Benim gözümden) doğANŞEHİR ve 93(1877) muhacirleri



Yüklə 2,37 Mb.
səhifə10/55
tarix30.07.2018
ölçüsü2,37 Mb.
#63474
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   55

Eyüp Çavuş ve Ayşe evliliğinden dünyaya gelen Fatma, sonradan gelen aile- lerden Caboryalı Zaptiye Memet Durak ile evlendi. Bu beraberlikten; Ahmet Durak ( Kayın babam ve dayım) - Mustafa Durak (dayım)- Emine Bilgili (tey- zem) ve Hatice dünyaya geldi. Ahmet Durak, dayısı Esat Doğan’ın kızı Makbule ile evlendi. Bu evlilikten Şemsi Doğan- Nuran- Hülya ve Birsen dünyaya gel-diler. Mustafa Durak, Malatyalı Nezaket ile olan evliliğinden Ersin- Erkan ve Canan dünyaya geldiler. Emine, Osman Bilgili ile evlendi, bu evlilikten Gülser- Gülümser- Ökkeş ve Memet dünyaya geldiler. Hatice, Köşger Mustafa ile nişan-lı iken Mustafa Ağa tarafından kaçırıldı. Bir senesi dolmadan vefat etti… Diğer çocukları Ömer ise( dedem) Hafız Ömer olarak anıldı. Bir ara köyün muhtarlık görevini üstlendi. ilk evliliğini Gülhanım ile yaptı. Bu evlilikten Fatma dünyaya geldi. Fatma kahveci H.Ahmet Yalvaç ile evlendi. Evliliklerinin ilk yılında vefat etti. Ömer, ikinci evliliğini eşinin ölümü üzerine Sultan( ninem) ile yaptı. Bu evlilikten de Naciye Özcan( Halam-bibim) ve Yusuf Taştan (Babam) oldu. Naciye, İshak Özcan ile evlendi. Bu evlilikten, Latife- Naci- Necmi- Mustafa- Leyla ve Canan dünyaya geldiler. Yusuf Taştan(babam), Zaptiye Memet Durak’ ın kızı Cemile( annem) ile evlendi. Bu evlilikten de ben Münir ve kardeşlerim Enver- Nevide- Nevriye ve Gürsel dünyaya geldiler.

Aile fertleri ile ilgili geniş bilgi, ikinci bölümde “Kim kimdir, kimin nesidir?” adı altında DOĞAN- TAŞTAN- DURAK- BİLGİLİ- ÖZCAN aileleri içerisinde değerlendirilecektir.

-----------------------------------------------------------------------------------

DOĞANŞEHİR’İN TARİHSEL ADLARI VE NEDENLERİ

- S U B A T R A -

Milattan önceki yıllarda (m.ö 66) Hıristiyanlığı yaymak amacıyla, Bizans- lılarca bir ileri karakol olarak kurulan, etrafı surlarla çevrili, doğu-batı ve güney-kuzey yönünde dört kapısı olan bir kale ve ilk çağ kenti Doğanşehir’in; kurul- duğu andan başlamak üzere, değişik zamanlarda farklı insanlarca ve değişik söy-lemlerle, Prof.Dr.Bilge Umar’ın tespitlerine göre; Zözopetra-Zabetra-Ozopetra –Zizopetra –Zobatra –Zaoetra –Zubatra –Zabatra ve Osmanlı devrinde, önceleri Zibatra ve Kanuni devri Malatya tahrir defterinde (1560 yılı) Subatra adıyla anı-lan 558 nüfusa sahip Besni’ye bağlı bir sipahizadedir.

Değişik şekillerde ifade edilen bu yer ismi,“ Yürüyen su şehri” manasına gel-diği, Doğanşehir’de bulunan bir eski paranın üzerindeki yazıdan anlaşılmak-tadır (Behice Paksoy). Bu ismin veriliş nedeni iki farklı tespite dayanmaktadır. 1) Kale kurulduğunda o zamanki ülke Kraliçesinin adından dolayı, 2) İlk kale kumandanının kızının adından dolayı… İkinci şıkkın akla daha yatkın olduğu anlaşılmaktadır. Zira, birinci şıkta olduğu gibi, bir kraliçe isminin, böylesine uzaklarda küçük bir kaleye verilmesi uzak bir ihtimaldir.

GÜLŞEHİR


Selçuklu Sultanı Birinci Alaeddin Keykubat dönemimde Viranşehir ve yöresi altın yıllarını yaşamıştır. Viranşehir, bu parlak dönemin nimetlerinden fazlası ile yararlanmıştır. Yapılan yeni yeni eserlerle çehresi değişmeye başlamıştır. I.A- laaddin Keykubat, sur içinde hanlar, hamamlar ve bu günkü merkez camiinin bulunduğu yerde bir cami yaptırmıştır. Ayrıca, Malatya kapısı girişinden itiba-ren kuzeye doğru ikinci bir surla kaleyi tahkim ettirmiştir. Bu kapının üzerine de “Hüsrev Bini Keykubat” yazılı kitabeyi koydurmuştur. Kendi tahminime göre sonradan yapılan bu yapısal özelliğinden dolayı “ Gülşehir “ adını almıştır. Tari-hi kaynaklara göre bu yerin bir zamanlar Gülşehir olarak adlandırıldığı kesindir. Ancak, ne zaman ve neden ötürü bu ismi aldığı hususunda değişik rivayetler vardır. Daha sonraları Selçuklu Hükümdarı I.İzzettin Keykavus ince hastalığa (verem) yakalanınca, havasının, suyunun çok sağlam olması münasebetiyle he-kimlerin tavsiyesi üzerine, bulunduğu Sivas’tan buraya getirilmiştir. Sultanın hastalığına çare bulmaya çalışıldığı bu yer de çare olmamış ve çok genç yaşta hayatını kaybetmiştir. Naaşı tekrardan Sivas’a nakledilerek oraya defnedilmiştir. I.İzzetti Keykavus ince hastalığa yakalandığında Sivas’ta bulunmaktadır. Hasta-lığı geçmeyince kendisine “Gül şehri al, abad eyle” denilmek suretiyle, orasının havası, suyu ve ikliminin hastalığına iyi geleceği tavsiyesinde bulunulmuştur. Bundan şunu anlıyoruz ki Gülşehir ismi, I.İzzettin Keykavus’tan önce kullanıl-makta idi. Ve bu isim, Sultan Alaeddin Keykubat zamanında kullanılmaya baş-lanmıştır.

V İ R A N Ş E H İ R

Bu isim üzerine çeşitli söylentiler vardır. Birinci olarak; M.S. 833 yılında, İslam ordusu komutanı Mu’tasım tarafından işgal edilen bu topraklar ki o tarih- lerde buraları Bizans toprakları idi, Bizans imparatoru Theophilos tarafından tekrar ele geçirilmiş, burada yaşayan halk kılıçtan geçirilerek her taraf yakılıp yıkılarak viraneye çevrilmiştir. 837-838 yılları arasında gerçekleşen bu olaydan sonra burası “ Viranşehir “ olarak anılır olmuştur. İkinci olarak; Anadolu’yu isti- la eden ve Ankara Savaşı’nda Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt’ı mağlup eden Timur, uğradığı her yeri yakıp yıkarken, burasını da ihmal etmemiş, yakıp yıkarak viraneye çevirmiştir. Üçüncü olarak; burada bir zamanlar “ Viranlar Aşireti” yaşamaktaydı. Bundan dolayı Viranşehir olarak anılıyordu. Hatta söy-lentiler doğru ise, burada büyük bir deprem yaşanmış, canını kurtaranlar buraları terk ederek, Urfa yöresine gitmiş ve yerleştikleri yere Viranşehir ismini vermiş-lerdir. Bugünkü Urfa’ya bağlı Viranşehir ilçesinin temeli bu şekilde atılmıştır. Dördüncü olarak; 93 Osmanlı- Rus Harbi sonunda, bulundukları Kars ve yöre-sini terk edip, kimselerin bulunmadığı ve virane halde bulunan bu kale şehrine yerleşen muhacirler, burasını harabe halinde bulduklarından dolayı bu ismi ya-kıştırmışlardır.

M U H A C İ R K Ö Y

93 muhacirlerinin gelip yerleştikleri bu yer, ilk zamanlarda ve uzunca bir sü-re, civar köy ve kasabalarda yaşayan insanlarca; insanları “ muhacir,” bu yer de, “ muhacir köy” olarak anılmıştır. Büyüklerin anlattıklarına göre; civar köy ve kasaba halkları, uzun süre muhacir kesimi küçümsemiş ve yadırgamıştır. Hatta bazı insanlar: “ Pis muharcirler” diyerek de aşağılamışlardır. Ancak zamanla on-lara alışmışlar, onlardaki bazı üstün özellikleri görünce de yakın durmaya çalış-mışlardır. Nitekim bir süre sonra Viranşehir’e göç ederek onlarla kaynaşmış-lardır.

D O Ğ A N Ş E H İ R

1931 yılında Adana-Malatya demiryolunun faaliyete geçmesinden sonra, ülke ziyaretinde bulunan Başbakan İsmet İnönü, 1933 yılında Doğanşehir’den geçerken, istasyonda toplanan büyük halk kalabalığı tarafından coşkuyla karşı- lanmıştır.Trenden inerek, kısa bir süre halkla sohbet eden İnönü: “ Burası neresi oluyor” diye sorunca, karşı cevap olarak “Viranşehir, Paşam” diye cevap verilir. İnönü şöyle etrafa bir göz gezdirdikten sonra: “ Burası ne güzel bir yer olmuş böyle, eskiden burası bir harabe halinde, kimselerin bulunmadığı ıssız bir alan-mış. Oysa şimdi görmekteyim ki burası sizlerle adeta yeniden doğmuş. Kul-lanmakta olduğunuz bu yer ismi burası için uygun düşmemiş. İsterseniz bundan sonra buranın ismi Doğanşehir olsun” demiştir. Ve halkın da benimsemesi üze-rine o gün bugündür buranın ismi Doğanşehir olarak anılır olmuştur.

Doğanşehir, Malatya iline 56 klm. mesafede Adana karayolu ve demiryolu üzerinde kurulmuş çok eski bir yerleşim yeridir. Çeşitli evrelerden geçtikten sonra Malatya ilinin en büyük, en güzel bir ilçesi konumundadır. Havası, suyu ve konumu itibari ile devamlı göç alarak büyüme trendindedir. Sürgü Barajı ma- rifeti ile sulanan arazileri nedeni ile, bir cazibe merkezi olmuştur. Yetiştirdiği el- ma, fasulye ve pancar ile ön plana çıkmış, ayrıca kayısıcılık da son zamanlarda insanlarına bir gelir kapısı açmıştır. Bütün bu olumlu ve güzel özelliklerine rağ- men, buranın bir dönem kurucu aileleri konumunda olan muhacirlerin çeşitli ne- denlerle, bütün mal varlıklarını satarak ilçeyi terk ettikleri üzülerek müşahade edilmektedir. Şu anlar itibari ile, bir zamanlar buranın tek sahibi konumunda olan muhacir kesimden ancak tahminen on kadar aile varlığını sürdürmektedir.

Çok sevdiğim ilçem Doğanşehir’i tarif eden, kendime ait şu akrostiş şiirimi sizlerle paylaşmak isterim.

D O Ğ A N Ş E H İ R

D oğa, cömert davranmış, vermiş ona tadını,

O vası tümden yeşil, etrafı sıra dağlar.

G ezip görmek gerekir, hemen dört bir yanını,

A ramakla bulunmaz, ayrılan, kara bağlar…

N ere baksan bereket, fışkırıyor sıkınca!

Ş aşıp kalıyor insan, etrafına bakınca!

E msalsiz bir manzara, gözlerde hep canlanır,

H ele bir de çıkıp da, yükseklerden bakınca,

İ nanılmaz güzellik, inan başın dolanır,

R esmen ondan geçilmez, bu lezzeti tadınca …

…&...

Şimdi, muhacirlerin gelip yerleşmiş olduğu bu tarihi yeri tanımaya çalışalım.



İLK ÇAĞLARDA DOĞANŞEHİR

Adı değişik zamanlarda zabatra, zobetra, zubatra, zibatra, subatra, Gülşe- hir, Viranşehir ve sonunda Doğanşehir adını alan bu yerleşim yeri; içinde bulun-duğu Argatepe höyüğünden çıkarılan tarihi eserlerden anlaşıldığı üzere, tarihi M.Ö 2000-1500 yıllarına kadar uzanmaktadır. İlçenin etrafını süsleyen surlar, Sıtmapınarındaki höyük, Polat, Elmalı, Harapşehir(Günedoğru) gibi yakın civa-rındaki yerleşim yerlerinde bulunan tarihi eski kalıntılar, burasının tarihinin çok eskilere kadar dayandığını göstermektedir. M.Ö, Bizans ve Romalılarca burası; Hıristiyanlığı yaymak amacıyla bir ileri karakol olarak kullanılan, doğu-batı, güney-kuzey istikametinde dört ana kapısı olan, etrafı surlarla çevrili eski bir yerleşim yeridir. Bağlı olduğu Malatya ile birlikte değerlendirildiğinde, M.Ö 1900-1800 yılları arasında Hitit, Hurri, Urartu daha sonra Asurlular, M.Ö 600 yıllarında Medler, daha sonra Persler zamanında I. Darios tarafından ele geçiri-len Malatya bölgesi, bir satrap olarak Kapadokya’ya bağlanmıştır. M.S. 395- 656 yılları arasında Bizans İmparatorluğunun eğemenliği altında kalmış olan bu yerler, 665 yılında Emevilerin eğemenliğine geçmiştir. Bütün bu dönemler bo-yunca burasının adı Zebetra, Zipatra ya da Subatra şeklindedir. 7. asırdan iti-baren Müslüman Araplar tarafından işgal edilen bu yerlere, başka yörelerden getirilen insanlar yerleştirilmiştir. Özellikle Abbasiler zamanında Türkistan ve Horasan bölgesinden getirilen Türkmenlerle birlikte Müslüman ve Türk nüfus, yoğunluk kazanmıştır. Bir zamanlar Bizanslılara ait olan bu topraklar üzerinde, sonradan gelip buraya yerleştirilen insanlarla, Bizanslılar arasında çatışmalar hiç eksik olmamıştır.

Me’mun ve daha sonra Mu’tasım komutasındaki Müslüman ve Türk halkla-rından oluşan ordular ile Bizans orduları arasında kanlı savaşlar olmuş, bir kere-sinde Me’mun’nun ordusu 826 senesinde Bizans ordusuna yenilmiş, Subatra kalesi Rumlar tarafından yakılıp yıkılmış, insanları kılıçtan geçirilmiştir. Me’- mun’ dan sonra ordunun başına geçen Mu’tasım, bu kaleyi tekrar alarak imardan geçirip askerlerce desteklemiştir. 833 yılında Bizans İmparatoru Theophilos bu-rasını tekrar ele geçirmiş, Müslüman halkı kılıçtan geçirmiş, her tarafı yakıp yı-karak viraneye çevirmiştir. 837-838 yıllarında Subatra olarak anılan bu yer Vi-ranşehir olarak anılmaya başlanmıştır.

SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE DOĞANŞEHİR

1071 yılında Alpaslan ile Bizans ordu komutanı Romen Diyojen arasında yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi, Alpaslan’ın kesin zaferi ile sonuçlanmış, Anadolu’nun kapısı Türklere sonuna kadar açılmıştır. Bir süre Selçuklu Devle-tinin egemenliği altında kalan ve 1095 yılında tekrar ele geçirilen Elbistan ve Subatra toprakları, yapılan savaş sonunda Danişmendlilerin eline geçmiştir. 1171 yılında I.Kılıçaslan tarafından Danişmendlilerden tekrar alınan bu yerlerde, 11. ve 12. Asırlarda yoğun Türkmen göçü yaşanmıştır. Oğuz Türklerinden olan Kırık, Afşar, Bayındır, Sakır, Bayat ve Çepni gibi topluluklar, Anadolu’nun de-ğişik yörelerine dağıtılmışlardır. Selçukluların bu uygulaması, bu birliklerin bir araya gelerek bir büyük güç oluşturmasını engellemek içindir. Bu durum siyasi açıdan kendilerine daha uygundur. ( Bu uygulama, içinde bulunduğumuz bu asırda da büyük güçlü devletler tarafından aynen tatbik olunmaktadır.) I. Ala-addin Keykubat döneminde altın yıllarını yaşayan Selçuklular, Subatra’ya çok önem vermiş, Malatya kapısında kuzeye doğru olan kısım ikinci bir surla çev-relenerek kale daha da tahkim edilmiştir.( Burası, ayakta kalmış tek kısım olarak hala varlığını devam ettire gelmektedir.) Kalenin içinde de imar çalışmaları yapılarak bazı cami, medrese, hamam gibi eserler kazandırılmıştır. Malatya giriş kapısını üzerindeki kitabede “ Hüsrev Bini Keykubat “ ibaresinin bulunduğu, eski muhacirler tarafından bizzat görülüp dillendirilmiştir. Ancak bu kitabe, sur-ların başka amaçlarca tahrip edilmesi sonucu kaybolup gitmiştir. Bu kitabenin bir zaman Sürgü Karakol binasının duvarında kullanıldığı, burasının da yıkıl-ması üzerine tamamen tarihe karıştığı ifade olunmaktadır.

Selçuklu Hükümdarı I.İzzettin Keykavus Sivasta bulunduğu sırada verem has- talığına yakalanmış, iyileşemeyen hükümdara “Gülşehri al, abad eyle. Orası, suyu, havası ile, bu gibi hastalıklar için bir şifa merkezidir” tavsiyesinde bulu- nulmuş, bunun üzerine buraya gelen Hükümdar, bir süreliğine düzelir gibi olursa da burada da hastalığına kesin bir çare bulunamamış, 1220 yılında çok genç yaşta vefat etmiştir. Hükümdarın cenazesi, tekrardan Sivas’a götürülerek oraya defnedilmiştir. Görüldüğü üzere burası o dönemler içinde “ Gülşehir “ olarak anılmaktadır. Burasının, Gülşehir olarak anılır olması Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanındadır. Çünkü Sultan, buranın imarına çok önem vererek adeta bir gül bahçesine döndürmüştür... 1256 yılına gelindiğinde Selçukluların başında 2.İzzettin Keykavus’u görmekteyiz. Ancak Moğollarla yaptığı savaşı kaybeder. Döğerler, Bayatlar ve Ağaçerilerin yoğun bir şekilde yaşamakta oldukları bu yerler, 13.yüzyılın başlarında Artuklu idaresine girmiştir. Başka bir Türk devleti olan Memlüklüler, İlhanlılar ile birlikte bu topraklara saldırı düzenlemeye başla- mışlardır. Daha sonraları Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Kadı Burhaneddin güçlerini sahnede görmekteyiz. Bu dönemlerde Viranşehir, yanından Halep yo- lunun geçtiği önemli bir ulaşım merkezidir. Ancak bu güzergahtan geçen ticaret kervanlar, konar- göçer aşiretlerce talan ve yağmaya maruz kalmıştır.

Selçuklularda taht kavgasının başlaması üzerine fırsattan istifade eden Mem- lüklüler burayı talan etmiştir. Keykavus’a bağlı olan Türkmen’lerin eline geçen Gülşehir, Besni’ye bağlanarak idare olunmaya başlanmıştır.

OSMANLI DÖNEMİNDE DOĞANŞEHİR

Memlüklülerin hüküm sürmekte olduğu bu yöreler Memlük Sultanı Berkuk’ un ölümü üzerine kısa bir süreliğine Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlı Sulta- nı Yıldırım Beyazıd; Malatya, Darende, Divriği kalelerini alarak Elbistan’a ka- dar ilerlemiştir. Beyliğin başına Nasreddin Bey getirilmiştir. Bu sıralarda Ana- dolu’da Timur istilası başlamıştı. 1401 yılında Malatya ve çevresi Timur tarafın- dan yakılıp yıkılmıştır. 1402 yılında Ankara savaşında, Yıldırım Beyazıd’ın Ti-mur’a yenilmesi üzerine, bu çevrede bulunan Dulkadiroğulları beyliği yüzün- den, Osmanlılar ile Memlükler arasında çatışmalar olmuştur. Dulkadiroğlu Ala Üd-Devle Osmanlıya karşı düşmanca tavır sergilemeye başlamıştır. 1515 yılında Çaldıran Savaşı’ndan sonra, Yavuz Sultan Selim, Sadrazam Hadım Sinan Paşa’ yı Dulkadir Beyliği üzerine gönderdi. Yapılan Turna Dağı Savaşı’nda Osman-lı’ya yenilen Dulkadiroğlu Ala-üd-Devle ve dört oğlu öldürülerek, Malatya ve çevresi kesin bir şekilde Osmanlı topraklarına katılmıştır.Yavuz Sultan Selim tarafından ele geçirilen Subatra Kalesi, 1588 yılına kadar askeri karargah olarak kullanılmıştır.

Osmanlı idari sisteminde, en büyük idari yapının eyaletler olduğunu görmek- teyiz. Eyaletler sancaklardan, sancaklar liva( kaza)lardan, livalar nahiyelerden, nahiyeler ise karye( köy)lerden oluşmakta idi. Eyaletleri eyalet beyleri, sancak- ları sancak beyleri idare ederdi. Beyler de, doğrudan beylerbeyi’ne bağlı idiler. Nahiyeleri müdürler, köyleri( Karye) kiya (muhtar )lar idare ederdi. Ancak bun-lar, resmen olmasa bile ağaların tasarrufunda görev yaparlardı.

Önemli geçiş güzergahlarında Derbentlikler ihdas edilmişti. Buralar, Der- bent adı verilen kişilerin sorumluluğu altındadır. Görevleri bu bölgelerden geçen kervanların ve yolcuların güvenliğini sağlamaktır. Zira buralara eşkiyalar musal- lat olmuş, kervanların yolunu keserek yağma ve talan yapmışlardır. Önemli ge-çiş güzegahlarından biri de halk arasında Halep Yolu diye adlandırılan Viran- şehir’in güney dağ eteğinden geçen güzergahtır. Tarih boyunca bu güzergah, ö- nemini korumuştur. Hacca giden hacılar, Halep ve Şam’a ticaret için giden ker-vanlar ve ayrıca, fetihler için güneye inen Osmanlı Orduları da bu güzegahı kullanmıştır. Dolayısı ile Derbentlikler önemli bir görev üstlenmişlerdir. Bu yö-renin en önemli derbentlikleri Polat, Sürgü ve Erkenek’te kurulmuş ve uzun bir süre görev ifa edilmiştir.

Kanuni Süleyman devri 1530 tarihli defterde Subatra, 127 haneden oluşan bir nahiyedir. Kendisine bağlı olan karye(köy)ler: 1) Erkenek 33 hane 2) Subatra 9 hane ( Bu tarihte Subatra nahiyesinin aynı isimli küçük bir köyüdür.) 3) Sürgü 36 hane 4) Kozan 23 hane 5) Kürt Yusuf (Eskiköy) 11 hane 6) Polat 36 hane 7) Kömürcük 3 hane 8) Söğüt 5 hane 9) Kayapınar 3 hane 10) Elmalı 378 ha- ne. Görüldüğü üzere o tarihlerde Subatra nahiyesinin en kalabalık köyü Elmalı- dır. Elmalı köyü bu aralar Söğüt köyü ile birlikte olup bir zaman sonra, iki köy birbirinden ayrılmıştır. Bu köylerden Sürgü, Erkenek ve Polat zamanla nüfusunu artırarak nahiye konumuna gelmişlerdir. Şimdilerde isimlerini bildiğimiz Kaya- pınar, Tatari, Çığlık, Samrı, Kilisecik, Altıntop, Karadut, Kozluk, Sancar v.s Su- batra nahiyesinin mezralarıdır.

1560 tarihli Osmanlı kayıtlarında Subatra aynı zamanda Viranşehir adı ile de anılmaktadır. Bu tarihlerde kendisine bağlı olan köyler: 1) Polat 109 hane ( Bu tarihte buraya derbentlik izni verilmiştir. Derbentlerin görevi, ticaret kervanla- rının emniyetini sağlamaktır.) 2) Kozan 39 hane 3) Kürt Yusuf (Eskiköy)28hane 4) Çığlık 25 hane. 5) Sorkun 2 hane. 6) Sürgü 60 hane. 7) Söğütlü 14 hane. 8) Mumiriz 4 hane. 9) Elmalı 15 hanedir. Bu tarihlerde Erkenek nahiye konumun- dadır.

Bu tarihlerde şimdiki isimlerle anılan şu mezralar gösterilmektedir: Gemür- cek, Polat Gedüğü, Karadut, Derbent, Pamukluk, Akdepe, Karkın, Alaçayır, Kurd Kozu, Hisarcık, Cerit Kal’ası, Kurt İni ( Muratı ), Mızğı, Kozlık, Tavşan Tepesi, Büyük Sancar, Kayalık, Isırganlu, Kilisecik, Fındıkcık, Kızlar Pınarı, Altıntop, Tatari, Kozluca, Küçük Sancar, Yenice, Selüklü.

Bu yöreler, Kanuni Sultan Süleyman’nın Irakeyn, IV. Murat’ın Revan ve Bağ- dat seferleri sırasında uğrak noktası olarak önem kazanmıştır. Subatra, 1560-1571 yılları arasında Behisni kazasına bağlı bir nahiye konumundadır. 1872 yılında köy konumuna dönüşen Viranşehir, nahiye olan Sürgü’ye bağlanmıştır. Malatya 1831 yılında liva olarak Maraş iline bağlıdır. 1847 yılında Maraş ilin- den ayrılarak Mamuret-ül aziz (Elazığ) vilayetine, 1877 yılında Diyarbakır eyaletine, 1892 yılında tekrar Mamuret-ül aziz’e bağlanmıştır. Viranşehir, 93 (1877) Osmanlı- Rus Harbi sonunda Kars ve Artvin yöresinden gelen muha- cirlere iskan edilmiştir. Bu tarihlerde Malatya, sancaklıktan kazalığa dönüştü- rülür. Viranşehir Malatya kazasına, o da Diyarbekir Vilayetine bağlanır. 1892- 1893 yıllarında Viranşehir, Behisni kazasının Sürgü Nahiyesine bağlı bir köy konumundadır. Bu sıralar köy halkı, Behisni’den ayrılıp Malatya’ya bağlanmak hususunda saraya müracaatta bulunursa da bu istekleri kabul görmez. Bu durum 1924 yılına kadar devam eder. Ve nihayet Malatya, 1924 yılında il statüsüne kavuşur. Bu konu ile ilgili daha da ayrıntıya girersek;

1560-1871 yılları arası Subatra, Behisni( Besni) kazasına bağlı bir nahiyedir. 1869-1870 yıllarında Besni, Diyarbekir vilayeti ve Hısn-ı Mansur ( Adıyaman) kazasına bağlı bir nahiyedir. 1870-1871 yılları arası Subatra, Sürgü nahiyesine bağlı bir köydür. Malatya ise Diyarbekir Vilayetine bağlı bir kazadır. Bir ara Sürgü nahiyesi Harapşehir köyüne nakledilmiştir. 1892-1893 yıllarında Sürgü, Besni kazasına bağlı bir nahiye ve Viranşehir de Sürgü nahiyesine bağlı bir köydür. Bu tarihte Besni, Ma’müratül-aziz vilayetine ve Malatya sancağına bağ-lı bir kazadır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DOĞANŞEHİR

Uzun süre Besni kazası ve Sürgü nahiyesine bağlı bir köy durumunda olan Viranşehir’in bu idari yapısı, 1924 yılına kadar devam eder. Bu tarihten itibaren nahiye merkezidir. 1929 yılına kadar Besni kazasına bağlı olarak kalan Viranşe- hir nahiyesi, 1929 yılından itibaren Besni’den ayrılarak Akçadağ kazasına bağ- lanmıştır. 1933 yılında Başbakan İsmet İnönü’nün ziyareti sonucunda “ Burası bayağı güzel bir yer, üstelik gelişmeye müsait. Viranşehir ismi buraya pek ya- kışmıyor. Bundan sonra buranın ismi DOĞANŞEHİR olsun” babında bir söyle- mi halk tarafından anında kabul görerek, bundan böyle bu isimle anılır olmuştur.

1946 yılında Doğanşehir, Azdavay- Eskipazar- Koçarlı- Oğuzeli- Örtülü- Sarız- Seben- Şuhut ve Tekman ile birlikte ilçe statüsü kazanır. Bu tarihlerde köy olan Sürgü de tekrardan nahiye merkezi olur.

…. & …..


Doğanşehir kaza olmazdan önce Besni’ye bağlı nahiye konumunda iken mahkeme kayıtları Besni Şer’iyye siciline kayıt edilirdi. Yani bu tür dava kayıt- larına Besni Kadısı bakar ve kayıtlar burada tutulurdu. Viranşehir’e ait sosyal ve toplumsal olaylarla ilgili 1896 yılına ait iki olayı, bilgi edinilmesi açısından nak- letmiş olalım.

1-“ Besni Kazasına bağlı Viranşehir Köyünden Süleyman oğlu Ali Efendi, köy- de kendisine ait arazilere tecavüzde bulunan aynı köyden Kesice kızı Cihan’ın bu müdahalesinin önlenmesi için mahkemeye başvurarak, davanın takibi için Meydan Mahallesi sakinlerinden Sittizade Hacı Hasan Efendiyi vekil tayin et- miştir.”

II) “Viranşehir köyünden İbrahim (Ağa) oğlu Abdülaziz(Vahit Doğan’ın dedesi) köyde kendilerine ait arazilere, aynı köyden Hacı Efendi kızı Aişe’nin müdaha- lesinin önlenmesi için mahkemeye baş vurarak, Meydan Mahallesinden Yusuf oğlu Hacı Hasan Efendiyi, davayı takip için vekil tayin etmiştir. ( Orhan Şen’in araştırmalarından alınmıştır.)

DOĞANŞEHİR’E AİT NÜFUS SAYIMLARI

Doğanşehirde o zamanki adı ile Subatra’da ilk nüfus sayımı 1842 yılında gerçekleştirilmiştir. O tarihlerde nahiye olup 11 adet de köyü bulunmaktadır. Yapılan nüfus sayımı sonucu Subatra’nın merkez nüfusu 1848, köyleri ile bir-likte toplam nüfusu 3223 dür.

1895 yılında Subatra Sürgü nahiyesine bağlı bir köy konumundadır. Sürgü nahi- yesinin merkez nüfusu 646, o zamanki adı ile Viranşehir’in nüfusu 481 dir.

1935 yılında yapılan nüfus sayımında ki, o tarihe kadar yapılan Balkan – I.Cihan Harbi ve İstiklâl Harbi nedeniyle nüfus sayımları yapılamamıştı. Merkez nüfus 14979 ve toplam nüfus 60 708 dir. O tarihte Viranşehir’in nüfusunun bu denli yüksek olması yadırganabilir. Bu tarihten önce, Viranşehirde hummalı bir çalış- ma vardır. Adana- Malatya demir yolu o tarihlerde döşenmeye başlamış, Viran- şehir büyük bir şantiye görünümünde olup, çokça yabancı memur- mühendis ve işçiyi barındırmıştır. Bu kadar iş hacmi ve insan kalabalıklığı, insanlara aynı zamanda kazanç kapısı olmuş, civar köy- kasaba ve kaza insanlarını buraya çek- miştir.

1940 yılında yapılan nüfus sayımında Viranşehir’in nüfusu merkez 843, toplam 16501 dir. Nereden nereye!.. Nüfusun birden bu seviyelere düşmesinin sebebi ise, demir yolunun faaliyete geçip şantiyenin dağılması üzerine, başka yerlerden gelmiş olan kişilerin tekrardan kendi topraklarına dönmüş olmaları, ayrıca bu tarihlerde büyük oranda kıtlık ve kuraklığın yaşanmış olmasıdır.

1945 yılında yapılan sayımda merkez nüfus 943, toplam nüfus 16893 dür.

1955 “ “ “ “ “ 2238, “ “ 26122 dir.

1965 “ “ “ “ “ 4944 , “ “ 37021 dir.

1970 “ “ “ “ “ 5974, “ “ 39487 dir.

1975 “ “ “ “ “ 10280, “ “ 46713 dür.

1980 “ “ “ “ “ 10172, “ “ 48556 dır.

1985 “ “ “ “ “ 11342, “ “ 52648 dir.

1990 “ “ “ “ “ 11046, “ “ 48196 dır.

2000 “ “ “ “ “ 13317, “ “ 60708 dir.

Görüldüğü üzere çok eski yıllardan itibaren Doğanşehir istikrarlı bir nüfusa sahip olamamıştır. Çeşitli etkenlerden dolayı nüfusu bazen artmış bazen de a- zalmıştır. Dolaysiyle idari statüsü de devamlı olarak değişkenlik göstermiştir. Nüfusu arttığında nahiye, azaldığında köy konumuna düşmüştür. Bu durum, muhacirler Doğanşehir’e gelip yerleştikleri 1885 yılından itibaren de bir süre de- vam etmiş bilahare istikrara kavuşarak devamlı yükseliş trendine girerek Malat- yanın en kalabalık ve en kabul gören ilçesi olmuştur.


Yüklə 2,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin