Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə7/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   189

Arrâs (a. s.) 1. gürleyen ve şimşek çakan. 2. şimşekli.

ars (a.i.) sevinç, ferahlık.

ars (a.i.) yıldınmlı gök gürültüsü; yıldırım.

arsa (a.i.c. arasât) yer, toprak.

arsa-i âlem âlem arsası, dünya meydanı.

arsa-i kâr-zâr savaş meydanı.

arsa-i târih tarih alanı.

arslânî (f.i.) arslanlı [eski kuruş para],

arş (a.i.) 1. çardak, çadır. 2. cumba, kafes. 3. çatı, dam. 4. dokuzuncu gök. 5. taht.

arş-fersa (a.f.b.s.) arşı yıpratan, arştan üstün.

arş-ı a'lâ göğün en yüksek tabakası, (bkz: arş-ı berin).

arş-ı a'lâ-yı saâdet saadetin en yüksek yeri.

Arş-ı âşiyân kutsal kimselerin öldükten sonra gidecekleri yer.

arş-ı a'zam en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı azîm en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı Hudâ en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı iclâl en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı ilâhî en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı ınecîd, arş-ı rahmân en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı Yezdânî en yüksek gök tabakası, Tanrı'nın katı.

arş-ı berîn göğün en yüksek tabakası, (bkz: arş-ı a'lâ).

arş ü ferş, arş ü zemîn gök yüzü ve yer yüzü.

arş ü kürsî göğün arş kısmı ile altındaki kürsü.

arş-üs-simâk astr. ikizler takım yıldızı.

arş-üs-süreyyâ Ülker yıldızının altında bulunan bir yıldız kümesi.

arşa (a. f.i.) güvene.

arşiyân (f.i.) Arş'ın etrafında teşbih edip dolaşan melekler, (bkz. hamele-i arş, hamelet-ül-arş).

arş-pâye yükselen.

artal (a.s.) benzerlerinden çok daha iri olan.

artaliyyet (a.i.) benzerlerinden çok daha iri olma.

arûb (a.s.) kocasına ve sevgilisine çok düşkün kadın.

Arûbâ (a.i.) yedinci kat göğün adlarından biri.

ârûde (f.s.) öfkeli, kızgın, hırslı.

aruf (a.s.) uzun zaman ıstırap çeken.

ârûg (f.i.) geğirme.

ârugde (f.s.) öfkeli.

ârûg-zen (f.b.s.) geğirici, geğiren.

ârûn (f-i-) iyi vasıflarla şöhret bulma, güzel ve iyi huylular.

arûs (a.i.c. arâis, f.c. arûsân) 1. gelin. 2. Husrev Perviz'in sekiz hazînesinden biri. 3. kim. kükürt.

Arûs-i cihân Dünyâ.

Arûs-i çerh Güneş.

Arûs-i felek Güneş.

Arûs-i hâverî Güneş.

Arûs-i Şâm Şam, Askalon.

Arûsân (a.i. arûs'un f.c.) gelinler.

Arûsân-ı bâğ tarla çiçekleri

Arûsân-ı çemen çimenlik çiçekleri

Arûsân-ı huld ebediyetin gelinleri, cennet hurileri

Arûs-âne geline yakışacak şekilde

arûsek (a.f.i.) 1. küçük gelin. 2. yeşil ve pembe dalgalı sedef.

arûsî (a.i.) 1. düğün ziyafeti. 2. s. düğüne, geline veya güveye ait.

arûsiyye (a.i.) Osmanlılar'da değeri geline göre değişen ve yeni evlenen erkeklerden alınan bir vergi.

arûz (a.i.c. eârîz) 1. yan, taraf. 2. yanak. 3. yol. 4. usul. 5. Arap dilcilerinden imam Halil'in, eski Arap şiirlerini esas tutarak, bir sisteme bağladığı rivayet edilen, hecelerin uzunluğu ve kısalığı esâsına dayanan, esas Arap nazmında, muayyen kalıpları, Türk, Fars, Efgan, Pakistan ve kısmen Hindistan nazımlarında kullanılan vezindir, (bkz: bahr, ilm-i aruz). 6. Arap nazmında beytin birinci mısrâ-ının son kısmı, [bu şekil bizde yoktur].

arûzî (a.s.) 1. aruz veznine ait olan, aruzla ilgili. 2. i. aruzla yazan kimse.

arv (a.i.) 1. sıtma ve başka ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme. 2. bir iş için birinin yanına sokulma. 3. yemiş vermeyen bir dağ ağacı.

arvend (f.i.) şan, şeref, azamet, ululuk, debdebe.

arz (a.i.) bir büyüğe sunma, gösterme, bildirme, önüne koyma, (bkz: arzâ).

arz-ı cemâl yüz gösterme.

arz-ı dîdâr yüz gösterme.

arz-ı endâm boy gösterme.

arz-ı hâcet istek bildirme.

arz-ı hâl (arzuhal) 1) "hâlin bildirilmesi", ne halde bulunduğunu bildirme; dilekçe, (bkz: arzuhal).

arz-ı hayret şaşkınlık gösterme.

arz-ı hulûs 1) dalkavukluk etme. 2) samimi olarak sevgisini gösterme.

arz-ı hüner marifet gösterme.

arz-ı hürmet saygı sunma.

arz-ı hüsn güzellik gösterme.

arz-ı mâ-fi-zzamîr gönüldekini söyleme.

arz-ı iftikar ihtiyâcını meydana koyma.

arz-ı kudret kudret gösterme.

arz-ı leşker asker gösterme, teftiş verme.

arz-ı mazhar bir işin görülmesi hakkında, halk tarafından yüksek bir makama topluca verilen dilekçe.

arz-ı meveddet muhabbeti, sevgiyi belli etme.

arz-ı minnet minnet gösterme.

arz-ı minnettârî minnet altında bulunduğunu belli etme.

arz-ı muâhât kardeşçe bağlılığı bildirme.

arz-ı müddeâ fikrini bildirme.

arz-ı nefs nefsini öne sürme, gösterme, kendini gösterme [fedakârlık karşısında].

arz-ı ta'zîmât saygılarını bildirme.

arz-ı taleb mal satma, mal alma.

arz-ı ubûdiyyet kulluğunu, bağlılığım bildirme, gösterme.

arz-ı uhuvvet (bkz. arz-ı muâhât). 2) Mehmet Rauf tarafından istanbul'da resimli ve haftalık olarak yayımlanmış bir gazete.

arz (a.i.c. arazûn ve [tabakaları bakımından] "arzîn" şekli de vardır). 1. Dünyâ. 2. toprak.

arz-ı basît düz yer.

arz-ı gayr-i meskûn yaşanmaz [toprak, yer

arz-ı Ken'ân (bkz: arz-ı mev'ûd, arz-ı mukaddes).

arz-ı meskûn yaşanabilir [yer]. 3. iklim; memleket.

arz-ı a'şâriye öşür -onda bir- vergi veren memleket.

arz-ı harâc vergi veren memleket.

arz-ı mev'ûd Filistin.

arz-ı mukaddes Filistin ve havalisi.

arz-ullâhi vâsia Allahın yarattığı yer yüzü geniştir; geniş arazî.

ârz (f.i.) ardıç denilen ağaç. (bkz: âriz).

arz 1. en, genişlik. 2. astr. enlem.

arz-ı belde astr. her hangi bir mahallin üstünden geçen arz dâiresi.

arz-ı belde ta'yîni jeol., astr. herhangi bir mahalde kutup yıldızına veya diğer yıldızlara rasatlar ve bu rasatlara dayanan astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tâyin etme. [aynı ameliye Güneşle de yapılabilir].

arz-ı cenûbî güney enlem.

arz-ı şimâlî kuzey enlem.

arzâ (f.i.) sunma, gösterme, (bkz: arz).

arzan (a.zf.) enine, enliliğine, genişliğine.

arzânî (a.zf.) enine olarak.

arz-dâşt (a.f.b.i.) hâtıra, muhtıra, andaç.

arz-gâh (a.f.b.i.) toplanma yeri [bir şey arzetmek için].

arz-hâne (a.f.b.i.) Topkapı Sarayı'nda Hırka-i Şerîf odasının dışındaki aralık oda, aslanhâne.

arzî (a.i. arz'dan) toprağa ait, toprakla ilgili.

arzî (a. s. arz'dan) ene ait, en ile ilgili.

arzîn (a.i. arz'ın c.) arzlar, [tabakaları itibariyle].

arziyyât (a.i.c.) jeoloji, fr. geologie .

arziyye (a.s.) toprakla, topraktan yetişen.

Mahsûlât-ı arziyye toprak mahsulleri.

arzîz (f.i.) kurşun, kalay, (bkz: resâs).

Arzû (a.h.i.) meşhur halk hikâyelerinde Kamber'in sevgilisi.

ârzû (f.i.) istek, heves.

ârzû-dâr (f.b.s.) istekli, hevesli. (bkz. arzû-keş, arzû-mend).

arzuhal (a.b.i.). (bkz: arz-ı hâl, istid'â).

ârzû-keş (f.b.s.) istekli, hevesli. (bkz. ârzû-dâr, ârzû-mend, hâhiş-gâr, hâhiş-ger).

ârzû-mend (f.b.s.) istekli, hevesli. (bkz. ârzû-dâr, ârzû-keş).

ârzû-mendî (f.b.s.) istek, heves.

ârzû-nâk (f.b.s.) istekli.

arzû-şikesten (f.b.i.) arzunun yerine gelmemesi, istek kırıklığı.

arzû-yi hayât psik. yaşamak isteği.

âs (a.i.) bot. mersin ağacı.

Habb-ül-âs mersin ağacı meyvası.

âs (f.i.) 1. değirmen, (bkz: âsiyâ, âsi-yâb). 2. kakum denilen bir hayvan.

asâ (a.i.c. a'sâ) 1. deynek, sopa. 2. dervişlerin taşıdıkları sopa.

âsâ-yi Mûsâ Hz. Musa'ya Allah tarafından mu'cize olarak verilen ve yılan hâline giren değnek.

âsâ (f.i.) 1. esneme. 2 vakar, ciddîlik. 3. süs, bezek.

-âsâ (f.e.) gibi.

Cennet-âsâ cennet gibi, (bkz: manend, veş).

a'sâ (a.i. asâ'nın c.) değnekler, sopalar.

âsâb (a.i. eseb'in c.) vücudun alt kısmında çıkan kıllar.

asab (a.i.c. a'sâb) sinir, damar.

asab-ı alâkavî anat. sempatik sinir sistemi.

asab-ı aynî anat. göz siniri.

asab-ı basarî anat. görme siniri.

asab-ı enfî anat. burun siniri.

asab-ı hançerevî anat. gırtlak siniri.

asab-ı rievî-i mî'de anat. akciğer mide siniri, fr. nerf vague.

asab-ı sem'î anat. işitme siniri.

asab-ı şevkî anat. omur siniri, fr. nerf spinal.

asab-ı taht-el-lisânî-i kebîr anat. büyük dilaltı siniri, fr. nerf hypoglosse.

asab-ı vustâ anat. ortadamar, fr. me-diane.

a'sâb (a.i. asab'in c.) sinirler.

a'sâb-ı alâkaviyye anat. vazomotor(lar), damar devindiren sinirler.

a'sâb-ı gûş kulağın sinirleri.

a'sâb-ı kâinat kâinatın sinirleri.

a'sâb-ı muharrike anat. motor sinirleri.

a'sâb-ı şemme anat. koklama sinirleri.

asabânî (a.s.) 1. asabe'ye ait, asabe ile ilgili. 2. sinirli.

asabât (a.i. asabe'nin c.). (bkz: asabe).

asabe (a.i. c. asabât) 1. bir tek sinir. 2. baba tarafından akraba olanlar. 3. şer'an, miras alamayan akraba. 4. birinin fırkası ve avenesi.

asâbi (a.i. usbu'un c.) parmaklar, (bkz: esâbi1)

asabî (a.s. asab'dan) sinirli.

a'sâbî (a.s.). (bkz. asabî).

asabiyy-ül-cenâh zool. sinir kanatlılar, fr. pseudonevroptees.

asabiyy-ül-mizâc yaradılışça sinirli olan [kimse].

asabiyye (a.i.) 1. sinir hastalıkları. 2. sinir hastalıkları pavyonu.

asabiyye-i teşennücât sinir spazmları.

asabiyyet (a.i.) 1. sinirlilik. 2. kendi akraba, vatan, din ve milliyetini asm derecede kayırma gayreti.

asabiyyet-i kavmiyye şovenlik, yurtseverlik.

a'sac (a.s.) alnı üstüne saçı dökülmüş.

Asâd (a.i.) esed’in c. arslanlar.

Âsaf (a.h.i.) 1.Süleyman Peygamberin veziri. 2. vezir.

âsaf-âne (a.f.zf.) vezire yakışacak surette.

âsafî (a.s.) vezire mensup.

Bâb-ı âsafî Bâb-ı âlî.

Emr-i âsafî sadrâzam buyruğu.

asâfir (a.i. usfûr'un c.) 1. serçe kuşları.

Lisân-ül-asâfîr kuş dili. 2. zool. serçegiller.

âsaf-rey (a.b.s.) düşüncesi Âsafınki gibi mâkul olan [vezir].

âsaf-tedbîr (a.b.s.) yolu, tutumu Âsafınki gibi mâkul olan [vezir].

asâgır, asâgıre (a.s. asgar'm c.) şeref ve itibarca küçük olanlar.

asâgır ve ekâbir (a.f.s.) küçükler ve büyükler. [îtibar ve mevkice].

asâhib (a.i.ashâb'ın c.) sahipler.

asâhıb (a.i. sâhib'in c.) 1. sahipler, mâlikler, efendiler. 2. yol arkadaşları, dostlar.

asâib (a.i. ısâbe'nin c.) 1. cemâatler, tayfalar. 2. başa sarılan nesneler, kaşbastılar, sargılar, (bkz. asâyib).

asâ-keş (a.f.b.s.) 1. sopa çeken. 2. kör yedekçisi.

asâkir (a.i. asker'in c.) erler.

asâkir-i bahriyye deniz askerleri, bahriyeliler.

asâkir-i berriyye kara askerleri.

asâkir-i hassa pâdişâhı koruyan askerler.

asâkir-i mansûre-i Muhammediyye tar. II. Mahmud zamanında Yeniçeri Ocağının 17Kasım 1 826 da kaldırılması üzerine kurulan ordu teşkilâtı.

asâkir-i muâvine yardımcı milis askerleri.

asâkir-i muntazama ordu askeri.

asâkir-i nizâmiyye ilk askerlik devresini yapmakta olan asker.

asâkir-i redîfe ikinci devre askerliğini yapan askerler.

asâkir-i şâhâne askerler [umûmî olarak].

âsâl (a.i.) ahlâk.

âsâl (f.i.) temel, kök.

âsâl (a.i. asîl'in c.) ikindi ile akşam veya yatsı arasındaki zamanlar.

Bi-l-gudüv-vi ve-l-âsâl sabah-akşam.

asale (a.s.) çok zehirli ve korkunç yılan.

asâle (a.i.) bal peteği.

asâlet (a.i. asl'dan) 1. soysop temizliği. 2. kendi nâmına hareket. 3. ed. yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması, (bkz: edeb-i kelâm).

asâleten (a.zf.) kendi nâmına hareket ederek, [vekâletin zıddı olmak üzere de kullanılır].

asâletlü (a.t.s.) eskiden yabancı elçilere verilen unvan.

asâlet-meâb (a.b.s.) asâletli. [eskiden yabancı elçiler için kullanılırdı].

âsâm (a.i. ism'in c.) suçlar, günâhlar, kabahatler.

a'sâm (a.i. usme'nin c.) 1. gerdanlıklar. 2. tasmalar.

a'sam (a.s.) ön ayaklan sekili olan [hayvan].

asamm (a.s.) 1. sağır, işitmez. 2. söz işitmez. 3. sert; güç; tahammül edilmez. 4. i. gr. Arap yazısında ikinci ve üçüncü kökünde uzun harf bulunan bir fiil.

asammiyyet (a.i.) sağırlık, duymazlık.

âsân kolay.

âsân-gîr (f.b.s.) kolay tutulan, kolay zaptedilen.

âsânî (f.i.) kolaylık.

âsâr (a.i. eser'in c.) 1. izler, nişaneler, alâmetler. 2. âbideler. 3. hikâyeler; an'aneler, gelenekler. 4. başyazarı Menemenlizâde Tahir olan ve istanbul'da yayımlanmış haftalık bir gazete.

âsâr-ı atîka veya kadîme eski eserler.

âsâr-ı cedîde yeni eserler.

âsâr-ı edebiyye edebî eserler.

âsâr-ı eslâf veya kudemâ eskilerin yazdığı

âsâr-ı hâzıra çağdaş eserler.

âsâr-ı ilmiyye ilmî, bilimsel eserler.

âsâr-ı matbûa basılmış eserler.

Âsâr-ı mehdiyye astr. fr. nutatio .

Âsâr-ı mergube rağbet kazanmış, beğenilmiş eserler.

Âsâr-ı nefîse güzel sanat eserleri.

Âsâr-ı nisvân (kadınların eserleri) Fevziye Abdiirreşid tarafından İstanbul'da onbeş günlük olarak yayımlanmış bir aile dergisi.

âsâr-ı sınâiyye ve zarîfe zarif ve sanatlı eserler.

âsâr-ı ulviyye astr. yıldızın tesiriyle meydana gelen gök hâdiseleri.

âsâr-üş-şerîfe Hz. Muhammed'den kalan hırka, saç, sakal ve benzeri kutsal emânetler.

asar (a.i.) 1. toz. (bkz: gubâr). 2. sığınak, (bkz. melce).

âsâr (a.i. ısr'ın c.) 1. vazifeler, görevler. 2 . yükler. 3 . cürümler, kabahatler.

asâr (a.i.) fakirlik.

a'sâr (a.i. asr'ın c.) yüzyıllar.

a'sâr-ı sâlife geçmiş asırlar, yüzyıllar.

as'ar (a.s.) pek kibirli, çarpık yüzlü

âsâre (f.i.) sayı hesap.

asârîm (a.i. asrâm'ın c.) 1. çadır kümeleri. 2. ayrı ayrı küçük insan toplulukları.

âsârûn (f.i.) kedi otu. - U, -l

asâtıb (a.i. ıstabl'ın c.) ahırlar.

âsây (f.s.) gibi (bkz: âsâ).

Asâyib (a.i. ısâbe'nin c.), (bkz. asâib).

âsâyiş (f.i.) 1. rahat, huzur. 2. güvenlik.

âsâyiş-bahş (f.b.s.) huzur ve güven veren.

âsâyiş berkemâl rahat ve huzur yerinde.

âsâyiş-cû (f.b.s.) asayiş arayan, rahatını ve huzurunu isteyen.

âsâyiş-cûyâne (f-b.zf.) asayiş ve rahat arayana yakışacak surette.

âsâyiş-perver (f.b.s.) rahat, huzur ve selâmet taraflısı.

âsâyiş-perver-âne (f.b.zf.) rahat, huzur ve selâmet taraflısına yakışacak surette.

asb (a.i.) 1. sargı, bağ. 2. mendil. 3. sarmaşık.

asbâb (a.i. sabeb'in c.) çukur yerler.

asbâg (a.i. sıbg'ın c.) boyalar.

asbâh (a.i. subh'un c.) sabahlar.

âsbân (f.s.) değirmenci, değirmen sahibi, (bkz. asiyâ-bân).

Âsbânî (f.i.) değirmencilik,

asbâr (a.i. sıbr'ın c.) akbulutlar.

Asced (a.i.) hâlis altın.(bkz: deh-dehî).

asdâ' (a.i. sadâ'nın c.) sesler, avazlar.

asdâf (a.i. sedefin c.) sedefler,

asdâg (a.i. sudg'un c.) anat. şakaklar.

Asdagân (a.i) anat. insanın kollarındaki nabız damarları.

asdâk (a.i. sıdk'ın c.) 1. hakikatler, gerçekler. 2. doğru ve samîmi olanlar.

asdika ("ka" uzun okunur, a.i. sâdık'ın c.) samimî dostlar.

asdika-yi bende-gân sâdık kullar.

asel (a.i.) 1. bal. 2. cennetteki dört sudan biri.

asel-i Dâvud bot. bir çeşit kına çiçeği.

asel-i musaffâ süzme bal.

Şem-i asel balmumu.

asel-i temr bot. erken olmuş hurmanın koyu usaresi.

a'sel (a.s.) 1. eğri olan katı şey. 2 eğri dişli veya eğri bacaklı [adam].

aselî (a.s.) 1. bal renginde olan. 2. i. Yahudilerin ayırdedilmek üzere, omuzlarına taktıkları sarı kumaş. 3. i. eskiden kullanılan bal renginde bir çeşit kumaş.

aseliyyet (a.i.) bal hâli.

asemm (a.s.) çok sağır, kulaktan hiç işitmeyen [kimse].

aser (a.i.) solaklık.

a'ser (a.s.) 1. pek zor ve çetin, dayanılması çok güç. 2. solak.

aserât (a.i. asre'nin c.) 1. ayak kaymaları. 2. sürçmeler. 3. yanılmalar.

ases (a.i.) gece devriye gezen, gece bekçisi.

asf (a.i.) 1. zulüm. 2. haksızlık. 3. can çekişme. 4. rüzgârın kuvvetle esmesi.

asfâd (a.i. safed'in c.) suçluların veya mahkûmların ellerine ve ayaklarına takılan demirden veya kayıştan yapma kelepçe.

asfâf (a.i. saffın c.) saflar, hatlar. (bkz. sufûf).

asfâr (a.i. sıfr'ın c.) 1. sıfırlar. 2. s. boş, hükümsüz, değersiz şeyler, (bkz. sufûr).

asfer (a.s.) 1. san.

Mahbûb-i asfer altın. 2. uçuk, soluk benizli. 3. kızıl. 4. ıslık calici, ötücü. 5. büsbütün boş.

asfiyâ (a.s. safî'nin c.) 1. samîmî, saf, içi temiz, tuttuğu yol doğru olan kimseler. 2. a. i. samîmî dostlar, azizler,

asga (a.s.) 1. çarpık yüzlü. 2. öğrenmeye çok hevesli.

asgar (a.s. sagîr'den) (daha, pek, çok, en) küçük.

asgar-ı nâmütenâhî istenilen her değerden daha küçük, sonsuz küçük, fr. infiniment petit, infinitesimal.

asgarân, asgareyn (a.i.) kalb ile dil.

asgarî (a.i.) en küçüklü, en az olan.

Âsgûn (f.i.) Hazar denizine verilen bir ad.

ashâb (a.i. sâhib'in c.), (bkz. eshâb).

Ashame (a.h.i.) Peygamberimiz devrinde İslâmlığı kabul eyleyen Habeş Necâ-şi'sinin adı.

ashar (a.s.) 1. saçı kızıl [adam]. 2. kırmızı tüylü [adam].

ashâr (a.i. sıhr'ın c.) evlenme neticesinde erkek akrabalar, güveyler, kayınbiraderler, kayınpederler.

âsıf, âsıfe (a.s.c. avâsıf, âsıfât) sert, şiddetli [rüzgâr, fırtına].

âsıfe (a.i.c. âsıfât, avâsıf) 1. şiddetli esen rüzgâr. 2. kadın adı.

âsım (a.s. ismet'den) 1. yasak, yanına yaklaşılamayan. 2. günahtan, haramdan çekinen. 3. iffetli.

Âsıma, Âsime (a.h.i.) Medine şehrinin bir adı.

âsî (a.s.) ahlâkı bozuk, ahlâksız, çapkın.

asî (a.s.) uygun, elverişli.

asî, asiye (a.s.) çok isyancı.

âsî (a.s. isyân'dan. c. usât) 1. karşı gelen. 2. şaki, haydut, (bkz: bağı). 3. günahkâr, (bkz: âsim).

âsî (a.i.) doktor, cerrah.

âsî (f.s.) mahzun, kederli.

asîb (a.s.) pek sıcak, kızgın.

âsîb (f.i.) 1. çarpışma. 2. belâ, âfet, musibet, zarar.

âsib-i rüzgâr zamanın belâsı.

âsîb-resân (f.b.s.) belâya düşüren, zarar veren.

asîde (a.i.) 1. bulamaç. 2. taze bamya, un, etsuyu ve tereyağı ile pişirilen bir türlü Arap yemeği.

asîf (a.i.c. usefâ) para ile tutulan işçi, gündelikçi.

asîl (a.i.) 1. öğleden sonranın son kısmı, akşam. 2. ölüm.

asîl (a.s. asl'dan) 1. sağlam. 2. iyice kökleşmiş. 3. kendi adına hareket eden. 4. edepli, terbiyeli [adam].

asîl-âne (a.f.zf.) asîl olanlara yakışacak surette.

asîle (a.i.c. asâil) 1. öğleden sonranın son kısmı; akşam. 2. bir şeyin bütünü. 3. ölüm.

asîl-zâde (a.f.b.s.c. asîl-zâde-gân) adam evlâdı, temiz ve görgülü bir aileye mensup olan.

asîl-zâde-gân (a.f.b.s.) asilzadeler.

âsim (a.s. ism'den) günahlı, kabahatli,

Abd-i âsim günahkâr, kabahatli kul.

âsîme (f.s.) 1. akılsız, beyinsiz. 2. şaşkın, sersem, (bkz: âsîven).

âsîme-gî (f.i.) 1. akılsızlık, beyinsizlik. 2. şaşakalmış olma.

âsîme-sâr, âsîme-ser (f.b.s.) kafası kanşık.

âsin (a.s.) pis kokulu.

âsir (a.s.) bir efsâneyi nakleden.

âsir, âsire (a.s.) ayağı kayan.

âsir, âsire (a.s.) şırasını veya yağını almak için sıkan, [üzüm ve benzerleri gibi şeyleri].

asîr (a.s.) 1. bitişik, komşu. 2. karma kanşık, dolaşık.

asîr (a.i.) şırası veya yağı alınmak için sıkılmış şey, usare.

asîr (a.s. usret'den) 1. zor, güç, zahmetli.

Emr-i asîr zor iş. 2. titiz tabiatlı [adam].

âsire (a.i.c. âsirât) hayvanın ayağının arasına takılan köstek.

asîre (a.i.) cibre, posa. (bkz: secîr).

âsitân (f.i.) eşik. (bkz: atebe).

âsitân-ı memâlik-sitân (ülkeler fethedenin eşiği), meç. Sultan sarayı, istanbul.

âsitân (f.i.) müneccimlerin hesaplama göre insan hayatının uğursuz dakikaları, (bkz. astan).

âsitâne (f.i.). (bkz. âstâne).

âsîven (f.s.) fikri dağınık, şaşkın, sersem, (bkz: âsîme).

âsiyâ (f.b.i.) değirmen taşını yontan âlet, dişengi.

âsiyâ, âsiyâb (f.b.i.) su değirmeni, (bkz. as).

âsiyâ-âjen (f.b.i.) değirmen taşını yontan âlet, dişengi.

âsiyâ-bân (f.b.i.) değirmen sahibi, değirmenci.

âsiyâ-ger (f.b.s.) değirmen yapan.

âsi-yân (a.f.b.s. âsî'nin c.) âsîler, karşıgelenier, başkaldıranlar.

âsiyân-ı rûz-i cezâ kıyamet gününün âsîleri.

âsiyâ-seng (f.b.i.) değirmen taşı.

âsiyâ-zene (f.b.i.) değirmen taşı dişengisi.

âsiye (a.i.) 1. sütün, direk, kolon. 2. s. kederli, üzüntülü [kadın].

Âsiye (a.h.i.) dînî inanışlara göre Hz. Mûsâ'yı Nil'den çıkararak büyütüp yetiştiren Firavn'ın zevcesinin adı.

âsiye (a.s.) ["âsî" kelimesinin müen.jisyancı kadın.

aska' (a.i. suk'un c.) 1. bölgeler. 2. çeşme duvarlarının bölmeleri.

aska' (a.i.) kanarya [kuş].

askar (a.i.) üzüm şırası.

asker (f.s.) devredici, seyyar, (bkz: asker).

asker (a.i.c. asâkir) er. (bkz: cünd, leşker).

asker-gâh (a.f.b.i.) asker kampı.

askerî (a.s.) askere mahsus; askere askerliğe mensup.

askeriyân (o.f. asker'in c.) askerler.

askeriyye (a.s.) askere ait, askerle ilgili.

asl (a.i.) 1. asıl, kök, dip, kütük, temel, esas, kaide, kural; hakikat; soy, nesep; bir şeyin belli başlı kısmı; başlangıç; baş; yer; sıhhat. 2. s. hakikî, esaslı, hâlis, safî. 3. z f. esasen, zâten, başlıca, en ziyâde, alelhusus; hakîkaten.

asl-ı meyyit huk. ölen kimsenin babası, babasının babası ve ilâh...

asl-ı vakf vakfedilen mal.

asl ü esâs, asl ü fasl gerçek, doğru.

asl ü nesl soysop.

asla' (a.s.) dazlak, başının ön tarafındaki saçları dökülmüş olan [adam].

aslâ (a.zf.) hiç bir vakit.

aslâ ve kat'â hiç bir vakit.

aslâb (a.i. sulb'ün c.) beller, sulpler, (bkz: aslub).

aslâd (a.s. sald'ın c.) 1. sert, katı ve düz. 2. [çakmaktaşı hakkında] ateşsiz. 3. cimri, hasis, pinti.

aslah (a.s. sâlih'den). (bkz. eslah).

aslah-Allah (a.n.cü.). (bkz ; eslah-Allah).

asled (a.s.) 1. katı, sert. 2. tamahkâr, pinti.

aslem (a.s.) kesik kulaklı.

aslen (a.zf.) aslında, esâsında; temelden, kökten, soyca.

aslî (a.s.) asla mensup, husûsî, seçkin. (bkz: esâsî, mümtaz).

asliyye (a.s.) aslî.

Me'mûriyyet-i asliyye asıl me'murluk.

asliyyet (a.i.) hususîlik, özellik, seçkinlik, (bkz: mümtâziyyet).

aslub (a.i. sulb'ün c.), (bkz. aslâb).

asma' (a.s.) 1. uyanık ve gözü açık [adam]. 2. keskin [kılıç].

asmâ (a.s.) eğri elli veya eğri bacaklı,

asmah (a.s.) çok şecâatli, pek kahraman

asmaî (a.h.i.) Arapların meşhur şâiri,

âsmân (f.i.) gök, semâ.(bkz: asuman).

âsmân-ı berîn (bkz. arş-ı a'lâ).

asman ü rîsmân ciddî söz ile ona karşı söylenilen saçma sapan sözden kinayedir.

âsmân-dere (f.b.i.) saman yolu, saman uğrusu, süreyyâ (bkz. kehkeşân).

âsmân-dırahş (f.b.i.) şimşek. (bkz. berk, beve).

âsmâne (f.i.) tavan, kubbe, dam.

âsmân-gûn, âsmân-gûnî (f.b.s.) gök mavisi.

âsmânî (f.s.c. âsmâniyân) 1. göğe, Güneşe, Aya mensup. 2 açık mavi. (bkz. âsümânî).

âsmânî âhen (f.b.i.) yıldırım.

âsmâniyân (f.i. âsmânî'nin c.) melekler.

âsmân-rend (f.b.i.) müneccim.

âsmân-senc (f.b.s.) saat.

âsmâr (f.i.) bot. mersin ağacı.

âsmende (f.s.) 1. hîle ile aldatan, inandıran. 2. alık, şaşkın.

asmet (a.s. samt'dan) konuşamayan, sessiz, dilsiz.

asmıha (a.i. sımâh'ın c.) kulak delikleri.

âsmûg (f.i.) eski îranlılarca, düşmanlık ve bozgunluk yapmaya çalıştığı farzolu-nan büyük bir şeytanın adı.

asnâm (a.i. sanem'in c.) 1. putlar. 2. s. sevgililer..

asr (a.i.c. a'sâr, asûr) 1. yüzyıl.

Asr-ı sâbık geçen yüzyıl.

asr-ı hâzır şimdiki çağ.

asr-ı saâdet Hz. Muhammed'in zamanı. [meç. kutlu ve mutlu geçen zaman].

asr-ı sâbık geçen yüzyıl. 2. ikindi vakti.

asr-ı evvel, -sânî ikindi namazı vakitleri.

asrâf (a.i. sarfın c.) 1. değişiklikler, tahayyüller. 2. masraflar.

asrâm (a.i. sırm'ın c.) 1. çadır kümeleri. 2. insan kümeleri, (bkz: aşarim).

asrân (a.i.) 1. iki yüzyıl. 2. gündüzün ilk zamanı. 3. gece ve gündüz.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin