ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
GAZİ
MUSTAFA KEMAL
ATATÜRK
MİLLÎ BAĞIMSIZLIK VE ÇAĞDAŞLAŞMA ÖNDERİ
(HAYATI VE ESERİ)
PROF. DR. ABDURRAHMAN ÇAYCI
Yay. Haz. Berna TÜRKDOĞAN
Ankara-2002
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR
GİRİŞ
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’Yİ YENİ UFUKLARA TAŞIYACAK BİR
LİDERİN DOĞUMU VE YETİŞMESİ
I. Ailesi ve Yetişmesi
II. Yeni Bir Hayat, Yeni Bir Ufuk: Askerî Okullar
III. Genç Subaylık Yılları (1905-1908)
IV. Kendi Kendini Yetiştiren Kurmay (Temmuz 1908-Şubat 1915)
İKİNCİ BÖLÜM
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ SEÇKİN TÜRK GENERALİ:
MUSTAFA KEMAL
I. “Kaderin Adamı” Tarih Sahnesine Giriyor
II. Mustafa KemalPaşa Doğu Cephesinde
III. Geleceğin Padişahı ile Seyahat
IV. Vahidettin Padişah - Mustafa Kemal Ordu Komutanı
V. Mütareke Sonrasında Mustafa Kemal’in İstanbul’daki Faaliyetleri: Vatanına Hizmet Yolu Açmaya Çalışan Seçkin General
VI. Mustafa Kemal Paşa’nın Ordu Müfettişliğine Atanması
VII. Barut Fıçısına Düşen Ateş: İzmir’in İşgali ve Sonuçları
A. Megali İdea, Venizelos ve Paris Barış Konferansı Kararları
B. İzmir’in İşgali ve Sonuçları
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MİLLİ KURTULUŞ ÖNDERLİĞİNE GİDEN ÇETİN YOL
I. Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da
A. İstanbul ile ilişkiler: 19 Mayıs 1919 - 8 Haziran 1919
B. İngilizler Devrede: Mustafa Kemal’in Dönmesi İsteniyor
II. Sine-i Milletten Liderliğe Giden Çetin Yol
A. Erzurum Kongresi: Mustafa Kemal Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı Seçiliyor
B. Sivas Kongresi: Mustafa Kemal Halk Önderi
C. İstanbul Hükümetinin Millî Hareketi Dağıtma Girişimleri
1. Ali Galip Olayı
2. Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın Sivas’ı Basma Çabası
3. İngiliz Girişimleri
D. Damat Ferit Hükümetinin Düşürülmesi
E. İstanbul Anadolu’ya Ayak Uydurmaya Çalışıyor
1. Anadolu ve İstanbul’un Karşılıklı Teklifleri
2. Amasya Anlaşması ve Sonuçları
3. Meclis Nerede Toplanmalı?
F. Meclis-i Mebusanın Açılmasından İstanbul’un İşgaline Giden Yol
1. İngiliz Baskısı ile Harbiye Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı Görevden Alınıyor
2. Mebuslar Meclisi’nin Yaptığı En Önemli İş: Misâk-ı
Millî’nin Kabulü
3. Temsil Heyeti: Devam mı - Tamam mı?
4. Ali Rıza Paşa’nın İstifâsı ve Salih Paşa Hükümeti
5. İstanbul’un Resmen İşgali ve Salih Paşa’nın İstifâsı
6. Damat Ferit Paşa Tekrar İş Başında: Anadolu ile İstanbul’un
Yolları Kesin Olarak Ayrılıyor
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YENİ BİR DEVLET: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
AÇILIYOR. MUSTAFA KEMAL’İN LİDERLİĞİ PERÇİNLENİYOR
I. Meclis’in Özellikleri 171
1. Açılış ve Mustafa Kemal’in Başkan Seçilmesi 171
2. Hükümetin Oluşması 174
3. Meclis’in İlk Önce Ele Aldığı Konular 177
II. TBMM’nin İçerde Otoriteyi Sağlaması 180
A. Bolu-Düzce Ayaklanmaları 181
B. Yozgat-Yenihan Ayaklanması 184
C. Konya Bölgesi Ayaklanması 187
D. Ayaklanmaların Sonuçları 188
III. Türkiye’nin Ölüm Fermanı Sèvres: Nasıl Bir Barış? 189
A. Hazırlanması 189
B. Sèvres Nasıl Bir Düzen Öngörüyor? 191
C. Sèvres Antlaşmasının Değerlendirilmesi 194
IV. Yunan İleri Harekâtı ve Mustafa Kemal’in Düzenli Orduya
Geçiş Kararı 195
A. Yunan İleri Harekâtı 195
B. Düzenli Orduya Geçiş Kararı 197
C. Ethem ve Demirci Efe Olayları 199
BEŞİNCİ BÖLÜM
YENİ DEVLETİN ASKERÎ VE SİYASÎ BAŞARILARI
I. Doğu’da Zafer ve Sonuçları 205
A. Doğu’da Durum 205
B. Sovyetlerle Anlaşma Girişimleri 206
C. Ermenistan Engelinin Ortadan Kaldırılması ve Gümrü Antlaşması 210
D. Artvin ve Ardahan’ın Kurtuluşu 213
E. Sovyetlerle Moskova, Kafkas Cumhuriyetleriyle Kars
Antlaşmaları 213
II. Güney Cephesi ve Fransa ile Ankara Antlaşması 217
A. Mütareke Sonrasındaki Gelişmeler 217
B. Maraş, Urfa ve Antep Savunmaları 219
C. Ankara Antlaşması: Nedenleri ve Sonuçları 223
III. Düzenli Ordunun Batı’daki İlk Başarıları ve Sonuçları 225
A. İstanbul’da Hükümet Değişikliği:
Müttefikler Damat Ferit’i Bırakıyor! 225
B. Yunanistan’da İktidar Değişikliği ve Sonuçları 230
C. Düzenli Ordunun Batı’daki İlk Başarıları 231
1. İnönü Savaşları ve Sonuçları 231
2. Birinci İnönü Savaşı ve Sonuçları 231
3. Londra Konferansı: Mustafa Kemal’i Dolaylı Tanımak 233
4. İkinci İnönü Savaşı ve Sonuçları 237
IV. Yunan Ordusu Ankara Önlerinde
A. Eskişehir - Kütahya Savaşları ve Sakarya’ya Geri Çekilme 240
B. Mustafa Kemal Başkomutan 241
C. Sakarya Meydan Savaşı ve Sonuçları 242
D. Uzun Bekleyiş: Zaman Kimin İçin Çalışıyor? 246
V. Yeni Devlete Yeni Lidere Hayat Veren Zafer: Büyük Taarruz 255
A. Hazırlıklar ve Harekât Plânı 255
B. Büyük Zafer: Anadolu İstilâdan Kurtuluyor 256
C. Ateşkes Krizi: Türk Ordusu Boğazlar Önünde 258
D. Mudanya Mütarekesi: Mondros’un İflâsı 261
E. Büyük Taarruzun Sonuçları 262
ALTINCI BÖLÜM
BARIŞ İÇİN TÜRK MÜCADELESİ: LAUSANNE TARTIŞMALARI
I. Saltanatın Kaldırılması: Abdülmecit Halife 265
A. Barış Konferansına Çağrı ve Saltanatın Kaldırılması 265
B. İstanbul Hükümetinin Sonu ve Abdülmecid’in Halife
Seçilmesi 268
II. Beşyüz Yıllık Bir Hesabın Görülmesi: Lausanne Konferansı 272
A. Birinci Dönem Lausanne Tartışmaları 20 Kasım 1922 -
4 Şubat 1923 272
B. Lausanne’da İkinci Dönem: 23 Nisan 1923- 24 Temmuz 1923 279
C. Lausanne Antlaşmasının Değerlendirilmesi 283
YEDİNCİ BÖLÜM
ÇAĞDAŞLAŞMA ÖNDERİ ATATÜRK
I. Atatürk Çağdaşlaşması ve Özellikleri 285
A. Atatürk’ün Çağdaşlaşma ile İlgili Görüşleri 285
B. Önceki Yeniliklerin Niteliği ve Başarısızlık Nedenleri 287
C. Atatürk’ün Çağdaşlaşma Metodu 290
II. Siyasî İnkılâplar 292
A. Ankara’nın Başkent Olması 294
B. Devletin Adı: Türkiye Cumhuriyeti: Cumhurbaşkanı:
Gazi Mustafa Kemal 296
C. Hilâfetin Kaldırılması: Laik Devlete Yönelme Yasaları 301
1. Hilâfetin Kaldırılması 302
2. Öğretimin Birleştirilmesi 306
3. Şer’iyye ve Erkân-ı Harbiye Vekâletlerinin Kaldırılması 312
D. Cumhuriyet Anayasası (20 Nisan 1924) 313
III. Siyasî İnkılâplara Tepkiler 316
A. Millî Mücadele Kahramanları Arasında Görüş Ayrılıkları 316
B. Cumhuriyet’in İlk Muhalefet Partisi: Terakkiperver
Cumhuriyet Partisi (TCF) 321
C. Şeyh Sait Ayaklanması ve Takrir-i Sükûn Kanunu 324
1. Şeyh Sait Ayaklanması 324
2. İsmet Paşa Hükümeti ve Takrir-i sükûn Yasasının
Kabulü 326
3. Şeyh Sait Ayaklanmasının Bastırılması ve Sonuçları 328
IV. Radikal İnkılâplar Dönemi 332
A. Tekke, Türbe ve Zaviyelerin Kapatılması 332
B. Kılık ve Kıyafette Değişiklik 333
C. Takvim ve Ölçülerde Çağdaşlaşma 335
D. Toplum Hayatında Büyük Değişiklik:
Çağdaş Hukukun benimsenmesi ve Sonuçları 337
1. Eski Hukuk Düzeni 337
2. Niçin Batı Hukuku? 338
3. Batı Hukuku Ne Getirdi? 340
E. İnkılâplara Tepki: Gazi Mustafa Kemal’e Suikast 342
F. Tarihle Hesaplaşma: Büyük Nutuk (15-20 Ekim 1927) 345
1. 1927’de Durum 345
2. Büyük Nutuk (15 Ekim-20 Ekim 1927) 347
G. Bin Yıllık Arap Kökenli Alfabeden Lâtin Kökenli Alfabeye Geçiş 349
1. Türklerin Tarihte Kullandıkları Alfabeler 349
2. Türkler Arap Alfabesini Benimsiyor 350
3. Arap Kökenli Alfabeyi İyileştirme Çabaları 351
4. Dinamik Bir Karar: Atatürk Lâtin Alfabesine Geçiş
Kararı Veriyor 354
a. Cumhuriyet Döneminde Alfabe Tartışmaları 354
b. Gazi’nin Kararı: En Kısa Zamanda Harf İnkılâbını
Gerçekleştirmek 356
c. Uygulama 362
d. Sonuçlar 365
IV. İnkılâpların Yerleşme Dönemi (1930-1938) 366
A. Gazi Mustafa Kemal’in Çok Partili Rejim Denemesi:
Serbest Cumhuriyet Partisi 366
1. 1930’da Genel durum 366
2. Serbest Cumhuriyet Partisi’nin Kuruluşu (SCP) 368
3. Serbest Cumhuriyet Partisi’nin Programı ve Gelişmesi 370
4. Serbest Cumhuriyet Partisinin Kapanması 377
B. Menemen Olayı 380
C. CHP’nin Yeniden Yapılanması: Kemalizm 382
1. 1931 Seçimleri ve Yeni Politikalar
a. Seçimler 382
b. CHP’nin Üçüncü Büyük Kurultayı İlkeler, Kemalizm 383
c. Yeni Politikalar 391
D. Ekonomide Atılımlar 392
1. Cumhuriyetin Devraldığı Miras ve İzmir İktisat Kongresi 392
2. 1923-1931 Dönemi İktisat Politikası 394
3. 1931-1938 Dönemi İktisat Politikaları: Ilımlı Devletçilik 398
E. Eğitim Alanında Atılımlar 401
1. Atatürk’ün Eğitime Bakış Açısı: Nasıl Bir Eğitim? 401
2. Uygulama 404
3. Atatürk’ün Üniversite Reformu: Darülfünundan Üniversiteye 407
a. Darülfünün Kapatılıyor, İstanbul Üniversitesi Açılıyor 407
b. Ankara’da Yeni Bir Üniversitenin Temelleri Atılıyor 415
F. Kültür Alanında Atılımlar 417
1. Dilde Sadeleşme: Osmanlıcadan Arı Türkçeye 417
2. Türk Tarihine Yeni Bir bakış: Ümmet Tarihinden Millet
Tarihine Geçiş 421
3. Halkevleri: Halk ile Yönetim Arasında Köprü 424
a. Kuruluş 424
b. Uygulama ve Sonuçları 425
4. Güzel Sanatlar Alanında Çağdaşlaşma 427
a. Resim 427
b. Heykel 428
c. Mimarlık 429
d. Sahne Sanatları 429
G. Sosyal Alanda Atılımlar 433
1. Kadın Hakları 433
a. Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını 433
b. Atatürk ve Türk Kadını 435
2. Soyadı Yasası: Mustafa Kemal, Atatürk Soyadını Alıyor 438
H. Atatürk’ün Dış Politikası: Yurtta Barış, Dünyada Barış 439
1. Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri 439
2. Atatürk’ün Dış Politika Uygulamaları (1923-1938) 442
a. 1923-1930 Dönemi: Lausanne Sonrası Meselelerin
Çözüme Kavuşturulması 443
b. 1930-1938 Dönemi: Dünya Krizi Ortasında Atatürk’ün
İstikrarlı, Çok Yönlü Politikası 449
I. Atatürk’ün Son Yılları ve Edebiyete İntikali 458
1. Atatürk’ün Son Yılları: İsmet İnönü ile Yollar Ayrılıyor 458
2. Atatürk’ün Hastalığı ve Edebiyete İntikali 461
3. Atatürk’ün Ölümünün Türkiye Dışındaki Yankıları 466
4. Atatürk’ün Kişiliği ve Etkisi 470
a. Atatürk’ün Kişiliği 470
b. Atatürk’ün Fikir ve Düşünce Kaynakları 473
c. Atatürk’ün Türk ve Dünya Tarihi Bakımından Önemi 475
1. Türk Tarihi Bakımından 475
2. Dünya Tarihi Bakımından 479
BİBLİYOGRAFYA 483
I. Bibliyografya Eserleri 483
II. Belgeler ve Anılar 485
III. İncelemeler 494
DİZİN 515
GİRİŞ
Türk tarihine yeni bir yön, Türkiye Cumhuriyeti’ne hayat veren, ruh veren Atatürk’ün hayatını, yarattığı eseri incelemeye başlarken, Onun eserini doğru algılamak için, içinde yaşadığı toplumun, yasalarına tâbi olacağı devletin, etkisinde kalacağı dünyanın durumunu kalın çizgiler halinde de olsa hatırlamak gerekir.
Atatürk’ün fikirlerinin oluştuğu 19. Yüzyılın son ve 20. Yüzyılın ilk yıllarında Osmanlı Devleti siyasal, sosyal ve ekonomik yapı itibariyle tamamen çağ dışında kalmış parçalanma sürecine girmiş bir durumdadır. Özellikle 1877-78 Osmanlı - Rus savaşından sonra, Berlin Kongresinde büyük toprak kaybına uğramış, ağır bir savaş tazminatı ödemeyi kabul etmiştir. Devletin başında bulunan II. Abdülhamit imparatorluğu parçalanmaktan kurtarmak gerekçesiyle, sıkı bir baskı rejimi uygulamaktaydı. Gerçi 1876’da Kanun-u Esasî ilan edilerek Meşrutiyet rejimi yürürlüğe konulmuştur. Ancak padi_ah yenilgenin gerekçesini parlâmento’ya yükleyerek, Kanun-u Esasiyi yürürlükten kaldırmıştı (Mart 1977). Bundan sonra Osmanlı aydınları için Anayasalı rejim her derde deva bir çözüm şekli, erişilmesi hedef alınan bir ülkü olarak algılanmıştır.
Padişah, hem devlet başkanı, hem de sünnî Müslümanların dinî lideridir. Halife sıfatını haizdir. Dolayısıyla devlet laik bir devlet değildir. 1718’lerden beri devam eden ıslahat ve yenileşme gayretlerine rağmen, dünya işleri, şeriat hükümlerinin güdümünden kurtarılamamış, bütün çabalara rağmen, çağın gereklerine uygun siyasî, sosyal ve kültürel bir yapı oluşturulamamıştır.
Osmanlı Devleti’nin sanayiinin büyük kısmı, insan ve hayvan gücüne, el emeğine dayalıdır. Modern teknoloji ve bilgiden yoksundur. Dışa bağımlıdır. Üretim sınırlı, maliyetler pahalı, üretim rekabet gücüne sahip değildir. Dolayısıyla ülke yabancı kaynaklı mamüller için cazip bir pazar konumundadır. Bunun bir dereceye kadar düzeltilmesi, gümrük duvarlarını yükselterek koruyucu önlemler almakla mümkündür. Ancak büyük devletlerin sıkı bir şekilde kararlılıkla uyguladıkları kapitülâsyonlar, devletin elini kolunu bağlamıştır.
Osmanlı Devleti malî bakımdan da ülkesinin gelir kaynaklarına gereği gibi sahip değildir. Çünkü devlet ağır bir borç yükünün altında ezilmektedir. Borçlarını ödiyemez müflis bir hale düştüğü için, ülke gelirlerinin önemli bir kısmı, 1882’den beri “Duyun-u Umumiye” adını taşıyan âdeta devlet içinde devlet gibi davranan, milletlerarası bir teşkilât tarafından yutulmaktadır.
Ticarî hayat hemen hemen tamamen Hristiyan azınlıklar ve yabancı uyrukluların elinde bulunmaktadır. Ülkenin kaymağını yiyen azınlıklar, yabancı devletlerin etkin koruyuculuğundan da yararlanmaktaydılar.
Esasen Osmanlı Devleti, tam bağımsızlığın vaz geçilmez koşullarından biri olan yargı hakkını ülkesinde herkese uygulamak gücüne sahip değildi. Yabancılarla ilgili konular konsolosluk mahkemelerinin faaliyet alanına girmekteydi. Ülkede adlî alanda bütünlük yoktu. Bir tarafta şer’iye mahkemeleri şeriata dayalı olarak çalışırken, diğer tarafta Batı’dan alınan yasaları uygulayan nizâmiye mahkemeleri faaliyetteydiler.
İnsanlar yaşantı itibariyle kaderlerine razı, kanaatkâr ve tamamen içe dönük bir yaşam biçimi içindedir. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, özellikle kentlerde sosyal, kültürel ve ekonomik hayatın dışında tutulmaktadırlar. Evlenme ve boşanma bütünüyle erkeğin iradesine bırakılmıştır. Genel olarak toplum yapısı sosyal hareketlilikten yoksundur. Ulaşım yolları ve araçları yetersizdir. Nüfusun büyük çoğunluğu kırsal kesimde toplanmıştır.
Eğitim bakımından da ülkede bir bütünlük yoktur. Bir tarafta yıllardan beri dinî ağırlıklı geleneksel eğitim veren medreseler öğretim yapmakta, diğer tarafta da adetleri artmakta olan ve modern öğretim vermeğe çalışan okullar vardır. Bunların yetiştirdikleri insanların değer yargıları, dünya görüşleri birbirinden farklıdır. Ayrıca modern eğitim yapan azınlık okulları ve kapitülâsyan hükümleri çerçevesinde âdeta devlet denetiminden bağımsız, çeşitli yabancı okullar vardır. Bunlar da ait oldukları kesimin amaçlarına uygun daha değişik amaçlı insanlar yetiştirmekteydiler. Ülkenin insanları arasında ne kültür birliği, ne de ülkü birliği vardır. Ülkenin Millî Eğitimi uyumsuz bir mozayiği andırmaktadır.
Bu kısa bilgilerden anlaşılacağı gibi, Osmanlı Devleti kağıt üzerinde her ne kadar bağımsız görünüyorsa da aslında maliye, ekonomi, milli eğitim ve adliye alanlarında egemenlik haklarını tam olarak kullanamamaktaydı. Dolayısıyla yarı sömürge özellikleri taşımaktaydı. Varlığını ancak büyük devletler arasındaki rekabetten yararlanarak sürdürme gayreti içindeydi.
Bir zamanların üç kıt’aya yayılan süper devleti Osmanlı İmapartorluğu çöküntüye girerken Avrupa, daha geniş deyimiyle Batı, gücünün doruğuna ulaşmıştır. Orta çağ boyunca skolastik düşüncenin baskısı altında bunalan Batı nasıl bu konuma gelebilmiştir? Osmanlı’nın çöküşünü daha iyi anlayabilmek, Atatürk İnkılâplarının nedenlerini doğru algılayabilmek için bunları genel çizgiler halinde hatırlamak yararlı olacaktır.
Batı’nın Greko-Romen ve Hristiyan eksenli birliği, 476’da Batı Romanın yıkılmasıyla bozulmuş, Batı çağa egemen olan kilisenin yönlendirdiği skolastik düşüncenin esiri olarak ortaçağın zifiri karanlığına gömülmüştür. Buna karşılık ortaçağda medeniyet meş’alesi İslâm aleminde tutuşmuştur. Müslümanlar bu Greko-Romen kaynaklı medeniyete yeni unsurlar katarak orjinal bir medeniyet yaratmışlardır. Zamanının hakim medeniyeti haline gelen bu değer, Haçlı seferleri dolayısıyla meydana gelen temaslarla, Sicilya İspanya yoluyla Avrupa’yı etkisi altına almıştır. Bu temasların sonucunda Avrupa’da kaynağa yönelme hareketleri başlamıştır. Buna bilindiği gibi, “Rönesans (yeniden doğuş)” adı verilmektedir. Bu yeni akım hümanizm alanında ve güzel sanatların her dalında özgün eserler vermiş, düşünce ve sanat alanında yeni fikirler ve görüşler getirmiştir. Hümanizm ve Rönesans ile fikir ve düşünce özgürlüğü, Reform hareketi ile vicdan özgürlüğü gerçekleşme yoluna girmiştir. Böylece hür düşünce ve bilim zihniyeti, kilisenin hükümlerine dayalı skolastik düşünce zincirini kırmıştır. Oluşan serbest ortamda, sanat ve bilimde büyük aşamalar elde edilmiştir. 1450’lerde kullanılmaya başlanılan matbaa, bilimi varlık sahiplerinin ayrıcalığı olmaktan çıkarmış, bilimi geniş kitlelere ulaştırmış ona geniş alanda yeni yeni katkılar yapılmasını sağlamıştır. Baskılardan kurtulan insan kafası, rasyonel düşünceyi kılavuz edinerek, bilimde gözlem ve deneye dayalı yeni metodlar ortaya koymuştur. Bu metodların uygulanması ve özellikle rasyonel düşüncenin temelini oluşturan “bilimsel düşünce ortamı”, “bilim zihniyeti”, bilimi insanlığın doruğuna yerleştirmiştir. Bilimin verilerinin pratiğe uygulanması teknoloji yaratmıştır. Sonuçta kas ve rüzgâr gücünün yerini makinaların alması, Avrupalıyı tabiata hakim duruma getirdiği gibi, onun ekonomik refahını ve diğer toplumlar üzerindeki ezici üstünlüğünü sağlamıştır. Bunlara ilâve olarak coğrafi keşifler sonucunda Amerika ve Ümit Burnu yolunun bulunması, Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerine öldürücü bir darbe indirmiştir. O zamana kadar iktisadî hayatın can damarı olan karayolları önemlerini kaybetmişler, ticaret karalardan denizlere yönelmiş, Akdeniz limanlarının yerini Atlantik limanları almıştır. Dolayısıyla Batı Avrupa ülkeleri dünyanın en zengin ülkeleri haline gelmiştir. Bu zenginliğe paralel olarak büyüyen ticarî kazanç sonucunda oluşan varlıklı, fakat siyasî haklardan yoksun burjuvazi tabakasının önayak olmasıyla 1789’da patlak veren Fransız İhtilâli, “ilâhi hukuk nazariyesini” yıkmış, onun yerine, “temel insan hakları” ve “özgürlüğün kutsallığı” fikri, medenî âlemce gittikçe benimsenen bir değer halini almıştır.
Atatürk’ün dünyaya gözlerini açtığı ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği dönemlerde, Batı bilimsel ve teknolojik açılardan olağanüstü gelişme halindeydi. Özellikle 19. yüyyılın ikinci yarısından itibaren bilim ve teknoloji alanında hızlı atılımlarla dünyanın çehresi değişmeye başlamıştı. İnsan gücünün yerini, yeni enerji kaynaklarının alması (maden kömürü, buhar, elektrik, daha sonra petrol gibi) sanayide fabrikasyon üretimini getirmiştir. İçten yanmalı motorun bulunmasıyla otomobil ve uçak imalatına yol açılmıştır. Lokomotifin icadıyla demiryolları gittikçe yayılmaya başlamış, buharlı gemiler deniz ulaşımına yeni ufuklar açmıştı. Yeni haberleşme imkânları (telgraf, telefon gibi), iletişimi çabuklaştırmıştır. Ulaşım kolaylıkları tüketimi kolaylaştırmıştır. Fabrikasyon üretim yeni pazarları gerektirmiş, bunun sonucunda güçlü bir sömürgecilik politikası gelişmiştir. Sanayi devrimine ayak uyduramayan devletlerin el emeğine dayalı yerli sanayii, çökme durumuna girmiştir. Dolayısıyla bu gelişmeyi yakalıyamayan milletler önce ekonomik, sonra da politik anlamda, sanayii gelişmiş ülkelere dolaylı veya dolaysız bağımlı hale gelmişlerdir.
Osmanlı Devleti 19. yüzyılın sonlarına doğru, daha önce özetlendiği gibi, teokratik devlet yapısı, sosyal ve ekonomik yapısı itibarıyla artık çağ dışı kalmış, yarı sömürge bir devlet konumundaydı.
Gençliğinden beri devamlı öğrenme gayreti içinde bulunan, sezgisi çok güçlü bir gözlemci olan Atatürk, Batı’nın ezici üstünlüğünün nedenlerini hayatı boyunca sorgulamış, devleti kurtarma senaryoları hep kafasını meşgul etmiştir. O güç sahibi olduktan sonra her şeyden önce tam bağımsızlığı hedef almıştır. Çünkü millî sınırları içinde egemenlik haklarını tam kullanamayan bir ulusun kendini bağlayan zincirlerden kurtulması mümkün değildi. Bunu sağladıktan sonra, millî bir taban üzerinde, din ve devletin kesin çizgilerle ayrılmasına dayanan bir yönetim şekliyle, akıl ve bilimi rehber edinen bir anlayışla, Batıya rağmen, Türk toplumunu Batı’ya, çağdaşlaşmaya yönlendirmiştir.
Araştırmanın amacı, Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderinin bu olağanüstü, âdeta inanılmaz hayat hikâyesini, Yeni Türkiye’nin kronolojik oluşum çizgileri içinde, objektif olarak dile getirmektir.
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’Yİ YENİ UFUKLARA TAŞIYACAK
BİR LİDERİN DOĞUMU VE YETİŞMESİ
I- Ailesi – Yetişmesi
Türk toplumunun ve Osmanlı Devleti’nin kaderini değiştiren Mustafa Kemal Atatürk, Selânik’te, Koca Kasım Mahallesi, Islahhane Caddesinde üç katlı pembe boyalı bir evde dünyaya gözlerini açmıştır. (Bugün Aya Dimitriya Mahallesi, Apostolu Pavla Caddesi 75 numaralı evdir.) Bu ev Selânik Belediyesi tarafından Atatürk’e armağan edilmiştir. Halen müze olarak hizmet vermektedir. Atatürk bu evde rumi 1296 yılında doğmuştur. Doğduğu ay ve gün kayıtlı değildir. Ancak annesi Zübeyde Hanım oğlu Mustafa’yı Erbain Soğukları sırasında doğurduğunu, aklında kaldığına göre bu tarihin 23 Aralık 1296’ya tekabül ettiğini söylemiştir. Bu tarih takvim farkı dolayısıyla 4 Ocak 1881 tarihine denk gelmektedir1 .
Atatürk’ün annesi Selânik civarında Langaza’da tarım ve ticaretle meşgul olan Sofuzade Feyzullah Efendinin kızı Zübeyde Hanım’dır. Aile soyca Anadolu’dan Rumeli’ye iskân edilen Konya Karaman kökenli Konyar yörüklerinden gelmektedir.
Babası Ali Rıza Efendi, Kırmızı Hafız lâkabıyla tanınan, Ahmet Efendinin oğludur. Aile soyca Anadolu’dan Rumeli’ye geçmiş, orada önce Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık beldesine yerleşmiştir. Atatürk’ün dedesi ve amcasının taşıdıkları “kızıl” lakabından da anlaşılacağı gibi Rumeli’de yaygın olarak yerleşmiş olan Kızıl - Oğuz Yahut Kocacık Yörükleri, Türkmenleri soyundan gelmektedir. Aile muhtemelen 1830 dolaylarında Selânik’e yerleşmiştir. Ali Rıza Efendi burada 1839 dolaylarında doğmuştur. Onun Kızıl Mehmet Hafız isimli bir erkek, Nimet isimli bir de kız kardeşi olmuştur. Ali Rıza Efendi önceleri Selânik evkaf idaresinde sonra gümrük idaresinde çalışmış, 1876’da Asakir-i Millîye taburunda gönüllü subay olarak hizmet etmiş ve 1871 dolaylarında Zübeyde Hanımla evlenmiştir. Bu evlilikten olan üç çocuk (Fatma, Ahmet ve Ömer) küçük yaşlarda hayata veda etmişlerdir. Mustafa’dan sonra doğan Makbule (Boysan, sonra Atadan) yaşamış, Naciye ise 12 yaşlarında ölmüştür2.
Bu kısa bilgiden anlaşılacağı gibi, Atatürk mütevazı bir aileden gelmektedir. Onun bu özelliğinin ilerde halkın nabzını tutmasını bilmesinde, halkın eğilimlerini sezmesinde faydalı olduğuna şüphe yoktur. Onun bir halk çocuğu olmakla öğündüğünü yakınları ifade etmişlerdir.
Mustafa okul çağına gelince anne ile baba arasında görüş ayrılığı belirdi. Geleneklere bağlı olan annesi onun dinî törenle ilâhîlerle mahalle mektebine gitmesini istiyordu. Aydın görüşlü olduğu anlaşılan babası ise onun yeni açılan ve modern eğitim yapan Şemsi Efendi İlkokulunda eğitim görmesini arzu ediyordu. Neticede baba olayı diplomatça çözümledi. Mustafa önce ilâhîlerle, dinî törenle mahalle okuluna başladı, birkaç gün sonra da oradan alınarak Şemsi Efendi okuluna başladı (1887). Mahalle Mekteplerinin aksine bu okulda yeni öğretim metodları uygulanmakta, kara tahta, tebeşir, silgi, öğretmen masası, okumayı kolaylaştıracak levhalar kullanılmaktaydı3. Pedagojik esaslara göre modern öğretim yapan bu okulun Mustafa’nın fikrî gelişmesinde olumlu etkiler yarattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu arada Ali Rıza Efendi rüsümat memurluğunu bırakmış önce kereste sonra tuz ticareti işine girmiştir. Birincisini Rum eşkiyalar, ikincisini de tuzların erimesi dolayısıyla bırakmış ve ticarî hayattan çekilmiştir. Tekrar memuriyete giremeyen Ali Rıza Efendi hastalanmış ve 1890 dolaylarında vefat etmiştir. Mustafa babasının ölümü üzerine okuldan ayrılmak zorunda kaldı4. Maddî durumu yetersiz olan Zübeyde Hanım Langaza’da tarımla meşgul ağabeyi Hüseyin Ağa’nın yanına gitti (1890 dolaylarında). Çiftlik hayatı Mustafa’nın fizikçe gelişmesi ve el becerilerinin artması bakımından faydalı oldu. Ancak Zübeyde Hanım oğlunun öğreniminin yarım kalmasından üzüntülüydü. Mustafa’yı caminin imamı, köyün papazı ve son olarak da özel öğretmenle eğitmek gayretleri sonuçsuz kaldı. Sonunda anne oğlunun iyi bir eğitim görmesini sağlamak için onu Selânik’e halasının yanına gönderdi. Mustafa Selânik Mülkiye Rüştiyesi’nde (ortaokul) öğrenime başladı. Ancak burada öğrenciler arasındaki bir kavga dolayısıyla öğretmenlerinden birinin sert muamelesi üzerine okulu terketti Gönlü öteden beri askerî okuldaydı. Ancak annesi biricik oğlunun asker olup aile ocağından ayrılmasını istemiyordu. Mustafa annesine haber vermeden Selânik Askeri Rüştiyesi’nin sınavlarına girdi. Sınavı kazandı. Annesini ikna etmesi zor olmadı. Artık önünde sadece kendisinin değil mensup olduğu ulusun kaderini değiştirecek yeni bir ufuk açılmıştı.
Dostları ilə paylaş: |