Ayet ve hadislerle esmâÜ'l-hüsna



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə43/48
tarix05.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76828
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   48

EL-HÂDÎ (C.C.)

“Hidayeti halk eden ve kullarını hidayete erdiren.”

Hidayet: Nura, imana, İslama, irfana ve hikmete erme manasınadır. Allahü Teâlâ kimi dilerse ona hikmet verir, kimi dilerse onu da dalâlete düşürür. Hidayete erecek ve dalâlete düşecekleri elbette en iyi bilen O'dur.

Aziz ve Celîl olan Allah, lütuf ve keremiyle yollar açar ve kulunu muradına erdiriverir. O'nun lütfü erişmedikçe hiç kimse bir başkasını hidayete erdiremez. Peygamberler bile -selâm üzerlerine olsun- sadece Allah'ın emrini tebliğ ederler, Allah da dilediği kulunu hidayete erdirir, kalbini İslama açar.

“El-Hâdî” ism-i şerifi, kullarını her türlü menfaatli şeylere yönelten ve zararlı şeylerden korunmaları için on­lara rehberlik eden mânâsınadır.

Hidayetin zıddı dalâlettir. İmanın zıddı inkâr ve küfür olduğu gibi. Doğru yolu ve sebeplerini göstermeğe “İrşad” , neticeye erinceye kadar yola götürüvermeye “Tevfik” denir. Tevfik, Yüce Allah'ın kuluna yardım et­mesidir. Yine Allahü Teâlâ'nın, kullarını doğru yola lütfü ile sevketmesine de “Tevfik-i İlâhî” denir. O'nun kerem nuru erişmedikçe kimse menzile varamaz. O'nun rahmeti kulu kuşatmadıkça cennete ulaşmak imkânı da yoktur.

Hidayetin neticesi iman, dalâletin sonu inkârdır. Yani imansızlık. Âlemde bundan daha büyük musibet tasavvur edilemez.

Tekrar ifade edelim ki: Bir kimse ne kadar çırpınsa, arzu etse, sevdiğini hidayete erdiremez. Hidayeti de dalâleti de yaratan Allah (Azze ve CeIIe)'dir, Peygamber­lerini hidayet rehberi olarak gönderen de O'dur. Şanlı ne­biler O'nun emirlerini hiç noksansız insanlara duyururlar, artık nasibi olan, hidayete lâyık bulunan kimseler de pey­gamberlerin etrafında cem olurlar.

Allahü Teâlâ Kerim kitabında buyuruyor ki:

Hakikat sen (Habibîm) her sevdiğini hidayete erdi­remezsin. Fakat Allah'dır ki kimi dilerse ona hidayet ve­rir ve O, hidayete erecekleri daha iyi bilendir.” 244

Şu hadise ibret değil mi? Nebiler sultanının amcası Ebu Leheb küfür zindanında kaldı da, tâ İran'dan kopup gelen, onu buluncaya kadar türlü çileler çeken Selman-ı Farisî (r.a.) hidayete mazhar oldu.

Hem iman devletinde ve hem müslümanlıkta o kadar pırıldadı ki, artık ben ne diyeyim? Demek ki hidayete layık olanı biz değil, Allahü Teâlâ daha iyi bilir.

Hazreti Selmân'ın İslâmı, hidayeti arayışındaki fikir çilelerini ve başına gelenleri görmek kâfi. Bir de kuduz kâfir Ebû Leheb'in İslama ve onun tebliğcisi Cenâb-ı Risâiet Penâh efendimize karşı tavrına bakmak lâzım. İşte insanların cüz'î iradeleri ya hidayetlerine kapı açıyor, ya dalâlette kalmalarını mucip oluyor.

İnsan kalbi hem imana, hem küfre karşı eşit surette müsait olarak yaratılmıştır. Kalbi, uçan bir kuşa benzete­lim. Onun yuva yapacağı iki ağaç bulunsun, biri imanı, öbürü küfrü temsil eden iki ağaç. Kalb kuşu bu ağaçlardan hangisine konarsa, Allahü Teâlâ da ona onu lâyık görüyor. İşte gözü ve gönlü kara insanların dalâlette kalması bunun gibidir. Gönül pınarları hayır ve iyilik akıtan, ışığa, nura koşan, her yaraya merhem olmaya çalışan kimselerin bu güzel halleri de hidayet sebepleridir. Hem hidayeti, hem de dalâleti yaratan ancak Allah'tır. Kullarından dilediğine hidayet, dilediğine dalâlet verir. Yine O'ndan başka, insanları hidayet, rahmet, cennet ve cemâle eriştirecek kimse olmadığı gibi, dalâlet ve hüsrana düşürecek hakikî bir fail de yoktur.

Şunu hemen ifade edelim ki, şanı pek yüce olan Allah'ın bir kulunda dalâlet yaratması, o kulun, kendi ar­zusu ile sapıklık yolunu tutmuş olmasındandır.

Meselâ: Hâtemül-Enbiyâ (s.a.v) efendimiz davetini herkese yapmıştır. Ebû Leheb ona taş atarak karşılık verirken, Sıddîk-ı Ekber de “Sadakte=Doğrusun!” demiştir. Ve biri imanın zirvesine, biri de küfrün zirvesine çıkmıştır. İşte burada cüz'î irade konuşuyor. Cüz'î iradesini sû-i istimal eden, yani şerre kullanan Ebû Leheb dalâleti satın almıştır. Hepsi bu kadar.

Bizim bir de evvelimiz var. Biz dünya bahçesine düşmeden, çok çok önce, Bezm-i Eleste, ruhlarımız ya­ratıldığında, ruhlar meclisinde yüce yaratıcı ruhlardan sordu:

Elestü birabbiküm = Ben sizin rabbiniz değil mi­yim?”

Onlar da: “Belâ şehidnâ = Evet, rabbimizsin, şahid ol­duk.” dediler.245 Böylece Allah (Azze ve Celle) insanlar-dan ahd ve mîsak aldı. O'nun huzurunda doğru yola gi­deceğimize söz verdik. Bir kimse çıkıp “Ben söz verdiğimi hatırlamıyorum, o maceradan benim haberim yok.” derse, biz de deriz ki: Kur'an-ı Kerim bize haber veriyor, hatırlayamamak,inkâr vesilesi olamaz. Yüz sene önce ba­ban da yoktu, sen de yoktun. Şimdi sen hayattasın, fakat baban öte dünyada. Demek ki bu işin bir evveli bulun­maktadır. Rabbine verdiğin sözden dönmek için bahane arıyorsan o başka! O zaman dalâlet senin hakkındır. Ama verdiğin söze sâdık isen bu kere hidayet senin nasibindir. Sana kutlu ola!..

Dünya çölünde çadır kuran insanlar cismânî ve ruhanî kuvvetlerle donatılmışlardır. Cenâb-ı Hak onları bir nebat, bir kedi gibi bırakmamış akıl nimetiyle şereflendirmiştir. Yine onlara peygamberler göndererek, kitaplar in­direrek ezelî imanın safasını duyurmuştur. Duymak is­temeyen, şeytanın ardınca giden, Allah'ın hidayetine gönül açmayanlara artık kim ne yapabilir?

İnsanın iki kulağı varsa, insanı iki şeye çağıran reh­berler de vardır. Bütün Peygamberler beşeri iyiliğe, hida­yete, Allah nizamına davet edegelmişlerdir. Bunun zıddı olarak şeytanlar, zâlimler, tağutlar da dalâletin öncüle­ridir. Öyle ki, insanlar arasında şeytana rahmet okuttura­cak derecede kötü kimseler vardır. Allahü Teâlâ bizi ve neslimizi, o karanlık kafaların şerrinden korusun.

Biz birer mü'min olarak günde kırk defa namazlarda: “İhdine's-sırâta'l-müstakim = (Ey Rabbimiz!), bizi doğru yola hidayet et, nimet verdiklerinin, peygamberlerinin yo­luna ilet” niyazında bulunuyoruz. Bu dahî bize Allah'ımızın bir ikramı, ihsanıdır. Ömründe kıbleye dönmemiş yüzler bundan mahrumdur. Ve işte hidayet ta­lep etmekle bize verilen iradeyi kullanıyoruz. Allahü Teâlâ da keremiyle bize hidayet yollarını açıyor. Evet:

Allah birdir, Allah bir! Tanımam Hak başka ben,

Tâ “Elest” bahçesinde düşüverdim aşka ben!.. 246



Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin