13.02.2018
81 İL 81 ANAOKULU TOPLU AÇILIŞ TÖRENİ, ERZİNCAN
C ok değerli katılımcılar sevgili hemşehrilerim, bu bereketli toprakların güzel insanları ve bugün açılışını yapacağımız diğer illerimizde bizleri bekleyen değerli kardeşlerim, sizleri sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.
Bugün memleketimde, doğduğum, büyüdüğüm, hatıralarım olan, havasını soluduğum, suyunu içtiğim güzel topraklarda hemşehrilerimizle beraber olduk. Parti kongremizi gerçekleştirdik. Büyük bir coşku, büyük bir heyecan içerisinde… Bu toplantıdan sonra yine ülkemizin yarınları yavrularımız, gençlerimizin geleceği için önemli bir hizmetin tekrar burada toplu açılışını gerçekleştiriyoruz.
Millî Eğitim Bakanımız aslında çok kapsamlı bilgiler verdi. Proje hakkında bilgi verdi, eğitimin geneli hakkında bilgiler verdi. Okul öncesi eğitimin son 15 yılda 4 kat, 5 kat arttığını burada ifade etti. Bu proje aslında bir sosyal sorumluluk projesidir. Şöyle ki; devlet okul yapıyor, çocuklarımızın ihtiyacı olan okulları yapıyor, ancak maşallah genç nüfusumuz, okul yaşına gelen çocuklarımız oldukça fazla, bu da bizim için yük değil bizim bir zenginliğimiz. Çünkü petrolünüz olur, biter. Taşa, toprağa, binaya yatırım yaparsanız, 50 sene, bilmedin 100 sene ömrü var, gelir geçer ama insana yatırım yaparsanız nesiller boyunca sonsuza kadar devam eder. O bakımdan bu yatırımlar, eğitime yapılan yatırım, insana yapılan yatırım bence dünyadaki en anlamlı ve en dönüşü fazla olan yatırımdır.
Bu projede Türk Kızılayı ve Milli Eğitim Bakanlığı, bağışçılar, Türk Kızılayı İstanbul şubesi aktif rol alıyor. Ne yapıyorlar? Bağışçılarla Millî Eğitim’i buluşturuyorlar ve herkes bir sorumluluk üstleniyor ve bu şekilde bu proje hayata geçiyor. Şu anda 25’ten fazla inşaatı devam eden var, bitenler var. Bugün 12 tanesinin toplu açılışını yapıyoruz, 81 ilde 81 anaokulu projesi.
Erzincan’da bulunmamız münasebetiyle bu anaokulunu bizatihi açıyoruz ve aynı zamanda da bağlantı yapmak suretiyle diğer okulları da açacağız. Erzincan’da açılışını gerçekleştireceğimiz okulun adı da çok anlamlı; Şehit Piyade Uzman Çavuş Selim Topal. Selim Topal 1992 doğumlu ve 20 Ocak 2017, bir yıldan biraz fazla bir süre önce Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında El Bab’da şehadet şerbetini içti. Bugün bu anlamlı açılışta annesi ve babası da bizlerle beraberler. Babası Salih Bey’e, annesi Hatice Hanım’a ve akrabalarına bu önemli projenin açılışına geldikleri için çok teşekkür ediyorum.
Evladınızla gurur duyun, şehit anası, şehit babası olmak her kula nasip olmuyor. Onlar ölüler değildir, onlar diridir, ancak sizler bilemezseniz, kitabımız böyle emrediyor. Onlar her ne kadar şehadet şerbetini içtilerse, Peygamber Efendimize komşu oldularsa, bize düşen onlara imrenmektir. Biz de Rabbimize dua ediyoruz bizi de Peygamberimize komşu eyle, onların şefaatlerine nail eyle.
Onlar gibi binlerce ana kuzusu bugün Afrin’de, bugün Irak’ta, Suriye’de, yurdun her köşesinde milletin huzuru için, kardeşliği için, güvenliği için gece gündüz demeden mücadele ediyorlar. Polisimiz, askerimiz, jandarmamız, güvenlik korucumuz, bütün güvenlik birimlerimizin bu mücadelede Allah yâr ve yardımcısı olsun, 81 milyonun duası onlarla beraber.
Evet, bu ülkenin bağımsızlığı, bu ülkenin geleceği, onların yaptığı bu mübarek, bu kutsal mücadeleyle ancak mümkün hale gelecek. Bölgemizde vatandaşlarımızın huzuru, güveninin yanı sıra, bölgemiz dışında ülkemizi tehdit eden her türlü nifak tohumlarına karşı, terör örgütlerine karşı Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, kahraman Mehmetlerimiz çok anlamlı bir mücadele veriyor. Bunu yaparken de kılı kırk yarıyorlar. Eğer başka ülkeler gibi, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” hassasiyetimiz olmasa, bu operasyonlar birkaç günlük iştir. El Bab’da olduğu gibi Afrin’de de tek bir sivilin burnunun kanamaması için âdeta ilmek dokur gibi o teröristleri bir bir tespit edip onlar etkisiz hale getiriyorlar. Esasında sivillerle ilgili yalan yanlış karalama propagandası yapanlar öyle zannediyorum ki tek gözlükle bakıyorlar. Gelin şu harekâtın başladığı günden geçen 24 gün içerisinde Hatay’a gittiniz mi, Reyhanlı’ya gittiniz mi, Hassa’ya, Kırıkhan’a, Kilis’e gittiniz mi? Orada yok olan hayatları gördünüz mü? Orada hastanelerde yatan gazilerimizi, yaralılarımızı ziyaret ettiniz mi? Yıkılan camileri, ibadet ederken, insanların esenliği için ve dünyanın barışı, huzuru için elini semaya açan o mübarek insanların üzerine roketler yağdıran ve o camiyi başlarına yıkanlar o evleri tahrip edenler, o canlara yıkanları yok sayacaksınız, görmezden geleceksiniz başka ülkelerin başka yerlerde yaptıkları mezalimin fotoğraflarını sivillere katliam diye takdim edeceksiniz, böyle şey olmaz. Bak buradan o teröristlerin ağa babalarına, sırtını sıvazlayanlara, onların omuzundan Türkiye’ye namlu doğrultanlara söylüyorum, gittiğiniz yol karanlık yoldur, çıkmaz sokaktır. Türkiye’nin dostluğu sizin için önemliyse bir an önce bu yoldan vazgeçin. Eğer böyle bir hassasiyetiniz yoksa sonuçlarına da kendiniz katlanırsınız. Bu asil millet en zor şartlarda bile Çanakkale’de, Kut’ül Amare’de, İstiklal Harbi’nde, uzağa gitmeyelim 15 Temmuz’da bütün alçaklara dersini vermiştir. Biz her şeye katlanabiliriz, her zorluğa göğüs gerebiliriz, her türlü yoksunluğa karşı sabredebiliriz, ama istiklalimize karşı herhangi bir kalkışmaya asla müsamaha göstermeyiz bu kadar açık ve net söylüyorum. "İstiklal", Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi bizim karakterimizdir. Bizim ecdadımız ve biz bunun için yaşadık, asla hiçbir ülkenin esaretine girmedik ama bir şey daha yaptık hiçbir ulusu, hiçbir milleti kendi boyunduruğumuz altına da almadık böyle bir asil milletiz. Osmanlı 619 yıl hüküm sürdü. O coğrafyalarda herkes dilinde, dininde, işinde gücünde serbestti. Ama bugün bizi istilacı diye göstermeye çalışanlar dönüp Cezayir’e baksınlar, Fas’a baksınlar, Sahra Altı Afrika’ya baksınlar kendi dillerini bile unutturdular, ana dillerini terk ettirdiler, kendi dillerini resmî dil yaptılar. Esaretle, istilayla itham edilmeyecek dünyada tek bir ülke ancak bu sıfatı, bu yakıştırmayı hak etmeyen tek bir ülke var, o da Türkiye’dir.
Biz ilkokuldayken erken yaşta okula göndermezlerdi. “Muallim Bey idare et bu sene olmazsa seneye olsun ne var, ne acele ediyorsun? İşimiz gücümüz var, tarlamız var, önce onları görelim, sonra da okula gitsin” diyorlardı. Ama nereden nereye, şimdi artık çocuklarımız 3 yaşından başlıyor, 5 yaşına kadar, 6 yaşına kadar okula hazırlık dönemini geçiriyor. Aslında okula gitmeden birçok alanda kendisini hazır hale getiriyor.
Değerli misafirler, burada eğitim için, çocuklarımız için çok güzel bir hizmeti az sonra başlatacağız. Evet, bu okulların yapılmasında, bu projenin dizaynında emeği geçen bağışçılara vesile olanlara, Türk Kızılayı’na, İstanbul şubesine, Başkanı’na ve ekibine teşekkür ediyorum. İnsanın evlatlarına teşekkür etmesi zordur o faslı atlıyorum, ama şu açacağımız okulun finansmanını sağlayan da büyük oğlum Bülent Yıldırım’dır. Onu da bu arada zikretmeme müsaade edin.
Evet, İl Valimizin büyük emeği var ona da teşekkür ediyoruz. Bir an önce yapılması için gayret gösterdi, arsa temini işi, kontrolü vesaire. Tabii herkesin emeği var, emeği olan, katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. Millî Eğitim Bakanımız teçhiz edilmesi ve bir an önce öğretmenlerinin tayin edilmesi konularında çok titiz bir takip içerisinde oldu. Evet, kendisi hatırlattı, bizim eğitim için hedeflerimiz var. Bunlardan en önemlisi 2019’da artık sabahçı, öğlenci sistemini terk edeceğiz ve tek sistem yapacağız. Böylece herhalde bir 6, 7 ilimizde biraz daha sıkı çalışmamız gerekiyor, onun dışındakiler hazır bile. Mesela Erzincan bildiğim kadarıyla tekli öğretime, eğitime geçti. İstanbul’da biraz daha işimiz var. Ankara da toparladı, orada da az da olsa işimiz var ama inşallah bu hedefimizi tutturacağız.
Türk Kızılayı'nın son 15 yılda AK Parti iktidarında nereden nereye geldiğini hep beraber görüyoruz. Arakan’a gittik, orada Türk Kızılayı var. Komşularımızda deprem oluyor, hatta bazılarında oranın kendi kurumları daha deprem yerine varmadan bizimkiler gidiyorlar. Ama bu Türk Kızılayı AK Parti iktidarından önce hep kötü hatıralarla, kötü işlemlerle hatırlanırdı. Makam, mevki kavgasına kurban gitmiş bir Kızılay vardı. Bugün ise hizmetle anılan, içeride ve dışarıda sosyal sorumluluk projeleriyle anılan ve Türkiye’nin sivil toplum örgütleri eliyle yardım elinin, desteğinin garip gurebaya, yardıma ihtiyacı olanlara ulaştırılmasında büyük bir hizmet görüyor. Biz de bu hizmeti karşılıksız bırakmadık, bedava reklamlarını yapıyoruz her yerde. Bununla da kalmıyoruz, maliyetlerini azaltacak birçok da yasal iyileştirmeler yaptık, bazı vergilerden muaf tuttuk, kaynak oluşturmalarını sağlayacak düzenlemelere yer verdik ve böylece onlar da hizmetlerini artırarak devam ettiriyorlar. Şimdi
Erzincan özelinde de Türk Kızılayı'ndan bir müjde vereyim hemşehrilerime. Erzincan Türkiye’nin en kaliteli maden suyu kaynağına sahip bir bölge… Kızılay’ın Afyon’da maden suyu üretimi var, ikinci üretim yaptığı yer de Erzincan. Şimdi Türk Kızılayı, Genel Başkan geçen gün söyledi, Erzincan’daki fabrikasını yüzde 100 büyütüyor, kapasiteyi artırıyor, demek ki epey bir ilgi var, talep var. Ben bir şey söylemedim, kendiliğinden o bana söyledi. Dolayısıyla bu kararlarından dolayı teşekkür ediyoruz. Türkiye’nin 81 vilayetinde, hatta yurt dışında giden o şişelerde Türk Kızılayı'nın hemen altında Erzincan yazıyor; bu güzel bir şey, gurur verici bir şey.
Evet değerli kardeşlerim, ismi verilen Şehit Selim Topal kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum, bir kez daha mekânı cennet olsun. Bizim görevimiz onun ismini yaşatmak, onun ismini yaşatmak için de bu ve buna benzer tesisler yapmak, onların adını burada yaşatmak.
Bu düşüncelerle yapılan bu güzel hizmetin şehrimize, ülkemize, Millî Eğitim camiamıza hayırlı, uğurlu olmasını dilerken tabii biz bugünlere kolay gelmedik, bugünlere milletimizin duasıyla, desteğiyle geldik. Ondan sonra millet sevdalısı, gecesini gündüzüne katan Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının gayretiyle geldik. Onun için bütün bu işlerin, bu başarıların arkasında Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanımızın başta olmak üzere AK Parti kadrolarının emeği vardır, el emeği vardır, akıl teri vardır, alın teri vardır. Bu vesileyle de Sayın Cumhurbaşkanımıza da teşekkür ediyorum.
Şimdi bağlantı noktalarına geçeceğiz ve orada bizi karşılayacak olan, açılış için valilerimiz, kaymakamlarımız, Millî Eğitim’den mensuplar olacak, onlarla da bir selamlaşacağız ve açılışları tamamlamış olacağız. Arkasından da, rengârenk güzel bir proje, bu projede içinde ne var, ne yok görme fırsatımız olacak.
Bir kez daha Semiha Hanım’a da bu işleri yakından takip ettiği için teşekkür ediyorum. Bunu da unutsaydık işimiz biraz zorlaşabilirdi. Yani anlıyorsunuz. Evet, gelinim de var arkada Seda Hanım, damadım Özkan Bey, oğlum Erkan Bey, kardeşim Bünyamin Bey, aile boyu buradayız. Nemelazım işte ne yapalım memleket olunca başka çaresi yok cümbür cemaat biz buraya geliyoruz. Herkes burada bir enerji depoluyor. Sonra gidiyor bir daha geliyoruz, böyle idare edip gidiyoruz. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum sağ olun hayırlı uğurlu olsun.
13.02.2018__BASIN_¬YAYIN_VE_ENFORMASYON_ERZİNCAN_İL_MÜDÜRLÜĞÜ_AÇILIŞ_TÖRENİ,_ERZİNCAN'>13.02.2018
BASIN ¬YAYIN VE ENFORMASYON ERZİNCAN İL MÜDÜRLÜĞÜ AÇILIŞ TÖRENİ, ERZİNCAN
Değerli hemşehrilerim, değerli katılımcılar, hepinizi bu bereketli günün akşamında sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Bugün Erzincan’da dolu dolu bir gün yaşadık. Partimizin il kongresini yaptık, anaokulu açılışı gerçekleştirdik, şimdi Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün il binasını açıyoruz, çok güzel olmuş.
Başta Başbakan Yardımcım Hakan Çavuşoğlu olmak üzere Genel Müdür Mehmet Akarca’ya, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Erzincan’a yakışan bir iş yapmışlar, Türkiye’ye yakışan bir iş yapmışlar. Yalnız az önce Hakan Bey’le de görüştük, bu bina daha etkin kullanılmalı. Dolayısıyla TRT’yle Anadolu Ajansı’nı da Mehmet Bey buraya taşıyalım, sizin bünyenizde beraberce çalışın. Hem bir tasarruf olur, hem de daha iyi eşgüdüm sağlanır, güzel bir hizmet yapmış olursunuz, tek merkezden bütün işler hallolur.
Az önce de ifade edildi, Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü Başbakanlığa bağlı, yurt içinde, yurt dışında önemli hizmetleri var. Aslında bu hizmetlerini daha etkin hale getirmesi için ne gerekiyorsa o desteği verdik, veriyoruz. Çünkü millî savunmadan turizme, pek çok alanda ülkemizin hak ve menfaatlerini en doğru şekilde, en hızlı şekilde anlatabilmek için bu merkezde gece gündüz uzmanlar tarafından belge, bilgi üretiliyor; tarafsız, güvenilir habercilik ilkesiyle Basın¬Yayın organlarına… Ve dünyada etkin, güçlü Türkiye algısının oluşması için gayret gösteriyorlar.
Türkiye aleyhine de maalesef başta FETÖ terör örgütü olmak üzere birçok şer odakları aleyhimizde karalama kampanyalarını eksik etmiyorlar. Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı, TRT World, TRT, diğer Basın¬Yayın organlarımız bu karalama kampanyalarını etkisiz hale getirmek için büyük bir gayret gösteriyorlar. İç ve dış siyasetimizin doğru anlatılması için devletimizin çeşitli kurumlarıyla koordinasyon içerisinde çalışıyorlar. 18 il müdürlüğü, 39 basın müşavirliği olarak şu anda bu Genel Müdürlüğümüzün faaliyeti devam ediyor. Amaç, güçlü, müreffeh, saygın Türkiye hedefine yaraşır şekilde bir hizmet seviyesine ulaşmak.
Az önce sunumda da gördük, hakikaten Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün esamisi yoktu. Büyük bir imkân, büyük bir kaynak, ama kullanılamıyor. Sıradan bir devlet kuruluşu gibi, bir memuriyet gibi ne yaptığı, ne ettiği, ürettiklerinin içeride ve dışarıda yankı yapmadığı bir yapı. Ama şimdi Allah’a şükür çok daha etkin, yanlış algıları düzelten faaliyetleriyle yüzümüzü ak eden, güldüren bir kuruluş haline süratle gidiyor.
Bugün ülkemizin gündeminde Zeytin Dalı Operasyonu var, işte bu bağlamda zaman zaman hayatlarını da tehlikeye atarak bu operasyonun gerçek amaçlarını, bunun terörle mücadeleden başka hiçbir amacı olmadığını bütün dünyaya aktarıyorlar. Sadece terörle mücadele değil, aynı zamanda terörden bizar olan, zulüm altında olan Arapları, Kürtleri, Türkmenleri ve sivil vatandaşlarımızı da koruyacak çok meşru ve haklı bir operasyonu doğru olarak dünyaya anlatmak için büyük gayret gösteriyorlar.
Basın mensuplarının sınır ötesine geçmelerini, onlara yetki belgelerinin verilmesi, hizmetlerini en rahat, emniyetli bir şekilde yapmasını sağlayan kuruluş da Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü. Yapılan iş hakkında doğru, tarafsız, hızlı haber geçilmesi için çok büyük imkânlar sağlıyorlar. Terör örgütlerinin sosyal medya üzerinden yaymaya çalıştığı yalan, yanlış haberleri de anında hemen aynı yöntemle bulup, çıkarıp vatandaşa, sosyal medya takipçilerine ulaştırıyorlar.
Faraza 3 sene önce Afganistan’da, Pakistan’da başka bir yerde bir patlama olmuş, bir terör faaliyeti olmuş, küçük bir kız çocuğu yaralanmış, yüzü gözü kan içerisinde, efendim bu Afrin’de oldu diye onu sosyal medyaya servis ediyorlar, altına da Türkiye’yi karalayan, Türkiye’yi sorumlu tutan paylaşımlar yapıyorlar. Ama elimizde böyle bir imkân olmasaydı, böyle bir kuruluşumuz olmasaydı, internet gelişmemiş olsaydı bunları düzeltmek çok kolay olmazdı. Bir kere bir şey yanlış akılda kaldıktan sonra düzeltmek için 30 tane aynı şekilde haber yapmanız lazım. Bir yanlışı düzeltmenin 30 tane doğru iş yapmanızla mümkün olduğunu tecrübeden biliyorum. Onun için bu kirli algı oyunlarına karşı hızlı hareket eden, yanlışlığı anında ortaya çıkaran, doğrusunu anlatan önemli bir görev yapıyorlar.
Değerli hemşehrilerim, herhalde yeterince maksat hâsıl oldu, yani bu kuruluş ne iş yapıyor, neye faydası var, zaman olsa daha anlatacak çok şey var. Ama burada Erzincan’da bu niye açıldı, ne işe yarayacak? Erzincan da zaman zaman biliyorsunuz depremlerle anılan, acılar yaşayan bir ilimiz. Erzincan’ın etrafında vaktiyle terör faaliyetleri, işte Tunceli’de, Bingöl’de, diğer Erzincan’ın bazı bölgelerinde, efendim başka yakın illerimizde terör faaliyetleri oluyor. Burada terör örgütünün aynı şekilde algı operasyonlarını uyguladığını da biliyoruz bir propaganda faaliyeti olarak. Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bir yandan bu yanlışları düzeltirken, bir de memleketimizin, Erzincanımızın, Türkiye’nin her tarafındaki güzellikleri de dünyaya anlatıyor. Turizme bunun bir faydası oluyor, ulaşıma faydası oluyor, ekonomiye faydası oluyor, ülkemizin tanıtımına faydası oluyor. Eğin diye bir ilçemiz var, orada bir biliyorsunuz kanyonumuz var muazzam bir şey, taş yolumuz var. Colorado’dan sonra en uzun kanyon, müthiş bir şey, görmeye değer. Ama bunu tanıtmazsak, etmezsek, Eğin evleri, efendim Erzincan’ın tarihi mekânları, Ergan Kayak Merkezi, bütün bunları güzellikleri de tanıtmak bu açılan Erzincan İl Müdürlüğü vasıtasıyla olacak. Türkiye’nin başka yerlerine tanıtım yapılacak, yurt dışına tanıtım yapılacak. Buraya gelen gidenler Türkiye’yi anlatacak, Erzincan hatıralarını anlatacak ve böylece bunlar da esasında ekonomiye dolaylı katkı sağlayacak. Sadece organize sanayi bölgesi yapmak olmuyor, yaparsınız kimse bilmezse ne işe yarayacak? Orada ne yapılıyor, ne ediliyor, hangi hizmetler var, hangi ürünler var, bunlar tanıtım üretimden daha önemli. İstediğiniz kadar yapın, alıcıyla buluşturamazsanız yaptığınız işin değeri anlaşılmaz.
Değerli hemşehrilerim, hamdolsun Türkiye her alanda büyüyor, Türkiye büyüdükçe karşımızda da maalesef rahat durmayanların sayısı da artıyor. İktidarımız boyunca birçok engelle karşılaştık, ancak her seferinde millet iradesi olaya sahip çıktı ve bu engellerin aşılmasında bize çok büyük destek sağladılar. Esasen hem 15 Temmuz hem Gezi olayları hem yargı darbesi hem kapatma davası, başımıza gelen bütün işlerin defedilmesinde birinci derecede sizlersiniz, vatandaşlarımız, milletimiz, hemşehrilerimiz Allah sizden razı olsun. Yaramazlara fırsat vermediniz, hep yanımızda oldunuz. Darbe gecesi Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla Erzincan Dörtyol'daydı, Cumhuriyet Meydanı’ndaydı, ay yıldızlı bayrağınızla indiniz meydana, meydan okudunuz alçaklara ve darbecilere dünyayı dar ettiniz. Bayrağımızı indirtmediniz, ezanlarımızı dindirtmediniz. Allah sizden razı olsun.
Değerli hemşehrilerim, her şey daha güzel olacak, yarınımız bugünümüzden güzel olacak. Türkiye’ye parmak sallayanlar unutmasın, Türk milleti bu oyunlara asla pabuç bırakmaz. Neler geldi neler geçti, bu imtihanların hepsinden alnımızın akıyla çıktık. İnşallah bundan sonra da bizim yegâne gücümüz milletimizin duası ve desteğidir. Bugün gece gündüz demeden Afrin’de, Fırat Kalkanı bölgesinde, Kuzey Irak’ta, Güneydoğu’da, sınırlarımızda nöbet tutan bütün güvenlik güçlerimize, polisimize, jandarmamıza, Mehmetçiğimize, güvenlik korucumuza buradan Erzincan’dan selam gönderiyoruz, Allah yâr ve yardımcıları olsun. Bağımsızlık uğruna, istiklal uğruna, huzur ve kardeşlik adına hayatını vermekten çekinmeyen bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun. Gazilerimize hayırlı, bereketli ömürler diliyorum.
Değerli kardeşlerim, sevgili hemşehrilerim, yapılan bu hizmetin ülkemize, şehrimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Allah’a emanet olun.
Sağ olun, var olun.
13.02.2018
BBC'YE VERİLEN MÜLAKAT, ERZİNCAN
EMRE TEMEL: Zeytin Dalı Harekâtı’yla başlamak istiyorum Sayın Başbakan. 20 Ocak’ta başlatıldı, siz en önemli nihai hedefi 30 kilometre derinlikte bir güvenli bölge oluşturmak olarak açıkladınız. Ve coğrafi olarak bakıldığında tam o noktada Afrin kent merkezi buluyor. Türk Ordusu Operasyon kapsamında Afrin kent merkezine girecek mi?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Teşekkür ediyorum.
Soru çok açık, ama cevap biraz daha uzun.
Öncelikle bu programı memleketim, doğduğum büyüdüğüm Erzincan’da yapıyor olmamızdan dolayı teşekkür ediyorum.
Afrin Operasyonu, diğer adıyla Zeytin Dalı Operasyonu'na gelince: Biz bu operasyonunun amacını çok açık bir şekilde dünyaya ilan ettik. Ne dedik? Bizim amacımız, Suriye’nin toprak bütünlüğüdür, bir işgal hareketi değildir. Bizim amacımız, orada yaşayan sivillere zarar vermek değil. Bizim amacımız ne? Suriye’nin Afrin bölgesinden ülkemize yapılan tacizler, roket saldırıları, havan saldırılarını durdurmak. Ve 2014’ten beri YPG, PYD buraya yerleşti. Tahkimat yaptı, resimlerden görüyorsunuz, böyle siperler var, tüneller var vesaire, yani bunlar normal insanların yapacağı iş değil, tahkimat yaptılar. Amaç ne? Türkiye’ye karşı terör faaliyeti yürütmek, Türkiye’deki yaşayan insanların can ve mal güvenliğine zarar vermek, sınır güvenliğine zarar vermek. Ve üstelik 2014’ten beri Afrin’de yaşayan binlerce, on binlerce insan şehri terk etmek mecburiyetinde kaldı. Afrin ve o bölgelerden gelen, Türkiye’de 350 bin Kürt kardeşimiz var, toplam 3,5 milyon mülteci var, yüzde 10’u bunlardan oluşuyor.
İfade ettiğim gibi, bu terör örgütü elemanları küçük yaşta çocukları silahaltına alıyorlar zorla ve terör faaliyetlerinde kullanıyorlar. Oradaki yaşayan mazlum insanların mallarına, mülklerine el koyuyorlar, kadınlarına tacizde bulunuyorlar. Yani Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin, diğer etnik grupların hayatını zehir ediyor, zulmediyor, amacımız onları bu zulümden kurtarmak. Bunun için de, Afrin’de de, köylerinde de, beldelerinde de, nerede teröristler varsa, böyle iğneyle kuyu kazarak, cımbızla çekerek teröristleri alacağız, etkisiz hale getireceğiz. Ondan sonra da orada yaşayan insanlar, ohh, dünya varmış diye nefese alacak.
EMRE TEMEL : Kent merkezi de dâhil.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Gayet tabi. Yani kırsalı temizledin, terör unsurları orada duruyorsa, o zaman amaç hasıl olmaz.
EMRE TEMEL : Efendim, amacımız sivillere zarar vermek değil, dediniz.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Çok doğru.
EMRE TEMEL: Operasyonun özellikle ilk bir haftasından sonra Birleşmiş Milletler nezdinde de bazı açıklamalar gelmeye başladı sivil kayıplarından dolayı kaygılıyız şeklinde. Hatta bu söylemi çok daha ileri götürenler oluyor. Örneğin Fransa Dışişleri Bakanı Türkiye’yi sivilleri hedef almakla ve uluslararası hukuku ihlal etmekle suçladı. Şu ana kadar Batı’dan duyduğumuz en sert eleştiriydi. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Herhalde bunlar yanlış yerde sivil kayıp arıyorlar. Sivil kayıp görmek istiyorlarsa gelsinler Kırıkhan’ı görsünler, Hatay’ı görsünler, Reyhanlı’yı görsünler, Kilis’i görsünler. Yani orada 17 yaşında, atılan roketle hayatını kaybeden genç kızın annesiyle, babasıyla beraber oldum, onların acısı, o fotoğraf gözümün önünden gitmiyor.
Yedi sivil hayatını kaybetti. Bunlardan ikisi Suriye uyruklu, biri Kilis’te camide namaz kılarken roket atıldı, caminin kubbesi tamamen indi başlarına ve iki vatandaşımız hayatını kaybetti. 107 tane roket atıldı Emre Bey, 107, 24 günde 107 roket geliyor.
EMRE TEMEL: Operasyonun başlangıcından bu yana.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Evet. Bu ne demektir? Nereye atıyorlar? Rastgele atıyorlar. Binaların içine atılıyor, lokantalara atılıyor, camilere atılıyor, insanların toplu olduğu yerlere atılıyor, okul bahçelerine atılıyor, bu vicdansızlıktır. Tabii oradan oraya gezindikleri için arayıp buluncaya kadar da bu tahribatlar oluşuyor.
Dolayısıyla sivil kayıplarının nerede olduğunu söyleyenlerin önce bir araştırması lazım. Bu operasyonlarda sivil kaybı bugüne kadar yaşanmadı Afrin bölgesinde…
EMRE TEMEL: Türkiye hazır mıdır Sayın Başbakan uluslararası bir araştırma için yardımcı olmaya?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Gelsin. Bizim şu anda 160 tane uluslararası basın yayın kuruluşlarından akredite edilmiş, bu içinde bulunduğumuz binanın Basın¬Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün akredite ettiği 160’tan fazla dünyanın çeşitli yerlerinden gelen gazeteciler var. Onlar izliyorlar, raporları gönderiyorlar. Ama biz şikâyet etmemiz gerekirken, başkaları şikâyet ediyor.
EMRE TEMEL: Peki efendim, PYD’ye değindiniz, uluslararası kamuoyunda genel bir konsensüs var, o da şu: Türkiye Rusya’yla eşgüdüm içinde hareket etmeden bu harekata başlayamaz diye. Fakat bir taraftan da Rusya hala PKK’yı, PYD’yi, biraz önce değindiğiniz YPG’yi terör örgütü olarak görmüyor. PYD’nin hâlâ Moskova’da bürosu açık. Bu duruma baktığınızda, çünkü Türkiye’nin Suriye politikasında şu an Rusya’yla iş birliği çok önemli bir yer tutuyor. Türk-Rus ilişkilerinde bu noktada bir tuhaflık yok mu sizce?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ben onu çok net olarak açıklayayım, ama şeyi atladım geçen soruyla ilgili.
Yani sivillerin öldürülmesi konusunda en son konuşacak Fransa’dır. Afrika’daki sicili çok bozuktur. Bir iki değil, milyonlardan bahsediyoruz. Balkan Harbi’nde, Birinci Dünya Harbi’nde Cezayir’de, Tunus’ta sicilleri çok bozuktur. Eğer siviller konu olacaksa, Fransa'nın önce kendi günahlarından arınması gerek.
Bu notu düştükten sonra, PYD'yi, Rusya terör örgütü olarak tanımıyor, ama bizim Afrin Operasyonumuza karşı da Rusya’nın herhangi bir itirazı yok. Esasen kimsenin itirazı olamaz. Birleşmiş Milletlerin Anayasası’nın 51. maddesi açık, Emre Bey, herhangi bir ülke bir teröre maruz kalırsa, o terörü yok etmek meşru hakkıdır, hem yurt içinde, hem yurt dışında bunu yapabilir. Ayrıca, 1624 ve daha nice Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları var. Bu konuda muhatap ülkeye meşruiyet kazandırıyor, imkân kazandırıyor. O bakımdan, yani Rusya bugün kabul etmiyor ama gelecekte kabul edecek.
Rusya’nın X, Y, Z’yi kabul etmesi yahut etmemesi bizim konumuz değil. Biz bunların PKK’nın isim değiştirmiş terör örgütleri olduğunu biliyoruz. Bu konuda elimizde yeterince delil var, bilgi var, belge var, her şey var. Hatta iyi ki hatırlattınız, İngiltere Dış İlişkiler Komisyonu bir soru önergesi verdi. Dışişleri Bakanı’na, Dışişleri Bakanı da cevap verdi. Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı evvelsi gün açıkladı. Verilen bu cevap bizi tatmin etmiyor, bizim yaptığımız tespitlere göre PYD-PKK birbiriyle ilişkilidir. Dolayısıyla terör ilişkisi bu iki örgüt arasında vardır. İngiliz Hükûmeti bu konudaki tavrını, duruşunu netleştirmelidir; Tam aynı kelimelerle söylemiyorum, ama bu mealde açıklamalar da yaptı. Bu da bizim baştan beri söylediğimizi doğruluyor.
PKK Kuzey Irak’ta artık hayat alanı daraldığı için, orada Türkiye’nin etkin terörle mücadele faaliyetine karşı elinde fazla bir imkân kalmadığı için, Amerika gibi bir hamiye de sahip olduğu için Suriye’ye kaydırdı faaliyetlerini. Yine en son Amerika Savunma Bakanı Mattis bazı PYD’liler, YPG’liler Afrin’e geçti diyor, doğru diyor.
EMRE TEMEL: Üstelik Pentagon’dan da yeni bir açıklama yapıldı Sayın Başbakan, 2019 bütçesini açıkladılar…
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: 550 milyon dolar, bu planlanan, geçen sene gerçekleşenin 800 milyon dolar olduğunu kabul edersek, bu sene o rakam 1 milyarın üzerine çıkacak. Kim veriyor bunu? Amerikan vatandaşları ödüyor, vergilerini ödüyorlar, bu vergiler nereye gidiyor? El Kaide’nin devamı DEAŞ’a gidiyor. Kim tarafından veriliyor? Amerikan Hükûmeti tarafından. Bu, akla ziyan bir iştir.
İkiz Kuleleri indiren ve dünyanın başına bela El Kaide, devamındaki El Nusra, devamındaki DEAŞ,bu örgütlere siz destek veriyorsunuz, bütçe arıyorsunuz. Bu ne yaman çelişkidir? NATO’da beraberiz, stratejik ortağız, müttefikiz, ülkemizde üsleri var. Bu kadar sene iş birliğimiz var, bütün bunlar ortadayken Amerika terör örgütleriyle el ele kol kola. Ve Amerikan yönetimiyle sahadaki askerlerin de ayrı telden çaldığını görüyoruz. Amerika Başkanı “Silah vermeyeceğiz” diyor, silahları toplayacağız diyor. Aşağıdaki küçük rütbeli bir asker, “Yok” diyor, “Silahlar verilecek, toplanmayacak” diyor. İş birliğimiz artarak devam edecek diyor. Bu ne biçim iştir? Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Bizim muhatabımız Amerika yönetimidir, siyasetçi siyasetçiyle muhatap olur. Dolayısıyla Amerikan yönetiminin NATO müttefikliğine, iki ülke dostluğuna yakışır bir şekilde daha önce verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyoruz. Verilen söz ne? PYD-YPG, DEAŞ’ı yok etmek için bizim geçici olarak bir tercih değil, bir mecburiyet olarak iş birliği yaptığımız bir örgüt. İşimiz bitti, yolumuz ayrılacak, silahları toplayacağız. İşiniz bitti, niye ayrılmıyorsunuz? İşleri bittikten sonra yaptıklarını söyleyeyim…
EMRE TEMEL: Menbiç’ten ayrılmalarını kastediyorsunuz değil mi?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Hayır hayır, ortaklıktan ayrılmaları. Menbiç’te ayrılma işini, ben şahidiyim, Sayın Obama defalarca Cumhurbaşkanımıza “Menbiç’ten bunları çıkaracağız” dedi. Devlette devamlılık esastır. Eğer Sayın Trump “Ben önceki Başkan'ın kararlarını tanımıyorum, iptal ediyorum” diyorsa, o da onun ayıbı, bizim ona diyeceğimiz bir şey yok. Ama Menbiç’te PYD, YPG’yi tutmak, Türkiye’ye karşı düşmanlık, Türkiye’nin millî güvenliğine karşı bir tehdittir. Menbiç’te yaşayanların yüzde 90’dan fazlası Arap, orada terör örgütünün ne işi var? Güvenlik sorunu da yok. Özellikle Türkiye’ye karşı bunlar tutuluyorsa, o zaman da bizim ona göre hareket etmemiz gerekiyor.
EMRE TEMEL: Peki efendim, gelecekte Afrin Operasyonu genişlerse, Türk-Amerikan ilişkileri de tarihin en zor dönemlerinden birinden geçiyor, sanırım bu konuları Sayın Tillerson’la da görüştünüz bu hafta.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Doğru doğru.
EMRE TEMEL: Acaba Operasyon genişlerse, siz Türk ve Amerikan askerlerinin Menbiç’te çatışma olasılığını görüyor musunuz?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bizim şu anda işimiz Afrin. Afrin’in de genişleyecek falan bir alanı yok. Topu topu 3800 kilometrekare bir alan, yani Fırat Kalkanı sahasının 2 katından az. Eni boyu hepsi belli, 65’e 70 kilometrelik bir alandan bahsediyoruz ama bizim bu alana 135 kilometre sınırımız var. Her metresi tehdit altında. Dolayısıyla biz burada temizliği yaparız, ister Fırat’ın batısında Münbiç’te, ister Fırat’ın doğusunda, diğer bölgelerde bize yönelik bir terör tehdidi olursa bunun üzerine tereddütsüz gideriz. Bizim hedefimiz Amerika değil ama Amerika terör örgütlerinin önüne geçip onları bize karşı korumaya daha fazla kalkarsa, o zaman işler değişir.
EMRE TEMEL: Türk-Amerikan ilişkilerinin bir de ekonomik boyutuna ilişkin bir soru yöneltmek istiyorum, o da Mehmet Hakan Atilla davasıyla ilgili. Biliyorsunuz Mehmet Hakan Atilla 6 suçtan 5’inden suçlu bulundu. Nisan ayında kararın açıklanması bekleniyor. Bu gelişme sonrası acaba Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı Türk bankalarına ekonomik yaptırımlar uygulama ihtimali sizi kaygılandırıyor mu? Bu durumda bundan Türk ekonomisinin mümkün olan en düşük seviyede etkilenmesi için ne gibi önlemler alınıyor?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şöyle: Bir kere o dava, kararı baştan verilmiş bir dava. Yani dünya hukuk tarihine bir kara sayfa olarak geçecek bir dava. Amerikan yönetimi, Amerikan yargısı güçlüdür, istediğimi yaparım diyebilir, ama bir de vicdani adalet vardır. Şimdi düşünebiliyor musunuz, sanık olarak belirlenen kişi duruşmaya çıkmadan gizli tanığa dönüştürüldü, dedi ki, “Senin cezanı engelleyeceğiz, cezanı kaldıracağız, konuş. Yani doğruları konuşmak zorunda da değilsin, yalan da söyleyebilirsin, bu senin serbest kalmana faydası olur.” Bunun adına yargılama mı diyorsunuz? Evlere şenlik.
Bununla da kalmadılar, jüri üyelerine ne dediler? Siz delillerin nasıl elde edildiğine bakmayın, soyut olduğuna da bakmayın, siz kararınızı verin. Ne o? Jüri var, bağımsız yargı filan falan; külahıma anlat sen onu. Onlar başka ülkelerde bağımsız yargı var mı, yok mu sorgularlar, biz güçlüyüz, o halde haklıyız prensibine göre hareket ediyorlar. Ceza da verecekler Mehmet Hakan Atilla’ya, hiç hukuki yanı yok. Bugüne kadar Amerikan ambargosunun ihlal edildiği iddia ettikleri hiçbir davada memurlara, banka yöneticilerine mahkemeye çağırıp veya yakalayıp ceza vermemiştir; bu bir ilktir.
Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti bankası bu faaliyetlerle ilgili bir ambargo ihlali de yapmamıştır; bu bir.
İkincisi; bu işlemleri yaparken de OFAC’a sürekli rapor etmiştir. Bunda bir mahzur var mı? Bir şey yok. Ses etmiyor etmiyorsunuz, gel gel diyorsunuz, burada kötü niyet var, önceden planlanmış bir iş var.
İlişkilerimiz 15 Temmuz davasında ciddi anlamda yara aldı, FETÖ'yü, darbenin baş sorumlusunu tutuklamak için, iade etmek için Amerikan yargısı hiçbir hareket yapmadı. Dolayısıyla buradan hem ilişkilerimiz gerildi, hem de Rıza Zarraf davası, PYD, YPG konusu bunun tuzu biberi oldu, bir de üstüne üstlük o geldi.
Ve bir de, Türkiye’de 81 milyonun yüzde 70’i, 80’i minimum bu darbenin sorumlusunun Amerika’da rahatça hareket etmesinin arkasında öyle veya böyle doğrudan, dolaylı bilemiyoruz, Amerika’nın etkisini olduğunu düşünüyor. Bunları düzeltmek kimin görevi? Amerika’nın görevi.
Ha şimdi diyelim ki bizim bankamıza ceza verebilirler, yani kafalarına esene ceza veriyorlar, verebilirler.
Bakın, Türkiye’yi bu tip tehditlerle, ekonomik tehditlerle, askeri tehditlerle veya ambargo tehditleriyle dize getireceğini düşünüyorsa Amerika, çok büyük yanlış yapıyor demektir, Türk milletini yeterince tanımıyorlar demektir. Biz ilişkilerimizi bozmak istemiyoruz, hâlâ şans olduğunu düşünüyoruz, ancak Amerikan yönetiminin doğru muhataplarla çalışması lazım. Aşağı kademelerde Türkiye’yle ilişkileri bozmaya çalışan eski yönetimden kalma insanlar var. Bunlara dikkatle bakması lazım. Siyasi iradenin, Amerikan yönetiminin tam olarak bu kararlarda etkin olması gerek, aksi halde bu sorunları yaşamaya devam ederiz.
EMRE TEMEL: Peki, ilişkiler daha da kötüleşirse İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanması gibi seçenekler de gündeme gelebilir mi?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Arkadaşlar, tabii biz faraziyelerle, ihtimallerle hareket etmeyiz. Elimizdeki bilgi, belgeler değerlendirilir. Kısa, orta, uzun vadeli kazanımlarımız veya olumsuzlukları gözden geçiririz. Ona göre karar veririz. Yani Türkiye’yle ilişkilerin bozulmasından Türkiye zarar görmez tek başına, Amerika da zarar görür.
Amerika, bu bölgede birtakım planları var belli ki, nasıl yapacak o planlarını? NATO ortağına bir anlamda dirsek çeviriyorsun. NATO ortağına yapman gerekeni yapmıyorsun. NATO ortağına düşmanlık eden, bölmeye, parçalamaya çalışan çapulcularla haşır neşir oluyorsun; bu nasıl dost? Bu bir akıl tutulması yahut da irade bütünlüğü yok Amerika’da, herkes ayrı telden çalıyor.
İnşallah bu yanlış görülür ve daha ileri yanlışlara sebep olmaz. Hâlâ ben Amerika’nın bu konuda şansı olduğunu düşünüyorum, kapılarımız sonuna kadar açık. Ama bize gelip şöyle yapın, böyle yapın filan diye tek taraflı taleplerle gelmesinler. Önce kendi hatalarını da görsünler, gerçekten ama bunu düzelteceklerine yönelik adımlar da atsınlar. Gelip bize işte bir sürü süslü laflar, Türkiye bizim için önemli, Türkiye bizim stratejik ortağımız, yani güven artırıcı işler yapalım. Nasıl yapacağız kardeşim? Darbeciyi ver, vermez. Teröristlerle iş yapma, yapmaya devam eder. Günahsız yere banka Genel Müdür Yardımcısını tutar yargılarsın; bu nasıl olacak?
Gizli ambargo zaten uyguluyor Amerika, gizli. İşte saçma sapan tabanca polislere verilen, Kongre onayına göndereceğiz. Kardeşim, tanklar dolusu, uçuklar dolusu silahları PYD’ye, YPG’ye gönderirken Kongre'ye mi sordunuz? Bizi de zannediyorlar ki hiçbir şey bilmiyor. Artık internet gelişti, dünyada herkes her şeyi Emre Bey, anında öğreniyor. İster devlet görevlisi olsun, ister vatandaş olsun. Onun için bu işleri bir kenara bırakalım da dürüstçe dobra dobra konuşalım, kozumuzu paylaşalım, yolumuza devam edelim.
EMRE TEMEL: Efendim, Almanya ziyaretiniz olacak, Münih’te Güvenlik Konferansı'na katılacaksınız, muhtemelen Amerikalı muhataplarınızla orada da bu konuları tartışacaksınız. Öncesinde de Almanya Başbakanı Sayın Merkel’le bir görüşmeniz olacak. O nedenle Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine de kısaca değinmek istiyorum.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, mevcut şartlarda Türkiye’nin perspektifi olmadığını söyledi. Almanya’da yeni bir hükümet kurulmak üzere, gene bir büyük koalisyon ülkenin en büyük iki partisi arasında, fakat sızan koalisyon taslağına baktığımızda, Türkiye’yle yeni fasılların açılmasına kapalı bir yaklaşım söz konusu. Bu iki faktöre baktığımızda, Türkiye’nin Avrupa Birliği rüyası sona mı erecek?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bizim acelemiz yok, yani zaten 60’lı yıllardan beri bir arpa boyu mesafe katetmişiz. Sonradan gelenler yol almış hepsi üye olmuş. Biz müracaat ettiğimizde kaç ülke vardı? 10’un altında, şimdi olmuş 27 ülke mi, 28 ülke mi?
EMRE TEMEL: 28, biri çıkacak, İngiltere.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: İngiltere’yi saymazsak 27 ülke. Ne oldu? Yani bizim Avrupa Birliği vizyonumuzda bir değişiklik yok. Biz Avrupa Birliği üyesi olmak istiyoruz. “Ama ne olursunuz, aman etmeyin, gitmeyin, ocağınıza düştük, bizi üye yapın” diyecek halimiz yok; biz büyük bir milletiz. Yani bu karar, onlar “Hadi sizi yapıyoruz” dediği zaman, benim, Cumhurbaşkanımızın kararıyla olacak değil, milletimize sorarız biz.
EMRE TEMEL:
Yapılacak mı bir referandum efendim?..
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: O aşamada değiliz ki. Yani şimdi Avrupa Birliği kendi vizyonuna karar vermesi lazım. Yani Avrupa Birliği bir dinî, mezhebi birlik olarak yoluna devam mı edecek, yoksa gerçekten gelecek vizyonuna uygun bir şekilde mi yapacak? Bu kafa karışıklığını Avrupalıların gidermesi lazım.
Almanya Başbakanı Sayın Şansölye Merkel’le bu konuları açıkça görüşeceğiz, yeni bir sayfa açmayı önereceğiz. Geçmişin üzerinde takılıp kalmanın ülkelerimize, Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerine bir olumlu katkısı olmayacağını samimiyetle ifade edeceğiz. Ondan sonrası Avrupa Birliği’nin işidir. Eğer bu konuda kararları olumlu yönde olursa bu ilişkiler ilerler. olumsuz yönde olursa ilişkilerde bundan farklı bir şey olmaz, bugün neyse o aynı şekilde devam eder.
EMRE TEMEL: En fazla yöneltilen eleştirilerden biri Batı'dan Türkiye’ye; özellikle darbe girişimi sonrası Türkiye’nin giderek daha fazla KHK ile yönetilen, giderek daha fazla kanun hükmünde kararla yönetilmesinin yanında torba yasayla yönetilen, daha fazla antidemokratik uygulamanın olduğu bir ülke olması. Buna istinaden soruyorum, OHAL ne zaman kalkacak?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şöyle söyleyeyim: Bir kere torba yasanın olağanüstü hâlle falan ilişkilendirilmesi çok bilgisizlikten kaynaklanıyor. Torba yasa, Türk demokrasisinde Meclis hayatında eskiden beri olan bir şey. O da nedir? Diyelim 25 tane bakanlık var, her bir bakanlığın bir iki kanununda yapılması gereken değişiklikler var. Bir madde götürmek yerine birleştiriliyor birlikte götürülüyor. Mecliste, komisyonlarda, Genelde Kurulda enine boyuna görüşülüyor yasalaşıyor. Yani orada millet iradesinin oluşmasında, demokrasinin işlemesinde bir sorun yok. Esasında olağanüstü kanun hükmündeki kararlarda, KHK’larda da durum farklı değil. Orada da iki türlü işlem var. Bir tanesi FETÖ veya bölücü terör örgütüyle ilişkili olanların, terör örgütü üyesi olanların kamu görevinden çıkarılmasıyla ilgili bir kararname çıkarılıyor. Onun dışında da terörle mücadele konusunda yasa ihtiyacı olan idari talepler ve yine terörle mücadele ağırlıklı olarak kanunlarda değişiklik yapılıyor. Bundan sonraki uygulamamızda bir yenilik getiriyoruz, yani kanun hükmünde kararnamelerde olağanüstü hâldeki kapsamlı yasalarda değişiklik düzenlemesi yapmayacağız, bunları Meclise göndereceğiz.
EMRE TEMEL:
Ne zamandan itibaren efendim?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Uygulamaya girdi. Ne yapacağız? Sadece yargıda, askeriyede, memuriyette, diğer alanlarda, kamuda çalışıp FETÖ bölücü terör örgütüyle ilişkileri, iltisakları tespit edilenler, terör örgütü üyeliği kriterlerine uygun düşenlerin kamu memurluğundan çıkarılması kararları burada yayınlanacak. Mecbur kalmadıkça, doğrudan güvenlik tehdidini ilgilendirmeyen konular tamamen Parlamentoya kaydırılacak. Takdir edersiniz 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin karşı karşıya geldiği zor şartlardan çıkması için yine Anayasa'nın verdiği bir imkânla olağanüstü hâli getirdik. Fransa’da sadece bir terör olayı oldu, 2 yıla yakın olağanüstü hâl oldu.
EMRE TEMEL: Ancak efendim, deniyor ki; Fransa’da örneğin OHAL çerçevesinde çıkarılan yasalar muhaliflere, gazetecilere, aktivistlere karşı kullanılmıyor, bunun için bu benzetme doğru değil…
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bu söylenebilir, benim buna bir itirazım yok. Ama Türkiye’de çıkarılanların hangi amaçlı çıkarıldığının yeterince incelenmediğini görüyorum. Bir peşin kabul var; “Türkiye özgürlüklere karşı katı, Türkiye’de hak ihlalleri var.” Bunlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geri çevirdi. Bunlar haklıysa, oradan dönmesi lazımdı, niye dönmedi, bunu niye söylemiyorlar? Yani memuriyetten çıkarılma işi hak ihlali midir? Bir gerekçeye dayalı olarak. Daha sonra şimdi biz itiraz komisyonu kurduk mesela, yasa çıkardık, bunu da KHK ile çıkardık. Şimdi ben haksız yere çıkarıldım diyenler müracaat ediyor. Tek tek şimdi hepsinin itirazları inceleniyor, haklı oldukları tespit edilenler iade ediliyor. Eğer haklı değilse, onlara diyorlar ki; artık size yargı yolu açıktır, gidebildiğiniz kadar gidin. Birinci mahkemeye gidin, temyize gidin, Anayasa Mahkemesi'ne gidin, olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidin. Onunla da yetinmedik, eğer biz yaptığımız işe güvenmesek Emre Bey, bütün kanun hükmündeki kararnameleri biz Meclis onayına sunduk ve Meclis de görüştü, hepsini onayladı. Bu ne anlama geliyor? Biz hukuk devletine inanıyoruz, Meclisimize güveniyoruz. Meclisimiz de bunları onaylayınca ne oluyor, olanı söyleyeyim; buradaki bütün hususlar hakkında mahkemelere, Anayasa Mahkemesi'ne dava hakkı doğuyor, bireysel dava hakkı doğuyor. Yani olağanüstü hâlde hukuk bir süreliğine durduruluyor. Bu yaptığımız iki uygulamayla bu durdurma işlemini iptal ettik. Artık yasalar işleyecek, herkes hakkını hukukunu sonuna kadar arayacak; bu kadar basit.
Bütün bunlar ortadayken, Fransa’nın uygulamaları ortadayken biz ona bir şey demiyoruz. İki Almanya birleştiğinde Emre Bey, bir gecede 600 bin Doğu Almanya memurunu attılar, yani iş vermedi devlet. Gerekçe ne? Hiçbir devlet kendine sadık olmayan memurlarla çalışmaz. Gayet güzel bir şey. Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne de götürüldü ve o da aynı kararı verdi, bu gerekçeyle kararı verdi. Ve onlar işlerini kaybettiler, haklarını aldılar, o ayrı konu. Hiç konuşuldu mu, duydunuz mu? Burada çifte standart olmaz, hukuk herkese lazım. Hukuk devleti ilkeleri her ülke için aynıdır. Bizim hukuk sistemimiz çok iyidir, sizinki çok kötüdür gibi bir sınıflandırmaya girersek bu bir kör dövüşüne döner, kimse kimsenin dediğini anlamaz. Dolayısıyla buradan da bir çıkış yolu bulamayız. O yüzden ben diyorum ki, böyle önyargılı, parmak göstererek Türkiye’yi her konuda ilzam etmek, itham etmek yerine empati yapıp Türkiye’yi daha iyi anlamaya çalışmak, Türkiye’nin yaşadıklarını eğer siz yaşasaydınız nasıl bir tepkiniz olurdu onu söyleyin. Yani 15 Temmuz’da bir ülkenin geleceğine kastediliyor, sivil insanlar öldürülüyor, bir iki istisna hariç Avrupa Birliği’nden tıs yok, ses soluk yok, iki gün sessizlik. 2 dakikada dünyada ne oluyor ne bitiyor, acaba başka bir sonuç mu bekliyorlardı? Bir şaşkınlık mı yaşadılar, bir hayal kırıklığı mı yaşadılar? Bunlar hep cevaplanmayan sorular olarak kalacak. Ancak iki gün sonra bize söylenen çok daha inciticidir, aman bu darbecileri fazla hırpalamayın. Bu ne anlama gelir Emre Bey? Ben yorumu izleyicilere bırakıyorum.
EMRE TEMEL:
Son sorum Sayın Başbakanım.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Buyurun.
EMRE TEMEL: Mevcut koşullarda Mart 2019’da yerel seçimler, 3 Kasım 2019’da da Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler yapılacak.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Evet, doğru.
EMRE TEMEL: - İl kongrelerinizi tamamlıyorsunuz, büyük kongre tarihini açıklayacaksınız. Ankara kulislerinde haftalardır, uzun süredir erken seçim senaryoları görüşülüyor. 15 Temmuz diyen var, 4 Kasım diyen var, bazı tarihler bile dile getirilmeye başlandı. Siz 2018’de kesinlikle erken seçim yapılmayacak diyor musunuz?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şunu söyleyeyim: Bir kere Ankara’da veya başka yerde dedikodu eksik olmaz. Yani dedikoduyu yasaklayacak bir düzenleme yapsak, ona da ortalığı ayağa kaldırırlar. Böyle bir şey de zaten düşünmüyoruz, insanlar istediklerini konuşur, istediği kanaati ifade edebilirler, bunlar gayet doğal. Ama biz dedikodulara göre amel etmeyiz. Biz ülkenin gerçeklerine göre amel ederiz. Açıklanmış tarihler var. Peki, İngiltere seçim yaptı, sonra ne oldu? Birdenbire değiştirdi, seçim yapılıyor. Ülke şartları neyi gerektirirse o yapılıyor. Kural bellidir, esas bellidir. 2019 Mart’ta yerel seçim, 2019 Kasım başında da Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimi, biz bunu defaten söyledik. Bizim söylediklerimizin herhalde bir anlamı olması lazım. Bizim söylediklerimize itibar edilmiyorsa, dedikodulara daha çok ilgi gösteriliyorsa buna yapacağımız bir şey yok. Açıkça bir kez daha söylüyorum; bizim gündemimizde seçim yok. Yerel seçimler Mart-2019, genel seçimler Kasım 2019, Cumhurbaşkanlığı seçimi de Kasım 2019. Biliyorsunuz Anayasa değişikliğine göre Milletvekili seçimiyle Cumhurbaşkanı seçimi aynı günde yapılacak, ayrı ayrı sandıklarda.
EMRE TEMEL: Bu kapsamlı mülakat için çok teşekkür ediyoruz efendim.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ben teşekkür ediyorum bu fırsatı bize verdiğiniz için ve çok açık şekilde sorularınızı sorduğunuz için, bana da bu sorulara cevap verme imkânı tanıdığınız için size teşekkür ediyorum.
EMRE TEMEL: Sağ olun.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Sağ olun.
Dostları ilə paylaş: |