Atatürk araştirma merkezi gazi mustafa kemal atatürk miLLÎ bağimsizlik ve çAĞDAŞLAŞma önderi


Damat Ferit Paşa Tekrar İş Başında: Anadolu ile İstanbul’un



Yüklə 2,01 Mb.
səhifə12/34
tarix30.05.2018
ölçüsü2,01 Mb.
#52174
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   34

6. Damat Ferit Paşa Tekrar İş Başında: Anadolu ile İstanbul’un

Yolları Kesin Olarak Ayrılıyor.

Vatansever çevrelerin Damat Ferit Paşa’nın iş başına getirilmemesi tavsiyesine karşı Padişah Mehmet Vahidettin “Ben istersem, Rum Patriğini de Ermeni Patriğini de haham başını da getiririm” diyerek, sadaret mührünü dördüncü kez eniştesi Damat Ferit Paşa’ya teslim etmişti.

Sadrazam ilk iş olarak Kuva-yi Millîye mensuplarının âsi ve öldürülmesinin farz olduğuna dair bir fetva yayınlattı ve bunu İngilizlerin de yardımıyla Anadolu’da duyurmaya çalıştı. Ayrıca Padişah da Anadolu hareketini kınayan bir ferman yayınladı. Buna göre, siyasî durum düzelmeye giderken Anadolu hareketi olayları aleyhimize çevirmiştir. Bunlar hakkında kanunî işlem yapılacağını bildiren Vahidettin bütün milleti kendi etrafında toplanmaya davet ediyor ve Meclis’i kapattığını bildiriyor ve dört ay içinde yeni seçimlerin yapılacağını ilân ediyordu. Böylece İstanbul, Ankara’da Meclis’in açılmasını önlemek istiyordu. (11 Nisan 1920).

Millî hareketi dağıtmak maksadıyla iş başına gelen Damat Ferit bir taraftan da var gücüyle Anadolu’da ayaklanmalar çıkarmaya gayret ediyordu. Bu maksatla Ahmet Anzavur’u Bandırma çevresinde tekrar harekete geçiriyordu. Bir taraftan da Anadolu’yu, M. Kemal’i yola getirmek maksadıyla Kuva-yı İnzibatiye (Hilâfet Ordusu) adı verilen devşirme kuvvetler hazırlama yoluna gidiyordu.

Bunlara karşı Mustafa Kemal, Ankara Müftüsü Rifat (BÖREKÇİ) Efendi başta olmak üzere, yüz elli üç Anadolu müftüsü ve din adamı tarafından hazırlanan bir karşı fetva yayınlattı. Karşı fetvada: “Düşmana karşı vatanı korumanın farz, bu yolda ölenlerin şehit, kalanların gazi oldukları, vatanını düşmanlara karşı koruyan ve dini vazifesini yerine getiren İslâm halkına karşı fitne çıkaran ve silâh kullananların en büyük günahı işledikleri; bu suretle düşmanların zorlamaları ve kandırmalarıyla çıkarılmış olan fetvaların geçerli olmadığı” vurgulanmaktaydı200.

Ayrıca millete hitaben Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla bir beyanname yayınlandı. Beyannamede: “İşgalci güçler vatanını korumak için silâha sarılanları, Padişahımıza karşı isyan ettikleri yalanını söylüyorlar... Millet Meclisi, Halife ve Padişahı düşman baskısından kurtarmak, başkentimizi, anavatana bağlamak için çalışıyor. İzmirini, Adanasını, Urfa ve Maraşını velhasıl vatanın düşman istilâsına uğramış kısımlarını savunan ve milletlerinin şerefi için kan döken din kardeşlerimizi arkadan size vurdurtmak isteyen alçakları dinlemeyin. Ta ki din son yurdunu kaybetmesin, ta ki milletimiz köle olmasın” denilerek millet birleşmeye çağrılmaktaydı201.

M. Kemal, bir taraftan işgal kuvvetleri ile işbirliği yaparak Kuvayı Millîye’yi dağıtmaya çalışan Damat Ferit Hükümeti’nin yıkıcı faaliyetini önlemeye çalışıyor, diğer taraftan da Anadolu hareketini meşru zemine oturtacak “olağanüstü yetkileri haiz” bir Meclis toplanması için hazırlıklar yapıyordu. Bu maksatla İstanbul’un işgalinden bir gün sonra 17 Martta bir genelge yayınladı: Genelgede özetle Meb’usan Meclisine ve hükümet merkezine İtilâf Devletlerince resmen ve zor kullanılarak el konulduğunu, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine son verildiği, devletin temel fonksiyonlarının işlemez hale geldiği belirtilerek on beş gün zarfında yeni bir Kurucu Meclis’in toplanmasını öneriyor ve bu Meclis’e seçilme şartları açıklanarak komutanların bu konudaki görüşlerini bildirmeleri isteniyordu202. Komutanlarla ve bazı valilerle olan yazışmalardan sonra, 19 Mart’ta karar kesinleşerek vali ve komutanlara tebliğ edildi. Buna göre, eleştiriler dikkate alınarak Meclis’in adı “Olağanüstü Yetkiler Taşıyan Meclis” olarak benimsenmekteydi. Daha sonra bu isim yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi adı tercih edilmiştir. İstanbul Meb’uslar Meclisi’nden gelen milletvekilleri yeni Meclise katılacaklardır. Seçimler il, sancak idare ve belediye Meclisi ile Müdafaa-i Hukuk Merkez Kurul üyeleri ve ikinci seçmenlerce gizli oy ve açık tasnifle yapılacaktır. Sancaklar seçim bölgesi olacak, her sancaktan beş üye seçilecektir. Seçimlerde her parti ve cemiyet üye gösterebileceği gibi, kutsal mücahedeye katılmak isteyen herkes aday olabilecektir. Seçimler en geç on beş gün zarfında Ankara’da taplanılacak şekilde tamamlanacaktır203.

Bu esaslara göre seçimler yapılmış, gelen milletvekillerinin Öğretmen Okulunda kalmaları sağlanmış, Meclis’in 23 Nisan 1920 Cuma günü millî ve dinî törenlerle açılması kararlaştırılmıştır.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

YENİ BİR DEVLET: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILIYOR, MUSTAFA KEMAL’İN LİDERLİĞİ

PERÇİNLENİYOR
I- Meclisin Özellikleri

1- Açılış ve Mustafa Kemal’in Başkan seçilmesi

Meclis Binası olarak İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılmış olan çatısı yeni örtülen bir bina hazırlanmıştı. Milletvekillerinin oturmaları için okullardan sıralar getirilmiş, aydınlanma için büyük bir lüks lambası asılmış, ısınma işlemi de büyük bir soba ile ayarlanmıştır. Bu mütevazı dekor içinde yurdu düşmanlardan kurtarmaya kararlı insanlar biraraya gelmişlerdi. Gelenlerin dünya görüşleri, siyasî düşünceleri, kültür tabanları farklıydı. Bu insanların ortak düşünceleri, vatanı işgalden kurtarmak, devletin bağımsızlığını sağlamak noktasında birleşiyordu.

Meclis Mustafa Kemal’in öngördüğü dinî ve millî törenler yapılarak, en yaşlı milletvekili, emekli Maarif Müdürü Şerif Bey’in hitabesi ile 23 Nisan 1920 Cuma günü, öğleden sonra saat 14.45’te açıldı. Sinop Milletvekili Şerif Bey özetle: “İstanbul’un yabancılar tarafından işgal edildiğini, hilâfet makamını ve hükümet merkezisinin istiklâlini kaybettiğini, bu durumu kabul etmenin köleliğe yol açacağını, ancak ezelden beri hür yaşamış olan Türk Milleti’nin esir olarak yaşamayı şiddetle reddettiğini, bundan dolayı Meclisi topladığını ve kendi kendisini yönetmeye başladığını belirterek “Büyük Millet Meclisi’ni açıyoruz.” ifadesiyle Meclis çalışması başlatılmıştır.

Daha sonraki günlerde, Meclis’in adı “Türkiye Büyük Millet Meclisi” hükümetin adı da “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” olarak benimsenmiştir.

Meclis altmış altı sancaktan seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan gelebilen son Mebusler Meclisi üyesi olan milletvekillerinden oluşmuştur204. İlk oturum 115 milletvekili ile açılmıştır. Milletvekillerinin çoğunluğu, (133) devlet memuru, (101) serbest meslek sahibi, (52) asker, (32) din adamından oluşmuştur. Milletvekillerinin çoğu yüksek tahsillidir205.

Mustafa Kemal 24 Nisan 1920’de davet sahibi olarak, 19 Mayıs 1919’dan Meclisin açılışına kadar meydana gelen olayları özetleyen uzun bir tarihî konuşma yaptı. Bu konuşmada o güne kadar meydana gelen olaylar değerlendirildikten sonra ne yapılması gerektiği açıklanmıştır. Ona göre: “Bir tarafta karşımızda hiç bir anlaşma, hiç bir insanî değer ve kanunla kendisini bağlı görmeyen İtilâf Devletleri, diğer tarafta vatanın haklarını savunamayan, mütarekeye aykırı, yabancı tecavüzlerini önlemek için her türlü imkândan yoksun esir bir hükümet, öte yandan da işgalcilerin sayısız baskısı ve hükümetin esareti karşısında başvuracak yerden mahrum ve acılar içinde kıvranan bir millet vardır. ... İstanbul’un işgaliyle, Osmanlı egemenliği ortadan kalkmış, devlet gücüne el konulmuştur. Yürütme gücü güdümlenmiştir. Savunma örgütü saldırganların denetimine girmiştir. Bu alçakça oluşumu kabullenen Ferit paşa Hükümeti, bağımsızlığına yürekten bağlı olan milletle her türlü bağlarını kaybetmiş ve millet aleyhinde düşmanla ittifak etme durumuna gelmiştir. ...Milletlerin bağımsızlıklarının birinci şartı yargı hakkıdır. İstanbul’daki yüzlerce kanunsuz tutuklamalar adli gücün geçersiz hale geldiğini göstermektedir. Dolayısıyla millet yedi yüz yıldan beri şan ve şerefle koruduğu ve savaşdığı bağımsızlık ve varlığının devamı için, İstanbul’un işgali olaylarının meydana getirdiği hukukî vaziyeti tamir etmelidir. Düşmanlarımızın tasavvurlarının engellenmesi için, devletin egemenliğine ara verilmemekte acele edilmelidir. Bunun için inhilâl eden Anayasamızın bıraktığı boşluğu derhal doldurmak zorunluluğu vardır... İşte bu lüzum ve zaruret dolayısıyla, millî egemenliğin her şeyden önce tecellisi maksadıyla yüce Meclisiniz olağanüstü yetkilerle toplanmıştır... Meclis’de tecelli olan millî gücümüz, hilâfet ve saltanatı yabancı baskısından ve Devleti esaretten kurtaracak önlemleri alacaktır, İstanbul faciasından bu yana, Temsil Heyeti millet arasındaki birlik ve dayanışmayı korudu. Kanunların geçerliliğini sağladı... Bu dakikadan itibaren yedi yüz yıllık bir azamet ve şevketten sonra, yok olmanın eşiğinde henüz ayakta durabilen milletin akıbetinden sorumluluk artık yüksek heyetinizin olacaktır206.

Böylece Mustafa Kemal Meclisin toplanma gerekçesini açıklayarak, milletvekillerini sorumluluk almaya davet etmekteydi. Ancak herşeyden önce yürütme erkinin nasıl kullanılacağının saptanması gerekiyordu.

Keza o gün yapılan oturumda, Mustafa Kemal, verdiği bir önerge ile konuya açıklık getirdi. Özetle: “Ülkeyi bölünmekten ve dağılmaktan korumak için millî güçleri esaslı bir örgüt içinde birleştirmek gereklidir. Bunun için Meclis’te toplanan millî iradeye dayalı bir hükümet oluşturmak zorunludur. Saltanat makamı aynı zamanda halifelik makamı olduğundan geçici bir hükümet başkanı seçmek veya padişah kaymakamı tanımak mümkün değildir. Dolayısıyla başkansız bir hükümet meydana getirmek zorunluluğu vardır... Yüce Meclis olağanüstü yetkilerle donanmıştır. Onun üstünde hiçbir güç yoktur...Yüce Meclis milletle ilgili bütün işlere el koyacaktır. Ancak işlerin ayrıntılarına her zaman girme imkânı bulamayacağından, kendi içinden vekil kılınacak üyelerinden görevlendirilecek, herbiri ayrı ayrı ve tümünün ortaklaşa Meclise karşı sorumlu olduğu bir hükümet işleri yürütecektir. Meclis Başkanı bu heyetinde başkanıdır. Padişah ve Halife düşman baskı ve zorlamasından kurtulduğu ve kendini tamamıyla özgür ve bağımsız olarak milletin sinesinde gördüğü gün, Meclisin düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumu alır207.

“Geçici Anayasa” niteliği kazanan bu önergenin kabülünden sonra, Meclis Başkanlığı seçimi yapıldı ve Mustafa Kemal Meclis Başkanlığına getirildi. İkinci başkanlığa Erzurum milletvekili Celâlettin Arif, Başkan Vekilliklerine Konya milletvekili Abdülhalim Efendi ve Kırşehir milletvekili Cemalettin Efendi seçildiler.

Meclisin 25 Nisan toplantısında, Mustafa Kemal’in önerdiği gibi, yürütme yetkisini kendisi kullanacak olan Meclis’in bu yetkiyi nasıl kullanacağı ele alındı. Bunu tespit etmek kanunlaştırmak üzere, 15 kişilik kanun teklif etme komisyonu oluşturuldu. Yasa tasarısının Meclisce kabülüne kadar 6 kişilik geçici bir yürütme kurulu seçilmesi belirlendi. Bu 6 kişilik heyete Genel Kurmay başkanlığına getirilen İsmet (İNÖNÜ) Bey’in katılması Meclisce uygun görüldü208a. Böylece Mustafa Kemal’in başkanlığında 7 kişilik bir geçici hükümet göreve başladı.



2. Hükümetin Oluşması

İlgili komisyonun hazırladığı yasa tasarısı, 2 Mayıs’ta kanunlaştı. Buna göre Bakanlar Kurulu onbir üyeden oluşacaktı. Bakanlar arasında çıkacak anlaşmazlıkları Meclis çözümleyecektir. Bakanlar görevleri ile ilgili işlerde, ilgili meclis komisyonunun görüşünü alabilecektir. Meclis toplantıda olmadığı zamanda istifâ eden vekil olursa, Büyük Millet Meclisi Başkanı Meclis üyelerinden birini geçici olarak görevlendirebilecek, daha sonra Meclisin onayına sunacaktır. Yasanın tümünün 3/2 çoğunlukla kabul edilmesi benimsenir. 4 Mayıs’ta bakanların seçimi tamamlanmıştır. Hükümet şu şekilde oluşmuştur:


Adalet : Celalettin Arif Erzurum Milletvekili

İçişleri : Cami (BAYKURT) Aydın Milletvekili

Dışişleri : Bekir Sami (KUNDUH) Tokat Milletvekili

Millî Savunma : Fevzi (ÇAKMAK) Kozan Milletvekili

Maliye : Hakkı Behiç (BAYIÇ) Denizli Milletvekili

Şeriye-Efkaf : Mustafa Fehmi (GERÇEKER) Bursa Milletvekili

Sağlık ve Sos.Yard. : Dr. Adnan (ADIVAR) İstanbul Milletvekili

Bayındırlık : İsmail Fazıl Paşa Yozgat Milletvekili

Millî Eğitim : Dr. Rıza Nur Sinop Milletvekili

İktisat :Yusuf Kemal (TENGİRŞENK) Kastamonu Milletvekili

Genel Kurmay Başkanı : İsmet (İNÖNÜ) Edirne Milletvekili
Artık Ankara’da ülkenin kaderine el koymuş yeni bir Meclis ve yeni bir hükümet vardır. Meclis Başkanı hükümetin de başkanıdır. Bu bir meclis hükümetidir. Bakanlar atanmayla değil, seçimle işbaşına gelmişlerdir ve teker, teker meclise karşı sorumludurlar. Genel Kurmay Başkanının hükümete girmesiyle “Ordu üzerinde olan Meclis, kendi tam egemenliğini Genel Kurmay Başkanı aracılığıyla uygulamış oluyordu”

Meclisin göreve başlaması Millî Mücadele tarihi ve Mustafa Kemal açısından ne ifade etmektedir?



Meclisin açılmasıyla Millî Mücadele hukukî bir temele millî egemenlik temeline dayandırılmıştır. Mustafa Kemal bu ilkeyi hem dış düşmanları istilâcı güçleri yurt dışına atmak, hem de işbirlikçi İstanbul hükümetlerini meşruiyet temelinden mahrum etmek için çok başarılı bir şekilde kullanmıştır. TBMM, dört bir yandan emperyalist devletlerin saldırısına uğrayan vatan topraklarını savunmak için Mustafa Kemal’e sağlam ve yasal bir dayanak oluşturmuştur.

Nitekim TBMM tam bir serbestlik içinde çalışmış, her konuda hesap sormuş, kıyasıya eleştiren bir tutum izlemiş büyük bir savaşın yürütülmesinde millî iradenin güç merkezi olmuştur208b.

Atatürk’ün en yakın silâh ve siyaset arkadaşı olan İsmet İnönü Birinci Meclis’in rolünü şu şekilde değerlendirmektedir: “Millî Mücadele’nin askerî safhada idaresi kadar, siyasî idaresi de naziktir. Hatta daha da naziktir denebilir. Atatürk siyasi safhanın idaresinde de aynı derece maharetli, daha da maharetli olmuştur. Mesela benim kanaatimce, Millî Mücadele’nin bir Millet Meclisi kurularak onunla birlikte yürütülmesi, son derece güç, fakat harikulâde bir buluştur. Emsali de hemen hemen yok gibidir.”

TBMM’nin açılması ile Millî Mücadele’nin yeni bir safhası başlamıştır. Mustafa Kemal artık bir cemiyet başkanı olarak değil, milletin oylarıyla iş başına gelen yeni bir devletin başı olarak düşmanların karşısına dikilmiştir.

Böylece Mustafa Kemal bin bir engele rağmen, vatanın bütünlüğünü, devletin bağımsızlığını sağlamak ve istilâcı güçleri yurt dışına atmak amacına yönelik olarak 19 Mayıs 1919’dan bu yana yürütmüş olduğu mücadeleyi, Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı olarak noktalıyordu. 8 Temmuz 1919’dan itibaren, bir “ferd-i millet” olarak başladığı, 23 Temmuz 1919’da Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı olarak devam eden Millî Mücadele liderliği, 24 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi Başkanlığı sıfatıyla pekişiyordu. Adı henüz resmen konulmasa da o artık yeni bir devletin kurucusu, Millî Mücadeleyi yıkılmaz azim ve iradesiyle yürüten tartışmasız lideriydi. Bundan sonra hiç güç, onun onayı olmadan, ülkenin geleceği ile ilgili bir karar alamaz, alsa bile uygulama imkânı bulamazdı. Artık devletin geleceği, onun iradesine bağlıydı.


3.Meclisin İlk Önce Ele Aldığı Konular

Meclis ilk işlerden biri olarak Meclis Başkanı Mustafa Kemal imzası ile metni daha önce özetlenen bir beyanname yayınladı (25 Nisan 1920). Bu beyanname ile Büyük Millet Meclisinin Padişah ve Halifeye isyan için değil, aksine onu düşman baskısından kurtarmak, başkenti anavatana tekrar bağlamak için çalıştığı belirtilerek düşman yalanlarına inanılmaması isteniyor ve millet kurtuluş için birlik ve beraberliğe çağrılıyordu.

Meclis Başkanlık Divanı, çoğunluğun eğilimini dikkate alarak ve Padişahın Meclis’e karşı tepkisini azaltmak maksadıyla, 27 Nisan 1920’ de Büyük Millet Meclisi emriyle Mustafa Kemal imzasıyla Padişaha hitaben bir telgraf gönderdi. Telgraf “İstanbul’un işgali ve bunu takip eden facialar üzerine, saltanat hukukunu, millî bağımsızlığımızı sağlamak amacıyla Ankara’da Büyük Millet Meclisi halinde toplandık” cümlesiyle başlıyor, Anadolu’nun o zamana kadar devlet için yaptığı fedakârlıklar belirtiliyor, isyan iddiası reddediliyordu. Meclis’in mücadele kararlılığı şu cümlelerle ifade ediliyordu. “Millî Müdafaamızı düşmanların bayrakları babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz... İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe, biz mücadelemize devam etmeğe mecburuz...Kendi hükümetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak yabancı esareti bahasına nail olacağımız huzur ve saadete bin kere tercih edilir” denildikten sonra Meclis’in Halife ve Padişah’a olan sadakati teyit ediliyordu209.

Bununla da yetinmeyerek Meclis’in Padişaha bağlılığını belirtmek için İstanbul’a bir heyet gönderilmesini isteyen milletvekilleri vardı. Bu yolda verilen önerge üzerine, Meclis Başkanı Mustafa Kemal görüşme açılmadan o gün İstanbul’dan gelen Fevzi (Çakmak) Paşa’nın orada gördüklerini anlatmasını teklif etti210a. İstanbul’un işgali sırasında Harbiye Bakanı olan Paşa konuşmasında: Padişahın İstanbul’da esaret hayatı yaşadığını, Cuma namazı törenlerinde bile asker bulundurmasına İtilâf Devletlerinin müsaade etmediklerini, Kuva-yı Millîye’nin ortadan kaldırılması için kabinenin bildiri yayınlaması isteği kabul edilmeyince, Bakanların süngü ile yerlerinden atılacakları tehdidi üzerine, hükümetin istifâ ettiğini, İngilizlerin baskı ile istedikleri hükümeti iş başına getirdiklerini ve bilinen fetvayı aldıklarını, bu fetvanın milleti birbirine düşürmek için düzenlenmiş bir belge olduğunu, milletin birbiri ile çatışmasının Anadolu’nun istilâsını kolaylaştıracağını, dolayısıyla milletin birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğini ifade etti210b.

Bu konuşma milletvekilleri üzerinde büyük etki yaptı. Bundan yararlanan Meclis Başkanı, bu açıklamadan sonra Çelebi hazretleri İstanbul’a bir heyet gönderilmesi önergesini geri alıyorlar diyerek gündemdeki öteki maddelere geçti.

Görüldüğü gibi, Meclis ekseriyeti itibarıyla Halife ve Padişah’ı esaretten, vatanı da istilâdan kurtarmak fikri etrafında birleşmiş görünmektedir. Mustafa Kemal muhafazakâr eğilimli bu Meclis’i adım adım ihtilâlci, devrimci bir Meclis istikametinde sabırla, beceriyle adım adım yönlendirecektir.

Daha sonraki sayfalarda açıklanacağı gibi, bugünlerde tehlike Ankara çevresine kadar yaklaşmıştı. Şeyhülislam fetvası, Padişah’ın beyannamesi, Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin Anadolu’da ayaklanma çıkarmaya yönelik faaliyetleri ciddi sıkıntılar yaratmaktaydı. Meclis’in yasallığı tartışma konusuydu. Bu çabaları yok etmek ve Büyük Millet Meclis’ni tartışma konusu olmaktan çıkarmak, düşmanla işbirliği yapanları etkisiz hale getirmek gerekiyordu. Bunu sağlamak için 29 Nisan 1920’de “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarıldı. Buna göre Büyük Millet Meclis’inin meşruluğuna karşı ayaklanmaya yönelik sözle yazıyla karşı çıkan veya fesat hareketlerine girişenler vatan haini sayılacaklar, idam dahil ağır şekilde cezalandırılacaklardır. “Olağanüstü hallerin ihtiyaçlarına cevap verecek hükümlerle donanmış olan bu kanun ülkede birliğin sağlanmasında başlıca nedenlerden biri olmuştur211.

Mustafa Kemal aynı gün Avrupa Devletleri ve ABD hükümetleri nezdinde, İstanbul’un süngü zoruyla işgal, milletvekillerinin tutuklanmasını protesto ederek Büyük Millet Meclis’inin yönetimi ele aldığını İstanbul kanalıyla alınan karar ve emirlerin geçersiz olacağını duyurdu212.

4 Mayıs’ta İcra Vekilleri heyeti seçiminin tamamlanması üzerine, kabine 5 Mayıs 1920’de ilk toplantısını Mustafa Kemal’in başkanlığında gerçekleştirdi. 6 Mayıs tarihli bir kararname ile İstanbul basınının Anadolu’ya girmesi yasaklandı. Bu suretle Damat Ferit taraftarı basının Anadolu’yu karıştırması önlenmiş oluyordu.

9 Mayısta ise, İslâm âlemine hitaben Mustafa Kemal imzalı bir beyanname yayınlanarak manevî destekleri istendi

İç ayaklanmaların dolu dizgin yayıldığı bu günlerde, Meclis, Damat Ferit Paşa’nın vatandaşlıktan çıkarılmasına, kendisi ve yardımcılarının Hıyanet-i Vataniye Kanunu gereğince yargılanmalarına karar verdi.

Ayrıca 7 Haziran da, İstanbul hükümetince yapılacak anlaşma ve her türlü muamelelerin geçersiz olduğunu belirten bir yasa yayınlandı213.

Bugünlerde Meclis’i ve onun başkanını en fazla meşgul eden konulardan biride para sorunuydu. Dolayısıyla Meclis gelir artırıcı bir dizi yasa çıkardı. Bu suretle gümrük resimlerinin artırılması, harcırahların azaltılması, kazanç vergisi tuz fiatı, damga resminin artırılması, posta ücretlerine zam yapılması...vs. nin yanı sıra düğünlerde israfın yasaklanması gibi, yasalar çıkarılmak suretiyle parasızlığa çareler aranmıştır 214.
II. TBMM’nin İçerde Otoriteyi Sağlaması

Meclis’in açıldığı günlerde en âcil iş, ülke içinde güvenliği sağlamak, isyanları bastırmak, hükümetin otoritesini her tarafta geçerli kılmaktı. Çünkü İtilâf Devletleri ve Damat Ferit Paşa Hükümetinin amaçları, en kısa zamanda ve en geniş ölçüde iç isyanları çıkarmak, Büyük Millet Meclis’ini işlemez hale getirmek, yok etmekti 215. Dış düşmanla mücadele, ancak içerde TBMM’nin otoritesini tartışılmaz hale getirmekle mümkündü. Esasen galip devletler de Anadolu direnmesini, kendileri kuvvet göndermek yoluyla değil, fakat Türk milletini birbirine düşürüp kırdırmak yoluyla netice almak stratejisini uygulamakta idiler. Çünkü İngiliz ve Fransız kamuoyu savaş yorgunuydu. Bu devletlerin Anadolu’yu istilâ için yüzbinlerce asker göndermeleri mümkün değildi . Onlar iç ayaklanmaları körüklemek, İstanbul hükümetinin zorlamasıyla Ankara’yı yola getirmek, o da olmazsa Yunan ordusu ve Doğuda Ermenileri kullanarak sonuç almak istiyorlardı. İstanbul’da Padişah ve Damat Ferit Hükümeti ise bütün ümitlerini özellikle İngiliz yanlısı bir politikaya bağlamış durumda, tam anlamıyla İngiliz güdümü altındaydılar. Dolayısıyla Büyük Millet Meclisi hükümetine karşı çıkan ayaklanmalarda İngilizler ve İstanbul hükümeti birinci derecede etken olmuşlardır. Bundan başka Kuva-yı Millîyecileri şeriat yönünden âsi ilân eden fetvalar, dini duyguları kuvvetli olan halk üzerinde ciddi etkiler yaratmıştır. Diğer taraftan Anadolu halkı uzun savaş yıllarının yorğunluğu ve bitkinliği içinde fakir ve yoksul durumdaydı. Tekrar askere alınmaktan memnun olmayanlar olduğu gibi, Kuva-yı Millîye’yi ayakta tutmak için toplanan bağış ve salmalardan yakınmalar da vardı. Bunların yanı sıra Müslüman bazı azınlıklar ile Müslüman olmayan azınlıkların ayaklanmaları ise bağımsızlığa yönelikti. Ayrıca kişisel nedenlerle isyan edenleri de dikkate almak gerekmektedir216.

Anadolu’daki millî direnmeye karşı olan hareketler Sivas Kongresi esnasında ortaya çıkmıştı. Bunlardan Ali Galip ve Muhittin Paşa’nın girişimleri daha başlangıç safhasında iken önlenmişti. Konya’da Vali Cemal Beyin faaliyetleriyle oluşan muhalif hava, Albay Refet Beyin bölgeye gelmesi ve valinin İstanbul’a kaçması üzerine dağılmıştı. Konya güneyinde Bozkır çevresinde başgösteren ayaklanmalar ise, askerî kuvvet kullanılarak ve gerektiğinde nasihat heyeti göndermek suretiyle önlenmişti. Stratejik önemi olan Marmara çevresinde 1 Ekim-25 Ekim tarihleri arasında patlak veren Birinci Anzavur Ayaklanması ordu birlikleri ve Ethem Bey’in işbirliği ile başarısızlığa uğratılmıştı. Bayburt civarında Şeyh Eşref’in çıkardığı dinî kökenli ayaklanma ile Midyat güneyindeki aşiretlerden birinin reisi olan Ali Batı’nın etnik amaçlı ayaklanması askerî birliklerce bastırılmıştı.

Yöresel nitelik taşıyan bu hareketlere karşılık 1920 yılı ayaklanmaları daha geniş alanlara ve tabana dayalıdır.

Bunların en önemlilerinden biri Düzce-Bolu ayaklanmasıdır.
A. Bolu-Düzce Ayaklanmaları

Bölge sakinlerinden Çerkez ve Abazaların sarayla öteden beri ilişkileri vardı. Meşrutiyetin ilânı üzerine bunlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı tavır almışlardı. Millî Mücadeleyi bir İttihatçı hareketi olarak değerlendirmekte Saraya ve Damat Ferit hükümetine sempati beslemekteydiler. Damat Ferit 5 Nisan 1920’de tekrar iş başına geldikten sonra, hükümetin ve İngilizlerin destek ve teşvikleriyle silâha sarılıp 13 Nisan’da Düzce’yi işgal ettiler. Ayaklanma kısa bir zamanda Adapazarı, Düzce, Bolu ve Gerede’yi içine alarak Kızılcahamam civarına, bir taraftan da Taraklı, Mudurnu, Göynük, Beypazarı üzerinden Ayaş çevresine, diğer taraftan da Çerkeş ve Safranbolu’ya kadar yaygınlaştı. İsyan Ankara’da büyük bir endişe kaynağı oldu. Bu sırada Mustafa Kemal Ankara’da, millî hareketin meşruiyet dayanağı olacak olan Büyük Millet Meclisini açma hazırlıkları yapıyordu. Anadolu’dan seçilerek gelen milletvekillerinin bir kısmı ile İstanbul Meclisi’nden kaçan milletvekillerinin bir kısmı, Ankara’ya yeni gelmişlerdi. Ankara’da kuvvet yoktu. Mustafa Kemal’in karargâhını kurduğu Ziraat Okulu’nun haberleşme telleri geceleri kesiliyor, etraftan silâh sesleri duyuluyordu. Mustafa Kemal ve beraberindekiler gerekirse karargâhı şahsen savunma hazırlığı içindeydiler. Ankara’ya 28 Km. yaklaşan ayaklanma karşısında, gerekirse çekilmek bile tartışma konusu olmaktaydı. Böyle bir ortamda Refet Beyin Ankara’ya gönderdiği 120 kişilik bir süvari birliği Mustafa Kemal ve İsmet Bey tarafından coşku ile karşılanmış ve Ziraat Mektebi etrafında savunma önlemleri almakla görevlendirilmişti. Asilere nasihat için gönderilen Hüsrev (GEREDE) heyeti esir alınmış ve her an ölüm tehdidi altında bulunmaktaydı. Ayaklanmayı bastırmakla 24. Tümen Komutanı Kur.Yrb. Mahmut Bey görevlendirilir. Mahmut Bey mert ve cesur bölgeyi iyi tanıyan Çerkez asıllı bir subaydır. İyi niyetlidir. Olayı kan dökmeden halletmek ister. Fakat Hendek civarında asilerin tuzağına düşer ve şehitlik mertebesine ulaşır (21 Nisan 1920). Tümen dağılır ve silâhlar asilerin eline geçer. M. Kemal’in bölgede dayandığı en önemli gücün dağılması, isyanı her tarafta körükler ve durumu hassas bir kerteye getirir217.

Diğer taraftan Marmara bölgesinde Ahmet Anzavur’un ikinci defa çıkardığı isyan, düzenli kuvvetler ve Çerkez Ethem milislerinin işbirliği ile 16 Nisan 1920’de bastırılmış ve Anzavur ikinci defa soluğu İstanbul’da almıştır.

Bu arada Damat Ferit Paşa, Anadolu hareketini silâhlı kuvvetlerle bastırmak için İngilizlerin onayıyla Kuva-yı İnzibatiye denilen paralı askerlerden bir teşkilât kurmuştur (18 Nisan 1920). Birliğin subay kadrosu esas itibarıyla Enver Paşa’nın tasfiye ettiği emekli subaylardan oluşmaktaydı. Birliğin başına eski Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa, onun istifâsından sonra Suphi Paşa getirilmiş, Kuvayı İnzibatiye 8 Mayıs’da İzmit’e intikal etmiştir.

Kuva-yı İnzibatiye yahut halk içindeki deyimi ile “Hilâfet Ordusu” İzmit’e intikalinde, kendisine Paşalık ünvanı verilmiş olan Ahmet Anzavur, “Kuvayı Muhammediye Komutanı” sıfatıyla, Süleyman Şefik Paşadan on beş bin lira, iki bin tüfek, altı yüz sandık cephane alarak Adapazarı’na gider ve 14 Mayıs’da Geyve Boğazını savunan Ali Fuat Paşa’ya karşı saldırıya geçer.218. Ali Fuat Paşa yanında az bir kuvvetle savunmayı silâh elde bizzat yürütür. Anzavur’un Geyve Boğazını açmak için ısrarla yaptığı saldırıları püskürtür.

Durum kritikleşir. Mustafa Kemal’in bin bir zorluklu oluşturduğu eser, daha oluşma safhasında yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İngiliz desteğini alan Padişahın halifelik sıfatından yararlanan ve şeyhülislâm fetvasına dayanan İstanbul hükümeti, Ankara’yı doğmadan boğma gayreti içindedir. Bütün olumsuz şartlara rağmen, Mustafa Kemal eldeki imkânları zorlar ve Nazilli’de Demirci Efe nezdindeki Refet Bey’i Çolak İbrahim’le beraber Mudurnu üzerinden Bolu yönüne, Yarbay Arif Komutasındaki Karakeçili birliğini Nallıhan üzerinden Bolu doğrultusunda, Balıkesir cephesinden acele çağrılan Ethem kuvvetlerini de Adapazarı istikametinde âsilerin üzerine yürümekle görevlendirir. Bunlardan Karakeçili Yarbay Arif Beypazarı ve Nallıhan’ı hatta Bolu’yu asilerden kurtarır ama Düzceli âsilerin saldırısı üzerine, Ankara yolunu kapatmak maksadıyla Kızılcahamam’a çekilir. Ancak Arif Bey gece çadırında öldürülür. (11/12 Mayıs gecesi). Bu hassas durumu, Albay Refet komutasında Mudurnu’da toplanan ordu ve Kuva-yı Millîye birlikleri, 27 Mayıs’da Bolu’yu almak suretiyle düzeltir. Diğer taraftan acele bölgeye gelen Çerkez Ethem birlikleri, 23 Mayıs’da Sapanca ve Adapazarı’nı olaysız işgal ile 25 Mayıs’ta Hendek’e girdiler ve isyanın merkezi olan Düzce’ye yöneldiler. Ethem’in teröründen kaçan Düzcelilerin ellerinde tutsak bulunan Hüsrev Bey aracılığı ile Refet Beye teslim olma talepleri gerçekleşemedi. Ethem kuvvetleri 26 Mayıs’ta Düzce’ye girdiler. Ethem derhal şiddetli icraata başladı. Asi ileri gelenleri hemen ipe çektiği gibi, bölgede Kuvayı İnzibatiye birliği oluşturmak ve asileri yönetmek maksadıyla İstanbul Hükümetinin göndermiş olduğu subayları da idam etti.

Her ne kadar Ağustos başlarında Düzce’de yeni bir ayaklanma oldu ise de fazla gelişmeden önlendi.

Bu ayaklanmalara paralel olarak İzmit’te konuşlandırılan Kuva-yı İnzibatiye uzunca bir süre hareketsiz kaldı. Bu sırada kaçaklar dolayısıyla epey fire vermekteydi. Anzavur’un hakaretine muhatap olan Süleyman Şefik Paşanın ayrılmasından sonra komutan olarak atanan Suphi Paşa, Ali Fuat Paşa ile gizlice irtibata girmiş ve çatışmamaya gayret etmişti. İstanbul’un baskısı ile birlik 14 Haziran’da harekete geçti ise de, mensuplarının bir kısmının millî kuvvetlere katılmasıyla, kısa zamanda yenilgiye uğradı. Döküntü halinde İzmit’e gelenler vapurlarla İstanbul’a alındılar. 25 Haziran’da teşkilât lağvedildi.

Böylece millî hareketi kalbinden vurmayı hedefleyen Ankara kapılarını zorlayan çok yönlü ayaklanma Mustafa Kemal’in yıkılmaz iradesi ve fedakâr vatanseverlerin gayretleri ile önlendi.


Yüklə 2,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin