Baki Efendi Sıbyan Mektebi
Tarkan Okçuoğlu, 1993
nm silindir şeklinde dışarıya taşkındır. Ahşap minber, mahfilin korkuluklarıyla aynı üsluptaki motiflerle bezenmiştir. Ayyıldız şeklinde iki adet ahşap alem kullanılmıştır. Harim bölümü son yıllarda, bel hizasına kadar gelen Kütahya çi-nileriyle kaplanmıştır. Cami, güneyde iki, doğuda dört ve batıda üç adet olmak üzere, uzun dikdörtgen açıklıklı, kesme taş söveli pencerelerle donatılmıştır. Kuzey duvarında ise, aynı tarzda iki pencere ve mahfili aydınlatan iki küçük pencere bulunmaktadır. Camiyi dışarıdan, profilli bir saçak silme üzerinde alçak bir korkuluk duvarı çevreler.
Kesme taş minaresi kuzeybatı duvarına bitişiktir. Prizmatik kaidesi ile uzun yuvarlak gövdesi arasında silme bulunur. Taş levhalarla çevrelenen sade görünümlü minareyi kurşun bir külah örter.
Avlunun kuzeyinde, kagir ve düz ahşap çatılı bir sıbyan mektebi yer alır. Uzun dikdörtgen pencereleri olan sıbyan mektebi günümüzde imam meşrutası olarak kullanılmaktadır. Kendisine bitişen modern binalar ve geçirdiği onarımlarla tamamen değişmiştir.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 237; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, no. 260, 60-61; Öz, İstanbul Camileri, II, 9; A. H. Tanpmar, Beş Şehir, Ankara, 1946, 151-152; ISTA, I, 121; "Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 108-109, II, 299; UÇSA, I, 121.
TARKAN OKÇUOĞLU
BAKKALLAR
İstanbul bakkallarıyla ilgili en eski bilgileri, 886-912 arasında egemenlik sürmüş Bizans İmparatoru VI. Leon'un (Bilge Leon) "İmparator Bilge Leon 'un Kons-tantinopl Loncaları Hakkındaki Fermanı" veya diğer adıyla " Vali Kitabı"nâz. (bak. Eparkhos tes Poloes) buluruz. Bu kitapta, "Bakkallar kentin her tarafında, hem meydanlarda, hem de sokaklarda
larından şikâyetçi olduklarını öğreniriz. Öte yandan bakkallarla diğer esnaf arasında, aynı malı satmak istemeleri yüzünden de sık sık anlaşmazlık çıkmıştır. Örneğin l630'a ait bir Mühimme Defte-ri'nde, Galata bakkallarının, meyhanecilerle nasıl mücadale ettiklerinden haberdar oluyoruz. Meyhaneciler aynı zamanda havyar ve balık da bulundurduklarından, bakkalların sattıkları bazı malları da satma hakkını kendilerinde görmüşlerdir; oysa bunların satış hakkı fetihten beri bakkallara aittir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda da bakkallar, diğer esnaf gibi, en yüksek satış fiyatını belirleyen narh uygulamasına ta-biydiler. IV. Mehmed'in dönemindeki bir narh listesinde (1680), bakkalların uygulayacakları narhla ilgili şu uyarıya rastlıyoruz: "Bakkallar yaş ve kuru feva-kihi (kuru bakkaliye maddelerini) onu onbir üzere salalar (onda bir kârla) ve yaş yemişe narh verildikten sonra yatub çüridi deyu tekrar narh istemeyeler". Aynı kanunnamede, "müşterinin alacağı nesneyi eksik tartıp veren bakkalın hakkından gelinecektir... Teraziler boş dururken gözlerinin iki tarafı beraber duracaktır... Kullandıkları kıyyeler aynı olacaktır" türünden uyarılarla, bakkalların yasa dışına çıkmaları engellenmeye çalışılmaktadır.
İstanbul'un diğer esnafı gibi bakkallar da, Tanzimat dönemine kadar gedik uygulamasına tabiydiler. Buna göre, sermayesi ne olursa olsun, hiç kimse istediği zaman, istediği yerde dükkân açıp bakkallık yapamazdı. İstanbul kadısına gönderilmiş 1806'ya ait bir fermandan gedik uygulaması ve yarattığı bazı sorunları öğrenebiliyoruz. Fermanda, bakkalların, tüccarlar tarafından diğer beldelerden İstanbul'a getirilen zahireyi pazarbaşı, bölükbaşı ve ustabaşıları ara-
Günümüzde örneğine artık rastlanmayan bir bakkal dükkânı. Salâbaddin Giz
Dostları ilə paylaş: |