Bibliyografya : 7 Diğer Dinlerde İlham



Yüklə 1,38 Mb.
səhifə1/38
tarix30.12.2018
ölçüsü1,38 Mb.
#88072
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38

İLHAM 5

Bibliyografya : 7

Diğer Dinlerde İlham. 7

Bibliyografya : 10

İLHAMİ 10

İLHÂMÎ, ABDÜİVEHHÂB 10

Eserleri. 10

Bibliyografya : 11

İLHÂNÎ TAKVİM 11

İLHANLILAR 11

Bibliyografya : 13

Sanat. 14

Bibliyografya : 16

İLİG 16


Bibliyografya : 17

İLİG HANLAR 17

İLİM 17

Bibliyografya : 18



İLİM 19

İlim Kavramının Gelişimi. 21

Bibliyografya : 25

İLİŞ MUHAMMEDİ 26

İLK BEDİR GAZVESİ 26

İLKAH 26


Bibliyografya : 28

İLKİYÂ el-HERRÂSÎ 29

İLLET 29

İLLET 29


İLLET 29

İLLET 29


Bibliyografya : 32

İLLİYYET 32

Bibliyografya : 34

Kelâm. 35

Bibliyografya : 37

İLÜYYÎN 37

Bibliyografya : 38

ÎLM-İ AHKÂM-I NÜCÛM 38

Bibliyografya : 41

İLM-İ BATIN 41

İLM-İ FELEK 41

Bibliyografya : 44

İLMİ HAVAS 45

İLMİ HAYEVÂN 45

İLMİ HEYET 45

İLMİ HİLAF 45

İLMİ HİSÂB 45

İLM-İ LEDÜN 45

İLMİ MENÂZIR 45

Bibliyografya : 47

Osmanhlar'da. 48

Bibliyografya : 50

İLMİ MÎKÂT 50

Bibliyografya : 51

İLM-İ NEBAT 51

Bibliyografya : 54

İLMİ NÜCÛM 54

İLMÂM 55


el-İLMÂM 55

Bibliyografya : 55

İLME'L-YAKİN 55

Bibliyografya : 56

İLMİ BEY, FÂNÎZÂDE 56

Bibliyografya : 57

İLMÎ EFENDİ 58

İLMİHAL İLMİHAL 58

Bibliyografya : 59

İLMİYE 60

Bibliyografya : 64

İLMİYYE SALNAMESİ 64

İLMÜ'L-CEMÂL 65

Bibliyografya : 68

İLMÜ'L-İSTİHZÂR 68

İLMÜ'N-NEFS 68

Bibliyografya : 71

İLMÜHABER 72

Bibliyografya : 72

İLTİFAT 73

Bibliyografya : 74

İLTİKÂÜ'I-HÂTIREYN 75

İLTİMAS 75

Bibliyografya : 75

İLTİZAM 76

İLTİZAM 76

İLTİZAM 76

Bibliyografya : 80

İLTUTMIŞ 81

Bibliyografya : 81

İLÛRÎ İLÛRÎ 82

Eserleri. 82

Bibliyografya : 83

İLYÂ 83


İLYÂS 83

Bibliyografya : 86

İLYAS BEY 86

Bibliyografya : 87

İLYAS BEY CAMİİ 87

Bibliyografya : 88

İLYAS BEY KÜLLİYESİ 88

Bibliyografya : 90

İLYAS BEY MESCİDİ 90

Bibliyografya : 91

İLYAS EFENDİ 91

İLYAS SARUHÂNÎ 91

İLYÂSÎLER 91

Bibliyografya : 92

İLYASIN 92

İLYASŞÂHÎLER 92

Bibliyografya : 93

İMA 93


İMÂD-İ FAKİH 93

Eserleri. 93

Bibliyografya : 94

İMÂD-İ HASENÎ 94

Bibliyografya : 95

İMADİ 95


Eserleri. 95

Bibliyografya : 96

İMÂDÎ-İ GAZNEVÎ 96

Bibliyografya : 97

İMÂDŞÂHÎLER 97

Bibliyografya : 98

İMÂDÜ'L-İSLÂM 98

Bibliyografya : 98

İMÂDÜDDEVLE 98

Bibliyografya : 99

İMÂDÜDDİN el-HAMZÎ 100

Bibliyografya : 100

İMÂDÜDDİN el-İSFAHÂNÎ 100

Eserleri. 101

A) Edebî Eserleri. 101

B) Tarihe Dair Eserleri. 102

Bibliyografya : 102

İMÂDÜDDİN ZENGÎ 103

İMÂDÜLMÜLK 103

Bibliyografya : 103

İMÂLE 103

Bibliyografya : 104

İMÂLE 104

Bibliyografya : 105

İMAM 105

Bibliyografya : 108

Osmanlı Devleti'nde İmamlık. 109

Bibliyografya : 115

Cumhuriyet Döneminde İmamlık. 116

Bibliyografya : 117

Fıkıh. 117

Bibliyografya : 120

İMAM 121

Bibliyografya : 121

İMÂM-I ÂZAM 121

İMÂM-I ÂZAM BAYRAĞI 121

İMÂM-I ÂZAM TÜRBESİ 121

İMAM-HATİP LİSESİ 121

Bibliyografya : 125


İLHAM

Feyiz yoluyla insanın kalbine ulaştırılan bilgi.

Sözlükte "içmek, birden yutmak" an­lamındaki lehm (lehem) kökünden türe­miş olan ilham kelimesi "yutturmak" de­mektir. Terim olarak "Allah'ın, doğrudan veya melek aracılığıyla iyilik telkin eden bilgileri insanın kalbine ulaştırması" diye tanımlanabilir. Bilgi kaynaklarını kullan­madan insanın zihninde (kalbinde) aniden ortaya çıkması ilhamın esasını teşkil eder. Yaygın olmamakla birlikte ilham ye­rine havâtır, hevâcis ve firâset tabirleri de kullanılmış, ayrıca bunlara az çok farklı mânalar yüklenmiştir. Hads. keşif, tecel­lî, vârid ilhama yakın anlamlar verilen di­ğer bazı terimlerdir. Sadece bir âyette ge­çen ilham kavramıyla Allah'ın insan ben­liğine hem manevî zaaflarını hem de güç­lerini yerleştirdiği belirtilir.1 Müfessirler, Hz. Musa'nın annesine ya­pılan vahyin doğrudan Allah tarafından kalbine ulaştırılan ilham anlamına geldi­ğini genellikle kabul ederler. İlham kavra­mı hadislerde de yer alır. Hz. Peygamber Husayn adındaki sahâbîye öğrettiği dua­da, "Allahim! Bana gerçeği bulma yete­neğini ilham et" ifadesi mevcuttur.2 Yine Resûi-İ Ekrem, Allah'ın kendisine ilham ettiği övgüler­le O'na hamdettiğini açıklamış 3 "Sizden önceki ümmetler içinde ilham verilen kimseler vardı. Eğer ümmetimin arasında böylesi bulunuyorsa o Ömer'dir" demiştir.4

İlk defa Şia'nın aşırı gruplarına mensup Mugire b. Saîd el-İclî'nin "ism-i a'zam" sayesinde ilâhî bilgilerin kalbe akacağını iddia etmesinden sonra Ca'fer es-Sâdık'a nisbet edilen çeşitli rivayetlerin de etki­siyle ilham, bazı Şiî fırkaların kendi imam­larına gelen kesin bilginin kaynağı olarak görülmüştür.5 Bundan yaklaşık bir asır sonra Haris el-Muhâsibî, Zünnûn el-Mısrî, Bâ-yezîd-i Bistâmî ve Ebû Saîd el-Harrâz gi­bi sûfîler ilhamı duyu, haber ve aklın öte­sinde bilginin asıl kaynağı olarak kabul et­mişlerdir.6 İlk devir sûfîleri, Kur'an ve Sünnete başvurarak değerlendirme­ye tâbi tutmayı gerekli gördükleri ilhamı sadece itikadî konularda dikkate alırken daha sonra yetişen sûfîlerce ilham, bütün dinî konularda kullanılan müstakil bir bilgi kaynağı haline getirilmiştir. Diğer taraftan Mu'tezile kelâmcılan içinde "as-hâbü'l-ilhâm" (ashâbü'l-maârif) adı verilen bir grup, aklî bilginin tefekkür sonunda ilâhî ilham yoluyla meydana geldiğini sa­vunmuştur.7 Nitekim Câhiz'in Kitâbü'l-İlhâm adlı bir eser yazdığı bilinmektedir.8 Ehl-i sünnet ilm-i kelâmının teşekkül etmeye başlamasından itibaren kelâm literatüründe ilhamın mevcudiye­ti ve ifade ettiği bilginin değeri konusuna yer verilmiştir. Bilindiği kadarıyla ilha­mın dinî konularda bilgi kaynağı olama­yacağını söyleyen ilk Sünnî kelâmcı Ebû Mansûr el-Mâtüridî'dir. Mâtürîdî, insana ait bilginin eksikliğini öne sürerek doğru­dan doğruya Allah'tan gelen ilhamı bilgi­ye başvurmak gerektiğini iddia eden çe­şitli grupların bulunduğuna dikkat çek­miş ve görüşlerini eleştirmiştir.9 İbn Fûrek'in ilhamın kesin bilgi kaynağı olamayacağını ve dinî bir de­lil teşkil etmeyeceğini kabul etmesine karşılık 10 Abdülkâhir el-Bağdâdî, bazı in­sanlarda nazari bilginin ilham yoluyla or­taya çıkabileceğini savunmuştur.11 EbûHâmidel-Gazzâirnin ilhamî bilgiye büyük önem vermesinden sonra her ne kadar Ebü'l-Muîn en-Nesefî ve Necmeddin en-Nesefî gibi Mâtürîdî ke-lâmcıları onun kesin bilgi kaynağı oluştu­ramayacağına dikkat çekmişlerse de Fah-reddin er-Râzî, İbn Haldun, İbnü's-Salâh, Şevkânî, Zebîdî, Şehâbeddin el-Âlûsî gibi âlimler, takva sahibi bazı kimselere gelen ilhamın geçerli bir bilgi kaynağı olabile­ceği görüşüne meyletmişlerdir.12

Şeytanın vesvese yoluyla kötü şeyleri telkin etmesine karşılık Allah'ın veya me­leklerin hakka ve hayra yönelten bilgileri ilham yoluyla insanın kalbine ulaştırdığı konusunda İslâm âlimleri arasında he­men hemen görüş birliği vardır. Bu hu­susta en katı tavrı ortaya koyan Mu'tezi­le âlimleri bile düşünme eylemine geçme­sini sağlamak amacıyla Allah'ın insana bazı fikirleri ilham ettiğini, ayrıca O'nun başarıya ulaşmaları için müminlerin kal­bine cesaret, yenik düşmeleri için kâfir­lerin kalplerine de korku bıraktığını ka­bul ederler.13 Âlimlerin önem verdiği husus, velîlere veya muttaki kul­lara verilen özel anlamdaki ilhamın varlı­ğı ile bunun kesin bilgi kaynağı olup ola­mayacağıdır. İbn Sînâ. temiz nefislerin faal akılla ilişki kurabileceğini ve bunun vuku bulması halinde başkalarına gel­meyen bilgilerin bu nefislere feyiz yoluy­la akacağını belirterek bunun velîlere ge­len ilham olduğunu söyler.14

Sûfîlerin yanı sıra Gazzâlî. İbn Haldun ve Zebîdî gibi âlimler kalbin biri duyular âlemini, diğeri gayb ve melekût âlemini algılamaya müsait İki yönü bulunduğunu kabul ederler. Beş duyu ile dış dünyayı id­rak eden insan iç duyusuyla da gayba ve melekût âlemine muttali olur. Kalbin me­lekût alemiyle irtibat kurup doğrudan

bilgiler alabilmesi için her türlü kötülük­ten arınması ve büyük bir mücâhedeye girişmesi gerekir. Bu gerçekleştiği tak­dirde kalpteki perdeler kalkar ve oraya Allahtan veya meleklerden bilgiler geli.15

İslâm âlimlerinin, gerek herkese veri­len umumi gerekse velîlerde ortaya çık­tığı kabul edilen hususi ilhamın dinî ko­nularda kesin bilgi kaynağı teşkil etmesi ve delil olarak kullanılmasına ilişkin gö­rüşlerini iki noktada toplamak mümkün­dür.



1. İlham, Allah veya melek tarafın­dan kalbe ulaştırıldığı için en doğru bilgi olup kesin delil kabul edilebilir. Başta sû-fîler olmak üzere İbn Sînâ, Abdülkâdir el-Bağdâdî. Gazzâlî, Fahreddin er-Râzî, İbn Haldun, Zebîdîve Haydar el-Âmülî gibi âlimler bu görüştedir. Dayandıkları delil­ler İse şöylece özetlenebilir:

a) Allah tak­va sahiplerine bilmediklerini öğreteceği­ni belirtmektedir. Nitekim bazı âyetlerde, "Allah'tan korkarsanız size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir.16 "Allah'tan korkan kimseye O bir çıkış yolu gösterir 17 buyurmuş­tur. 18

b) Hz. Peygam­ber Allah'tan ilham talep etmiş, ashabı­na da bunu öğütlemiş, ilmiyle amel eden­lere Allah'tan bilgiler geleceğini haber vermiş, şeytanın insana kötülüğe yönelik vesveseler telkin etmesine karşılık mele­ğin iyiliği ilham ettiğini açıklamış ve il­ham meleğinin müminin kalbinde Allah adına nasihat verdiğini bildirmiştir. 19

c) Ashap ve tabiîn nesline mensup müttakilere pek çok ilhamın gelmesi bu tür bilginin varlığına ve doğruluğuna bir delil oluşturur. Nitekim Hz. Ebû Bekir'in doğacak çocuğunun kız olacağını söyle­diği nakledilmektedir ki bunu ilhamdan başka bir yolla bilmesi mümkün değildir. 20

d) Salih kimselere sâdık rüyalar yoluyla bazı bilgilerin ilham edildiği bilinmektedir. Resûl-i Ekrem sâ­dık rüyaları nübüvvetin bir parçası olarak değerlendirmiş ve vahyin kesilmesinden sonra geride bu yolun kaldığını söylemiş­tir. Bu ise ilhamın vukuuna ilişkin tecrü­beye dayanan bir delildir ve rüyada gelen ilhamı bilginin uyanıklık halinde de ger­çekleşmesi mümkündür. 21

e) Dinin aslı vahye dayandığına göre onun anlaşılabil­mesi için Allah'tan gelen bilgilere ihtiyaç vardır. Hz. Peygamberle birlikte vahiy ka­pısı kapandığından geride sadece ilham yolu kalmıştır.22

f) İlâhî emirlere uyan herkes ilhamî bilgile­re tecrübe yoluyla ulaşabilir. İlhamî bilgi­ler ferdî tecrübelere konu teşkil ettiğin­den bunları reddetmek isabetli olmaz.23 İlhamî bilgileri alan sâlih insanların dünyevî arzulardan yüz çe­virip Allah'a yönelmeleri de bu hususu kanıtlayıcı mahiyettedir.

2. İnsan kalbine bazı bilgilerin ilham edilmesi mümkün olmakla birlikte bunlar genel geçerliliği bulunan kesin bilgi kaynağı teşkil etmez ve dinî alanda delil olarak kullanılamaz. Sûfiyye ile onlara tâbi olanların dışında kalan İslâm âlimlerinin çoğunluğu bu gö­rüştedir. Delilleri ise şöylece özetlenebilir:

a) Kur'an'da insanın doğru bilgiye ulaş­mak için başvurması gereken kaynaklar duyular, akıl yürütme ve vahiy olmak üze­re üç noktada toplanır. Yine Kur'an'da canlı cansız bütün varlıkları gözlem altı­na alıp incelemeyi ve akıl yürüterek onla­rın menşei hakkında bilgi üretmeyi em­reden, daha sonra da üretilen bilgilerin vahyi teyit ettiğini açıklayan 700'den faz­la âyetin mevcudiyetine karşılık ilhamî bilgilerin elde edilmesiyle ilgili açık an­lamlı beyanların bulunmayışı bu yönte­min kesin bilgi kaynağı olmadığını göste­rir. 24

b) Hz. Peygamber'in Al­lah'tan rüşdünü ilham etmesini istemesi özel anlamda değil genel anlamda bir il­ham niteliği taşır,

c) İlham kesin bilgi kay­nağı olsaydı bu yöntemle elde edilen bil­giler arasında çelişki bulunmaz, farklı din ve mezhepler teşekkül etmezdi. 25

d) İlhamî bilgiler kontrolü mümkün olmayan sübjektif bir nitelik taşır. Bu se­beple ilhamın bilgi kaynağı olduğunu id­dia etmek kadar olamayacağını söylemek de mümkündür.26

İlhamın dinî alanda kullanılabilecek ke­sin bilgi kaynağı olmadığını ve uyulması Zrunlu bir hükmün delilini teşkil edeme­yeceğini savunan görüş nasların yanı sıra akıl ilkelerine daha uygun görünmekte­dir. İlham taraftarlarının dayandığı âyet­lerde, muttaki ve sâlih kullara dinî hü­kümlere kaynak teşkil edebilecek bilgi verildiğine dair açık bir beyan mevcut de­ğildir. Bu âyetlerde ilâhî emirlere uyanla­rın Allah yolunda başarılı kılınacakları, ne­fislerine karşı verdikleri mücadelede yar­dıma mazhar olacakları ve izledikleri yo­lun isabetli olduğuna dair müjdelerin işa­retlerini bu dünyada alacakları anlatılır. İmâm-ı Rabbânî ile Abdülvehhâb eş-Şa'rânî ilhamın hiçbir şekilde helâl, haram, farz, vacip gibi dinî bir hükme mesnet teşkil edemeyeceğini belirtmişlerdir 27 İlhama dair hadislere ge­lince bunların bir kısmının uydurma oldu­ğu tesbit edilmiştir; "Bİldİğiyle amel eden kimseye Allah yeni bilgiler verir" anlamı­na gelen rivayet bunlardan biridir.28 Konuya dair bazı ha­disler de İsabetsiz şekilde yorumlanmış­tır. Nitekim Hz. Ömer'in özel olarak ilâhî ilhamlara mazhar kılınmış (muhaddes) bir kimse olduğunu belirten rivayet bunlar­dan biridir. İbn Kuteybe, bu hadiste ge­çen "muhaddes" kelimesinin "sanki ken­disine önceden bildirilmiş gibi, bir şeyi söylediği zaman sezgisinde ve zannında isabet eden kimse" anlamına geldiğini belirtir.29 Nübüv­vet müessesesi sona erdiğinden sâlih kullarda ortaya çıktığı kabul edilen ilha­mî bilgiyi onların başkasına tebliğ etmek­le yükümlü olmadıkları dikkate alınırsa bu tür bilgilerin ferdî dinî tecrübenin öte­sinde bir anlam taşımadığı anlaşılır. Şu halde başkasına aktanlamayan, duyu ve­rileri ve rasyonel bilgilerle de kontrol edi­lemeyen bu tür tecrübelerin genel ge­çerliliğinin bulunmaması gerekir. Ayrıca ilhamî bilgiyi öne çıkarıp bütün gayretini buna ulaşmak için harcamak, akıl ilke­lerinin yanı sıra duyu verilerine dayanan bilgileri İhmal etmek gibi bir sonuç do­ğurur. Gerçeğe ilhamî bilgiyle ulaşılabile­ceğini savunanların akıl ve duyu verileri­ne güvenmedikleri, hatta böyle bir çaba­yı terketmeyi tavsiye ettikleri bilinmek­tedir. Kur'an ise insanı objektif bilgi kri­terleri olan duyu verilerine ve rasyonel bilgilere yöneltmektedir. Allah'ın her in­sana iyiliği ve kötülüğü tanımasını sağla­yıcı duygular ilham ettiği ise tartışmasız kabul edilmesi gereken bir husustur.

İlhamı konu edinen çeşitli eserler ya­zılmış olup bazıları şunlardır: Muhyiddin İbnü'l-Arabî, el-İ'Iâm bi-işâreti ehli'l-ilhâm (Haydarâbâd 1362); Ahmed b. Mu-hammed el-Kastallânî, el-İlhâtnü'ş-şâ-dır 'ani'I-in'âmi'l-vâfir 30 Abdülvehhâb eş-Şa'rânî, Haddü'l-hüsâm fî unukı men etlaka îcâbe'l-'amel bi'1-ilhâm 31 Hasan Kâmil Maltavî. eş-Şûfiyye ti'1-ilhûm (Kahire 1992); Rauf Ubeyd, Fi'1-ilhâm ve'1-ihtibâri'ş-şûfî (Kahire 1986); Ahmet İshak Demir, Mü-tekaddimin Devri Kelâmcılarına Göre Bilgi Kaynağı Olarak Keşi ve İlham.32

Bibliyografya :

Râgıb el-İsfahânî. et-Müfredât, "lhm" md.;Te-hânevî, Keşşaf [Dahrûc), I, 256-257; Müsned, III, 116, 349,354; Buhârî, "Tevhîd", 36, "Fezâ'i-lü aşhâbi'n-nebî", 6, "Enbiyâ", 54; Müslim, "îmân". 324-327, "Cennet". 18. "Fezâ'ilü'ş-şa-hâbe", 23; Tlrmizî. "Dacavât", 30, 69; Haris el-Muhâsibî. Risâtetü'l-Müsterşidln (nşr. Abdiil-fettâh Ebû Gudde), Halep 1988, s. 78, 100; İbn Kuteybe. Ğarîbü't-hadîs, Beyrut 1408/1988, I. 97-98; İbn Şâzân en-Nîsâbûrî, el-feâh (nşr Celâ-leddin el-Hüseynî el-Urmevî). Tahran 1363 hş., s. 460-461; Hayyât, el-İntİşâr, s. 110-111, 123; Nevbahtî, Fırak:u'ş-Şî% Necef 1936, s. 89-90; Eş'arî, Mafcâ7âi(Ritter), s. 50-51,264,291-292; Mâtürîdî. Kitâbü't-Teuhîd, s. 6, 61; a.mlf., Te3-vüâtü'l-Kur'ân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 204', 327b. 400b, 444b; Serrâc, el-Lümac, s. 170-171; İbn Fûrek. Şertıu VÂlim oe'l-müte'al-lim, Murat Molla Ktp., nr. 1827, vr. 10b, 61a; Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XII. 96, 313, 343-347; a.mlf.. Şerhu'1-üşûlVl-hamse, s. 671; Ab-dülkâhir el-Bağdâdî. Uşûtü'd-dîn,İstanbul 1346/ 1928, s. 14, 15,27-28;İbnHazm.e/-Faş/(Umey-re), II, 272; IV, 171; V, 38-39; Gazzâlî. İhya3, III, 143-147, 159; Nesefi, Tebştratü'i-ediUe (Sala-me). I, 22-23; Şehristanî. et-Mitel (Kîlânî), II, 201, 230; Haydar el-Âmülî, Câmi'u'/-esrâr(nşr. CevâdTabâtabâî]. Tahran 1368 hş., s. 449-458; Zerkeşî, el-Bahrü'l-muhît(nşr. Abdüssettâr Ab-dülkerîm Ebû Gudde|. Kuveyt 1413/1992, VI, 16; İbn Haldun, Şifâ'ü's-sâ'lt, s. 22-31; ayrıca bk. neşredenin girişi, tür.yer.; Zebîdî, Ithıâfü's-sâde |baskı yeri ve tarihi yok| (Dârü'I-fikr). VII, 245-263; Şevkânî. İrşâdû'i-fuhûİ(nşr. Ebû Mus-'abM.Saîdel-Bedrî). Beyrut 1412/1992, s. 415-416;Âlûsî, Rûhurmecânî,X\, 151-152;XV. 87; XVI, 17-19; Reşîd Rızâ. Tefsîrü't-menar, I, 52, 267; VII, 317-320; Kâmil Mustafa eş-Şeybî. eş-Şıta beyne't-taşauuufve't-teşeyyu', Beyrut 1982,1,410-411; Ca'fer es-Sübhânî. el-Medljat ile'l-tlm ue'l-feisefe ue'l-Uâhiyyât: Nazariyye-tü'l-ma'rife (nşr. Hasan Muhammed Mekkî el-Amilî). Kum 1411, s. 186-190.



Diğer Dinlerde İlham.

Dinlerde kutsal olanla İnsanoğlu arasındaki ilişki farklı şe­killerde kurulmuştur. İlkel dinlerde büyü­cü, kabile tabibi veya şamanın beşerî gay­retiyle kutsal varlığa ulaşılmaya çalışılır­ken ilâhî dinlerde bu ilişki genellikle, Tan-n'nın insanlar arasından seçtiği peygam­berlere mesajını vahiy ve ilham yoluyla bildirmesi şeklinde gerçekleşmiştir. An­cak vahiy sadece peygamberlere ait iken ilham diğer insanlar için de söz konusu­dur. Budizm gibi doğrudan vahiy kavra­mına sahip bulunmayan dinlerde ise bil­ge kişilerin kutsal varlığın bir nevi ilha-mıyla aydınlandığına inanılır.

Dinler tarihinde ilham kavramı, sıradan insanların duyularının ötesinde iradeleri dışında âni bir ruhî tesir altında kalması hali olarak düşünülür. İlham sürecinde Tanrı'nın veya tabiat üstü bir varlığın fer­din ruhuna etkisi, duyularının tamamen devre dışı bırakılmasına değil yönlendi­rilmesine sebep olur. Bu özellikleriyle il­ham, bazı dinlerde olduğu gibi büyücü­lerin veya samanların kendi iradeleriyle vecd haline girerek tabiat üstü varlıklar­dan bir tür bilgi almayı ve kehanette bu­lunmayı hedefleyen uygulamalarından farklıdır. Hem fenomenolojik açıdan hem dinî inanışa dayalı bir perspektiften ba­kıldığında ilham ve vahyin kaynaklarının farklı olmadığı görülür, bu da ilham ve vahiy arasındaki sınırın tesbitini güçleş­tirmektedir. Bu muğlaklık, çeşitli dinler­de belli formülasyonlara bağlanarak çö­zülmek istenmiştir. Tanrı ve insan ara­sındaki ayırımın belirgin olduğu Yahudi­lik, İslâm ve Zerdüştîlik gibi dinlerde ilha­mı vahiyden ayıran temel ölçek görmüş olduğu fonksiyondur. Buna göre vahiy, bütün müminleri bağlayan temel şeriat hükümlerini ulaştırırken ilham, yalnızca yol gösterici birtakım tecrübelerin oluş­masına imkân veren derunî bir bilgi tü­rüdür. Tanrı ve insan arasındaki mesafe­yi azaltan, bir açıdan gnostik, mistik ve panteist eğilimli dinlerde ise vahiy kavra­mı esasen yoktur. Bu dinlerde Tanrı in­sanlara mesajını cisimleşerek verdiği için geriye yalnızca müminleri doğru yaşama­ya sevkeden ilham bilgisi kalır. Diğer bir ifadeyle bu dinlerde vahiy ve ilham kav­ramları sadece aynı bilgi türünde bir de­recelenme farkını ima eder.

Birçok dinde din adamlarının, hatta di­ğer müntesiplerin dinî veya dünyevî ko­nularda aşkın bir varlığın etkisiyle ilha­ma mazhar oldukları anlayışı kabul edil­mektedir. Meselâ kutsal kitapları Şrutİ (vahye dayalı) ve Smriti (geleneğedayalı} olmak üzere ikiye ayrılan Hinduizm'de bi­rinci tür kitapların Tanrı tarafından "Yişi" adı verilen rahiplere vahyedildiğine ina­nılmakta, gelenek içerisinde şekillenen Smriti koleksiyonunun ise ilhama dayalı olduğu kabul edilmektedir. Milâttan ön­ce VII veya VI. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilen Zerdüşt'e de vahiy ve ilham yoluy­la Gâthâlar'ın verildiği ileri sürülmekte­dir. Budizm'in kurucusu Siddhartha Go-tama'ya, şimdiki Gaya'da bir tür incir ağa­cının altında murakabe halinde iken ay­dınlanmaya eriştiği için "aydınlanan, uya­nan" anlamında Buda (Buddha) denilmiş­tir. İlham kaynaklı olduğu ileri sürülen Bu-da'nın öğretileri milâttan önce I. yüzyılda Pali metinleri şeklinde bir araya getiril­miştir, öte yandan eski Yunan'da bazı in­sanların tanrılardan ilham aldıkları, özel­likle şairlerin bu yolla şiir yazdıkları, eski Ortadoğu'nun Ken'ân dininde de tanrıla-

rın ilhamına mazhar olmuş peygamber­lerin bulunduğu kaynaklardan öğrenil­mektedir.

Yahudilik'te ilham, Tann'nın Rûhulku-düs aracılığıyla peygamberlerden muh­telif dinî şahsiyetlere kadar bazı insanla­ra dinî veya dünyevî konularda mesajını bildirmesi şeklinde anlaşılır. Ahd-i Atîk'te ilham. Tann'nın ruhunun 33 veya yalnızca ruhun 34 ilham edilecek şahısların üzerinde olması, bu ruhun kendileri aracılığıyla konuşması 35 şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca peygamberlerin Tanrfnın ruhu sayesinde 0'nun irade ve ama­cını öğrendikleri 36 bu ruhun sevk ve yardımı ile hareket ettikleri 37 bildirilmiştir. Öte yandan Ahd-i Atîk'teki ifadelerde Tann'­nın ruhu bir insandan diğerine 38 bir peygamberden ötekine 39 hareket et­mektedir. Nitekim ölümünden önce Mû-sâ'nın üzerindeki ruh da Yeşu'ya geçmiş­tir.40

Rûhulkudüs'ün doğrudan ilâhî ilhamla alâkalandırılması Rabbinik döneme ait­tir. Yahudi geleneğine göre Tevrat. Tanrı tarafından Musa'ya aracısız vahyedilmiş-ken Ahd-i Atîk'teki diğer kanonik metin­ler Rûhulkudüs'ün aracılığıyla ilham edil­miştir. Bir metnin kanonik sayılması Rû­hulkudüs'ün yardımıyla kaleme alınması şartına bağlanmış 41 ayrıca kutsal ruhun gücünün her pey­gambere eşit seviyede verilmediği bildi­rilmiştir. Haggay, Zekarya ve Malaki gibi son peygamberler öldüğünde Rûhulku­düs'ün İsrail'den ayrıldığı belirtilerek 42 İsrâiloğulları arasında nebevi ilha­mın bittiğine işaret edilmiştir.

Yahudilik'te Rûhulkudüs nübüvvetin gücü olarak tanımlanmakla birlikte hı-ristiyanların benimsediği mânada kutsal ruh gibi, yani Tann'dan ayrı ilâhî mahiye­ti bulunan bir kişilik olarak algılanmamış-tır. Onunla ilgili ifadeler rabbilerin mono­teist düşünceleri içinde değerlendirilmiş­tir. Nitekim Judah Halevî. Rûhulkudüs'ün Tann'dan müstakil bir varlığının bulun­madığını 43 peygamber­lerin vahiy alırken, diğer mistik şahsiyet­lerin ise ilhama mazhar olurken Rûhulku­düs tarafından çepeçevre sarıldıklarını 44 ifade etmiştir. Mûsâ b. Meymûn, vahyin alınış şekillerine göre nübüvveti on bir mertebeye ayırmış, Rû­hulkudüs'ün ilhamıyla gerçekleşen bilgilenmeyi alt seviyelerde göstermiştir. Ahd-i Atikteki Mezmuriar, Süleyman'ın Mesel­leri, NeşîdelerNeşîdesi, Danieİ, Eyubve Tarihler 45 Rûhulkudüs tarafından İlham edil­miştir. İbn Meymûn, söz konusu ilhamın keyfiyetini de şahsın uyanıklık halinde ve duyuları açıkken kendisini bir gücün et­kisi altında hissederek dinî ve dünyevî konularda konuşmaya zorlanması şeklinde açıklamıştır.46

Yahudilikte ilham sadece peygamber­lerle sınırlı kalmamış, Rûhulkudüs diğer insanlara da aracı olmuş, onlar da bu ka­biliyetleriyle istikbale dair kehanetlerde bulunmuşlardır.47 Bunun da ötesinde Midraş geleneğinde cemaat halinde Tev­rat'ı öğretenlere, mitzvah emirlerinden birini yerine getirenlere kutsal ruhun il­hamı vaad edildiği gibi, belli merhaleleri katetmeleri suretiyle mistik kimselerin de ilhama mazhar olabilecekleri ileri sü­rülmüştür.48 Hatta İsrâiloğullan'nın Rûhulkudüs'ün gücüyle yönlendirildiklerine inanılmıştır. Ayrıca dinî merasimlerde coşku içinde bu­lunan cemaatin vecd halini yaşarken de Rûhulkudüs'ün etkisinde bulunabileceği kabul edilmiştir.

Hz. îsâ'nm şahsında gerçekleşen vah­yin dışında Hıristiyanlık'taki ilham, Tan-n'nın mesajını kutsal ruh aracılığıyla Ki-tâb-ı Mukaddes yazarları da dahil olmak üzere dilediği insanlara bildirmesi şeklin­de tanımlanabilir. Ahd-i Cedîd'de "nefes-lenmek. üflemek" ve "nefes, ruh" anlam­larına gelen Grekçe pneuma kökünün tü­revi kullanılarak kutsal metinlerin Tanrı tarafından ilham edilmesi teopnevstos terkibiyle bir yerde ifade edilmiş 49 ilhamda Rû­hulkudüs'ün rolü de. "Çünkü peygamber­lik asla insanın iradesiyle gelmemiştir, fa­kat insanlar Rûhulkudüs tarafından sev-kolunarak Tann'dan söylediler 50şeklinde dile getiril­miştir. Rûhulkudüs'ün ilhamı "Rûhulku-düs'le söylemek 51 "Rûhul-kudüs'le dolu olmak 52 "Siz­de söyleyen Rûhulkudüs'tür 53 diye de ifade edilmiş­tir.

Hıristiyanlıkta vahiy anlayışı Hz. îsâ'ya temellendirilmiştir. Tanrı gizli İradesini îsâ'da bilinir hale getirmiş 54 kelâmı onun bedenin­de ete, kemiğe bürünmüş ve insanların arasına inmiştir.55 îsâ, çar­mıha gerildikten sonra tekrar diriltildiğin-de havarilerini Tann'yı ve kendisini temsil eden ruhla kendi mesajını tebliğ et­mek üzere görevlendirmiştir.56 Dolayısıyla İsa'dan sonra havari­lere ve kiliseye bağlı faaliyet gösteren ve peygamber olarak adlandırılan kişilere ilhamın getirilmesine kutsal ruh aracılık etmiştir. Kutsal ruhun kiliseyi de kontro­lü altında tuttuğuna inanılmaktadır.57

Resullerin İşleri kitabında, kutsal ruhun sadece peygamberlere değil diğer insan­lara da gelerek tesirde bulunduğu görül­mektedir. Petrus'un konuştuğu ikinci Pentikost bayramında Tann'nın ruhu ora­da bulunan herkesin üzerine gelmiştir.58 Luka, Tann'nın ruhunun bu tür faaliyetini insanlar için bir nevi ilâhî mevhibe olarak kabul etmiştir.59

Pavlus. "Bunları insanî hikmetin öğret­tiği sözle değil, ancak ruhanî şeyleri ru­hanî sözlerle birleştirerek ruhun Öğretti­ği sözle söylüyoruz 60 şeklindeki ifadesiyle pey­gamberlik için Tann'nın ruhunun yardı­mını gerekli görmüştür. Petrus da kut­sal ruhun nübüvvetteki önemli rolüne dikkat çekmiş 61 kutsal metinlerin yazarlarının yegâne kaynaklarının baba Tanrı ve îsâ Mesîh'i temsilen gelen kutsal ruh oldu­ğunu belirtmiştir.

Kilise babalarından Romalı Aziz Clem-ent kutsal metinlerin Rûhulkudüs'ün et­kisi altında yazıldığını, havarilerin misyon­larını da ondan aldıkları güçle yerine ge­tirdiklerini söylemiştir. Irenaeus, Rûhul-kudüs'le kilise arasındaki hayatî ilişkiyi vurgulamış, Origenes Adamantius kutsal metinlerin gerçek yazarının Tanrı olduğu­nu, yazarlara ilhamı Rûhulkudüs'ün ulaş­tırdığını, Rûhulkudüs'ün farklı seviyeler­de ilhamda bulunabileceğini belirtmiştir.

II. Vatikan Konsili'nde (1962-1965), Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd'in tamamen kutsal ruhun ilhamıyla yazıldığı için kut­sal ve kanonik kabul edildiği, kutsal ruh tarafından ilham olunarak kiliseye tevdi edilmekle birlikte gerçek yazarının Tanrı olduğu belirtilmiştir. Metinlerin kaleme alınmasında Tanrı beşer yazarları seçmiş, onların kabiliyetlerini kullanarak kutsal ruhun aracılığıyla insanlığın kurtuluşu için kendi mesajını bu metinlere koymuştur. Ancak aynı seviyede ilham olundukları halde yazarların farklı metinler çıkarma­ları, onların farklı kültür çevrelerinde de­ğişik edebî üslûba sahip bulunmalarıyla açıklanmıştır. Bu konsilde kutsal metnin Rûhulkudüs tarafından ilham edildiği haliyle anlaşılabilmesi için metnin muhte­vasının bütünlüğüne dikkat etmek, onu kilisenin yaşayan geleneği içinde ve hıris-tiyan inancının hakikatlerine dikkat ede­rek okumak şeklindeki üç şart ileri sürül­müştür. Metnin anlaşılması için ileri sü­rülen şartlar ilham hadisesine, metinle­rin kanon izasyonuna ve kilise arasındaki ilişkilere açıklık kazandırmaktadır. Çün­kü îsâ'nın yeryüzündeki bedenini temsil eden kiliseye baba Tann'yı ve oğul Tan-n'yı (îsâ) temsiien kutsallık veren Rûhul­kudüs'tür. Protestan kiliseleri, kutsal ru­hun kutsal metinlerin ilham edilmesi ve kiliseye kutsallık kazandırmasındaki ro­lünü benimsemekle birlikte Kitâb-ı Mu-kaddes'teki her metnin yazarının aynı seviyede İlham aldığını kabul etmemektedir.

Bibliyografya :

The Babyionian Talmud, London 1935-78, Mo'ed, 'Erubin, 64b, Yoma 9b; Song ofSongs Rabbah, An Analytical Translatİonjtrc. I. Neu-sner), Atlanta 1989, 1/1,5; The Tosefta, Sixth Diuision: Tohorot(trc I. Neusner), Atlanta 1990, Yadayim, 2/14; İbn Meymûn, Delâtetü'l-ha'inn (nşr. Hüseyin Atay), Ankara 1974, s. 436-443; J. Halevi. TheKuzari(trc. H. Hirschfeld|, Mew York 1964, s. 87, 220-222; Early Oıristian Fa-thers[ed. ve trc. H. Bettenson), MewYork 1969, s. 30-32, 83-87; R, F. Collins. "Inspiratİon", The New Jerome Bibtical Commentary (ed. R. E. Brown v.dğr), Avon 1991, s. 1026-1027; G. Chapman, Catechism ofthe Catholic Church, Avon 1994, s. 30-31, 170-171; Rivka G. HorvitZ, "Ruah Ha-Kodesh", EJd., XIV, 364-368; J. Stra-han, "Inspiration (Protestant)". ERE, VII, 346-350; E. L. van Becelaere, "Inspiration (Roman Catholic)", a.e., VII, 350-352; A. S. Geden, HIn-spiration (Hindu)", a.e., VII, 352-354; David Carpenter. "Inspiration", ER, VII, 256-259; Al-isdair Heron, "Holy Spirit", Encyctopedia of Early Christianity, New York 1990, s. 429-431.




Yüklə 1,38 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin