meclisiyân (a.i.) meclis ehli; bir toplantıda bulunanlar
meclis-nüvîs (a.f.b.s.) sekreter, zabıt kâtibi
meclûb (a.s. celb'den) 1. celbolunmuş, başka yerden getirilmiş olan. 2. tarafdardığı kazanılmış bulunan. 3. tutkun, (bkz: meftun)
meclûbîn (a.s. meclûb'un c.), (bkz. meclûb)
meclûbiyyet (a.i.) meclubluk, tutkunluk
meclüvv cilâlı, parlak, (bkz: mücellâ)
mecmâ' (a.i.c. mecâmi') 1. toplanılacak yer. 2. kavuşulan yer, nokta
mecma-ı bahreyn, mecma'ü'l-bahreyn 1) iki deniz veya büyük bir suyun kavuştuğu nokta, kavuşağı; 2) tas. kabe kavseyn mertebesi
mecma'ül-ezdâd mutlak hürriyet. Mecma'ü'l-Letâif (latifeler mecmuası) Bursalı Lâmiî'nin güldürücü ve öğütleyici küçük hikâyelerden meydana getirdiği mensur-manzum eseri
Mecma'ü'n-Nezâir (nazirelerin toplandığı kitap) Edirneli Nazmi'nin, başka şâirlerin gazellerine yazdığı nazirelerini topladığı ünlü eseri
mecmaa (a.i.). (bkz. mecmua)
mecmece (a.i.) 1. kalbindekini söylemek isteyip de yine gizleme. 2. yazının karışık olması
mecmede (a.i.) buzluk, karlık
mecmu, mecmua (A.s. cem'den) 1. cem' olunmuş, toplanmış, bir araya getirilmiş şey, top, tüm
Min haysü'l--mecmû' toptan, hepsi. 2. i. bir yazı sitili
mecmû-i cebrî mat. cebirsel toplam
mecmua (a.i.c. mecâmî') 1. toplanıp biriktirilmiş, tertip ve tanzim edilmiş şeylerin hepsi. 2. seçilmiş yazılardan meydana getirilen yazma kitap. 3. dergi, (bkz: risale)
mecmua-i fünûn (ansiklopedi) 1. meç. geniş bilgisi olan kimse. 2. Cemiyet-i ilmiye-i Osmaniye adına 4 yıl kadar yayımlanmış olan bir dergi olup, içinde tarih, jeoloji, kimya ve felsefeyle ilgili konular yer alırdı
mecmûa-i hayvanât biy. direy, fr. faune
Mecmûa-i Muallim Muallim Naci tarafından istanbul'da haftalık olarak yayımlanmış bir dergi
mecmûa-i nebatat bot., biy. bitey, fr. flöre
mecmûa-i sath geo. bütün, yüzey
mecmûatü'l-letâif (latifeler mecmuası) ed. gülünç fıkra ve hikâyelerin bir araya toplandığı dergi
Mecmûatü'n-Nezâir (nazireler mecmuası) Ömer îbn Mezîd'in XIV. yüzyıl şairlerinin birbirlerine yazdıkları nazireleri toplayan mecmuası
mecmuan (a.zf.) toplu olarak, toptan, birden; hep
mecmûiyyet (a.i.) 1. topluluk, bütünlük, tamlık. 2. sosy. ortaklaşma, fr. collectivisme
mecniyyün-aleyh (a.s.) kendisi üzerine cinayet vuku bulan, öldürülen kimse
nıecnûb (a.s.) cenup (güney) rüzgârı alan [adam]
mecnûn (a.s. cinn'den c. mecânîn) 1. cin tutmuş, çıldırmış, deli; dîvâne. 2. delice seven, tutkun, (bkz: âşık)
mecnûn-ı gayr-ı mutbik huk. [eskiden] kâh mecnûn olup kâh iyileşen kimse
mecnûn-ı mutbik huk. [eskiden] cünûnu, bütün zamanını kaplayan kimse
Mecnûn (a.h.i.) Leylâ ile Mecnûn hikâyesinin erkek kahramanı, Kays
mecnûn-âne (a.f.zf.) delice, delicesine; dîvânelere yakışır yolda
mecnûne (a.s.) ["mecnûn" un mü-en.]. (bkz: mecnûn)
mecnûniyyet (a.i.) delilik
mecra (a.i. cereyân'dan. c. mecârî) 1. suyun cereyan ettiği, aktığı yatak, su yolu, akıntı yeri. 2. bir işin gidiş, oluş yolu. 3. bir havadisin, bir haberin yayılma yolu. 4. bedendeki ahlatın akıştığı yol. 5. elektrik, su, havagazı gibi şeylerin geçirilmesi için yapılan tesisat
mecrâ-yi bevl fizy. sidiğin aktığı yol
mecrâ-yi beyziyye anat. yumurta kanalı
mecrâ-yi dem'î anat. gözyaşı yolu
mecrâ-yi sem'î anat. kulakyolu
mecrâ-yi tabiî bir şeyin tabîî yollardan geçişi
mecrûf (a.s. cerfden) süpürülmüş, kürekle atılmış
mecruh (a.s. cerh'den) 1. cerho-lunmuş, yaralanmış, [bu mânâda c. mecrû-hîn]. 2. huk. inandırıcı sözlerle çürütülmüş [fikir, mevzu', dâva]
mecruha (a.s.) ["mecruh" un mü-en.]. (bkz: mecruh)
mecrûhîn (a.s. mecruh1 in c.) cerh olunmuşlar, yaralanmışlar
mecrûhiyyet (a.i.) 1. yaralanış, yaralanma. 2. bir fikri, düşünceyi çürütme
mecrûr (a.s. cerr'den. c. mecrûrât) 1. cerrolunmuş, çekilmiş, sürüklenmiş. 2. a. gr. harf-i cerr veya izafet hallerinde, son harfi i ile okunan kelimenin hâli (min külli'l-umûri gibi.) "min" cer harfi; "külli" min ile mecrûr; "umûri" de muzâfün-ileyh hâlinde mecrûr
mecrûrât (a.s. mecrûr'un c.) mec-rurlar, mecrûr olanlar
mecûbe (a.i.) cevap
me'cûc (a.i-)- (bkz. ye'cûc)
mec'ûl (a.s.) meydana çıkarılmış, yapılmış olan. (bkz: masnû'1)
mec'ûle (a.s.) ["mec'ûl" ün müen]. (bkz: mec'ûl)
me'cûr (a.s. ecr'den) 1. ecr ve sevabı verilmiş olan. 2. kiraya verilen [şey], (bkz: mûcer)
mecûs (a.i.) zerdüşt dîninde bulunan halk; ateşe tapanların bağlı bulundukları din
mecûsî (a.s. ve i. c. mecûsiyân) mecûs dîninde bulunan, ateşe tapan kimse veya mecûs dinine mensup, bu dinle ilgili olan
mecûsiyân (a.s. ve i. mecûsî'nin c.) mecûsîler, ateşe tapanlar
mecûsiyyet (A.i.) mecûsîlik, ateşe taparlık
meczûb (a.s.i. cezb'den c. meczû-bîn 1. cezbolunmuş, çekilmiş. 2. Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş [olan], (bkz: şeydâ). 3. deli, dîvâne,
meczûbe (a.s.) ["meczûb" un müen.[. (bkz: meczûb)
meczûbîn (a.s.i. meczûb'un c.) meczuplar
meczûbiyyet (a.i.) [birine doğru] gönül akması
meczûm (a.s. cezm'den) 1. cezmolunmuş, niyet edilmiş, kat'î karar verilmiş. 2. a. gr. cezimli, son harfi harekesiz olarak okunan kelime "ilm, cezb.." gibi
meczûm (a.s. cüzâm'dan) cüzamlı, miskin illetine tutulmuş [kimse]
meczûme (a.s.) ["meczûm" un müen.]. (bkz: meczûm)
meczûr (a.s.) mat. cezri, kare kökü alınmış [sayı] on sayısı yüz sayısının kare köküdür,
medâ (a.i.) 1. mesafe. 2. nihayet, son. (bkz. gaye, müntehâ)
mede'd-dühûr dünyânın sonuna kadar
mede'l-a'vâm yılların sonuna kadar
mede-l-basar gözün görebildiği kadar, göz erimi
mede'l-eyyâm günlerin sonuna kadar
medâfi' (a.i. medfa'ın c.) aşk. toplar
medâfin (A.i. medfen'in c.) defnolunacak yerler, mezarlar, kabirler
medâhik (a.s.). (bkz: mudhikât)
medâhil (a.i. medhal'in c.) girilecek yerler, girişler
medâih (a.i. mid'hat'ın c.) medhetmeler, övmeler
medâin (a.i. medîne'nin c.) şehirler. (bkz. buldan)
edâin (a.h.i.) eski iran'da Dicle civarında yedi şehrin adı olup, İslâm fetihleri sırasında başkenti teşkil ediyordu
Medâin-i kisrâ İran ülkesi
medâmi' (a.i. medma'ın c.) 1. gözyaşları. 2. gözler
medâmi'-i hicran ayrılık gözyaşları
medar (a.i. devr'den) 1. bir şeyin döneceği, devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer, etrafında dönülen nokta. 2. astr. yörünge, bir seyyarenin (gezegen) Güneş etrafında dönerken çizdiği dâire
medâr-ı cedî coğr. oğlak dönencesi, ekvatorun iki cihetinde varsayılan iki dâireden güneyde bulunanı
medâr-ı ibret ibret almaya yarayan
medâr-ı iftihar övünme sebebi, övünme vesilesi
medâr-ı kelâm konuşma, söz konusu
medâr-ı mahz-i mübâhât tam övünme vesîlesi
medâr-ı maişet geçim vâsıtası
medâr-ı seretân coğr. ekvatorun iki cihetinde varsayılan iki dâireden kuzeyde bulunanı, yengeç dönencesi. 3. vesile, sebep, vâsıta. 4. s. yardımcı, (bkz: muîn)
medâreyn (a.i.c.) coğr. oğlak dönencesi ile yengeç dönencesi
medârî (a.s.) medara ait, medarla ilgili, tropikal
medârı mıntaka coğr. tropikal kuşak
medârîc (a.i. medrec ve medrece'nin c.) 1. meslekler, tarîkatler, yollar. 2. meç. merdivenler
Âric-i medârîc-i feyz ü ikbâl yükselme merdivenlerine çıkan
medâris-i sahn, İstanbul'da, Fâtih camii etrafında kurulan sekiz medrese
medâris-i semâniyye İstanbul'da, Fâtih camii etrafında kurulan sekiz medrese
medârü'l-ayn (a.b.i.) hek. göz çukuru
medâyih (a.i. medîha'nın c.) övülmeye lâyık olan işler ve hareketler
medâyin (a.i. medîne'nin c.), (bkz. medâin)
medâyîn (a.s. midyân'ın c.) borca garkolanlar, dâima borç eden kimseler
medbûg (a.i.) dibâgat olunmuş, taba-kalanmış, sepilenmiş
medbûr (a.s.) 1. yaralı. 2. zengin
medd (a.i.) 1. uzatma, çekme. 2. yayma, döşeme
medd-i âh âhı çekip uzatma
medd-i basar hek. uzağı görme, presbit, fr. presbyte
medd-i basar-ı şeyhî biy. yakın görmezlik, presbitlik
medd-i bisat halı, kilim yayma
medd-i cüz'i coğr. on beş günde bir görülen az deniz kabarması, az derecedeki kabarma zamanı
medd-i ekmel coğr. büyük gelim, fr. vives eaux
medd-i kâmil coğr. denizde yüksek kabarma
medd-i külli coğr. denizin kabarması
medd-i nazar uzağa bakma, gözün görebildiği kadar göz alımı, göz irimi
medd-i nigâh (bkz: medd-i nazar)
medd-i yed el uzatma. 3. gr. bir harfi lüzumundan fazla uzatarak telâffuz etme. 4. deniz veya nehir sularının yükselip kabarması
medd ü cezr coğr. gelgit, suların kabarması ve çekilmesi. S. elifi uzun okuma
Harf-i medd [Arapçada] hemze ile elifin birleşmesi. Harf-i med üçtür: vav, ya, elîf. 6. şer'iye nâiblerinin hizmet zamanlarının uzatılması
meddah (a.s. medh'den) 1. daha (pek, en, çok) medheden. 2. i. taklitler yaparak hoş hikâyeler anlatıp halkı eğlendiren kimse
medde (a.i.) medd işareti
me'debe (A.i.) düğün yemeği
me'debetü'l-hitan sünnet ziyafeti,
meded (a.i.) 1. yardım, imdat, (bkz: nusret). 2. n. aman, eyvah!
meded Allah (a.n.) aman Allah!
meded-cû (a.f.b.s.) medet, yardım arayan
meded-cûyân (A.f.b.s. meded-cû'-nun c.) yardım arayanlar
meded-cûyâne (a.f.zf.) medet, yardım arayana yakışacak surette
meded-cûyî (a.f.b.i.) medet, yardım arayıcılık
meded-hâh (a.f.s.) medet, yardım isteyen; sığman
meded-hâh-âne (a.f.zf.) medet, yardım istercesine
nıeded-hâhî (a.f.b.i.) medet, yardım isteyicilik
meded-kâr (a.f.s.) yardımcı, (bkz: muîn, nasîr)
meded-kârân (a.s. meded-kâr'ın c.) yardımcılar, yardım edenler
meded-kârâne (a.f.zf.) yardım edercesine
meded-kârî (a.f.i.) yardımcılık
meded-res, meded-resân (f.b.s.) medet, yardım eriştirici, yardıma yetişen, yardımcı; imdada yetişen
meded-resânî (a.f.b.i.) yardım edicilik, yardımcılık
medenî, medeniyye (a.s. medîne'den) 1. medîneye, şehre mensup, şehirli, şehir halkından olan. 2. bir memleketle ilgili olan. 3. Arabistan'daki Medîne şehrine ait olan. 4. meç. terbiyeli, görgülü, kibar, nâzik
Kanûn-i medenî medenî kanun
Kavânîn-i medeniyye medenî esaslar kanunları
Vazâif-i medeniyye yurttaşlık vazifeleri (görevleri)
medeniy-yüt-tab' yaradılışı itibarıyla beraberce toplulukla yaşamaya mecbur olan kimse. 5. [medenî] Kur'ân-ı Kerîm'in Medîne şehrinde nazil olan sûre ve âyetleri
medenî hukuk aile, şahıs, eşya, miras ve borç ilişkilerini düzenleyen hukuk
medenî kanun 4 Ekim 1926 târih ve 743 sayı ile isviçre medenî kanununun Fransızca metninden tercüme edilerek daha önce yürürlükte bulunan "mecelle" nin yerini alan, ve aile, miras, kişi ve eşya hukukuyla ilgili münâsebetleri düzenleyen kanun
medeniyyet (a.i.) medenîlik, şehirlilik, uygarlık
medeniyyet-i hâzıra şimdiki medeniyet
medenk (f.i.) 1. kapı sürgüsü. 2. ağaç anahtar; kilit damağı
meder (a.i.) 1. kuru çamur, kuru balçık; kerpiç. 2. köy; mahalle
medfâ' (a.i.c. medâfi') aşk. top
medfen (a.i. defn'den. c. medâfin) defnolunacak yer, mezar, kabir
medfû' (a.s.) 1. def olunmuş, dışarı çıkarılmış. 2. verilmiş, vezneden çıkarılmış
medfûât (a.i. medfû'un c.) 1. sar-fedilmiş, verilmiş paralar, kasadan çıkan paralar. 2. verilen, harcanan paranın, hesap defterinde kaydedildiği hâne, kolon
medfûn (a.s. defn'den) defnolunmuş, gömülmüş, (bkz: melhûd)
medfûne (a.s.) ["medfûn'un müen.]. (bkz: medfûn)
medhal (A.i. dühûl'den) ; 1. dâhil olacak, girecek yer, kapı, antre, f r. entree. 2. başlangıç. 3. giriş
medhal-i kavâid gramere giriş. 4. karışma. 5. parmak [bir işte]
Zî-medhal bir işe kanşmış olan, bir işte parmağı olan. (bkz: medhal-dâr)
medhâl-dâr (a.f.s.) bir işe kanşmış olan, bir işte parmağı olan. (bkz: zî-medhal)
medhiyyât (a.i. medhiyye'nin c.) övmeler
medhiyye (A.i.c. medhiyyât) ed. birini övmek için yazılmış şiir. (bkz: senâ-iyye)
medhûl (a.s. dahl'den) 1. dahi edilmiş, ayıplanacak bir kusur işlemiş. 2. dile düşmüş. 3. kendisine bir şey girmiş olan
Zevce-i medhûletün bihâ gerdeğe girmiş zevce
Zevce-i gayr-i medhûletün bihâ henüz gerdeğe girmemiş zevce
medhûn (f.i.) tabaklanmış deri. (bkz: medbûg)
medhûr (a.s.) kovulmuş, uzaklaştırılmış, (bkz: matrûd)
medhûş (a.s. dehşet'den) dehşete uğramış, şaşırmış; korkmuş, ürkmüş
medhûş-âne (a.f.zf.) ürkmüş bir halde; ükmüş gibi
medhûşiyyet (a.i.) dehşete uğramışlık, şaşırmışlık, korkmuşluk
medîd, medîde (A.s. medd'den) çekilmiş, uzatılmış; uzun, çok uzun süren
Müddet-i medîde pek çok zaman
medîdü'l-basar uzaktan gören
medîh (a.i.c. medh'den. c. medâyih) medhetmeye, övmeye sebebolan şey; övme mevzuu
medîha (a.i.) 1. övme mevzulu kasîde, manzume. 2. kadın adı
medîha-gû (a.f.s.) medheden öven, övücü, (bkz. medîha-serâ)
medîha-senc (a.f.b.s.) medihnâme yazan, övme yazısı yazan, (bkz: mâdih)
Medîne (a.h.i.) Hicaz'da Hz. Muhammed'in türbesinin bulunduğu şehir, (bkz: Yesrib)
medîne (a.i.c. medâin, müdn, müdün) şehir, (bkz: belde)
Medîne-i münevvere Medîne şehri
medînetü'r-Resûlu'llâh (Allah'ın elçisinin şehri) Medîne şehri
medînetü's-selâm Bağdat şehri
medînetü'n-Nebî eski adı Yesrib olan şimdiki Medîne şehri
medînî (a.s.) 1. şehre mensup [hayvan]. 2. Osmanlılar zamanında Mısır'da basılan bir gümüş para
medkuk ("ku" uzun okunur, a.s.) doğulmuş, inceltilmiş, toz hâline getirilmiş
medlul (a.s. delâlet'den) 1. delîl getirilmiş şey. 2. delâlet olunan, gösterilen şey. 3. bir kelimeden veya bir işaretten anlaşılan
Maânî-i medlule anlaşılan mânâlar
medlule (a.s.) ["medlul" ün müen.]. (bkz: medlul)
medma' (a.i.c. medâmi') 1. göz. 2. gözyaşı, (bkz: eşk, sirişk)
medmuğ (a.s.) dimağı yaralanmış kimse
medre (f.i.) 1. matra, med, mut, kile. 2. [eskiden] bir batman, 6 okkalık şarap kabı
medrec, medrece (a.i.c. medâric) l. derece ile adım adım ileri gidilen yol, meslek. 2. basamaklı yol; merdiven. 3. dar yol, keçi yolu
medrese (a.i. ders'den c. medâris) 1. eskiden, içinde dînî dersler okutulan yer. 2. ders gören talebenin, içinde yatıp kalktıkları bina
medrese-i Süleymaniye tar. istanbul'da Süleymâniye camii çevresinde Kanunî Sultan Süleyman tarafından kurulan medrese
medresetü'l-eimme ve-1-hutebâ imam ve hatip yetiştirmek üzere 1913'te açılan okul
medresetü'l-hattâtîn islâm sanatlarını ve yazının çeşitlerini öğreten okul. [II. Meşrûtiyetten sonra şeyhülislâm ve Evkaf Nâzın Hayri Efendi'nin himmetiyle 1914 de istanbul'da Sultanselim semtinde kurulmuştu]
medresetü'l-irşâd istanbul'da 1919 da açılan ve vaiz, hatip, imam yetiştirmek için Medresetü'l-vâizîn ile Medresetü'l-eimme ve'1-hutebâ'nın birleştirilmesiyle oluşan bir okul olup Dârü'l-hikmeti'l-İslâmiyye'ye bağlı idi
medresetü'l-kuzât (kadılar medresesi) Mekteb-i Nüvvâb'ın 1911 de aldığı ad. (bkz: Mekteb-i Nüvvâb). İstanbul'da, Meşîhat'a bağlı olup kadı yetiştirmek amacıyla kurulan yüksek okul
medresetü'l-vâizîn tar. 1913 de istanbul'da vaiz yetiştirmek amacıyla açılan okul
medrûk (a.s.) derk olunmuş, anlaşılmış
medrûs (a.s.) 1. ders olarak okunmuş. 2. eskimiş, (bkz. fersude)
medrese-nişîn (a.f.b.s.) medresede oturan, medreseli
medsûs (a.s.) 1. gömülerek saklı bulunan; gizli bulunan. 2. içine desise karışmış şey
med'uvv (A.s. da'vet'den c. med'uv-vîn) davet olunmuş, çağrılmış, davetli, (bkz: makrû')
med'uvven (a.zf.) davetli olarak, davet olunarak, çağrılarak
med'uvvîn (a.s. med'uvv'un c.) davet olunmuşlar, çağrılmışlar, davetliler
me'dübe (a.i.) ziyafet; düğün
medyun (a.s. deyn'den) borçlu, verecekli
medyûn-i müflis huk. [eskiden] borcu malına müsâvî, yahut ziyâde olan borçlu
medyûn-i mümâtıl huk. [eskiden] kudreti varken borcunun edasını uzatıp geciktiren borçlu
medyûn-i şükran şükran borçlusu
mefâhîm (a.i. fehm'den. mefhûm'un c.) mefhumlar, kavramlar
mefahir (a.i. mefhar ve mefharet'in c.) iftihar edilecek, övünülecek şeyler
mefâhis (a.i. mefhas'ın c.) kuş yuvalan
mefâîl (a.i. mefûl'ün c.) yapılmış, işlenmiş işler; aruz vezni cüzü'lerinden
mefâlîc (a.s. meflûc'ün c.), (bkz. mefluç)
mefâlîs (a.s. müflis'in c.) iflâs edenler
mefârig (a.i. mefrag'ın c.) dökülecek yerler, yollar
mefârik (a.i. mefrak ve mefrik'in c.) başın tepe kısımları
mefâsıl (a.i. mafsal'ın c.) 1. oynak yerleri, eklemler. 2. her köyün reayası ile öşür ve rüsûme tâbi mahsullerinin yazılı bulunduğu defter
mefâsıl-ı beyne'l-fıkarât anat. amudu fıkarî (omurga) yi meydana getiren fıkralar arasındaki mafsallar
mefâsıl-ı gayr-i müteharrike anat. kafatası ve yüzün muhtelif kemikleri gibi hareket etmeyen mafsallar, oynamaz eklemler
mefâsıl-ı müteharrike anat. hareket eden mafsallar, oynar eklemler
mefâsid (a.i. mefsedet'in c.) fesatlıklar, münafıklıklar, bozgunculuklar
mefâtîh (a.i. miftâh'm c.) anahtarlar
mefatîhü'l-gayb (gayb anahtarları) metafizik sırlan çözen hünerler, kimseler
mefâtîr (a.i. fıtr'dan. muftır'ın c.) iftar edenler, oruç açanlar
mefâviz (a.i. mefâzenin c.) çöller, sahralar, (bkz: sahârî)
mefâze (a.i.c. mefâviz) çöl, sahra. (bkz: beyaban)
meferr (a.i. firâr'dan) firar edecek yer
Eyne'l-meferr kaçacak yer yok mu? [meferr, Kur'ân'da mîmî masdardır ve "firar" mânâsına gelir]
Meferrü'l-kelbiyye bot. zakkumgiller
mefhar (a.i. fahr'den) 1. fahirlenme, övünme. 2. övünmeye sebebolan, övünmeyi gerektiren
mefhar-i kâinat Hz. Muhammed
mefhar-i mevcudat Hz. Muhammed
mefharet (a.i. fahr'den.c. mefahir) 1. iftihar duyma, övünme, koltuklan kabarma. 2. kadın adı
mefhas (a.i.c. mefâhis) kuş yuvası
mefhûm (a.s.) fahim hâline geçmiş, kömürleşmiş, kömür olmuş
mefhûm (A.s. fehm'den. c. mefâhîm) 1. fehmolunmuş, anlaşılmış. 2. sözden çıkarılan mânâ, kavram
mefhûm-i tasnif huk. [eskiden] bir şeyin başka aksam ve envai bulunmadığı, zikredilen aksam ve envâiyle sabit olması
mefhûmiyye (a.i.) fels. kavramcılık, fr. conceptualisme
mefhûmiyyet (a.i.) fels. (bkz: mefhûmiyye)
mefirr (a.i.). (bkz. mefen)
mefkad (a.i.) kaybolacak yer
mefkaret (a.i.) zaruret, ihtiyaç, (bkz: iftikâr)
mefkud ("ku" uzun okunur, a.s. fakd'den) 1. kayıb, yok, olmayan, bilinmeyen. 2. fık. ölü veya diri olduğu bilinmeyen, kayıp kimse
mefkudiyyet ("ku" uzun okunur. a.i.) 1. mefkudluk, yokluk, bulunmama
mefkûk (a.s. fekk'den. c. mefâkîk) fekkolunmuş, ayrılmış, sökülmüş, çıkarılmış
mefkur ("ku" uzun okunur, a.s.c. mefâkîr) omurga kemikleri kırılmış olan [insan veya hayvan]
mefkure (a.i. fikr'den) ülkü, fr. ideal. [Ziya Gökalp'in yaptığı kelimelerden]
mefkûrevî (a.s.) fels. ülküsel, fr. ideal
mefluç (a.s. felc'den c. mefâlîc) felcolmuş, inmeli, kımıldamaz, oynamaz hâle gelmiş olan. (bkz. menzûl)
meflûcen (a.zf.) mefluç olarak, felce uğramış olarak
meflûk (a.s.) yoksun, miskin
meflûl (a.s.) 1. kilitli, kapalı. 2. kınında bulunan (kılıç). 3. s. küçük parçalar halinde koparılmış
Seyf-i meflûl kınından çıkmamış kılıç, [zıddı "meslûl"]
mefrag (a.i. ferâğ'dan c. mefârig) dökülecek yer, yol. (bkz: mecra)
mefrak (a.i.c. mefârik) başın tepesi, tepe kısmı
mefrat (a.s.) pek büyük
mefred (a.s.) kocaman, iri, büyük
mefreş (a.i.) meşinden veya çadır bezinden yapılmış harar, [göç sırasında yatak ve şilte taşımaya yarar]
mefrik (a.i.c. mefârik). (bkz: mefrak)
mefrûg (a.s. ferâğ'dan c. mefârîg) feragat edilmiş, başkasına bırakılmış
mefrûgün bih bir kimseye ferağ edilen, bırakılan şey
mefrûgün leh kendisine bir şeyin tasarruf hakkı ve mülkiyeti ferağ olunmuş, bırakılmış kimse
mefrûk (a.s. fark'dan. c. mefârîk) tefrîk edilmiş, ayrılmış, araya başka bir şey girmiş
Lefîf-i mefrûk (bkz: lefîf)
mefrûk (a.s.) 1. uğulmuş. 2. safranla boyanmış şey
mefrûş (a.s. ferş'den) ferşolunmuş, döşenmiş
mefruşat (a.i. mefrûş'un c.) kilim, seccade, koltuk, kanape ve şâire gibi ev döşemeye yarayan eşya. (bkz: esâs-ı beyt)
mefrûşât-ı beytiyye ev eşyası, (bkz: esâs--ı beyt)
mefrûşe (a.i.) câriye, odalık
mefrûz (a.s.c. mefrûzât) ifraz olunmuş, ayrılmış, bölünmüş
mefrûz (a.s. farz'dan) 1. farz kılınmış, boyun borcu olmuş. 2. farzolunan, varsayılan
mefrûzü'l-edâ ödenmesi farzolmuş
mefrûza (a.s. farz'dan) ["mefrûz"un müen.]. (bkz: mefrûz)
mefsah (a.i.) l. feshedecek, bozacak yer. 2. bozma
mefsaka (a.i. fısk'dan) fısk, günah işlenen yer
mefsedet (a.i. fesâd'dan. c. mefâ-sid) fesatlık, münafıklık, bozgunculuk
mefsûd (a.s.) fasdolunmuş, kan alınmış, kan alınan
mefsuh, mefsuha (a.s. fesh'den) 1. fesholunmuş, hükümsüz bırakılmış, yürürlükten kaldırılmış. 2. iptal edilmiş, çalışmaz bir hâle getirilmiş
mefsûhiyyet (a.i.) mefsuhluk, hükümsüzlük, yürürlükten kaldırılma hâli
mefsûl (a.s. fasl'dan) faslolunmuş, ayrılmış, * ayrı şık
mefşû' (a.s.) ifşa edilmiş, duyulmuş, yayılmış, açıklanmış
meftah (a.i.) hazîne, (bkz: gencine, kenz)
meftûh (a.s. feth'den. c. meftûhât) 1. fethedilmiş, açılmış, açık. (bkz. güşâde). 2. raptedilmiş, ele geçirilmiş. 3. gr. fetha ile, üstün ile, e ile okunan, [elem kelimesindeki e meftuhdur]
meftûha (a.s. feth'den) ["meftûh"un müen.]. (bkz. meftûh)
meftûhiyyet (a.i.) fethedilme, açılmış olma
meftuk (a.s.) fıtıklı
meftûl (a.s. fetl'den) fitil hâline getirilmiş, bükülmüş, kıvrılmış
Kâkül-i meftûl kıvrılmış kâhkül (kâkül), perçem
meftûm (a.s.) memeden sütten kesilmiş [çocuk]
meftun (a.s. fitne'den) 1. fitneye düşmüş, sihirlenmiş. 2. gönül vermiş, tutkun, vurgun, (bkz: meclûb). 3. hayran olmuş, şaşmış
meftûn-âne (a.zf.) meftuncasına, tutkuncasına, kendinden geçmiş olarak; hay-rancasına, şaşarak
meftûniyyet (a.i.) tutkunluk, gönül verme, vurgunluk; hayranlık, aşın derecede beğenme
meftûr (a.s. fıtret'den) 1. fıtretlen-miş, yaratılmış, (bkz: âferîde). 2. tabîî, cibillî
meftûr (a.s. fütûr'dan) bezgin, bezmiş, kederli, ümitsiz, (bkz: me'yûs, mâ-ümîd, nevmîd)
meftûr-âne (a.f.zf.) bezmişcesine, bezginlikle, bitkin bir halde
meftûre (a.s.) ["meftûr'un müen.]. (bkz: meftûr)
meftûriyyet (a.i.) bezginlik, bıkkınlık
meftût (a.s.) ufalanmış; parçalanmış, parça parça edilmiş
mef'ûl (a.s. fi'l 'den. c. mefâîl) 1. işlenmiş, yapılmış, kılınmış. 2. bir failin yaptığı, işlediği iş üstünde belli olan. 3. gr. "tümleç. 4. ibne, pasif homoseksüel, [erkek], (bkz: me'bûn)
İsm-i mef'ûl ortaç, sıfat fiil
mef'ûl-i anh, mef'ûl-i minh gr. -den hâli, fr. ablatif
mefûl-i minh gr. -den hali, fr. ablatif
mef'ûlün bih gr. -i hali, fr. accusatif
mef'ûlün fih gr. -de hâli, fr. locatif
mef'ûlün gayr-i sarîh gr. dolaylı tümleç, fr. complement indirect
mef'ûlün ileyh gr. -e hâli, fr. datif
mef'ûlün leh gr. için, fr. postposition
mef'ûlün maa gr. -le, -ile hâli, fr. instrumental
mef'ûlün sarîh gr. düz tümleç, nesne, fr. complement direct
mef'ûle (a.s. fı'l'den) ["mefûl" ün müen.]. (bkz: mefûl)
mefzaha (a.i.) rezilliğe sebebolan şey
mefzûl (a.s.) fazla gelmiş olan, üstün gelen
megafir ("ga" uzun okunur, a.i. miğfer'in c.) [eskiden] savaşta başa giyilen demir taslar
megak ("ga" uzun okunur, f.i.) çukur, mezar, (bkz: hufre)
megak-çe (f.b.i.) (bkz: magakçe)
megalib ("ga" uzun okunur, a.s. galebe'den) galebe çalan, yenen; üstün gelmeye çalışan
megalik ("ga" uzun okunur, a.i. miglâk'ın c.) kilitler, mandallar
megavil ("ga" uzun okunur, a.i. migvel'in c.) hançerler, ince kılıçlar
megazil ("ga" uzun okunur, a.i. migzel'in c.) iğler, iplik eğirecek âletler
meğer (f.e.) meğer, oysa ki, halbuki; olsa olsa, ancak
Dostları ilə paylaş: |