkının zamana göre bir sonraki etnik katmanı, Çağatay hükümranlığı döneminde Türk dilli halkların kuzeyden Orta Asya ovasına akın etmeleri ile bağlantılıdır. Bilindiği gibi Cengiz Han’ın ordusuyla beraber Orta Asya’nın doğu bölgelerinden Orta Asya’ya birçok Türk dilli ve birkaç Moğol kabilesi geçmişti. Bu döneme ait yeni Türk ve Türkleştirilmiş Moğol boylarından bazıları-Celayirler, Barlaslar, Kauçinler, Arlatlar, Kungratlar, Mangıtlar ve diğerleri bilinmektedir. XIV. yy.’da çoğunlukla, Semerkant’ın da içinde bulunduğu, Moğol Çağatay ulusu arazisinde yaşayan bu boylar grubuna Çağatay deniyordu. Bunlar, ataerkil -aşiret düzenini koruyan göçebe- çobanlardı. Yavaş yavaş bunlar yerleşik ahalinin ekonomik-kültürel geleneklerini benimsiyordu. Yeni gelen boyların çoğunluğu, oluşmakta olan Özbek halkının dilini oldukça çabuk benimsedi. Bunun nedeni, bu dilin kendi dillerine olan yakınlığıydı. Çağatay Türkleri XIV-XV. yüzyıllar arasında Orta Asya’da, Timur ve Timur devletlerinde önemli rol almıştı. XV yy.’da “Çağatay” terimi daha geniş bir anlam kazandı. Bu terim artık sadece Moğol istilası zamanı gelen boylara değil, bundan önce gelen boylarla (örneğin Karlukları) beraber Maveraünnehr’in bütün Türk dilli ahalisi için kullanılmaya başlamıştı.2
Dostları ilə paylaş: |