eşrefi (a.s.) eşrefe ait, eşrefle ilgili, şerefli.
eşrefiyye (a.h.i.) Kadiri tarikatı şubelerinden birinin adı. [kurucusu Kuzeybatı Anadolu Kadirîleri arasında pîr-i sânî (ikinci pîr) olarak tanınan Eşrefoğlu'dur].
esrem (a.s.) burunsuz, burnu kesik [kimse].
eşria (a.i. şirâ'ın c.) yelkenler.
eşria-i süfün gemilerin yelkenleri.
eşribe (a.i. şerâb'ın c.) içilecek şeyler, içkiler.
eşribe-i bâride soğuk içkiler.
eş-Şücâ (a.h.i.) astr. semânın güney yarım küresinde Esed (Arslan) burcu ile Kelb-i Asgar (Küçük Köpek) burçları arasında cenuba (güney) doğru uzanan büyük zincirvârî bir burç, lât. Hydra; fr. Hydre.
eştâd (f.i.) güneş ayının yirmi altıncı günü. 2. o güne me'mur sayılan melek. 3. 21 sûreden ibaret olan zend'den (Zerdüşt'ün kendisine nüzulünü iddia ettiği kitaptan) bir sûrenin adı.
eştât (a.i. şetît'in c.) takımlar, fırkalar, sınıflar, neviler, çeşitler.
eştât-ı ulûm ilimlerin nevileri, çeşitleri.
eşvâk (a.i. şevk'in c.) şiddetli arzular, istekler, neşveler.
eşvâk (a.i. şevk'in c.) l. bot. dikenler [bitki]. 2. hek. kemiklerin uzamaları.
eşvât (a.i şavt'ın c.) l koşmalar, sıçrayışlar. 2. Kabe'yi yedi kere tavaf etme (dolaşma) hareketleri.
eşya' (a.i. şey'in c.) nesneler, mevcut olan şeyler, levazım; çamaşır, elbise, yolcunun sandığı, bavulu, çıkını, sepeti; evin masası, koltuğu, kanapesi, perdesi ve benzerleri gibi nesneler.
eşyâ-yi beytiyye ev eşyası.
eşya' (a.i. şîa'nın c.) bölükler, cemâatler, yardımcılar, (bkz: siya').
eşyâh (a.s. şeyh'in c.) ihtiyarlar, yaşlılar, (bkz: şüyûh). ["eşyâh" müfret olarak "usul" mânâsına da gelir].
eşyeb (a.s.şeyb'den) saçı, sakalı ağarmış ihtiyar [adam].
eşyem (a.s.) yüzünde vücûdunda çok beni olan [adam], (bkz: hâldâr).
etâ (f.i.) bot. kavak ağacı.
etân (f.i.) 1. dişi eşek. 2. yosunlu taş; bir kısmı suyun içinde, bir kısmı dışında kalan kaya.
etâve (a.s.) gelmiş,gelen, misafir, garip.
etâyib (a.s. etyab'ın c.) seçkin, seçme nesneler.
etbâ' (a.s. tâbi'nin c.) 1. birinin sözüne, işine, mesleğine uyanlar. 2. hizmetçiler, uşaklar.
etbâ ü hadem taraflılar ve hizmet edenler.
etbâk (a.i. tabak ve tabaka'nın c.) 1. büyük sahanlar, yemek tepsisi veya tahtaları, kapaklar, örtüler. 2. haller, katlar, mertebeler, dereceler, (bkz. tabakat). 3. kabileler.
etemm (a.s. tamm'dan) daha, (en, pek) tam; kusursuz, eksiksiz.
etfâl (a.i. tıfl'ın c.) 1. çocuklar.
etfâl-i mekâtib mektep çocukları. 2. taze fidanlar, çiçekler.
etfâl-i bâg yeni yetişen, körpe fidanlar.
etfâl-i behâr taze çimenler, çiçekler.
etfâliyyât (a.i.) çocuk bilgisi, fr. pedologie.
etıbba, etıbbe (a.i. tabîb'in c.) hekimler, doktorlar, tıp ilmini bilenler.
etıbbâ-yi hâssa saray doktorları.
et'ime (a.i. taâm'ın c.) yemekler, aşlar.
et'ime-i lezize lezzetli yemekler.
et'ime-i nefise çok güzel yemekler.
etka ("ka" uzun okunur, a.s. takî'den) pek takî, ziyâde perhizkâr, günah işlemekten çok çekinen.
etkıyâ (a.s. takî'nin c.) Allah korkusuyla günah işlemekten çekinenler.
etlâd (a.i.c.) telidler, evde doğan kul ve cariyeler.
etra (a.i.) dere gibi akan su.
etrâb (a.s. tirb'in c.) akranlar, bir yaşda olanlar.
etraf (a.i. tarafın c.) yanlar, uçlar, kıyılar.
etrâf-ı halfiyyeıanat. hayvanın iki art ayağı.
etrâf-ı kuddâmiyye anat. hayvanın iki ön ayağı.
etrâf-ı süfliyye anat. her iki ayak.
etrâf-ı ulviyye anat. her iki el.
etrâf-ül-beden anat. baş; eller, ayaklar,
etraf (a.i. türfe'nin c.) 1. zarif ve nâzik şeyler. 2. güzel yemekler.
etrâh (a.i. terah'ın c.) gamlar, tasalar, kaygılar, kederler.
etrâh-ı kalb gönül sıkıntıları.
Etrâk (a.i. Türk'ün c.) Türkler.
etrâs (a.i. türs'ün c.) kalkanlar [harp âleti].
etribe (a.i. türâb'ın c.) topraklar.
etrika (a.i. tarîk'in c.) 1. yollar, caddeler. 2. geçinmek üzere tutulan yollar, mes-leklek, tarîkatler. 3. sebepler, vâsıtalar, vesileler, (bkz: turuk).
E-t-tâir (a.i.) astr. (bkz: nesr-üt-tâir).
ettûn (a.i.) hamam külhanı.
etvâk (a.i. tavk'ın c.) 1. kadın gerdanlıkları. 2. Hindistan cevizinin sütü.
etvâr (a.i. tavr'ın c.) hal ve hareketler, işler, tarzlar.
etvâr-ı mütehayyirâne şaşkınca tavırlar.
etvâr-ı nâ-lâyıka uygunsuz hareketler.
etvâr-ı seb'a tas. nefsin yedi derecesine göre değişen haller.
etvâs (a.i. tâûs'un c.) tavus kuşları.
evâbid (a.i. âbide'nin c.) geleceğe hâtıra kalan eserler, (bkz: âbidât).
evâbid-i üdebâ ediplerin eserleri.
evâgî (a.i. âgiye'nin c.) bağ, bahçe, tarla ve bostanları sulamak için açılan arklar, su akıtılacak yerler.
evâhir (a.i. âhir'in c.) sonlar; ayın son günleri, [zıddı "evâil" dir].
evâhir-i saltanat saltanatın sonlan.
evâil (a.i. evvel'in c.) ilk vakitler, evvel zamanlar, eski, geçmiş zamanlar, iptidalar, önceler, başlangıçlar, [zıddı "evâhir" dir].
evâil-i kelimât gr. kelimelerin evvelleri.
evâm (f.i.) 1. borç, ödünç, (bkz: deyn). 2. renk, boya. (bkz: levn).
evâmir (a.i. emr'in c.) buyruklar, buyrultular.
evâmir-i aşere Yahudilikte riâyet edilmesi şart olan on kaide, fr. leş dix commandcments.
evâmir ü nevâhî emirler ve yasaklar.
evân (a.i. c. âvine) vakit, zaman, çağ. (bkz: hen-gâm).
evân-ı şebâb gençlik çağı.
evânî (a.i. inâ'nın c.) kapkacaklar, kaplar.
evânî-i sim ü zer altın ve gümüş kapkacak.
evâr, evâre (f.i.) divan ve hükümet dâirelerine ait defter, (bkz: eyâr). 2. imaret.
evârîn (f.s.) çirkin.
evâsıt . (a.i. evsat'ın c.) ortalar, orta-dakiler, ortada bulunanlar; orta günler, orta zamanlar.
evâsıt-ı kelimât gr. kelimelerin ortalan.
evâvîn (a.i. iyvân'ın c.) büyük sofalar, salonlar, köşkler.
evâzıh (a.i.) mehtaplı geceler; her arabî ayının ön üç, on dört ve on beşinci geceleri ki gündüzlerinde oruç tutulması müstahap-tır. (bkz. eyyâm-ı bîd).
evb ı (a.i.) taraf, cihet, yön.
evbâr (f.i.) yutma, yutuş.
evbâş (a.i. vebeş'in c.) ayak takımı, terbiyesiz, aşağılık kimse, (bkz: evkâş, evşâb, şirzime, tüm), [kelime müfret gibi kullanılır].
evbâşân (a.s. evbâş'ın c.) ayakta-kımları, aşağılık kimseler, (bkz: hazele, rüzelâ).
evbâş-âne (a.f.zf.) terbiyesize, aşağılık kimseye yakışacak surette.
evc (a.i.c. evcât) 1. yüce, yüksek, bir şeyin en yüksek noktası, doruk, (bkz: şahika). [zıddı "hazîz"].
Evc-i asman göğün en yüksek kısmı.
Evc-i bâlâ en üst derece.
Evc-i hevâ havanın üstü, en yüksek taba
evc-i ikbâl yükselişin en son noktası.
eve- rif at yüksekliğin tepesi, son notası. 2. astr. 21 haziranda arzın mahreki üzerinde Güneşten en uzak bulunduğu nokta.
evc ve haziz hattı astr. 'günberi- *günöte doğrusu.
evc (f.i.) muz. eski makamlardandır. Bu makam ırak makamının inici şeklidir. Segah dörtlüsünün ırak perdesindeki şeddi ile uşşak dörtlüsünün karışmasından mürekkep bir makamdır. Durak ırak ve birinci derecede güçlü dügâh'dır. Donanıma si koma bemolü ile fa bakıyye diyezi konulur. Ancak evic'de bestekârlar hemen her zaman mi diyez (acem) kullanmışlardır. Makam tiz perdelerde dolaştıktan sonra, inici bir şekilde ırak'da karar verir.
evc-i hûzî muz. altı yedi asırlık birmürekep makamdır. Sengin semaî, düyek ve sofyan (2 adet) usûllerindeki 4 bektâşi nefesi makama misaldir. Evc-hûzî, eviç makamına uşşak ilâvesinden mürekkeptir. Uşşak ile dügâh perdesinde kalır. Donanımına uşşak gibi yalnız si için bir koma bemolü konulur (bu ses evic'de de müşterektir), eviç-aşîran da evc-hûzî'nin diğer bir isminden başka bir şey değildir.
evc-i nihavendi muz. tahminen iki asırlık veya daha eski, numunesi bulunmayan bir mürekkep makamdır.
evc-i pûselik muz. iki asırlık bir mürekkep makamdır, eviç'e bir pûselik beşlisi ilâvesinden mürekkeptir. Bu beşli ile dügâh perdesinde kalır. Güçlü birinci derecede eviç'in durağı olan fa diyezidir. Donanıma eviç gibi si koma bemolü ile fa bakıyye diyezi konulur. Pûselik beşlisi için ise bu sesler bekar yapılır.
evc-aşîrân muz. adı anonim bir edvar-ı ilm--i musikîde geçen makam.
evc-maklûb muz. adı Millet Kitaplığındaki bir edvarda geçen makam.
evcâ' (a.i. vecâ'ın c.) ağrılar, sancılar, acılar, sızılar.
evcâ'-ı batn karın ağrıları.
evcâ'-ı şedide şiddetli sancılar.
evcâr (a.i) içinde gizlenmek için avcılar tarafından yapılan çukurlar, siperler.
evc-ârâ (f.b.i.) muz. III. Selim'in adlandırdığı bir makamdır. Bu makam zirgüle makamının fa diyez (ırak) perdesindeki şeddidir. Hicazkâr makamının yanm ton pestte kalan şekli olan bu makamın ismi, terkibinde eviç olduğunu değil, o perdede kaldığını bildirmektedir. Donanımına fa, do, sol için üç diyez ve si için bir koma bemolü konulur. Orta sekizlideki sesleri şöyledirırak, rast, kürdî, segah, nîm hicaz, neva, acem, eviç. Güçlü, beşinci derecede olan nim hicazdır.
evceb (a.s. vâcib'den) en vacip, pek lüzumlu, çok gerekli.
evceb-i vecâib lüzumluların lüzumlusu.
evceh (a.s.) en vecihli, pek münâsebetti, çok uygun.
evceh-i akvâl sözlerin en münâsebetlisi.
evcel (a.s.) çok korkak [adam].
evcer l (a.s.) çok çekingen [kimse].
evc-gîr (a.f.b.s.) yükseğe çıkan, yükselen.
evcire l (a.i. vecâr ve vicâr'ın c.), (bkz. vücür).
evc-pervâz (a.f.b.s.) yüksekte uçan.
evcümend (f.i.) 1. top, küme, yığın. 2. s. idareli, evini iyi bir halde bulunduran.
evdâd (a.s. vedîd'in c.), (bkz. eviddâ', evüdd).
evdiye (a.i. vâdî'nin c.) dereler, dağlar arasındaki yerler, (bkz: vâdî).
evend (f.i.) kap kaçak.
evfâ' (a.s. vefâ'dan) 1. daha (en, pek) vefalı, cana yakın, sözünde duran. 2. en çok, pek tamam, yetkin.
evfak (a.s. vefîk'den) daha (en, pek, çok) muvafık, pek uygun.
evfer (a.s. vâfir'den) daha (en, pek) vâ-fır, sayıca daha bol, pek çok [olan].
evgad ("ga" uzun okunur, a.i. vagd'ın c.) ahmaklar, akılsızlar.
evgenc (f.i.) pişmanlık, (bkz: nedamet).
evhad (a.s. vâhid'den) yegâne, tek, bir tane, biricik.
evhâl a.i. vahal'ın c.) 1. balçıklar, sıvalar. 2. mekânlar, yerler.
evham (a. i. vehm'in c.) zanlar, kuşkular, esassız şeyler, kuruntular.
evhaş (a.s. vahşî'den) daha (en, pek) vahşî, çok vahşetli.
evhaş-i efâî yılanların en vahşîsi.
evhen (a.s.) daha (en, pek) zayıf, gevşek, dayanıksız, (bkz: vehen).
evhen-i büyüt (evlerin en dayanıksızı) örümcek yuvası.
evic-aşîrân (f.b.i.). (bkz: evc-i hûzî).
evic-gerdâniyye (f.b.i.) iki asırdır kullanılmayan ve elde hiç bir numunesi bulunmayan mürekkep bir makamdır. Eviç ve gerdaniye mürekkep makamlarının birleşmesinden ibarettir.
eviddâ' (a.s. vedîd'in c.) ahbaplar, hakiki dostlar, sevgililer, (bkz: evdâd, evüdd).
eviddâ-yi kadîme eski dostlar.
evind (f.i.) hîle, oyun, aldatma, (bkz: hud'a).
ev'iye (a.i. viâ'nın c.) 1. kaplar, mahfazalar. 2 . damarlar.
ev'iye-i demeviyye anat. kan damarları.
ev'iye-i halezöniyye bot. bitkinin gelişmesine yarayan ve birbiri üzerine sarılıp dolanan damarlar.
ev'iye-i halkaviyye bot. bitkilerin gelişmesine yarayan halka şeklindeki damarlar.
ev'iye-i haşebiyye bot. odun damarları.
ev'iye-i hevâiyye anat. içi hava ile dolu olan damarlar.
ev'iye-i lebeniyye bot. süt kıvamında beyaz, turuncu, san, yeşilimsi, hâsılı türlü renklerde bir suyu bulunan bitki damarları.
ev'iye-i lenfâviyye anat. lenf damarları.
ev'iye-i meftuna anat. açık damarlar.
ev'iye-i münakkata bot. noktalı damarlar.
ev'iye-i nâkile bot. iletken damarlar.
ev'iye-i süllemiyye anat. basamaklı damarlar.
ev'iye-i şa'riyye anat. kırmızı ve siyah kan damarları arasındaki gayet ince damarlar.
ev'iye-i şebekiyye bot. bitkilerin gelişmesine yarayan ve balık ağı gibi birbirinin üzerine dolaşmış bulunan ince damarlar.
ev'iye-i şiryâniyye anat. kırmızı kan taşıyan nabız damarları.
ev'iye-i verîdiyye anat. siyah kan damarları.
evk (a.i.) yük, ağırlık.
evkaf ("ka" uzun okunur, a.i. vakfın c.) l . cami, medrese, imaret gibi hayratın idaresine ayrılan arazî, bina ve şâire. 2. vakıflar umum müdürlüğü.
evkaf-ı celâliyye Mevlânâ Celâleddin Rûmî'ye ayrılan ve gelirleri Mevlevi tarîkatine tahsis edilen vakıflar.
evkaf-ı hümâyun tar. pâdişâhların ve onlara mensup olanların vakıfları.
evkaf-ı mazbûte hükümet tarafından idare olunan vakıflar.
evkaf-ı mülhakka tar. Osmanlılarda devletin denetim ve gözetimi altında olmak şartıyla kurucusunun soyundan gelen mütevellîlerce yönetilen vakıflar.
evkaf-ı münderise gelirleri yok olmuş vakıflar.
evkaf-ı selâtîn (bkz. evkaf-ı hümâyûn).
evkâr (a.i. vekr ve vekre'nin c.) kuş yuvaları.
evkâr-ı tuyûr kuş yuvaları.
evkaş ("ka" uzun okunur, a.s.) ayak takımı, terbiyesiz, aşağılık kimse, (bkz: evbâş, evşâb).
evkat ("ka" uzun okunur, a.i. vakt'in c.) l. zamanlar, çağlar. 2. Hakkı Tank Us tarafından istanbul'da yayımlanmış günlük bir gazete.
evkat-ı hamse (beş vakit) sabah namazı vakti (tan yeri ağardıktan Güneş doğmasına yakın olan zamana kadar); öğle; ikindi; akşam; yatsı namazlannın kılındığı vakitler. [sabah namazıdört rekât (ikisi sünnet, ikisi farz).
öğle namazı on rekât (dördü sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet).
ikindi namazı sekiz rekât (dördü sünnet "sünnet-i gayri müekkede", dördü farz).
akşam namazı beş rekât (üçü farz, ikisi sünnet).
yatsı namazı onüç rekât (dördü sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet "sünnet-i gayri müekkede", üçü vitir namazı).]
evkat-ı muayyene belli zamanlar.
evkat-ı salât namaz vakitleri.
evkat-güzâr (a.f.b.s.)t vakit geçiren.
evked (a.s.) daha (en, pek) tekitli, kuvvetli.
evked-i evâmir emirlerin en kuvvetlisi.
evkes (a.s.) soysuz ve pinti [adam].
evlâ' (a.s.) 1. daha uygun, daha lâyık, daha iyi, üstün.
evlâd (a.i. veled'in c.) 1. çocuklar. 2. [Türkçe'de müfred olarak kullanılır] oğul; kız; çocuk. 3. sülâle, nesil.
evlâd-ı bütün huk. bir kimsenin kız çocuklarının erkek ve kız çocuklan.
evlâd-ı fatihan Rumeli zaptında bulunan-lann soyu.
evlâd-ı inâs kız çocuklan.
evlâd-ı ümm ölünün ana tarafından oğlan ve kız kardeşleri.
evlâd-ı vatan vatan çocukları.
evlâd-ı zuhur huk. bir adamın öz erkek ve kız çocuklarıyla erkek evlâdının erkek ve kız çocukları.[zıddı "evlâd-ı bütün" dur].
evlâd-ı zükûr erkek çocuklar.
evlâd ü iyal (bkz: lyâl).
evlâdiyye (a.s.) 1. evlâda mahsus, evlâtlık. 2. meç. çok sağlam ve dayanıklı [ev, eşya].
evlâdiyyet (a.i.) evlâda mahsus, evlâtlık.
evleviyyet (a.i.) l. evlevîlik, evlilik, üstün tutulmaya lâyık olma. 2. diyecek kalmama.
evleviyyetle haydi haydi, fr.fortiori.
evliya' (a.i. velî'nin c.) 1. keramet sahibi olanlar, erenler. 2. Allah'a daha yakın bulunanlar. 3. emir sahibi bulunanlar. 4. himaye edenler, koruyanlar.
evliyâ-yı umur iş başında bulunan kimseler.
evliyâ-yı etfâl çocukların velîleri.
Evliya Çelebi (a.h.i.) 10 Muharrem 1020 (25 Man 1611) târihinde istanbul'da Unkapanı'nda doğmuştur. Babasının adı, Derviş Mehmed Zıllî'dir. Aslen Kütah-ya'lıdır.1631 târihinde istanbul civarından başlayarak seyahate çıkmış ve yarım asırlık bir seyahat devresinde Anadolu ve Rumeli'den başka; Macaristan, Polonya, Avusturya, Almanya, Hollanda, Dalmaçya, Rusya'nın güneyi, Kafkasya, İran'ın bir parçası, Suriye, Irak, Mısır ve Hicaz taraflarını dolaşmış ve birinci cildi İstanbul'a ait olmak üzere on ciltlik seyahatnamesini meydana getirmiştir. Eserlerinde bir takım hurafe ve masallar da epeyce yer tutmakla beraber verdiği bilgiler, mütevekkil bir eda ve kendini mahsus tatlı bir üslûp ile anlatılmıştır. Yetmiş yaşlarında İstanbul'da ölen Çelebî'nin ölüm târihi ve mezarı bilinmemektedir.
evrâ (f.i.) hisar.
evrâd (a.i. vird'in c.) 1. okunması âdet olunan dînî dualar. 2. her vakit dilde ve ağızda dolaşan sözler, (bkz: ezkâr).
evrak (a.i. varak'ın c.) 1. yapraklar, kâğıtlar, 2. arşiv.
evrâk-ı halkaviyye bot. bir halka meydana getirmek suretiyle çıkan yapraklar.
evrâk-ı havadis gazeteler.
evrâk-ı mahzeni arşiv.
evrâk-ı matbua eko. basılı kâğıtlar.
evrâk-ı müsbite eko. bir mevzuun husulünü veya doğruluğunu ispat edici vesikalar.
evrâk-ı müteakibe bot. almaşık yapraklar.
evrâk-ı mütekabile bot. karşılıklı yapraklar.
evrâk-ı nakdiyye kâğıt para[lar].
Evrâk-ı Perişan Namık Kemal'in Sefahattin Eyyûbî, Fatih ve Yavuz Sultan Selim'i anlatan 1872 de basılmış tarihe dâir bir eseri.
evrâk-ı rîşiyye kuş tüyü şeklinde olan yapraklar.
evrâm (a.i. verem'in c.) vücûtta peyda olan şişler, yumrular.
evre (f.i.) esvabın, elbisenin dış yüzü.
evrek (f.i.) çocukların ağaca ip takarak yaptıkları salıncak.
evrencen, evrencîn (f. i.) kadın bileziği, (bkz: ebrencen).
evrend (f.i.) 1. hîle, aldatma ["evren-dîden" mastarından]. 2. şan, şeref. 3. dîhîm, taht. (bkz. (bkz: erîke, şerir). 4. Keyânîler'den Keypeşin'in oğlu ve Lührasb'ın babası.
evreng (f.i.) 1. taht. (bkz: erîke, dîhîm, şerir). 2. şeref; süs. 3. akıl ve irfan. 4. hâlin hoşluğu. 5. ağaç kurdu. 6. yakışıklılık. 7. hîle. (bkz: desîse, hud'a).
evreng-nişîn (f.b.s.) tahtta oturan, hükümdar.
evreng-zîb (f.b.s.) tahtı süsleyen hükümdar.
evride (a.i. verid'in c.) 1. anat. siyah kan damarları, toplardamarlar. 2. boyunun iki tarafında olan damarlar, (bkz: verîd).
evsa' (a.s. vâsî'den) daha (en, pek) vâsi' ye geniş.
evsâf (a.i. vasfın c.) sıfatlar, kaliteler, (bkz: vasf).
evsâf-ı cemile güzel vasıflar.
evsâf-ı hamide övülen, beğenilen nitelikler.
evsâh (a.i. vesah'ın c.) kirler, pislikler, murdarlıklar.
İzâle-i evsâh kirlerin giderilmesi.
evsak (a.s.) 1. çok muhkem, pek sağlam. 2. en çok güvenilir olan, inanılan.
evsâl (a.i. vasl'ın c.) vücuttaki mafsallar, oynaklar, (bkz: evşâz3). [müfredi, bu mânâda kullanılmaz].
evsâm (a.i. vesm'in c.) vücut üzerine bir iğne ile kara bir tozdan yapılan resimler, şekiller veya yazılan yazılar, döğmeler. (bkz: veşm).
evsâm (a.i. vasm'ın c.) ayıplar, arlar, hayalar, utanmalar.
evsân (a-i- vesen'in c.) putlar, haçlar, (bkz: esnam).
evsât (a.i. vasat'ın c.) ortalar.
evsat (a.i.c. evâsit) 1. bir şeyin ortası. 2. ortadaki. 3. s. orta, ona halli. 4. s. yüksek ile alçak arası. 5. muz. Türk müziğinin büyük usûllerindendir. Yirmialtı zamanlı ve onüç darplıdır. Evsat, ilâhilerde düyek'den sonra en çok kullanılmış ölçüdür. Aynca peşrev, beste ve şarkı formları için de kullanılmıştır. 26/8 lik yürük evsat mertebesi çok kullanılmıştır. Usûl, sırasıyla l Türk aksağı, 2 sofyan'dan mürekkeptir. Beste devr-i revân adı verilen usûl, ev-sat'ın darplarının birleştirilmiş şeklinden başka bir şey değildir.
evşâb (a.s.) ayak takımı, aşağılık kimse, (bkz. evbâş, evkâş).
evşâl (a.i. veşl'in c.) 1. damla damla akan su. 2. birbiri ardından katar gibi kuyruklanmış olarak gelen kimseler.
evşâz (a.s.) 1. yardımcılar, taraflılar. 2. bayağı, aşağılık kimseler. 3. i. vücuttaki oynak yerler, (bkz: evsâl).
evsen (a.s.) dalkavuk, (bkz: müdâhin, mütahallik).
evşeng (f.i.) ince ip, sicim.
evtâd (a.i. veted'in c.) ağaç veya demir kazıklar, direkler.
evtâd-ül-arz dağlar.
evtâd-ül-bilâd büyükler ve başta gelenler.
evtâd-ül-fem dişler.
evtân (vatan'in c.) insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, uğrunda ölünen topraklar.
Terk-i evtân vatanlarından ayrılma.
evtân-ı muhacirin göçmenlerin vatanları.
evtâr (a.i. vatar'ın c.) ihtiyaçlar, lüzumlu olan şeyler.
evtâr-ı âcile acele ihtiyaçlar.
evtâr (a.i. veter'in c.) 1. yaya gerilmiş ipler, kirişler, teller. 2. bir kavsin iki ucuna bağlanan düz çizgiler.
evtâr-ı hüzn ü ilham hüzün ve ilham telleri.
evüdd (a.s. vedîd'in c.), (bkz. eviddâ', evdâd).
evvâb (a.s.) Allah'a sımsıkı bağlı, sofu, zâhid.
evvâbîn namazı Celvetiyye tarikatı mensupları tarafından beş vakit dışında kılınan nafile namaz, [akşam namazından sonra kılınan bu nâfila namaz altı rekâttir].
evvâh (a.s.) 1. çok âh eden. 2. çok dua eden. 3. merhametli. 4. îmânı sağlam. 5. din bilgisi çok geniş olan [kimse]. [Kur'ân'da bu kelime ile Hz. ibrahim vasıflandırılmıştır].
evvel (a.s.c. evâil) 1. önce, ilk, birinci, ibtidâ, başlangıç. 2. z f. eski, geçmiş, geçmiş zamanda.
evvel-bahâr ilkbahar, (bkz: nev-bahâr, rebî1).
evvel-i berd-el-acûz kocakarı soğuklan denilen ve bir hafta kadar süren mevsim değiş mesinin başı. [berd-el-acûz'un başlangıcıdır. 9 Mana rastlar, bunu huş fırtınası tâkibeder].
evvel-i mâ-halak (ilk yaratılan) Hz. Muhammed.
evvel-i riyâh-ı bevârih Haziran başlangıcından, Temmuzun ilk haftası sonuna kadar zaman zaman esen mevsim rüzgârlarının başlangıcı.
evvel ve âhir eninde sonunda, ergeç.
evvel-ül-evvelîn (birincilerin birincisi) Allah.
evvelâ (a.zf.) birinci olarak, her şeyden önce, ilkönce, (bkz: evvelen).
evvel-Allah (a.b.zf.) önce Allah'ın yardımıyla, [bir sözü sağlamlaştırmak için kullanılır].
evvel-be-evvel (a.zf.) her şeyden evvel.
evvelce (a.t.zf.) daha evvel, önce.
evvel-emirde (a.t.zf.) her şeyden evvel, işin başlangıcında.
evvelen (a.zf.) birinci, ilk olarak, (bkz: evvelâ).
evveli, evveliyye (a.s.) en evvel, en önce olan, ilk zamanlarla ilgili.
Tahkîkat-ı evveliyye ilk ağızda yapılan tahkikler, soruşturmalar.
evvelin (a.i.s.) evvelkiler, evvel gelen insanlar, eski zaman adamları
evvelin ü âhirin eskiler ve yeniler.
evveliyyât (a.i.) başlangıç, bir hâdisenin başlangıçtaki hâli.
evveliyyet (a.i.) 1. öncelik. 2. fels. başmanlık, sırada üstünlük, sıra üstünlüğü, fr. primaute.
evvelki (a.t.s.) 1. birinci, ilk. 2. eski.
evvelûn -' (a.i.c.) önceki insanlar, eski adamlar.
evvel-ül-evâil (a.b.i.) evvellerin evveli; dünyânın asıl desteği, hâdiselerin başlangıcı.
evzâ' (a.i. vaz'ın c.) haller, vaziyetler, tavırlar, duruşlar.
evzâ-ı dil-bâzâne gönül eğlendirecek şekilde vaziyetler.
evzâ-ı garibe garip, tuhaf haller.
evzah (a.s. vâzıh'dan) daha (en, pek) vazıh, çok açık, besbelli.
evzân (vezn'in c.) tartılar, ağırlıklar, ölçüler, (bkz: vezn).
evzân-ı arûziyye ed. aruz vezinleri.
evzân-ı atîka eski tartılar.
evzân-ı şi'riyye ed. şiirin ölçüleri.
evzâr (a.i. vizr'in c.) 1. hamuleler, yükler. 2. günâhlar, hatâlar; cinayetler.
evzâr (f.i.). (bkz. efzâr3).
evzâr (a.i. vezer'in c.) 1. hisarlar, kaleler, sığınacak yerler. 2. galebeler, üstünlükler. 3. dağlar, (bkz: cibâl).
evzâyiş (f-i-) çoğalış, (bkz: efzâyiş).
ey (a.f.t.n.) nida için ve nidaya cevap için kulanılır; "hey, yahu, bana bak!" gibi mânâlara gelir. ["İranlılar "iy" de derler].
eyâ (a.f.n.) "ey, hey!" mânâsına gelen ve Arapça kelime ve terkiplere giren nida edatıdır.
eyâdî (a.i. yed'in c. olan eydî'nin c.) eller, (bkz: eydî). ["eydî" çok kullanılmaz].
eyâdîm (a.i.c.) yer yüzleri, zeminler.
eyâg (f.i.) ayaklı kadeh, şarap kupası, (bkz: piyâle). [Ziya Şükûn'un "Gencîne-i GüftâY'ında kelimenin Türkçeden alındığı yazılıdır].
eyâlât (a.i eyâlet'in c.) vâlîlerin idaresi altında bulunan memleketler, (bkz: vilâyât).
eyâlât-ı mümtâze imtiyazlı, husûsî idareli eyâletler.
eyâlet (a.i.c. eyâlât) bir vâlînin idaresi altında bulunan memleket, vilâyet ["eyâlet" kelimesi eskidir].
eyâlet-gâh (a.b.i.) eyâlet merkezi olan şehir.
eyâmin (a.s. eymen'in c.) en yümünlü, en kutlu olanlar.
eyâmin-i eyyam günlerin en kutlusu.
eyâzî, eyâsî - [evvelce] kadınların yüzlerine örttükleri ince delikli peçe, örtü.
eydî (a.i. yed'in c.) eller, (bkz: eyâdî). ["eyâdî" çok kullanılır].
eyger (f.i.) bot. "enir" denilen bir cins yaban mersini.
Dostları ilə paylaş: |