Bibliyografya:
Mustafa Sekip Tunç, Bir Din Felsefesine Doğru, İstanbul 1959, s. 7-12; G. Galloway. The Philosophy of Religion, Edinburgh 1960, 1. ve 2. Bölümler; M. İkbal, The Reconstruction of Religious Thought in İslam, Lahore 1968; J. Hick. Philosophy of Religion, New Jersey 1983, s. 1-15, 107-122; P. Davies. God and the New Physics, London 1990, s. 1-9; Turan Koç. Ölümsüzlük Düşüncesi, İstanbul 1991, s. 9-17, 213-227; J. A. Shaffer, Bilinç, Ruh ve Ötesi (trc. Turan Koç), İstanbul 1991, s. 119-126; Mehmet S. Aydın, Kant'ta ve Çağdaş İngiliz Felsefesinde Tanrı-Ahlâk İlişkisi, Ankara 1991, s. 25-103; a.mlf.. Din Felsefesi, Ankara 1992; a.mlf., "Ateizm ve Çıkmazları", AÜİFD, XXIV (1981), s. 187-204; a.mlf., "Süreç (Proses) Felsefesi Işığında Tanrı-Âlem İlişkisi", a.e, XXVII (1985), s. 31-87; a.mlf., "Tanrı Hakkında Konuşmak: Felsefî Bir Tahlil", DÜİFD, sy. 1 (1993), s. 25-44; C. Hartshorne, "Dine ve Felsefeye Göre Tamı" (trc. Mehmet Aydın), AÜİFD, XXIV (1981], s. 205-220; H. J. Paton, "Filozofların Dünyası ve Din" (trc. Mehmet S. Aydın), a.e., XXVI (1983), s. 206-221.
C- Din Psikolojisi. Din psikolojisi psikoloji ve din bilimleriyle ilgili olmakla birlikte kendine has tarihi, araştırma alanları, konulan, hedefleri, yöntemleri ve teknikleriyle bağımsız bir bilim dalıdır. Bununla beraber din psikolojisinin özellikle din bilimleri ve psikolojinin çeşitli alanlarıyla çok sıkı ilişkisi vardır. Dini. psikolojik anlama ve açıklama yollarının yanında başka inceleme usulleri de bulunmaktadır. Meselâ din tarihî, içtimaî, hukukî, siyasî, ekonomik, estetik, ahlâkî vb. görüşler açısından da inceleme konusu olmuştur. Fakat din psikolojisinin hareket noktası yalnızca insandır. Bu disiplin, insan ruhunda yaşanan ve çeşitli tezahürleriyle dışa yansıyan dinî hayatı ve davranışları inceler. Böylece dinî inançlar, merasim ve kanunlar, bu konudaki değişme ve gelişmeler din psikolojisinin araştırma alanına girmektedir. Çünkü bu bilim insanın neye ve nasıl inandığını. İnananın sadece ne yaptığını değil aynı zamanda onu nasıl yaptığını öğrenmek ve anlamak ister. Şu halde din psikolojisi genelde ferdin dinî hayatını kendine özgü yöntemiyle anlamaya ve açıklamaya çalışır.
Din psikolojisi, ferdin yüce ve ilâhî varlığa inanış ve bağlanışına ait ruh hallerini içine alan ve onun bütün dinî hayat ve şahsiyetini kuşatan bir disiplindir. Bu disiplin kişinin kutsala veya Allah'a yönelişini, O'nunla içten bir bağ kuruşunu, samimiyetle bağlandığı dinî inancın oluşmasını, işleyişini, değer kazanmasını, kendisini etkileyip şekillendirmesini, yönlendirmesini, dinî şuur ve davranışında yer alan duygu, düşünce, tasavvur, istek, eğilim, ilgi, merak vb. ruhî güç ve fonksiyonların kendilerini inancın yaşa-nışında dışarıya yansıtışını, bunların fii! ve davranışlara dökülüşünü, dinî yaşayışın her seviyede gelişme ve değişmelere uğrayışını inceler. Buna göre din psikolojisi dinî inanan ruhî yapıya, ruhî yapının dinî inanca nüfuz edişini, dindarın ibadetleriyle bütün fiil ve davranışlarını, kısaca inananla inanılan arasında ruhsal bağlann kurulması ile oluşan dinî hayatı, tezahürleri ve ayrıntılarıyla birlikte ilmî tasvir ve analizlerden geçirerek sentezlere ulaşmayı amaç edinmiştir. Başka bir deyişle din psikolojisi dinî hayata ait itaat, bağlanış ve teslimiyetin gerçeklik ve derinlik derecesi, samimiyet ve yoğunluğu, bunların meselâ İslâm dünyasında namaz, dua, oruç, hac, zekât, kurban gibi ibadetlerdeki tezahürünü incelediği gibi sevgi, korku, ümit, şüphe, günah, günahkârlık, pişmanlık, vicdan azabı, tövbe, ihtida, irtidad, sevap, irade, şuur, zikir, şükür, inziva, zühd, vecd, istiğrak gibi daha pek çok duyguyu ve yaşayışı da araştırır.
Din psikolojisi, dinî bakımdan yaşanan gerçeklerin ilmidir diye tarif edilebilir. Bu da onun dinin İnsanî tarafı ile (sübjektif din) meşgul olduğunu, ilâhî tarafını ise ilgili dinî ilimlere bıraktığını göstermektedir. Şu halde bu ilim dalı geçmişte yaşanmış, günümüzde yaşanmakta olan dinî hayatı anlama ve yorumlama görevini üzerine aldığından ona bir nevi dinî inanç ve yaşayışın psikolojisi denebilir. Bu sebeple din psikolojisi çok geniş bir araştırma alanına sahiptir. Bugünün ilim dünyası ondan büyük yardımlar beklemektedir. Özellikle dinî ilimlerin yeni ufuklar kazanmasında din psikolojisine önemli görevler düşmektedir. Bilhassa büyük dinî şahsiyetlerin ruhî enginliği ve derinliği içinde dinî ve ahlâkî yaşayışlarının psikolojik bir yorumla araştırılması, kişinin dinî hayatinin bilinmesi ve günümüze ışık tutması bakımından oldukça önemlidir. Öte yandan din psikolojisi gelecekte toplumun dinî hayatının oluşmasında yönlendirici özellik taşıyan din eğitimi ve temsilcileri için de vazgeçilmez bir disiplindir. İslâm dininin fert ve toplum açısından ortaya koyduğu evrensel değerlere iyice nüfuz edebilmek için bunlann psikolojik anlamda yorumlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Din psikolojisinin ışığı altında ilmî zorlamalardan uzak ve dinî konulan rencide etmeden Kur"an ve hadislerin, özellikle Hz. Muhammed'in kişiliğinin psikolojik bir yaklaşımla yeniden yorumlanmasına büyük ihtiyaç vardır. Kur'ân-ı Ke-rîm'de ruh, nefis, insan tabiatı ve normal-anormal insan tipleri, insanın psikolojik melekeleri, rüya, vahiy, fıtrat iman, şirk, nifak, riya, tövbe, irtidad, ihtida, hidâyet, dalâlet, istikamet, itaat, isyan, küfür, gıybet, haset, kin, İntikam, af, ahlâk, ilim, itminan vb. kavramların din psikolojisi açısından ele alınması bazı Önemli sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır.
Din psikolojisi, diğer din ilimleriyle ortak deskriptif (nitelendirici) metodu paylaşmakla beraber araştıracağı konulann çok çeşitli olması metodunu da o nis-bette zenginleştirmektedir. Bu bakımdan metot konusu İki ana grupta toplanabilir,
a- Açıklama metodu. Bu da dinî esaslara dayalı açıklama metodu, feno-menolojik metot, genel açıklama metodu olmak üzere üçe ayrılır,
b- Tecrübe metodu. Gözlem, tecrübî açıklama, garantileme {biyografiler, anketler, test, görüşme, istatistik, deney), düzenleme (ruhsal fonksiyonlara dayalı düzenleme, gelişmeye dayalı düzenleme, tiplere ayırma), yorumlama (biyolojik ve pragmatik yorumlama, tıbbî yorumlama, psikanalize dayalı yorumlama) vb. metotlardan oluşur.
İnsanın yüce varlığa yöneldiği ve dinî ilgilerinin ortaya çıktığı andan itibaren psikolojik realitenin de başladığı düşüncesinden hareketle din psikolojisinin tarihî gelişimi üç dönem halinde incelenmektedir,
a- Bilimsel anlayışın henüz uyanmadığı dönem,
b- Çağdaş anlamda sistemli ve bağımsız bir şekilde inceleme alanına girmeyen dönem,
c- Dinî inanç ve hayatın bilimsel çerçevede araştırılmasına geçildiği dönem. Bu son merhalenin yaklaşık bir asırlık geçmişi vardır. İlimler arasında görülen uzmanlaşma hareketi XIX. yüzyılın sonlannda psikoloji alanında da vuku bulmuş, psikolojinin bağımsız bir bilim olmasına bağlı olarak kısa zamanda ortaya çıkan alt dalları arasında din psikolojisi de yerini almıştır.
Dinin psikolojik incelenişinde öteden beri iki yol takip edilmiştir. Bunlardan nitelendirici yolun kökleri çeşitli dinlerdeki mutasavvıf ve mistiklerin, ilâhiyatçı ve filozofların eserlerinde görülür. Yorumlayıcı yol ise dinin bilindiğinden ve görüldüğünden başka bir şey olduğu iddiasına dayanır. Günümüze kadar gelen bu iki anlayıştan nitelendirici olanı dine içten, yorumlayıcı olanı ise dıştan yaklaşmaktadır. İkisini birden yürütmek mümkün olmakla birlikte yazarların bunlardan sadece birine ağırlık verdikleri görülmektedir.
Din psikolojisi alanında çalışanlar genellikle bu bilim dalını, 1882'de Amerikalı G. Stanley Hall'in ahlâkî ve dinî eğitim konusundaki bir konuşmasında, insanın dindarlığı hakkında önemli psikolojik düşüncelerin eskiden beri bulunduğunu göstermesiyle başlatırlar. Aslında Alman VVilhelm Wundt (ö. 1920), hem psikolojiye bağımsızlık kazandırarak onu alt dallarının kurulabileceği bir noktaya getirmiş, hem de din psikolojisinde bugün bile kaynak alınabilecek çalışmalar yapmıştır. Din psikolojisi İngiliz-Amerikan, Alman ve Fransız yazarlarının yürüttüğü başlıca üç kanalda gelişme göster-diyse de Batı'nın psikolojik ve dinî düşüncesindeki özelliklere ayak uydurmak zorunda kaldı. Öte yandan bu disiplin VVilliam James (ö. 1910), Sigmund Freud (ö. 1939) ve Cari Gustav Jung'un (ö. 1961) günümüze kadar etkileri devam eden çalışmalarına alan teşkil etti.
Din psikolojisi ilkin Amerika Birleşik Devletleri'nde parladı. Aslında sistematik bir din psikolojisi için gerekli elemanlar XVIII. yüzyılda hazırlanmış olmakla birlikte psikolojik prensiplerin dine uygulanmasını içine alan çalışmalar ancak bir asır sonra ortaya çıkabildi. Bugünkü haliyle din psikolojisi, zihnî bir gelişme sonucu sosyal ve şahsî faktörlerin etkisi, tabiat bilimlerinin XIX. yüzyıldaki hızlı gelişmesi, psikolojinin felsefeden ayrılıp istiklâlini kazanması. Amerikan üniversite ve bilimsel çevrelerinde diğer dinleri de öğrenmeye, araştırmaya imkân veren dinî bir hoşgörünün başlaması ve dinler tarihinin ilgi toplaması gibi âmillerin tesiriyle doğmuştur.
Önceleri gelenekçiler dini sadece bir bilgi veya ahlâk konusu olarak görürken daha sonra Friedrich Schleiermacher (ö, 1834), Über die Religion: Reden an die Gehildeten unter ihren Verachtern adlı eserinde7 dini ferdin şuurundan doğan bir güven duygusu ve bir tavır olarak ele aldı. Ardından İngiliz ve Amerikalı bazı düşünürler dini duygu, düşünce ve irade üçlüsü içinde açıklamaya başladılar. Ancak onlar düşüncelerini ilmî araştırmalarla pekiştirmediler. Öte yandan bu düşünürler dinde insan zihninin faaliyetini ön planda gördüler. Din psikolojisi, XIX. yüzyıl sonlannda büyük çapta Kuzey Amerika tecrübeciliğinin bir ürünü oldu. Bu hareketin odağını ihtida, dua gibi dinî tecrübe fenomenleriy-le biyografi, gazete-dergi ve anketlerden toplanan münferit durumların dikkatlice incelenmesi ve değerlendirilmesi oluşturmaktaydı. Amerika'da bu hareketin öncülerinden şu dört isim özellikle önemlidir: VVilliam James, G. Stanley Hail, James Henry Leuba (ö. 1946), Edwin D. Starbuck (ö. 1947). Bunlardan üçü Clark üniversitesinden yetişmiş ve Clark ekolünü oluşturmuştur.
G. Stanley Hail çocuk ve gençlik psikolojisi üzerinde çalıştı, on iki-on altı yaşları arasındaki çocukların dinî uyanışını anket yoluyla belirledi. Jesus, The Christ in the Light ot Psychology8 adlı kitabında metodik hususlar üzerinde durdu. Hain yine Clark ekolünden H. Leuba ve E. D. Starbuck takip etti. Her ikisi de ihtida olaylarını ilk araştırma konusu yaptı. E. D. Starbuck. din psikolojisi sahasındaki The Psychology
of Religion adlı İlk eserini 1899"da yazdı. Starbuck, W. James ve G. S. Hall'in yönlendirmeleriyle dinî gelişme ve değişmeler üzerinde tecrübî çalışmalar yaptı. Onun geniş çapta olayları toplayıp ölçme ve değerlendirmelere girişmesi. Clark ekolü kadar bugün Amerikalı din psikolojisi araştırmacılarının da genel karakteristiği olmuştur. J. Henry Leuba, dindar meslektaşlarının aksine dinî tecrübede aşkın bir kaynağın söz konusu olmadığı, bunun tabii güçlerden kaynaklandığı kanaatine sahipti.
Clark ekolüne karşı olan geleneğin en meşhur temsilcisi, Amerika'nın en baştaki psikologu olarak bilinen VVilliam Ja-mes'tir. Felsefede pragmatizm ekolünde yer alan. fakat bilimsel psikolojinin prensipleri üzerinde de çalışmış olan James, din psikolojisinin klasikleri arasında sayılan 1902'de yayımladığı The Va-rieties of Religioııs Experience adlı eserinin başında. J. Henry Leuba'nın da katıldığı tıbbî materyalizme erken bir cevap olarak dinî fenomenin psikofızyolo-jik durumlarla bir tutulamayacağını savundu. James'e göre bütün zihnî durumlar dış etkenlere değil bedensel durumlara dayanır; bir fikir veya tecrübenin gelişmesi sadece ferdin hayatındaki semerelerinin ışığında ele alınabilir. James, dinî olan ve olmayan durumları birlikte ele alarak bu durumları birbirinden ayıranın ne olduğunu, bunları tecrübe eden kimselerin hayatlarındaki önemlerini anlamaya çalışıyordu. Onun eserinde somut açıklama metodu kullanılmakta ve dinin sosyal olmaktan çok ferdî bir olgu olduğu savunulmaktadır. Dinin ilk ve önemli kaynağının duygu olduğunu ileri süren James, dini dindar bir insanın iç yaşantısı olarak ele almakta, dinin sübjektif yönünü, ferdin ruhundaki akislerini yakalamaya çalışmaktadır. Ja-mes'in dinin bu iç dünya ile ilgili yönü hakkındaki çalışmaları, din psikolojisinin sınırlarını çizmek ve onu dinin dış teza-hürleriyle ilgilenen disiplinlerden ayırmak bakımından önemlidir. Onun, din fenomenine nitelendirici yaklaşımın ilk örneği sayılan eseri pek çok dile çevrildi ve önemli yankılar uyandırdı.
W. James'in öğrencisi olup dinler tarihi alanında da otorite sayılan James B. Pratt (ö. 1944), dinî tezahürleri nitelendirici bir yöntemle ele aldı. Pratt da James gibi özel bir metot getirmedi. Özellikle dinî şuur üzerinde duran Pratt'a göre din fert ve toplumların, alâka ve kaderlerini elinde tutan güç veya güçlere karşı ciddi bir sosyal tavrıdır. Pratt, daha sonra geniş bir şekilde benimsenecek olan çeşitli dinlerden materyal almanın gerekli olduğu fikrinin öncülerin-dendir; bu bakımdan Amerika'da din psikolojisinin başlangıç devresinin zirvesi sayılır. Ancak 1930'lardan itibaren Amerika'da bu bilimsel alan bir gerileme devresine girdi. Bu dönemde Avrupa'dan intikal eden Freud'ün görüşleri zaman zaman dinle ilgili kitap ve makalelere de aksetti. Öte yandan Anton T. Boisen de (ö. 1965) tıpla dinin birbirinden yardım almasına ve psikiyatri klinikleriyle papazların iş birliği yapmasına dayanan yeni bir hareket başlattı.
1950'lerde yeniden dinin olumlu yanlan üzerinde duran din psikolojisi çalışmaları gözükmeye başladı. Özellikle Gor-don W. Allport'un kişilik-din ilişkilerine ağırlık veren The Indivİdual and His Religion9 adlı eseri hem teologların hem de psikologların ilgisini çekti.
Din psikolojisi gelişirken de gerilediğinde de leh ve aleyhinde bulunanlar olmuştur. Kilise mensuplarından bazıları dinlerini korumak düşüncesiyle din psikolojisi öğrenmeye çalışırken bazıları da bu bilim dalında dinin, dinî duygu ve düşüncenin temeline inme çabalarını bir çeşit engizisyon işkencesi yahut cesedin otopsisine benzetmişlerdir. Bu sonuncular, bilhassa inanca karşı olan davranışçılarla (behavyoristler) katı psikanalizcileri muhatap alıyorlardı. Dinî alanların dışındaki kimselerin, İman vb. dinî konulan sorgulamak suretiyle ortaya koyacakları açıklamaların dinî fenomeni anlaşılır hale getirebileceği yolundaki İddiaları kilise mensuplarını rahatsız ediyordu. Ayrıca dinle ilgili diğer ilmî yaklaşımların karşılaştığı itirazları din psikolojisi de paylaşmıştır. Bazı psikologlar dinle ilmin birbirine karıştırılmaması gerektiğini, herhangi bir din konusundaki ilmî araştırmaların o dine inananlarca yapılmasının uygun düşmeyeceğini, zira bu tür araştırmaların tarafsız ve güvenilebilir olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Psikologların din karşısındaki olumsuz tavırları ders kitaplarına da yansımıştır. G. Allport, 1948'de basılan bir eserinde o dönemde okutulan elli ders kitabının çoğunda dinî tecrübe ve onunla ilgili zihnî faaliyetler konusunda hiçbir şey bulunmadığından yakınmıştır10. 1950-1970 yıllan arasında da durum böyledir. Ancak 1980'den itibaren Amerika'daki ders kitaplarının % 89,2'sinde bir vesile ile din zikredilmektedir.
Din psikolojisinin 1950'lerde Amerika'da yeniden canlanmasının sebeplerinden biri, dinin hem akademik çevrelerde hem de halk nezdinde ilgi görmeye başlamasıdır. Aynca dinler tarihinin çeşitli kiliselerce bir çalışma alanı olarak görülmesi yanında VViIfred C. Smith'in öncülüğünü ettiği, dinî inançların temel insanî nitelikler arasında olduğu fikriyle bunların eğitilebileceği. kontrol edilebileceği, sağlamasının yapılabileceği yönündeki düşünce ve gelişmelerin de bunda rolü olmuştur. Öte yandan behavyo-ristlerin. davranışların kökeni açısından insanın iç dünyasını araştırmalarının da din psikolojisinin gelişmesine katkıda bulunduğu ileri sürülmüştür. Bütün bu gelişmeler sonucunda din psikolojisi teoloji okullarında, daha ziyade dinler tarihi programları içinde veya psikoloji bölümlerinde okutulmaya başlanmıştır.
Din psikolojisi Amerika'da psikologların gayretiyle gelişmişken Almanya'da filozof ve teologlar tarafından oluşturulmuştur. Almanya'da din psikolojisine karşı gittikçe çoğalan ilgiye, W. James ve E. D. Starbuck'tan başlayarak Ameri-kaiılar'ın bu alandaki eserlerinin tercümesi yeni bir yön kazandırmıştır. Bu yeni alana psikolog W. Wundt önce tek başına yardımda bulundu. VVundt dil, mit ve din gibi kültüre! tezahürlerin nesnel-leştiği yüksek zihnî ilerlemelerin halk psikolojisi vasıtasıyla anlaşılabileceğini ileri sürdü ve din psikolojisinde Amerikan geleneğinin ferdî psikoloji tekniklerini faydasız buldu. Zira ona göre fertlerin dindarlığı örf ve âdetler, dil, sanat, ahlâk gibi toplumsal kültür elemanlarının oluşturduğu çevreden kaynaklanır. Bununla beraber mitin tedricî gelişmesinden oluşan din, beşer mücadelesinin en yüksek gayesinin gerçekleştiği, tabiat üstü âlemin bir parçası olan dünyamızla İlgili üstün bir duygudur.
W. VVundt'un öğrencisi ve VVürzburg ekolünün önderi olan Oswald Külpe (ö. 1915), ferdin dinî yaşantısının kontrollü bir iç gözlem yoluyla kavra nılabileceğini savunuyordu. Onun bu yöntemini öğrencilerinden bir Protestan teologu ve Dor-pat ekolünün kurucusu olan Kari Gir-gensohn (ö. 1925) sistemleştirdi. Girgen-sohn, sistematik tecrübî bir iç gözlem yoluyla dinî tecrübenin ifade edilemez bir duygu olmadığının anlaşılabileceği, dinî düşüncelerin konusunun bir kimsenin cevap vermek zorunda kaldığı tartışılamaz, şüphe götürmez bir olgu oluşturduğu sonucuna ulaştı. Öğrencileri bu tecrübî çalışmaları devam ettirdiler.
Modern derinlik psikolojisi açısından dinin ilk incelenişi, S. Freud'ün saplantılı hareketler ve dinî uygulamalarla İlgili bir tebliğinde görülür (1907). Bir psikiyatri doktoru olan Freud'ün dinle ilgili olarak Totem und Tabu11, Die Zukımit einer Iilusion12, Der Mann Moses und die monotheistische Religion13 gibi kitaplarında ortaya koyduğu görüşleri uzun tartışma ve tepkilere yol açmıştır. Freud'ün psi-kanalitik açıdan din açıklaması, dinî inanç ve uygulamaların çocukluktaki korku ve isteklerden, özellikle Oidipüs kompleksinden (erkek çocuğun annesine ilgisi) kaynaklandığı şeklindedir. Ona göre din. çocuklukta başlayan suçluluk duygulannı yatıştırma yoludur. Tanrı inancı ise şefkatli, merhametli çocukluk devrinde sevilen, korkulan bir "baba" tasavvuruna dayanır. Dinî düşünceleri kuşatan kutsallık, suçluluk duygularının beşerî kaynaklarını saklı tutmak için bir kılıftır. Bu da dinin aklî olmadığını gösterir. Freud, ruhun şuur altına inerek iç hayatın sırlarını öğrenmek İstemişti. Takipçileri, psikanaliz vasıtasıyla dinî fenomenleri anlamaya çalışmışlardır. Dinin psikanalizci yöntemle tenkidi, din fenomenini çocukluk devriyle ilgili veya nevrotik temayüllere bağlamıştır. Bununla beraber bazı teologlar psikanalizi dinî inanç ve uygulamaları arındırmak için de kullanmışlardır. Bir misal olarak Oskar Pfister (ö. 1956) adlı İsviçreli bir Protestan papazı zikredilebilir. Pfister dinî patoloji ile ilgilendi ve geniş bir "din hijyeni" geliştirdi.
Ateist Freud'ün öğrencisi C. G. Jung dine saygılı bir kimse idi. Jung, buluşları ve yorumlarıyla üstadının aşırı ferdiyetçiliğinden ayrıldı. Ona göre dinî şekillerin altında yatan şuur dışı güçler daha çok olumlu karaktere sahiptir. Dinin fert için vazgeçilemeyecek önemli bir psikolojik görev olduğu kanaatini taşıyan Jung, her ne kadar Freud'ün kişisel irrasyonel şuur dışı dediği şeyi kabul et-mekteyse de onun altında insanlık âleminin dinî geleneklerini oluşturan şeylerin kollektif şuur dışının (maşerî vicdan) bulunduğunu ileri sürdü. Toplumların geçmişte kazandığı âdet ve sembollerin nesilden nesile geçmekte olduğuna inanan Jung'a göre insan ruhunun temel faaliyetinin dinamiği dinî gelenekleri anlama-sidir. Jung, analitik açıdan geniş bir din psikolojisi araştırmasına giren bir kimse olarak birçok Avrupalı ve Amerikalı din bilginini etkiledi.
Din psikolojisinde derinlik psikolojisi, nitelendirici yaklaşıma taraftar olan bilginler arasında Almanya'da tutundu. Bu nitelendirici gelenek mensupları biyografiler, şahsî dokümanlar (itiraflar, otobiyografiler, mektuplar, şiirler, hâtıra defterleri), röportajlar gibi dinî tecrübeye ışık tutabilecek objeler üzerinde çalıştılar; dinler tarihinden dinî eğitime kadar kendilerine yardımcı olacak çalışmalardan ve istişarelerden de destek aldılar. Rudolf Otto. Das Heilige14 adlı eserinde kutsal ve kutsallık tecrübesi üzerinde durdu. Friedrich Heiler'İn Das Gebet15 adlı eseri de artık klasikler arasına girmişti. Heiler de Otto gibi geniş bir tarihî süreç içerisinde dini ele alıp dinin bulunduğu her yerde, onun özünde karışık bir fenomen yatsa da kesin şekilde bir dindarlığın da söz konusu olduğunu vurguladı. Eserinde ilkel kabile mensuplarının gayri ihtiyarî, ateşli bir şekilde Tanrı'ya yakarmalarından yüksek mistik vecd içindeki tazarru ve niyazlara kadar duanın çok farklı uygulanışlarının tipolojisini verdi. Heiler, din psikolojisi araştırmacıları için mistisizmin önemi üzerinde ciddi bir şekilde duran ilk psikologdur.
Amerika'da nitelendirici yönteme göre sistematik ölçme ve nedensel açıklamaya ilgi daha fazla olmuştu. Bu ülkede R. Otto ve F. Heiler'İn eserleri hemen tercüme edildiyse de Avusturyalı Freud ile İsviçreli Jung'un eserleri daha çok ilgi topladı.
Alman geleneğinin kaderi de Amerika -Britanya'nınkine benzer bir çizgi takip etti. 1920'lerde bu alanla ilgilenenler azaldı. 1950'lere doğru yeniden canlanmasına rağmen Alman geleneği eski durumunu ve Avrupa'daki liderliğini yeniden elde edemedi.
Fransız geleneği de diğer iki din psikolojisi geleneğinde olduğu gibi XIX. yüzyıldaki bazı bilgin ve filozofların zemin hazıriamasıyla oluştu. Bunlar arasında en kayda değer olanlar, filozof Maine de Biran ile (ö. 1824) bir Protestan teologu olan Auguste Sabatier'dir (ö. 1901). Biran, insanın bilgisinin irade faaliyetine dayanan iç tecrübeden doğduğunu ileri sürdü. Biran'ın iç gözleme ve iç tecrübeye dayanan görüşleri dinî öznelliğin psikolojisine giden yolu hazırladı. Sabatier ise dini kişisel bir dindarlık, Tann'nın insana sunduğu bir iç ilham ve ilâhî vergi olarak gördü. Fransız din psikolojisinin gelişmesinde Biran daha etkili oldu. Bu alanda Fransa psikopatolojideki çalışmalara katkıda bulundu. Zihnî hastalıklar ve din münasebetine ilgi diğer iki gelenekte de bulunmakla birlikte Fransa'da devamlı oldu. Zihnî hastalıklarla uğraşan doktorlar çeşitli dinî saplantılar, hezeyanlar ve aşırılıklarla ilgilendiler; böylece çok sayıda benzer semptomlarla karşılaştılar; dinî tecrübenin müstesna şekillerini oluşturan mistik ve diğer farklı durumlar onların gözlerinden kaçmadı. Meselâ Paris'te meşhur bir nöroloji kliniğinde çalışan ve Freud'un hocası olan Jean Martin Charcot (ö. 1893), cin tasallutlarının deliliğin bir şekli olduğunu ileri sürdü. Charcot'un din psikolojisi bakımından önemli bir talebesi de Pierre Janet oldu. Janet müstesna dinî durumlar üzerinde ilgi çekici çalışmalar yaptı. Madeleine adlı bir hastasını on dört yıl süreyle her gün takip etti. Madeleine, mistik bir vecde girerek Tanrı ile birlik sağladığını zannedip haça gerilmiş gibi kollan açık kımıldayamadan kalıyor, Tan-n'dan ayrıldığını hissettiğinde işkenceye uğramış gibi kıvranıyor, bir yılda çeşitli zamanlarda vücudunun haça gerilmeye tekabül eden yerlerinde yaralar oluşuyordu. P. Janet'in hocası ve yine aynı çerçevede çalışan Theodule Ribot (ö. 1916), böyle mistik dinî durumları bedenî fizyolojik şartlara bağlamaktaydı. Ona göre dinî duygu patolojik hale iki durumda yol açıyordu: Suçluluk ve korku duygularıyla içine düşülen melankoli ve depresyonda; şiddetli aşkta. İsviçreli Ernest Murisier de (ö. 1903) patolojik metodu kullananlardandır. Ona göre dinî duygulardan kaynaklanan hastalıklar dindeki ferdî ve sosyal elemanlardan ileri gelmektedir. Ancak bazı bilginler patolojik hipotezin sadece müstesna dinî tiplere mi, yoksa bütün olarak dine mi uygulanması gerektiği konusundaki tartışmalarda bunun sadece büyük mistiklere özgü olduğu görüşüne ulaştılar. Bunlardan biri olan Henri Delacroix, Saint Teresa, Madam Guyon vb. büyük mistikler üzerinde araştırmalar yaptı. Delacroix'in görüşü Katolik çevrelerde kabul gördü.
İstisnaî zihnî durumlarla ilgilenen Fransız ekolü mensubu bir diğer İsviçre asıllı psikolog Theodore Floumoy (ö. 1920) din psikolojisiyle ilgili ciddi çalışmalar yapmış, bu bilim dalının prensip ve me-
totları konusunda önemli noktalar üzerinde durarak onun kurucuları arasına girmiştir. W. James ve W. Wundt ile yakın arkadaşlığı olan T. Floumoy tecrübî psikoloji alanında çalıştı. Cenova Üniver-sitesi'nde medyumlarla ilgili parapsiko-loji çalışmalarında şuur altı tezahürler üzerinde durdu. T. Floumoy'un üstatlığını yaptığı Fransız eklektik Protestan geleneği insanın dindarlığının tabii ifadesi üzerinde durdu. Georges Berguer (ö. 1945), bu geleneğin Flournoy'dan sonra en önemli siması oldu. Berguer. din psikolojisi açısından îsâ Mesih'i diğerlerinden ayıran özellikleri inceledi. Bu geleneğin mensupları derinlik psikolojisinden, daha önceki Amerikan ve Fransız literatüründen etkilendiler. Bunlardan biri de Pierre Boveftir (ö. 1965). Bovet Tann'ya karşı sevginin, ana babanın çocuk tarafından tanrı gibi görülmesiyle ilk kaynağını bulduğu İnanandaydı. Jean Piaget (ö. 1980), Floumoy'un öğrencilerinin oluşturduğu bu geleneğin bir üyesi olarak Tann hakkında iki yol üzerinde durdu. Bunlardan ilki, aşkın Tann'ya giden sebepler zinciri olarak bizim dışımızda iken diğeri bizim içimizde bulunarak bizi Tann'ya ulaştıran yoldur. Bovet gibi Piaget de çocuğun ana baba ile sürdürdüğü ilişkilerle Tann'ya yöneldiği düşüncesindeydi. Ancak Piaget klasik teolojinin aşkın Tann'sının bir sembol, günah ve kefaret ahlâkının ise sosyal sınırlamanın bir mahsulü olduğunu, buna karşı îsâ'nın bir sevgi ahlâkını ve yine sevgi Tann'sını teklif ettiğini ileri sürdü. Din psikolojisi çalışmaları günümüzde sadece bu üç geleneğe inhisar etmez. Hindistan ve Japonya gibi diğer bazı ülkelerde de önemli çalışmalar yapılarak artık bu alan Bat tekelinden çıkmıştır. Türkiye'de din psikolojisi alanında ilk bilimsel çalışmaları 1950'lerden sonra Be-di Ziya Egemen başlatmış, bunu Neda Armaner devam ettirmiştir. Halen (1993) ilahiyat fakültelerinde din psikolojisi alanında lisans ve lisansüstü öğretimi yapılmakta, çalışma ve araştırmalar sürdürülmektedir.
Bibliyografya:
E. J. Sharpe, "Psychology of Religion", DCR, s. 513-517; E. D. Starbuck, The Psychology of Religion, New York 1899; W. James, The Vari-eties ofReligious Experience, Cambridge 1902; T. Flournoy, Les Prİncipes de la psychologie religieuse, Wien 1903; J. H. Leuba, A Psycho-logical Study of Religion, New York 1912; W. Stahlin, "ExperimenteUe Untersuchungen Über SpTachpsychologie und Religionspsychologie", Archiv fûr Religionspsychologie, Wien 1914, I, 117-194; K. Girgensohn, Der seelische Aufbau des Religiösen Erlebens, Leipzig 1921; W. Gruehn, Relİgionspsychoiogie, Leipzig 1926; E. T. Clark, The Psychology of Religious Awa-kening, New York 1929; V. Grönbaek. Om Bes-kioelsen of Religioese Opleuelser, Kopenhagen 1935; P. E. Johnson, Psychology of Religion, New York 1945; 0. Berguer, Traİte de ta psycho-logie de la religion, Lausanne 1946; G. W. All-port, The Indiüidual and His Religion, Mew York 1950; L W. Grensted, The Psychology of Religion, Chrford 1952; Bedi Ziya Egemen, Dm Psikolojisi, Ankara 1952; W. H. Clark. The Psychology of Religion, New York 1958; W. W. Meissner, Annotated Bibliography in Religion and Psychology, New York 1961; G. S. SpinkS. Psychology and Retigion, Boston 1965; P. W. Pruyser, A Dynamic Psychology of Religion, New York 1968; a.mlf., The Psychology of Religion, His-torical and Interpretatiue Readings (ed. O. Strunki, Nashville 1971; A. Vergote. Psycholo-gie Relİgieuse, Bruxelles 1969; a.mlf.. The Religious Man, Dublin 1969; a.mlf.. Religion, foi, incroyance, Bruxelles 1983; Psychology and Religion (ed. L. B. Brown): Harmondsworth 1973; W. E. Oates, The Psychology of Religion, Waco 1973; D. Capps v.dğr. Psychology of Religion, Detroit 1976; Current Perspectiues in the Psychotogy of Religion (ed. H. N. Ma-lony), Michighan 1977; Neda Armaner, Din Psikolojisine Giriş I, Ankara 1980; A. Godin. Psychologle des exp6riences reügieuses, Paris 1981; D. C. Bateson - W. L. Ventis, The Religious ExpĞrience: A Social Psychologİcal Perspectioe, Oxford 1982; Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi (7-12 Yaş), Ankara 1987; a.mlf, "Din Psikolojisinin Araştırma Alanları", EAÜİFD, sy. 5 (1982), s. 87-108; a.mlf, "Din Psikolojisinde Metod Meselesi ve Yeni Gelişmeler", a.e., sy. 7 i 19861, s. 153-185; a.mlf.. "Günümüzde Din Psikolojisi", ac, sy. 8 (1988), s. 253-263; Mahmud Osman Necâtf. el-Kur'ân ue 'ilrnü'n-nefs, Beyrut 1987; D. M. Wulff, Psychology of Religion, Clas-sic and Contemporary Views, New York 1991, s. 5-40; James W. Heisig, "Psychology of Religion", ER, XII, 57-66.
D- Din Sosyolojisi. Sosyolojik metot, düşünce ve yaklaşımların dinî alana uygulanması ile ortaya çıkan din sosyolojisi dinlerin inanç sistemlerini, ibadet şekillerini, müesseselerini, içtimaî tezahürlerini, bunlann zamanla hangi sosyal şartlara bağlı olarak değişme gösterdiklerini, değişme şekillerini, sosyal sınıflarla ilişkilerini, dinî grup ve cemaatleri, çeşitli dinî ahlâk türlerini inceleyen bir bilim dalı olarak XX. yüzyılın başlarında bağımsızlığını kazanmıştır. Din sosyolojisi, muhteva itibariyle bütün dinleri inceleyerek genel sonuçlara varıyorsa "genel din sosyolojisi", sadece bir din veya mezheple ilgileniyorsa "özel din sosyolojisi" adını alır. Ancak genel ve sistematik bir dinler sosyolojisinin olabileceği savunulmakla birlikte sadece bir dini veya mezhebi konu edinen din sosyolojileri de vardır. İşte bu çerçevede İslâm dünyasında İslâm sosyolojisi adıyla yeni bir disiplin doğmuştur.
Din sosyolojisinin konusu ilim adamlarınca farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Fransız sosyologu E. Durkheim ve onu takip edenler, dinin mahiyetini ortaya koymak maksadıyla "ilkel" diye nitelendirdikleri dinleri en saf ve yalın haliyle ele alarak tarihî ve etnolojik malzemeler yardımıyla tahliller yapmışlardır. Din sosyolojisinin kurucusu olarak kabul edilen M. Weber, E. Troeltsch. W. Som-bart ise bu bilim dalının din-toplum ilişkilerini ve karşılıklı tesirlerini konu edinmesi gerektiğini savunurlar. Bunlara göre bütün faktörler fonksiyonel olarak birbirine bağlı olduğu için dinin ekonomik hayata tesirleri olduğu gibi ekonomik faktörlerin de dinî hayata tesirleri vardır. Din sosyolojisi dinin mahiyetini araştırmak yerine dini sosyal davranışın belli bir tarzı olarak ele almalı ve bu açıdan onun etkilerini ve şartlarını incelemelidir.
Din sosyolojisinin konusu dinin toplumla ilişkileri ve karşılıklı etkileşim tarzları olarak gösterilmesine rağmen bu disiplinin klasiklerinde daha çok dinin topluma olan etkileri üzerinde durulmuştur. Bununla beraber Weber ve onu takip edenlerin gayretleriyle din sosyolojisi, Durkheim ekolünün yaptığı gibi etnoloji verilerine dayanan bir iptidai dinler araştırması olmaktan çıkmış, inançların geçirdiği değişmeleri ve bunlann hangi sosyal şartlara bağlı olduğunu, günlük hayata ne oranda yansıdığını, şehir, köy veya çeşitli sosyal gruplarda hayata yansıma şekillerini incelemeye yönelmiştir. 196O'lı yıllardan sonra gerek uygulamaya ağırlık veren Amerika'daki, gerekse teoriyi öne alan Avrupa'daki çalışmalarda dinin ve özellikle Hıristiyanlığın modern dünyaya intibakı, sekülarizm, çağdaşlaşma, ihtida, irtidat, klasik ve modern dinî gruplar, Hıristiyanlık'ta ve bilhassa İslâm'da fundamantalizm, geleneksel ve sivil din, din ve muhtelif dinî organizasyonlarda kadının eski ve yeni durumu, din ve aile, dinî farklılaşma, dinî bütünleşme, din ve gelişme, çeşitli dinî ahlâk türleri gibi konular din sosyolojisinin başlıca meselelerini oluşturmuştur.
Genel sosyolojinin bir dalı olarak ortaya çıkan din sosyolojisi kelâm, din psikolojisi, din fenomenolojisi ve dinler tarihini tamamlayan ve bunlarla iş birliği yapan bir disiplindir. Diğer taraftan hukuk ve siyaset biliminin konusu olan devlet, ekonomi, kültür ve siyasetle din arasındaki ilişkilerden dolayı din sosyolojisi bu tür sosyal bilimlerle de yakından ilgilidir. Din sosyolojisinin değişik bilim dallarıyla yakın ilişki içinde bulunması ve geniş bir çalışma alanına sahip olması, araştırmalarda din ve ilahiyat bilimlerinin metotları yanında genel sosyolojide kullanılan metotları da takip etmesini zorunlu hale getirmiştir. Bunlar genel olarak vasiflama ve gözlem şeklindeki metotlardır.
Din sosyolojisi, XX. yüzyılın başında bağımsızlığını kazanmış genç bir bilim dalı olmakla birlikte eski çağlardan beri din, dinî inançlar, ibadetler, dinî kurumlar ve bunlann sosyal hayata tesirleriyle cemiyetin bunlara etkileri gibi konular üzerinde de düşünülmüş ve çalışmalar yapılmıştır. Mukaddes kitapların peygamberler tarihiyle ilgili izahları bu konunun ilk vesikaları sayılır. Eski Yunan düşüncesinde din sosyolojisine dair önemli bilgilere rastlanmaktadır. Eflâtun'u (m.ö. 347) fikirlerinden dolayı ilk din sosyologu olarak görenler vardır. Eflâtun felsefe, ahlâk ve siyaset sisteminin temeline dini koymak istemiş. Devlet ve Kanunlar adlı eserlerinde din ve dinin toplum hayatındaki öneminden söz etmiştir. Aristo (m.ö. 322) din hakkındaki görüşlerini daha çok metafizik ve psikolojik temellere dayandırmıştır.
İslâm düşünce tarihinde sistematik tarzda ve belirli bir disiplin içinde olmasa da tefsir, hadis, fıkıh, İslâm tarihi ve İslâm felsefesi gibi değişik ilimlerde din sosyolojisi konularıyla ilgili birtakım değerlendirme ve yorumlar mevcuttur. İslâm felsefesinin önde gelen simalarından Fârâbî (ö. 339/950), din ve toplumla ilgili fikirlerine özellikle es-Siyâsetü'î-medeniyye, Tahşîlü's-sacâde, eî-Me-dînetü'î-fâzıla, Kitâbü'i-Mille ve Fu-şûlü'l-medenî adlı eserlerinde yer vermiştir. Din sosyolojisinin önemli meselelerinden olan din-devlet konusunu işlediği birinci ve üçüncü eserlerinde görüşlerini genelde ulûhiyyet ve nübüvvet nazariyesi çerçevesinde işleyen Fârâbî siyasî otoriteyi temsil eden hükümdarı, fazilet ve hikmeti şahsında toplamış bir kişi olarak nübüvvet hırkası giymiş bir Eflâtun şeklinde göstererek peygamberliğin ve dinin toplum hayatındaki önemini ortaya koymaya çalışmıştır.
Gazzâlî de (ö. 505/1111) din sosyolojisinin üzerinde durduğu din-devlet, din-toplum, din-hukuk, din-iktisat ve din-ahlâk meseleleriyle ilgili görüşlerini daha ziyade 7/ıyâ'ü culûmi'd-dîn, Naşîha-tü'1-müîûk, Kimya3ü's-sa'âde, el-İk-tişâd ül'i'tikâd gibi eserlerinde ortaya koymuştur. Din-devlet münasebet-lerindeki karşılıklı bağımlılığı bir teşbihle anlatan Gazzâirye göre bunlar ikiz kardeş gibidirler; din insan cemiyetinin temeli ise hükümdar da (yani devlet) bu temelin koruyucusudur. Böylece Gazzâ-lî devlet düşüncesinin oluşumuyla ilgili temellendirmesinde olsun, din ve devletin lüzumu konusunda olsun seleflerinin İdeal toplum anlayışlarından ayrılıp sosyal realiteden, gerçek toplumdan hareketle görüşlerini serdetmiş, cemiyetin dinî-sosyal realitesine dayanmayı esas alarak tecrûbî din sosyolojisine ışık tutmuştur. Hayatı boyunca yaptığı çalışmaların ana hedefi, tevhid inancı ve peygamberin risâleti etrafında bütün müs-lümanları birleştirmek ve İslâm cemaatinin bütünleşmesini sağlamak olan Gaz-zâlî bu maksatla fanatizm, taklit ve mezhep taassubu ile ısrarla mücadele etmiştir. Eserlerinde Ehl-i sünnet dışındaki mezhepler yanında çeşitli tarikat, fırka ve dinî gruplar hakkında bilgiler vermiş, böylece din sosyolojisinin önemli bir konusunda kendisinden sonra gelenlere rehberlik yapmıştır.
Gazzâlî İhyâ'H culûmi'd-dîride iman, ibadet ve öteki dinî yaşayış ve davranış biçimlerinin belli başlı kategorilerine temas ederken dinî tecrübenin teorik ve pratik anlatımlarına, çalışma, helâl ve haram kazançlar, alışveriş, faiz vb. konulara eğilerek dinî, iktisadî, ahlâkî yaklaşımlara yer vermiş olmakla modern din sosyolojisinin hazırlanmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Ayrıca Gazzâlî, diğer İslâm bilginleri gibi tarihî metodu benimsemekle birlikte görüşlerini çeşitli tarihî ve an'anevî misallerle takviye ederken Hz. Peygamberin sünnetini, ashap ve tabiînin âdet ve uygulamalarını ön plana çıkarmak suretiyle bir bakıma İslâm sosyolojisine örnek teşkil edecek bir yol takip etmiştir.
İslâm dünyasında dinî gruplar meselesini ele alan bir başka kişi Şehristânî1-dir (ö. 548/1153). el-Milel ve'n-nihaî adlı eserinde muhtelif İslâm fırkaları ve inançları yanında çeşitli dinler ve felsefî ekoller hakkında bilgi vermiş, fırkalar ve mezhepler arasında mukayeseler yapmıştır. Onun bu çalışması hem dinler tarihi, kelâm, mezhepler tarihi, İslâm felsefesi gibi dinî ve aklî ilimler hem de din sosyolojisi için önemli bir kaynaktır.
Din sosyolojisinde önde gelen İsimlerden biri de meşhur Mukaddime 'sinde din sosyolojisiyle İlgili değerlendirmelere yer veren İbn Haldun'dur (ö. 808/1406). Ona göre insan türü için birlik (içtimâ) ve toplu yaşama zaruridir. Aksi takdirde insanların varlığı ve onlar vasıtasıyla Allah'ın âlemi mâmur ve insanları kendisine halife kılma yolundaki iradesi tam olarak gerçekleşmiş olmaz. Hükümdarlığı insan için tabii bir özellik ve siyasetin icabı olarak gören İbn Haldun, hükümdarlığın nübüvvetle irtibatını kuran filozofları (Fârâbî gibi) tenkit ederek barışın bir peygamber vasıtasıyla serî esaslar dahilinde temin edilebileceği gibi, gayri müslim bir hükümdar ve din dışında tesbit edilen esaslarla da sağlanabileceğini belirtir. Yine ona göre büyük devletler ancak din asabiyetiyle kurulabilir ve yaşatılabilir.
İbn Haldun, halkın zamanla siyasî otoriteye İtaati Allah'ın değiştirilemez, aksi düşünülemez bir fermanı gibi telakki etmesiyle bir tür halk itikadının meydana geldiğini belirterek bunun toplumların siyasî hayatına yansımasını ve sultan karizmasının oluşumunu açıklarken âdeta Weber'e Önderlik etmektedir. Ona göre devleti elde bulunduranların idareleri sağlamlaşıp istikrar kazanınca bu istikrar birkaç nesil boyu babadan oğula intikal eder; bu intikal süreci insanlann hanedanlara gönüllü İtaatlerini kolaylaştırır, hatta giderek teslimiyet göstermenin dinî bir emir olduğuna inanmalarına vesile olur. Böylece halk hanedanlar için savaşırken Allah için savaştığını düşünür. Neticede devletin devamı için nesep asabiyetinin yerini dinî asabiyet alır. İbn Haldun, kelâm kitaplarında itikada dair konulara imamet meselesinin de eklenmesini böyle bir gelişmenin sonucu olarak gösterir.16
İbn Haldun, coğrafî şartlara bağlı olarak gördüğü refah ve bolluğun bedenin çeşitli halleriyle din ve ibadet üzerinde etkisi olduğunu belirterek iktisadî ve coğrafî unsurlarla dinî yaşayış arasındaki ilişkiye temas eder. Ona göre sıkıntı ve darlık içinde yaşayanlar zenginlere ve refah içinde yaşayanlara oranla daha iyi bir ahlâka ve dinî yaşayışa sahiptirler, ibadete daha düşkündürler. Bunun için şehirde ve kasabalarda dindar insanlar daha azdır17. Günümüzde sanayileşmiş ve şehirleşmiş ülkelerde ekonomik kalkınma ile birlikte dindarlığın zayıfladığı tesbit edilmiştir. İbn Haldun'un dinin sosyal önemi ile din-cemiyet ilişkilerini müşahede ve tecrübeye dayanarak ele almasına bakarak onun bugünün modern tecrübî din sosyolojisinin hazırlayıcısı olduğu söylenebilir.
İslâm düşünce tarihinde ayrıca tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, İslâm tarihi ve medeniyeti gibi İslâmî ilimler alanında yapılan çalışmalarda da din sosyolojisinin tarihçesi yönünden oldukça önemli bilgilere rastlanır. Günümüzde oluşturulmaya çalışılan İslâm sosyolojisi bu temel klasiklere dayanma gayreti içindedir.
Din sosyolojisinin kuruluşu, sosyolojinin bağımsız bir ilim dalı olarak doğmasında rol oynayan A. Comte, E. Durkheim ve M. Weber gibi tanınmış bilginlerin çalışmaları sayesinde olmuştur. Comte, metafizik yaklaşımlara tepki şeklinde ortaya çıkan pozitivist ve evrimci görüşlerin etkisinde kalmış ve insanlığın gelişimini üç merhalede inceleyerek İlk merhaleye "teolojik hal" adını vermiştir. İkinci ve üçüncü merhaleyi temsil eden metafizik ve pozitif dönemlerde de dinin Önemli bir sosyal faktör olarak varlığını koruyacağını belirten Comte, vahye dayalı dinlerin geçerliliklerini yitirdiklerini İddia ederek pozitif gerçeklere dayanan, sevgiyi, düzeni ve ilerlemeyi temel hedef olarak kabul eden bir insanlık dininin kurulmasını önermiştir.
Durkheim, Les Formes elĞmentaires de la vie religieuse 18 adlı eserinde dinle ilgili görüşlerini açıklamıştır. Ona göre felsefe, ilimler, ahlâk, hukuk, kısaca sosyal düzen dinden doğmuştur. La Suicide19 adlı eserinde de dinin ahlâkî ve manevî kuvvetini, intiharlarda dinî inançların oynadığı rolü ortaya koymuştur. Bununla beraber tesbit-lerini ilâhî ve evrensel dinlere değil nis-beten sınırlı bir cemaate ait totemizme ve Uzakdoğu dinlerine İstinat ettirdiği için onun din sosyolojisi, etnolojik verilere dayanan bir iptidai dinler sosyolojisi özelliği göstermektedir.
Gerçek anlamda din sosyolojisinin kurucusu kabul edilen M. Weber, Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu başlığıyla Türkçe'ye çevirilen20 Die Pmtestantisch ethik und der Geist des Kapitalismus (1904) adlı eserinde ve 1904'ten sonra yayımlanan makalelerinde din. toplum ve iktisat konularına ağırlık vermiştir. Bu makaleler daha sonra Gesammelte Aufsaetze Zur Religionssozioîogie21 adlı eserde toplanmistir. Denemelerinde Konfüçyanizm, Ta-oizm. Hinduizm, Yahudilik ve Hıristiyanlığı inceleyen Weber çalışmalarında İslâmiyet'e yeteri kadar yer vermemiştir. Onun din sosyolojisiyle ilgili çalışmalarında esas mesele, dinlerin doğruluğu veya yanlışlığı değil birbirinden farklı tarihî şartlarda ortaya çıkan dinlerin günlük hayattaki yani siyasî, idarî, ekonomik ve ahlâkî davranışlar üzerindeki tesiridir. Bununla birlikte tek yönlü bir yaklaşım taraftarı olmayan Weber, sosyal yapının dinî hayatın şekillenmesinde oldukça önemli tesirleri bulunduğunu ileri sürmüştür. Böylece dini bir değişken olarak kabul edip sosyal ve ekonomik hayat üzerine tesirini anlamayı ve tesbit etmeyi ilmî bir zaruret şeklinde görmüştür.
Gelişmeye uygun olup olmama bakımından dinleri, İnsanın dünyaya uyumunu kolaylaştıran dinlerle kurtuluş vaad eden dinler diye ikiye ayıran Weber, adı geçen eserinde dini yaşayan sosyal biçimiyle ele alarak ekonomik düzenle ilgisini incelemiştir. Sosyal değişim ve gelişimde dinin oynadığı rol üzerinde duran Weber, Protestanlığın kapitalizmin oluşumunda ve toplumun örgütlenmesinde icra ettiği fonksiyonları ortaya koymuştur. Ona göre Protestan ahlâkının Avrupa'da yarattığı yeni değerler ve iş ahlâkı kapitalist birikimi hızlandırmış, disiplinli iş ve meslek adamını şekillendirmiştir.
Weber'in araştırmalarının eksikliklerini E. Troeltsch tamamlamıştır. Bütün çalışmalarını Hıristiyanlığın tarihî sosyolojisine hasreden Troeltsch, Ortodoks olanlar ve olmayanlar arasındaki inanç zıtlıklarının ötesinde Hıristiyanlığın iç farklılıklarını pozitif bir plan çerçevesinde işlemiş, VVeberci anlamda son derece başanlı sosyolojik tipler ortaya koymuş ve böylece Özel din sosyolojisinin bir örneğini sergilemiştir.
Sistematik ve tarihî din sosyolojisinin ilk denemesi, VVeber'in öğrencisi olan J. Wach tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu konudaki ilk çalışması olan Einführung in die Religionssoziologie22, din sosyolojisine giriş mahiyetinde bir eser olup bunu Sodology of Re-İigion23 takip etmiştir. Mukayeseli ve kavrayıcı bir din sosyolojisini savunan Wach, metot bakımından çok defa VVeber'e bağlı kalarak din adamları tipolojisi oluşturmuş, dinî düşünce ve telakkilerin sosyal fonksiyonlarına işaret etmiş, dini cemiyetle açıklamak
için sosyal olayları zorlamaksızın din-cemiyet ilişkisini araştırmış, bu amaçla ar-kaik-ilkel dinleri en küçük ayrıntıları ile sosyolojik araştırmaya açmıştır.
Soziologie der Religion24 adlı eserin müellifi Güstav Mensching bütün dinlerin ve cemaatlerin sosyolojik analizini yapmış, bu arada dinin toplum içinde kendine has bir varlığı ve dinamizmi olduğunu özellikle vurgulamıştır.
XX. yüzyılda din sosyolojisi alanında etkili olan İsimlerden Gabriel Le Bras. aslen hukuk tarihçisi olmakla birlikte din sosyolojisinin bir gözlem ve nicelleş-tirme alanı haline gelmesini sağlamış ve, "Tanrılar kadar onlara tapanlara da dikkat edelim" diyerek sosyologların dikkatini inançlara ve onların dinî davranışlara olan etkisine çekmiş, bu maksatla mukayese metodunu kullanarak yaptığı çalışmaları Etudes de sociologie reli-gieuse25 adlı bir eserde toplamıştır.
Batılı sosyologların genellikle dine ilâhî bir hakikat olarak değil daha çok sosyal bir fenomen olarak baktıklarını önemle belirtmek gerekir. Dolayısıyla onlara göre bir dinin hak veya bâtıl yahut tahrife uğramış olması pek önemli değildir; önemli olan, dinin toplumun dinamizmine olan katkısı ve toplumu disipline etmedeki rolüdür.
Din sosyolojisiyle İlgili teorik ve uygulamalı çalışmalar Belçika. Hollanda. İtalya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'da da yaygınlaşmıştır. Son zamanlarda müstakil din sosyolojisi, Katoliklik ve Protestanlık sosyolojisi kongreleri ve sempozyumları düzenlenmeye başlanmıştır. Çeşitli ülkelerde sosyolog-larca yapılan araştırmalar, kongre ve sempozyumlarda sunulan tebliğler muhtelif periyodiklerde yayımlanmıştır. Müstakil din sosyolojisi dergilerinden halen yayınını sürdürenler Social compass, Arcfıives de sciences sociaîes des re-ligions (Önceleri Archiues de sociologie des religions), Religİoni e Societa, Journal ior the Scientific Study of Religion, Sociological Analysis26, Re-view of Religious Research ve Sciences religieuses gibi periyodiklerdir.
İslâm Sosyolojisi. Batılı sosyologlar genellikle kendi sosyal ihtiyaç ve problemlerini, sosyal yapılarını göz önüne alarak çalışmalar yapmakta ve bunlara dayanarak birtakım genel değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Batılılar'ın çalışmaları ve düşünceleri Batılı olmayan toplumlann mahallî özelliklerine uzak ve çok defa ters düşmekle kalmamış, aynı zamanda geliştirdikleri sosyolojik nazariyeler bu toplumların İçinde bulundukları durumu açıklamakta yetersiz kalmıştır. Bu sebeple müslüman toplumlardaki din ve cemiyet ilişkilerini kendine konu edinen bir İslâm sosyolojisinin ortaya çıkması yönünde Batı ülkelerinde ve İslâm dünyasında bir dizi çalışma yapılmıştır. Batı'da Yahudilik, Hıristiyanlık. Uzakdoğu dinleri ve ilkel dinler hakkında pek çok sosyolojik çalışma yapılmasına karşılık yakın zamanlara kadar İslâmiyet'i araştırma konusu yapan sosyolojik incelemeler yoktu. Louis Massig-non, Annee sociologique"m ikinci serisindeki yazılarında konu ile ilgilenmeye başlamış ve onu daha sonra Reuben Levy27, H. A. R. Gibb28, A. Bel29, J. Chellod30, Mont-gomery Watt31, LouİS Gardet32, C. A. O. Van Nieuwenhuijze33, John Espozito34 ve Bryan Turner35 gibi sosyologların çalışmaları takip etmiştir.
Fransa'da değişik bir metotla müslüman toplumların problemlerini İnceleyen Jacques Berque'in "Cent ving cinq ans de sociologie maghrebine"36, "Quelques problemes de l'lslam maghre-bin"37, Normes et valeurs dans l'lslam contemporaine38, Maghreb, histoire et societe39 adlı çalışmaları İslâm sosyolojisinin doğmasında önemli rol oynamıştır. Uzun zaman Mağrib'de sosyoloji dersleri veren ve Mısır'da Fransız Enstitüsü'nde profesör olarak görev yapan Berque müslüman toplumları yakından tanıma, problemlerini yerinde tesbit ve inceleme imkânı bulmuştur.
Berque'in yaklaşımını bugün talebesi Jean-Paul Charnay sürdürmektedir. La Vie musulmane en Algârie40, Islamic Culture and Socio-Economic Change41, Sociologie reli-gieuse de l'Isîam42 adlı eserlerin müellifi olan Charnay'İn bütünüyle İslâm sosyolojisine hasredilmiş bulunan son kitabı, Batı'da İslâmî konularda yapılan inceleme ve araştırmaların din sosyolojisi açısından ilk sentezi sayılabilir. Eser özellikle genel din sosyolojisinin bakış açısını, amaç ve metotlarını müslü-man toplumların dinî-sosyal realitelerine uygulamanın özel metodik esaslarını tesbit için yazılmış bir deneme mahiyetindedir. Charnay'e göre genel din sosyolojisi daha çok Uzakdoğu dinleri, ilkel dinler ve hıristiyan toplumların inançları, kültürleri üzerine kurulmuştur; böyle bir temele dayanan din sosyolojisinin yaklaşımlarını, yukarıdakilerden oldukça farklı olan müslüman toplumların sosyal realitelerini açıklamak için bunlara aynen uygulamak mümkün değildir. Çünkü İslâm İnancı ve sistemiyle bu inanca ve sisteme uygun şekilde oluşmuş müslüman grup ve topluluklar kendilerine has dinî-sosyal ve kültürel üniteler teşkil etmişlerdir. Bu sebeple Vıncent Monteil. Batfdaki sosyolojik yaklaşımların İslâmiyet'in sosyal realitesini açıklamakta yetersiz olduğunu belirterek konunun çözümü maksadıyla esasen İslâm'ın kendi bünyesiyle uyumlu zihniyetini ve inanç sistemini araştırmak gerektiğine işaret etmektedir. VVeber'in İslâm'la ilgili görüşlerini tenkitçi bir tarzda inceleyen Bryan S. Turner Weber and islam'da43, bir İslâm sosyolojisi meydana getirmek amacıyla çağdaş nazarî sonuçlarla bağlantılı olarak geniş bir sosyolojik çerçeve içinde İslâmiyet'in tarihini ve sosyal yapısını aydınlatacak İslâm araştırmalarının gerekliliği üzerinde ısrarla durmaktadır.
Batılı ilim adamları, Centre Pour l'Etu-de des Problemes du Monde Musulman Contemporain adlı merkezin öncülüğünde 11-14 Eylül 1961 tarihinde Brüksel'de İslâm sosyolojisi üzerine bir de tartışmalı toplantı düzenlemişlerdir.
Batı ülkelerinde yapılan bu çalışmaların yanında hemen hemen aynı dönemde bazı müslüman sosyologlar hem metot hem de muhteva olarak İslâm sosyolojisini kurma çabalan içine girdiler. Mısırlı Ali Abdülvâhid Vâfî, sosyolojiyi yerli kültürü savunmada bir araç şeklinde görmüş ve Contribution d une thûo-rie sociologique de î'esclavage44, Huküku'l-inşân îi'1-İslâm45, eî-Mer'e fi'1-İslâm46 gibi adlar taşıyan önemli eserler vermiştir. İbn Haldun'un Mukaddime 'sinin tahkikli neşrini de yapan Vâfî47, modern sosyolojiyi İslâm kültürü içinde uygun bir zemine oturtmaya gayret etmiştir. Vâfî'nin çalışmaları Mısır'da İslâm sosyolojisine dair birçok eserin yazılmasına öncülük etmiştir. Hasan es-Sââtfnin 'İlmü'l-ictimâ'i'l-Haldûnî48, Abdülhâdî el-Cev-herfnin Dirâsât fî cilmi'l-ictimâci'l-İs-lâmî49, Muhammed el-Be-hî'nin el-İslâm îî halli müşkilâti'l - müc-teme'âti'l-İslâmiyyeti'î-mu'âşıra50, Salâh M. Fevvâl'in el-Mukad-dime li'l-<:ilmi'l-ictimâ'ii'l-':Arabî ve'l-İslâmî51, Zeyneb Rıdvan'ın en -Nazariyyetü 7 - içtimâ 'iyye ii'l - fik-ri'1-İslâmî52, Zeydân Abdül-bâki'nin cîlmü'l-içtimâi'1-İslâmî53 ve Saniye M. Haşşâb'ın llmü'l-ictimâc i'1-İslâmî54 adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.
Faslı araştırmacı Mahmüd İsmail Sos-yolocya'l ~ fikri'l- İslâmî55 adlı eserinde. Bat'nın sosyolojik yaklaşım ve nazariyelerinin müslüman toplumlardaki oluşumları açıklamada âciz ve yetersiz kaldığını ileri sürerek eserinde İslâm toplumlarındaki sosyolojik düşünceyi incelemiştir. Pakistan'da Karaçi Üniversitesi'nde lisans düzeyinde İslâm sosyolojisi dersleri veren Beşaret Ali "Qur'anic Sociology"56 adlı makalesinde, bilgi sosyolojisini bir araç şeklinde kullanmak suretiyle genelde laik ve parçalı karaktere sahip Batı ve Amerikan sosyolojisine karşı çıkarak çalışmasını İslâm üzerine teksif etmiştir. Aynı yönde gayret gösteren bir başka müslüman sosyolog olan Ali Şeriatî, İslâm müesseselerini ve müslüman toplumların çağdaş meselelerini sosyolojik bir yaklaşımla incelemiştir. Ona göre sosyolojinin görevi İslâm'ı anlamak ve bilmek olmalıdır. İlyâs Bâ-Yûnus ile Fe-rîd Ahmed de ortak çalışmaları olan Is-lamic Sociology: An Introduction57 adlı eserlerinde İslâmî zeminde sosyolojik araştırmanın temel ilkelerini vermeye çalışmışlar; sosyolojinin konumu, alanı, müslümanların bu disipline katkıları ve İslâm sosyolojisinin temel varsayımları üzerinde durmuşlardır.
Türkiye'de din sosyolojisi alanında ilk çalışmalar Ziya Gökalp58, daha sonra Necmed-din Sâdık59 ve Hilmi Ziya Ülken60 tarafından yapılmıştır. Ziya Gökalp, özellikle İslâm Mecmuasi'nda yazdığı çeşitli makalelerde dinin sosyal fonksiyonları üzerinde durmuştur61. Gökalp'in Cumhuriyetten sonraki çalışmalarında din sosyal hayatın ve kültürün unsurlarından sadece biri olarak ferdin vicdanına hapsedilmiş, bazı ibadet ve dinî cemaatlerle kendini gösteren bir kurum halini almıştır. Böylece İslâmiyet sosyolojinin konusu olmaktan çıkmış, çalışmalar insanlığın ilk dini ve dinlerin tekâmülü etrafında yoğunluk kazanmıştır. Hilmi Ziya Ülken'in Dinî Sosyoloji62 adlı eseri de herhangi bir yenilik taşımaz. Tek parti yönetimi döneminde genel sosyoloji gibi din sosyolojisi de genç nesillere Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda yeni kimlik kazandırma görevini üstlenmiştir. Ziya-eddin Fahri Fındıkoglu ve Hilmi Ziya Ülken'in birlikte hazırladıkları İbn Haldun63 adlı biyografik eserle din sosyolojisi çalışmalarının muhtevasında bazı değişmeler olmuştur. Sabri F. Ülge-ner, VVeber'den mülhem tarihî perspektif İçinde, ilk dönem Osmanlı toplumunda hâkim dinî zihniyet ve ahlâkî telakkilerin iktisadî çöküntünün arka planını teşkil ettiğine dair hususları ihtiva eden doktora çalışmasıyla onlara katılmıştır64. Ülken, Fındıkoglu ve Ülgener'in çalışmaları, öteden beri devam eden dinî- içtimaî yaklaşımda bir değişiklik meydana getirmemekle beraber yeni kimlik aşılama görevine eşlik eden din sosyolojisini İslâm'a yöneltmesi bakımından o günün şartlarında önemli çalışmalar sayılabilir.
Mehmet Taplamacıoğlu Din Sosyolojisi65 adlı eserinin son bölümünü Türkiye'de din-devlet ilişkisine ayırmış. "Yaşlara Göre Dinî Yaşayışın Şiddet ve Kesafeti Üzerine Bir Anket Denemesi"66 ve "Bazı İslâm Bilginlerinin Toplum Görüşleri"67 adlı makaleleriyle kendi toplumunun din sosyolojisine yönelmiştir. Bun Berque'İn yaklaşımını bugün talebesi Jean-Paul Charnay sürdürmektedir. La Vie musulmane en AlgĞrİe68, Isîamic Culture and Socio-Economic Change69, Socioîogie reîi-gieuse de î'Islam70 adlı eserlerin müellifi olan Charnay'in bütünüyle İslâm sosyolojisine hasredilmiş bulunan son kitabı, Batı'da İslâmî konularda yapılan inceleme ve araştırmaların din sosyolojisi açısından ilk sentezi sayılabilir. Eser özellikle genel din sosyolojisinin bakış açısını, amaç ve metotlarını müslü-man toplumların dinî-sosyal realitelerine uygulamanın özel metodik esaslarını tesbit için yazılmış bir deneme mahiyetindedir. Charnay'e göre genel din sosyolojisi daha çok Uzakdoğu dinleri, ilkel dinler ve hıristiyan toplumların inançları, kültürleri üzerine kurulmuştur: böyle bir temele dayanan din sosyolojisinin yaklaşımlarını, yukarıdakilerden oldukça farklı olan müslüman toplumların sosyal realitelerini açıklamak için bunlara aynen uygulamak mümkün değildir. Çünkü İslâm inancı ve sistemiyle bu inanca ve sisteme uygun şekilde oluşmuş müslüman grup ve topluluklar kendilerine has dinî-sosyal ve kültürel üniteler teşkil etmişlerdir. Bu sebeple Vincent Mon-teil, Batı'daki sosyolojik yaklaşımların İslâmiyet'in sosyal realitesini açıklamakta yetersiz olduğunu belirterek konunun çözümü maksadıyla esasen İslâm'ın kendi bünyesiyle uyumlu zihniyetini ve inanç sistemini araştırmak gerektiğine işaret etmektedir. Weber'in İslâm'la İlgili görüşlerini tenkitçi bir tarzda inceleyen Bryan S. Turner Weber and islam'da71, bir İslâm sosyolojisi meydana getirmek amacıyla çağdaş nazarî sonuçlarla bağlantılı olarak geniş bir sosyolojik çerçeve içinde İslâmiyet'in tarihini ve sosyal yapısını aydınlatacak İslâm araştırmalarının gerekliliği üzerinde ısrarla durmaktadır.
Batılı ilim adamları, Centre Pour I1 Etüde des Problemes du Monde Musulman Contemporain adlı merkezin öncülüğünde 11-14 Eylül 1961 tarihinde Brüksel'de İslâm sosyolojisi üzerine bir de tartışmalı toplantı düzenlemişlerdir.
Batı ülkelerinde yapılan bu çalışmaların yanında hemen hemen aynı dönemde bazı müslüman sosyologlar hem metot hem de muhteva olarak İslâm sosyolojisini kurma çabaları içine girdiler. Mısırlı Ali Abdülvâhid Vâfî, sosyolojiyi yerli kültürü savunmada bir araç şeklinde görmüş ve Contribution a ime theo-rie sociologique de i'esciavage72, Huküku'l-insûn fi'1-İslâm73, ei-Mer'e fi'1-İslâm74 gibi adlar taşıyan önemli eserler vermiştir. İbn Haldun'un Mukaddime'^sinin tahkikli neşrini de yapan Vâfî75, modern sosyolojiyi İslâm kültürü içinde uygun bir zemine oturtmaya gayret etmiştir. Vâfî'nin çalışmaları Mısır'da İslâm sosyolojisine dair birçok eserin yazılmasına öncülük etmiştir. Hasan es-Sââtfnİn cİlmü'l-icümâci'l-Haldûnî76, Abdülhâdî el-Cev-herfnin Dirâsât fî cilmi'l-ictimâci'I-İs~ lâmî77, Muhammed el-Be-hî'nin el-İslâm fî halli müşkilâti'1-müc-teme 'âti7-İslâmiyyeti'1-mu 'aşıra78, Salâh M. Fevvâl'in el-Mukad-dime li'l-'Umı'i-içtimâ'i'l-^Arabî ve'l-İslâmî79, Zeyneb Rıdvan'ın en - Nazariyyetü 7 - içtimâ 'iyye fi 1 - tik-ri'l* İslâmî80, Zeydân Abdül-bâkî'nin 'İlmü'l-içtimâciî-îslâmî81 ve Saniye M. Haşşâb'ın cİlmü'l-İctimâ ci'l-îslâmî82 adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.
Faslı araştırmacı Mahmüd İsmail Sos-yolocya'l-fikri'1-İslâmî83 adlı eserinde, Batı'nın sosyolojik yaklaşım ve nazariyelerinin müslüman toplumlardaki oluşumları açıklamada âciz ve yetersiz kaldığını ileri sürerek eserinde İslâm toplumlarındaki sosyolojik düşünceyi incelemiştir. Pakistan'da Karaçi Üniversitesi'nde lisans düzeyinde İslâm sosyolojisi dersleri veren Beşaret Ali uQur'anİc Sociology"84 adlı makalesinde, bilgi sosyolojisini bir araç şeklinde kullanmak suretiyle genelde laik ve parçalı karaktere sahip Batı ve Amerikan sosyolojisine karşı çıkarak çalışmasını İslâm üzerine teksif etmiştir. Aynı yönde gayret gösteren bir başka müslüman sosyolog olan Ali Şerî-atâ, İslâm müesseselerini ve müslüman toplumların çağdaş meselelerini sosyolojik bir yaklaşımla incelemiştir. Ona göre sosyolojinin görevi İslâm'ı anlamak ve bilmek olmalıdır. İlyâs Bâ-Yûnus ile Fe-rîd Ahmed de ortak çalışmaları olan Is-lamic Sociology: An Introduction85 adlı eserlerinde İslâmî zeminde sosyolojik araştırmanın temel ilkelerini vermeye çalışmışlar; sosyolojinin konumu, alanı, müslümanlann bu disipline katkıları ve İslâm sosyolojisinin temel varsayımları üzerinde durmuşlardır.
Türkiye'de din sosyolojisi alanında ilk çalışmalar Ziya Gökalp86, daha sonra Necmed-din Sâdık87 ve Hilmi Ziya Ülken88 tarafından yapılmıştır. Ziya Gökalp, özellikle İslâm Mecmuası'nda yazdığı çeşitli makalelerde dinin sosyal fonksiyonları üzerinde durmuştur89. Gökalp'in Cumhuriyetten sonraki çalışmalarında din sosyal hayatın ve kültürün unsurlarından sadece biri olarak ferdin vicdanına hapsedilmiş, bazı ibadet ve dinî cemaatlerle kendini gösteren bir kurum halini almıştır. Böylece İslâmiyet sosyolojinin konusu olmaktan çıkmış, çalışmalar insanlığın ilk dini ve dinlerin tekâmülü etrafında yoğunluk kazanmıştır. Hilmi Ziya Ülken'in Dinî Sosyoloji 90 adlı eseri de herhangi bir yenilik taşımaz. Tek parti yönetimi döneminde genel sosyoloji gibi din sosyolojisi de genç nesillere Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda yeni kimlik kazandırma görevini üstlenmiştir. Ziya-eddin Fahri Fındıkoğlu ve Hilmi Ziya Ülken'in birlikte hazırladıkları İbn Haldun91 adlı biyografik eserle din sosyolojisi çalışmalarının muhtevasında bazı değişmeler olmuştur. Sabri F. Ülge-ner, Weber'den mülhem tarihî perspektif içinde, ilk dönem Osmanlı toplumunda hâkim dinî zihniyet ve ahlâkî telakkilerin iktisadî çöküntünün arka planını teşkil ettiğine dair hususları ihtiva eden doktora çalışmasıyla onlara katılmıştır92. Ülken, Fındıkoğlu ve Ülgener'in çalışmaları, öteden beri devam eden dinî-içtimaî yaklaşımda bir değişiklik meydana getirmemekle beraber yeni kimlik aşılama görevine eşlik eden din sosyolojisini İslâm'a yöneltmesi bakımından o günün şartlarında önemli çalışmalar sayılabilir.
Mehmet Taplamacıoğlu Din Sosyolojisi93 adlı eserinin son bölümünü Türkiye'de din-devlet ilişkisine ayırmış, "Yaşlara Göre Dinî Yaşayışın Şiddet ve Kesafeti Üzerine Bir Anket Denemesi"94 ve "Bazı İslâm Bilginlerinin Toplum Görüşleri"95 adlı makaleleriyle kendi toplumunun din sosyolojisine yönelmiştir. Bundan başka değişik disiplinler çerçevesinde de olsa din sosyolojisi alanında yeni araştırmalar yapılmış ve eserler yazılmıştır. Şerif Mardin Din ve İdeoloji96 adlı eserinde Cumhuriyet Türkiyesi"nin kültürel yapısında, halk arasında yaşayan ve müslümanla-rın kimliğini ve sosyal davranışlarını belirlemede önemli bir unsur olan "Volk İslâm'ı araştırmıştır. Mümtaz Turhan bazı kitap ve makalelerinde toplumsal farklılaşma ve kültür değişmeleri çerçevesinde dinin durumunu ele almış, Nurettin Topçu ruhî ve ahlâkî faktörleri ön plana çıkardığı eserlerinde toplumların oluşması ve gelişmesinde dinî inanç ve yaşayışın önemini vurgulamış, özellikle İslâm dininin yanlış yorumlanmasının Türk toplumunun çeşitli kesimlerinde ahlâk bakımından meydana getirdiği sapmalar üzerinde durmuştur. AH Fuat Baş-gil ve Osman Turan'ın din ve laiklik konusundaki eserlerinde din sosyolojisinin önemli meselelerinden olan din-devlet ilişkisi incelenmiştir. Niyazi Berkes İs-lâmalık, Ulusçuluk, Sosyalizm97 ve Türkiye'de Çağdaşlaşma98 adlı eserlerinde Türk toplumunda fikir akımlarının ve çağdaşlaşma hareketlerinin dinî-sos-yal ve tarihî arka planına inmeye gayret etmiştir. Ahmet Yücekök. Türkiye'de Örgütlenmiş Dinin Sosyo- Ekonomik Tabanı99 adlı çalışmasında sanayileşme ile birlikte artış gösteren dernekleşmeyi inceleme konusu yapmıştır. M. Rami Ayaş ve Ünver Günay doktora ve doçentlik çalışmalarını Türk toplumunun sosyal meselelerine tahsis ederek dinî hayatı, sosyokültürel mirası, dinî grupları ele almışlardır. Erol Güngör, Âmiran Kurtkan Bilgiseven, Orhan Türk-doğan, Baykan Sezer, Ümit Meriç ve diğer bazı araştırmacıların da bu alanla ilgili çalışmaları bulunmaktadır.
Son yıllarda sayılan giderek artan ilahiyat fakültelerinde din sosyolojisi ana bilim dalının yer alması, din bilimleri ensitüsü ve sosyal bilimler enstitüsü gibi lisans üstü öğretim yapan kurumlarda genel olarak din sosyolojisi ve özellikle İslâm sosyolojisi alanlarında yüksek lisans ve doktora programlarının açılması, tez çalışmaları yaptırılması ümit verici gelişmelerdir.
Bibliyografya:
Fârâbî, el-Medînetui-fâzıla (trc. Nafiz Danışman), İstanbul 1956, s. 64-106; a.mlf., es-Si-yâsetü'l- medeniyye (trc. Mehmet Aydın v.dğr.),
İstanbul 1980, s. 36-69; Gazzâlî. İhya ftrc. Ahmet Serdaroğlu), İstanbul 1975, 11, 157 vd.; İbn Haldun, Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, I, 271-275, 346-347, 420-421, 480-490; G. Mensching, Sociologie religeiuse (trc. P. Jundt), Paris 1951, s. 7-18; H. Freyer. Din Sosyolojisi (trc. Turgut Kalpsüz), Ankara 1964, s. 2-4, 29-78; a.mlf., İçtimaî Nazariyeler Tarihi (trc. Tahir Çağatay), Ankara 1977, s. 190-200; Harun Han Şirvanî, Islâmda Siyasî Düşünce ue İdare (trc. Kemal Kuşçu), İstanbul 1965, s. 46-64, 94-114; H. Desroche, Sociologies re-tigieuses, Paris 1968, s. 7-55; S. G. F. Brandon. "Sociology of Religion", DCR, s. 582-586; C. A. O. Van Nleuvvenhuljze, Sociology of the Middle East, Leiden 1971, s. 8-40; J. P. Charnay, Sociologie religieuse de l'Islam, Paris 1977, s. 11-49, 421-426; Salâh Mustafa el-Fevvâl, el-Mukaddime li'l-e ilmi'I-içtimâciyyi'l-cArabî ue'l-İsUtmt, Kahire 1982, s. 111-133, 171-184; Maan Halil Ömer, Nahue 'ilmi ictimâ'in cArabiyyin, Bağdad 1984, s. 96-170, 326; R. Aron. Sosyolojik Düşüncenin Eüreleri (trc. Alemdar Korkmaz), İstanbul 1986, s. 105-118, 314-338, 505-509, 551-570; M. Weber, Sosyoloji Yazıları (trc. Tana Parla), İstanbul 1986, s. 10, 514-526; Tal'at Gannâm, *!lmü'I-İçtimâ' min manzürın Isla-miyyin, Kahire 1987, s. 37-120; Recep Şentürk, Çağdaş Mısır'da Sosyoloji Çalışmaları (yüksek lisans tezi, 1988), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 54-58, 82-87; Berrin Eyce, Fransız Sosyologu Gabriel Le Bras'da Din Sosyolojisi (yüksek lisans tezi, 1988], Sü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 7-55; İzzet Er. "Din Sosyolojisi Araştırmaları ve Problemleri", Günümüz Din Bilimleri Araştırmaları ve Problemleri Sempozyumu, Samsun 1989, s. 99-106; a.mlf., "Türkiye'de Din Sosyolojisi Çalışmaları", ÜÛ İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Bursa 1986, s. 125-131; a.mlf.. "Genel Olarak Batıda İslâm Sosyolojisi Çalışmaları ve Jean - Paul Charnay", Dm Öğretimi Dergisi, sy. 10, Ankara 1987, s. 79-82; Mehmet Rami Ayaş, Türkiye'de İlk Tarikat Zümreleşmeleri üzerine Din Sosyolojisi Açısından Bir Araştırma, Ankara 1991, s. 9-11; Selâhaddin Asım. "İctimaiyyât ve Şeriat-i îslâ-miyye", SM, 11/28 (1324); a.mlf, "İlm-i İçtimaa Nazaran islâmiyet", a.e., 11/33 (1325); Ziyaed-din Fahri Fındıkoğlu. "Bizde Dînî Sosyoloji ve Tarih Araştırmaları", Folklor Postası, sy. 7, İstanbul 1946; sy. 8 (1946); sy. 29 (1946); Mehmet Karasan, "Din Sosyolojisinin Öncüleri ve Kurucuları", AÜİFD, 11/4 (1953), s. 61-69; Mehmet Taplamacıoğlu, "Din Sosyolojisi Çalışmaları", a.e., VIII (1960], s. 55-60; a.mlf.. 'Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler", a.e., X [1963), s. 49-63; a.mlf., "Bazı İslâm Büginlerinin Toplum Görüşleri", a.e., XII (1964), s. 83-95; Ünver Günay. "İslâm Dünyasında Bir Din Sosyolojisi Öncüsü", EAÛİFD, VI (1986), s. 94-113; P. H. Vrijhof, "Din Sosyolojisi Nedir?" (trc. M. Emin Köktaş), Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi sy. 4, İzmir 1987, s. 505-526; James B. Becford, "The Sociology of Religion 1945-1989", Social Compass, XXXVU/1, Lon-don 1990, s. 45-64; R. N. Bellah, "The Sociology of Religion", International Encyclopedia of the Social Sciences, New York 1972, XIIl-XIV, 406-413; D. Winston, "Sociology of Religion", EAm. (1987), XIII, 393-400.
Dostları ilə paylaş: |