BİZANS SANATI
252
253
Bİ2ANS SANATI
Senatör Filoksenus'un sarayının su deposu olan Binbirdirek Sarnıcı. Ara Güler
fından tahtından düşürülen II. Isaakios Angelos'un daveti üzerine Haçlı seferlerinin dördüncüsü, 1203'te Konstantino-polis önüne gelmiş, fakat tahtını yeniden elde eden II. İsaakios ile oğlu, Haçlılara verdikleri vaatleri yerine getiremedikleri için Latinler Konstantinopolis'i işgal ederek Bizans Imparatorluğu'nu dağıtmışlardır. 1204'ten 126l'e kadar süren Haçlı işgali sırasında şehir bir Latin imparatorluğunun başkenti olmuş, dağılan Bizans devleti küçük prenslikler halinde yaşamını sürdürmüştür. 13. yy'da bu bakımdan Bizans sanatı başkentte bir duraklama geçirmiş ve ancak 1261'de İznik'teki (Nikaia) prens Mihail Paleologos'un Konstantinopolis'i geri alarak Bizans Imparatorluğu'nu ihya etmesiyle Bizans sanatı burada tekrar canlanmıştır.
Bizans sanatının Konstantinopolis'teki (istanbul) son dönemi bu dağılmanın bitimi olan 126l'den başlayarak, imparatorluğun kesin sonu olan 1453'e kadar sürer. Paleologos sülalesinin hüküm sürdüğü bu dönemde, Bizans sanatı 1261' den yaklaşık 14. yy'ın ilk yarısına kadar yeni bir canlanış gösterir. Hattâ bu yüzden de bu döneme "Paleologoslar röne-sansı" da denilir. Fakat Bizans sanatının bu son parlayışı kısa sürmüş ve yaklaşık 1350'den 1453'e kadar hiçbir varlık gösterememiştir.
İstanbul, Bizans sanatının bu dönemlerinden kalmış mimari ve mozaik eserlere sahip bulunmaktadır. Fakat aynı dönemlerde burada yaratılan küçük sanat eserleri çeşitli sebeplerle Batı'mn müze ve koleksiyonlarına gitmiştir. Bunlardan İstanbul'da yapılmış olanlar, üsluplarında imparatorluğun başketindeki
sanat özelliklerini belli ederler. Bizans mimarisi burada teknik bakımdan önceleri Roma yapı sanatını devam ettirmiş, ancak orta Bizans döneminde kendisine has bazı duvar örgü tekniklerim geliştirmiştir. Bu dönemin sonlarında ve bilhassa 126l'den itibaren özel yapılmış tuğla desenleri ile yapıların dış yüzlerini süslemek eğilimi belirmiştir.
İstanbul'da geçiş dönemi mimarisi II. Teodosios (hd 408-450) tarafından yaptırılan kara tarafı surlarında temsil edilmiştir. Bunlar çok eski askeri tahkimat mimarisindeki (Hitit mimarisinin Hattuşaş-Boğazköy surları gibi) esaslara kadar inmektedir. Askeri bir eser olmakla beraber, bu surların estetik karakterleri de vardır. Burada yüzeyler muntazam yontulmuş taş sıralarından ve aralarındaki tuğla hatıllardan meydana gelmiştir. Mazgallar ise tuğla kemerler ile çevrelenmiştir. Böylece kara tarafı surları renkli bir görünüm almıştır. L Constantinus'un 330' a doğru yeniden kurduğu şehir, o dönemin bir Roma yerleşiminden değişik değildi. İki tarafı direkli yaya kaldırımlı anacaddeleri, başka Akdeniz şehirlerindeki gibiydi. Bu caddeler, bazı yerlerde büyük meydanlara (forum) kavuşuyordu. İmparator Septimius Severus döneminde (193-211) yapımına başlanan ve araba yarışlarına mahsus olan Hippodrom'un^) ortasında anıtlar sıralanıyordu. Bu yarış pistinin bugün yalnız Marmara tarafındaki kavisli ucu Roma duvar tekniğini gösteren heybetli mimarisi ile ayaktadır. Şehrin çeşitli semtlerini süsleyen meydanlardan Constantinus Foru-mu'nun ortasında yükselen porfir taşından Constantinus Sütunu, Çemberlitaş
Hippodrom'un
Marmara
Denizi
tarafındaki
kavisli ucu
Roma duvar
tekniğinin tüm
görkemini
yansıtır.
Ara Güler, 1990
olarak tanınmıştır. Buna benzeyen, fakat mermerden ikinci bir anıtın varlığı ise, Topkapı Sarayı ikinci avlusunda yapılan kazıda ortaya çıkarılan başlığı ve gövdesinin bir parçasından anlaşılır. Vali (pra-efectus praetorio) Tatianus'un 452'e doğru İmparator Markianos (hd 450-457) i-çin diktirdiği anıt ise Fatih'te bugün Kız-taşı(-0 olarak adlandırılan sütundur. Sa-rayburnu'jıda görülen bir kaide, gövde ve başlıktan ibaret basit anıt, sonraları nedense kazınmış kitabesine göre "Got-lara karşı kazanılan zaferden dolayı Tanrıça Fortuna'ya adanmıştır". İmparator Arkadios'un (hd 395-408) forumunun ortasında yükselen, 47 m boyundaki, dışı kabartmalarla süslü anıtın ise bugün Cerrahpaşa'da sokak içinde yalnız kaidesi kalmıştır. Bu anıt Roma'da Traianus (hd 98-117) ve Marcus Aurelius (hd 161-180) için dikilen anıtların bir benzeri ve sonuncusu idi. Aynı tipte bir anıt daha Beyazıt'ta Tauri Forumu'nda I. Theodosius için dikilmişti. 1509 depreminde yıkılan bu anıtın parçalan Bayezid Hamamı'nın temellerinde görülür. Bu meydanı süsleyen bir zafer takı veya kapısının (tetrapi-lon) kalıntıları ise önce 1928'de bulunmuş, sonra 1955'te cadde genişletilirken başka parçaları ortaya çıkarılmıştır. Şehrin ortasında L Theodosius (hd 379-395) adına inşa edilen ve açılışı 393'te yapılan forumun bu abidevi girişi, son araştırmalara göre her biri dört dev ölçüde sütundan (boyları 14 m kadar) oluşmuş dört ayağa oturan, üç gözlü bir zafer takı biçiminde idi. Bunun da kalıntıları bugün Beyazıt Meydanı kenarında, eski Simkeş-hane'nin önünde görülür. Ayasofya'mn güneybatı tarafında büyük bir anıt daha
vardı. Atlı bir imparatoru tasvir eden bu anıtın genellikle İustinianos'u tasvir ettiği ileri sürülür. Bunun I. Theodosius olduğunu iddia edenler de vardır. İstanbul' daki erken Bizans dönemi şeref anıtlarının sonuncusu olan bu heykel ortadan kalkmış olmakla beraber, Topkapı Sarayı ikinci avlusunda mutfakların önünde bulunan dev ölçüdeki kare mermer başlığın, bu anıta ait olması kuvvetle muhtemeldir.
Hippodrom'un bir kenarından Marmara kıyısına kadar uzanan geniş araziyi kaplayan Büyük Saray'ın esası 4. yy'da yapılmış ve 10. yy'a kadar yeni bölümlerin ilavesiyle genişletilmiştir. Fakat 11. yy'da artık ihmal edilmeye başlanan Büyük Saray yavaş yavaş harap olmuş, yıkılmış ve toprak üstünde kalan izleri silinmiştir. Bugün bu saray kompleksinden, Sultan Ahmed Camii'nin güneyinde eski Karacehennem (şimdi Kutluğun) Sokağı'nda -bir merdiven kulesi kalıntısı ile deniz kıyısında sur duvarı üstünde bir pavyonun kalıntısı kalmıştır. İustini-anos'un evi, Hormisdas Sarayı, Bukoleon Sarayı gibi adlarla tanınan bu pavyon, geniş kemerlerle ayrılmış tuğladan yapılmış bölümler halindedir. Bunların önlerinde evvelce boydan boya bir balkonun uzandığı anlaşılmaktadır. Bu pavyonun yanında, ileri taşkın bir burcun, sonraları içleri doldurulmuş büyük kemer içinde evvelce imparator iskelesine inen merdiven veya rampa bulunuyordu. I. Dünya Savaşı yıllarında Th. Wiegand ve E. Mam-boury tarafından yapılan araştırmalarda bu bölgede Büyük Saray'ın çeşitli binalarının mahzenleri bulunmuş ve bunların rölöveleri çıkarılmıştır. Son olarak da 1981'lerde, İustinianos Evi'nin hizasında demiryolunun kenarında, belki Faros'ta-ki (Fener) Meryem Kilisesi'nin kalıntısı olan tabanı mozaiklerle süslü bir yapının harabesi bulunmuştur. Büyük Saray ile ilgili başka bir buluntu ise Sultan Ahmed Camii'nin güneyinde, arasta ile Torun Sokağı arasında 1930'lu yılların ikinci yarısında meydana çıkarılan büyük bir avlunun mozaiklerle süslü taban süsleme-sidir. 4-5. yy'lara tarihlenen bu avlunun sarayın hangi kısmına ait olduğu bilinmez. Bu mozaiklerin bir kısmı söküldükten sonra yerlerine tekrar konularak güya bir "mozaik müzesi" oluşturulmuş, bir kısmı ise Ayasofya'mn dış narteksinde plakalar halinde istiflenerek bırakılmıştır.
Bizans imparatorları 12. yy'dan itibaren, şehrin kuzeybatı köşesinde surların komşusu olarak, semtin adından dolayı Blahernai (Vlaherne) Sarayı olarak gelişen yeni bir sarayı tercih etmişlerdir. Önceki gibi pek çok pavyondan meydana gelen bu sarayın, Ayvansaray-Eğrikapı arasında mahzen kalıntıları bulunmaktadır. Surlara bitişik olan Anemas Zinda-nı(->) denilen tonozlu ve kemerli altyapının da bu saraya ait olduğu sanılır. Blahernai saray kompleksinin en önemli yapısı ise Bizans imparator saraylarının yeryüzünde günümüze gelebilmiş tek örneği olan Tekfur Sarayı denilen pavyon-
dur. Genellikle Porfirogennetos Sarayı olarak adlandırılan ve 9. yy'dan 14. yy'a kadar çeşitli tarihler yakıştırılan bu binanın I. Manuel Komnenos'un (hd 1143-1180) "hem şehre, hem denize ve hem de dışarıdaki araziye hâkim yerde" yaptırdığı "Yüksek Saray" olması mümkündür. Öndeki avluya açılan bir zemin katın üstünde iki katı olan bu saray binasının en üst katının her tarafında pencereleri ve hattâ Halic'e bakan dar tarafında bir de balkonu vardı. Ayrıca bu katın şehre dönük cephesinde dışarı taşkın, tek kişilik bir ibadet yeri (şapel) kalıntısı da görülür. Tekfur Sarayı'nın cepheleri açık renkli taşlar ile tuğlalardan oluşan geometrik motiflerle bezenmiştir. Böylece burada Bizans sanatının son döneminde çok yaygınlaşacak olan tuğla süs-lemeli dış cephe mimarisinin başlamış olduğu görülür.
Evvelce Sarayburnu-Ahırkapı bölgesinde, Topkapı Sarayı'nın deniz tarafında bulunan ve ancak 11. yy'da çok kısa süre kullanılan Mangana Sarayı'ndan sadece mahzenler kalmıştır. Sultanahmet Meyda-m'na komşu olan Antiohos ve Lausos özel saraylarının da temel kalıntıları bulunmuştur. Belediye binası yapılırken Şehzadebaşı'nda ortaya çıkan 6. yy başlarında yaşayan Prenses İuliana Anıkla' nın özel sarayının kalıntıları ise korunmamış, çeşitli ürünleri ile Trakya köylülerini tasvir eden taban mozaikleri de bir-iki istisna dışında sökülüp denize dökülmüştür. Babıâli'de Acımusluk (şimdi Cemal Nadir) Sokağı'ndaki mahzenin, 11. yy'da yaşayan Nikeforos Botaniates' in sarayına ait olduğu sanılır.
Şehir dışındaki yazlık ve av saraylarından 11. yy'da IV. Romanos Dioge-nes'in Aretas Sarayı'mn(->) Büyükçek-mece yakınında olduğu sanılır. Bugün burada hâlâ bir Bizans yapı kalıntısı vardır. Son günlerde belediye tarafından
tahrip edilmekte olan Samandra'daki büyük yapının da belki bir saray belki de bir kervansaray olabileceği düşünülebilir. Ne yazık ki, bu büyük binanın bir rölövesi bile çıkarılamadan yok edilişi, İstanbul'daki Bizans sanatı bakımından büyük bir kayıptır. İmparator Teofi-los'un (hd 829-842), Emevi ve Abbasi saraylarının bir benzeri olarak Bostancı-Maltepe arasında Brias'ta yaptırdığı yazlık sarayın ise bugün Küçükyalı semtinde görülen büyük mahzenlerin üstünde yükseldiğine ihtimal verilir. Bu mahzenler evvelce üstlerindeki esas saray binasının plan düzeni hakkında yeteri kadar açık bilgi verirler.
İlkçağın başlarında Bizantion'un su ihtiyacı sarnıçlarla sağlanmıştı. Trakya' daki kaynaklardan suyolları ve sukemer-leri aracılığı ile şehre bol su sağlanması ancak Roma imparatorluğu yıllarında mümkün olmuştur. Roma İmparatoru Hadrianus (hd 117-138) ilk su tesislerinin yapımını başlatmış, şehrin içinde Fatih ile Süleymaniye arasındaki vadiyi aşan sukemeri ise daha sonraları Valens (hd 364-378) tarafından 368-373 arasında yaptırılmıştır. Bazı eksik parçalarıyla u-zunluğu 971 m'yi bulan bu sukemeri Türk döneminde Bozdoğan Kemeri(->) olarak adlandırılmıştır. Altta kalınlığı 5,56 m, üstte ise 3,40 m olan bu sukemeri düzgün kesme taşlardan inşa edilmiştir. Bazı kemerlerde görülen değişik malzeme ve teknik, sonraki dönemlerin tamirlerine işaret eder. Trakya'da Gümüşpı-nar, Keçigerme vb yerlerde görülen irili ufaklı birçok sukemeri, geç Roma döneminin su şebekesinin parçalarıdır. Hepsi de özenli teknikte, düzgün yontulmuş kesme taşlardan yapılan bu kemerlerin, kilit taşlarına işlenmiş haçlar, bunların en erken olarak 4. yy'da yapıldıklarını belli eder. Eyüp'ün yukarılarında olan ve Türk döneminde de yeni su şebekesine bağla-
Dostları ilə paylaş: |