TEBADÜL-Ü EFKÂR: Fikir teatisi, alışverişi. LÂ-AKALL: En azından, hiç olmazsa. TEBAYÜN-Ü EFKÂR: Fikir ayrılığı. TEHALÜF-Ü MEŞARİB: Meşreb farklılığı. BAŞKASININ MESLEĞİNE SATHİYYETİ: Başkalarının meslekleri hakkında yüzeysel bilgi sahibi olmak. TEVKİF ETMEK: Durdurmak. MENZİL: Konak. MECMAÜ'L-KÜLL: Hepsini kendinde toplayan. KASR-I MÜŞEYYED-İ NURANİ: Nurânî sağlam saray. ARZ-I DİDAR ETME: Görünme, ortaya çıkma. VESAYET: Korunma. SU-İ TEFEHHÜM: Yanlış anlama. SU-İ TESİR: Kötü etki. TEVKİL EYLEMEK: Kendine vekil kılmak. İTAB EDİLMEK: Yüklenilmek, çatılmak. ADEM: Yokluk. VÜCUD: Varlık.
MÜNÂZARÂT
85
S — Ne demek?
C— Bir zatta ilim, adem-i hilm ile iktiranı cihetiyle, adem-i hilmden neş'et eden kabahati ile ilmi mahkûm etmek ne derece eblehliktir... Öyle de; İslâm'ın kudsiyetini daima telkin eden ve ahkâm-ı diniyeyi iktidarlarınca tebliğ eden ve şimdi millet-i İslâm iye mabeyninde en ziyade hürmet ve muhabbet ve merhamete müstahak olan bîçare ulemâyı, zamana yakışacak ulemanın adem-i vücudundan neş'et eden kabahati ve günahı ile mahkûm etmek ve o kabahat ve o günahı o bîçarelere hami etmek, ahmaklık değildir de ya nedir?
Evet vücudlarından zarar gelmemiş, istediğimiz ulemanın ademinden gelmiştir. Zira zekiler galiben mektebe gittiler. Zenginler, medresenin maişetine tenezzül etmediler. Medrese de —intizam ve tefeyyüz ve mahreç bulunmadığından— zamana göre ulemayı yetiştiremedi. Sakınınız!. Ulemaya buğzetmek bir hatardır. (Haşiye 1).
S — Niyeti hâlis olanlar azdır. Senin niyetin hâlis olsa muvaffak olacaksın, niyetine bak?
C— Lillâhil hamd ve lâ fahr.. (Haşiye 2) İhlâs niyetini ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan neseb ve nesil ve tama' ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira, meşhur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalışayım... Ben ebulâşey olduğumdan bir neslim de yoktur ki, istikbâlini te'min edeyim... Öyle cünunum var ki, Divan-ı Harb dehşet ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadı... Öyle bir cehaletim var ki, beni ümmi edip, dinar ve dirhemin nakşını okuyamıyorum...
Kaldı, ticaret-i uhrevî. Öyle bir ahd etmişim ki, re's-ül-mâli de kaybet-sem mesleğimden dönmiyeceğim. Şimdiden hasâret ediyorum, çok günaha düşüyorum.
Haşiye 1: Ehl-i medaris, me'yûs olmayınız! Şimdi ilim ve fen hâkimdir. Her nev'iyle teali edilecek. En âlâsı en âli tabakaya çıkacak. Haşiye 2: Şeyhin kerameti şeyhten rivayet; lâkin tahdis-i nimet dahi bir şükürdür.
ADEM-İ HİLM: Yumuşak olmama. İKTİRAN: Birlikte bulunma. ADEM-İ VÜCUD: Yokluk. HAMLETMEK: Yüklemek. TEALİ ETMEK: Yükselmek. İHLAL ETMEK: Bozmak. ANASIR-I GARAZ: Garazı doğuran unsurlar. TAMA': Hırs. EBU LÂ-ŞEY: Çocuksuz. TAHVİF: Korkutma. DİNAR VE DİRHEMİN NAKŞINI OKUYAMAMAK: Bir paranın kaç lira olduğunu bilememek..paraya ve maddeye asla değer vermemek. TİCRET-İ UHRE-Vİ: Ahireti kazanma ticareti. RE'SÜ'L-MAL: Sermaye. HASARET ETMEK: Kaybetmek.
86 İÇTİMAÎ REÇETELER—II
Bir şey kaldı: O da şöhret-i kâzibedir. İşte ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelmediğim çok vazifeyi bana yükletiyor.
S — Neden meşruti hükümete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadaY hüsn-ü zan ediyorsun?
C — Mümkün olduğu derecede sû-i zan ettiğiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eğer öyle ise zaten iyi; yoksa, tâ öyle olsunlar, yol gösteriyorum.
S — İttihad ve Terakki hakkında re'yin nedir?
C — Kıymetlerini takdir ile beraber, siyasiyyunlarındaki şiddete mu'te-rizim. (Haşiye) Lâkin onların iktisadî ve maarifi olan — bahusus şarkî vilâyetlerdeki— şubelerini bir derece istihsan ye tebrik ederim.
S — Zindan-ı atâlete düştüğümüzün sebebi nedir?
C — Hayat cidaldir. Şevk ise matiyyesidir. İşte himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedid olan yeis
rast gelir. Kuvve-i mâneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı
ki İmcini istimal ediniz. Sonra muzahemetsiz olan hakkın hizmetinin yerini zapt eden meylüttefevvuk istibdadı hücuma başlar. Himmetin başına vurur,
atından düşürttürür. Siz hakikatini o düşmana gönderiniz.
Haşiye : Adaletin tevziinde adalet olmazsa zulüm görünür. Bir hatır için bin hatır kırılmaz. Şiddet ayrı, hamiyet ayrıdır. Bir hod-pesend hakkı iltizam etse, çokları haksızlığa sevk eder, belki mecbur eder.
ŞÖHRET-İ KAZİBE: Yalancı şöhret. UHDESİNDEN GELMEMEK: Üstesinden gelememek. MU'TERİZ: Karşı. TEVZİ: Dağıtma. ADALETİN TEVZİİ: Adaletin dağıtılması; herkese hakkının verilmesi. HOD-PESENT: Kendini beğenmiş. İKTİSADÎ: Ekonomik. MAARİFİ: Eğitim ve öğretimle ilgili. CİDAL: Mücadele. MATİYYE: Yük hayvanı, yük çeker. MÜBAREZE-İ HAYAT: Hayat kavgası. DÜŞMAN-I ŞEDİT: Şiddetli düşman. İSTİ'MAL ETMEK: Kullanmak. MUZAHEMETSİZ: Engelsiz, serbest, sıkışık olmayan. MEYLÜ'T-TEFEVVUK: Herkesten üstün olma eğilimi.
MÜNÂZARÂT 87
Sonra da ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla müşevveş eden acû-
liyet çıkar, himmetin ayağını kaydırır. Siz,yıı
siper ediniz.
Sonra da, medeni-i bittab' olduğundan ebna-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkım onlar içinde aramağa mükellef olan insanın amalini dağıtan fikr-i infiradı ve tasa vvur-u şahsî karşı çıkar. Siz de:
olan mücahid-i âlîhimmeti müba-
rezesine çıkarınız.
Sonra başkasının tekâsülünden görenek fırsat bulup, hücum edip belini
kırar. Siz de: olan hısn-ı hasîni
himmete melce' ediniz.
Sonra da acz ve nefsin îtimadsızlığmdan neş'et eden ve işi birbirine bırakmak olan düşman-ı gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur. Siz
de: olan hakikat-ı şahikayı üzeri-
ne çıkarınız. Tâ o düşmanın eli, o himmetin dâmenine yetişmesin.
Sonra Allah 'm vazifesine müdahale eden dinsiz düşman gelir, himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Siz de:
olan kâr-âşina ve vazifeşinas olan hakikati gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin.
İLEL-İ MÜTESELSİLEDEKİ TERETTÜB: Hedefe varmak için geçilmesi gerekli basamaklar. ACÛLİYYET: Acelecilik. MEDENİ-İ BİT-TAB' OLMAK: Tabiatı itibariyle medenî (toplumsal hayatta) olmak. EBNA-YI CİNS: Aynı cinsten olanlar. FİKR-İ İNFİRÂDİ: Ferdiyetçilik. TASAVVUR-U ŞAHSÎ: Kendini düşünme. MÜCAHİD-İ ÂLİ HİMMET: Himmeti yüce mücahid. HISN-I HASİN: Sağlam kale. MELCE': Sığınak. HAKİKAT-I ŞAHİKA: En yüce-zirve hakikat. DÂMEN: Etek.KÂR-AŞİNA: İş bilir. VAZİFE-ŞİNAS: Vazifesine sadık, görevini severek yapan.
88 İÇTİMAÎ REÇETELER—II
Sonra umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylür-rahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar. Siz de
olan mücahid-i âlicenabı o cellâd-ı seh-hâra gönderiniz. Evet, size meşakkatta büyük rahat var. Zira fıtratı müte-
heyyic olan insanın rahatı yalnız sa’ y ve vicdan
( Haşiye)
Seyahatımda beni tanımayanlar kıyafetime bakıp, beni tacir zannettiklerinden derlerdi ki:
S— Sen tacir misin?
C— Evet tacirim ve hem de kimyagerim. S— Nasıl?
C— İki madde var, meze euiriyorum: Biri tiryak-ı şâfi, biri elektirik-i muzî tevellüd eder.
S— Nerede bulunur?'
C— Medeniyet ve fazilet çarşısında. Cephesinde insan yazılan, iki ayak üstünde olan sandıkta ki, üstüne "kalb" yazılan siyah veya pırlanta bir kutudadır.
S— İsimleri nedir?
C— İman, muhabbet, sadâkat, hamiyet.
Ceride-i Seyyare, Ebû Lâ-Şey İbnü'z-Zaman,
Ehu'l-Acâib, İbn-ü Ammi'l-Garâib
Saîdü'l-Kürdi en-Nursî
Haşiye: Şimdi anlıyorum ki, ne dediğimi anlamıyorsunuz. Zira ben siz oluyorum, anlamıyorum. Şunun büyük kardeşi olan "ulema reçetesi" daha mübhem konuşuyor. Demek beraber gezmekliğim lâzım. îşte ben de hayâlimi terfik ettim.
MEYLÜ'R-RAHAT: Rahat düşkünlüğü. ZİNDAN-I SEFALET: Sefillik zindanı. MÜCAHİD-İ ÂLİ CENAB: Yüce ruhlu asil mücahid. CELLAD-I SEHHAR: Sihirbaz cellad. MÜTE-HEYYİC: Hareketli. TERFİK ETMEK: Arkadaş etmek. TACİR: Tüccar. TİRYAK-I SAFİ: Şifa ilaç. ELEKTRİK-İ MUZİ: Işık saçan elektrik. CERİDE-İ SEYYARE: Gezici gazete. EBU LÂ ŞEY': Çocuksuz. İBNÜ'Z-ZAMAN: Zamanın çocuğu. EHU'L-ACÂİB: Acaib şeylerin kardeşi. İBN-Ü AMMİ'L-GARAİB: Garib ve tuhaf şeylerin amcaoğlu.
Dostları ilə paylaş: |