Memlekete dönenlerden bir diğeri, Kınacı ailesinden Osman oğlu Ömer’dir. Bu aile CECELLER diye anılmaktadır. İki kardeş olarak Viranşehire kadar ge-len Yusuf ve Ömer, bir süre kaldıktan sonra, kardeşlerden Ömer, Viranşehir’e pek ısınamamıştır. Her ne kadar arazi taksimatı yapılmışsa da tatmin edici bula- mamaktadır. “-Bu kadar insana bu kadarcık arazi yeter mi hiç ? İnsanlar yarın çoğaldıkça çoğalacak. O zaman bu kadarcık arazi insanlara yetebilecek mi? Haydi diyelim ki biz insanlar idare ettik. Ya hayvanlarımız ne olacak? Bu hay-vanlar nerede otlayacak? Hiç bari şu Yıldız ve Topraktepe sırtları da bizlere bı-rakılsaydı!.. Yok Yusuf gardaş, ben buralarda yapamam. Çaresi yok ben tekrar memlekete döneceğim” demiştir.
Ömer, kardeşi Yusuf’un bütün ısrarlarına rağmen memlekete döner. Yaşamı- nın bundan sonraki dönemini memleketi Sece’de sürdürür. Viranşehirde kalan diğer kardeş Yusuf’un torunlarından Cecel Hacı Kınacı’nın oğlu Şerif Kınacı, bir ara memleketleri Sece’yi ziyaret etmiş, oradaki akrabalariyle tanışmıştır.
-------------------------------------------------------------------------------------
Yaman ailesinden Ali Kaya’nın bacısı PERUZE, memlekete eşi ile birlikte dönmüş, yaşamının ondan sonraki bölümünü memleketteki Savaş (Mokta) kö- yünde devam ettirmiştir. Aradan çok uzun bir zaman geçtikten sonra yaşlılık dönemlerinde, Doğanşehirden gelen ziyaretçilerle konuşurken çok duygulanmış, ”Her şey gözlerimin önünde o günkü gibi canlanıyor. Bu yaşta beni Viranşehir toprağına indirseler, gider evimizi rahatlıkla bulurum” demiştir…
Kuru ailesinden; Hacı Ali- Köse ailesinden; Hurşit’in isimleri bilinmeyen iki kardeşi- Kutlu ve Mutlu ailelerinin ataları olan Hasan Ağa’nın, isimleri bilin- meyen iki kardeşi ve Gür ailesinden Mehmet ve Hasan memlekete dönen diğer insanlardır. Dönmek konusunda diğerleri gibi, önemli bir nedenleri mutlaka var- dır. Ancak bana intikal eden bir hikayeleri olmadığından sadece kimler olduk- larını isim olarak zikrettim.
BAŞKA YÖRELERE GİDEN AİLELER
Viranşehire gelen Golishalli ailelerden, özellikle Şahanlardan bir grup insan, Maraş tarafına gitmekte karar kılmıştır. Bu gruba ait Viranşehir’den ayrılma hi-kâyesini, seneler önce Doğanşehir Askerlik şubesinde yedek subay olarak görev yapmış olan, Viranşehir’den ayrılarak Maraş yönüne giden muhacir ailelerinin bir ferdi Murat Şahin’den dinleyelim:
“ Dedelerimizden edindiğimiz bilgilere göre, atalarımız ilk evvela diğer mu- hacirlerle birlikte Viranşehir’e yerleşirler. Ancak burada pek fazla kalamazlar. Daha uygun bir yer bulmak umudu ile Maraş’a doğru yol alırlar. Önce Elbistan, daha sonra Andırın ve nihayetinde Göksun’da karar kılarlar. Burada, sonraları arazi taksimatı yapılmış ve yerleşik düzene geçilmiştir. Buraya gelen ailelerden dedelerim Yusuf Tanır ve İbrahim Şahindir. Doğanşehirdeki Şahin ailelerinin bir koludur. Memlekette iken Şahanlar diye anılırlar idi. Soyadı kanunu ile birlikte Doğanşehir’deki Şahan aileleri gibi “ŞAHİN”soyadı kullanılmıştır. Bizimkilerle birlikte buraya gelen aynı köyden insanlar, değişik soyadlar alarak yaşamlarını bizimkilerle birlikte sürdürmüşlerdir.
Bizim aileden FİKRİ ŞAHİN, Maliye Bakanlığı eski Genel Müdürlüğü, Tarım Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlık müsteşarlığı,
Pakdil ailesinden NEVZAT PAKDİL, M.E.Bakanlık Müsteşarlığı, Millet vekil- liği ve Meclis Bşk.vekilliği,
Özmen ailesinden ATİLLA ÖZMEN, Atom Enerjisi Başkanlığı ve ÖSYM Başk.
Beyazit ailesinden; VURAL BEYAZİT; Donanma Ordu Başkomutanlığı, KU-RAL BEYAZİT; Ankara Savcılığı –TURAN BEYAZİT; Milletvekilliği görev-lerinde bulunmuşlardır. Bunların dışında iş adamları, hakim ve savcılar, yurt içi ve dışında görev yapan akademisyenler.
Bizimkiler her türlü bilgi ve becerilerle donanımlı olarak geldiklerinden, bura-da itibar görmüşler, bilgi ve becerilerini yöre insanlarına aktarmışlardır. Zira yöre insanlarına göre hem dini konularda ( Din alimleri, hoca ve mollalar), hem de ilmi ve beceri konularda çok daha ileri düzeydedirler. Muhacirler, birbirle-rinden kız alıp vererek yakın akraba ilişkileri içinde olmaları, savaş ve göç gibi son derece vahim ve üzücü olayların yaşanmasında, güçlü bir tarih bilinci ve ortak geçmişe sahip olmaları, sevinçte ve tasada birlik olmalarını sağlamış ve böylece asimile olmaları engellenmiştir.
Ne yazık ki bu konularla ilgilenen, bu konuları gündeme getiren yazar ve araş- tırmacılar olmadığı için, 93 Harbi nedeniyle yurdun dört bir tarafına dağılan insanlarla olan bağlantılar kopmuştur. Ancak böyle tesadüfler neticesinde bir araya gelindiğinde haberdar olunabilmektedir.
“ Bu konularla ilgili araştırmalar yaptığınızı öğrenince çok memnun kaldım. Sizinle tanışmak güzeldi. Çalışmalarınızda size yürekten başarılar dilerim.” sahinmurat@hotmail.com. Te: 0 532 445 07 46
Görüldüğü üzere muhacirler, gerek Viranşehirdekiler olsun, gerekse yurdun değişik yörelerinde olsun, gittikleri yörelerdeki insanlara oranla, gerek dini ko-nularda ve gerekse ilmi ve beceri konularda çok daha üst düzeydedirler. Bu dü- zeylilik, bulunulan yerlere ve insanlarına göre değişkenlik gösterebilmektedir. Murat Şahin’in verdiği bilgilerden anlıyoruz ki Göksun’daki muhacir aileler, Doğanşehirde’kilere oranla gelişmişlik düzeyi daha üst seviyededir. Bunu da devletin üst kademelerinde görev yapan insanların çokluğundan anlamaktayız. Bunun sebebi nedir diye sorulacak olursa, Göksun’daki muhacirlerin aynı köy ve akrabalık bağları birbirlerine yakın insanlardan oluşmasına karşın, Viranşe- hir’dekilerin değişik ve birçok köy insanlarından oluşmasına, birbirlerine pek yakın durmamalarına ve birbirlerini çekememelerine bağlıyorum.
-------------------------------------------------------------------------------------
Okçu ailesinden Hakim Dede ve Hünkardan olma Yusuf, Hüseyin, Süley- man, Sultan, Abdullah ve Etem kardeşlerden; Abdullah’ın, çok istemesine rağ-men çocuğu olmamıştır. Kardeşlerinden kendine, çocuklarından birini evlatlık verilmesini ister. Fakat kardeşlerden hiçbiri buna yanaşmaz. Kardeşlerine son derece gücenen Abdullah, eşini ve küçük kardeşi Etem’i de alarak Çorum’a göç eder. Abdullah Alaca ilçesine, kardeşi Etem de Mecitözü’ne yerleşirler.
----------------------------------------------------------------------------------
Özbey ailesinden Mevlevizade Abdulkadir ve Fatma’dan olma Hoca Süley- man, Rıfat, Hüseyin ve Hasan kardeşlerden Rıfat; ”Niye atı bu kadar koşturdun? Bak hayvancağız terden sırılsıklam olmuş, ya hastalanırsa?” diye azarlayan ağabeyi Hoca Süleymana kızıp darılarak, şahsi eşyalarını kankası Şakir Yılmaz’ a (Nuri Yılmaz’ın dedesi)vererek Adana’ya gidip ve oraya yerleşmiştir.
Rıfat güçlü kuvvetli, onurlu, yiğit bir delikanlıdır. Bu özellikleriyle Adana- da isim yapmıştır. Ancak oranın delikanlı ve kabadayıları Rıfat’ı çekememek- tedirler. Yabanın biri nasıl olur da kendi küllüklerinde ötüverir? Bu düşünceler kısa sürede kine dönüşür. Uyanık halindeyken bir şey yapamayacaklarına inanan bu insanlar, gecenin bir vaktinde Rıfat derin uykuda iken, kaldığı evi kundak- larlar. Derin uykuda alevlere yakalanan Rıfat, evi ile birlikte yanmış ve Viranşe- hir’i ve kardeşlerini bir daha göremeden dünyasını değiştirmiştir.
Pehlivan ailesinden Memet ve Senem’den olma Pehlül, Mustafa, Sabit, Gülendam ve Tufen kardeşlerden Tufen; kardeşlerinden ayrılarak Maraş’ın Gök- sun ilçesine yerleşir. Bir zaman sonra Tufen’in oğullarından biri; Mustafa ve Ayşe’den olma Pumpul’u kendisi için birkaç yakını ile birlikte istemeye gelir. İçlerinde babaları Tufen ve anaları yokturdur. Kardeşlerden Gülhanım (Ahmet Özbey’in annesi)-“ Ulan köpoğluları, böyle kız mı istenir? Sizin ananız babanız yok mu, onlar niye teşrif etmediler? Alın şu öteberilerinizi de defolun buradan” diyerek gelenleri kovar. Kardeşlerden Pehlül, çok güçlü kuvvetli bir yiğittir. Ara sıra Göksun’a gidip oraların ağası Coşkun Ağa’ya fedailik yapmaktadır. Hatta kaçırdığı eşi Ayşe’yi Göksun’a götürmüş ve Coşkun Ağaya misafir olmuştur.
Molla Cimo, Pehlül ve ölümünden sonra kardeşi Mustafa ile evlenen Ayşe ve Begi Yusuf’un eşi Seyhat’ın amcalarıdır. Ferahi isminde bir kızı vardır. Bu kıza Topal İbo diye birisi vurgundur. Normal yollardan Ferahiye kavuşamayan Topal İbo, sonunda onu kaçırma girişiminde bulunur. Ancak muvaffak olamaz. Kendisini yakalar bir iyice döver ve Ferahi’yi elinden alırlar. Bu duruma çok canı sıkılan Cimo, kızı Ferahi’yi de alarak Çorum’a gider ve oraya yerleşir. Bir daha da dönmezler. Molla Cimo’nun bir kızı da(Fatma)olup, Hacı Hamdi Durak ile evlidir. Ferahi gider ama ismi kalır yadigar. Arkasından türkü yakılır.
Ferahi, Ferahi şanlıdır şanlı,
Tarağı attı da beni aldattı.
Nesime’ye vurursun ikidir canlı,
Fero gelip de başımı yardı. (Zeki Doğan’dan nakil)
----------------------------------------------------------------------------
Yağcı ailesinden Hacı Ahmet ve Mevhibeden olma Molla Mevlüt, Cerrah Halil ve Ayşe kardeşlerden Cerrah Halil Efendi; Erzincan’a giderek oraya yer- leşir. Seferberlik yıllarında çok insan hayatını kaybeder. Çok sayıda da yaralı vardır.Yaralılar arasında Cerrah Halil de bulunmaktadır.Yaralılar çeşitli illerdeki tedavileri için hastanelere dağıtılır. Cerrah Halil kendi isteği üzerine mi, yoksa tesadüfen mi Malatya Hastahanesine nakledilir. Bir süre yattıktan sonra Doğan-şehirdeki akrabalarına haber salar. Ancak akrabalarından hiç kimse ziyaretine gelmez. İhtimaldirki haber yerine ulaşmamıştır. Aradan bir süre geçtikten sonra haber kendine ulaşan yeğeni Şevket Yağct Malatyaya giderse de amcasını yerinde bulamaz. Cerrah Halil bu ilgisizliğe çok içerlemiş, iyileşince de Doğan-şehirdeki akrabalarına hiç uğramadan ve haber vermeden doğruca Erzincan’a dönmüş ve hayatına orada devam etmiştir. Bu arada evlenmiş ve birkaç kız çocuğu olmuştur.
Belli bir zaman geçtikten sonra, “Ata” ailesinden Hasan Ata’nın, kombine tren bileti vardır. Bu bilet 6 ay süre ile geçerlidir. Hasan Ata, bari biletimin süre- si dolmadan Erzincandaki Cerrah Halil dayımı ziyaret edeyim diye düşünerek, trene bindiği gibi soluğu Erzincanda alır. Dayısının evinde bir süre kalan Ha-san’ın aklından şeytani bir düşünce geçer. Hasan evlidir ve çocuğu olmamıştır. Çocuk sahibi olmak dayanılmaz bir istek halindedir. Aklından bir evlilik daha yapmak geçmektedir. Dayısının kızları da hepsi birbirinden güzeldir. İçinden, “Acaba içlerinden birini alıp gitsem mi?” diye geçirmektedir. Ama annesinin razı olmayacağından ve tepki göstereceğinden emin olduğundan buna cesaret edemez. Doğanşehir’e yalnız olarak dönen Hasan, bir zaman sonra dayısının kızlarından biriyle değil de, Gölbaşı’lı Ali Ağa oğlu Recep Ağa’ın kızı ile evle-nerek, önceden planladığı düşüncesini gerçekleştirmiş olur.
---------------------------------------------------------------------------------
Viranşehir’den, başlangıçta, gelmiş oldukları memleketleri olmak üzere, ül-kenin değişik yörelerine, daha iyi yaşam koşulları bulmak adına ayrılan, ancak, niçin ayrıldıklarına dair nedenleri bana intikal etmeyen aileleri de kısaca, sadece isim olarak zikredebiliriz.
1)Gölbaşı ilçesi Göynük ve İnekli köylerinde bulunanlar.( Memet Taplı sonra-dan tekrar Viranşehir’e dönmüştür.
2)Turan Karatepe’nin dedesi Kabil (Ali Ağa) ve onun kardeşi Reşit Ağa, Yaşar Yaman’ın hısımları Molla İdrisler- Mustafa ve Haci Ali Bilir. Ali Ağa ve Fidi’den olma Kabil, Reşit ve Recep kardeşler. Bu ailenin hikayesi, o ailenin sonraki jenerasyonundan Turan Karatepe tarafından bana aktarıldığı şekliyle:
Kabil, Doğanşehir’e gelmiş, ancak Reşit ve Recep Gölbaşında kalmayı sür-dürmüştür. Kabil’in Doğanşehir’e geliş hikayesi Turan Karatepe’nin anlatımiyle şöyledir: 93 Osmanlı-Rus Harbi sonucunda diğer köy halkları gibi, köyleri Her-tüs(Sarıçiçek) ü terkederek, yola revan olurlar. Bunlar Ali Ağa ve Fidi’ den olma üç kardeştirler. Recep, Kabil ve Reşit. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Gölbaşı’nın Abbasiye(Bozlar) köyüne yerleşirler. Kısa zamanda efendilikleri-ile, cesur ve aydın kişilikleriyle kendilerini o yöre insanlarına kabul ettirirler. Gölbaşı’nın sıcağı ve sivri sinekleri, memleketteki serin ve sineksiz bir yaşama alışkın olan bu insanları rahatsız etmeye başlamıştır.Yakınlarındaki Viranşehirde çok sayıda muhacir olduğunu ve orasının havasının çok müsait olduğunu duy-muşlar ve oraya gitmeyi dillendirmeye başlamışlardır. Kardeşlerden Reşit’in eşi Suna buna son derece karşıdır. “ Benim biricik kızım burada ölmüş, onun mezarını burada bırakıp bir yerlere gidemem. İsteyen istediği yere gidebilir” der. Bunun üzerine kardeşlerden Kabil Viranşehir’e göç eder. Kardeşlerden Reşit, eşi Suna’yı ikna edemediği için Gölbaşı’nın Abbasiye(Bozlar) köyünde yaşamını sürdürmeye kardeşi Recep ile devam eder. Kardeşlerden Recep de Gölbaşı’ında karar kılmıştır.
Diğer kardeş Kabil(Babasının adından dolayı Ali Ağa olarak bilinir) Viranşe- hir’e gelip yerleşir ve muhacir ailelerle birlikte yaşamlarını sürdürür. Kabil, Ok-çu ailesinden Hüseyin ve Havva’dan olma Fatma ile evlenir. Bu evlilikten 1)Seydi Vakkas(Turan Karatepe’nin babası) 2) Nazlı (Kadir Okçunun annesi) dünyaya gelir. Kabil(Ali Ağa) ikinci evliliğini Sündüs’le yapar ve bu evlilikten de Peruze olur. Üçüncü evliliğini de Memet Hoca ve Hayati’den olma Hanife ile yapar. Alibey adında bir çocukları olursa da çocuk yaşta ölür.
Gölbaşında kalan Reşit Ağa’nın, orada ölen kızının dışında, Kamil adında bir oğulları daha vardır. Kamil de babasının oğlu olduğunu kanıtlarcasına, cesareti, dürüstlüğü ve efendiliği ile oradaki insanlara kendisini kabul ettirir. Kâmil, ba-bası gibi ağa olarak itibar görür, sevilir ve sayılır. Kâmil Ağa, Heleteli Miktat Ağa’nın kızı ile evlenir. Bu evlilikten Fadime isminde bir kızları olur. Fadime, Musa ile evliliğinden; Naciye ve Hacı Ali adında iki çocuk dünyaya getirir.
Naciye, Doğanşehir’e önceleri göç etmiş amcası Kabil’in torunu Turan Kara- tepe ile hayatlarını birleştirir. Artık bundan sonraki hayatını Doğanşehirde ço- cukları; Alibey, Fadime, Oktay, Mehtap,Yalçın ve Sibel ve eşi Turan Karatepe ile sürdürür…
Gölbaşı’ndaki kardeşlerden Recep’in Emine ile evliliğinden olan Fatma, Viran- şehir’e gelin gelir. Ata ailesinden Ali Hoca oğlu Hasan Ata ile evlenir ve bu ev-lilikten; Zöhre- Hacı Ahmet- Hacı Memet ve Hacı Mustafa dünyaya gelir. Fat-ma, zengin ve varlıklı bir aileye mensuptur. Ata ailesinin mal varlığının Fatma’ dan kaynaklandığı ifade olunmaktadır.
-
Konyanın Çumra ilçesi Batum köyünde Durak ailesinden olanlar.
Viranşehirdeki yakınlarının ısrarlı daveti üzerine buraya gelen,Yusuf’un Mine ve Basim’den olma 6 çocuğu vardır. Bunlardan Ümmiye ve Zahide Doğanşehir-de gelin olarak kalır. Ümmiye Esat Doğan ile, Zahide Hasan Özbeyle, onun ölümü üzerine de Hacı Abbas Durak ile evlenir. Diğer kardeşler Rukiye( Yağcı ailesinden Süleyman ile evlidir.) Zekiye ve Ali Rıza, Konya’nın Çumra ilçesi Batum köyünde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Köylerinin adının Batum olması, bir zamanlar Osmanlı’ya ait olup, sonradan Rusya’ya bırakılan ve şu sıralar Gürcistan toprakları içerisinde bulunan büyük bir liman şehri Batum’a izafeten-dir. İsmi sonradan aklıma gelen Cemil de bu aileden olup, Batum köyünde yaşam sürmüştür.
4)Maraş’ın Elbistan, Andırın ve Göksun ilçesi Korkmaz köyünde, Şahin, Yaman ve Erdoğan ailesinden olanlar 4) Çorum’un Alaca ve Mecitözü’nde Ok- çu ailesinde olanlar,
5)Diyarbakır’ın Ergani ilçesi Balakor köyünde Yağcı aile yakınları.
6) Amasya Suluova ilçesinde yaşayanlar.
7) Tokat’ın Erbaa ilçesinde yaşayanlar.
8) Hatay’ın Dörtyol ilçesinde yaşayanlar.(Yıldırım ailesinden)
9) Muş ili ve Belene yerleşen Mehmet ve Ali Şen kardeşler.
10)Adana –Saimbeyli ilçesinde bulunanlar.
11)Elbistan’a giden bir grup; Nuri Yılmaz’ın hısımları orada bir köy oluş- turarak adını gelmiş oldukları yere izafeten “Posof” koymuşlardır. Ayrıca Kuş- kaya köyünde de Ahmet Eroğlu’nun hısımları bulunmaktadır.
----------------------------------------------------------------------------
VİRANŞEHİRE SONRADAN GELENLER 1) Ali ve Ayşeden olma Memet, Gölbaşı İlçesi Göynük köyündenViranşehir’e dönüş yapmış ve Göynüklü Memet diye anılmıştır.
2)Besni’den gelip, Viranşehirde ayakkabı tamirciliği yapan Ahmet, Begi ailesin- den İbrahim Adile kızı Zöhre ile evlenmiş, bu evlilik sonucu; Pakize (İshak Öz- can- Rahime- Osman ve Ömer Canpolat’ların anneleri)- Emine ( Asya- Hediye- Zekiye- Zemzem- Kifaye- Halime ve Naime’nin anneleri)- Köşger Mustafa Tatar- Kahveci H.Ahmet Yalvaç ve Mahmut dünyaya gelmişlerdir.
Besni’den Viranşehire gelen Ahmet’in atalarının Urfalı oldukları, Besni’de “Ur-falı Oğulları” diye anıldıkları bilinmektedir.
3)Yurdakul ailesinden Laz Yusuf ve Laz Derviş, Artvin’in Aşağı Hod köyünden gelip Sürgü Reşadiye’ye yerleşmişler bilahare Viranşehir’e gelmişlerdir.
4) Kabakaş ailesinden Abdülaziz (Emin Kabakaş) de Artvin’in Aşağı Hod kö- yünden gelmiş olup Reşadiye’ye ve daha sonra da Viranşehir’e yerleşmiştir.
5)Aslan ailesinden Latif Aslan ve daha sonradan diğer kardeşler Aslan ve İsken-der- Şavşat’ın Savaş (Mokta) köyünden gelerek buraya kalıcı olarak yerleştiler.
6) Toraman ve Karaduman aileleri Erzurum Tortum ilçesi Hamidiye köyünden geldiler. Geliş hikayeleri şöyle idi:
RECEP ve SADIK KÖPEĞİ
( Seferberlik (I.Dünya Savaşı ) Muhacirleri )
Karaduman ailesinden Recep, eşi Mine ve çocukları Emine Korkmaz, Fadi- me Durak (Benim anne annem), Ayşe Aslan( Burhan Ünver’in annesi), Memet (Sefa Karadumanın babası) ve İsrafil (Raif Karadumanın babası), Erzurum’un Tortum ilçesine bağlı Hamidiye köyü sakinleridirler.
Bu muhacirlerin geliş serüvenini trajik bir hikaye ile sürdürelim.
Bu sıralar 1. Dünya Savaşı, bütün yoğunluğu ile sürmektedir. Osmanlı Devleti de bu savaşın içinde olduğundan her cephede düşman devletlerle mücadele ver-mektedir.Yurdun doğu bölgesi Rusların ve destek verdikleri Ermenilerin baskısı altındadır. Kadınlı erkekli herkes; korku, şiddet ve tüm zorluklara rağmen bu amansız saldırılara karşı koymaktadır. Evin erkeği ve reisi Recep, tüfeğini omu-zuna alıp, sadık köpeği ile gündüz boyunca askerlerle birlikte düşmanla savaşır, akşam olunca da evine, eşi ve çocuklarının yanına dönerdi. Bu durum bir süre böyle devam eder. Evde, ayrıca Recep’in yaşlı ağabeyi Yusuf da birlikte kal-makta, kendi evde olmadığında evdekilere sahiplik etmektedir.
Nihayet günlerden birgün, her akşam eve dönen Recep, henüz eve dönme- miştir. Belki bir aksilik çıkmış ve geç kalmıştır, birazdan çıkar gelir İnşaallah diye düşünülür. Fakat zaman bir hayli geçmiş olmasına rağmen, Recep hala dön-memiştir eve. Evde endişeli bir bekleyiş başlamıştır. Evin hanımı Mine çok endişe duymakta ancak, çocuklara belli etmemeye çalışmaktadır. Hava aydınlan-maya başlayınca, gece boyunca gözünü kırpmayan Mine, çocukları uyandır-mamaya çalışarak sessizce kardeşlerinin evine seğirtir. Durumu onlara anlatır. Başta erkek kardeşleri Kerim ve Fehim olmak üzere hemen herkes, “ Recep her akşam eve dönerdi, dönmediğine göre mutlaka başına bir şey gelmiştir” düşün-cesiyle etrafı araştırmaya koyulurlar. Arama belli bir süre devam ettikten sonra, Recep’in bir ağaca sırtını dayamış, iki eliyle tüfeğine sımsıkı sarılmış, yanında sadık köpeği olduğu halde hiç kıpırdamadan oturduğunu fark ederler. Heyecanla ona doğru koşmaya başlarlar. Yanına geldiklerinde korkunç bir manzara ile kar-şılaşırlar. Bacağının biri yerinde yokturdur. Akan kanlar nerdeyse kurumaya yüz tutmuş, gözleri hafifçe aralık, hareketsiz bir şekilde belli bir noktaya bakar vazi-yettedir. Belli ki bir şarapnel parçası bacağının birini koparmıştır. O vaziyette kendini eve atmaya çalışmış, ancak aşırı kan kaybından mecalsiz düşerek, ora-cıkta bulunan ağacın dibine çökerek ve gövdesine sırtını dayayarak dinlenmek istemiş, ancak, hayatta kalmaya fazla direnemeyerek Hakkın rahmetine kavuş-muştur. Ve en önemlisi sadık köpeği bir an bile olsa yanından ayrılmamıştır.
Köy ve evlerinde derin bir sessizlik hakimdir. Recep ebedî ikâmetgahına defnedilmiştir. Üzüntüden kimsenin ağzını bıçak açmamaktadır. Mine ve henüz gençlik dönemlerini yaşamakta olan kızları Emine- Fadime- Ayşe ve oğulları Memet ve İsrafil ağlamaktan yorgun düşmüşlerdir. Mine’nin genç yaşlardaki erkek kardeşleri Kerim ve Fehim: “- Bacı, kocan Recep, vatan uğruna hayatını kaybetti. Sen kadın halinle, bu kadar genç yaştaki çocuklarla ne yapacaksın? Üstelik böylesi bir ortamda. Durum çok karışık, ne olacağı belli değil. Ruslar habire saldırıyor ve devamlı ilerliyor.Yarın ya da birkaç gün sonra buralarda olamayacakları ne malum? Bizler artık buralarda durmak istemiyoruz. Sizleri de Rus’ların merhametine bırakamayız. İçimiz rahat etmez. Sizleri de beraber gö-türmek isteriz, ne dersin?... Mine bir süre düşündükten sonra; “-Kardeşlerim bana kalsa, Recep’imi buralarda bırakıp bir yerlere gitmem. Ama bu çocuklar belimi büküyor. Sizlerle gelmekten başka çarem yoktur. Üstelik boş odaları as-ker cesetleri ile dolu. Korkudan çocuklar uyuyamıyorlar, hem nereye kadar?….
Harp esnasında şehit düşen askerler, hava soğuk, yerler don olduğu için toprağa defnedilemiyor, kurda kuşa yem olmamaları için de köylerdeki evlerin boş odalarına istif ediliyordu. Cesetler şiddetli soğuklardan dolayı, odun gibi kaskatı kesiliyorlardı. Baharla birlikte de derin bir çukur eşilerek topluca defne-diliyorlardı… Sonuçta alınan karar, uygulamaya konulur. Ancak nereye gidile-cek? Bu konuda hiçbir bilgileri yokturdur. Bu konuda, harbe iştirak eden ve ara sıra gelip kendilerinde bir süre kalmakta olan Abdürrezzak isimli askerin fikrini almak isterler. Kendisine danışıldığında Abdürrezzak şu bilgileri aktarır:
-Ben Malatya’nın Viranşehir nahiyesindenim. Bizim oradaki insanların hemen hemen hepsi Kars, Ardahan ve Artvinden gelmiş 93 muhacirleridir. İsterseniz ve beni de aranızda gizlerseniz sizleri oraya götürürüm. Evet, teklif makuldür. Üstelik gidecekleri yerde, bu taraflardan giden muhacirlerin olması, onları daha da rahatlatmıştır. Onlar, kendilerini anlayabilecek ve yardımcı olabileceklerdir. Lüzumlu eşyalarını kağnı arabasına yükleyip, camızları da arabaya koştuktan sonra, ho diyerek yola revan olurlar. Sivas’ın Suşehri’ne kadar küçücük molalar hariç durmaksızın devam ederler. Suşehri’ne geldiklerinde artık gidecek takat- ları kalmamıştır. Üstelik çocuklar yol gitmekten usanmış, huysuzluk etmekte- dirler. Burada uzunca bir süre dinlenmeye karar verirler.Tekrardan yola koyu- lurlar. Kendileri ile birlikte olan Abdürrezzak (Vahit Doğan’ın dedesi )bazen kendisini gizliyerek, bazen de dedelerinin 93 Harbi sonunda yaptıkları göç hikâ-yelerini, Viranşehir’e geldikten sonraki yaşantıları anlatmakta, başta çocuklar olmak üzere diğerleri pür dikkat dinlemektedirler.
Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Viranşehir’e vasıl olunur. Bu arada Rusyada Bolşevik isyanı çıkmış ve Rus askerleri ülkeyi terk etmiş, kendi ülke- lerine dönmüşlerdir. Bu durum Abdürrezzakı rahatlatmış, kendisini gizlemeye gerek kalmamıştır. Ailesine kavuşmuş ve artık huzur içerisindedir. Diğerleri ise bir süre Topraktepe köyüne misafir olur ve orada bir süre kalırlar. Abdürrezzak, bu durumdan rahatsızdır. Bu aile Erzurumda kendisine az mı kucak açmıştı? Bir şeyler yapmalıydı. Üstelik kendisi ağagillerden olup varlıklı ailelerdendi. Duru-mu aile büyüklerine açar. Onlar da gelsin bizim bağ-bahçe işlerimize ve hayvan-larımıza baksın demeleri üzerine, durumu Kerim Toraman’a aktarır. Kerim teklifi kabul eder ve hemen işe koyulur. Mine, kaynı Yusuf ve çocuklara da vari-yatlı bir insan olarak bilinen Zaptiye Memet Durak sahip çıkar, onlara kalacak-ları yer temin eder ve böylece her şey rayına oturur. Kerim ve Fehim kardeşler buradan evlenip yuva kurarlar. Mine burada ebelik yapar. Çocuklarından( Ço-cuklar aslında yetişkindirler) Emine; Gogoplardan Hacı Ali ile, Fadime; Zaptiye Memet ile kuma olarak, Memet; Polatlı Cennet ile, onun ölümü üzerine kaynı İsrafil’le evlenirler ve çağa-çocuğa karışırlar.
MEMLEKETTEN DOĞANŞEHİR’E ÇOK SONRADAN GELENLER ( (- Posof- Ardahan merkez ve köylerinden gelen aileler - ) : 1-Habip Erdem ve oğulları (Rıfat, Sait, Mukaddim. 2-Efrail Güler ve oğulları (Mehmet, Ahmet) 3-Akali Aktan 4-İbrahim Aktan 5-Kurban Eren 6-Necmeddin Eren 7-Süley-man Özdemir(Öğret.) 8-Nazım Elçi 9-Ali Elçi 10-Hasret Köse 11-Mehmet Ak-tan ve oğlu(Sabahattin) 12-İsmail Aktaş 13-Fahrettin Birdal 14-Şaban Yılmaz ve oğulları (Merdali,Fahrettin,Necmettin) 15-Vasıf Erdem ve oğulları(Kemal, Cemal, Cemil) 16-Ömer Elmas ve oğlu(Önder) 17-Fahrettin Gürler. 18-Murtaza Bilgili ve oğulları(Zeki,Refik) 19-Süleyman Bilgili 20-Tahir Uğurlu 21-İsmail Uğurlu 22-Ali Kayabaşı 23-Gani Kayabaşı 24-Osman Aktan 25-Mustafa Kama-cı ve oğulları(Yaşar,Ahmet,Evsal) 26-Enver Kali 27-İlyasoğlu Zikri 28-Süley-man ve Kaptan Baydar 29-Cemal Koçak ve oğlu (Tahsin) 30-Rahim Önder 31-Reşit Karadağ 31-İlmizar Asdemir ve oğulları (Adem, Fatih Abdurrahman) 32-Murşit Kardağ ve oğlu(Bilal) 33-Muhlis Aslan ve oğulla-rı(Cemalettin, Şahsettin, Halis) 34-Bilal Elçi ve oğlu(Önder) 35-Mehmet Demirci ve oğlu (Te-mel) 36-Murtaza Taştan ve oğulları (Zeki,Rahmi ) 37-Mülazim Elçi ve oğulları (Recep, Eyüp)
Dostları ilə paylaş: |