BEKDİK, NİHAT
126
127
BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ
bildirirlerdi. Evlerden saatleri duranlar, ayarları şaşıranlar, bekçi sopasının bu ritmik vuruşlarına ya da sesine göre saatlerini ayarlarlardı.
Bunların yamsıra mahalle bekçilerinin en önemli hizmetlerinden biri de ramazan gecelerinde ve bayram günlerinde davul çalmalarıydı. Bekçiler, sahur vakti davul çala çala dolaşarak mahalle halkını sahura kaldırır, bayramlarda ise yine davuluyla ev ev gezip bahşiş toplardı. Bekçiler, davul çalarken maniler de o-kurlar, böylece ortama kendilerine göre bir mizah da katarlardı. Bekçiler bu a-maçla ramazan gecelerine mahsus olmak üzere yanlarına bir yardımcı da alırlardı. Halk, bu hizmetine mukabil ramazan ayının on beşinde ve bayramın ilk gününde bekçiye bir ücret öderdi. Bu ücretin miktarı önceden belirlenmiş değildi. Herkes, gönlüne ve kesesine göre bahşiş denilen bir para verirdi. Bayramlarda para yerine keten ve yazma mendil, gömleklik kumaş türünden hediye verenler de olurdu. Bekçiler, bahşiş toplamak üzere ramazanın on beşinci gecesi teravih namazından, bayramın ilk günü ise bayram namazından sonra davul çalarak, mani söylerek bütün mahalleyi dolaşırlardı. Bu dolaşma sırasında mahalle çocukları bekçinin peşi sıra giderek onlarla arkadaşlık eder, bu suretle adeta bir alay kurulmuş olurdu.
İstanbul mahalle bekçileri arasında, davul çalmayı ve mani söylemeyi beceremeyenler, ramazan ayına mahsus davulcu ve manici tutarlar, topladıkları bahşişleri bunlarla paylaşırlardı. İstanbul bekçilerinin söyledikleri mani ve destanlar, değişik konularıyla, şehrin çeşitli semt ve mahallelerini tasvirleriyle birer belge niteliği kazanmışlardır (bak. bekçi manileri).
Osmanlı padişahlarının zaman zaman mahalle bekçilerine ilgi gösterdiği kaynaklarda görülen kısa notlardan anlaşılmaktadır: I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) sır kâtiplerinden biri tarafından tutulmuş bir not defterinde 18 Kasım 1774 günü öğleden sonra Topkapı Sara-yı'ndaki Sofa Köşkü'nde mahalle bekçilerinden ikisini huzuruna kabul ettiği yazılıdır. Bu kaynağa göre padişahın kabul ettiği mahalle bekçileri İstanbul'un en iyi mani okuyanlarından seçilmişti. İkindiye kadar bekçilere mani okutan padişah ayrıca mahalle hayatına dair taklitler de yaptırmış; sahura kadar sarayda misafir edilmelerini buyurmuştur.
Buna benzer bir olay III. Selim döneminde (1789-1807) olmuş ve Ahmed Faiz Efendi(-0 Rûznâme adlı eserinde bu olaydan söz etmiştir. Buna göre padişah iftardan sonra huzura kabul ettiği bekçilerle birlikte bir süre eğlenmiştir.
İstanbul'da 1812'de büyük bir veba salgını çıkmış ve devlet birçok önlem almak zorunda kalmıştı. Bu önlemler arasında ramazan ayında geceleri bekçilerin davul çalıp mani, türkü okumaları; kahvelerde tavla, dama ve satranç gibi oyunlar oynanması ve meddahların hi-
kâye anlatmalarının yasaklanması oldukça dikkat çekicidir.
İstanbul'u anlatan yazarların önde gelenlerinden Ahmed Rasim, Muharrir Bu Ya! adlı eserinde şehremanetinin bekçilerin, mahalle aralarında görevleri gereği bağırmalarına, ucu demirli sopa-larıyla yere vurmalarına son verdiğini ve gürültücü çocukları avutur gibi ellerine birer düdük tutuşturulduğunu, başlarına da şapka konulduğunu yazar. Çocukluğu İstanbul'da geçenlerin, bekçinin yüksek sesle bağırmasına, sopasının çıkardığı seslere alışkın olduklarım; Dağda gezer bekçi baba, ninni / Arkasında yeşil aba ninnileriyle büyüdüklerini belirtmekten kendini alamaz. Cumhuriyet döneminin bekçilerle ilgili yeniliklerini verirken onların yakın dönemlerdeki kıyafetlerini de sıralar. Ahmed Rasim'e göre gençlerinin başında koyu vişne renginde dallı yemeni sarılı arakçın; yaşlılarında üstü abanili ya da sarıklı serpuşlar; sırtlarında mevsimine göre salta, cepken, aba, haydari biçim ceket, gocuk; bacaklarında sıkma, dizlik, şalvar; ayaklarında kundura mest, kış yaz memleket işi renkli nakışlarla bezeli yün çorap; bellerinde kuşak bulunurdu.
Bekçiler günümüzde emniyet teşkilatının birer elemanı durumuna ve mahalle aralarında devriye gezerek asayişi denetlemede yardımcı unsur konumuna gelmişlerdir. Eski bekçiler ucu demirli sopa dışında herhangi bir silah taşımazlarken günümüz bekçilerinde beylik tabanca bulunmakta, yerine göre daha ağır silahlar da taşıyabilmektedirler.
Eski İstanbul'un, devletten herhangi bir ücret almayan, mahalleliye karşı sorumlu olan, onlar tarafından verilen bahşiş adı altındaki ücretle geçinen bekçi babalan, yerlerini günümüzün ramazan gecelerinde ve bayram günlerinde davul çalarak eski geleneği devam ettiren davulcularına bırakmışlardır.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 520; Ahmed Rasim, "Bekçi!.. Sen... Sus!" Muharrir Bu Ya!, ist, 1926, s. 283-288; H. Tongur, Türki-yede Genel Kolluk, Ankara, 1946, s. 42-73; H. Alyot, Türkiyede Zabıta, Ankara, 1947, s. 234-236; M. Y. Dağlı, İstanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mâni Katarları, İst., 1948, s. 3-5; ISTA, V, 2411-2417; R. E. Koçu, Osmanlı Tarihinde Yasaklar, İst., 1950, s. 41-42; S. Sema, Eski İstanbul'dan Hatıralar, İst., 1991, s. 46-49; Ahmed Efendi, Rûznâme (yay. haz. V. S. Arıkan), Ankara, 1993, s. 168. İLHAN ŞİMŞEK
Dostları ilə paylaş: |