Çevrenin korunmasının geleneksel politik kaygılardan arındırılması,Sürdürülebilir kalkınma anlayışının her kademedeki yönetim düzeyinde yerleştirilmesi, Kamu yönetiminin her düzeyinde ve iş çevrelerinde, uygun eğitim-öğretim programları uygulanmalıdır. Çevresel varlıkların özgün durumlarını da dikkate alan,özel stratejiler içeren, “çevre için eğitim” programları da böyle bir uygulama çerçevesinde geliştirilmelidir.
Çevre politikaları ve mevzuatı alanındaki çabalar sadece AB ile uyum çalışmalarına ve AB’nin istemlerine indirgenmemeli, aksine, daha genel ve bütünsel düzeyde bir yaklaşım ile geliştirilmelidir.
AB’ye uyum çalışmalarında AB’nin diğer aday ülkelere tanıdığı geçiş süresi kolaylıkları ile çevre mevzuatını ihlâl eden üye ülkelere uyguladığı yaptırımlar izlenmeli, bu çerçevede elde edilen veriler bulunup ilgili fırsatlar değerlendirilmelidir.
Planlama çevre korumanın temel ilkesi olan önleyiciliği gerçekleştirmenin en önemli aracıdır. Bu nedenle temel çevre koruma esaslarını içeren bir master plan olmalı ve her ölçekteki fiziki planlar da bu plana uygun yapılmalıdır.
Çevresel varlıklar temel çevre koruma esasları ile sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesiinde değerlendirilmek suretiyle koruma-kullanma esaslarının belirleneceği, havza bazında hazırlanacak bir çevresel planlamaya ilişkin yasal düzenleme yapılmalıdır.
Çevre mevzuatına ve uygulamasına ilişkin olarak yukarıda belirtilen sorunların aşılabilmesi için son yıllarda evrensel düzeyde belirginleşen genel eğilime uygun olarak çevre mevzuatı gözden geçirilip uzun dönemli hedef olarak tutarlı, kapsamlı, uyumlu ve yeterli tek bir metin haline getirilme konusunda çalışmalara (kodifikasyon) başlanmalıdır.
Kısa dönemli hedef olarak, Çevre Kanununun bütünsel bir çevre koruma anlayışını yansıtmasına özel önem verilmelidir. Bunun için de öncelikle doğa koruma ve biyo güvenlik alanında halen yürütülen mevzuat çalışmalarında belirlenen temel koruma esaslarının bu kanuna yansıtılması gerekir. Ayrıca taslağın kapsaması gereken temel konular şunlar olmalıdır;
Evrensel ölçekte kabul görmüş çevre koruma ilkelerinin (önleme, bütünsellik, katılım, ihtiyat, işbirliği ve eşgüdüm, kirleten öder gibi) ve kavramlarının (çevre hakkı, sürdürülebilir kalkınma gibi) kabul edilmesi; bunların hayata geçirilmesi usullerinin belirlenmesi.
Önleyici ilkenin gereklerini yerine getiren araçların (ÇED ve planlama gibi) düzenlemesine özel bir önem verilmesi.
Hem bu ilke ve kavramların sahiplenilmesi hem de çeşitli düzeylerde ortaya çıkabilecek kötüye kullanmaların önlenmesinde bir denetim aracı olarak rol oynaması nedeniyle halkın katılımı ilkesinin somut yollarının belirginleştirilmesi.
Çevreye ilişkin oluşacak zararların telafisi imkansız olabileceğinden, çevre ile ilgili yargılamada sürecin hızlandırılmasına ilişkin özel hukuki düzenlemeler yapılması.
Türkiye’ye özgü olup, AB bünyesinde henüz başlı başına bir hukuki düzenleme yapılmamış olan önemli çevre bileşenlerine ilişkin temel koruma esaslarına yer verilmesi.
Kirliliğin önlenmesi ve kontrolüne ilişkin bütün temel esasların ortak hükümler ve kirlilik konusundaki özgün durumların gerektirdiği özel hükümler şeklinde belirlenmesi.
İşbirliği ve eşgüdümü sağlama konusunda esasların benimsenmesi ve böylece yetki karmaşasının belli ölçüde önlenmesi,
gerekir.
Çevre Kanununa dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerin de parçalı ve sektörel yapısının bütünsel yaklaşımla gözden geçirilerek bu düzeydeki yönetmelik karmaşasının da giderilmesi gereklidir.
Bütünselliği bozmamak ve yeni sorunlara yol açmamak için halen, birbirinden kopuk şekilde, yürütülmekte olan çalışmaları (mevzuat taslakları ve projeler) yürüten gruplar arasında iletişim ve bilgi akışının ve görüş alışverişinin sağlanması, gerekirse yeni uzmanların çalışmalara dahil edilmesi gereklidir.
Özellikle büyük şehirlerimizde oldukça ciddi problemlere neden olan sahipsiz hayvanların kontrolü amacıyla 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun bazı maddelerinde Ülkemizin ekonomik ve sosyal şartlarının yaratabileceği güçlükler dikkate alınarak AB mevzuatını yansıtan uygulanabilir çözümler getirilmelidir.
Yaptırımların uygulanmaması da dahil olmak üzere denetim yetersizliğine bir çözüm yolu olarak, bağımsız şekilde çalışan kişilerden oluşan ve “kamu adına” görev yapan etkili bir “çevre denetçiliği” sistemi oluşturulmalıdır. Böyle bir yapı yerel yönetimler düzeyinde varolan ve arttırılması hedeflenen yetkilerin kötüye kullanılmasının önlenmesi yönünden de bir güvence olacaktır.
Faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş ve işletmeler Çevre Yönetim Birimi Kurmak, Çevre Mühendisi istihdam etmek veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlarda hizmet satın almalıdır.
Yerel bilgi ve deneyimleri dikkate alan katılımcı yaklaşımların benimsenmesi gerekir.
Çevre mevzuatının uygulanması düzeyinde karşılaşılan güçlükler yönünden fikir almak üzere disiplinler arası bir yapıya sahip, alanında uzman kişilerden oluşan ve çeşitli kesimlerden gelebilecek etkilerden bağımsız ve objektif şekilde çalışacak “danışma komiteleri”kurulmalıdır.
Yetki sorununun çözümü ve idari yapılanma bakımından girişilen çalışmalarda (özellikle yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması girişimlerinde) esasa ilişkin olarak iki önemli boyutun dikkate alınması gereklidir. Bunlardan birisi yerel yönetimlerin politik etkiye açık olmasıdır. Diğeri ise “korunan alanlar”, ekolojik gerçekler temelinde, birden fazla il veya ilçeyi kapsadığı için “havza bazında yönetim” uygulanmasının kaçınılmaz olduğudur. Bu nedenle yetkilerin bu gerçek ışığında belirlenmesi gereklidir.
İkinci fıkrasına ormanlarda bina ve tesis yapılması konusunda kamu yararı bulunması koşulu yerine “üstün kamu yararı ve kesin zorunluluk” bulunması koşulu konulmalıdır.
Dördüncü fıkrasının orman köylülerinin nakli için orman dışına çıkarmaya ilişkin birinci cümlesi orman köylülerinin kalkındırılması ve orman içi iskan meselesinin çözümünde bir anahtar niteliğinde olduğundan korunmalıdır.
Orman dışına çıkarma işlemi bir tasfiye işlemidir. Bu nedenle tüm ormanlarda sadece bir kez uygulanmalıdır. Bu işlem orman kadastrosu tamamlanana kadar devam ettirilmeli ve bu işler en geç 5 yıl içinde tamamlanmalıdır.
31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybettiği gerekçesiyle orman sınırları dışına çıkarılan alanların bir an önce değerlendirilmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu değerlendirme sonucu elde edilecek kaynaklar orman köylülerinin kalkındırılması, temel ormancılık araştırmalarının yapılması ve orman içi ağaçlandırmalarda kullanılmalıdır.
6831 Sayılı Kanununda,
Anayasaya paralel olarak Kanunun 2 nci maddesine orman bütünlüğünü bozmamak, orman toprak muhafaza karakteri taşımamak koşulları konulmalıdır.
Orman kadastrosuna ilişkin 7-12 nci maddeler yeniden düzenlenmeli, kadastro komisyonlarının oluşumu düzeltilmeli, tamamlanan dosyaların tescili sağlanmalıdır.
17 nci maddenin ikinci fıkrasına orman içinde izinsiz yapılan tesislerin mahkeme kararına gerek kalmadan yapım aşamasında yıkılmasını ve buralara alt yapı hizmetlerinin götürülmemesini sağlayacak hükümler eklenmelidir.
Anayasaya paralel olarak 17 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki ormanlarda yapılacak bina ve tesisler için, kamu yararı ve zorunluluk bulunması koşulu üstün kamu yararı ve kesin zorunluluk bulunması biçiminde düzenlenmelidir.
Köylü zati ve müşterek yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile Pazar satışı odun haklarına ilişkin 31,32,33,34,35. ve 40 inci maddeler uygulamada sorunlara ve değer kayıplarına neden olmaktadır. Bu konudaki yasal düzenlemeler yeniden yapılmalıdır. Bunun için katılımcı bir yaklaşımla orman köylüleri ve örgütlerinin de görüşleri alınmalıdır.
40 ıncı maddeye göre birim fiyat usulüyle çalışan orman köylülerinin sosyal güvenliği mutlaka sağlanmalıdır.
Özel ormanlarda yapılaşma ile ilgili 52 nci madde sorunlara neden olmaktadır. Bu madde yeniden düzenlenerek özel ormanlarda yapılaşma belli esaslara bağlanmalıdır. Bu şekilde belirsizlikler giderilerek özel ormanlarda yapılaşma disiplin altına alınmalı ve bu ormanların yok olması önlenmelidir.
Özel ağaçlandırmalarda başarıyı artırmak için 57 nci maddede gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Özel ağaçlandırmalarda ve rehabilitasyon çalışmalarında orman ekosistemi ve orman ekolojisi dikkate alınmalıdır.
4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanununda;
Geçmişte adli ceza şeklinde uygulanan cezaların idari para cezasına çevrilmesi Kanunun uygulamasında önemli aksaklıklar ortaya çıkmıştır. En azından temel suçlarda eski sisteme yani adli ceza sistemine dönmek gerekir. Aksi halde müsadere ve alacak davaları ayrı yerlerde ayrı davaların açılması gerekmektedir.
Yasaya göre cezayı veren yetkililer aynı zamanda cezayı tahsil etmekle de görevli bulunmaktadır. Tahsil edilen cezalar Genel Bütçeye yatırılmakta olup, cezaların tahsilinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu nedenle teşkilâtın tahsilâtla meşgul edilmemesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Yasanın 30 uncu maddenin son fıkrasında itirazın cezanın tahsilini durdurmayacağı belirtilmesine rağmen son fıkrada kesinleşen idari para cezalarının 6183 sayılı Orman Kanununa göre tahsil edileceği düzenlenerek yaratılan çelişki giderilmelidir.
Yasada müsadere edilen suç aletlerinin satışından ve tahsil edilen tazminatların Bakanlık Döner Sermayesine yatırılacağı hükme bağlandığından OGM orman içinde işlenen suçlarla ilgili davaları da takip etmek istememektedir. Bu nedenle Yasada Bakanlık ve OGM görev alanları ayrılmalı ve her örgüt kendi sorumluk alanındaki davaları takip etmelidir.
Avcılık belgesinin her yıl vize edilmesi ön görüldüğü halde bunu yapacak merci belli olmadığından bu durumdaki avcılar avlanma izni alamamakta ve kaçak avlanma yoluna gitmektedir. Vize zorunluluğunun kaldırılması ve avlanma izin ücretlerin buna göre yükseltilerek buradan Maliye Bakanlığına bir pay aktarılması sorunu çözebilecektir.
Mevzuatta 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile çelişen ve uygulamada sorun yaratan hükümler gözden geçirilmelidir.
2873 Sayılı Milli Parklar Kanununda;
Planlamayla ilgili 4. madde yeniden düzenlenmelidir. Planların ilân edilmesi ve itiraz hakkı tanınması, onay sürecinin kolaylaştırılması ve finansmanına ilişkin düzenlemelere yer verilmelidir. Vatandaşın mağdur olmaması için önce uzun vadeli gelişim planının yapılarak milli park olarak ilânını sağlayacak düzenlemeler düşünülmelidir.
Milli parklarda yasaklanan eylemlerin yaptırımları yasada yer almalıdır.
7 ve 8 inci maddelerde çeşitli amaçlarla verilecek izin ve irtifak haklarının verilmesinde kaynak değerlerinin asla zarar görmemesi esası getirilmelidir.
Milli Parklar Kanunundaki hükümler, Doğa Koruma Yasası hazırlama çalışmalarında düzenlenmesi düşünülen koruma statülerine uygun hale getirilmelidir.
2924 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanununda;
Bu yasa orman köylülerinin kalkındırılmasını, orman dışına çıkarılan alanların dağıtımı ile sınırlı tutmaktadır. Bu nedenle kalkınma için gerekli daha detaylı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Ayrıca orman dışına çıkarılan alanların değerlendirilmesi konusunda da yasal engeller mevcuttur. Yasanın bu arazilerin değerlendirilmesine ilişkin bölümlerinin biçimi büyük ölçüde yapılmak istenen anayasa değişikliklerine bağlıdır. 2924 sayılı Kanun, yukarıda sözü edilen anayasa değişiklikleri çerçevesinde ve yukarıdaki eksikliklerde göz önünde tutularak yeniden düzenlenmelidir.
Orman Kanununun 2/A maddesine göre orman içi köylerin naklinden doğacak her türlü ihtiyaçların karşılanması hususunda gerekli tedbirlere yer verilmelidir.
4234 Sayılı Mera Kanununda;
Mera Kanunu en çok meraların hayvancılık dışı amaçlarla kullanımına izin veren istisnai hükümleri bakımından eleştirilmektedir. Eleştiriler daha ziyade yapılaşma ile ilgili düzenlemelere yöneliktir. Ayrıca Maden yasası ve İmar yasasındaki düzenlemelerin de mera alanlarının bozulmasını, amaç dışı kullanımını ve daraltılmasını kolaylaştırdığı söylenmektedir. Mera alanlarının bozulmasına ve daralmasına yol açan bu düzenlemeler orman içi ve orman sınırındaki meralarda ormanlar aleyhine sonuçlar doğuracaktır. Hem meraların hem de bunlara bitişik ormanların korunması bakımından yapılaşma konusundaki düzenlemeler Kanunun ilk şeklindeki gibi sınırlı tutulmalıdır.
3402 sayılı Kadastro Kanununda;
Bu Kanunun ormanları ilgilendiren ve tartışılan en önemli maddesi 4 üncü maddedir. Kadastral çalışmaların tek elden yapılması esas olmakla birlikte, 5304 sayılı kanun ile yapılan değişikliklerin sonuçları izlenerek doğabilecek durumlara göre yeni düzenlemeler yapılabilir.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununda;
Bu Yasanın 8 inci maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan orman alanlarının tahsisine ilişkin yönetmelik orman alanlarında yapılaşma baskısı yaratmaktadır.
Turizm Teşvik Kanunu ve uygulamaları sürdürülebilir kalkınma anlayışı ile ekosistem bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir.
3213 sayılı Maden Kanununda;
Bu Kanun uygulamasında kum, çakıl gibi her yerde bulunabilecek malzemelerin ormanlarda aranması ve işletilmesine izin verilmesi orman alanlarının tahribine neden olmakta ve ortaya büyük rehabilitasyon sorunları çıkmaktadır. Ekonomik değeri ve önemi düşük materyallerin maden kapsamına alınarak bunların Milli Parklarda da aranmasına ve işletilmesine izin verilmemelidir.
Çevre ve ormancılık hizmetlerinin etkin yürütülebilmesi için; Çevre ve Orman Bakanlığının çalışma alanlarıyla ilgili olarak, katılımcı anlayışla hazırlanmış ulusal dokümanlardaki (UÇEP, UOP, OAP, 8.BYKP-ÖİKR) esaslar dikkate alınmalıdır.
Yönetimde arzu edilen duruma ulaşabilmek için; Hizmetlerin ve standartlarının tanımlanması, İş görenlerin iş memnuniyeti, Her alanda şeffaflık, bilgi, kamu bilincine sahip olma ve yarar sağlayanların isteklerinin geri bildirim sistemleri yolu ile kendi kendini denetleme olanağı, Karar alma süreçlerinde örgüt içi ve örgüt dışı katılımın sağlanması, Yerinden yönetim modellerinden faydalanma ilkeleri dikkate alınmalıdır.
Çevre ve Orman Bakanlığının ana hizmet birimlerinin tasarruf ve hizmetlerin etkinliğini sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmesi çalışmaları hızlandırılmalıdır. Yüksek Çevre Kurulu daha etkin bir konuma getirilmelidir.
Doğa korumaya ilişkin ilkeleri belirleyecek, alan ve tür bazında yönetim gerçekleştirecek bağlı kuruluş niteliğinde bir birim oluşturulmalı; 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu kapsamındaki alanlar ve türler, uluslararası sözleşmeler kapsamında korunan alanlar, özel çevre koruma bölgeleri, sulak alanlar ve doğal sitler bu birimin sorumluluğuna verilmelidir.
Orman alanları dışında ağaçlandırma, erozyonla ve çölleşmeyle mücadeleye yönelik ilke ve esasları belirleyecek, ilgili kurum ve kuruluşlar eliyle uygulamaya sokacak ve gerektiğinde uygulamaları havza (proje) bazında bizzat yürütecek bir ana hizmet birimi kurulmalıdır.
Ana hizmet birimleri tarafından yürütülen ormancılık hizmetleri (Orman alanlarında ağaçlandırma, baltalıkların ıslahı, tohum ve fidanlık hizmetleri, mesire yerleri, orman-halk ilişkilerine ilişkin görevler) bağlı kuruluş Orman Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmelidir.
Çevre mevzuatı ve standartlara aykırı olarak mevcudiyetini devan ettiren kentsel, ticari ve tarımsal yapılar ve aktivitelerin standartlara ve çevre mevzuatına uygun hale gelebilmesi için teşvik mekanizması oluşturulmalıdır.
Çevre ve Orman Bakanlığı her ölçekteki fiziki plana altlık teşkil etmek üzere Çevresel Master Plan(Koruma-Kullanma esaslarına göre hazırlanacak arazi kullanım kararları) hazırlayacak şekilde organize edilmelidir.
Çevresel denetim, izleme ve raporlama faaliyetlerinin yerine getirilmesini sağlamak üzere, ayrı Tüzel Kişiliğe haiz ilgili kuruluş statüsünde Çevre Ajansı kurulmalıdır.
Ana hizmet birimleri uygulatan kurumlar niteliğinde düzenleyici kararlar alacak yapıda teşkilatlanmalıdır.
Bağlı kuruluşlar uygulayıcı kurum niteliklerini muhafaza etmeli, bölge teşkilatlanmalarında günümüzün ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapılmalıdır. Taşra teşkilâtının genel müdürlükler ile zayıflayan ilişkileri kuvvetlendirilmelidir.
Bakanlığın görev alanlarıyla ilgili olarak halkın katılımını sağlayacak yasal düzenlemelerin yanı sıra, bunları hayata geçirecek uygun mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Personel alımı, atama, görevde yükselme konularında nesnel, başarılıyla başarısızı ayırt edebilen, öznel yaklaşımları dışlayan ölçütler ortaya konulmalı; örgütün genel yapısı, bilgi birikimi, deneyim ve motivasyon konuları göz önünde bulundurulmalı, Diğer Bakanlıklarla kıyaslandığında özlük hakları zayıf olan Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük hakları güçlendirilmelidir. Bu doğrultuda; Çevre ve Orman Bakanlığı hemen hemen tüm kamu kurumlarının çalışanlarına değişik isimler adı altında ödediği Döner Sermaye katkısı, tazminat gibi ek ödemelerden kendi çalışanlarının da yararlanması için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.
Bakanlık Merkez Teşkilatının görev ve sorumluluklarının bir bölümü taşra teşkilatına devredilerek, merkezi yapı küçültülmeli, uzmanların görev yaptığı bir örgütlenme modeline dönüştürülmelidir.
Orman Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki bölge müdürlüklerinin ve işletme müdürlüklerinin yerleri ve sayısı orman kaynakları dikkate alınarak belirlenmelidir. İşletme şefliklerinin sorumluluk alanları küçültülerek sayıları artırılmalıdır.
Ormancılık hizmetlerinin yaptırılmasında özel sektörden nitelikli hizmet alımı çerçevesinde hazırlanan, ‘’Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstrisi Mühendisliği Meslek Yetki Yasa Tasarısı’’ nın çıkarılmalıdır.
Çevre hizmetlerinin nitelikli olarak yürütülebilmesi için Çevre Mühendisliği meslek yetki yasası en kısa sürede çıkarılmalıdır.