Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə154/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   150   151   152   153   154   155   156   157   ...   899
Osmanlı Dönemi

İstanbul halkının küçük-büyük, yoksul-zengin, asker-sivil, büyük bir coşkuyla kutladığı dini bayramlar, "id-i fıtır" denilen Ramazan Bayramı ile "id-i adhâ" adı verilen Kurban Bayramı'dır.

İstanbul'da Ramazan Bayramı ziyaretlerinde şeker ikramı âdet olduğundan bu bayrama eskiden yaygın olarak "Şeker Bayramı" adı verilirdi. İlk günü cumaya rastlayan bayrama bir günde iki hutbe okunduğu ve cuma günü de bir tür bayram sayıldığı için eskiden "id-i ekber" (büyük bayram) denilirdi.

Eskiden ramazanın on beşinden sonra konaklarda dikiş işlerinin ve bu yoldaki hazırlıkların başladığı görülürdü. Bayramlık giysiler için kumaş alınarak süratle dikilirdi. 20. yy'ın başından itibaren daha ziyade hazır giyim tercih edil-

miş, Kapalıçarşı ve Mahmutpaşa, orta sınıfın bayramlıklarını temin ettikleri yerler olmuştur. Hali vaktf yerinde olanlar, daha çok Galata'daki Tring, Beyoğ-lu'ndaki Baker mağazalarını tercih ederlerdi. Bayramlık alışverişlerinin en önemli kısmını, el öpmeye gelecek çocuklara verilecek olan ucuna gümüş paralar düğümlenip hediye olarak hazırlanan mendillerle, davulcu, bekçi ve çöpçülere verilecek üzeri çiçekli, şal örnekli mintanlar oluştururdu.

Bayram gecesi, konaklarda bahşişler keselere, çamaşırlar bohçalara konularak dönme dolaba yerleştirilip haremden selamlığa verilirdi. Selamlıktan da hareme mukabele olarak un kurabiyesi yollamak âdetti. Bayramlarda temiz bir elbise giymek ve "bayramlık" adıyla bir kenarda temiz elbise bulundurmak, İstanbullular için bir gelenek olmuştur. Bu şekilde bayramlarda giyilmek üzere özenle korunan bu tip elbiselere "adamlık" adı verilirdi.

Bayramlık elbiselerin alınması, bunların giyilmesi, çocuklar için ayrı bir öneme sahip olmuştur. Bayramdan bir gün evvel alınmış bayramlık elbiselerini çocuklar, yastıklarının altında özenle saklarlar, bazıları ise ertesi güne kadar sabredemeyip elbiselerini hemen giyerlerdi. Böyle vakitsiz olarak elbiselerini giyerek sokakta dolaşan çocuklara, "arife çiçeği" ya da "arife böceği" adı verilirdi.

" Arife geceleri, selatin camilerinin minarelerine kaftan giydirilip, mahya olarak da bir hat (yol) çekilerek ramazanın yolculuğu ima edilirdi. Hamamların ve şekerci dükkânlarının sabaha kadar açık olduğu bu gecelerde, köşe başlarında gelin askısı gibi süslenmiş, şekerci sergilerini de bol bol görmek mümkün olurdu.

Bayram namazı, cuma namazı kılınan, yani minbere ve hatibe sahip olunan camilerde kılınırdı. Namazdan sonra, cemaat birbirleriyle bayramlaşır, erkekler eve geldiklerinde küçükler büyüklerin ellerinden öper, büyükler de onlara değişik hediyeler verirlerdi. Arife günü ikindi namazından, bayramın ilk günü ise bayram namazından hemen sonra yakınlarda bulunan aile kabirleri ziyaret edilirdi. Bu âdet günümüz şartlarında, unutulmuş olmasa da, yaygınlığı azalmıştır.

Mahallelerde komşuların birbirine gidip bayram tebrikinde bulunmalarının haricinde, evleri ilk olarak bekçiler ziyaret ederlerdi. Davulu daha çok mahalle bekçilerinin en genci çalar, yaşlı bekçiler de kapılardan bahşiş toplardı. Bekçilerin birinin elinde sırık durur; o sırık, evlerden birinin penceresine uzatılır, içeriden de sırığın ucuna basma, mendil ya da değişik hediyeler bağlanırdı. Mahalle bekçilerini tulumbacılar takip ederdi. Tulumbacıların kendi ma-hallelerindeki evleri bayram sabahları dolaşıp bahşiş toplamaları, İstanbul'a has bir âdetti. Tulumbacılar, kapıları klarnet, darbuka gibi bir çalgı ile dolaşır, bahşişler fenerin ya da borunun içinde toplanırdı.

Bayram tebrikleri, hanımlar arasında ertesi bayrama kadar sürdüğü halde erkekler arasında günler uzadıkça kıymetten düşerdi. Resmi dairelerde de memurların amirlerini ziyareti âdet olmuş fakat bu âdet, 1845'ten sonra yasaklanmıştır.

Eski İstanbul'da Ramazan Bayramı'nın birinci günü bilhassa akşamcılar için ayrı bir önem taşır, bir aydan beri kapalı olan meyhaneler, bayram münasebetiyle artık açılmış, sofra ve kadeh arkadaşları, tekrar bir araya gelebilmişlerdir. Büyük gedikli meyhanelerin sahipleri, hatırı sayılır müşterilerine bayram sabahı itinayla hazırlanmış midye ya da uskumru dolması gönderirlerdi. Bu dolmalara, "unutmabeni dolması" adı verilirdi.

Kurban Bayramı da bayramın karşılanması, bayramlıkların ve armağanların alınıp verilmesi bakımından Ramazan Bayramı ile aynı olmakla birlikte, kurban alınıp kesilmesi, birkaç gün önce alınmışsa değişik şekilde süslenmesi, beslenmesi ve kurban etinin dağıtılma-sıyla ilgili gelenekler vardı. İstanbul'da bayramın birinci gününde gençlerin kurbanlık koçları dövüştürmesi ise başka bir gelenekti.

Bayram, İstanbulluların ağzında zengin anlamlar içeren bir kelime olarak değişik sekililerde deyimleşmiştir. Bunların en çok kullanılanları, "Elle gelen düğün bayram.", "Deliye her gün bayram, "dır. Atasözü olarak bayramı konu alanlardan; "Bayram günü borç ödeyecek olana ramazan uzun sürmez.", "Ra-mazan'da yalan söyleyenin bayramda yüzü kara olur." bilinenler arasındadır.

Edebiyatımızda bayramla ilgili yazılan şiirlere "idiyye" denir. Divan Edebi-yatı'nda da âşıklar, vefasız sevgililerden bayram dolayısıyla ihsan beklerler. Son dönemde ise Yahya Kemal Beyatlı "Sü-leymaniye'de Bayram Sabahı" şiirinde bayram günlerinin anlamını coşkulu biçimde işlemiştir.

Bibi. S. Ayverdi, İbrahim Efendi Konağı, İst., 1982; R. E. Koçu, "Bayram Haberleri", Hayat Tarih Mecmuası, S. 11 (Aralık 1970); H. F. Ozansoy, Eski istanbul Ramazanları, ist., 1968; "Bayram", TDEA, I, 361-364; "Bayram", IKSA, II, 1142-1144; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, ist., 1992, s. 120-123; Ö. Nutku, "Bayram", DİA, V, 263-265.

UĞUR GÖKTAŞ




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   150   151   152   153   154   155   156   157   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin