ÇAMLICA
Anadolu yakasında, Üsküdar yerleşmesinin dört kilometre doğusunda, istanbul' un iki ünlü tepesinin bulunduğu semt.
Osmanlı döneminde, tepelerin ilk kullanımı IV. Murad zamanında (1623-1640) olmuştur. Eski ve Yeni Çamlıca adlarıyla bahsedilen iki mesire yerinde bazı köşklerin ve Büyükçamlıca'da Bağ-ı Cihan
IBRAHIMAĞA
Çamlıca
istanbul Ansiklopedisi
adlı bir ahşap kasrın yaptırılmasıyla, 17. yy'da Çamlıca sayfiye olarak kullanılmaya başlamıştır.
IV. Mehmed'in (Avcı) de (hd 1648-1687) aynı yüzyılda, Çamlıca'ya bir ahşap saray ile l660'ta, tepelerdeki doğal su kaynaklarının akıtıldığı Büyük ve Küçük Çamlıca suları diye bilinen çeşmeleri yaptırdığı bilinmektedir.
Çamlıca mevkiinin Osmanlı yönetiminde rağbet bulmaya başlaması 18. yy' in başlarından itibarendir. Çamlıca tepelerinden, özellikle Büyükçamlıca Tepe-si'nden İstanbul ve Boğaziçi'nin manzarasının güzelliği bir sayfiye yeri olarak seçilmesini etkilemiş olmalıdır. Buna rağmen, bölge şehre uzak olduğundan 18. yy'da bağlık bahçelik niteliğini sürdürmüştür.
18. yy'ın sonlarında ve 19. yy'm başlarında III. Selim (1789-1807) ve II. Mah-mud (1808-1839) zamanında Çamlıca ve çevresi köşklerle donanmaya başlamıştır. 1821'de II. Mahmud'un Büyükçamlıca'da Sarıkaya mevkiinde Sürur-âbâd adını verdiği bir hünkâr kasrı yaptırdığı ve ablası Esma Sultan'a hediye ettiği, kendisinin de özellikle yaz mevsiminde sık sık bu kasra mehtap seyrine geldiği, ömrünün son günlerini bu köşkte geçirdiği bilinmektedir.
İlk daimi iskân, 19. yy'da Büyükçamlıca ile Üsküdar arasında Tophanelioğlu Çeşmesi çevresinde gerçekleşmiştir. Bu çevrede en meşhur bağ köşkü Gümrükçü Osman Paşa'ya aittir. Bundan başka Koşuyolu üstünde bulunan Ragıp Bey Ba-ğı'nın 300'den fazla kiraz, vişne vb meyve ağaçlarına sahip olduğu bilinmektedir.
Küçükçamlıca'daki Nişantaşı'nda, Servili Selim Paşa'nın köşkü de söz edilmeye değer. Çamlıca, Şirket-i Hayriye'nin kuruluşundan sonra 19. yy'ın ikinci yarısında, Abdülaziz döneminde (1861-1876)
çok canlanmış, özellikle II. Abdülha-mid'in son yıllarına kadar da bu canlılığını korumuştur.
Osmanlı yönetiminde ilk "maskeli balo" ve "garden parti" Abdülaziz döneminde Çamlıca'da Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa Köşkü'nde yapılmıştır.
1864'te "Çamlıca Yolu Komisyonu" a-dıyla kurulan bir komisyon Küçükçam-lıca'dan Büyükçamlıca'ya doğru yer yer çok geniş olan bir cadde açmıştır. Bu dönemde Abdülaziz'in sık sık büyük bir kalabalıkla buradan geçtiği, Çamlıca'ya gittiği, avlanmak üzere de Alemdağ Kas-rı'na indiği; halkın akşamüstleri Büyük-çamlıca'dan Küçükçamlıca'ya yürüyüp akşam güneşini seyretmesinin "moda" haline geldiği bilinmektedir.
1867-1870 arasında Kısıklı yolu üzerinde Bağlarbaşı civarındaki yeşil alan, şimdiki adıyla Millet Parkı bir belediye bahçesi olarak açılmış, burası "Çamlıca Bahçesi" adıyla İstanbul'un halka açık ilk bahçelerinden biri olmuştur.
Büyükçamlıca'da koru içindeki köşkün sahibi Suphi Paşa'nın, köşkün ahırlarında seçme Arap atları yetiştirdiği, oğlu Sadrazam Sami Paşa'nın köşkünün i-se Küçükçamlıca yolu üzerinde olup baba oğulun sık sık atla gezintilere çıktıkları; Küçükçamlıca Tepesi'nde 1960'lara kadar varlığını koruyan Reji Komiseri Nuri Bey'in köşkü ile Suphi ve Sami paşaların köşklerinin olduğu hatırlanmaktadır. Bu koruların içindeki köşkler zamanla yıkılmıştır. Bugün ise buralarda birtakım kişilerce lokanta, gazino türünden işletmeler kurulmuştur.
Acıbadem'e doğru Köçeoğulları'nın, duvar ve tavanları yağlıboya resimleriyle ünlü meşhur köşkleri, 1963'te askeri sanatoryum olmuş, daha sonra yanmıştır.
II. Abdülhamid döneminden sonra Çamlıca canlılığını yitirmiştir. Çamlıca te-
pelerine, birkaç yüzyıl Büyükçamlıca' nın Boğaz'a bakan ön yüzünde yer alan son veliaht Yusuf İzzettin Efendi'nin köşkünün yanındaki su kaynağının önünden geçen eski dar yoldan ulaşılabilmiştir. Arabaların zirveye kadar çıkamamaları yüzünden eteklerden tepelere yayan çıkılması geleneği sürmüştür.
1950'li yıllarda Büyükçamlıca Tepesi' ne arkadan Ümraniye tarafından dolaşarak çıkılan yeni (fakat yine dar olan) yol açılmıştır. Arka yol tepeye bağlandığı için motorlu araçların tepeye çıkabilmesi nedeniyle yapılan otoparklar doğal çevreyi değiştirmiştir. 1950'li yıllarda Büyükçamlıca Tepesi'nde, çam dikilerek yapılan ağaçlandırma, bugün Adalar yönündeki manzarayı kapatmıştır.
Çamlıca'nın günübirlik gezinti, yazlık veya daimi oturma fonksiyonlu kullanılmasının, şehirle olan ulaşım sistemine bağlı olarak geliştiği gözlenmektedir.
Tarihi Bağdat karayolunun işlevini yitirmesinden sonra, Üsküdar'dan başlayıp Bağlarbaşı, Kısıklı, Çamlıca, Bulgurlu, Dudullu, Sarıgazi köylerinden geçip Alemdağ ve Şile'ye ulaşan yolun (Eski Ankara Yolu) Büyük ve Küçük Çamlıca ile ve çevresinin kullanımının artmasına ve yoğunlaşmasına neden olduğu söylenebilir.
Çamlıca çevresi İstanbul'un planlama çalışmalarında her zaman yer almış olup, tepeler ve çevrelerini koruyucu planlar hazırlanmıştır. Ancak çeşitli nedenlerle koruyucu planlar onaylanıp uygulamaya geçilememiştir. 1973'te kullanıma açılan I. Boğaziçi Köprüsü'ne bağlı çevre yolu, Büyük ve Küçük Çamlıca'nın yakınından geçmiş, birtakım iç yol bağlantıları sayesinde Çamlıca tepelerine ulaşmak çok kolaylaşmıştır.
1980'de Büyükçamlıca Tepesi'nde düzenleme çalışmaları başlatılmıştır (bak. Çamlıca Tepeleri). Çamlıca Tepesi, "dağ" dan bir "şehir içi bahçeye" dönüştürülmüştür. Çamlıca bugün tamamen şehirsel alan içinde kalmıştır. Büyükçamlıca Tepesi ayrıca tüm İstanbul'un kullanımına sunulan TRT vericisine ve özel TV antenlerine de ev sahipliği yapmaktadır.
Bibi. IKSA, 1432-1436; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, 178; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 410; Çelik Gülersoy, Çamlıca'dan Bakışlar; Bidem, Türk Bahçeleri, 369.
ÇİĞDEM AYSU
Edebiyatta Çamlıca
İstanbul'un Adalar, Beyoğlu gibi bazı semtleri edebiyata daha geç dönemlerde yansımışken, Çamlıca yüzyıllar boyunca, özellikle şiirde iz sürmüştür. Tıpkı Boğaziçi gibi, Çamlıca da geçen yüzyılın sonunda ve bu yüzyılın başlangıcında, edebiyattaki yerini korumuş, ne var ki, semte ilişkin birtakım değişimlere işaret ederken, daha eleştirel bir ifadeye bürünmüştür.
Recaizade Ekrem'in Araba Sevdası'n-da (1896) ağaçlıkla sınırlı Çamlıca, servi ve meşe ağaçlarıyla, bir yanda "metruk bir mezarlık'la, bir yanda "büyük büyük sararmış kayalar"la belirir. Oysa Na-
mık Kemal'in İntibah'mda. (1876) Çam-lıca'yı çiçek ve meyve bahçelerinin iz-düşümleriyle yakalamak olasıdır. Burada Çamlıca pitoresk bir görüntüyle tasvir edilmiştir. Araba Sevdası'mn anlattığı Çamlıca'yla çevrenin değişmeye başladığını fark ederiz.
Bununla birlikte semtin güzelliği, temiz havası, bitki örtüsü daha bir zaman için edebiyata esin kaynağı olacaktır. Şiir alanında, Abdülhak Hamid Tarhan'dan Yahya Kemal Beyatlı'ya, hattâ Orhan Ve-li'den Özdemir Asaf a, Çamlıca, bir huzur, dinlenme köşesi, temiz hava alma bucağıdır. Abdülhak Hamid'in "Şehrimizde Çamlıca en hoş tepe" dizesine, Yahya Kemal, "Eski Musikf'nin "şada ve nur akı-nı"nı ekler; bir ilkyaz gecesi Çamlıca'da tanbur dinlenir. Faruk Nafiz Çamlıbel tepeyi ayışığı içinde ve dolunayda hatırlar; Çamlıca'nın bir ulu çınarı için ayrıca bir şiir yazacaktır. Orhan Veli'yle Özdemir Asaf ise, o eski Çamlıca'nın 20. yy'daki değişimine işaret ederler. Orhan Veli'nin, Şöyle bir fırsat bulup, yarım gün / Yan gelebilmek Çamlıca tepesine dizelerinde semt âdeta sepya fotoğraflardaki, aile albümlerindeki kır gezintisi görüntüsüne dönüşür. "Çamlıca bahçelerinde eski günler hatırlanıyor" diyen Özdemir Asaf da bir anlamda değişimi, başkalaşımı dile getirmekte, bu eski günleri, eski şiirin izdüşümlerini şefkatli ve duyarlı bir anlatımla sarakaya almaktadır.
19. yy'm sonundaki edebiyat, düzyazı alanında, Çamlıca'yı peyzaj dokusu içinde saptamıştır. Samipaşazade Sezai, Çamlıca'nın uzun eteklerinde açmış çiçekleri, bahar kokusunu saptar. Çamlıca'nın "güzel kırlarından" söz açmayı gereksinir. Fakat 20. yy'da Abdülhak Şinasi Hisar, artık bu yöreyi bir hatıralar imbiğinden süzerek anlatacak ve belki bize Çamlıca'nın "geçmiş zaman"a karıştığını da söylemiş olacaktır. Abdülhak Hamid'in çocukluğundan, gençliğinden söz açan Hisar, böylelikle Çamlıca'nın köşklerine, bahçelerine, havasına, suyuna değinme fırsatı bulur. Çamlıca'yı bir renk cümbüşü içinde sergilerken, eski köşk hayatının özelliklerini de dile getirir. Semte tutkun olan Hisar, Çamlıca'daki Enişte-mz'z'de (1944) bütün bir doğayı tasvir etmeye özen göstermiştir: Burada mevsimler, yalnızca hava koşullarıyla değişmez, bir yandan da çiçekler değişir ve her mevsimin Çamlıca'ya özgü çiçekleri var gibidir. Yazların şenliği bitince ve sonbaharın hüznü başlayınca Çamlıca yeniden alevlenir, geçip göçmekte bir güzelliğe tekrar kavuşur. Öte yandan, Çamlıca' daki Eniştemiz, Üsküdar-Çamlıca yolundan geçirilirken, anlatıcının gözlerim sımsıkı kapamasına yol açacak ölçüde sosyal endişeleri saptar: Yukarıdaki varlıklı görünüm, aşağıda hayli kötü koşullarda yaşandığını örtemez gibidir.
Halide Edip Adıvar'ın gençlik dönemi romanlarında Çamlıca, varlıklı bir yaşayışın ortamı olarak belirirken, doğası açısından rüzgârlı, yüksek tepelerin hırçın dünyasıyla tasvir edilir. Semt, çoğu
kez, güzel görünümüne, koruluk alanlarına karşın, bir "uzlet" köşesinin renklerini taşımaktadır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, tepedeki varlıklı köşk hayatını, Beş Şehifâe (1946) kazanç kaynaklarıyla saptar: Yüzyılın başlangıcında, "cenup Akdeniz'in bir İslâm çevresinde zevk, sanat içinde yaşamak isteyen zenginleri" İstanbul'a gelmişler; Çamlıca'da, Boğaziçi'nde, sonraları da Kadıköy'ün bahçelik semtlerinde oturmuşlardır. Böylece "büyük bahçe ve korular" yeşermiş, köşkler zamana dire-nebilmiştir. Fakat hemen eklemek gerekir ki, Tanpınar'ın andığı Çamlıca, "zengin, fakir her sınıfın birlikte göründüğü, birlikte eğlendiği İstanbul semtlerinden biridir. Çamlıca orta halli yurttaşın kır gezintileri için eşsiz bir yerken, zamanla modası geçer, Çamlıca'nın yerini alafranga Büyükada alır ve piknikler, günübirlik gezintiler Büyükada'ya kayar. Tanpınar, Çamlıca'daki tarihi eserlerin son tanıklarından biridir: Küçükçamlıca'da, "altından Avcı Mehmed devrinin bir çeşmesi akan" taraçayı unutamaz; eski sokaklardan geçer, denize bakan sokaklarda ahşap mimarinin örneklerine dalıp gider. Nihayet köşklerin debdebesi son bulacak; Çamlıca'da, "çok yüksekten açılmış şemsiyeleriyle yaz gecelerimizi dolduran o geniş nefesli gazellere benzeyen fıstık ağaçları", "yumuşak kokulu" ıhlamurlar, sararan yaprakları sarı kehribarları andırır kavaklar, sakızağaçları bir hatıra gibi bir süre daha yaşayacaktır. Zaten Tanpınar, Çamlıca'yla Boğaziçi'ni "hatırası, debdebesi ve sanatkâr zevkleri" 20. yy'ın ilk yarısına yansıyabilmiş "asıl geçmiş zaman ülkesi" sayar.
Tanpınar'ın saptayımıyla, atalarımızın, "Şark kayserlerinin" hazinelerini Çamlıca'dan seyrettikleri günlerden günümüze, Çamlıca boyuna varlığını, zengin bitki örtüsünü, özel mimarisini, seçkin konumunu yitirecek, gitgide unutulan bir semt olacaktır. Sâmiha Ayverdi'nin(->) İstanbul Geceleri'nde (1952) Çamlıca'ya ayrılmış sayfalar birçok yazıklanmayı içerir. Bir zamanlar simitçi, helvacı, oyuncakçı, mısırcı, kestaneci, kuruyemişçi gibi satıcıların ekmek parası kazandığı, herkesin ziyaret ettiği Çamlıca, Ayverdi' nin deyişiyle, "Ah bu köşkler... bu yıpranmış eski zaman harabelerf'yle donan-dıkça, bize artık "çiçekten dilleri, rüzgârdan feryatları, güneşten tufanları, rengi, kokusu, şekli, duruşu, kibarlığı ve asaleti ile masallar, hikâyeler" fısıldayacaktır.
Ercümend Ekrem Talû, Sermet Muhtar Alus(-0, Reşad Ekrem Koçu(->) gibi İstanbul yazarlarının dergilerde, gazetelerde kalmış nice yazılarında defalarca anılmış Çamlıca, edebiyattan usul usul ayrılırken, sözgelimi Sevim Burak'm(->) bir oyununda şöyle bir belirip bir piknik a-nısıyla hatırlanacaktır. Çamlıca Tepesi'ni dile getiren son bir çalışma, burasını elden geldiğince korumak, bayındır kılmak istemiş Çelik Gülersoy'un(->) Çamlıca' dan Bakışlar (1982) adlı monografisidir.
SELİM İLERİ
ÇAMLICA KIZ LİSESİ
466
467 ÇAMLICAO MEHMED EFENDİ
1980'de yeniden düzenlenen Büyükçamlıca Tepesi'nden görünümler.
Fotoğraflar Ahmet Kuzik
Pervititch paftalarından yararlanılarak hazırlanan bir krokide Çamlıcalı Mehmed Efendi Tekkesi'nin (solda renkli alan) vaziyet planı. istanbul Ansiklopedisi
ÇAMLICA KIZ LİSESİ
Üsküdar Acıbadem Caddesi no. 92'de bulunmaktadır. İstanbul'un ve Türkiye' nin ilk yatılı kız okuludur.
Ahmed Ratib Paşa Köşkü'nde(^>) 1913' te öğretime başlayan okulun aynı bahçe içindeki pansiyon binası ile 28 derslikli B tipi yeni binası 1969-1970'te hizmete girmiştir.
Maarif Nazırı Şükrü Bey'in (1913-1917) girişimiyle ve Inas Sultanisi (kız lisesi) adıyla açılan okula, Almanya'dan kadın mürebbiyeler getirtilmiş, araç-gereçlerle eşyası da itina ile seçilmişti. Fakat I. Dünya Savaşı (1914-1918) başlayınca okul kapandı. Savaşın bitiminden sonra yeniden açılan okul, sultanilerin liseye dönüşmesi ile Çamlıca Kız Lisesi adını aldı. 1923-1934 arasında Çamlıca Ortaokulu olarak hizmet verdi. 1934-1939 arasında ise kapalı kaldı. 1939-1940 öğretim yılında bünyesinde ortaokul sınıfları da olmak üzere ve yatılı statüde Çamlıca Kız Lisesi olarak yeniden örgütlendi. 1993-1994 öğretim yılında 350'si yatılı toplam 1.400 öğrenci ve 70 öğretmenle öğretimini sürdürmektedir. Okulda, kayıtlı 7.000 kitabın bulunduğu bir kitaplık, fizik, kimya, fen bilgisi laboratuvarları mevcuttur. Okula devlet parasız yatılı sınavını kazananlar ile anası-babası Almanya'da olanların çocukları (paralı yatılı), köy öğretmenlerinin çocukları (bakanlık kontenjanından parasız yatılı) alınmaktadır. Kontenjanı dolmadığı takdirde paralı yatılı da almaktadır.
1992-1993 öğretim yılına kadar ortaokuldan 6.284, liseden de 6.154 kız öğrenci diploma almıştır. 1992-1993'te liseden 254, orta kısımdan ise 220 öğrenci mezun olmuştur.
KUTLUAY ERDOĞAN
ÇAMLICA TEPELERİ
İstanbul'un Anadolu yakasındaki iki ünlü tepesi.
Boğaziçi'ne daha yakın olanı "Büyükçamlıca" adını taşır ve denizden yüksekliği 268 m'dir. Adalar yönüne daha yakın "Küçükçamlıca" ise 227 m yüksek-
likte olmakla beraber, daha yaygın ve geniş yüzeylidir. Antik devirde, Roma ve Bizans dönemlerinde bu iki yüksekliğin yerleşim bölgelerine göre konumları ve durumları belirgin değildir. Burada Bizans'ta, imparatorlar için av köşkleri yaptırıldığı biliniyor.
19. yy'm başında bile bu çevrede sadece birkaç bağ evi vardı. Padişahlar da bu yörelere ancak av için çıkar veya atla gezintiler yaparlardı.
Büyük ve Küçük Çamlıca'nın İstanbul'un sosyal hayatına girmesi, II. Mah-mud'un eseridir. Onun kişisel ilgisi kadar, dönemin artık gelişen ve bir kıvama varan şartları da Çamlıca tepelerinin İstanbul hayatına girmesinde önemli rol oynamıştır. Bu şartlar, yeniçeriliğin kaldırılıp çevreye bir güvenlik ortamı sağlanması ve ilk planda kadınlar için olmak üzere, öküz ve at koşulu araba kullanımının artmasıdır.
19. yy'm başlarından itibaren çevrede yapılmış ve bağ köşkünden sayfiye köşküne doğru bir gelişme çizgisi göstererek daha bir alımlılık kazanmış olan hepsi ahşap binalar, Kısıklı yolunun iki yanında yer almakta idi. İsimleri duyulmuş olan bu yazlıkların başlıcaları, ünlü Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın, Ragıp Bey'in, Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi' nin, Hasan Fehmi Paşa'nın, Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın konutlarıdır. Bu büyük evlerin tam yerlerini saptamak, bugün için imkânsızdır. Çünkü ahşap binalar iz kalmamacasına ortadan kalktıkları gibi, geniş arazileri de parsellenip, yerlerine çok sayıda bina yapılmıştır.
Küçükçamlıca 19. yy'm ikinci yarısında seyrek yerleşimlere kucak açmıştır. Bunlardan zirvede yer alanları, Sami ve Suphi paşaların koruluk ve köşkleri idi. Tanzimat dönemi edebiyatına da sahne-lik eden bu mekân, aileden romancı-hi-kâyeci Sezai Bey'in, Abdülhak Hamid ve Namık Kemal ile yakın dostluğu sebebiyle, birçok edebiyatçıyı da konuk etmiş, nice mehtaplı gece, devrin sanatçılarının şiir ve sanat toplantılarına tanık olmuştur. Sezai Bey'in yurtdışından Namık Kemal'e yazdığı mektuplarında "yıl-
dızların çokluğundan gökyüzünün bir papatya bahçesi gibi seyredildiği o gecelerin" özlemle anıldığı okunur.
Koruluk, 1940'ta, devrin valisi Dr. Lüf-ti Kırdar tarafından sembolik bir bedelle kamulaştırıldı. Arada geçen zamanda harap olan Serasker Köşkü de o yıllarda yıktırılmış olmalıdır. Uzun süre kapalı kalan koruluk, 1983'te, Büyükçamlıca Te-pesi'nin Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından 1980'de ihya edilmesinin ortaya koyduğu örneğe uyularak düzenlenmek istenmiş ve halka açılmıştır.
Küçükçamlıca Tepesi'nin şehre bakan batı yüzündeki koru kenarı ve alt yamaçları da yazlık köşklere mekân olmuştur. Bunlardan biri, Reji Komiseri Nuri Bey'in, daha sonra Nazime Sultan'a ve sonra da Ord. Prof. Mazhar Osman'a (Us-man) geçen binası idi. İstanbul'u seyreden bir köşk de Süha Fazlı Taylan'a aitti. Bu köşkün içi yakın zaman önce beton olarak yenilendi. Küçükçamlıca'nın bir özelliği de sonradan camiye çevrilmiş olan çilehanesidir. Aziz Mahmud Hüdaî Efendi'nin kurduğu bu yuva, Çamlıca çevrelerinin unutulmaz ressamı Hoca Ali Rıza'nın desenleri ile belgelenmiştir. Çilehane karşısındaki su kaynağı da semt halkı için çok aziz bir adresti.
Büyükçamlıca Tepesi'ne gelince, Ada-lar'dan Boğaz'ın yarısına kadar geniş bir panoramayı gören bu yükseklik, son 150 yılda İstanbul'un gönlünde yer etmiş olmakla beraber, literatürde, daha çok İstanbul'dan bahseden yabancı gezginlerin eserlerinde yer almıştır. Çünkü bu şehir ve çevresi hakkında fikir edinilebilecek tek nokta burası idi ve Avrupalı gezginler ve yazarlar, bir yeri ayrıntılı o-larak kaleme-kâğıda geçirme geleneğine sahiplerdi.
Uçağın bilinmediği, bir yere gelmeden önce resimleri ve filmleri ile daha baştan tamyabilme gibi imkânların da hiç olmadığı o uzun yüzyıllar boyunca, bu zirveye saatler alan bir yolculuk sonunda tırmanmak ve karşıki manzaraları ilk kez görülen sahneler halinde seyretmek, insanlara ve özellikle .yabancılara, bugün kavranması zor bir mutluluk veriyordu.
O zamanlar "Bulgurlu Dağı" adı ile a-nılan Büyükçamlıca Tepesi'ne geliş, erkekler için, Üsküdar'dan kiralanan atlarla, hanımlar için ise arabalarla oluyordu.
Zirvenin sunduğu "temaşa" zevki, baş döndürecek güzellikte idi. II. Dünya Sa-vaşı'na kadar burada zemin de, dizboyu yemyeşil otlar ve kır çiçekleriyle kaplıydı. Metnini A. Thalasso'nun yazdığı, 1905'te basılmış Fransızca Der-i Saadet adlı esere ünlü ressam Zonaro'nun yaptığı resim, bu zengin doğal dokuyu gözler önüne seriyor. Çamlıca'nın gerek kendi iç güzelliklerini, gerekse oradan şehri temaşa keyfini Türkçede en iyi dile getiren yazar, Abdülhak Şinasi Hisar'dır.
Büyükçamlıca Tepesi, 1940'larda, akla sığmaz bir işlemle, oradaki bir kır kahvesini işleten adamın mülkiyetine geçmiş; 1950'ler başında vali ve belediye başkanı Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay' m girişimi ile açılan dava sonucunda, bu tapu kaydı, ancak yaşlı şahitler de dinlenmek suretiyle iptal edilebilmiştir.
Fakat aynı yıllar ve onu izleyen 1960' lar, İstanbul'da motor trafiğinin arttığı ve bir modernizm tutkusu ile teknik donanımların öne geçip kültürel değerler ve tabii zenginliklerin arka planda kaldığı bir dönemdir. Çamlıca'da da zirveye kadar taşıtların çıkmasına imkân veren bu dönemin ürünü asfalt yolun yapımı, buradaki papatyalı yer dokusunu tahrip etmeye yetti. İlkel bir kır gazinosu ve tam bozkır haline gelen zemin, eski Çamlıca'dan eser bırakmadı.
1980'de İstanbul Belediyesi ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun imzaladığı protokol sonucunda kurum, Büyükçamlıca Tepesi'ni yemden düzenledi. Ümraniye tarafına bakan bölgeye, yüzlerce çam ağacı dikildi. Zirve tekrar yo-
ğun şekilde ağaçlandırıldı. Bolu Dağı'n-dan kesilip getirilen çimenlerle zemin tekrar yeşillendirildi. Yüksek şömineli bir ana bina ve içi havuzlu ikinci bir salonla, kapalı mekânlar meydana getirildi. Zirvede, bunların önündeki düzlüklere, biri kitapçı, öbürü çaycı, birisi komple büfe, diğeri kubbeli seyir balkonu; Marmara yönü koruluğu önüne ise aynı üslupta büyük bir pavyon; Ümraniye tarafına ikisi küçük olmak üzere, toplam 7 adet mermer pavyon oturtuldu.
Yol çiçekleme, geleneksel sanat müziği melodileri ve Evliya mezarı yanına yerleştirilen kafesten uçuşan güvercinlerle, biri öküz arabası (koçu), biri atlı kâtip arabası, üçüncüsü daha geç devirlerin aracı olan fayton arabası ile İstanbul'un kaybolmuş eski manzaralarından birinin Çelik Gülersoy'un tasarımıyla can-landırıldığı Büyükçamlıca Tepesi, günümüzde, dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin, Türkiye'nin her yanından gelen ziyaretçilerle beraber aynı duyguları paylaştıkları, bir "barış ve sevgi" köşesi halindedir.
ÇELİK GULERSOY
CAMIICAII MEHMED EFENDİ TEKKESİ
Üsküdar İlçesi'nde, Valide-i Atik Mahal-lesi'nde yer almakta, arsayı kuzeyde Ça-vuşderesi Caddesi, doğuda Koltukçu Rıza Sokağı, batıda Çınarlı Tekke Sokağı sınırlamaktadır.
Çamlıcalı Mehmed Efendi adında bir şeyh tarafından tesis edilen bu tekkenin inşa tarihi, Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan sülüs hatlı mensur kitabesinde 1074/1663 olarak verilmektedir. "Çınarlı Tekke" ve "İdris Efendi Tekkesi" olarak da anılan yapının zaman içinde geçirmiş
olduğu değişiklikler tespit edilememekte, ancak günümüzde kısmen ayakta olan ahşap binanın geçen yüzyıla ait olduğu anlaşılmaktadır. Tevhidhane ile türbe bölümlerini barındıran batı kanadı, tekkelerin kapatılmasını izleyen dönemde çökerek ortadan kalkmış olmalıdır. Geriye kalan harem-selamlık kanadı mesken olarak kullanılmaktadır.
Kuruluşunda hangi tarikata hizmet ettiği tam olarak tespit edilemeyen tekke kaynaklarda, 18. yy'm son çeyreğinden i-tibaren Halvetîliğe, 19. yy'm sonlarından itibaren de bu tarikatın Şabanî koluna bağlı olarak gösterilmektedir. Tekkeye adını vermiş olan Çamlıcalı Mehmed Efendi'nin hakkında matbu kaynaklarda hemen hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Söz konusu şeyhin Halvetîliğe mensup bulunduğu, kurduğu tekkenin de bu tarikata meşrut olduğu tahmin edilebilir. Ayrıca tekkenin postuna oturmuş olan şeyhlerin de tam bir dökümü elde bulunmamakta, ancak 1249/1834'te Saliha Sultan'ın düğününe davet edilen Halvetî şeyhleri arasında "Üsküdar'da Çavuşde-resi'nde Şeyh Mehmed Efendi Tekkesi Şeyhi Hüseyin Efendi'nin" adı geçmekte, Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin 1307/1889-90 baskı tarihli Mecmua-i Te-kâyâsmâ-3. da postnişin olarak Nuri Efen-di'nin^adı verilmektedir. 1256/ 1840 tarihli Âsitân&de tekke iki .ayrı adla (İdris Efendi-Çamlıcalı Mehmed Efendi) zikredilmiş, ayin günü olarak birincisi için çarşamba, ikincisi için pazar kaydı düşülmüştür. Mecmua-i Cevâmi ile Mecmua-i Tekâyâ'da ise ayin günü perşembe olarak belirtilmektedir. Dahiliye Ne-zareti'nce 1301/1885'te hazırlanan istatistik cetvelinde tekkede iki erkek ile iki kadının ikamet ettiği, Maliye Nezareti'
10
30 m
ÇANDARLI İBRAHİM PAŞA 468
469
ÇAPA
nin 1325/1910 tarihli Taamiye ve Tahsisat Defterinde de tekkenin istihkakının 1.200 kuruş ve günde bir okka et olduğu kaydedilmektedir.
Bütünüyle ahşap bir yapı olan Çam-lıcah Mehmed Efendi Tekkesi'nden geriye kalan ve harem-selamlık birimlerini barındıran iki katlı kanat tasarımı ve cep-heleriyle herhangi bir eski İstanbul evini andırmaktadır. Çavuşderesi Caddesi ü-zerindeki kuzey cephesi dikdörtgen açık-lıklı pencerelerle donatılmış, cephe boyunca devam eden bir çıkma ile hare-ketlendirilmiştir. Çıkmayı destekleyen konsollar dalgalı profilleri ve uçlarındaki ahşap şarkıdan ile dikkati çeker. Arsanın kuzeybatı köşesinde, Çamlıcalı Mehmed Efendi'nin ahşap sandukası bulunmaktadır. Türbe yıkılmış olduğundan a-çıkta kalmış olan sanduka mermerden bir kaide üzerine oturtulmuş, üzerine yeşil renkte basit örtüler konmuştur.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 219; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 38, no. 179; Âsitâne, 14, 17; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 60-61, no. 99; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 13; Mir'at, 99; İhsaiyat, I, 21; Öz, istanbul Camileri, II, 57; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 67.
M. BAHA TANMAN
Dostları ilə paylaş: |