ÖTV, KDV gibi vergiler göreli olarak daha adaletsiz vergilerdir. Çünkü sırasıyla; bu tür vergiler geniş yığınların kullandığı her türlü mal ve hizmet üzerinden alınırlar. Genelde bu vergilerde muafiyetlere yer verilmez ve artan oranlı olarak düzenlenmezler, halkın üzerinde kalırlar. Bu vergiler regresifler, yani petrol ve sigaradan alınan ÖTV’de olduğu gibi düşük gelirliler bu yükü daha ağır, yüksek gelirliler ise daha hafif hissederler. Kolayca yansıtılırlar, yani yasal mükellefler vergiyi tüketicilere yansıtırlar. Enflasyon arttığında bu vergiler de arttığından enflasyonun arttığı dönemlerde halkın üzerindeki yük daha da artar. Son olarak Türkiye’de bu vergilerin uygulaması ile çarpıklıklar söz konusudur. Örneğin et, süt, eğitim, sağlık gibi halk için zorunlu nitelikteki mal hizmetlerde KDV oranı % 8 iken pırlanta, elmas vb kıymetli taşlar ve külçe altın KDV’den istisna tutulmaktadır (sıfır vergi).
İkinci olarak vergi gelirlerinin üçte birini oluşturan dolaysız vergilerin yükü de emekçilerin sırtındadır. Örneğin vergi gelirlerinin beşte birini (% 20), dolaysız vergilerin üçte ikisini oluşturan gelir vergisinin bileşenlerine bakıldığında bu verginin % 91’inin stopaj (kaynakta kesme), % 5,6’sı beyanname ve binde 6’sı basit usulle toplandığı görülecektir. Stopajın % 68’i ücret stopajlarından gelecektir. Böylece dolaysız vergilerin üçte ikisini oluşturan gelir vergisinin de en az üçte ikisi emekçiler tarafından ödenecektir. Diğer taraftan kar payı, faiz ve kira geliri gibi sermaye geliri elde eden ve sayıları 1,8 milyonu bulan beyannameli mükellefin ödedikleri gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki sadece payı % 1 ve 750.000 civarında Basit Usule tabi esnafın ödediği vergilerin payı ise binde 1 civarındadır.
Sermaye sahiplerinin vergi yükünün bu denli düşük olmasının nedenlerinin başında ise sadece kendilerinin faydalandığı vergi kaçırma imkânı, vergi afları ve vergi uzlaşmaları ve yaygın muafiyetler, istisnalar, vergi indirimleri ve ertelemeleri (vergi harcamaları) gelmektedir.
Nitekim 2003–2009 döneminde yapılan % 3’ lük bir denetimin sonuçlarına göre Gelir vergisinde kaçak oranı % 234, Kurumlar vergisinde % 145, KDV’de % 13, ÖTV’de % 12 ve genelde % 21 olarak belirlenmiştir. Sadece AKP Hükümetleri döneminde dört adet vergi vs affı çıkartılmıştır. Maliye Bakanlığı ile büyük çaplı vergi mükellefleri arasında 2010 yılında yapılan uzlaşmaların sonucunda vergi aslının % 92’sinden ve vergi cezalarının % 99,9’undan vaz geçilmiştir. Son olarak asıl olarak sermaye sahibi sınıfların ve servet zenginlerinin yararlanmış oldukları kapsamlı bir muafiyet, istisna, erteleme ve indirim sistemi mevcuttur. Bu vergi matrahını daraltıcı uygulamalar vergiyi azaltmakta, verginin yükünü bu uygulamalardan yararlanamayanlar üzerine kaydırmaktadır. Örneğin ayda sadece ortalama 100 TL civarında bir asgari geçim indiriminden yararlanabilen ücretli emekçiler, sermayenin ödemediği bu vergilerin de yükünü taşımaktadırlar. Diğer taraftan sermaye geliri elde edenler çok sayıda harcama kalemini gider yazabilmekte, böylece vergi matrahını küçültebilmekte, son derece cazip muafiyet, istisna, indirim ve ertelemeden yararlanabilmekte (örneğin enflasyon indirimi) ve hatta geriye dönük vergi iadesi dahi alabilmektedirler.
Sermaye sahipleri aynı zamanda yaptıkları bazı bağışları matrahtan indirerek hem vergilerini azaltmakta hem de kendilerine hak etmedikleri bir itibar da sağlamaktadırlar. Bu uygulamaların yasal dayanağı 2004 başında yürürlüğe giren, 5035 ve 5281 sayılı yasalarla, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan iki ayrı düzenlemedir. Bu düzenlemelere göre, “Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara, bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı” gider olarak yazılabilmektedir. Yapılan bu yardımlar, ayrıca KDV’den de istisna tutulmaktadır. Gıda bankacılığı yapan dernek ve vakıfların büyük bir kısmı ise Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Deniz Yıldızı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Hızır Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, İnsan Eğitimi Kültür ve Eğitim Vakfı örneklerinde olduğu gibi tarikat ve cemaatlerle bağlantılıdır. Yoksul vatandaşlara gıda, yakacak, giyecek dağıtan bu tür dernek ve vakıflara yapılan yardımların tamamının elde edilen gelirden düşülebilmesi, yapılan bağışlara “büyük bir vergi avantajı” sağlamaktadır. AKP bu tür dernek ve vakıflar üzerinden de siyaset yapmaktadır. Ayrıca 2013 yılında yapılan bir düzenleme ile din eğitimi veren tesis yapanlar ve kuran kursu açanlar bu işlere dönük harcamalarını Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahından düşebilecek, evli ve 3 çocuklu asgari ücretliden gelir vergisi alınmayacaktır. Oy alma kaygısı ile yapılan bu düzenlemelerin sonucunda azalan vergi gelirlerinin yine ücretli emekçiden halktan ÖTV, KDV ya da petrol, elektrik ve doğal gaz fiyatlarına zam olarak karşılandığı bir gerçektir.
Vergileme ilgili bu gelişmeler Türkiye’de vergi politikasının 1980’li yılların başından bu yana uygulanan neo liberal birikim stratejisinin bir ayağı olarak; küreselleşme ile uyumlu bir biçimde uluslararası sermayenin serbest dolaşımına yardımcı olmak, piyasaların ve kârlılığın artmasına yardımcı olmak, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçileri ve halkları iyice yoksullaştırıp, çaresiz bir duruma düşürmek ve kamu borcunun sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak tasarlandığını ortaya koymaktadır.
Bir başka anlatımla Türkiye’de vergilemenin yeniden bölüşüm, kalkınma gibi amaçlarla bağı iyice kopartılmış, vergileme, sadece kapsamı daraltılan devletin neo-liberal dönüşümleri sağlamaya dönük faaliyetlerinin finansmanıyla sınırlı tutulmuş ve neo-liberal vergileme politikaları altında teşvik ve sübvansiyonlarla sermayenin üzerindeki vergi yükü emekçilerin üzerine kaydırılırmıştır.
Bu süreç 30 yıl öncesinden başlatılmış olsa da AKP Hükümetleri ile geçen son 10 yılda çok daha hızlı ve açıktan ilerletilmiştir. Artan oranlı gelir vergisi tarifesi düzleştirilmiş, basamak sayısı 6’dan 4’ e indirilmiş ve en zenginlere uygulanan gelir vergisi üst dilimi % 45’den % 35’e düşürülmüştür. Ücretliler lehine 5 puan indiriminden vazgeçilmiştir. Özel indirim uygulamasına son verilerek daha ziyade işverenlerin işine yarayan “asgari geçim indirimi” uygulamasına geçilmiştir. «Nereden buldun» uygulamasına son verilerek büyük servet sahiplerine servetlerinin kaynağı konusunda sorgulama yapılabilmesi imkânsız hale getirilmiştir. Kurumlar vergisi oranı % 33’den % 20’ye düşürülerek sermayenin vergisi daha da azaltılmıştır. Böylece düşük ücretli, örgütsüzleştirilmiş ve güvencesiz ve esnek emek stratejisine uygun olarak verginin yükünün bütünüyle emekçilerin sırtına bindirilmesiyle Türkiye dünyanın en adaletsiz vergi sistemine sahip ülkelerinden biri haline gelmiştir.
Öyle ki ücretli bir emekçinin üzerindeki vergi vs yükü net ücretinin % 70’ine ve brüt ücretinin % 50’sine kadar çıkmaktadır. Bir başka anlatımla 800 TL civarında bir net asgari ücret ile geçinmek ve ailesini geçindirmek zorunda kalan bir işçinin yıllık ödediği vergi, prim, fon 6000 TL’ye yaklaşmıştır. Buna karşılık bu rakamın onda birini ödemeyen çok sayıda sermaye sahibi mevcuttur.
TABLO 6: ÜCRETLİLER ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜ
|
Ortalama Ücret (2012)
|
Asgari Ücret 2013/I. Dönem
|
1. Brüt Ücret
|
2.000,00 TL
|
978,60 TL
|
2. Sigorta Primi İşçi Payı (1 x 0,14)
|
280,00 TL
|
137,00 TL
|
3. İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı (1 x 0,01)
|
20,00 TL
|
9,79 TL
|
4. Gelir Vergisi Matrahı [1-(2+3)]
|
1.700,00 TL
|
831,81 TL
|
5. Ödenecek Gelir Vergisi (4 x 0,15)
|
255,00 TL
|
124,77 TL
|
6. Damga Vergisi (1 x 0,0066)
(2013 yılı için 0,00759)
|
13,20 TL
|
7,43 TL
|
7. Ücretli üzerinden yapılan doğrudan kesintiler toplamı (2+3+5+6)
|
568,20 TL
|
278,99 TL
|
8. Net Ücret (1-7)
|
1.431,80 TL
|
699,61 TL
|
9. SSK İşveren Payı (1 x 0,195)
|
390,00 TL
|
190,83 TL
|
10. İşsizlik Sigortası Primi İşveren Payı (1 x 0,02)
|
40,00 TL
|
19,57 TL
|
11. İşveren üzerinden yapılan dolaylı kesinti toplamı (9+10)
|
430,00 TL
|
210,40 TL
|
12. Kesinti toplamı (7+11)
|
998,20 TL
|
489,39 TL
|
13. Toplam kesinti / Brüt ücret (12/1) (%)
|
49,91
|
50,01
|
14. Toplam kesinti / Net ücret (12/8) (%)
|
69,72
|
69,95
|
B(Kaynak: GİB verilerinden hesaplanmıştır)a karşı
Buna karşılık kar payı ya da temettü biçiminde sermaye geliri elde eden sermayedarlar üzerindeki yük % 26’dır. Bu oranın son 10 yılda % 45’lerden bu noktaya çekildiği unutulmamalıdır.
TABLO 7: KAR PAYI ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜ
|
2013
|
1. Kurumlar vergisi matrahı
|
100.000 TL
|
2. Kurumlar vergisi (%20)
|
20.000 TL
|
3. Dağıtılacak kar (1-2)
|
80.000 TL
|
4. Gelir vergisi tevkifatı (3 x 0,15)
|
12.000 TL
|
5. Dağıtılacak net kar (3-4)
|
68.000 TL
|
6. İstisna tutulan kısım (elde edilen kar payının yarısı) (3 x 0,50)
|
40.000 TL
|
7. Beyan edilecek kısım (elde edilen kar payının yarısı - gelir vergisi matrahı) (3-6)
|
40.000 TL
|
8. Hesaplanan gelir vergisi
|
8.445 TL
|
9. Kurum bünyesinde tevkif edilen verginin mahsubu (9=4)
|
12.000 TL
|
10. Ödenecek gelir vergisi (8-9)
|
-3.555 TL
|
11. Ödenecek toplam vergi (2+4+8-9+10)
|
24.890 TL
|
12. Toplam vergi yükü (%)
|
26,10
|
(Kaynak: GİB verilerinden hesaplanmıştır)
Kurumlar Vergisi resmi oranı % 20 olmasına rağmen, Türkiye’nin en büyük bankaları ve şirketlerince efektif olarak bu verginin oranının % 1-2’lere hatta bindelere kadar gerilediği ve bazı meslek dallarına göre ödenen vergilerin ücretlilerin ödedikleri vergi ile kıyaslandığında ne kadar düşük tutulduğu aşağıdaki tablolardan görülmektedir.
TABLO 8: BAZI BANKALARIN EFEKTİF KURUMLAR VERGİSİ ORANLARI (2011) LARA
Milyon TL
2010
|
AKBANK
|
GARANTİ
|
İŞBANK
|
YAPI KREDİ
|
HALK BANK
|
FİNANS
BANK
|
VAKIF BANK
|
GELİR
|
10,179
|
10,484
|
10,898
|
7,156
|
7,279
|
4,648
|
6,501
|
MATRAH
|
3,205
|
3,908
|
3,298
|
2,355
|
2,637
|
1,182
|
1,575
|
VERGİ
|
0.670
|
392
|
296
|
421
|
367
|
231
|
374
|
EFEKTİF VERGİ ORANI
|
% 6,6
|
0.03,7
|
0.02,7
|
0.05,9
|
0. 05
|
0.05
|
0. 05,7
|
(Kaynak: Bankaların 2012 yılı bilançolarından hesaplanmıştır)
TABLO 9: BAZI BÜYÜK ŞİRKETLERİN EFEKTİF KURUMLAR VERGİSİ ORANLARI (2(2011)11)
Milyon TL
2010
|
TÜRKCELL
|
TÜRK TELEKOM
|
SABANCI H.
|
ENKA H.
|
KOÇ H.
|
TÜPRAŞ
|
BİM
|
ARÇELİK
|
GELİR
|
9,370
|
11,941
|
19,771
|
8,415
|
69,767
|
41,386
|
8,189
|
8,437
|
MATRAH
|
1,626
|
2,609
|
4,270
|
1,154
|
4,708
|
1,542
|
359
|
646
|
VERGİ
|
486
|
734
|
770
|
178
|
796
|
258
|
77
|
74
|
EFEKTİF VERGİ ORANI
|
0. 05.2
|
0.06,1
|
0.07
|
0. 02
|
0.01,1
|
0. 006
|
0.009
|
0.008
|
(Kaynak: Şirketlerin 2012 yılı bilançolarından hesaplanmıştır)
TABLO 11: MESLEK DALLARINA GÖRE SINIFLANDIRILMIİ ESNAF VE SANATKÂRLARIN 2011 YILINDA ÖDEDİKLERİ ORTALAMA GELİR VERGİSİ TUTARLARI (TL)
Sıra No.
|
Meslek
|
İşyeri sayısı
|
Ödenecek olan vergi (TL)
|
Ortalama işyeri başına düşen vergi
(TL)
|
1.
|
Bakkallık, Bayilik, Büfecilik
|
242.055
|
64.766.105,72
|
267,6
|
2.
|
Minibüsçülük
|
135.939
|
29.983.765,89
|
220,5
|
3.
|
Kahvecilik, Kıraathanecilik, İnternet Kafe İşletmeciliği
|
116.551
|
23.831.969,83
|
204,5
|
4.
|
Nakliyecilik ve nakliyat komisyonculuğu
|
106.073
|
8.270.308,40
|
77,9
|
5.
|
Kadın ve Erkek Kuaförlüğü
|
91.851
|
5.794.279,10
|
63,1
|
6.
|
Taksicilik
|
83.887
|
19.863.905,17
|
236,8
|
7.
|
Kamyonculuk, Kamyonetçilik
|
82.760
|
109.810.986,44
|
1.326,8
|
8.
|
Pazarcılık
|
63.022
|
6.703.462,11
|
106,4
|
9.
|
Lokantacılık (Kebap, Köfte, Döner…)
|
56.080
|
40.547.301,51
|
723,0
|
10.
|
Servis Aracı İşletmeciliği
|
51.648
|
25.971.712,97
|
502.8
|
11.
|
Şoförlük
|
37.093
|
|
|
12.
|
Otobüsçülük
|
36.776
|
8.422.712,61
|
229,0
|
13.
|
Tuhafiyecilik
|
35.673
|
10.982.061,79
|
307,9
|
14.
|
Konfeksiyon İmal ve Satıcılığı
|
33.924
|
59.469.660,14
|
1.753,0
|
15.
|
Kır Kahvesi, Çay Bahçesi, Çay Ocağı, Piknik ve Dinlenme Yeri İşletmeciliği
|
25.316
|
22.732.058,46
|
897,9
|
16.
|
Oto Motor Tamirciliği
|
22.615
|
5.521.416,14
|
244,1
|
17.
|
Fırıncılık
|
21.778
|
12.261.100,58
|
563,0
|
18.
|
Terzilik
|
21.525
|
4.035.438,87
|
187,5
|
19.
|
Mobilya İmal ve Satıcılığı
|
21.496
|
29.973.175,32
|
1.394.4
|
20.
|
Marangozluk ve Dülgerlik
|
20.959
|
6.287.985,54
|
300,0
|
*Yukarıdaki 20 meslek kolunda faaliyet gösteren 1.307.021 esnaf ve sanatkâr toplam esnaf ve sanatkârların yaklaşık yüzde 65’ini oluşturmaktadır.
(Kaynak: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, ESBİS, Gelir İdaresi Başkanlığı, www.gib.gov.tr)
Diğer yandan kâr üzerinden alınan kurumlar vergisi ve / veya kâr dağıtımı üzerinden alınan gelir vergisi aslında işçinin ürettiği ama sermayedarın el koyduğu artı değerin devlet ile paylaşılmış kısmıdır. Devlet bu vergilerle sermaye birikimini kolaylaştırıcı ve bu eylemini meşrulaştırıcı işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle de emekçiler açısından egemenlerin kendi hükümetleri için vergi toplamayı nasıl örgütlediğinin temel bir önemi yoktur. Burada sorulacak soru kimin ne kadar vergilendiği değil, kimin vergilediği ve vergi gelirleri ile neyin yapıldığı ya da yapılmadığıdır.
4-KÜRDİSTAN’ DA EŞİTSİZ GELİŞİM VE EKONOMİK SÖMÜRÜ
Bölge’nin ekonomik gelişiminin 3 farklı biçimde Türkiye sermayesinin genel birikim hedeflerine göre yönlendirildiğini görmek gerekiyor. Bu anlamda sermayenin merkez ülkelerle kurduğu eşitsiz ilişkinin bölge ile benzer bir ilişki kurmasına engel olmadığı, bu ilişkinin bölge üzerindeki baskıyı arttırdığını söylemek mümkün. Örneğin üretkenlik sorunundan kaynaklanan cari açık ve sıcak paraya dayalı ekonomi, bölgenin enerji sömürüsünü Türkiye için vazgeçilmez kılmakta. Bölge ekonomisini yerel dinamiklerinden ayırarak, kendi merkezi yönelim ve ihtiyaçlarına göre belirleyerek, bölge ile merkez arasında sürekli korunan bir fark yaratılarak bölgenin enerji-maden-elektrik-ucuz işgücü kaynağı olarak tutulurken, bir yandan da pazar olarak önemsendiği dikkate değer. Fakat bölgenin temel sorunları, sermaye birikiminde yapılan tercihler ve genel olarak emekçilere yönelik ve bölgesel olarak eşitsizlikler yaratan kapitalizm dinamiklerinden bağımsız değil. Yani bölge geri kalırken, Türkiye’nin diğer yerleri de kendi içinde ciddi eşitsizlikler ve ekonomik sömürü ilişkileri içinde yaşıyor.
1960-80 sanayileşmesinde bölge kaynakları çok büyük ve kritik bir önem arz eder. Petrol krizi, döviz kitliği ve borç krizleri acısından bölge kaynakları Türk ekonomisi açısından hayati bir işlev görmüştür.
1960 – 1980 arası ithal ikameci dönemde bölgenin kaynaklarının özellikle barajlar ve petrol kuyuları yardımı ile doğrudan batı illerine konuşlu sanayi sermayesinin ve ekonominin genelinin ihtiyaçlarına yönlendirildiğini görüyoruz. Ekonominin içine itildiği döviz kıtlığı ve borç krizi çerçevesinde bu kaynaklar hem parasal değer olarak hem de ekonominin hayatiyeti açışından kritik bir önem arz etmiştir.
Dostları ilə paylaş: |