Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə23/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   134

BAYRAM PAŞA KÜLLİYESİ

102

103

BAYRAM YERLERİ

Bayram Paşa Külliyesi'nin genel görünümleri. Araş Neftçi (üst), Hazım Okurer, 1993 (alt)

rin kapatılmasından önceki son onarım olması gereken, 21 Muharrem 13257 6 Mart 1907 onarımına ilişkin bir belge bulunmaktadır.

Tekkeyi, türbeyi ve sebili çevresinde toplayan avlunun cümle kapısı, kuzey yönündeki Haseki Caddesi'ne açılır. Basık kemerli kapı, avlu yönündeki iki sütuna oturan, sivri kemerli ve kubbeli sayvanı ile dikkati çeker. Bu asıl girişten başka, biri doğudaki Haseki Kadın Sokağı'na, diğeri batıda, Haseki Camii' nin arsasını tekke arsasından ayıran çıkmaz sokağa açılan iki de tali giriş vardır. Dervişlerin barınmasına tahsis edilen on adet hücre, avluyu doğu ve güney yönlerinde kuşatan "L" biçiminde bir kitle oluşturmaktadır. Söz konusu hücreler gerek boyutları gerekse de planlan ve üstyapılan bakımından medrese hücrelerine benzemekte, ancak avluya pencere açmanın imkânsız olduğu köşe hücresi dışında, dışa kapalı olma-

ları ve içlerinde ocak bulunmaması ile onlardan ayrılmaktadır. Daha önce, 16. yy'da Koca Sinan'ın tasarladığı Atik Valide ve Sokollu Mehmed Paşa tekkelerinde de gözlenen bu özellik, tarikat yapılarında aranan belirli bir içedönüklü-ğün göstergesi olsa gerektir.

Derviş hücrelerinin önünde sekiz birimli bir revak uzanmakta, hücrelerin batı ucunda, bunlara oranla daha büyük oldukları için avlu yönünde ileri çıkan meydan odası ile şeyh odası yer almaktadır. Revak birimlerinde, kubbeleri taşıyan sivri kemerler, baklavalı başlıklarla donatılmış sütunlara oturur. Kare planlı ve pandantifli kubbelerle örtülü olan meydan odası ile şeyh odasının arasında, batı yönündeki tali girişi izleyen geçidi avluya bağlayan beşik tonozlu bir geçit yer almakta, söz konusu mekânların kapıları bu tonozlu geçide açılmaktadır. Tekkenin yegâne ocağını barındıran şeyh odasının arkasına, arsa-

nın güneybatı köşesine, su haznesi ile bir dizi hela yerleştirilmiştir.

Sekizgen prizma biçimindeki kubbeli tevhidhane, avlunun güney kesiminde bağımsız bir kitle olarak tasarlanmıştır. Basık kemerli girişi kuzeye, cümle kapısının karşısına gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Kemerin üzerinde boş bırakılmış bir kitabe levhası, daha yukarıda, sonradan örüldüğü anlaşılan sivri kemerli bir açıklık göze çarpar. Tevhidhane girişinin önündeki basamaklı sahanlığın köşelerinde birer yuvarlak sütun izi seçilmekte, bu sahanlığın, aslında bir sundurma ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yapının kuzey ve kuzeybatı kenarlarında, duvarın dış yüzünde sıva izleri görülmekte, gerek bu izlerden gerekse de çevre sakinlerinin ifadelerinden bu yönde tevhidhaneye bitişen iki katlı bir ahşap bölümün bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Bu ahşap bölümün üst katından, tevhidhane kapısı üzerindeki sivri kemerli açıklık aracılığıyla içerideki fevkani kadın mahfillerine geçildiği belli olmaktadır.

Tevhidhanenin, girişin bulunduğu kuzey kenarı ile mihrabı barındıran kenar dışında kalan kenarları, altlı üstlü ikişer pencere ile donatılmıştır. Alttakiler dikdörtgen açıklıklı, söveli ve demir parmaklıklı, üsttekiler ise sivri kemerli ve alçı revzenlidir. Yarım sekizgen nişi ve dilimli kavsarası ile mihrap sade görünümlüdür. Mekânın iç köşelerine, mihrap ile aynı biçimde ancak çok daha ufak boyutlu nişler kondurulmuştur. Fevkani kadınlar mahfilini taşıyan ahşap eliböğründelerin alt kesimlerindeki küçük mukarnaslar, alınlarında, zamanla silinmiş olsa da hâlâ seçilebilen klasik üslupta kalem işleri, bu unsurların ve dolayısıyla mahfilin ilk inşa döneminden kalma olduğunu kanıtlar.

Türbe ve Sebil Birbirleriyle bağlantılı olan türbe-sebil ikilisi, arsanın kuzeydoğu köşesinde, cadde ile sokağın kavşağında yer alır. Türbe, kare planlı ve kubbeli merkezi bir birim ile bunu kuşatan üç adet düz tavanlı eyvandan meydana gelir. Eyvanın bulunmadığı kenarda türbenin girişi yer almaktadır. Türk-İslam mimarisinde, Horasan yöresinin İslam öncesi sivil mimarisinden kaynaklanan ve birçok yapı türüne uygulanmış olan bu şemayla 17. yy'a ait bir türbede karşılaşılması, ayrıca söz konusu türbenin, aynı şemayı arz eden Bağdat ve Revan köşklerinin çağdaşı olması dikkat çekicidir. Merkezi kubbe içeriden tromplarla, dışarıdan sekizgen bir kasnakla desteklenmiş, yapının dış görünümüne egemen kılınmıştır.

Türbe mekânı, tevhidhanedekiler gibi iki sıra halinde düzenlenmiş pencerelerden ışık alır. Devrinden kalma kalem işlerinin yamsıra duvarlarda yatay olarak dolaşan çini ayet kuşağı dikkati çeker. Celi sülüsle yazılmış olan bu kuşakta, beyaz renkli harfler lacivert zemin üzerinde yer almaktadır. Türbe girişinin önünde, barok üsluptaki ayrıntıları, 18.

yy'ın ikinci yarısında yenilendiğini kanıtlayan ahşap direkli bir revak vardır. Re-vağın, ahşaptan kare kesitli yüksek kaidelere oturan daire kesitli ahşap direkleri, düşey çubuklarla hareketlendirilmiş ve kompozit başlıklarla donatılmıştır. Direklerin arasında, bağdadi tekniği ile oluşturulmuş bileşik kemerler görülür. Bunlara, kirişlerin altını dolgulayan yalancı kemerler demek daha doğrudur. İki birimli olan revak düz ahşap tavanla örtülüdür. Kemer biçimindeki dolguların iç yüzeylerinde ve tavan silmesinde yer alan kalem işlerinde "S" ve "C" kıvrımlarının çerçevelediği çiçek demetleri resmedilmiştir. Türbe ile bu yapıya iki noktada teğet olan çevre duvarı arasında üçgen planlı iki alan yer almakta, sokaktan bu alanlara açılan geniş ziyaret pencerelerinden türbenin içi görülebilmektedir.

Türbenin kuzeydoğu kenarındaki eyvana bitişen sebil, sekizgen planlı ve kubbelidir. Sekizgenin kenarlarından beş tanesi dışa açılmakta, bu kenarların köşelerinde yükselen, baklava başlıklı sütunlara sivri kemerler oturmaktadır. Tezgâhlarla donatılmış bulunan bu kenarlarda, sivri kemerlerin altında, açıklıkları geometrik taksimatlı madeni şebekelerle kapatılmış dilimli kemerler görülmektedir. Sivri kemerlerin aynaları alternatif olarak rumîli ve yıldız motifli mermer şebekelerle dolgulanmış, ayrıca kemerlerin arasında kalan yüzeyler rumî kabartmalarıyla bezenmiştir. Mukarnaslı saçak silmesinin altında 1044/1634-35 tarihini veren, külliyenin yegâne kitabesi uzanır. Kuzeydoğu yönünden bakıldığında, sebil ile arkasındaki türbe, Sinan sonrası klasik üsluba özgü son derecede hareketli bir kitle oluşturmaktadır.



Çeşme: Haseki Caddesi üzerinde, se-

Münif Fehim'in

bir bayram

yerini


betimleyen

bir resmi.



Gözlem Yayınları

Arşivi

bilin biraz sağında yer alan çeşme, çevre duvarının türbeye değdiği noktada inşa edilmiştir. Kaval silmeli bir çerçeve içine alınmış olan sivri kemerli nişi, kırık kaş kemerli ayna taşı ile klasik üslubu yansıtan bu çeşmenin aslında ahşap bir saçakla donatılmış olduğu duvardaki izlerden belli olmaktadır.



Şadırvan ve Kuyu: Tekke ve avlusunda bulunan şadırvanın bütün unsurları beyaz mermerden yontulmuştur. Sekizgen bir hazne, bunu kuşatan sekiz adet daire kesitli, baklava başlıklı sütun ve bunlara oturan basık sekizgen pra-mit biçiminde, kurşun kaplı bir ahşap çatıdan meydana gelmektedir. Haznenin yüzlerinde sivri kemerciklerle kuşatılmış birer musluk yer alır.

Aynı şekilde beyaz mermerden mamul olan kuyunun bileziği, kenarları silmeli, kare planlı bir tabanın ortasına yerleştirilmiştir. Bileziğin altı kare, üstü sekizgen kesitli olup, pahlı yüzeylerin alt kesimi mukarnaslarla, üst kesimi ise maşrapa koymaya mahsus yuvarlak çıkıntılarla hareketlendirilmiştir. Maşrapa-lıklann altında birer ufak palmet kabartması göze çarpmaktadır. Çıkrık dikmeleri, bileziğin üst hizasına kadar kare, bu hizadan itibaren sekizgen kesitli olarak tasarlanmış, kesitin değiştiği yerlere mukarnaslar konmuş, dikmeler soğan kubbeciklerle taçlandırılmıştır.



Hazire: Tekke avlusunun bir kısmını kaplayan nazirede, Bayram Paşa Tek-kesi'nin şeyhleri ve mensupları gömülüdür. Halvetî-Sünbülî, Bayramî-Him-metî ve Kadiri tarikatına özgü serpuşlar (taçlar), ayrıca bazı mezar taşlarında Kadirîliğin simgesi olan ve "Kadiri gülü" tabir edilen yıldız kabartmaları dikkati çekmektedir.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 58-59; Çetin, Tekkeler, 568; Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 33; Âsitâne, 6; BOA, İrade Dahiliye, no. 261, 20 Zilkade 1255/1840; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, no. 34, 18-19; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 3; BOA, İrade Evkaf, no. 2958/13, 21 Muharrem 1325/1907; Gurlitt, Konstantino-pels, III, şekil 18e; İhsaiyat, II, 19; Vassaf, Sefine, V, 272; Zakir, Mecmua-i Tekâyâ, 38-89;

I. Kumbaracılar, "Türk Mimarları", Arkitekt, 2(1937), 59-60; Kumbaracılar, Sebiller, 23; K.Otto-Dorn, "Osmanische ornamentale Wand-malerei", Kunst deş Orients, I, (1950), 49, şekil 3; Eyice, istanbul, 86-87; Ayverdi, İstanbul Haritası, pafta D-3; R. Mimaroğlu, "BabaEfendi (Şeyh)", "Babaefendi Dergahı", İSTA,IV, 1738; Ş. N. Bayrakdar, "Bayrampaşa Kütüphanesi", İSTA, IV, 2306; H. Göktürk,"Bayrampaşa Medresesi, Mektebi, Sebili,Tekkesi, Tekke Mescidi ve Türbesi", İSTA,IV, 2306-2308; Öz, İstanbul Camileri, I, 35;Aksoy, Sıbyan Mektepleri, 103; Z. Nayır, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Külliyesive Sonrası, ist., 1975, 175-178; ay, "İstanbulHaseki'de Bayram Paşa Külliyesi", Ord. Prof.Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'ya Armağan,Ankara, 1976, 397-410; Sözen, Mimar Sinan,262-203, 266; Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri; S. Eyice, "Mimar Kasım Hakkında", Belleten, XLII/172 (1979), 767-808; "BayrampaşaKülliyesi", "Bayrampaşa Kütüphanesi", IKSA,

II, 1148-1149; O. Aslanapa, Osmanlı DevriMimarîsi, İst., 1986, 340-341; Fatih Anıtları,106-107; Fatih Camileri, 68-69, 235, 272,342; M. B. Tanman, "Bayram Paşa Külliyesi",DlA, V, 267-268.

M. BAHA TANMAN



BAYRAM YERLERİ

Bayram kutlamaları dolayısıyla açık a-lanlarda, sabahtan kurulan eğlence yerleri.

İstanbul'da bayram yerlerinin kurulması, fetihten (1453) sonra başlamış olmalıdır. Bayram yerlerinin varlığı ve buralarda düzenlenen eğlenceler de bazı şairlerin eserleri sayesinde öğrenilmekte-

JL

BAYRAMÎLİK

104

105

BAYRAMÎLİK

dir. Baki. Şeyhülislam Yahya. Şâkir, Sami siklerinde bayram yerlerinden söz ederler. Özellikle Şeyhülislam Yahya'nın (17. yy) bir gazelinde istanbul bayram yerlerinin adları, buralarda gezinip eğlenen insanlar çok güzel anlatılır: Salmsun îd irişdi yine hûbânı Sitanbul'un / Yine ârâste olsun Karamam Sitanbul'un. Sa-fâlar kesb-idüb uşşak olunsun merhaba yer yer / Vefa Meydânı'na gelsün civâ-nâm Sitanbul'un. Semend-i nâz ile yüğrük civanlar seyre çıksunlar / Pür olsun hûblarla At Meydanı Sitanbul'un.

Her mahallenin uygun bir yerinde, boş bir arsada büyük ya da küçük bir bayram yeri vardı. Buralarda dönme dolaplardan ve salıncaklardan başka atlıkarıncalar, cambazlar, hokkabazlar, ip cambazları bulunurdu. Salıncaklar içinde "kolan salıncakları" ayrı bir yere sahiptir. Uzun seren direklerinin tepesine bağlanan sağlam halatlarla kurulduktan sonra altına ayak basacak bir tahta konulur, bu tahtanın üzerine basılarak kolan vurulurdu. Çocukların bindiği beşik salıncakların "yandı" sesiyle birdenbire durdurulmasıyla hep birden, bir ağızdan çıkan "aaa!" sesleri izleyenlerin hoşuna giden manzaralardandı.

Bayramlarda bir bayram yerine gidiş gelişler, ayrı bir eğlence oluştururdu. Çocuklar, kız erkek karışık olarak arabalara doluşurlar, ortalığı, şarkılar, türküler, çığlıklar kaplardı. Çocuklar, arabalarda ayrı gruplar oluşturarak birbirleriyle şarkı yarışmasına tutuşurlardı. Fakir çocukları daha çok pejmürde görünüşlü arabalara biner ve "Karga da seni tutarım aman", "Entarisi ala benziyor", "Arabadan atladım ben", "Oğlan kolunu da sallaya" gibi şarkı ve türküleri söylerlerken zengin çocukları daha ince şarkılardan" "Çâre bulan olmadı bu yâ-reye", "Gel ela gözlü efendim yanıma", "Nâle-i cângâhı canan duymuyor" gibilerini tercih ederlerdi.

Bayram yerlerinin dışı da birçok satıcıyla dolardı. Kuruyemişçiler, kuşlokumu, revani, elma ve horoz şekeri satanlar, şerbetçiler, muhallebiciler, aşureci-ler, macuncular, mevsimiyse dondurmacılar, turşucular, gevrekçiler, börekçiler, simitçiler etraftan gelen çocukların midelerini abur cuburla doldururlardı.

Bayram yerlerinin dışında büyükler için çadırlar kurulur; kahveler, nargileler, çubuklar içilir; şarkılar, türküler, destanlar türlü sazlar eşliğinde söylenirdi. Bunlar, bayram yerlerinin oraya çocuk getirmiş ya da sıkıntı atmak, gelip gideni seyretmek için gelmiş yetişkinler açısından yılda iki kez yakalanabilen fırsatlarındandı. Büyüklerin bayram yerine gidişlerinin izine Karagöz oyunlarındaki fasıl sonlarında Hacivat'ın şu sözlerinde de rastlanır: "Sen gidersin de beni burada bağlamazlar ya... Ben de giderim; îdgâha (bayram yerine), dolaba, dilber seyrine..."

Çocuklar için oyuncaklar ve eğlendirici şeyler satan esnaf, bayram yerlerinin değişmez kişileri arasında yer alırdı.

Baloncular, düdükçüler, kaynana zırıltı-cıları, dümbelekçiler ve bilhassa Eyüp oyuncakçıları etrafa dolarak mallarını satmaya çalışırlardı.

Bayram yerlerinde çocuklar dışındaki müşterilere hitap eden çadır ya da baraka içinde teşhir edilen ya da gösteri yapan düzmece şahmaranlar, deniz kızları, palyaçolar, kantocular, dansözler ve hokkabazlar da bulunurdu.

Bayram günü sona erdiğinde bütün çocuklar, aşırı yorgunluktan ve önüne geleni yemekten .dolayı, hasta bir şekilde eve döndüğünde ana babalar; aktarlara, Mısır Çarşısı'na koşarak ilaç tedarik ederlerdi.

Bayram yerleri günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte ortadan kalkmış ve yerini modern lunaparklara bırakmıştır.

istanbul'un meşhur bayram yerleri su-riçinde Karaman Çarşısı boyu, Vefa Meydanı, Şehremini, Hastahane Çayırı, Edir-nekapı, Unkapanı Meydanı, Yenibahçe, Sultanselim Meydanı, Aksaray, Yenikapı, Yedikule, Kadırga, Cinci Meydanı, Şehzade ve Sultan Ahmed camilerinin dış avluları ve Sultanahmet Meydanı (At-meydanı); Beyoğlu'nda Tophane Sahası, Cukurcuma, Sormagir, Koçbaş Meydanı, Kasımpaşa Kulaksız ve Tabakhane meydanları, Baruthane Çayırı, Çürüklük, Fi-ruz Ağa; Beşiktaş'ta Ihlamur ve Maçka; Üsküdar ve Kadıköy'de Doğancılar, Şem-sipaşa, Bülbülderesi, Nuhkuyusu, Duvar-dibi, Haydarpaşa ve Kuşdili'ydi.



Bibi. S. M. Alus, "Eski Bayram Yerleri", Akşam, S. 4928 (30 Haziran 1932), s. 7; ay, "Bayram Yerleri", Akşam, S. 7248 (20 Kânu-nıevvel 1938), s. 8; ISTA, V, 2310-2315; IKSA, II, 1142-1144; Musahibzade, İstanbul Yaşayışı, 120-123.

UĞUR GÖKTAŞ



BAYRAMÎLİK

Hacı Bayram-ı Velî (ö. 1429) tarafından 1412'de Ankara'da kurulan tarikat, istanbul'un fethiyle birlikte şehir hayatına giren ilk tarikatlar arasında yer alır.

Bayramîlik, 14. yy sonlan ve 15. yy başlarında Anadolu'da yaygın bir örgütlenmeye sahip Halvetîlik(-0 ile Nakşibendîliğin^) Ahi gelenekleri içinde kaynaşmasından meydana gelmiştir. Bu açıdan tarikatın hem Halveti hem de Nakşî olmak üzere iki ayrı silsilesi vardır. Birincisi Halvetî silsilesi olup Hacı Bayram-ı Velî'nin intisap ettiği, "Somuncu Baba" lakabıyla da tanınan Hamidüddin Aksa-rayî'den (ö. 1412) Hâce Alaeddin Ali Er-debilî'ye (ö. 1429) ve ondan Sadreddin-i Erdebilî (ö. 139D aracılığıyla "Erdebil Sufîleri" olarak bilinen zümrenin kurucusu Safiyyüddin Erdebilî'ye (ö. 1334) bağlanarak İbrahim Zâhid-i Geylanî'de (ö. 129D Halvetîlik ile birleşir ve Hz Ali'ye kadar ulaşır, ikinci silsile ise Hamidüddin Aksarayî'den Şâdî-i Rumî'ye varır ve ondan ibrahim el-Basrî aracılığıyla Ebu'l-Hasan el-Harakanî'de Nakşibendîlik ile bütünleşir. Bu silsile imam Caferü's-Sâ-dık'tan itibaren Hz Ebubekir ve Hz Mu-hammed'e ulaştığı için aynı zamanda

hem "Alevî" hem de "Sıddıkî" olma özelliğim taşımaktadır.

Hacı Bayram-ı Velî'nin vefatından sonra Bayramîlik, iki ana kola ayrılmıştır. Bunlardan Akşemseddin'in(-») kendi adına kurduğu Şemsîlik, klasik Bayra-mîliğin temsilcisi sayılır. Halifelerinden ibrahim Tennurî (ö. 1482) tarafından kurulan Tennurîlik ise, Şemsîliğe bağlı bir şube şeklinde gelişmiş ve 15. yy sonlarında İstanbul'daki en kapsamlı Bayramı organizasyonunu gerçekleştirerek bağımsız bir kola dönüşmüştür. Daha sonra Tennurîlik içinde llyas Saruha-nî (ö. 1559) tarafından isevîlik şubesi kurulmuş ise de uzun ömürlü olmamıştır. Şemsîliğin bir diğer şubesi, Bolulu Himmet Efendi'nin (ö. 1684) kurduğu ve tarikat silsilesi Akşemseddin'in halifelerinden Hamza Şâmî'ye ulaşan Hinime tîliktir. 17. yy başlarından tarikatların yasaklandığı 1925'e kadar istanbul'daki Bayramı faaliyetini Himmetîlik temsil etmiş ve tıpkı Tennurîlik gibi bağımsız bir kol olarak değerlendirilmiştir.

Bayramîliğin ikinci ana kolu, Bıçakçı Ömer Dede'ye (ö. 1475) mensup bulunan Melamîliktik», istanbul'a ilk defa Kanunî döneminde (l52ÎPl5S55_Pîr Ali

- Aksarayî'nin oğlu ismail"Ma'şykîC^) tarafından getirilen Melamîlik, barındırdı-

"gı Batınî düşünce yapısından ötürü klasik Bayramîlikten tamamen farklı bir tasavvuf anlayışı sürdürmüş, aşırı vahdet-i vücudcu mistisizmi ve "ehl-i beyt" taraftarlığı yüzünden medrese uleması ile Sünnî akideye bağlı diğer tarikat zümreleri tarafından baskı altına alınmış, "kutup" olarak nitelendirilen temsilcileri şeriata ters düştükleri gerekçesiyle katledilmişlerdir. Bu yüzden istanbul'un gündelik hayatında gizli bir örgütlenme modeli benimseyen Melamiler, genellikle kendilerini Bayramî olarak göstermişler, bu tarikatla yakın kültürel bağlan bulunan Nakşîlik, Halvetîlik ve Celvetî-lik içinde yaygın bir örgütlenme ağı kurmuşlardır. Diğer yandan Hacı Bayram-ı Velî'nin halifesi Hızır Dede'ye intisap eden Üftâde'nin halifesi Aziz Mah-mud Hüdaî(->) tarafından kurulan Cel-vetîlik(->), Bayramîliğin içinden çıkmış bir kol olarak değerlendirilmiş ise de, tamamen bağımsız bir tarikat kimliğine bürünerek faaliyetini 16. yy sonlarından itibaren istanbul'da sürdürmüştür.

Bayramîliğin istanbul hayatına girişi, iki aşamada gerçekleşir. Birinci aşama, II. Mehmed'in (Fatih) istanbul'u fethetmesinden vefatına kadar süren 1453-1481 dönemini kapsar. Bu dönemin temel özelliği, fetih ordusuyla birlikte istanbul'a gelen Bayramî dervişlerinin, henüz tam anlamıyla şehrin oluşmamış Müslüman nüfus yapısı içinde bireysel faaliyetlerini sürdürerek tarikata uygun bir kültürel zemin hazırlama çabasıdır. Bu dervişlerin özellikle Orta Anadolu ve Bursa'dan İstanbul'a göç ettirilen Müslüman nüfus içinde etkili oldukları, böylece bağlı bulundukları fütüvvet gelenekleriyle yeni oluşmaya başlayan mahalle

ve çarşı dokusunu manevi kültür açısından şekillendirdikleri söylenebilir. Kişilikleri etrafında meydana getirilen mistik efsaneler, Bayramîliğin daha sonra II. Bayezid dönemindeki örgütlenme faaliyetlerinin başlıca dayanak noktasını oluşturacaktır. Tarikatın İstanbul'daki bu ilk temsilcileri arasında Baba Yusuf Bayramî (ö. 1512), Buhurî Şeyh Yakup (ö. 1510), Durmuş Dede, Şeyhoğlu Edhem Baba ve kardeşi Ferruh Dede, Keskin Dede, Mec-düddin İsa, Kızılca Bedreddin ile Kavas-başı lakaplı bir derviş vardır. Baba Yusuf Bayramî, İstanbul'un fethine katılmış, vefatından bir süre önce Bayezid Camii'n-de vaizlik yapmıştır. Eyüb Sultan Türbe-si'nin arka tarafında gömülü olup, mezar taşında sekiz terkli (dilimli) tarikat tacı vardır. Buhurî Şeyh Yakup, Edirneli olup "Nime'l-ceyş"tendir. Mezarı, Emir Buharî Türbesi civarındaki Lala Hüseyin Paşa Sebili karşısındadır. Adına Rumelihisa-rı'nda bir tekke kurulan Durmuş Dede' nin kimliği hakkında yeterli bilgi yoktur. Tekkesi daha sonra Bektaşî, Cerrahî ve Şabanî tarikatlarına geçmiştir. Şeyhoğlu Edhem Baba ve kardeşi Ferruh Dede ile Keskin Dede'nin Akşemsedin müritlerinden oldukları bilinmekle beraber tıpkı daha öncekiler gibi kimliklerini aydınlatabilecek bilgiler mevcut değildir. 1502' de Efdalzade Hamidüddin Efendi'nin Fatih'te inşa ettirdiği Keskin Dede Mesci-di'nden Evliya Çelebi'nin "tekke" olarak söz etmesi, bu yapının manevi yönden Keskin Dede'ye bağlı bir Bayramî merkezi olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Bunun gibi Edirnekapı Acıçeşme' deki Taşçı Tekkesi de Kavasbaşı unvanıyla tanınan ama adını bilmediğimiz Bayramî dervişinin manevi kişiliğine bağlanan, tarikata ait ilk dönem merkezleri arasında gösterilebilir.

1453-1481 arasında İstanbul'da faaliyet gösteren Bayramî dervişleri arasında tarikatın İsevîlik şubesini kuran ve silsile itibariyle Akşemseddin'e bağlanan llyas Saruhanî'nin babası Mecdüddin İsa ile Kızılca Bedreddin'in adları belirtilmelidir, istanbul'un fethi sırasında şehit düşen Kızılca Bedreddin Rumelihisarı'na gömülmüş, daha sonra Bektaşîler tarafından sahip çıkılarak gömüldüğü yere, üzerinde "seyfî" Bektaşî tacı bulunan bir mezar taşı dikilmiştir. Bu dönemde istanbul'un mistik hayatı başta Fatih'in hocası Akşemseddin olmak üzere "Şems-i Hûda" mahlasıyla tanınan Akbıyık Ahmed Şemseddin ve Molla Zeyrek gibi tanınmış Bayramîlerin de faaliyetlerine tanık olmuştur. Ancak Akbıyık dışındakilerin faaliyetleri daha çok medrese çevresiyle sınırlı kaldığından tarikatın gündelik hayat içinde kurumlaşması, II. Bayezid dönemine kadar gerçekleşememiştir.

Bayramîliğin İstanbul'a girişindeki ikinci ve son aşama II. Bayezid dönemine (1481-1512) rastlar. Bu dönemde Halvetîlik ile Nakşîlik de tıpkı Bayramîlik gibi şehir hayatında kurumlaşmaya başlamışlar ve padişahtan yakın destek görmüşlerdir.

Altı terkli (dilimli) Bayramî tacının şematik bir çizimi.

II. Bayezid döneminde İstanbul'da faaliyet gösteren Bayramî şeyhlerinin en belirleyici özellikleri, tarikattan kendi adlarına kol ayıran mutasavvıfların birinci derecede önemli halifeleri olmalarıdır, istanbul'da bilinen ilk Bayramî tekkesi bu dönemde, tarikatın Tennurî kolu tarafından kurulmuş ve bunu 16. yy başlarında Melamîlerin örgütlenme faaliyetleri izlemiştir. Bu yüzyıldan itibaren Anadolu ve Rumeli Melamîliğinin iki ayrı kol halinde şehir hayatına girmeleri üzerine klasik Bayramîlik ile Melamiler arasındaki tarihsel çatışma tarikat içi bir sorun olmaktan çıkıp, siyasi boyutlu bir iktidar mücadelesine dönüşmüştür.

istanbul'daki ilk büyük .Bayramî merkezî^ ibrahim Tennurî halifelerinden '"Yavsî Baba" lakabıyla tanınan Şeyh Muhyieddin Mehmed İskilibî (ö. 1514) tarafından kurulmuştur. II. Bayezid tarafından kendisine Sultanselim'deki Çukur-bostan yakınında bir Bizans kilisesinden mescide çevrilerek yeniden tekke inşa ettirilen Muhyieddin İskilibî, ünlü matematikçi Ali Kuşçu'nun (ö. 1474) damadı ve Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin de (ö. 1574) babasıdır. Şeyh Bedreddin'in Vâridât'ms. yazdığı şerh ile tasavvuf alanındaki gücünü ispatlayan Muhyieddin İskilibî, daha II. Bayezid Amasya'da şehzade iken onunla ilişki kurmuş ve bu yakınlık Bayramîliğin istanbul'da örgütlenmesini sağlayan siyasi bir olaya adının karışmasına yol açmıştır. 1481'de meydana gelen bu olay, II. Mehmed'e (Fatih) karşı Şehzade Bayezid'in bilgisi dahilinde, Halvetîlerin desteğiyle hazırlanan ve Şeyh Muhyieddin Efendi'nin de haberdar olduğu başarısız bir saray darbesi girişimidir. Henüz planlama aşamasında ortaya çıkartılan bu girişimin Bayramîlik açısından asıl önemi,TI. Bayezid'in padişahlığı döneminde tarikatın istanbul'daki örgütlenmesini kolaylaştıran saray desteğine zemin hazırlamasıdır.

Yavsî Baba Tekkesi'ndeki(->) Bayramî meşîhâtri56r?ya kadar Şeyh Muhyieddin Efendi'nin halifeleri tarafından sürdürülür. Bu halifeler, kurucu şeyh Muhyieddin Efendi'nin birinci derecede aile üyeleri olup, Bayramîliğin istan-

bul'daki en eski yönetim kastını meydana getirmişlerdir. Bayramî meşihatını denetleyen bu grubun özellikle toplumsal köken bakımından iki büyük ulema ailesine dayanmaları dikkat çekicidir. Bu grup içinde yer alan Bayramî şeyhleri, Muhyieddin Efendi soyundan gelen Şeyhülislam Ebussuud Efendi ailesi ile Mü-eyyedzadelere bağlı Şeyhülislam Abdül-kadir Şeyhî Efendi ailesine mensupturlar. Istanburdaki^bu. ilk .Bayramı merker zi dahCsonra Abdüîmecid...SivasîÇ-») tarafından Halvetîliğe bağlanmış ve ardından Sünbülîliğin kontrolüne geçmiştir.

Bayramîliğin Yavsî Baba Tekkesi'n-de, özellikle medrese çevresiyle yakın ilişki kurarak oluşturduğu Sünnî akideye bağlı geleneksel tasavvuf anlayışı 16. yy sonlarına kadar devam etmiş, fakat bu dönemde Halvetîliğin giderek yaygınlaşan etkisi karşısında başlangıçtaki ağırlığını kaybetmiştir. Bu durum geleneksel Bayramî mirasını devralan Him-metîliğin 17. yy başlarında İstanbul'a girmesine kadar sürecektir. Diğer yandan klasik Bayramîliğin 1566'da vefat eden Şeyh Nasrullah Efendi'den sonra istanbul'un mistik hayatındaki bu geri-leyiş döneminde tarikatın Melamî ko-lunca yürütülen faaliyetlerinin yoğunluk kazanması dikkat çekicidir.

istanbul'da kurulan ilk Melamî merkezi Süleymaniye'de Bozdoğan Kemeri yakınındaki Helvaî Tekkesi'dir(->). Pîr Ali Aksarayî halifelerinden olup ismail Maşukî ile birlikte tarikatı istanbul'a getiren "Helvaî" lakaplı Şeyh Yakub Efendi (ö. 1588), kendisini Bayramî olarak göstermekle birlikte aslında Anadolu kökenli Melamîliği şehir hayatında örgütleyen ilk kişi sayılır, ismail Maşukî'nin 1529'da katledilmesiyle kendisi de Ak-ka'ya sürülmüş fakat daha sonra I. Süleyman (Kanuni) tarafından bağışlanarak istanbul'a dönmüştür. Helvaî Tekke-si'nin 1548-1555 arasında kurulduğu tahmin edilmektedir. Yakub Efendi'den sonra damadı Şeyh Hasan Efendi ile oğlu Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1644) İstanbul'daki Anadolu Melamîliğinin temsilciliğini yapmışlar ve l644'ten sonra tekke sırasıyla Celvetî, Cerrahî, Rıfaî, Nakşî ve Bayramîliğin Himmeti koluna geçmiştir.

Anadolu Melamîliğinin 17. yy ortalarına kadar İstanbul'un mistik hayatında üstlendiği rol, 16. yy sonlarından itibaren Rumeli Melamîlerinin denetimine girmeye başlamış ve bu hareket 18. yy başına kadar Haşimî Osman Efendi'nin (ö. 1594) Kasımpaşa Kulaksız'da kurduğu tekkede devam etmiştir. Haşimî Osman Efendi, Melamî kutbu Ahmed Sar-ban'ın (ö. 1545) halifelerindenfBzeli Alaeddin Efendi'nin (ö. 1562) müridi Gazanfer Dede'den (ö. _ 1565) hilafet. almış ve" TöT^yy'ın son çeyreği .içinde özellikle Rumeli'deki Bektaşî kültürüyle yoğrulmuş rint meşrep Melamîlik anlayışını Bayramîlik görüntüsü altında İstanbul'a getirmiştir. Kurduğu tekkede kendisinden sonra ailesine mensup şeyhlerden Cafer Efendi (ö. 1630), Tavîl İbrahim



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin