Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə6/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   179

çuklu Dönemi menzil hanlarında olduğu gibi değişik hizmetlere tahsis edilmiş mekanların varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu grup menzil hanlarında bulunması gerekli olan servis ünitelerinin önemlileri, geceleme veya yatak yerleri ile su sistemi ve tuvalet olmalıdır. Ön mekanı olmayan menzil hanlarında yolcularla hayvanlar aynı mekan içerisinde kalmaktadır. Bu mekanlarda yolcuların yattığı ve seki olarak adlandırılan yerler, hayvanlara ayrılmış olan kısımlardan yüksek tutulmuştur.

Beylikler Dönemi menzil hanlarında su sorunu, Çakırsaz, Atlas, Zalmanda vb. gibi menzil hanlarında görüldüğü üzere kuyular vasıtasıyla sağlanmıştır. Kuyular temiz su elde etmeye yönelik olsa gerek, yapıların en az 25 m. uzağına açılmıştır. Bunun yanı sıra Bafa Gölü Hanı’nda olduğu gibi sarnıç sistemine de yer verildiği görülür (Resim 5).

Değişik ihtiyaçlara yönelik mekan problemi, şehir içi hanlarında daha kolay çözümlenmiştir. Bu tür yapılar şehir merkezlerinde bulunduğundan, bunlarda mutfak, hamam, nalbant, hekim vb. gibi işlerle ilgili mekanların bulunması mecburi değildir. Bugün mevcut olmamakla birlikte, İpek Hanı gibi bazı hanlarda köşk mescidin bulunduğunu yazılı belgelerden öğrenmekteyiz. Köşk mescidin bulunmadığı hanlarda, Geyve Hanı ve İsmail Bey Hanı’nda olduğu gibi, uygun bir mekan mescit olarak kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, Beylikler Dönemi şehir içi hanlarında, menzil hanlarında olduğu gibi helâ sorununun nasıl çözümlendiği bilinmemektedir. Çeşitli dönemlerde yapılan tamiratlar ve değişikliklerle modernleştirilen helâların yerinde, klasik dönem Osmanlı şehir içi hanlarında olduğu gibi, iç avlu revaklarından dar bir koridorla geçilen ve her iki katta üst üste gelecek şekilde tertiplenmiş orijinal helâ hücreleri bulunmalıdır.

Yapı Elemanları

Bilindiği üzere Türk sanatında Beylikler Dönemi yapıları özellikle cephe düzenlemesiyle Selçuklu eserlerinden ayrılmaktadır. Anadolu Selçuklu Dönemi yapıları zengin dekorlu taç kapılarıyla tanınmaktadır. Fakat Beylikler Dönemi’yle birlikte yapılarda görülmeye başlanan sadeleşme hanlara da yansımıştır. Zaten mütevazi ölçülerde olan Beylikler Dönemi menzil hanlarında zengin dekorlu taç kapı işçiliği de beklenilmemelidir. Bu açıdan bakıldığında, bu dönem menzil hanlarının girişlerinin niçin çok basit olarak yapıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu dönem menzil hanları arasında, cümle kapısı yönünden Çakırsaz, Issız ve Ortaköy hanları diğerlerine göre daha özenli bir işçilik sergilemekle birlikte, yine de Selçuklu menzil hanlarının taç kapıları yanında oldukça basit kalmaktadırlar. Hatta bu dönem menzil hanlarının birçoğunda cümle kapısı cepheden öne doğru dahi taşırılmamış, girişler basit açıklıklar halinde verilmiştir. Cümle kapısı düzenlemesi açısından bu dönem eserleri arasında yine Çakırsaz Hanı diğerlerinden oldukça farklı bir görünüm sergiler (Resim 6). Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanlarında taç kapılar, genellikle cepheden öne doğru taşırılır, eyvan oluşturacak biçimde yapılan düzenlemede, içte, iki yan tarafa mihrabiye olarak tanımlanan küçük nişler açılırdı. İşte Çakırsaz Hanı’nda, diğer menzil hanlarında görmediğimiz anlamda, Selçuklu örnekleriyle benzerlik gösteren mihrabiyeler bulunur. Tabi cümle kapılarındaki genel sadeleşme, mihrabiyelere de yansımış, söz konusu nişlerde herhangi bir süslemeye yer verilmemiştir.

Benzeri uygulama şehir içi hanlarında da görülür. Burada da hiçbir yapıda anıtsal ölçekte taç kapı düşünülmemiş, girişler oldukça sade tutulmuştur.

Menzil hanları, güvenliğin ön planda tutulması sebebiyle, dışa kapalı yapılar olarak görülür. Bu yapıların dışarı ile bağlantılı tek girişleri vardır. Aydınlatmaya yönelik olarak da, şehir içerisindeki yapılardan farklı biçimde, oldukça küçük ölçekli pencerelere sahiptirler. Mazgal pencere olarak tasarlanan pencereler, oldukça yüksekte, saçak seviyelerine yakın alanlarda bulunmanın yanı sıra, dıştan içe doğru genişleyen bir özelliğe de sahiptir. Böylece herhangi bir olumsuz durumda içeriye giriş de engellenmiş olur. Beylikler Dönemi’ne ait bazı menzil hanlarında mazgal pencere dahi bulunmamakta, aydınlatma tonoza açılan tepe pencereleri vasıtasıyla sağlanmaktadır. Bu pencereler, aynı zamanda havalandırma sistemi olarak da hizmet görmüş olmalıdır.

Beylikler Dönemi şehir içi hanlarında ise bu durum değişmektedir. Daha önce Selçuklu şehir içi hanları için söylenen sebeplerden dolayı, bu dönem şehir içi hanlarının aydınlatma düzeni hakkında yorum yapmak zordur. Beylikler Dönemi’nin Türk mimarisine getirdiği bir yenilik olan çok sayıda pencere sistemi şehir içi hanlarında da uygulanmıştır. Bu eserlerde zemin kat genellikle depo olarak kullanılmış ve emniyet açısından Bursa Emir Han’da olduğu gibi sağır tutulmuş, buna karşılık ticarethane veya ikamet için kullanılan birinci kata, dışarı ile irtibatlı dikdörtgen pencereler açılmıştır (Resim 7).

Beylikler Dönemi menzil hanlarında, örtü sistemi olarak genellikle yarım daire veya sivri olarak yapılan ve beşik tonoz olarak adlandırılan örtü kullanılmış, Gökçe

ağaç ve Kavak hanlarında görüldüğü gibi bazen çapraz tonoza da yer verilmiştir (Resim 8). İki katlı olarak yapılan menzil hanlarında ise, yine tonoz kullanılmakla birlikte, üst kattaki bazı odaların kubbe ile de örtüldüğü görülmektedir. Ayaklar arasına veya duvarlara atılan kemerlerle desteklenen tonozların yapımında genellikle moloz taş ve tuğla kullanılmış, bazen de Niğde Sarı Han’da olduğu gibi, tamamen kesme taşa da yer verilmiştir. Tonozlar, iki veya daha fazla sahından oluşan eserlerde ortada, ayaklar tarafından taşınan kemerler üzerine, yanlarda ise beden duvarlarına oturtulmuştur.

Şehir içi hanlarında örtü biçimi olarak genellikle tonoz kullanılmasına rağmen, Bursa İpek Hanı’nda olduğu gibi bazı hanların özellikle birinci kat revaklarında kubbe de kullanılmıştır (Resim 9).

Hanlarda sekiler, genellikle duvar kenarında bulunur. Fakat Ulubat Issız Han’da ortaya alınmıştır (Çizim 10). Duvar kenarlarında olduğu durumlarda hayvanlar ortaya bağlanır, diğerinde ise hayvanlar kenarlara bağlanır. Aslında yapılardaki seki sisteminin oluşumu ısıtma ile de yakından ilgilidir. Beylikler Dönemi’nde ocak ve buna bağlı olarak da baca sisteminin ortaya çıkması ve bunun diğer yapılarda olduğu gibi menzil hanlarında da uygulanması, Türk mimarisinde önemli bir yenilik olarak görülmektedir (Resim 10). Anadolu Selçuklu Dönemi’ndeki diğer yapılarda olduğu gibi menzil hanlarında da ısıtma sisteminin nasıl çözümlendiği sorusu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Bazı yapılarda tandıra rastlanılmakla birlikte, büyük ölçekli yapıların birkaç tandırla ısıtılması mümkün değildir. Beylikler Dönemi’nde, ön mekanı olan menzil hanlarında, ocak sistemlerinin bu mekanlarda bulunması sebebiyle, yolcuların buralarda yattıkları anlaşılmaktadır. Fakat Issız Han ön mekanı olan bir eser olmakla birlikte, bu mekanların girişi kapalı kısımdan sağlanmış, seki ve ocak sistemi orta sahına alındığı için de ön mekanlar yolcuların yatması için değil, farklı amaçlar için kullanılmıştır.

Ocak sistemi, şehir içi hanlarında, iki katlı örneklerde üst kat mekanlarında bulunmaktadır. Bu yapılarda zemin katta ocağın bulunmaması, bu mekanların depo vb. gibi amaçlı olarak kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir. Tek katlı örneklerde ise, yine mekanlarda ocak ile karşılaşılır.

Süsleme


Beylikler Dönemi menzil hanları, yukarıda tanımlamaya çalıştığımız diğer özelliklere paralel olarak süsleme açısından da mütevazi yapılar olarak dikkati çekmektedir. Hatta söz konusu yapıların büyük çoğunluğunda süsleme dahi görülmemektedir. Ancak birkaç yapıda süslemeye rastlanılmakla birlikte, bunlar da hiçbir zaman en mütevazi durumda olan Selçuklu menzil hanlarındaki süslemelerle yarışabilecek özellikte değildir. Süslemeye sahip yapılardan birisi Afyon-Kütahya yolu üzerinde bulunan Çakırsaz Hanı, diğeri de Bursa İnegöl Ortaköy Kervansarayı’dır. Çakırsaz Hanı’nın cümle kapısında, iki renk taş ile altı kollu yıldız kompozisyonu oluşturulmuş (Çizim 11), bunun dışında yapıda başka süsleme yer almamıştır. Ortaköy Kervansarayı’nda ise yine cümle kapısında olmak üzere tuğla ve taş ile yapılan basit süsleme kompozisyonuna yer verilmiştir.

Şehir içi hanları da yine süsleme açısından oldukça sade yapılardır. Mevcut örneklerin hiçbirinde dikkate değer süsleme yoktur.

Sonuç

Türk ticaret ve mimarlık tarihinde büyük bir öneme sahip olan hanlar, Türklerin henüz Anadolu’ya gelmeden önce, hakimiyetleri altında bulunan topraklarda inşa ettikleri bir yapı türüdür. Anadolu’da, XIII. yüzyılın başından, yüzyılın ortalarına kadar yoğun bir biçimde inşa edilen ve adeta bu döneme damgasını vuran menzil hanları, her yönden Anadolu Selçuklularının en önemli yapı gruplarının başında gelmektedir. İçerisinde yer alan ve mekan tasarımı açısından fonksiyonelliğin ön plana çıkarıldığı hanlar, kendi dönemi için günümüzün modern konaklama tesisleri gibi değerlendirilmesi gereken yapılardır. Bunun yanı sıra hanlar, Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait eserler arasında, özellikle taş süslemenin yoğunluğu bakımından da dikkati çeken bir gruptur.



Ticaretin gelişimi ve bu konuda alt yapı hizmetlerinin üretimi, bir ülkenin ekonomik ve sosyal yapısı ile doğrudan ilgilidir. Ülkenin ekonomik göstergesi ve gelişmişlik düzeyi alt yapı sorunlarının giderildiği ve dünya ticaretinde oynadığı rol ile paralel yürümektedir. Buna bir de ülkenin siyasi alandaki istikrarını da eklemek gerekir. Anadolu Selçuklularının 1200’lü yıllara doğru siyasi açıdan topraklarında birliği sağlaması üzerine, ülkede ekonomik ve alt yapı alanında önemli faaliyetlerin başladığı, buna bağlı olarak da özellikle ticari alandaki başarının göstergesi olan hanların yapımına hız verildiği görülür. Fakat aynı durumu Beylikler Dönemi için söylemek oldukça zordur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılması sonucunda, bu topraklar üzerinde kurulan çok sayıdaki beyliğin, sınırlı toprak parçası ve kısıtlı ekonomileri dikkate

alındığında, Beylikler Dönemi’nden, Selçuklu Dönemin’deki gibi ticari hareketlilik ve buna bağlı olarak da aynı özellikte menzil hanı mimarisi beklenilmemelidir. Siyasi açıdan oldukça karışık bir devre olan ve yaklaşık 150 yıl süren Beylikler Dönemi’nde Anadolu bu sebeple doğu-batı ticaretinin bir bakıma dışında kalmıştır. Bu da artık büyük ölçekli menzil hanı yapımını gerektirmemiş, ancak her beylik kendi sınırları içerisinde kalmak ve kendi vatandaşlarına hizmet vermek üzere (tabi bu sırada ticari faaliyette rol alan tüccarlar da bundan faydalanmıştır) menzil hanı yaptırmaya başlamışlardır. Anadolu Selçuklularının aksine bu döneme ait menzil hanlarının işleyişine yönelik olarak henüz yeterli belgeye rastlanılmamış olması, bu yapılarda verilebilecek olan hizmetler konusunda kesin bir fikir öne sürmeyi güçleştirmektedir. Beylikler Dönemi menzil hanlarının hiçbirisi, Selçuklu Dönemi eserleri gibi içerisinde bir kervanın bütün ihtiyaçlarının giderilebileceği mekan tasarımlarına sahip olmadıkları için, bu eserlerde mutfak, hamam vb. gibi birimlere rastlamak zaten mümkün değildir. Burada akla gelen şey, her yolcu veya kervanın yemek, yatak vb. gibi ihtiyacı olan malzemeleri yanında taşımış olması gerektiğidir. Tabi insanın vazgeçemeyeceği bazı ihtiyaçları bulunmaktadır ki, bunların başında su ve tuvalet gelmektedir. Diğer hizmetler için herhangi bir uygulamaya gidilmiş olmasa bile, su ve tuvalet için bazı çözümler üretilmiş olmalıdır. Yine burada belirtmekte fayda var ki, Beylikler Dönemi’ne ait menzil hanlarında tuvalet ile ilgili herhangi bir mekan tespit edilememiştir. Yalnız menzil hanlarının işleyiş özelliği tuvaletlerin dışarıda olamayacağını gösterir. Çünkü kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre yapıların kapısı akşam olunca kapanmakta, ancak gün ışıyınca açılmaktadır. Bu sebeple tuvalet sorununun hayvanlarla birlikte kalınabilen mekanın bir köşesinde, belki de portatif elemanlarla yapılmış mekan şeklinde çözülebildiğini göstermektedir. Su ile ilgili çözüme ise, yine yukarıda ifade edildiği üzere genellikle kuyular yardımıyla gidilmiştir.

Şehir içi hanlarında, konumundan dolayı, menzil hanlarına göre hem mekan problemi hem de yapı elemanlarının tasarlanması açısından daha rahat çözümler üretilebilmiştir.

Türk siyasi ve kültür tarihinde, Anadolu Selçuklu Devleti ile Osmanlılar arasında geçiş devresi olan Beylikler Dönemi’nde, Selçuklulardan farklı olarak menzil hanlarında mütevazi ölçüler kullanılmıştır. Ebatların küçülmesi ve süslemeye hemen hemen hiç yer verilmemiş olması, bu dönem menzil hanlarını Selçuklu Dönemi menzil hanlarından ayıran en önemli özellikler olarak görülmektedir. Günümüze kadar ulaşabilen Selçuklu örneği olmadığı için, Beylikler Dönemi şehir içi hanları ile Selçuklu Dönemi şehir içi hanlarını mukayese etmek mümkün değildir.

1 Emin Bilgiç, “Kapadokya Tabletleri, Bunlardan Koloni ve Anadolu tarihi Hakkında Çıkan Neticeler”, I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları ve Tebliğleri (7-13 Nisan 1987), Kayseri 1987, s. 1.

2 A. Tükel Yavuz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Hanları ve Posta-Menzil-Derbent Teşkilatları”, Prof. Dr. Doğan Kuban’a Armağan, İstanbul 1996, s. 25.

3 Geniş bilgi için bkz. Osman Turan “Celaleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Belleten XII (1948), s. 17-153.

4 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s. 396.

5 Anadolu Selçuklu Dönemi kervansarayları ile ilgili olarak yapılan en kapsamlı çalışma Kurt Erdmann tarafından iki cilt halinde yayımlanan Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts I-II, Berlin, 1961’dir. Kurt Erdmann’ın ölümünden sonra eşi Hanna Erdmann tarafından bu çalışmanın III. cildi niteliğinde olan ve çizimlerle desteklenen Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, Berlin 1976 adlı süsleme ağırlıklı cilttir. Bunların dışında daha çok makale şeklinde çalışmalar yapılmıştır. K. Erdmann’ın çalışmasından sonra yapılan yayınlarda, tipoloji ile ilgili olarak genellikle Kurd Erdmann’ın yukarıda belirttiğimiz eserinde yer alan görüşü benimsenmiştir.

6 A. Tükel Yavuz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları Tipolojisi”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (1994), Konya, 1995, s. 183-198.

7 Bu döneme ait bazı kervansaraylar değişik yayınlarda tanıtılmaya çalışılmışsa da, bunlarla ilgili olarak Beylikler kavramı gündeme getirilmemiştir.

8 Ali Baş, Beylikler Dönemi Hanları, S. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya, 1989.

9 Ali Baş, “Beylikler Dönemi Hanlarında Uygulanan Plan Şemaları”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, (23-27 Eylül 1991), Ankara, 1995, s. 275-288.

10 Yapı ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Remzi Duran, Menteşe Beyliği Mimarisi, D.E. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1995, s. 242-244.

11 Kozak ve Sertavul Hanları ile ilgili olarak ayrıca bkz. R. Hüseyin Ünal, “Kozak ve Sertavul Hanları”, Konya, Ankara, 1984, s. 59-64.

12 R. M. Riefstahl, Cenubi Garbi Anadolu’da Türk Mimarisi, Çev. C. Tahir Berktin, İstanbul 1941, s. 46.; S. Lloyd-D. S. Rice, Alanya (Alaiyye), Çev. N. Sinemoğlu, Ankara, 1964, s. 34.

13 V. G. M., Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler I, Ankara, 1972, s. 586-587.

14 İ. H. Konyalı, Alanya (Alaiyye), İstanbul, 1944, s. 314.

15 Ahmet Eflâki, Ariflerin Menkıbeleri, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1986, s. 101.

16 Turan, Kervansaray., s. 496.

17 Bursa Halkevi Neşriyatı, a.g.e., s. 4, 12.

18 O. Cezmi Tuncer, “Niğde Aksaray Sultan Hanında Bazı İzlerin Değerlendirilmesi”, Önasya, Sayı 72, Ankara, 1971, s. 10-11.

Beylikler Dönemi Mimarisinde

Taş Süsleme Programı

Dr. Muhammet GÖRÜR

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye


n üçüncü yüzyılın sonunda Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte 14-15. yüzyıllarda Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan beylikler, Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girene kadar kendi bölgelerinde kültür ve imar faaliyetlerinde bulunarak Beylikler Dönemi sanatını oluşturmuşlardır.

Her beylik kendi hakimiyet bölgesindeki sanat etkinlikleriyle mimari, süsleme ve el sanatları alanlarında önemli örnekler vermişlerdir. Özellikle mimariye bağlı taş, tuğla, çini, alçı ile ahşap sanatında kaliteli ürünler ortaya koymuşlardır. Bu süsleme malzemeleri içinde en yaygın kullanım alanı bulanı taş olmuştur. Taşın diğer örneklere göre yaygın olmasında Anadolu’nun köklü taş geleneği önemli bir etkendir. Beylikler de kolay ulaşılabilen ve fazla beklemeden kullanılabilen bu malzemeyi en iyi şekilde değerlendirmişlerdir. Orta Anadolu Bölgesi’nde taş, Batı Anadolu Bölgesi’nde ise mermer, buralarda bulunan ocaklar sayesinde rahatlıkla işlenip kullanılmıştır.

Ayrıca, taş süslemenin bu kadar yoğun kullanımının, daha önce bölgeye egemen olan Anadolu Selçuklularının kaliteli ve çeşitlilik gösteren taş süslemeciliğinin örneklerinin görülmesinden de kaynaklanmış olması ihtimali oldukça yüksektir.

Anadolu Selçuklu Dönemi’nde bilgi ve ustalıklarını geliştiren taşçı ustaları, Beylikler Dönemi’nde de usta-çırak ilişkisiyle bu deneyimlerini geliştirmiş olmalıdırlar. Bunu, Beylikler Dönemi’ne ait yapılardaki benzer taş süslemeler de kanıtlamaktadır.

Beylikler Dönemi’ne ait yapılardaki taş süslemelerde malzeme olarak Orta Anadolu’da kesme taş, sarı trakit ve kireçtaşı yoğun olarak kullanılırken, Batı Anadolu yapılarında renkli taş, mermer, çini ve sırlı tuğla sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

Teknik olarak ise oyma (kabartma-alçak ve yüksek), eğri kesim, delik işi (kafes oyma) teknikleri Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgelerindeki yapılarda; bunlara karşılık renkli taş, çini, sırlı tuğla kakma ve mozaik teknikleri Batı Anadolu yapılarında yeni uygulamalar olarak görülmektedir.

Beylikler Dönemi’ne ait yapılarda, diğer öğeler kadar yaygın olmasa da süslemelerin görüldüğü ilk yer cephelerdir. Cephe düzenlemeleri ve süslemeleri Orta Anadolu ve Batı Anadolu beyliklerinde farklılıklar göstermektedir. Orta Anadolu beyliklerinde cepheler, dikdörtgen ya da sivri kemerli pencereler dışında genelde sade tutulmuştur. Bazı örneklerde cepheyi ikiye bölen içbükey ve kaval silmeler arasındaki süsleme şeritleri, pencerelerin üzerinde kademe yaparak ya da kemer biçiminde düzenlenerek cepheler haraketlendirilmeye çalışılmıştır (Fotoğraf 1). Yine cephelerin üst kısmına simetrik yerleştirilen çörtenler de cephedeki süslemenin bir parçasını oluşturmaktadır. 14. yüzyılın sonlarında, pencerelerin dıştan içbükey ve kaval silmelerle sınırlandırılmasıyla oluşturulan çerçevenin üst kısmına yerleştirilen mukarnaslarda yeni düzenlemelerin denendiği görülmektedir (Fotoğraf 2).

15. yüzyılın 1. yarısına ait bazı yapılarda (1421 tarihli Konya Hasbey Darülhüffazı’nda batı cephe (Fotoğraf 3). 1433 tarihli Karaman İbrahim Bey Çeşmesi’nde (güney cephe) (Fotoğraf 4) silmelerin yerini, üzerinde geometrik, bitkisel ve karışık süslemelerin yer aldığı şeritler, sütunce ve başlıkları ile kabaralar almıştır.
Batı Anadolu beyliklerinde ise durum daha farklıdır. 14-15. yüzyıl yapılarında cephelerde, kademeli yüzey bölünmelerinde içbükey, dışbükey ve kaval silmelerle hareketlilik, renkli taşlarla yapılan kakma tekniğinin getirdiği çok renklilik, mukarnasın portallerden pencerelere taşınması, çift sıra pencere düzenlemeleri ve sade görünüm dikkati çekmektedir.

Akdeniz Bölgesi’nde ise, cephede süslemeye pek yer verilmezken, bir yapıda (1377 tarihli Antalya Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi) tüm cepheler, cephelerin üst kısmında eksende yer alan taşlar üzerinde pano, madalyon ve kartuşlar içindeki süslemelerle hareket yaratma çabaları görülmektedir.1 (Fotoğraf 5)

Beylikler Dönemi’nde, en yoğun süslemelerin görüldüğü mimari ögelerin başında gelen portallerde de hem beylikten beyliğe, hem de 14. yüzyıl ile 15. yüzyıl arasında farklılıklar dikkati çekmektedir.

Anadolu Selçuklu geleneğini devam ettiren, cepheden dışa taşkın ve yüksek tutulmuş mukarnas kavsaralı olanlar ile cepheden dışa taşkın ve yüksek tutulmuş sivri tonoz kavsaralı olanlar; cepheden dışa taşkın ve yüksek olmayan mukarnas kavsaralı olanlar ile sivri tonoz kavsaralı olan portaller Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgelerindeki yapılarda karşımıza çıkmaktadır.

Bunların yanı sıra, cepheden yüksek ve yüzeysel olan portal grubu ile daralıp uzayan çift kavsara düzenlemeli bir portal (1375 tarihli Selçuk İsa Bey Camii batı portali) (Fotoğraf 6) ortaya çıkmıştır. İkinci grubu oluşturan örneklerden Niğde’deki iki yapı (1335 tarihli Sungur Bey Camii ve 1344 tarihli Gündoğdu Türbesi) (Fotoğraf 7) dışındaki örnekler 15. yüzyıla aittir. Ayrıca, örnekler süsleme programlarıyla da diğerlerinden ayrılmaktadır.

Portallerdeki bu yenilik ve uygulama alanlarına baktığımızda, yeni grubun da Batı Anadolu Bölgelerinde kullanıldığı göze çarpmaktadır. Portallerdeki bu değişiklikler süsleme programlarını da etkilemektedir. Süsleme şeritlerinin yerini kemer köşelikleri ve kemer yüzeyleri almış, iç ve dış köşelerdeki süslemeli gövde ve başlıklı sütunceler de ortadan kalkmıştır.

Diğer bir değişiklik de, özellikle Batı Anadolu beyliklerinde mukarnaslı kavsara ortadan kalktığı için, mukarnaslar portali kuşatan bir ya da daha çok sıradan oluşan şeritlerde kullanılmaya başlanmıştır.

Diğer bir süsleme barındıran öge olan kapılar; daha çok medreselerde karşımıza çıkmaktadır. Medreselerin köşe ve öğrenci oda kapıları bu gruba girmektedir. Kapılarda en yoğun süsleme barındıran örnekler Karamanoğullarına aittir. Özellikle Karaman Hatuniye Medresesi (1382) ve Niğde Ak Medrese (1409) yoğun bitkisel süsleme programlarıyla dikkati çekerler (Fotoğraf 8-9).2

Üzerinde süsleme barındıran mimari ögelerden biri de pencerelerdir. Pencereler de Orta Anadolu ve Batı Anadolu beyliklerine ait örneklerde oldukça farklı düzenleme ve program göstermektedirler. Orta Anadolu beyliklerinde bazı örneklerde süslemeler, pencerelerin yapının içinde kalan söve ve kemerleri üzerinde; bazı örneklerde ise dışta sivri kemerli alınlığın içinde görülmektedir. Bir örnekte (1335 tarihli Niğde Sungur Bey Camii), doğu giriş kapısının üzerinde yuvarlak pencere ile kuzey cephede eksende yer alan dikdörtgen pencere şebekesinde farklı düzenlemeler dikkati çekmektedir. Kuzey cephedeki pencere şebekesindeki iç içe iki daire ile merkezden yatay-dikey ve çapraz eksenlere giden çizgilerden oluşan süsleme tekerleğe benzemektedir (Fotoğraf 10). Bu tür tekerlek biçimindeki düzenlemeler B. Karamağaralı tarafından güneş, ay, kainat ve Buda sembolü olan “mandala” olarak yorumlanmaktadır. Penceredeki süslemenin de “mandala” olabileceğinden, yapıda doğu etkileri bulunduğunu söylemektedir.3 Yuvarlak pencere ayrıca, 15. yüzyılın 1. yarısına tarihlenen Korkuteli Alâeddin Camii kuzey giriş kapısı üzerinde de görülmektedir (Fotoğraf 11). Farklı beylik ve bölgeden iki yapıda Kıbrıs-Akdeniz etkili Gotik tarzda benzer düzenlemelerin görülmesi dikkat çekicidir. Bir örnek de4 (1370 tarihli Akşehir-Alanyurt Şeyh Hasan Türbesi güney cephe penceresi), dıştan silmelerle kuşatılmış olması ve alınlığında mukarnas sıralarının yer almasıyla Batı Anadolu örneklerine öncülük etmektedir.

14. yüzyıl sonu-15. yüzyıla tarihlenen Batı Anadolu beyliklerine ait örneklerde, pencereler dıştan içbükey ve kaval silmelerle çerçevelenmekte, pencerelerin üzerindeki alınlıklarda yer alan pano, şerit, madalyon ve kemer gibi biçimsel düzenlemelerde süslemeler yer almaktadır.

Ayrıca, Aydınoğullarından 1375 tarihli Selçuk İsa Bey Camii, batı cephe pencerelerinin avluya bakan yüzeyleri ile portal kuşatma kemerinin üzerinde; Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait 1220 tarihli Konya Alâeddin Camii kuzey portali ile 1252 tarihli Konya Karatay Medresesi portalinde görülen, birbiri içine geçerek devam eden yuvarlak kemer biçimli spirallerin iki yanda kırılarak üstte devam edip ortada düğüm oluşturduğu düğüm kompozisyonunun 14. yüzyılın sonunda tekrar görülmesi ilginçtir.5 Suriye-Zengi etkisi olarak görülen

bu tür düzenlemelerin tekrar ortaya çıkmasında yapının mimarı İbn Ali’nin Şamlı olmasının etkisi büyük olmalıdır.

Beylikler Dönemi’nde, üzerinde süslemelerin yer aldığı korkuluklar bir örnekte (Niğde Sungur Bey Camii) hünkâr mahfilinde, bir örnekte (Milas Firuz Bey Camii) ise son cemaat yerinde karşımıza çıkmaktadır (Fotoğraf 12). Yatay dikdörtgen panolar halinde düzenlenen korkuluklar üzerinde, delik işi (kafes oyma) tekniği ile yapılmış geometrik süslemeler bulunmaktadır.


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin