Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə124/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   134

Bibi. M. H. Bayrı, "istanbul'da Çocuk Oyunları", HBH, V, S. 52 (İkinci kânun 1936), 34-37;Bayn, İstanbul Folkloru, 1972, 212-240; Â. 02-seven, "istanbul Çocuk Oyunları", HBH, K, S.106-108 (Ağustos, Ekim 1940), 240-245, 288-292, X, S. 110 (Aralık 1940), 45-48; ay, "istanbul'da Çocuk Oyunları", Folklor Postası, I, S.6, 8 (Mart, Mayıs 1945), s. 12-13, 15, II, S. 15(Nisan 1946), s. 15-16; A. Ünlüler, "istanbulÇocuklarının Oyunları", İFA, V, S. 145, 146(Ağustos, Eylül 1961), 2462-2463, 2506-2507;Ali Rıza, Bir Zamanlar, 11-19; Ahmet Rasim,Falaka, ist., (yb 1987). .. ..

MEVLUT OZHAN



ÇOCUK TİYATROLARI

Türkiye'de çocukların Batılı anlamdaki tiyatro ile tanışmaları, II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) dergilerde yayımlanan çocuk oyunlarıyla başlar. II. Meşruti-

yet döneminde (1908-1918) ilkokullara konan tiyatro dersleri, eğitimin bir parçası olarak düşünülmüş, ancak bu çaba I. Dünya Savaşı'nm çıkmasıyla kesintiye uğramıştı. Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren çocukların tiyatro ile eğitimiyle ilgili öneriler, yazılar, çabalar olsa da bunların belli bir sonuca ulaşması 1935'te gerçekleşti. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Tepebaşı Dram Bölümü'nde, l Ekim 1935'te M. Kemal Küçük'ün Çocuklara İlk Tiyatro Dersi sahnelenen ilk çocuk oyunudur. Bunu aynı sezonda, aynı yazarın Gülmeyen Çocuk adlı oyunu izledi. Şehir Tiyatroları'na çocuk tiyatrosu için ödenek ayrıldı.

Şehir Tiyatroları'nın uzun yıllar sürdürdüğü çocuk tiyatrosu çabasına, bazı özel tiyatrolar ve kamu kuruluşlarının yardım ettiği topluluklar 1950'li yıllarda katılmaya başladı. Binbirgece Çocuk Tiyatrosu ve Afacan Çocuk Tiyatrosu bunlardan bazdandır. 1962'de kurulan Türk Ticaret Bankası'nın Keloğlan Çocuk Tiyatrosu ile Akbank Çocuk Tiyatrosu geniş repertuvarlarıyla kalıcı topluluklar oldular. 1965'te Aksaray'daki Avni Dilligil Tiyatrosu'nda çocuk oyunları düzenli o-larak sahnelenmeye başladı. Giderek İstanbul'daki amatör ve profesyonel toplulukların tümüne yakını, repertuvarların-da çocuk oyunlarına yer verdiler. Perdelerini 1973'te açan Anadolu Çocuk O-yunları Kolu(-») bugün de çalışmalarım sürdürmektedir. İstanbul'daki ödenekli tiyatrolar, cumartesi ve pazar günleri çocuk oyunları sahnelemektedirler. Ayrıca, özel tiyatrolardan Dormen Tiyatrosu, Tev-fik Gelenbe Tiyatrosu, Mistik Amca Tiyatrosu, Yeditepe Oyunculan, Gülriz Su-ruri Tiyatrosu, Masal Gerçek Tiyatrosu, Oyuncular Tiyatrosu, bugün İstanbul'da çocuk tiyatrosu çalışmalarını sürdüren topluluklardır.

HİLMİ ZAFER ŞAHİN

ÇORLULU ALİ PAŞA CAMİİ

Beyoğlu İlçesi'nde, Kasımpaşa'da Cami-altı Tersanesi'nin(->) sınırları içinde yer almaktadır.

Yapı II. Mustafa (hd 1695-1703) ve III. Ahmed dönemi (1703-1730) yöneticilerinden Sadrazam Çorlulu Ali Paşa (1670-1711) tarafından Kasımpaşa Tersanesi içinde iki katlı olarak Camialtı denilen yerde yaptırılmıştır. Hadîka'da. alt katının kaptanlara ait odalar olduğu yazılmaktadır.

Bugünkü yapı orijinal şeklinden hayli uzaklaşmış bir görünümdedir. Son onarımlarda kubbesi kaldırılmış, II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından koyulan hünkâr mahfili kaldırılmış, ana malzeme beton olmuştur. Dışarıdan iki katlı görünüme sahip yapının, alt katı cami görevlilerinin ikamet alanı olarak kullanılmaktadır. Kare bir plan şeması gösteren yapıya giriş, yakın zamanda eklenen son cemaat yerinden olmaktadır. Asıl giriş kapısına merdiven ile varılmaktadır. Ana kapı kuzey duvarında tam ortada olup dikdörtgen, üzeri yarım yuvarlak kemerlidir. Girişin hemen yanında sağ ve sol tarafta müezzin mahfili bulunmaktadır. Doğu ve batı cepheleri simetrik olup her iki duvarda da dörder tane derin, dikdörtgen niş açılmış, üzerlerine sivri kemerle sonlandırılmış pencereler yapılmıştır. Mihrap güney duvarında tam ortada yarım yuvarlak niş şeklinde bulunmakta, bunun iki yanında da diğer pencerelerle aynı özelliği gösteren pencereler bulunmaktadır. Vaaz kürsüsü ve minber ahşap olup bunlardan vaaz kürsüsü ana mekânın güneydoğu köşesinde bulunmaktadır. Sağ taraftaki müezzin mahfilinden ahşap bir merdivenle kadınlar mahfiline ulaşılmaktadır. Kadınlar mahfili ana mekâna düz gelip, mahfil üzerinde balkon çıkması yapmaktadır.

Asıl ibadet mekânının içi, pencere altlarına kadar renkli fayansla kaplanmıştır. Bu bölümde dört tane ahşap paye bulunmakta, bunların iki tanesi kadınlar mahfilini taşımaktadır. Bu payelerin arası kaş kemerle hareketli kılınmıştır. Tavan ahşap olup, dokuz dikdörtgen ve kare parçaya bölünmüştür. Mihrap üzerindeki ve kadınlar mahfili üzerindeki bölümler kare olup bunların arasında kalan alan ise üç eşit dikdörtgen parçaya ayrılmıştır. Kadınlar mahfili ve mihrabın üzerindeki bölümlerde iç içe geçmiş kare ve dikdörtgen ahşap çubuklu süslemeler görülmektedir. Ortada ilk üç dikdörtgen alanın ortası geometrik, diğer iki alan ortada altıgen, kenarlarında sekiz kollu yıldız motifleriyle süslenmiştir. Bunlar ahşap çubuklarla yapılmıştır. Aynı geometrik süslemelere kadınlar mahfilinde de rastlamak mümkündür. Orijinal kadınlar mahfiline eklenen bölüme geçiş üç açıklıkla sağlanmıştır. Bu açıklıkların iki tanesi dikdörtgen üzeri yarım yuvarlak kemerli, üçüncüsü ise dikdörtgendir. Son dönemde eklenen bölüm dört tane dikdörtgen pencere ile aydınlanmaktadır. Ana mekânı aydınlatan pencerelerin üst bölümleri renkli camlarla hareket-lendirilmiştir.

1970'li yıllarda yapılan onarımla yapının orijinal bölümü değişmiş, yapı bir kat yükseltilmiştir. Orijinal kitabe yerinde durmaktadır. Minare kaidesi tamamen yenilenmiştir. Kullanılan malzeme beton olup kesme taş görünümü verilmiştir. Tek şerefeli olan minarenin gövdesi kesme taştandır. Minare kaidesi çatıya kadar yükselmektedir. Çatı, kiremit kaplı olup geniş bir saçakla çevrelenmiştir. Üst kattaki pencereler mermerle, alt kattakiler düzgün kesme taşla ikiye bölünmüş, ortasına da kilit taşı konmuştur. Mihrap bölümü, dıştan pencere şeklinde olup ortada bir paye ile belirgin kılınmıştır. Avluda ise sekiz sütunun taşıdığı kubbeye sahip, on altı gözlü şadırvan bulunmaktadır.



Bibi. S. Abaç, Kasımpaşa'nın Tarihçesi, ist., 1935,s.l5.

ERGUN EĞİN



ÇORLULU ALİ PAŞA KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, eski kaynaklarda "Ir-gatpazarı", "Esirpazarı", "Makasçılar", günümüzde ise Çarşıkapı olarak anılan mevkide, Molla Fenari Mahallesi'nde, Yeniçeriler Caddesi (Divanyolu) ile Bileyiciler Sokağı'nın kavşağında yer almaktadır.

Cami, tekke, medrese (darülhadis), kütüphane, hazire ve meşrutalardan oluşan külliye, II. Mustafa'nın damadı ve III. Ahmed'in sadrazamlardan olan Çorlulu Ali Paşa (ö. 1711) tarafından 1707-1709 arasında tesis edilmiştir. Külliyenin yerinde eski Simkeşhane binasının bulunduğu bilinmektedir. İlk önce, aynı zamanda tekkenin tevhidhanesi olarak kullanıldığı anlaşılan cami, bir yıl sonra da diğer bölümler inşa edilmiştir. Külliyenin barındırdığı binaların zaman içinde birtakım onarım ve değişimler geçirmiş

ÇORLULU ALİ PAŞA KÜLLİYESİ 525

529

ÇÖMLEKÇİLİK

Çorlulu Ali Paşa Külliyesi'nde cami-tevhidhane ve derviş hücrelerinin görünüşü. M. Baha Tanman, 1983

olmalarına rağmen özgün biçimlerini büyük ölçüde koruyabilmiş oldukları görülmektedir. Cami-tevhidhanenin ha-rim girişi ile minarenin kaideden yukarısı 18. yy'in ikinci yarısında, büyük bir ihtimalle 23 Mayıs 1766 depreminden sonra yenilenmiştir. Külliyenin güney sınırını oluşturan Yeniçeriler Caddesi üzerindeki çeşme ile bunun üstündeki hazi-re penceresinin de aynı dönemde eklendikleri anlaşılmaktadır. Ahşap meşrutaların geçen yüzyılın ikinci yarısı içinde yenilendikleri söylenebilir. Hangi tarikata bağlı olduğu tespit edilemeyen ve 19. yy'ın başından itibaren istanbul tekke listelerinde adına, rastlanmayan tekkenin bu dönemden sonra asli kullanımını yitirdiği ve külliyenin medresesine ilhak edildiği düşünülebilir.

Külliye binaları 1960-196l'de, şadırvanlar ise 1963'te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onartılmış, medrese bölümü bir süre Arapkir Kültür Demeği'ne tahsis edilmiştir. Günümüzde cami-tev-hidhane cami olarak kullanımını sürdürmekte, medrese ve tekke hücreleri turistik eşya dükkânı, dershane ile medrese avlusu kahvehane, kütüphane de imam meşrutası olarak kullanılmaktadır.

Şehrin yoğun bir ticaret kesiminde bulunan külliyenin arsası kuzey-güney doğrultusunda ikiye ayrılmış, batıda kalan kısma, kendi içlerinde bir bütün oluşturan cami ile tekke, doğudaki kısma da medrese ile kütüphane yerleştirilmiştir. Külliye binaları Yeniçeriler Caddesi'nden bir miktar geriye çekilerek, caddeye açılan cami-tekke ve medrese girişlerinden arta kalan saha, baninin kabrini barındıran hazireye tahsis edilmiştir. Cadde üzerinde, basık kemerli girişlerin yanısı-ra mukarnaslı başlıklarla donatılmış sekizgen kesitli mermer sütunlara oturan sivri kemerleri ve demir parmaklıkları ile nazire pencereleri sıralanmaktadır. Arsanın güneydoğu köşesinden kıvrılarak Bileyiciler Sokağı üzerinde de bir müddet devam eden bu pencere dizisinin arasında, medrese girişinin sağına yerleştirilmiş olan çeşme ile üstündeki pencere, sergiledikleri barok üslup özellikleriyle tezat oluşturmaktadır.

Cami-tekke girişinin üzerinde yer aldığı bilinen "Zikredin la ilahe illallah 1120/1708" metinli kitabe ortadan kalkmıştır. Üstü açık bir geçitten ve basık kemerli ikinci bir kapıdan sonra ulaşılan, yamuk planlı avlunun doğu sınırı boyunca medrese hücrelerinin arka duvarı, batı sınırında da tekke hücreleri sıralanır. Avlunun merkezine şadırvan, kuzeyine cami-tevhidhane, güneydoğu köşesinde de selamlık birimlerini barındırdığı anlaşılan bir bina yerleştirilmiştir. Cami-tevhidhanenin gerisinde avlunun devamım oluşturan üçgen bir alandan başka kuzeydeki Medrese Çıkmazı'ndan buraya açılan tali bir kapı ile medrese-tekke bağlantısını kuran bir geçit yer almaktadır. Medrese Çıkmazı'nm kotu avluya göre yüksekte kaldığından söz konusu tali kapının önüne merdivenli bir sahanlık yer-

leştirilmiş, medrese-tekke bağlantısını kuran geçide de her iki bölümün yararlanabileceği helalar konmuştur.

Güneydoğu köşesinde medrese hücrelerinin oluşturduğu kitleye bitişen cami-tevhidhane kare planlı bir harim ile beş birimli bir son cemaat yerinden ve bunların sınırında yükselen bir minareden meydana gelmektedir. Sütunları, başlıkları ve kemerlerinde beyaz mermer kullanılmış olan son cemaat yerinde, sivri kemerli beş açıklıktan ortadakine rastlayan kare izdüşümlü bölüm kubbe ile, yanlarda yer alan ve ikişer kemer açıklığına sahip, dikdörtgen izdüşümlü bölümler de aynalı tonozlarla örtülmüşlerdir. Üst yapıdaki üç örtü biriminin taşıyıcı sistemdeki beş açıklığa tekabül etmesi, bazı erken dönem Osmanlı binalarında karşılaşılan, ancak 18. yy'ın başları için pek alışılmış olmayan bir durumdur. Öte yandan sivri kemerlerin oturduğu, köşeleri püsküllü başlıklar değişik tasarımları ile dikkati çekmekte, Lale Dev-ri'nden sonra Osmanlı mimarisinde ağırlığı hissedilecek olan barok üslup etkilerinin muhtemelen ilk belirtilerinden birini oluşturmaktadır.

"es-Seyyid Mehmed Hicabı" imzalı sülüs bir ayet kitabesi ile taçlandırılmış olan harim girişinin bulunduğu kuzey du-

Çorlulu Ali Paşa

Külliyesi'nin

vaziyet planı.

1. Cami,

2. şadırvan,

3. tekke

hücreleri,

4. şadırvan,

5. medresehücreleri,

6. kütüphane,

7. dershane,

8. hazire

varı boyunca iki katlı mahfiller uzanmaktadır. Üç sıra tuğla, bir sıra kesme küfeki taşı şeklinde devam eden almaşık örgüye sahip harim duvarlarındaki pencereler klasik Osmanlı mimarisindeki tertibe uygun olarak çift sıra halinde düzenlenmiş, alttakilerin dikdörtgen açıklıkları mermer sövelerle çerçevelenip almaşık örgülü sivri hafifletme kemerleri ile taçlandırılmış, sivri kemerli tepe pencereleri ise alçı revzenlerle donatılmıştır. Hari-mi örten kubbe içeriden basık kemerli tromplarla, dışarıdan kare bir kasnakla takviye edilmiştir. Kubbenin ve trompların yüzeyi, içleri ramilerle doldurulmuş salbekli palmetlerden ve şemselerden oluşan klasik üslupta kalem işleri ile süslüdür. Mihrap ile ahşap minberin ise herhangi bir özelliği bulunmamaktadır.

Toplam on üç adet olan kare planlı tekke hücrelerinden kuzey-güney doğrultusunda uzanan on ikisi pandantifti kubbelerle, güneybatı köşesinde bulunan dikdörtgen planlı hücre de aynalı tonozla örtülmüştür. Basık kemerli kapılar, dikdörtgen açıklıklı pencereler, ocaklar ve dolap nişleri ile donatılmış olan bu hücrelerin önünde mermer sütunlara ve baklavalı başlıklara oturan, tuğla örgülü sivri kemerlerin oluşturduğu, birimleri aynalı tonozlarla örtülü bir revak

uzanır. Hücrelerin duvarları ile revak cephesinde cami-tevhidhane harimindeki almaşık örgünün benzeri kullanılmıştır. Aynı malzeme ve teknikle inşa edilmiş bulunan selamlık bölümü, yarısı kubbe ile, yarısı da aynalı tonozla örtülü bir köşe revağından ve kare planlı, kubbeli üç mekândan ibarettir. Mermerden sekizgen prizma biçimindeki haznesi ve baklavalı başlıklarla donatılmış sekiz adet mermer sütuna oturan, basık piramit biçimindeki ahşap çatısı ile şadırvan klasik üslubun oranlarını yansıtmaktadır. Ayna taşları çatık kaş kemerlerle donatılmıştır.

Cami-tekke girişinin eşi olan medrese girişinin üzerindeki 1120/1708 tarihli, ta' lik kitabenin manzum metni "Dürrî" malı-laslı bir şaire aittir. Dikdörtgen planlı medrese avlusunun güneydoğu köşesinde dershane, bunun kuzeyinde kütüphane, merkezinde şadırvan ve batı sınırında talebe hücreleri bulunmaktadır. Cami-tekke kanadından farklı olarak medreseyi oluşturan binaların duvarları kesme küfeki taşı ile örülmüştür. Sekizgen prizma biçimindeki dershane basık kasnaklı bir kubbe ile örtülüp batı yönünde sivri kemerli bir giriş revağı ve her yüzünde ikişer pencere ile donatılmıştır. Aynı düşey eksen üzerinde yer alan bu pencerelerin tasarımları cami-tevhidhanedekilerin aynıdır. Cephesi mermer kaplı olan giriş revağı, mukarnaslı başlıkları, sütunların aralarına yerleştirilmiş korkuluk levhaları ile ahenkli oranlara ve özenli bir işçiliğe sahiptir. Revağın ortasındaki birim kubbe ile, yanlardaki birimler ise aynalı tonozlarla kapatılmıştır.

Boyut ve tasarım bakımından tekke hücrelerinin eşi olan medrese hücreleri sekiz tanedir. Kuzeydoğu köşesinde, avlu yönünde çıkıntı oluşturan, dikdörtgen planlı, aynalı tonoz örtülü, farklı büyüklükte iki mekân bulunmaktadır ki müderris ve muid odaları olmaları muhtemeldir. Kare planlı, aynalı tonoz örtülü

kütüphane birçok benzeri gibi fevkanidir. Dikdörtgen pencerelerle aydınlanan kütüphane mekânı, kesme taş konsolların taşıdığı bir çıkma ile genişletilmiştir. Medrese şadırvanı cami-tekke şadırva-nındaki tasarımı daha mütevazı bir düzeyde tekrar eder. Ayrıca medrese avlusunda, bileziğinde 1202/1787 tarihli kitabesi olan bir kuyu bulunmaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 75-76; Ayvan-sarayî, Mecmua-i Tevârih, 122, 130; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 28-29, no. 144; Halil Ethem, Camilerimiz, 90-92; Eyice, istanbul, 39-40; Öz, İstanbul Camileri, I, 43; H. Kınaylı, "Çorlulu Ali Paşa Camii, Medresesi, Kütüphanesi", ISTA, VIII, 4105-4108; Good-win, Ottoman Archüecture, 364, 366; Kütü-koğlu, İstanbul Medreseleri, 309-310; O. As-lanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, 370; Eminönü Camileri, 156-157; 1KSA, III, 1504-1505; M. B. Tanman, "Çorlulu Ali Paşa Külliyesi", DM, VIII, 371-373.

M. BAHA TANMAN



ÇORLULUZADELER

Türk siyasetine ve kültürüne çok sayıda aydın insan yetiştiren İstanbullu aile.

Aileye adını veren Çorlulu Silahdar Ali Paşa (1670-1711) Mora'dan Çorlu'ya göçen bir ailenin çocuğuydu. Üstün yetenekleriyle dikkati çekti. Enderun'da yetişti. II. Ahmed döneminde (1691-1695) Seferli Koğuşu'ndan hasodaya geçti. II. Mustafa'nın (hd 1695-1703) silahdarı oldu. Kendisine 1703'te vezirlik verildi. Enderun ve saray hizmetlerine ilişkin bir nizamname (tüzük) hazırladı. Uzun süre Edirne'de görev yapan merkezi örgütün, III. Ahmed'le (hd 1703-1730) İstanbul'a dönmesi sırasında Edirne'de kaymakam olarak kaldı. 1704'te Halep valiliğine atandı. O yıl rikâb kaymakamı olarak İstanbul'a döndü. Fakat Trablus beylerbeyliği verilerek başkentten uzaklaştırıldı. Kubbe veziri olarak İstanbul'a gelince ikinci kez rikâb kaymakamı oldu. 1706' da sadrazamlığa atandı. Kamu bütçesin-

de ıslahat öngörerek giderleri kısmaya çalıştı. Geleneksel dış politikayı izleyerek Rusya'ya karşı Lehistan'la anlaştı. 1708' de II. Mustafa'nın kızı Emine Sultan'la evlendi. 1710'da azledilerek ilkin Kefe Eyaleti'ne atandıysa da yoldan çevrilip Midilli'ye sürüldü. Orada idam edildi. Kesilen başı İstanbul'a getirilerek türbesine gömüldü.

Ali Paşa, İstanbul'un imarına hizmet etmişti. Kalıcı ve büyük eserlere tutkundu. Boğaziçi'ndeki en güzel yalı onundu. İstanbul'daki adını taşıyan iki camii, Çar-şıkapı'da ve Kasımpaşa'dadır. Ayrıca bir hamamı, üç çeşmesi, bir kütüphanesi ve imareti ile bir darülhadisi vardır. Ordunun donatımına, modern silah ve mühimmat imaline önem vermiş, döneminde üretilen cephane ve silah, 1711'deki Prut Savaşı ile sonraki Avusturya ve Rusya ile olan savaşlarda kullanılmıştır.

Çorluluzadeler, Ali Paşa'nın iki kızı ile oğlu İbrahim Beyle (ö. 1712) sürmüştür. Muhsinzade Abdullah ve Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa (ö. 1744), Ali Paşa'nın kızından torunlarıdır. İbrahim Bey'in soyundan gelen Çorluluzadeler 18. ve 19. yy'larda Ali Paşa Vakfı mütevelliliği ve çeşitli kamu görevleri yapmışlardır. Bu aileden yetişen ilk diplomat Neş'et Bey'dir (ö. 1889). Atina maslahatgüzarlığı yapan Neş'et Bey'in kardeşi Aziz bey (ö. 1874) ise Divan-ı Muhasebat üyesiydi. Aziz Bey'in oğlu ünlü şarkı bestecisi, tarihçi ve devlet adamı Mahmud Celaleddin Paşa (1839-1899) anne tarafından da Çorluluzadeler'e mensuptu. Oğulları arasında Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa (1859-1939) ile ünlü şarkı bestecisi Şemseddin Ziya (1882-1925) vardır. Şemseddin Ziya Bey'in o-ğullarından Melih Esenbel (d. 1915) büyükelçiliklerde bulunmuş, dışişleri bakanlığı yapmıştır. Aile, İstanbul'un öteki birçok seçkin ailesiyle de kız alıp vererek akrabalık kurmuştur. Menemenliza-deler, Edhem Paşazadeler, Köse Raif Paşazadeler, Samipaşazadeler bunlardandır.

NECDET SAKAOGLU

ÇÖMLEKÇİLİK

Çömlek Türkçe kökenli bir sözcüktür ve aslı "çölmek"tir. Süzülmüş çamurdan mamul toprak kap anlamında kullanılır.

İstanbul'da yapılan çömleklerin toprağında demiroksit fazla olduğundan kırmızı renklidir. Toprak yağlı bir topraktır ve günlük kullanım eşyalarının yapımında kolay biçim alır. Ateşe dayanıklı olması özellikle yemek pişirmek için değişik kapların yapılmasına olanak sağlamıştır. Genellikle çömlek imalatında sır az kullanılır. Bazen kapların iç kısmının geçirgenliğini azaltmak için şeffaf olarak sürülür, bazen de süsleme amacıyla renkli sır (genellikle yeşil) kapların veya sürahilerin dış yüzüne sürülür.

İstanbul'da çömlekçilik Roma döneminde de vardı. Kentin değişik yerlerinde bu döneme ait çömlek parçaları bulunmuştur. Mimaride veya mimari süsle-



ÇÖMLEKÇİLİK

530


531

ÇÖP


Göksu'da Hasan Usta'mn atölyesinde çömlek yapımı.

Ahmet Kuzik, 1990

şehir hayatının tüm düzenini zorlayıcı tedbirlerle koruma gayesiyle kurulmuş İhtisap Nezareti'ne, daha sonra onun da lağvedilmesiyle Zaptiye Nezareti'ne geçmiştir. 13 Haziran 1854'te çıkan Şehremaneti Nizamnamesi'nin 2. maddesi ile, şehrin temizlik işlerinin yürütülmesi ilk defa klasik şehir yönetimine özgü görevler üstlenen şehremanetine verilmiştir.

19- yy'ın ikinci yarısında eski usulün yerini yeni bir sistemin alması, İstanbul sokaklarının başıboş kalmasına yol açmıştır. Bu başıboşluk çamurlu, tozlu, süp-

mede tuğla kullanma geleneğinin olduğu yerlerde çömlekçilik de görülmektedir, çünkü ikisinin de hamurları arasında benzerlik vardır. Roma dönemi gibi Bizans döneminde de istanbul'da çömlek imal edilmekteydi. 14. yy'da Bizans yapılarının cephelerinde çokça kullanılan özel olarak biçimlendirilmiş tuğla geleneğinin varlığı çömlekçilikle koşuttur. Bizans Büyük Saray kazıları, Kalender-hane ve Saraçhane kazılarından Roma ve Bizans dönemine tarihlenen çok sayıda çömlek parçası çıkmıştır. 1992-1993'te Marmara ve Haliç arasındaki kara surlarının temizlenmesi sırasında da bol malzeme ele geçmiştir. Kazılardan çıkan yağ kandili, amfora, pişirme kapları, matara vb örnekler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'n-de bulunmaktadır.

Bizans döneminde çömleklerin nerede yapıldığı belli değildir. 15. yy'da yaşamış Bizans tarihçisi Kritovoulos, Fatih' in Halic'in Ceramica (tuğla fırınlarının bulunduğu yer) bölgesinden öbür yakaya (Galata tarafı) köprü yaptırılmasını istediğini söyler. Buradaki Tahta Kapı (Ksi-lo Porta) günümüzde mevcut değildir, Marmara'dan Halic'e uzanan kara surlarının bittiği ve Haliç tarafındaki deniz surlarının başladığı yerde bulunan bu kapı çevresinin "Ceramica" bölgesi olarak tanımlanması, Osmanlı döneminde Eyüp'te bulunan çömlekçiliğe ışık tutar niteliktedir.

İstanbul'da çömlekçilerden bahseden Evliya Çelebi, çömlekçiler ve çömlekçiler attan (tüccarı) olarak iki gruptan söz eder. Çömlekçi dükkânları Beyazıt Meydanı, Balat, Eyüp (Zal Mahmud Paşa Camii yanı) gibi İstanbul'un değişik semtlerinde bulunmaktaydı. Çömlekçiler ise Evliya Çelebi ve P. ğ. İnciciyan'a göre Eyüp Çömlekçiler Mahallesi'nde ve Boğaz'da

Göksu'da bulunmaktaydı. Başka semtlerde de kısa süreli üretimler olmuştur.

Cumhuriyet döneminde, Eyüp'teki Çömlekçiler Mahallesi'nde son çömlekçi atölyesi 1936'da kapanmıştır. Göksu'da üretim devam etmektedir. Büyükdere'de bir dönem saksı üreten çömlekçi atölyesi birkaç yıl önce kapanmıştır, Mevlanaka-pı'da surdibindeki çömlekçi ile Beşyü-zevler'de üretim yapan Mahmut Usta, a-tölyelerini yakın zamanda kapatmışlardır. Maslak'ta Sille'den (Konya) gelen ustaları çalıştıran Aliman Bölükşan'ın atölyesinin bulunduğu yer Atatürk Oto Sanayii Sitesi'nce istimlak edilmiştir. Göksu' da Hasan Usta'mn (Togay) atölyesi oğlu Rıfat Togay tarafından işletilmekte, diğer oğlu da Beykoz'da Şahinkaya'da bir atölye işletmektedir. Beykoz'da bir başka üretim yapan atölye ise Gümüşsuyu'ndadır.

Eyüp'te, Defterdar civarında, eski Balçık İskelesi'nin batısında kalan bölge "Çömlekçiler Mahallesi" olarak bilinirdi. Çömlekçiler Caddesi ve Çömlekçiler Arkası Sokağı isimlerini korumaktadır. Eyüp' te çömlekçiliğin ne zaman başladığı kesin olarak belli değildir, üretim 1936'ya kadar devam etmiştir. Evliya Çelebi burada bulunan Çömlekçiler Mahallesi'n-den bahsederken yolun iki tarafında 250 adet çanakçı, çömlekçi ve bardakçı dükkânlarının olduğunu, Kâğıthane ve Sarıyer'den getirilen çamurla maşrapa, testi, sürahi imal edildiğini yazar.

Eremya Çelebi Kömürciyan da, Defterdar İskelesi yakınındaki "Çömlekçiler" demlen mahalde çömlek fırınları ve kârhaneleri bulunduğunu yazar. Çanak, çömlek, testi, tabak, bodoc testiler ve türlü yağ, bal, şarap ve su kapları üretildiğinden bahseder. Eremya Çelebi bu çömleklerin topraklarının beyaz ve kokulu olduğunu, kaplar üzerinde suyun tadını

metheden beyitlerin yazılı bulunduğunu söyler.

İnciciyan da Çömlekçiler Mahallesi'n-den bahseder ve 40 imalathanede tstin-ye ve Büyükdere tepelerinden getirilen kil ile her türlü çömleğin imal edildiğini yazar. II. Mahmud döneminde (1808-1839) yazılmış bir Bostancıbaşı Defteri' ne göre, Defterdar İskelesi'nden sonra Mustafa Haseki'nin iki göz kayıkhanesi ve Beyhan Sultan Sarayı'ndan sonra yer alan Balçık İskelesi çömlekçiler tarafından kullanılmaktaydı. Bunlar bugün mevcut değildir.

Haziran 1993'te Çömlekçiler Mahallesi'nde yapılan yüzey araştırmaları sırasında, Çömlekçiler Sokağı, Arpacı Hayrettin Sokağı, Künkçü Çıkmazı ve Çömlekçiler Arkası Sokağı'nda yer alan evlerin bahçelerinde çok sayıda sırlı ve sırsız çömlek parçası ele geçmiştir. Yeni inşaatların temel kazıları için açılan çukurlarda bol miktarda, sırlı veya sırsız çaydanlık kapağı, kulplar, sürahi ve ibriklere ait olabilecek emzikler ve künk parçaları bulunmuştur. Bu imalat Evliya Çelebi 'ile Eremya Çelebi'nin bahsettiği beyaz ha-murlu ince işlerden farklıdır. Günlük halkın kullanımı için, imal edilmiş kırmızı veya pembe hamurlu, nispeten kalın cidarlı örneklerdir. 19. yy'tn sonu ile 20. yy'a tarihlenen bu parçaların bölgedeki yaygınlığı imalat hakkında bilgi verir.

Burada yaşayan son çömlekçilerden Rıfat Özkil'in anlattığına göre, çömlekçiler Kemerburgaz, Petnehor ve Pirinççi köylerinden beygir arabalarıyla gelen yağlı toprağı kullanırlardı. Bir atölye günde l araba toprağı işlerdi. Üretilecek mamuller numaralanarak sıralanırdı; 10 numaralı küp, 9 numaralı testi gibi. Numaralar belli bir form ve büyüklüğe tekabül ederdi. Fırınlarda odun ateşi yakılırdı. Meşe ağacı çok is yaptığı için gürgen tercih edilirdi. Odunlar Cibali İskelesi'nden gelirdi.

İstanbul'da diğer eski bir çömlekçilik merkezi ise Göksu'daydı. Eyüp'e oranla daha az sayıda çömlekçinin bulunduğu bu bölgenin adı Evliya Çelebi'de geçmektedir. Göksu Deresi boyunca, derenin topraklarından yararlanarak çömlekçilerin çanak, çömlek, saksı ve testi yapıp sattıklarını yazar. Aynı bilgiler înciciyan'da da bulunmaktadır. Bugün Göksu'da Rıfat Togay tarafından işletilen atölyede saksı, güveç, testi, küp ve tabak imalatına devam edilmektedir. Toprak çevreden gelmektedir. Kemerburgaz'dan da toprak alınmaktadır. Çömlekçilik mesleğini babadan öğrenen Rıfat Togay'ın babası Hasan Usta çömlekçiliği Şumnu'da öğrenmiştir. 1938'de ailesiyle İstanbul'a göçünce, Göksu'da şimdiki atölyenin yerinde bulunan Polizeis adlı Rumun atölyesinde usta olarak çalışmaya başlamıştır. Hasan Usta daha sonra burasını kiralamış, 1945'te de tümüyle satın almıştır. 196l'de atölye tamamen yanmış ve yeniden inşa edilmiştir. 1980'li yılların başında odun ateşi yerine likit gazla çalışan fırınlar kullanılmaya başlanmıştır.


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin