Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə9/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   179

Karamanoğulları Beyliği'ne ait cami, medrese ve hamam olmak üzere üç farklı türdeki yapıda cephe (çörten), portal (mukarnas yüzeyinde), kapı (kemer yüzeyinde) üzerinde; doğada görülen ve tüm vücuttan oluşanlar güvercin, kaz, balık ile hayali hayvanlar ve sadece figürün başından oluşan ejder olmak üzere, iki grupta dört figür yer almaktadır.

Eretnaoğulları Beyliği'ne ait iki cami ve bir zaviye olmak üzere iki türde üç yapıda cephe (çörten), portal, (pano içinde), eyvan (şeritler içinde) üzerinde; doğada görülen ve sadece figürün başından oluşan (arslan, at, boğa, balık, fil, oğlak); tüm vücudu gösterilen (arslan, kuş-tavus kuşu, ismi ve cinsi belirlenemeyen kuşlar-balık, tavşan) ile hayali hayvanlar ve sadece figürün başından oluşan (ejder); ile tüm vücudu gösterilen (çift başlı kuş-kartal) olmak üzere iki grupta ondört figür bulunmaktadır.

Menteşeoğulları Beyliği'ne ait bir yapıda, eyvan kemer köşeliklerindeki

panoların içinde, doğada görülen ve tüm vücudu gösterilen figürler grubuna giren birer arslan figürü yer almaktadır.

Saruhanoğulları, Aydınoğulları ve Hamidoğulları beyliklerine ait örneklerde figür görülmemektedir.

Beylikler dönemine ait örneklerde görülen figürler, herşeyden önce bulundukları yerler ve biçimsel düzenlemelerle birbirinden ayrılmaktadır. Sadece Karamanoğullarından ejder, Eretnaoğulları'ndan ise arslan figürü çörten üzerinde yer almalarıyla; Eretnaoğullarından çift başlı kuş ile Menteşeoğullarından arslan figürleri ise pano içinde bulunmalarıyla benzerlik göstermektedir. Bunların dışında, birbirine konum ve biçimsel düzenlemeler ile üslupsal olarak benzememektedir.

Eretnaoğulları örneklerinden Niğde Sungur Bey Camii giriş eyvanında yer alan örnekler, bir şeritte yer almaları ve kıvrık daldan çıkmaları gibi özellikleriyle, Menteşeoğulları'na ait bir örnekse (Peçin Ahmet Gazi Medresesi ana eyvan kemer köşeliklerinde) arslan figürlerinin arka kısımlarının üzerine oturmaları ve ellerinde sancak tutmaları; yine Eretnaoğullarına ait yapılardan birinde (Turhal Gümüştop Zaviyesi kapısında) arslan figürleri kapının iki yanında ve hareket eder durumda olmalarıyla diğer örneklerden ayrılmaktadırlar. Karamanoğullarına ait bir örnekteki (Karaman Arapzade Camii'nde çörtenlerde) ejder figürü, üslup ve işçiliğinin kabalığıyla diğer örneklerden ayrılmaktadır. Bu tür farklılıkların nedenini, yapılardaki tarih farkı ile açıklamak uygun olabilir.

Figürlü kompozisyonlardan, doğada bulunan hayvan tasvirlerinden, sadece figürün başından oluşanlardan arslan, boğa, fil, oğlak; tüm vücudu tasvir edilenlerden, türleri ve isimleri belirlenemeyen kuşlar; hayali hayvanlardan, sadece figürün başından oluşan ejder figürlerinden ilki, Anadolu Selçuklu dönemine ait yapılarda da görülmektedir.

Anadolu Selçuklu döneminde görülenlerin dışında Beylikler dönemine ait yapılarda yer alanları ise; doğada bulunan hayvan tasvirlerinden sadece, figürün başından oluşanlar, at; tüm vücudu tasvir edilenlerden arslan'ın ikinci çeşitlemesi; kuşlardan güvercin, kaz-balık, tavus kuşu, tavşan; hayali hayvanlardan sadece figürün başından oluşanlardan ejderin ikinci çeşitlemesi, vücudunun tümü gösterilenlerden ise çift başlı kuş oluşturmaktadır. Erken Osmanlı dönemine ait yapılarda ise figürlü süsleme görülmemektedir.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde taş süslemede önemli bir yere sahip olan figürlü süslemenin, Erken Osmanlı dönemine ait örneklerde yer almaması dikkat çekicidir. Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemine ait figürlü süslemeler üslup, işçilik ve kompozisyon olarak az da olsa farklılık göstermektedir. Sungur Bey Camii'nin doğu taç kapısının yan duvarları pano şeklinde düzenlenerek, bitkisel ve geometrik süslemelere ilaveten, simetrik olarak yerleştirilen çeşitli hayvan figürleriyle süslenmiştir. Orijinalinde her panoda kırkbeş (45) olmak üzere toplam doksan (90) figürün olduğu anlaşılmakta, ancak bunların büyük bir kısmı tahrip olmuştur. Hayvan başları spiral kıvrık dalların uçlarında ve aralarındaki boşluğu dolduracak şekilde yerleştirilmiştir. Figürlerden kuşlar ve balıklar'ın vücutları tam olarak, diğerlerinin (fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, arslan, koyun, tavuk ve balık) ise sadece başları betimlenmiştir. Bu figürlerin oniki hayvanlı Türk takviminin bir hatırası olarak, taçkapıyı süslemek amacıyla yapıldığı düşünülebilir. Takvimdeki hayvanların tamamına yakını burada işlendiği görülür. Kuş, fil ve oğlak vb. figürler takvimde olmayan hayvanlardır. Bu takvimin Türkler arasında, İslamiyetten sonra da yaşaması süphesiz Moğol istilasının bir neticesi olmalıdır.10

İkonografik olarak hayvan başlarının bitki dallarının ucunda yer almasına, 11. yüzyıldan itibaren Büyük Selçukluların dağılmış oldukları bölgelerde rastlanmakta ve kökü Gazneliler vasıtasıyla Hunlara kadar uzanmaktadır. Bitkisel zemin üzerine işlenen çeşitli hayvan figürlerinin en erken tarihli örneklerinden biri, Gazneliler dönemine ait mermer kapı kanadında (11. yy.) görmekteyiz.11

Anadolu Selçuklu döneminde Karatay Han'ın (1241) çeşme eyvanında, Ak Han'ın (1253) avlu taçkapısında, Bünyan Ulu Camii (1256), Sivas Gök Medrese (1271-72) ve Sivrihisar Alemşah Kümbeti'nin (1327-28) taçkapılarında da bu tip süslemelere yer verilmiştir.12 Bu örneklerde de hayvan figürlerinin bitkisel zeminle kaynaştığı, fakat figür sayısı ve çeşidinin Sungur Bey Camii'nden daha az olduğu görülmektedir. Türk sanatında takvim hayvanı olarak gösterilen figürlerde belli bir prensip gözlenmektedir. Fi

gürler bitkisel kıvrımlardan gelişmiş ve arada bütün ya da 3/4 profilden figürlerde görülmekle birlikte, genelde yalnızca başlar işlenmiştir. Aynı şekilde Emir Saltuk Kümbeti (XII. yüzyılın ortaları),13 Karatay Han ve Ak Han'da hayvanlar tüm gövdeleri ile işlendiği halde Bünyan Ulu Camii, Sivas Gök Medrese, Sungur Bey Camii ve Alemşah Türbesi'nde stilize edilerek sadece başlarıyla verildiği görülmektedir. Anadolu'da camiler içerisinde bu üsluptaki figürlü süslemelere yalnız Bünyan Ulu Camii (1256) ile Sungur Bey Camii'nde rastlamaktayız. Bünyan Ulu Camii'nin taçkapısında kıvrık dallar arasında bir sağa bir sola dönük sıralanmış sadece stilize (grifon ve arslan) motiflerine yer verilirken, Sungur Bey Camii'nde ise tesbit edebildiğimiz kadarıyla onaltı çeşit hayvan figürünün işlendiği görülür. Ayrıca bu yapıda oniki hayvanlı Türk takviminin haricinde de figürlere rastlanılmaktadır. Anadolu Selçuklu mimarisinde ise, takvim hayvanları hiçbir zaman tam olarak işlenmemiş, aynı cins hayvanlar tekrarlanmış veya takvimde bulunmayan hayvanlar programa dahil edilmiştir.

Niğde Sungur Bey Camii (1335) eyvanındaki figürlü süslemeler, bir daldan çıkmaları ile Bünyan Ulu Camii portalindeki figürlere; figür sayısı ve farklı figürlerin yer almasıyla da Kayseri Karatay Han (1230-40) türbe kapısındaki, Denizli Ak Han (1253) portalindeki ve Sivas Gök Medrese (1271-72) portalindeki figürlerle benzerlik göstermektedir. Bunlardan Sivas Gök Medrese portalindeki figürlere kıvrık daldan çıkmalarının, farklı ve çok sayıda olmalarının yanı sıra işçilik ve üslup olarak da benzemektedir. Turhal Gümüştop Zaviyesi kapısındaki arslan figürleri de, kapının iki yanında yer almaları ve hareket halinde olmaları ile Diyarbakır Kalesi Yedikardeş Burcu'ndaki, Silvan Kalesi'ndeki ve İncir Han'daki arslan figürlerine benzemektedir. Niğde Sungur Bey Camii kuzey portalindeki çift başlı kuş figürü de Anadolu Selçuklu dönemindeki çift başlı kartal kompozisyonunun Beylikler dönemindeki uygulaması olmasıyla önemlidir. Konya-Meram Hasbey Hamamı kapısındaki kaz-balık kompozisyonu hem kompozisyon, hem de üslup olarak tek örnektir. Taşkın Paşa Camii arslan başlı, Karaman Arapzade Camii ejder başlı çörtenlerinin, Anadolu Selçuklu döneminin figürlü çörten geleneğinin Beylikler dönemindeki devamı olduğu söylenebilir. Karaman Hatuniye Medresesi portalindeki güvercin ise kompozisyon olarak, vücudun cepheden, başın ise profilden gösterilmesi, yelpaze kuyruğun bacakların arasından aşağı sarkması vb. özellikleri ile Anadolu Selçuklu döneminin çift başlı kartal kompozisyonunun güvercine yansıması olarak görünmektedir.

Beylikler dönemi taş süslemesinde çok yoğun görülmese de, figürlü süsleme gerek düzenleme, gerekse kompozisyon olarak Orta Anadolu'daki örneklerde Anadolu Selçuklu etkilerini sürdürürken; Batı Anadolu örneklerinden Peçin Ahmet Gazi Medresesi'nde (1375-76) görülen arslanlar biçimsel düzenleme ve kompozisyonu ile diğer örneklerden farklı yeni bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eretnaoğulları örnekleri bir şeritte yer almaları ve kıvrık daldan çıkmaları gibi özellikleriyle, Menteşeoğulları arslan figürleri, arka kısımlarının üzerine oturmaları ve ellerinde sancak tutmaları; yine Eretnaoğulları arslan figürleri kapının iki yanında ve hareket eder durumda olmalarıyla diğer örneklerden ayrılmaktadırlar. Karamanoğullarındaki ejder figürü, üslup ve işçiliğinin kabalığıyla diğer örneklerden ayrılmaktadır. Bu tür farklılıkların nedenini, yapılardaki tarih farkı ile açıklamak uygun olabilir.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde taş süslemede önemli bir yere sahip olan figürlü süslemenin, Erken Osmanlı dönemine ait örneklerde yer almaması dikkat çekicidir. Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemine ait figürlü süslemeler üslup, işçilik ve kompozisyon olarak az da olsa farklılık göstermektedir. Niğde Sungur Bey Camii (1335) eyvanındaki kuzey portalindeki süslemeler Anadolu Selçuklu dönemindeki kompozisyonların Beylikler dönemindeki uygulaması olmasıyla önemlidir. Taşkın Paşa Camii arslan başlı, Karaman Arapzade Camii ejder başlı çörtenlerinin, Anadolu Selçuklu döneminin figürlü çörten geleneğinin Beylikler dönemindeki devamı olduğu söylenebilir. Karaman Hatuniye Medresesi portalindeki güvercin ise kompozisyon olarak, vücudun cepheden, başın ise profilden gösterilmesi, yelpaze kuyruğun bacakları arasından aşağı sarkması vb. özellikleri ile Anadolu Selçuklu döneminin çift başlı kartal kompozisyonunun güvercine yansıması olarak görünmektedir. Bu özellikler, Anadolu Selçuklu figür geleneğinin Bey

likler döneminde de devam ederek beyliklerle birlikte sona erdiğini göstermektedir.

Anadolu Selçuklu döneminde ve İlhanlı döneminde figürlü süslemede yer alan insan ve fnatastik yaratıklardan sfenks, harpi sirenler ile hayvan mücadele sahnelerinin Beylikler döneminde görülmemesi dikkat çekicidir. Bu durumu, S. Mülayim, "14. yüzyıl, avcı göçebe hayat tarzını değiştiren Türklerin Anadolu'da şehir kültürüne geçişlerine tanık olan bir kesittir. Dede Korkut hikayelerinin Yunus Emre'nin Tasavvuf dünyasına dönüşmesi, toprak ve bitkiler evreninin daha yakından hissedilmesi, Türkler'in yaban dünya ile ilişkilerini ağır ağır kesmiştir. Yeni hayat tarzı daha ılımlı ve barışçıdır. Şehir kültürünü yaşayan yönetici zümre İslam ve tasavvufla içli dışlı oldukça, edebiyatta da örnekleri görüldüğü üzere, plastik sanatlarda yeni bir dil hakim olur. Bundan böyle dekorasyon formlarında yansıtılması gereken nesneler, çiçekler ve yapraklardır. Beylikler devrinde yönünü bulan yeni hayat tarzını ve inanç sistemini hiçbir şey geometrik ve bitkisel formlardan daha iyi ifade edemezdi...Bu bakımdan Anadolu Selçuklu döneminden başlayarak, Beylikler dönemini yaşayan yazı ve geometrik şekiller Osmanlı dönemi sonuna kadar gelişmesi rahatça izlenebilen soyut anlatımlardır"14 şeklinde açıklamaktadır.

Sonuç olarak, bu özelliklerden hareketle Anadolu Selçuklu figür geleneğinin Beylikler döneminde de devam ederek beyliklerle birlikte sona erdiği, ancak figürlü süslemenin sona ermesine rağmen geometrik, bitkisel yazı vb. süslemelerin Osmanlı döneminden günümüze kadar süregeldiği söylenebilir.

1 G. Öney, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara 1988, s. 31-32.

2 O.Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ankara,1965, s. 33, 259; C. Cahen, Pre-Ottoman Turkey, New York, 1968, s. 4, 13; N. Diyarbekirli, "Türk Sanatının Kaynaklarına Doğru", Türk Sanat tarihi Araştırma İncelemeleri, II, İstanbul, 1969,s.193; G. Öney, "Anadolu Selçukluları'nda Heykel, figürlü Kabartma ve Kaynakları Hakkında Notlar", Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I (1970), s. 190-191; A. İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1986, s.207.

3 Meyers, Meyers Lexikon, VII, Leipzig 1927, s. 1225-26; S. Ögel, "Selçuk Sanatında Çift Gövdeli Aslan Figürü", Belleten, XXVI/103 (1962) s. 530; W. Hartner-R. Ettinghausen, "The Conquering Lion, the Life Cyle of a Symbol", Oriens, XVII (1964) s. 161-172; G. Ferguson, Singns and Symbols in Christian Art, New York 1966, s. 21-22; G. Öney, "Anadolu Selçuklu Mimarisinde Arslan Figürü", Anadolu (Anatolia), XIII (1971), 1, 31-41; A. Durukan, "Ak Han'ın Süsleme Programı", Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar. Güner İnal'a Armağan, Ankara 1993, s. 149.

4 L. Bakhtiar, Sufi. Expressions of the Mystic Quest, New York 1987, s. 74)

5 G. Öney, "Anadolu Selçuklu Mimarisinde Boğa Kabartmaları", Belleten, XXXIV/133 (1970), s. 92, 98-99)

6 S. Mülayim, "Anadolu'da Hayvan Üslubunun Bir Örneği", Folklor ve Etnografya Araştırmaları, Ankara 1984, s. 334-336.)

7 G. Öney, "Anadolu Selçuklu Mimarisinde Avcı Kuşlar, Tek ve Çift Başlı Kartal", Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 139-172; S. Erdem, "Çift Başlı Kartal ve Anka Üzerine", Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, 3/8 (1990) s. 72-80.

8 G. Öney, "Anadolu Selçuklu Sanatında Balık Figürü (The Fish Motif in Anatolian Seljuk Art)", Sanat Tarihi Yıllığı, II (1968) s. 157.

9 A. Stein, Serndia Detailed Report of Explorations in Central Asia Westernmost Chiono, III, Oxford 1921; G. Öney, "Anadolu Selçuklu Sanatında Ejder Figürleri", Belleten, XXXIII/130 (1969) s. 171-216; E. Esin, "Selçuklu Sanatı Evren Tasvirinin Türk İkonografisinde Menşe'leri", Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I (1970) s. 161-182; G. İnal, "Susuz Han'daki Ejderli Kabartmanın Asya Kültür Çevresindeki Yeri", Sanat Tarihi Yıllığı, IV (1971) s. 153-184; M. Önder, "Yeni Bulunan Selçuklu Devri Ejder Figürleri", Kültür ve Sanat, II/4 (1976) s. 12-16; Y. Çoruhlu, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, İstanbul 1995, s. 43-72; Y. Çoruhlu, Türk Mitolojisinin ABC'si, İstanbul 1998, s. 141-144.

10 O. Turan, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul, 1941, s. 1,25.)

11 A. Bombacı, "Summary Report on the Italian Archeological Mission in Afghanistan. Introduction the Excavations at Ghazni", East and West, 10 (1959), s.3-22, fig.: 11-12; S. Ögel, "Anadolu Selçuklu Sanatının Önemli Bir Kaynağı: Gazne Sanatı", Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi, 2 (1964), s. 197; G. Öney, a.g.e., s.187 vd.)

12 E. Diez "The Zodiac Reliefs at the Portal of the Gök Medrese in Siwas", Artibus Asiae, XII (1949) s. 99-104; D. Ferrero, "Il Caravanseraglio di Ak Han Presso Denizli" Palladio, III-IV (1959) s.1-16; S. Dilaver, "Bünyan Ulu Camii-Erbaa/Akçaköy (Fidi) Silahtar Ömer Paşa Camii", Sanat Tarihi Yıllığı, II (1968) s.188-189; J.P. Roux, "Lé Decor Animé du Caravanseroul de Karatay en Anatolie", Syria, XLIX (1972), s. 386-392; Ş. Akalın, "Karatay Han'ın Çeşme Eyvanını Kuşatan Hayvan Figürleri ile İlgili Bazı Yorumlar", Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, II/5 (1989), s.54-61; A. Durukan, "Ak Han'ın Süsleme Programı", Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar: Güner İnal'a Armağan, Ankara 1993, s. 143-160)

13 H. Gündoğdu, "İslami Devir Erzurum Yapılarındaki Figürlü Kabartmalar Üzerine", IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (25-26 Nisan 1994), Konya 1995, s. 19-32.)

14 S. Mülayim, "Anadolu Türk Sanatında XIV. Yüzyıl", Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, 10 (1991) s. 2-14.).

Danişmendlilerde Kültür ve Sanat


DR. SEFER SOLMAZ

Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
anişmendlilerin kültür ve tarihleri siyasî, tarihlerinden daha fazla karanlık içindedir. Şimdiye kadar sadece siyasî tarihleri yapılan bazı araştırmalarla ortaya konulmaya çalışılmasına rağmen, onların kültür tarihleri ve izledikleri politikalar ile ilgili bir çalışma yapılmış değildir. Bunun en önemli nedeni de kaynak yetersizliğinden dolayıdır. Burada Danişmendlilerin Anadolu’da izledikleri kültürel politikalar ve devlet teşkilatı ile ilgili bir çerçeve çizilecektir.

I. Danişmendlilerin Kültürel Politikaları

A. Danişmendlilerin Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasındaki Rolü

Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’da ilk kurulan devletlerden birisi olan Danişmendlilerin (1071-1178) Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında çok önemli rolleri ve hizmetleri vardır.1 Yaklaşık bir asır tarih sahnesinde kalan Danişmendliler, takip ettikleri askerî, siyâsî ve özellikle kültürel politikalarla Anadolu Türk tarihinde önemli bir yere sahip olmuşlardır.

Devletin yıkılışından sonra bile, uzun asırlar Anadolu’da onlardan kalan kültürel geleneğin Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar döneminde devam etmiştir. Bu durum Danişmendliler Dönemi’ndeki kültürel mirasın ne kadar etkili ve kalıcı olduğunu göstermektedir.

Onların izledikleri genel politikaları Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasını gerçekleştirecek şekilde plânlanmış olduğu fark edilmektedir. Bu kültürel politikanın temel esaslarını şöylece belirlemek mümkündür:

Bunlardan birincisi askerî ve siyasî fetihlerdir. Bu yolla bazı yöreler fethedilerek devlet kurulmuş; bir yandan bu fethedilen yerlerdeki şehir, kasaba ve köylere Türkmenler iskân edilirken, diğer yandan da yeni yerleşim yerleri kurularak, iskân işlemi plânlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Böylece Türkleşme faaliyetlerinin alt yapısı oluşturulmuş oluyordu.

İkincisi de, imar faaliyetleridir. Danişmendlilerin ele geçirdikleri yerlere camiler, tekke ve zaviyeler, imaretler vs. gibi dinî ve sosyal kurumlar inşa edilmiştir. Bu kurumlar sayesinde, İslâmlaşma faaliyetlerinin alt yapısı hazırlanmış ve daha sistemli bir şekilde gerçekleştirilmesi düşünülmüştür. Bu kurumlardan özellikle tekke ve zaviyeler, mutasavvıf, şeyh, derviş, alp erenler (Horasan erenleri) tarafından bir merkez olarak kullanılmak suretiyle, Anadolu’nun İslâmlaşması sağlanmıştır.

Üçüncüsü ise bilimsel faaliyetlerdir. Özellikle Anadolu’nun ilk bilimsel kurumları olan medreselerin Danişmendliler tarafından kurulmasıyla2 buralardan çok sayıda bilim adamı yetişmiştir. Devletin kurucusu Danişmend Gazi’nin bilimsel çalışmalara çok önem vermesi ve bilim adamlarını himaye etmesi nedeniyle3 Anadolu muhitinde ilk bilimsel faaliyetler Danişmend İli’nde başlamış4 ve ilk bilimsel eserler yine bu bölgede yazılmıştır.5 Bunun sonucunda ilmî ve kültürel seviye yükselmiş, ayrıca bir takım medenî ve dünyevî ihtiyaçlar karşılanmıştır.

İzlenen bütün bu politikalar sonucu Danişmendlilerin hakim olduğu Orta Anadolu Bölgesi (Danişmend İli) belli bir kültürel karakter kazanmış ve Anadolu’da ilk defa Türkleşen ve İslâmlaşan bölge olmuştur.6

B. Danişmend İli’ndeki Kültürel Yapılanma

“Danişmend İli” denilen Orta Anadolu’nun, Anadolu Türk tarihinde ayrı bir yeri vardır. Çünkü bu bölge, Malazgirt Zaferi’nden hemen sonra Anadolu’da kurulan ilk Türk devleti olan Danişmendlilerin kuruluş sahasıdır. Bundan dolayı, Malazgirt Zaferi

sonrası ilk Türkleşme ve İslâmlaşma hareketi de Danişmend İli’nde başlamıştır. Ayrıca Danişmendlilerin takip ettikleri kültürel politikalar bu bölgede ayrı bir kültürel alt yapının oluşmasını sağlamıştır.

Danişmendliler, gazilerden oluşan ve gazilik ülküsüne bağlılık geleneğini ön plâna alan bir gaza devleti şeklinde ortaya çıkmıştı.7 Onların bu gazilik mefkûresine bağlı olarak Anadolu’da cihad ve gazalarda bulundukları görülmektedir.

Danişmendlilerin, gazilik yanında Türk kültürüne ve Türkmencilik ülküsüne de büyük önem verdiği müşahede olunmaktadır. Onlar bu ülküyü kendi ülkelerinde de hakim kılmaya çalışmışlardır.8 C. Cahen,9 Anadolu Selçuklularının İran kültürünün etkisinde kalmalarına rağmen Danişmendlilerin kültürel yapısının kesinlikle bunlara benzemediğini ve tamamen farklı olduğunu ifade etmek suretiyle buna işaret etmiştir.

C. Anadolu’da İlk İlmî

Faaliyetlerin Başlatılması

Anadolu’da ilmî faaliyetlerin ne zaman, kimler tarafından ve nasıl başladığı ile ilgili bir takım görüşler öne sürülmüşse de,10 aslında Anadolu’daki ilk ilmî faaliyetlerin Danişmendliler tarafından, Danişmend İli’nde başlatıldığı anlaşılmaktadır. Bunun da başlıca nedeni, Danişmendli hükümdarların kültürel alt yapılarının kuvvetli olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim, Danişmend Ali Taylu ve oğlu Danişmend Gazi bilge kişiliği olan şahsiyetlerdi. Bu özelliklerinden dolayı onlara “danişmend” unvanı verilmiş ve gene bu yüzden kurdukları devlete de “Danişmendiye” Devleti denmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi, Anadolu’da ilk medreseler XII. yüzyılın ilk yarısında, Danişmendli ülkesinde ve Danişmendliler tarafından kurulmuştur.11

1. İlk Eser Telifi

Anadolu’da ilk ilmî faaliyetler meselesiyle beraber, burada te’lif edilen ilk eser konusu da gündeme gelmektedir. Şu andaki bilgilerimize göre Anadolu’da te’lif edilen ilk eser İbnü’l-Kemal İlyas b. Ahmed’in Keşfu’l-akabe adlı eseridir.12 Bu eser, Kayseri Şehir Muhafızı olan İbnü’l-Kemal İlyas b. Ahmed tarafından, Malazgirt Zaferi’nden (464/1071) 25 yıl sonra Danişmend İli sınırları içindeki Kayseri’de te’lif edilmiş ve Danişmend Gazi’ye (ö. 498/1105) sunulmuştur. Böylece “sanıldığı gibi Anadolu’da ilmî ve edebî eserlerin, XII. asrın ikinci yarısında değil XI. asrın sonlarında” Danişmend ülkesinde ve onların himayesinde yazılmaya başladığı ortaya çıkmaktadır.13

2. İlk Türkçe Eser Telifi

Bilindiği gibi Anadolu Selçukluları zamanında resmî dil Farsça idi. Bu nedenle Anadolu’da te’lif edilen eserlerin çoğunluğu Farsça olarak kaleme alınmıştır. Ayrıca Anadolu’da Arapça eserler de yazılmıştır. Ancak burada Türkçe eser yazma geleneğinin ne zaman, nerede ve kimler tarafından başlatıldığı konusunda farklı görüşler öne sürülmüştür.14

Araştırmalar göstermiştir ki, Anadolu’da bilinen ilk Türkçe eser Hakim Bereket’in kaleme aldığı Tuhfe-i Mübarizî15 adlı tıp ilmine dair eserdir16. Hakim Bereket, bu eserinin önsözünde bildirdiğine göre, eserini önce Lubabü’n-nuhab adıyla Arapça olarak kaleme almış, bilahare Tuhfe-i Mübarizî adıyla Farsçaya çevirerek Emir Mübarizüddin Halifet Gazi’ye sunmuştur. Halîfet Gazi’nin bu eserini çok beğendiğini ve bu eserin Türkçe olması halinde çok daha değerli olacağını ifade etmesi üzerine, onu Türkçeye çevirdiğini ifade etmektedir.

Bilim adamlarını Türkçe eser yazmaya teşvik eden Halîfet Gazi, Danişmendlilerin yıkılışından sonra Anadolu Selçuklularının hizmetine giren Danişmendli emirlerinden idi. Anadolu Selçuklu Sultanı I. İzzüddin Keykâvus’un Sinop fethine katılmış (1214) ve Kuzey Sahilleri Komutanlığı’na atanmıştır. I. Alâüddin Keykubad Dönemi’nde ise Amasya valiliğine atanmış ve sultanın Gürcistan seferinde şehit olmuştur.17

Sonuç olarak Anadolu’da Türkçe eser yazma geleneği XIII. yüzyılın ikinci yarısında değil, bu yüzyılın başından itibaren Amasya’da (Danişmend İli’nde) ve Danişmendlilerin soyundan gelen Emir Mübarizüddin Halîfet Gazi tarafından başlatılmıştır.

3. Felsefe ve Pozitif İlimlere

(Tıp-Astronomi) Önem Verilmesi

Yukarıda Anadolu’da ilk ilmî faaliyetlerin Danişmend İli’nde ve Danişmendliler tarafından başlatıldığı ifade edilmişti. Bu amaçla Danişmendliler ülkesinde bir taraftan Anadolu’nun ilk medreseleri kurulurken, diğer taraftan da değişik yerlerden Anadolu’ya bir çok ilim ve fikir adamı celb edilmiş ve bunların ilmî faaliyetlerde bulunmalarına imkân sağlanmıştır.

Danişmend İli’ndeki bu ilmî faaliyetlerde belli başlı bir takım özellikler göze çarpmaktadır. Bu cümleden olarak felsefe, tıp ve astronomi gibi pozitif bilimlere büyük ilgi duyulduğu dikkat çekmektedir. “Selçuklular zamanında (Anadolu’da) teşekkül eden Türk-İslâm medeniyetinin ilk bir buçuk asrında felsefe ve pozitif ilimlere büyük bir ilgi duyulduğu dikkati çekmektedir. Bunun da en önemli sebebi, Anadolu’da kurulan ilk Türk dev

letleri yöneticilerinin ilim ve fikir adamlarını bu alana yönlendirmeleri ve müsbet ilimlerle mücehhez ilim adamlarını himaye edip, onların çalışmalarına imkân vermeleridir”.18

Harezm kültür muhitinden gelen Danişmend Ali Taylu, oğlu Danişmend Gazi’yi de aynen kendisi gibi Harezm ilmî geleneği ile yetiştirmiş olmalıdır. Danişmend Gazi’nin icraatları, babasından aldığı bu kültürel geleneğe göre hareket ettiğini göstermektedir. Bunun sonucunda İbnü’l-Kemal İlyas b. Ahmed tarafından Danişmend Gazi’ye hey’et (astronomi) ilmine dair olan Keşfu’l-akabe adlı eser sunulmuştur.19 İbnü’l-Kemal, bu eserinde Danişmend Gazi’nin astronomi ve felsefeye ilgi duyduğunu belirterek: “O yüce zatı iltizam edenler çoğunlukla fazıl ve filozoflar (Hükema) dır. Dünyanın her yanından bilge kişiler o hazrete yöneldiler. Her biri ilmini yayması nisbetinde itibar görüp, o hazretin cömertlik denizinden paylarını aldılar”20 demektedir. Bu ifadeden, Danişmend Gazi’nin Anadolu’da gerçekleştirdiği ilmî faaliyetlerin mahiyeti anlaşılmaktadır.


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin