Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə95/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   91   92   93   94   95   96   97   98   ...   189

meges (f.i.) sinek

meges-i engübîn (bal sineği) arı. (bkz: nahl)

meges-gîr (f.b.i.) örümcek ağı

meges-rân (f.b.i.) yelpaze, (bkz: mirvaha)

meges-vâr (f.b.s.) sinek şeklinde, sinek gibi

meh (f.i.). (bkz. mâh)

mehâbb (a.i. mehebb'in c.) rüzgânn estiği yerler

mehabet (a.i. heybet'den) azamet, ululuk, korkunçluk; büyük görünme

mehâbil (a.i. mehbil'in c.) anat. rahim yolları, döl yolları

mehâcim (a.i. mihcem'in c.) 1. çekip emmeye yarayan organlar veya âletler. 2. hacamat şişeleri

mehak (a.i.) durgun suyun yeşilliği

mehâl (a.i.) 1. korku yeri. 2. süre, vâde, mehil

mehâlik (a.i. mehleke'nin c.) helak olacak yerler, tehlikeli yerler veya işler

mehâmm (a.s. mühimm'in c.) 1. ehemmiyetli şeyler. 2. düşündürücü şeyler. 3. lüzumlu, gerekli şeyler

mehâmm-şinâs (a.f.b.s.) işden anlayan, iş ehli

mehân (a.s.) küçümsenmiş, küçük görülmüş

mehânen (a.zf.) küçümsenerek

mehânet (a.i.) hakirlik, horluk; küçümsenme, küçük görülme

mehâr (f.i.) 1. devenin burnuna geçirilen burunluk. 2. yular, dizgin

Güsiste-mehâr salıverilmiş, gevşetilmiş yular

mehârî (a.i. mehrî'nin c.) hecin develeri

mehâviş (a. mehveş'in c.) karışık ve kalabalık yerler

me'haz (a.i. ahz'den. c. meâhiz) bir şeyin alındığı, çıkarıldığı yer; kaynak

mehbil (a.i.c. mehâbil) anat. rahim yolu, döl yolu

İltihâb-ı mehbil hek. döl yolunun iltihaplanması

mehbilî (a.s.) mehbile, rahim yoluna ait, döl yolu ile ilgili

mehbit (a.i. hübût'dan) hübût edecek, inecek yer

mehbit-i envâr nurların ineceği yer

mehbit-i ilham ilhamın ineceği yer

mehbût (A.s.) korkudan şaşırmış

meh-cebîn (f.a.b.s.) ay alınlı, parlak alınlı

mehcûr, mehcûre (a.s. hicr'den) 1. hecrolunmuş, terk olunmuş, bırakılmış, kullanılmaz olmuş, unutulmuş, (bkz: metruk). 2. uzaklaşmış, aynlmış

mehcûriyyet (a.i.) 1. uzaklık, aynlık. 2. bırakılma, unutulma, (bkz: metrû-kiyyet)

mehcüvv (a.s.) hicvolunmuş, yerilmiş, sözle taşlanmış

meh-çe (f.i.) bayrak direği, minare ve kubbe üstüne konulan küçük hilâl, ay. (bkz. mâh-çe)

mehd (a.i.c. mühûd.) beşik, (bkz: gehvâre)

mehd-i âsmânî gökyüzüne mensup beşik, gökyüzü beşiği

mehd-i mînâ gökyüzü

mehd-i ulyâ-i saltanat pâdişâh anası

mehd-i zuhur meydana çıkma beşiği

mehd-ârâ (a.f.b.s.) beşik süsleyen

mehd-ârâ-yi vücûd olmak doğmak, dünyâya gelmek

mehdî (a.s. hedy'den) 1. hidâyete eren, doğru yolu tutan. 2. h. i. (bkz: İmâm-ı Mehdî). [Şîîlerin itikadına göre yaşamakta olup kıyameti beklemektedir; sâhib-üz-zemân]. 3. erkek adı

mehdiyye (a.i.) hediye, armağan

mehdûm (a.s.) hedmolunmuş, yıkılmış

Bina-yi mehdûm yıkılmış bina

mehdûme (a.s. hedm'den). ["mehdûm" ün müen.]. (bkz. mehdûm)

mehebb (a.i.c. mehâbb) rüzgârın estiği yer

mehekk (a.i.) mehenk taşı, ayar taşı. [aslı "mihekk" dir]

mehere (a.s. mâhir'in c.) hünerliler, elinden iş gelen kimseler, becerikliler

mehîb (a.s. heybet'den) 1. azametli; korkunç, (bkz. mehûb). 2. (bkz. esed, gazanfer, haydar, şîr)

mehil (a.s.) korkunç [yer]

mehîn (a.s.) hor, hakir; zaif

mehîr (f.i.) astr. Ay. (bkz: Kamer, heybetli, arslan. Mâh)

mehîre (a.i.) 1. nikâh bedeli pek çok olan kadın. 2. s. usta, mahir, eliuz [adam]

mehist (f.s.) ağır. (bkz: sakîl)

mehl (a.i.) vâde, vakit verme, bir işi muayyen bir zamana kadar bırakma

Alâ-mehlin vaktinde, yavaş, (bkz: mühlet)

mehleke (a.i.c. mehâlik) helak olacak yer, tehlikeli yer, iş. (bkz: girdâb )

mehlen (a.zf.) mehil, vade, vakit vererek, acele etmeksizin

mehlika' (f.b.s.) ay yüzlü, güzel, (bkz: mâh-lika, mâh-rû, meh-rû)

mehlike (a.i.c. mehâlik). (bkz: mehleke)

mehmâ (a.zf.) olduğu kadar

meh-mâ-emken (a.zf.) mümkün olduğu kadar, olabildiği kadar

mehmûm (a.s.) endişeli, düşünceli

mehmûs (a.s.) gizli

mehmûsen (a.zf.) gizli olarak

mehmûz (a.s.) 1. hemzeli. 2. gr. ana harflerinden herhangi biri hemze olan [kelime] "ahz, se'l, bed'.." gibi. 3. ayıplanmış, (bkz: ma'yûb). 4. i. çizmenin veya ayakkabının topuğu arkasına takılan ve hayvanı dürtüp hızlandırmaya yarayan demir, mahmuz, (bkz: mihmâz, mihmîz). 5. i. horozun ve başka kuşların ayakları arkasında bulunan boynuz gibi sivri şey, f r. ergot. 6. i. harb gemilerinde su kesimi altında ileriye doğru uzanan omurga dirseği. 7. i. köprü ayaklarında suların geldiği ve gittiği taraflara doğru yapılan eşeksırtı duvar, (bkz: mihmâz, mihmîz)

mehmûzü'l-ayn gr. aynı "orta harfi" hemze olan mehmûz "re'y" gibi

mehmûzü'l-fâ gr. fa sı "ilk harfi" hemze olan mehmûz "esed.." gibi

mehmûzü'l-lâm gr. lamı "son harfi" hemze olan mehmûz "bed', gibi

mehmûze (a.i.) çavdarda hastalık sebebiyle meydana gelen bir nevî mantar

meh-pâre (f.b.i.) 1. ay parçası. 2. meç. çok güzel kimse, (bkz: mâh-pâre). 3. kadın adı

meh-perest (f.b.s.) Ay'a tapan; meç. âşık. ["mâh-perest"in hafifletilmişij. (bkz: mâh-perest.)

meh-perestân (f.b.s. meh-pe-rest'in c.) Ay'a tapanlar; meç. âşıklar

meh-peyker (f.b.s.) yüzü ay gibi parlak, nurlu, güzel olan. (bkz: mâh-peyker)

mehr (a.i.c. emhâr, mühür) huk. [eskiden] mihir, evlenirken erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli

mehr-i muaccel nikâhta kız tarafına verilen ağırlık, para, başlık; kalın

mehr-i müeccel boşanma veya ölüm hâlinde, kız tarafına verilmesi, nikâhta kararlaştırılmış olan bedel

mehr-i müsemmâ huk. [eskiden] karı için iki tarafın rızasıyla ve nikâh akdi sırasında tâyin olunan mehr

mehreb (A.i.) 1. ürküp kaçma. 2. sığınacak yer

mehrî (a.i.c. mehârî) hecin devesi

meh-rû (f.b.s.c. mehrû-yân) ay yüzlü, güzel, (bkz: mâh-lika, mâh-rû)

mehrû-yân (f.b.s. mehrû'nun c.) ay yüzlüler, güzeller

meh-sitâre (f.b.s.) ay talihli; talihinin yıldızı ay gibi parlak olan

meh-şîd (f.b.i.) 1. Ay. 2. ayışığı. (bkz: meh-tâb)

meh-tâb (f.b.i.) ayışığı. [mâh-tâb"ın hafifletilmişi]. (bkz: mâh-tâb)

meh-tâbî (f.i.) mehtabı seyretmek için yapılan etrafı açık küçük çadınmsı köşk. (bkz: kameriyye). [yapma kelimelerdendir]

mehtâbiyye (f.i.) 1. maytap. 2. mehtap için yazılmış şiir



mehter (a.i.f.) ["mihter" kelimesinden]. 1. yüksek rütbeli hizmetkâr. 2. çadırlara bakan uşak. 3. at uşağı. 4. mızıkacı. 5. kavas, Bâbıâlî çavuşu. 6. rütbe, nişan müjdecisi, çaylak

mehterân (f.i. mehter'in c.)

mehterân-ı alem bir vezirin alemiyle beraber bulunan bando takımı

mehterân-ı hayme çadır uşakları, [aslı "mihterân" dır]

mehter-hâne (f.b.i.) yeniçeriler zamanında, davul, mekkâre, zil, zurna ve borulardan meydana getirilen bando takımı olup, her vezirin tuğu sayısına (kat) göre yedi katlı, sekiz katlı gibi vasıflarla anılırdı

mehter-hâne-i hayme kumaş, çadır, deri döşeme yapılıp saklanan yer

mehter-hâne-i tabl-ı alem saray mehterhanesi ve sancaktarların meydana getirdiği takım

mehtûk (a.s. hetk'den) hetkolunmuş, yırtılmış. Perde-i mehtûk yırtık perde

mehûb (a.s.) 1. heybetli, azametli; korkunç, (bkz. mehîb). 2. i. arslan. (bkz: esed, gazanfer, haydar, şîr)

me'hûz (a.s. ahz'den. c. me'hûzât) 1. ahz olunmuş, alınmış; çıkarılmış, tutulmuş. 2. ödünç olarak başka bir yerden alınmış

me'hûza (A.i.) fels. fr. recept

me'hûzfit (a.s. me'hûz'un. c.) ahzolunan, alınan para ve bu paranın defterdeyazıldığı hâne

me'hûzât ve medfûât gelir ve gider hesabı

me'hûze (a.i.) mat. yardımcı teorem

mehvâ (a.i.) yar, uçurum

meh-vâr (f.s.) 1. ay gibi. (bkz: mâh-vâr, meh-veş). 2. (Farsçada) aylık, maaş. (bkz. mehvâre). ["mâh-vâr" in hafifletilmişi]

meh-vâre (f.i.) aylık, maaş. (bkz: meh-vâr2)

mehveş (a.i. c. mehâviş) karışık ve kalabalık yer

meh-veş (f.b.s.) 1. ay gibi. (bkz: mâh-vâr, meh-vâr). mec. güzel, (bkz. mahbûbe). 2. i. kadın adı

mehyûm (a.s. heym'den) şaşmış, şaşakalmış

mehzûl (A.s.) zayıf, arık. (bkz: lagar)

rnehzûm (a.s.) hezimete uğramış, mağlûbolmuş, yenilmiş, (bkz: münhezim)

Leşker-i mehzûm bozulmuş asker

mein (a.i.) ağlanacak ve inlenecek yer

mejdek (f.h.i.) Nûşîrevân'ın babası Kubâdı Sâsânî zamanında peygamberlik iddia eden Nîşâburlu zekî ve âlim bir adam. (bkz: mezdek)

mejeng (f.i.) 1. keder, gam, tasa. 2. nefret edilen, hoş olmayan

mekahil (a.i mikhal, mikhel ve mükhüle'nin c.) sürmelikler; göze sürme çekecek âletler, miller

mekâid (a.i. mekîde'nin c.) hileler, düzenler, dalavereler, aldatmalar

nıekâid-i a'dâ düşmanların hileleri

mekâmin (a.i. mekmen'in c.) pusular, gizlenilecek yerler

mekân (a.i. kevn'den. c. emâkin ve emkine) 1. yer, mahal, (bkz: câ). 2. ev, oturulan yer. (bkz: hâne, mesken). 3. fiz. uzay

mekân-ı refî' yüksek yer

mekânen (a.zf.) mekân, mahal ve yer bakımından

mekânen muhâyee fık. iki kişi arasında müşterek olan bir meskenin bir kısmında biri, bir kısmında diğeri veya müşterek iki hanenin birinde biri, ötekisinde diğeri oturmak üzere muhâyeeleri (= taksim olunmayan şeyi nöbetle kullanmaları)

mekânet (a.i.) 1. kuvvet, metanet, güç. 2. ağırbaşlılık, (bkz: mekînet)

mekânî (a.s.) mekâna ait, mekânla, yerle ilgili

mekânis (a.i. miknese'nin c.) süpürgeler

mekâre, mekârî (a.i.c. mükârûn) mekkâre, kira ile tutulan hayvan, yük hayvanı, [aslı "mükârî" dir]

mekârib (a.i. mikreb'in c.) çift sürülen sabanlar

mekârih (a.i. mekrehet'in c.) tiksinilecek şeyler; dertler, sıkıntılar

mekârinı (a.i. kerem, mekrüm ve mek-remet'in c.) keremler, cömertlikler, elaçık-lıklan; iyi ahlâklar

mekârim-kâr S.S- (a.f.b.s.) kerem sahibi, cömert, eli açık

mekârim-penâh (a.f.b.i.) sığınağı mekârim olan

mekârim-perver (a.f.b.s.) me-kârime sâhibolan

mekâris ("ka" uzun okunur, a.i. mıkrâs'ın c.) kesecek âletler, makaslar, (bkz: mekarîz)

mekarîz ("ka" uzun okunur, a.i. mikrâz'ın c.) kesecek âletler, makamlar, (bkz: mekarîs)

mekâsib (a.i. mekseb ve meksib'in c.) kesbedilen, kazanılan yerler, kazanç yerleri, kazanç vâsıtaları, kazançlar

mekâtib (a.i. mekteb'in c.) mektepler, okullar

mekâtib-i âliye yüksek mektepler, okullar

mekâtib-i husûsiyye husûsî mektepler (özel okullar)

mekâtib-i ibtidâiyye ilk mektepler, ilk okullar

mekâtib-i i'dâdiyye rüştiye'den sonra gidilen ve yüksek mekteplere hazırlayan mektepler, lise

mekâtib-i leyliyye yatılı mektepler (yatılı okullar)

mekâtib-i rüşdiyye bugünkü ortaokulların derecesinde bulunan altı sınıflık eski mektepler (okullar)

mekâtib-i sıbyâniyye sıbyan mektepleri

mekâtîb (a.i. mektûb'un c.) mektuplar

mekâtib-i varide gelen mektuplar

mekâyid (a.i. mekîde'nin c.) hîleler, aldatmalar, düzenler

mekâyîl (a.i. mikyâl'in c.) ölçekler, tahıl ölçekleri

mekbir (a.i.) kocalma, ihtiyarlama

mekbul (a.s.) hapsolunmuş. (bkz: mahbûs)

me'kel (a.i. ekl'den) eklolunacak yer, geçim yeri, nâ-meşrû' yiyimevi

me'kele (a.i.c. meâkil) eklolunacak, yenilecek şey. (bkz: rızk)

mekfere (a.i.) setredecek, örtecek yer

mekfûf (a.s.) keffolunmuş, yasak edilmiş, (bkz. memnu')

mekfûfü'l-ayn kör

mekfûl (a.s. kefâlet'den) kefil olunmuş, kefil olmuş

mekfûlün anh kendisine kefillik edilen kimse

mekfûlün leh kefaletle alacağı te'mîn edilmis olan alacaklı

mekfûlün bih kefalet olunan şey veya kimse

mekhûl (a.s. kûhl'den) sürmeli, sürme çekilmiş

mekîde (a.i.c. mekâid) hîle, düzen, aldatma, dubara

mekîdet (a.i.) hîle, düzen, dubara

mekîl (a.s.c. mekîlât) 1. ölçme. 2. kile ile ölçülen [şey]

mekîlât (a.s. mekîl'in c.) arpa, buğday., gibi kile ile ölçülen şeyler

mekîn (a.s. mekân ve mekânet'den. c. mükenâ) l. temekkün eden, oturan, yerleşen. 2. vakarlı, temkinli, vakar, iktidar sahibi. 3. i. erkek adı

Şerefü'l-mekân bi-l-mekîn mekânın şerefi mekîn (oturan) iledir

mekînet (a.i.) vakar, onur, ağırbaşlılık, (bkz: mekânet)

mekîs (a.s.) vakar, gurur, onur sahibi, ağırbaşlı [kimse]

mekkâr (a.s. mekr'den) çok mekreden, hîleci, düzenbaz, [müen. "mekkâre"]

mekkârî (a.i.) hilekârlık, hîle

mekkâs (a.i.) huk. [eskiden] tüccarın emvalinden öşür ve baç denilen vergileri cibâyete me'mur olan kimse, gümrükçü

Mekke (a.h.i.) Hicaz'da Hz. Muhammed'in doğduğu ve Kabe'nin bulunduğu şehir. (bkz. Bekke)

Mekke-i mükerreme Mekke şehri

Mekkî (a.s.) 1. Mekke'ye ait, Mekke ile ilgili. 2. Mekke'li

meklûm (a.s.) yaralı, (bkz: mecruh)

mekmen (a.i.c. mekâmin) pusu yeri, gizlenilip pusu kurulan yer

mekmene (a.i.) 1. gizlenecek yer, pusu. 2. hazîne, define

mekmûn (a.s.) gizli, saklı, (bkz: mahfî, nihân)

mekmûre (a.i.) cima edilmiş kadın

meknî (a.s.) 1. gizli, saklı. 2. fels. gizil, fr. potentiel

mekniyye (a.i.) gizli, saklı, örtülü şey

meknûn (a.s.) 1. dizilmiş

Dürr-i meknûn dizilmiş, dizi inci; değerli inci. 2. saklı, gizli, örtülü

meknûs (a.s.) süpürülmüş

meknuz, meknûze (a.s. kenz'den) yere gömülü; hazînede saklı

mekr (a.i.c. mükûr) 1. hîle, düzen, dubara. 2. hîle ile aldatma, maksadından vazgeçirme [birini]

mekr-i mahmûd bir kimseyi, iyi niyetlerle, maksadından vazgeçirmek üzere yapılan hîle

mekr-i mezmûm mekr-i mahmûd'un aksi; bir kimsenin kötü niyetine karşı başvurulan hîle

mekrehet (a.i. kerh'den) tiksinti veren, tiksinilecek şey

mekremet (a.i. kerem'den. c. mekâ-rim) 1. kerem, izzet, şeref, onur. 2. cömertlik, ağırlama, saygı, [aslı "mekrümet" olduğu halde, "mekremet" şekli yaygındır]

mekremet-güster (a.f.b.s.) merhamet yayan, merhamet dağıtan, [aslı mekrümet-güster]

mekremetlü (a.t.s.) ilmiyede sadreyn payesinin resmî unvanı, [aslı "mekrümetlü" dür]

mekrûb (a.s.) kederli, gamlı, tasalı

mekrûbiyyet (a.i.) tasalı, kederli, gamlı olma

mekruh (a.s. kerh'den. c. mekrûhât)

mekruha 1. iğrenç, tiksinti veren, (bkz. kerîh). 2. yapılması şerîatçe hoş görülmeyen hal

mekruha (a. i.) mihnet, keder, şiddet. (a. i. c.) mekruh olan

mekrûhât (a. i.) mekruhluk, şeyler

mekrûhiyyet (bkz: mekruhluk, iğrençlik

mekrüm (a.i.c. (bkz. mekremet)

mekrümet (a.i. kerem'den. c. mekârim). bkz. mekremet)

meks (a.i.) durma, bekleme, bir yerde kalma, eğlenme, (bkz. aram, tavakkuf)

meks (a.i.c. mükûs) 1. öşür, bâç, vergi. 2. öşür, bâç, cibâyet etme

mekseb, meksebe (a.i. kisb'den. c. mekâsib) 1. kesbedilen, kazanılan yer, kazanç yeri, kazanç vâsıtası. 2. kazanç

meksib (a.i.c. mekâsib). (bkz: mekseb)

meksûf (a.s. küsûfdan) küsûfa uğramış, küsuflanmış, ziyası, aydınlığı tutulmuş [Güneş]

meksûr (a.s. kesr'den) 1. kesrolunmuş, kırılmış

Kâse-i meksûr kırılmış kâse. 2. gr. kesre ile, esre ile, yani i sesi ile okunan harf ["irfan" daki ilk harf meksûrdur]

meksûre (a.s.) ["meksûr"ün müennesi]. (bkz: meksûr)

mekşûf, mekşûfe (a.s. keşfden) 1. keşfolunmuş, meydana çıkanlmış

Gayr-i mekşûf henüz keşfedilmemiş

Maâdin-i mekşûfe keşfedilmiş mâdenler. 2. açılmış, açık, belli

mekşûfü'l-avre görünmemesi lâzımgelen yeri açık kimse

mekşûfü'r-re's başı açık

mekteb (a.i.c. mekâtib) 1. yazı yazacak yer. 2. okul

Mekteb-i Aklâm rüştiye tahsilinden üstün bilgili me'mur yetiştirmek üzere açılan mektep. [Maarif Nâzırı Kemal Efendi'nin (Paşa) teşebbüsüyle 23 Muharrem 1279 ve 8 Temmuz 1278 (l 862) de açılmıştır]

mekteb-i âlî yüksek mektep, yüksek okul

Mekteb-i Fünûn-i Harbiyye-i Şahane Harbokulu

Mekteb-i Fünûn-ı Mâliyye 1878 'de Sadrazam Said Paşa tarafından, İstanbul'da Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) memurlarının bilgilerini genişletmek üzere açılan, okul

Mekteb-i Fünûn-ı Nücûm yıldızlarla ilgili bilgileri öğretmek üzere istanbul'da açılan bir okul

mekteb-i harbiyye harbokulu

Mekteb-i Harbiyye-i Şahane Harbokulu

mekteb-i husûsî husûsî mektep, özel okul

mekteb-i ibtidâî ilk mektep, ilk okul

mekteb-i i'dâdî rüştiyeden sonra gidilen ve yüksek mekteplere hazırlayan mektep, lise

mekteb-i leylî yatılı mektep, yatılı okul

Mekteb-i Maârif-i Adliyye 1838 de Mah-mud II. devrinde, devlet dairelerine memur yetiştirmek üzere İstanbul'da açılan bir okul

Mekteb-i Mülkiyye Siyasal Bilgiler Okulu

Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane idare âmiri yetiştirmek için kurulmuş olan mektep, okul, Siyasal Bilgiler Okulu

Mekteb-i Nüvvâb kadı yetiştirmek üzere açılan mektep, [bu mektep yeniden kurulmuş olmayıp aynı maksatla hicrî 1270 (1853) yılında açılan "muallimhâne-i nüvvâb" in hicrî 1302 (1884) yılında adının bu suretle değiştirilmesiyle meydana gelmiştir]

Mekteb-i Osmânî askerlik tahsîl etmek üzere Avrupa'ya gönderilen talebe için Pâris'de açılan bir mektep

mekteb-i rüşdî bugünkü ortaokulların derecesinde bulunan ala sınıflı eski mektepler

Mekteb-i Sanayi fabrikalarda çalışacak uzmanları yetiştirmek üzere istanbul'da açılan bir okul

mekteb-i sıbyân ilk okul

Mekteb-i Sultani Galatasaray Lisesi

Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye Tıp Fakültesi

Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane askerî tıp okulu

mektebi (A.s.) mektebe ait, mekteple ilgili, okula ait

mektûb (a.i.c. mekâtîb) 1. yazılmış, (bkz: merkum). 2. mektup, (bkz: nâme). [müen. "mektûbe"]

mektûb-ı sâmî tar. sadâret makamından yazılan resmî mektuplar

Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye sıbyân mekteplerini bitiren çocukların din bilgisi öğrenimi için devam ettikleri okul

Mekteb-i Ulûm-ı Harbiyye Harbokulu. (bkz: Mekteb-i Harbiyye-i Şahane)

mektûbât (a.s.c.) yazılı şeyler, yazılar; mektuplar

mektûbî (a.i.) mektupçu, nezâret, vilâyet veya diğer resmî dâirelerde yazı işlerini idare etmekle vazifeli bulunan en büyük me'mur

mektûbî kalemi nezâretlerle vilâyetlerde yazı işlerine bakan kalem

mektûbî-i sadr-i âlî sadrâzam mektupçusu

nıektûf (a.s.) iki eli arkasına bağlanmış

mektûm, mektûme (a.s. ketm'den) 1. ketmolunmuş, gizli, saklı. 2. hükümetten gizli tutulan

Emvâl-i mektûme vergiden kaçırılan mallar

Mâl-i mektûm gizli, saklı mal

Nüfûs-i mektûme kütüğe kaydolunmamış kimseler

Vâridât-ı mektûme deftere geçirilmeyerek şahıs elinde kalan devlet geliri

mektûm mühimme tar. Osmanlı Devleti'-nde Babıâli'den gizli olarak yazılan ferman ve hükümlerin kopyalan

mektûmât (a.i. mektûme'nin c.) hükûmeten kaçınlarak, gizli tutulan, yazdırılmayan vergi, gelir, nüfus, mal. ["mektûmât" evvelce, ekseriya me'murlar tarafından "ihti-lâsat" mânâsına kullanılırdı]

mekûk (f.i.) mekik, dokumacılıkta "atkı" veya "argaç" denilen ve enine olan iplikleri uzunlamasına olanların arasından geçirmeye yarayan masuralı âlet

me'kûl (a.i.c. me'kûlât) eklolunmuş, yenmiş şey; yiyecek

me'kûlât (a.i. me'kûl'ün c.) yiyecekler

mekyûl (a.s.) kile ve benzeri gibi ölçekle ölçülmüş

mekzebe (a.i.) yalan söz, palavra, (bkz: mekzûbe, ükzûbe)

mekzûbe (a.i.) yalan söz, palavra, (bkz: mekzebe, ükzûbe)

mekzûm (a.s.) gamlı, kederli, tasalı, (bkz: endûhgîn, endûh-nâk)

melâ (a.i.) sahra, ova

melâ' (a.i.) cemaat

mel'a (a.i.c. melâib) oyun oynayacak yer, eğlence yeri

mel'abe (a.i. la'b'dan. c. melâib) oyun, oyuncak, (bkz: bâzîce)

mel'abe-i sıbyân çocuk oyuncağı, [aslı "mil'abe" dir]

melâbis (a.i. melbes ve milbes'in c.) giyecekler, elbiseler

melâci (a.i. melce'in c.) iltica edecek, sığınacak yerler

melâfîh (a.i. melfûha'nın c.) ana karnındaki oğlan çocuklar

melâgım (a.i.) ağız çevresi

melâh (f.i.) çekirge, (bkz: cerâd)

Pây-i melâh (çekirge ayağı) bir karıncanın Hz. Süleyman'a götürdüğü armağan, [eski edebiyatta "çam sakızı çoban armağanı" atasözünün yerine kullanılır]

melâh-ı âbî teke denilen deniz böceği

melâ hat (a.i.) 1. güzellik, yüz güzelliği. (bkz: hüsn ü ân). [Arapçada "tuzluluk" mânâsına kullanılır]. 2. kadın adı

melâhî (a.i. milhâ' ve milhât'ın c.) oyunlar, eğlenceler, cünbüşler

Âlât-ı melâhî sazlar, çalgılar

melâhide (a.i. lâhd'den. mülhid'in c.) Allah'ı inkâr edenler, dinsizler, imansızlar. (bkz. mülhidîn)

melâhif (a.i. milhaf ve milhafe'nin c.) bürünecek, sarınacak şeyler, yorganlar

melâhim (a.i. melhame'nin c.) büyük, kanlı savaşlar

melâib (a.i. mel'ab ve mel'abe'nin c.) 1. oyun oynayacak yerler. 2. oyunlar, oyuncaklar

melâibü'r-rîh [Araplarca] müdâhil, giren rüzgâr

melâik (a.i. mil'aka'nın c.) tahta kaşıklar

melâik, melâike (a.i.melek'in c.) melekler

melâik-pey (a.f.b.s.) ayağı uğurlu

melâik-sıfât (a. b. s.) melek sıfatlı, melek huylu, huyu melek gibi

melâin (a.i. mel'ane ve mel'anet'in c.) lanete sebebolanlar, lanet edilmeye değer işler, hareketler

melâîn (a.s. mel'ûn'un c.) mel'unlar, herkesin lanet ve nefretini kazanmışlar

melak (a.i.) mala

melal (a.i.) 1. usanç, usanma, bıkma. 2. sıkılma, sıkıntı, (bkz. melel, melûl)

melâl-i hasret ü gurbet hasret ve gurbet hüznü

melâl-i hüsran zararın, ziyanın hüznü

melâl-âver (a.f.b.s.) usanç veren, usandıran, sıkan

melâlet (a.i.). (bkz: melal)

melâm (a.s.) zemmolunmuş, çekiştirilmiş

melâmet (a.i. levm'den) ayıplama, kınama; azarlama, çıkışma

melâmetî (a.i. ve s.), (bkz: melâmî)

melâmetiyye (a.i.) zikir, fikir, husûsî giyiniş, tekke gibi râsimeleri (âdetleri, törenleri) kabul etmeyen bir tarikat

melâmet-keş (a.f.b.s.) melâmet çeken; rüsvalık sıkıntısına katlanan

melâmet-keş-i ışk aşk melâmeti çeken; aşk yüzünden dile düşen, halkın sövüp saymasına mâruz kalan

melâmet-zede (a.f.b.s.c. melâmet-zedegân) ayıplanmış, kınanmış, azarlanmış, melâmete uğramış

melâmet-zedegân (a.f.b.s. melâmet-zede'nin c.) melâmete uğramışlar, ayıplanmışlar, kınanmışlar, azarlanmışlar

melâmi' (a.i. lem'a'nın c.) parıltılar, aydınlıklar

melâmî (a.s.i. melâmet'den. c. melâmiyyûn) her türlü gösterişten uzak, dünya malından yüz çeviren, dervişliği, rintliği kendine ilke edinen kimse; melâmiyye tarîkatinden olan. [sofiye mesleklerinden biridir; bunun hem Halvetî, Rufâî, Mevlevi gibi bir tarîkat olduğunu söyleyenler, hem de bir tarîkat olmadığını ileri sürenler vardır]

melâmi (a.i. lemha'nın c.) 1. lemha-lar. 2. bir şeyin başka bir şeye benzeme noktalan. 3. güzellik veya çirkinlik eserleri

melâmiyyûn (a.s.i. melâmî'nin c.) melâmiyye tarikatından olanlar, (bkz. kelbiyyûn)

meran (a.s.) dolu, taşkın, (bkz: leb-rîz)

mel'ane (a.i.c. melâin) lanete sebebolan, lanet edilmeye değer iş, hareket

mel'anet (a.i. lâ'n'den. c. melâin) mel'unluk, lanete sebebolan, lanet edilmeye değer iş, hareket

mel'anet-kârâne (a.f.zf.) lanet etmeye müstahak olacak surette

mel'anet-pîş (a.f.b.s.) işi gücü mel'unluktan ibaret olan

melâset (a.i.) yumuşaklık, sert olmayış, [zıddı "huşunet"]

melassa (a.i.) hırsız, haydut yatağı

melâz (a.i.) sığınacak yer. (bkz: melce', penan)

melâz-ı hülya hülya sığınağı

melâze (f.i.) anat. küçük dil. (bkz: lüseyn)

melâzîb (a.s. milzâb'ın c.) çok cimri, çok tamahkâr olanlar

melbes (a.i.c. melâbis) giyecek şey, elbise

melbes ü me'kel giyecek ve yiyecek

melbûs (a.s.) 1. giyilmiş, kullanılmış. 2. libas, esvap giymiş. 3. (a.i.c. melbûsât) giyilecek şey, esvap

melbûsât (a.i. melbûse'nin c.) libaslar, giyecek şeyler, elbiseler, esvaplar

melce' (a.i.c. melâci') iltica edecek, sığınacak yer. (bkz: melâz, penâh)

meldâ (a.s.) 1. [daha, en, pek, çok] genç, körpe ve nâzik (vücud veya dal). 2. i.kadın adı. [emled'in müennesi]

meldûg (a.s. ledg'den) zehirli bir hayvan tarafından ısınlmış, sokulmuş

mele' (a.i.) 1. doldurma. 2. dolma, dolu olma, doluluk. 3. halk, kalabalık, topluluk, (bkz: cemâat, güruh)

mele'-i a'lâ büyük ve ileri gelen meleklerin toplandığı yer

meled (a.i.) 1. gençlik, tazelik. 2. taze, körpe fidanın sallanması


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   91   92   93   94   95   96   97   98   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin