. Ve dâimâ sohbet-i yârâna tâlib bir vücûd-ı edîb olup fukarâ ile alâka-i külliyesi var idi. Bu mertebe kesb-i kemâl sa‘y ile mutasavver olmayup vehbî olduğundan sığâr u kibâr imzâ ve imtidâd-ı ömr ü devletine du‘â ederlerdi. Altı sene mikdârı beylikçilik hidmetinde olup 1106 (1694-1695) tarihinde Vezîr-i a‘zam Defterdar Ali Paşa Varadin seferi avdetinde Niş menzilinde riyâset mesnedinde istihdâm idüp bir defa altı ay mikdârı azil ve ba‘dehû ibkâ olunup sekiz sene mikdârı riyâset hidmetinde bezl-i makdûr ve sa‘y-i nâ-mahsûr edüp, milel-i nasârâ ile sulha me’mûr Nemçe ve Lih ve Moskov ve Venedik ile def‘aten sulha nizâm ve ibâdullâhın râhat u ârâmlarına bâ‘is olup sulha me’mûr olduklarında kendüye vezâret murâd olunup ibâ ve ba‘zı dâ‘îleri dahî rızâ vermemişler idi.” (Anonim Osmanlı Tarihi, Haz: Abdülkadir Özcan, Ankara 2000, s. 188-9).
58KK Ruus Def. nr. 256, 4 Zilkade 1014 (13 Mart 1606), s. 46.
59Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, haz. A. K. Aksüt, İstanbul 1972, s. 22-23.
60Uğur Derman, “XV ve XVI. Asırlarda Türk Hat Sanatı”, XV ve XVI. Asırları Türk Asrı Yapan Değerler, İstanbul 1997, s. 491.
61Yıldırım Bayezid 1398 senesinde Amasya’yı Osmanlı topraklarına kattı ve idaresini de oğlu Çelebi Mehmed’e bıraktı (F. Emecen, İ. Şahin, “Amasya” DİA, III, 1-2).
62Muhittin Serin, “XV ve XVI. Asırlarda Türk Hat Sanatı Müzakereleri” XV ve XVI. Asırları Türk Asrı Yapan Değerler, İstanbul 1997, s. 497.
63İsmail Erünsal, The Life and Works of Tacizade Cafer Çelebi with a Critical Edition of his Divan, İstanbul 1983, s. XXXI.
64İ. H. Uzunçarşılı, “Onaltıncı Asır Ortalarında Yaşamış Olan İki Büyük Şahsiyet: Tosyalı Celal-zade Mustafa ve Salih Çelebiler”, Belleten, XXII/87 (1958), s. 392.
65“Küttâb merâtibinde reîsülküttâb, anun altına yeniçeri kâtibi, anun altına rûznâmeci, anun altına sipâhîler katibi, anun altına mukâbeleci ve mukâta’acı, anun altına tezkireci, anun altına reîs kâtibleri oturur. Yukaruda mezkûr olan küttâb hâce makâmındadır. Anlar Dîvân’a uzun yenli üst kaftanı ile geleler. Reîs kâtibleri neferdir. Ve bu zikr olunan küttâbın azl u nasbı defterdarlarıma müfevvazdır. Anların hüddâmıdır.” Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, I, 323.
66Yavuz Sultan Selim döneminde de bir çavuşla kâtip arasındaki münakaşadan dolayı, padişahın kâtiplerin çavuşa takdim edilmesi gerektiğini beyan ettiği, Lütfi Paşa tarafından rivayet edilmiştir: “Ve çavuşdan kâtib takdim olunur. Mu‘azzez ve muhteremdür. Hikâyet: Sultan Selim merhûm zamânında bir gün çavuş ile kâtib nizâ‘ itdiler. Sultan Selim Han –nevverallâhu merkadehû- hazretlerine arz olundukda “kâtib takdim olunmak gerekdür, küttâb esrâr-ı saltanata hizmet ider, çavuşlar zâhirde olan mesâlihe hizmet iderler” deyu buyurmuşlar. Ve küttâb içinde yeniçeri kâtibi başdur, andan sonra rûznâmeci ba‘dehû sâ’ir küttâb yolı ile dururlar.” (Mübahat Kütükoğlu, “Lütfi Paşa Asafnamesi”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1991, s. 77).
67Köprülü, “Bizans müesseselerinin”, s. 262.
68Ahmed Refik, “Dr. Friedrich Kraelitz, Osmanische Urkunden in Turkischer-Sprache, Wien 1922”, TOEM, II/79 (Mart 1340), s. 122-3.
69Bertrandon De La Broquiere’in Denizaşırı Seyahati, Ed. Ch. Schefer, (Çev: İlhan Arda), Eren Yayınları, İstanbul 2000, s. 234-240 ; Rıfat Osman, Edirne Sarayı, TTK, Ankara 1989, s. 120.
70Jan Reychman, Ananiasz Zajaczkowski, Osmanlı Türk Diplomatikası El Kitabı, (Çev: Mehmet Fethi Atay), İstanbul 1993, s. 194.
71KK Ruznamçe Def. nr. 1764, s. 32. 27 C 954 (14 Ağustos 1547) tarihli bir ruus kaydı, Yunus Beğ’e arpalık timar tahsis edildiğini bildirmektedir (KK Ruus Def. nr. 208, s. 199).
72Reychman, Zajaczkowski, Osmanlı Türk Diplomatikası, s. 195.
73KK Ruus Def. nr. 230, s. 264.
74KK Ruus Def. nr. 230, s. 328.
75Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümâyun, Ankara 1986, s. 65.
76 Aynı yer.
77Nejat Göyünç, “Defter”, DİA, IX, 90.
78 Divan kalemi tarafından tutulan ahkâm defterleri daha sonra mühimme şeklinde isimlendirilmiştir.
79Uzunçarşılı, Merkez, s. 95; Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı Dönemi), I, Ankara 2000, s. 34.
80Ali Akyıldız, “Hazine-i Evrak’ın Kurulması ve İlk Tasnif Usulleri (1846-1856)”, Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, Ankara 1995, s. 69-84; Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz, s. 23-32.
81Necati Aktaş, Yusuf Halaçoğlu, “Başbakanlık Osmanlı Arşivi”, DİA, V, 12.
82Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, (Haz: Yusuf İhsan Genç, Osman Yıldırım, Nazım Yılmaz vd.), 2. Basım, İstanbul 2000, s. 73.
83Özcan, “Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi”, s. 36.
84Emecen-Şahin, Ahkâm Defteri, s. XIII.
85Emecen-Şahin, Ahkâm Defteri, s. XXIII.
86Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde A.DVN 790 numarada kayıtlı olan 906/1501 tarihli ahkâm defteri Zilkade ve Zilhicce aylarına ait iki aylık bir dönemde verilen hükümleri ihtiva etmektedir. A.DVN. ŞKT 978 nolu ikinci ahkâm defteri ise h. 910 senesinin Ramazan ve Zilhicce ayı ile 911 senesinin Muharrem ayına ait hükümleri ihtiva eden iki ayrı formadan müteşekkildir. 927 tarihli ahkâm defteri, Kepeci Ahkâm defterleri serisinde 61 noda kayıtlıdır. Bu defter bir maliye ahkâm defteri olup formaları tam ve ciltli olarak günümüze ulaşmıştır.
87Emecen-Şahin, Ahkâm Defteri, s. XV-XVI.
88 Uzunçarşılı, Merkez, s. 83.
89“Bu gün Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde muhtelif tasniflerde yer alan maliye ahkâm defterlerinin en eskilerinden biri 927 (1521) tarihli olup Kamil Kepeci tasnifinde (nr. 61) yer almakta ve daha ziyade Rumeli’ye ait mâli ahkâmı ihtiva etmektedir.” (Halil Sahillioğlu, “Ahkâm Defteri”, DİA, VI, s. 43).
90Emecen-Şahin, Ahkâm Defteri, s. V, XIII.
91927 tarihli maliye ahkâm defterinin de içinde bulunduğu 13 adet defterden müteşekkil Kepeci Ahkâm Defterleri serisinde yer alan 62, 63, 67, 69, 71 numaralı defterler de 927 tarihli maliye ahkâm defteriyle aynı diplomatik özelliklere sahip olup konuları bakımından da bütünlük arzederler. Bu sebeple bu defterlerin Divan-ı Hümâyun defterleri arasında değerlendirilmesi yanlış olup Bâb-ı Defteri başlığı altında tasnif edilmeleri gerekir.
92H. 910-911 tarihli bu defterden sonraki elli yıllık bir döneme ait defterler mevcut değildir.
93İkamet-i pazar hükümleri tahvil ahkâm defterlerinde en sık rastlanan hüküm türlerinden biri olup 910-911 tarihli tahvil ahkâm defterinde de aynı tür bir hüküm kayıtlı bulunmaktadır. Mukayese için, aşağıda 911 ve 962 tarihlerine ait iki hüküm verilmiştir:
“Nişân-ı şerîf hükmi oldur ki
El-hâletü hâzihî mefharu’l-kudât Aksaray kadısı –dâme fazluhû- Dergâh-ı mu‘allâma mektûb gönderüp nevâhi-i mezbûrede dârende-i hükm-i lâzimü’l-imtisâl mefharu’l-akrân ve’l-emsâl Şey’enlillâh oğlı Ali’nin tasarrufunda olan ze‘âmetinde Susada? nam karyede pazar ikamet idüp ve cuma namazı kılmak içün bundan evvel virilüp ol hüküm zâyi‘ olmuş deyu bildirüp amma ol karye-i mezkûrede cuma ve pazar ikâmet olunmak vâcib ve lâ[zı]mdır deyu arz olunmağın ben dahi karye-i mezkûrede mezkûr Ali cuma ve pazar ikamet itmek içün izn ü icâzet virüp bu hükm-i azîmü’ş-şânı virdüm ve buyurdum ki anda cuma ve pazar ikâmet ide, bu bâbda hiç ahad kâyinen men kân mâni‘ olmaya şöyle bilesin tahrîren fî evâ’il-i Muharremü’l-harâm sene ihdâ aşara ve tis‘a mi’e (A.DVN.ŞKT nr. 978, 1-10 Muharrem 911 (3-13 Nisan 1505), s. 55).
Üsküp kadısına hüküm ki
Dergâh-ı mu‘allâma mektûb gönderüp kazâ-i mezbûra tâbi‘ İsodorek? nâm karyede ve etrâfında olan kurâda sâkin müslümanlar ve kâfirlerden cemm-i gafîr gelüp karye-i mezbûre memleket ortasında pazar olmağa münâsib mahaldir cuma pazarı olmasın istid‘â iderüz deyu inâyet ricâ itdüklerin arz eyledüğin ecilden buyurdum ki göresin kimesneye zararı yoğ ise karye-i mezbûrda münâsib olan günde ikâmet-i pazar itdüresin şöyle bilesin (Mühimme nr. 1, 14 Muharrem 962 (9 Aralık 1554), s. 228).
94XVI. yüzyılda, hüküm sûretlerini ihtiva eden ahkâm, maliye ahkâm ve tahvil ahkâm defterlerinin ciltleri üzerinde veya ilk sayfalarındaki başlıklarda defterlerin tamamı, ahkâm defteri şeklinde isimlendirilmiştir. Dolayısıyla tahvil hükümlerinin, mali konulara dair hükümlerin ve idarî-siyasî hususlara ait hükümlerin kaydedildiği defter türleri birbiri ile karışmıştır. Defterlerin bu özelliği Osmanlı hazine-i evrakının kurulması ile başlayan tasnif çalışmaları esnasında önemli bir sorun teşkil etmiş ve defter serileri birbirleriyle karıştırılmıştır. Farklı serilerdeki aynı tür defterler ortak bir isim altında tanımlanmadığı için bunların birbirlerinden farklı defterler olduğu kanaati yerleşmiş ve daha sonra yapılan tasnif çalışmalarında da bu karışıklık devam etmiştir.
95Mübahat Kütükoğlu, “Mühimme Defterlerindeki Muamele Kayıtları Üzerine” Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri, Bildiriler, İstanbul 1988, s. 95-96; Emecen-Şahin, Ahkâm Defteri, s. XI.
963 Numaralı Mühimme Defteri, (966-968/1558-1560), Özet ve Transkripsiyon, TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı Yay., Ankara 1993, s. XXII.
97Kütükoğlu, “Muamele Kayıtları”, s. 95; Emecen-Şahin, Ahkâm Defteri, s. XI.
9893 numaralı mühimmenin başlığı kendisinden önceki defterlerden farklıdır: “Defter-i ahkâm-ı beğlik der zamân-ı hazret-i vezîr-i mükerrem ve muhterem kaymakam İsmail Paşa yesserallâhu fi’d-dâreyn mâ-yürîdü ve-mâ yeşâ be-ma‘rifet-i Süleyman Efendi kâ’immakâm-ı reîsülküttâb fi’d-Dîvâni’l-âlî el-vâki‘ fi evâsıt-ı Ramazânü’l-mübârek sene 1069”.
99 Mühimme defterlerinin üzerindeki etiketlerin XIX. yüzyılda yapıştırılmış olması kuvvetli bir ihtimaldir. Çünkü mühimme defterleri önce Divan-ı Hümâyun’un Paşa kapısına nakli esnasında Paşa kapısına (Uzunçarşılı, Merkez, s. 79) Hazine-i Evrak’ın kurulmasından sonra ise buraya nakledilmiş ve defterlerin ilk tasnif çalışmaları da bu dönemde gerçekleştirilmiştir.
100Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 13-22.
101 1085(1675) yılına ait bir mühimme defteri Viyana’da bulunmaktadır (Uriel Heyd, Ottoman Documents On Palestine, 1552-1615, Oxford 1960, s. 4). Bu defterin Avusturya ile yapılan savaşlar sırasında Avusturyalıların eline geçmiş olabileceği ifade edilmiştir. Köprülü Kütüphanesi’nde de Köprülüzade Abdullah Paşa’ya ait bir mühimme defteri bulunmaktadır. İran seferine ait bu defter 1734-1735 yıllarına ihtiva etmekte olup defterdeki son kayıtlar Paşa’nın cephede şehit düşmesinden birkaç hafta öncesine aittir.
102Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E-12321 Numaralı Mühimme Defteri, Yay: Halil Sahillioğlu, IRCICA, İstanbul 2002.
105E-12321numaralı defterin ikinci sayfasında yer alan bir hüküm Mısır ve Halep idarecilerine yazılmış umumi bir hüküm olup üzerinde “Asıl nâme defterlerinde olan müsveddede mahfûzdur. Bunda dahi varsa ol sahîhdür” şeklinde bir not bulunmaktadır. Bu not dolayısıyla name-i Hümâyunlar için daha XVI. yüzyıl ortalarına doğru ayrı bir defter tutulduğu ileri sürülebilir. Fakat bu döneme ait hiçbir örnek günümüze ulaşmamıştır.
106Halil Sahillioğlu, “Ahkâm Defteri”, DİA, I, 551.
107Klasik dönem yazışma usulleri ve evrakın kaydedildiği sûret defterleri üzerinde İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Halil İnalcık ve Mübahat Kütükoğlu muhtelif çalışmalar yapmışlardır. Klasik dönem evrak tanzimine dair yukarıda yapılan özet, yazarların şu çalışmalarına dayanılarak hazırlanmıştır: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1984; Halil İnalcık, “Osmanlı Bürokrasisinde Aklâm ve Şikâyet” Osmanlı Araştırmaları, I (1980), s. 1-14; a. mlf , “Şikâyet Hakkı: ‘Arz-ı hal ve ‘Arz-ı Mahzarlar” Osmanlı Araştırmaları, VII-VIII (1988), s. 33-54, Mübahat Kütükoğlu, “Mühimme Defterlerindeki Muamele Kayıtları Üzerine” Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri, Bildiriler, İstanbul 1988, s. 95-112; a. mlf, “Arz” DİA, III, 438-440; a.mlf, Osmanlı Belgelerinin Dili; Diplomatik, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1994; 3 Numaralı Mühimme Defteri (966-968/1558-1560): Özet ve Transkripsiyon, Ankara 1993, s. XXV-XXVIII.
108Halil İnalcık, “Şikâyet Hakkı: ‘Arz-ı hal ve ‘Arz-ı Mahzarlar” Osmanlı Araştırmaları, VII-VIII (1988), s. 40-41.
109Heyd, Ottoman Documents, s. 11-12.
110Heyd, Ottoman Documents, s. 30-31.
1113 Numaralı Mühimme, s. XXIII; Uzunçarşılı, Merkez, s. 81-82. Divan-ı Hümâyun’un fonksiyonlarını yitirmesi ve Bâb-ı Âsafi’nin Divan-ı Hümâyun’un görevlerinin bazılarını devralması, XVII. yüzyılın ortalarında Osmanlı bürokrasisinde önemli gelişme ve değişmelerin yaşanmasına sebep olmuştur. Divan defterlerinde Divan ictima günlerini gösteren gün başlıklarının ortadan kalkmasının bu gelişmelerle ilgisi olması mümkündür.
112Uzunçarşılı, Merkez, s. 81.
1133 Numaralı Mühimme s. 21-22.
114 XVII. yüzyılda hükümlerin deftere kayıt şeklinde görülen değişiklik, belgelerin tanziminde farklı bir usulün takip edildiğini göstermektedir. XVI. yüzyılda fermanların sûretleri mühimme defterlerine aynen kaydedilirken, XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren fermanlar defterlere aynen kaydedilmemekte bunun yerine hükmün konusu nakledildikten sonra hüküm “............... yazılmışdır”, “............... mûcebince emr-i şerîf yazılmışdır”, “............... diye yazılmışdır”, “............... üzere yazılmışdır” türü ibarelerle son bulmaktadır. Bu tür ibarelerin en erken örneklerinden birine, bir nakibüleşraf kaymakamı tayini dolayısıyla yazılan 24 Rebiulevvel 1040 tarihli bir hükümde rastlamaktayız. Bu hüküm “............... mûcebince emr-i şerîf yazılmışdır” şeklinde son bulmaktadır (85 Numaralı Mühimme Defteri1040/1630-1631, Tıpkıbasım, Ankara 2001, s. 3).
115Mühimme nr. 93, s. 1. Bu defterde El L 1069-El S 1071 (22 Haziran 1659-15 Ekim 1660) tarihleri arasındaki hükümler aynı tarzda hazırlanmıştır.
116Uzunçarşılı, Merkez, s. 82, 180, 217.
117 Necati Aktaş, “Atik Şikâyet Defteri”, DİA, IV, s. 68.
118Mühimme nr. 70, hüküm no 404’den nakleden Ahıshalı, Reisülküttablık, s. 69.
119Ahmed Resmi Efendi beylikçiliğin 1060/1650’den sonra ortaya çıktığını söylemektedir: “1060’dan sonra da nişancılık Cafer Paşa ve Müverrih Abdi Paşa misillü saye-perver ve tenaum-küster vüzera ve musahibin-i mecalis-araya tahsis kılınarak ashab-ı dalal ve erfal menasıbından olmakdan naşi hidemat-ı Divan-ı alişan reisülküttablara mahsur ve beğlikçilik ünvanı dahi zuhûr eyledi.” (Sefinetü’r-rüesa, İstanbul 1269, s. 7).
120 A.DVN nr. 806, s. 14.
121 Divan-ı Hümâyun Tahvil Defterleri, nr: 22, s. 17.
122 İnalcık, “Reisülküttab”, s. 674; Mehmet İpşirli, “Beylikçi”, DİA, VI, 78.
123 Beylikçi kaleminin vazifeleri hakkında bkz. Atilla Çetin, “Divan-ı Hümâyun Beğlikçi Kaleminin görevleri ve işleyişi hakkında önemli bir belge”, Vakıflar Dergisi, 25 (1995), s. 271-277.
124İnalcık, “Reisülküttab”, s. 674.
125Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekâyi‘ât, Tahlil ve Metin, (1066-1116/1656-1704), Haz. Abdülkadir Özcan, Ankara 1995, s. 500.
126İpşirli, “Beylikçi”, s. 79.
127 A.NŞT 1395 nolu tahvil ahkâm defterindeki bir muamelat kaydından tahvil kaleminin 1183 tarihinde mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Trabzon sancağına ait bir timar tevcih kaydının üzerinde şu not bulunmaktadır: “İşbu kayd bâ-fermân-ı âlî terkîn ve tahvîl kaleminde hıfz olunmuşdur.” (s. 6). KK 858 nolu bir muhasebe defteri ise, Divan-ı Hümâyun kalemlerinin tefrişat ve tamiratına ait kayıtları ihtiva etmekte olup tarihsiz olan bu deftereden tahvil, ruus ve mühimme kalemlerinin ayrı odalarda faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır (s. 9-12).
128Tayin ve tevcih muameleleri, Osmanlı bürokrasisinin en erken faaliyet alanlarından birisini teşkil etmektedir. İlk Osmanlı kroniklerinin kayıtlarına göre fethedilen bütün şehirlere birer bey ve kadı tayin edilmekteydi. Osmanlı tahrir defterlerine ait kayıtlardan da Osman Bey zamanından itibaren çeşitli timar ve vakıfların, asker ve dervişlere tevcih edildiği bilinmektedir.
129Ahıshalı, Reisülküttablık, s. 118.
130 837-859/1433-1455 senelerine ait muamelat kayıtlarını ihtiva eden bir tahrir defterinde tahvil kelimesi şu şekilde kullanılmıştır: “Şimdiki halde bu timar Dimitri tahvîlinden …. Mehemmed Paşa oğlına virilüp? Sirozlu Yusuf’a virildi. Tahrîren fî evâsıt-ı Muharrem sene 846/Mayıs 1442” (MAD. nr. 231, s. 21).
131 MAD. nr. 17893. Timar ruznamçe defterlerinde, ölüm ve feragat gibi sebeplerle boşalan timarların tevcihine ait kayıtların büyük bir kısmında “an tahvîl-i” ibaresi kullanılmıştır.
132 910-911 tarihli tahvil ahkâm defterinde “Karesi sancağı Ali Beğ’e virilüp tahvîliçün hüküm virildi” (A.DVN ŞKT nr. 978, s. 10) şeklindeki cümlede, Sofya sancak beyliğinde olduğu gibi yine bir sancağın tevcihi bildirilmekte olup Ali Bey’e tahvil hükmü verildiği ifade edilmektedir. 910-911 tarihli tahvil ahkâm defterinden sonra günümüze ulaşan en eski tahvil ahkâm defteri olan 1 numaralı mühimme defterinde de tahvil kelimesi sıkça kullanılmışken 3 numaralı mühimme defterinde bu kelimenin kullanılmamış olması tahvil kelimesinin defter türleri arasında ayırdedici bir vasfı olduğunu göstermektedir. Tahvil kavramı genellikle boşalan bir göreve yeni bir tayinin yapılması dolayısıyla kullanılmaktadır.1 Numaralı mühimme defterinde tahvil kelimesi şu şekilde kullanılmıştır:“Bir sûreti Şumnı kadısına. Taht-ı kazânda karye-i Çenger ve gayrı ki on dokuz bin akçe olur İskender Ağa tahvîlinden Piyale Ağa’ya arpalık tarîkiyle tevcîh olundı.” (Mühimme nr. I, 25 Şevval 961, s. 44.).
133 Uzunçarşılı, Merkez, s. 43. Halil İnalcık’ın tahvil kalemine ait tarifi ise Uzunçarşılı’nın tarifinin hemen hemen aynıdır. İnalcık, Uzunçarşılı’ya ilaveten mütevellilik, meşihat ve esnaf kethüdalıkları beratlarının da tahvil kaleminden verildiğini belirtir ("Reisülküttab", s. 674).
134 Feyzullâh Şâkir Bey'in oğlu ve sadrâzam Abdullah Nâ'ilî paşa'nın torunu olan Halil Nuri Bey 1199/1784'de hâcegândan olmuş ve 1209/1794'de Mâliye tezkirecisi ve küçük ruznâmeci oluncaya kadar bir çok memuriyetlerde bulunmuştur. Enverî'nin ölümünden hemen sonra vaka-nüvis tayin edilmiştir. Eserini yazmaya, Vâsıf'ın 1209/1794 yılının ilk olaylarıyla biten ikinci zeyilinin kaldığı yerden başlamıştır. Halil Nuri, Tarih’inde vakanüvisliğe tayininden Fıransızlar'ın Mısır'a hücumlarına, yani hemen kendi ölümüne kadar geçen bütün olayları anlatmıştır (F. Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Ankara 1982, s. 251).
135 Uzunçarşılı, Merkez, s. 44.
136 Uzunçarşılı, beylikci kalemi hakkında bilgi verirken bu deftere atıfta bulunmuştur (Merkez, s. 41).
137Amedi kalemi ve Mühimme odasının kuruluş tarihlerini dikkate alan C. Findley belgenin 1777-1797 yılları arasında düzenlenmiş olabileceğini tahmin etmektedir (Osmanlı Devletinde Bürokratik Reform-Bâb-ı Âli 1789-1922, çev: Latif Boyacı, İzzet Akyol, İstanbul 1994, s. 310).
138Oktay Güvemli, Türk Devletleri Muhasebe Tarihi, İstanbul 1998, II, 392. Bu belgeye göre, XVIII. yüzyıl sonunda görev alanları yeniden tanımlanan tahvil kalemi, zeamet ve timar tevcih muamelelerinin tamamını bünyesinde toplamış görünmektedir. Beratların yazılması işleminin de Defterhane-i Amire’ye ait olduğunun belirtilmesi, tahvil kaleminin beratların yazılmasıyla ilgili yetkilerinde ciddi değişikliklerin olduğunu göstermektedir.
139 Topkapı Arşivi D. 3208 noda kayıtlı olan defterin tarifine göre, mevleviyet kadılarının tayin muamelelerinin yalnızca tahvil kalemine inhisar etmiş olmasından, ruus kalemi ile bir görev dağılımı halinde yürütülen tayin işlemlerinin artık birbirinden bağımsız olarak yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Çünkü aynı belgenin ruus kalemine dair tarifinde “menâsıb-ı dîvâniyenin ve müderrisînin kayıdları dahî kalem-i mezbûrdadır” denilmektedir. İki kaleme ait görev alanları tanımları, XVIII. yüzyıl içerisinde ruus ve tahvil kalemlerinin fonksiyonları itibarıyla bir değişim dönemi geçirdiğini ve XVI. yüzyılda ruus ve tahvil kalemlerinin tayin muamelelerinde üstlenmiş oldukları rollerin de değişmiş olduğunu göstermektedir.
140Mesela Midhat Sertoğlu, Divan-ı Hümâyun defterlerini tanıtırken Kepeci tasnifindeki “Ahkâm” ve “Divan-ı Hümâyun” başlıklı defterlere temas etmemiştir. Midhat Sertoğlu’nun hazırladığı kataloğu esas alarak hazırlanan diğer arşiv rehberlerinde de Kepeci tasnifindeki defterler gündeme gelmemiştir (Muhteva Bakımından Başvekalet Arşivi, TTK, Ankara 1955, 30).
141Mühimme defterleri arasında üç tane tahvil ahkâm defteri tasnif edilmiştir. 1, 54 ve 58 numaralarda kayıtlı olup üzerinde Osmanlıca “mühimme defteri” etiketi yapıştırılmış olan bu defterlerin, muhteva bakımından sathi bir incelemesi bile bu defterlerin diğer mühimmelerden çok farklı konuları ihtiva ettiğini gösterecektir. Bu özelliği dolayısıyla 1 numaralı defter, mühimme defterleri neşri programına dahil edilmemiştir.