ÇARŞILAR
Tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olan İstanbul'un çarşıları, Bizans'tan günümüze, zenginliği, çeşitliliği, canlılığıyla ünlüdür.
Bizans döneminde şehrin belirli yerlerinde belirli caddelerin iki tarafında sütunlar bulunuyor ve bunların yağmur ile güneşten koruduğu saçakların gerisinde dükkânlar sıralanıyordu. Böyle caddelere "embolos" deniliyordu. Bu caddelerin en önemlisi şehrin anayolu olan Meşe idi (şimdi Divanyolu-Yeniçeriler Caddesi). Diğeri, Beyazıt'tan Eminönü'ne inen Mak-ron Embolon ise gerek ad gerek mahiyet bakımından Uzunçarşı'da yaşamaya devam etmiştir.
Mese'nin çevresinde kuyumcuların, gümüşçülerin, diğer sanat erbabının dükkânları olduğu bilinmektedir. Bizans'ın ilk dönemlerinde çarşı (agora), Constan-tinus Forumu'nun(-+) yakınında olmalıdır. O dönemde de farklı ürünler kentin belli bölgelerinde veya merkezi çarşının belli yerlerinde bulunurdu. Bizans semt adlarının bir bölümü bu konuda ipuçları veriyor. Tauri Formu'nun hemen yanında, doğudaki Artopoleia semtinin (bugünkü Beyazıt) adı "ekmekçiler" anlamına geliyordu. Hayvan ve et pazarları da bu civardaydı. Ayasofya çevresinde bakırcılar, balmumcu ve mumcuların çarşıları vardı. Güzel kokuların, çeşit çeşit parfümlerin satıldığı çarşı yine Ayasofya yakınında Milion bölgesinde kuruluydu. Bugünkü Kapalıçarşı'nın bulunduğu bölgede kumaşçılardan dericilere ve fırınlara kadar çeşit çeşit dükkânı içeren bir çarşıdan da söz edilmektedir.
Bizans'ta (ve Osmanlı'nın ilk dönemlerinde) Venedik, Pisa, Amalfi, Ankona, Ceneviz vb ticaret kolonilerinin kurulduğu ve ekonomik açıdan güçlendiği bir transit ticareti merkezi olan İstanbul'un çarşıları, satışa sürülen ürünlerin çeşitlili-ğiyle de ün kazanmıştır. Bizans döneminde Halic'in iki yakasındaki iskeleler, bunlardan Haliç İskelesi, bugünkü Bahçeka-pı civarında bulunan Porta Neorion, daha batıda Porta Perama (sonraki Balıkpa-zarı Kapısı) önündeki iskele, Galata bölgesindeki Cenevizlilere ait iskeleler Do-ğu'dan ve Batı'dan gelen değişik malların indirilip bindirildiği ve çevredeki ambarlarda, mahzenlerde depolandığı yerlerdi. Bu iskeleler çevresinde canlı alışveriş merkezleri, küçük çarşılar oluşurdu. Şarap, baharat, Uzakdoğu'dan gelen kıymetli kumaşlar, ipek, zeytinyağı, sabun, ayrıca her çeşit hububat bu iskelelere in-
1930'larda Mahmutpaşa çarşısından bir görünüm.
Salâhaddin Giz
dirilip nakledilmek üzere depolanırken, yakınlardaki açık veya kapalı dükkânlarda satılığa da çıkarılırdı. Çevresinde çarşılar ve hareketli alışveriş merkezleri doğuran bu transit ticareti, İstanbul'un fethinden sonra daha çok Latin ticaret kolonilerinin varlıklarını sürdürdükleri Gala-ta'da yoğunlaşmış, buna karşılık 15. yy'm ortalarından itibaren imar ve iskânına başlanan kentin her iki yakasında kurulan yeni mahallelerde çarşılar ve pazarlar oluşmaya başlamıştır. Bu çarşılardan bir bölümü, günümüze kadar gelen semt ve sokak adlarından da anlaşılabileceği gibi, belli bir ürünün yapım ve satışında uzmanlaşmışken, bir bölümü her çeşit dükkânın ve imalathanenin bir arada yer aldığı çarşılardı.
İstanbul'da Osmanlı döneminde pazar ve çarşı anlamlan birçok hususlarda birbirine karışmıştır. Çarşı terimi, Farsça'da "dört (cihar) taraf" anlamındaki "çarsu" dan gelir. Kelime Osmanlı döneminde bedesten için kullanılırken sonraları alışveriş yerlerinin adı olmuştur. 17. yy'da Çemberlitaş çevresinde olan tavuk pazarı, esasında bir çarşıdır. Eminönü dolaylarında bulunan balık pazarı da yalnız balık satılan bir çarşı idi ve bu özelliğini yakın tarihlere, 1953-1955 yıkımlarına kadar korumuştu. Cerrahpaşa semtinde, Haseki Külliyesi yakınında olan avrat pazarı, alıcısı ve satıcısı da kadın olan "kadınlar çarşısı"dır. Gerçek esir pazarı ise, Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye Camii tarafındaki köşesine bitişik idi. Fatih Külliyesi' nin yakınındaki atpazarı da, atların alım satımının yapıldığı bir çarşı idi.
Fetihten hemen sonra II. Mehmed'in (Fatih) kurdurduğu Bedesten (Bedestan-ı Atik) ve çevresindeki dükkânlar sürekli büyüyüp gelişerek ve yeni çarşıları da çevresinde toplayarak kentin en büyük çarşısı oldu. Çarşu-yı Kebir adım aldı. Za-
manla üstü tonozlarla kapatılıp Kapalı-çarşı'ya dönüştü. Kimi araştırmacılara göre daha 15. yy sonlarında buradaki dükkân sayısı 1.800 civarındaydı. Bedestan-ı Cedid de denen ve daha sonra kurulan Sandal Bedesteni kuyumculardan kumaşçılara, terlikçilerden kavukçulara, dericilerden kürkçülere kadar her çeşit dükkânın, ayrıca kuyumcuların, kıymetli eşya satıcılarının bulunduğu, kentin ikinci büyük çarşısıydı. Bu büyük merkezi çarşı dışında semtlerin kendi çarşıları da vardı. Hammer, eski kaynaklardan derleyerek, Molla Güranî, Mahmud Paşa, Küçük Mustafa Paşa, Ketenciler, Kutucular, Kâğıtçılar, Kürkçüler, Ali Paşa, Kaşıkçılar vb çarşılarının adlarını verir. Bunlar dışında Ayasofya Çarşısı bu addaki caminin yanında bulunuyordu. Beyazıt'tan Eminönü'ne inen yokuş ise (Mercan'da) Uzun-çarşı olarak tanınmıştı. Büyük külliyelere gelir sağlamak için çevrelerine yapılan çarşılar arasta olarak adlandırılıyordu (bak. arastalar). Bunlardan Süleymaniye Külliyesi'ne ait arasta Tiryaki Çarşısı, Sultan Ahmed Külliyesi'nin arastası ise Sipahi Çarşısı diye tanınıyordu. Yeni Cami Külliyesi'nin parçası olarak dış avlusunun iki tarafında "L" biçiminde tonozlu dükkânlar ve üstü yine tonozla örtülü orta yollardan oluşan Mısır Çarşısı da esasında bir arasta olmakla beraber, Asya ve Afrika'dan getirilen baharatların satıldığı bir çarşı idi. Erken Bizans döneminin direkli caddelerinin bir benzeri olarak Şeh-zadebaşı'nda Nevşehirli İbrahim Paşa'nın külliyesine komşu, önleri direkli iki sıra dükkândan meydana gelmiş bir çarşı yapılmıştı (bak. Damat İbrahim Paşa Külliyesi). 19. yy'da burası Direklerarası olarak tanınmıştı. Beyazıt'ta Vezneciler Çarşısı bugün yalnızca semt adı olarak yaşamaktadır. Çarşıkapı dolaylarındaki Sedefçiler Çarşısı ise bütünüyle kaybolmuştur.
Dostları ilə paylaş: |