partinin yıkıcı eylemidir. Hiçbir biçimde [bugünkü] dünyanın dertlerini çözmeyi değil, ama onu yıkıp ortadan kaldırmayı istiyoruz.» (Bkz. bu çalışmanın birinci kısmının birinci bölümü, C.3)
95 Marx’ın parti anlayışının şu “marksist” parti anlayışı ile hiçbir ortak noktası olmadığını unutmayalım. Marksist anlayış, partiyi bir grup insanın iradî örgütlenmesine indirgeyip böylesi bir örgütlenmeyle bir tutarken, Marx için Parti, sayesinde proletaryanın dünya çapında bir sınıf olarak oluştuğu sermaye toplumunun kendiliğinden bir ürünüdür. Bu nedenle Marx, daha o dönemde “marksizm”in oluşumuna karşı kesin bir ifadeyle örneğin şunları söylemek gereğini duyuyordu :
« Kısacası 1852’den beri – mektubundan çıkardığım anlamda – bir “parti”yi anlamıyorum artık hiçbir şekilde. Eğer sen şiir yazıyorsan ben de eleştiri yapıyorum, yani 1849’dan 1852’ye kadar yaşamış olduğumuz tecrübeler benim için fazlasıyla yeterli oldular. Paris’li Société des Saisons [“Mevsimler Birliği” : 1837’den 1839’a kadar Blanqui ve Barbès tarafından yönetilmiş gizli bir örgüt] gibi “Birlik” [Komünistler Birliği] ve yüzlerce başka dernek, her tarafta tamamen doğal bir biçimde çağdaş toplumun toprağından doğan Parti’nin tarihinde yalnızca bir evreyi oluştururlar.» (Marx’ın Manchester’den Londra’daki Ferdinand Freiligrath’a yazdığı 29 Şubat 1860 tarihli mektuptan).
96 Bkz. Marx ve Engels, “Komünist Partisi Manifestosu”.
97 Marx’ın Lasalle’a yazdığı 12 Kasım 1858 tarihli mektup.
98 Burada türkçesi de yayımlanmış olan “Diyalektik Materyalizm Üzerine Eleştirel Notlar”dan bir pasaj.
99 Özel mülkiyet toplumsal mülkiyetin olumsuzlanmasıdır.
100 İzleyen her şey, şu yapıntılı para/demokrasi topluluğunun özel dışavurumlarından daha başka bir şey değildirler. Bkz. “Demokrasiye Karşı Komünizm”, “Le Communiste”, № 19.
101 Görevinin öznesi sıfatıyla birey, her zaman topluluğun tam bir olumsuzlamasıdır, zira diğerlerinin karşısında (siz karşı okuyun) kurallara bağlanmış olan daima haktır, bireyin hakkı. Başkalarının görev ve hakları ile özgürlüğüne karşı olmayan her şeyi yapabilme özgürlüğü olarak hukuksal özgürlük kavramının kendisi, bu diğerleri karşısında özgürlük kavramını aşamaz ; yani hukuksal özgürlük, sermayenin egemenliği altındaki insanlar arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın teslim edilmesinden daha başka bir şey değildir.
103
«Mülk sahibi sınıf ve proleter sınıf aynı insanî yabancılaşmayı temsil ederler. Ama birinci bu yabancılaşmada kendini rahat hisseder ; bu yabancılaşmada bir güvence bulur ; kendi yabancılaşmasındaki kendi gücünün bilincindedir ve bu yabancılaşma içinde görünüşte insanî bir var oluşa sahiptir. İkinci [ise] kendini bu yabancılaşmada yok olmuş hisseder, bu yabancılaşmada güçsüzlüğünü ve insanca olmayan bir var oluşun gerçekliğini görür. Hegel'in ifadesiyle, proleter sınıf bir alçalma ve bu alçalmaya karşı bir isyan içindedir… insanî doğasını yaşamdaki bu durumunun karşısına çıkartan bir çelişkiye onu kaçınılmaz olarak iten ve bu doğasının toptan, kesin, gerçekten olumsuzlanmasını oluşturan bir isyan.» (K. Marx, "Kutsal Aile", 1844, "Eleştirel Kenar Notu № 2" bölümünün IV. kısmındaki "4. Proudhon" alt başlıklı parça, a.ç. Marx)
104
«Komünizm olumluyu, olumsuzlamanın olumsuzlanması olarak koyar, yani o, insanın yeniden kendini bulmasının ve kurtuluşunun gerçek uğrağı [anı] ve tarihin gelecekteki gelişmesi için gerekli bir uğraktır.» (K. Marx, “1844 Elyazmaları”)
106 K. Marx, “Kutsal Aile”.
107 a.g.e.
108 a.g.e.
109
«Augier’in dediği gibi, eğer “para, yüzlerinden birinde doğuştan kan lekeleriyle gelmişse dünyaya”, sermaye de tüm gözenekleri kan ve çirkef içinde gelir [bu aynı] dünyaya.» (K. Marx, “Kapital”, 1. kitap, 8. kısım, 31. bölümün en son cümlesi.)
110 Özgür emeğin [işin] temeli, proletaryanın yaşam araçlarından ayrılması, koparılması görevini üstlenen ve ifa eden devlet terörüdür.
111
«”Emek” özel mülkiyetin, kendinden menkul yaratıcı kaynak sıfatıyla mülkün canlı temelidir. Özel mülk yalnızca nesnelleşmiş emektir. Olgusal bir durum sıfatıyla sadece özel mülkiyete saldırmamak, ama eğer ona öldürücü bir darbe vurmak istiyorsak, ona bir etkinlik olarak, emek olarak saldırmak gerekir. Özgür, insanî, toplumsal emekten, özel mülkiyetsiz emekten söz etmek, en ağır yanılgılardan biridir. Özel mülkiyet tarafından koşullandırılmış ve karşılığında onu yaratan emek, kendi özü gereği özgür değildir, gayriinsanîdir, toplum dışıdır. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılışı eğer “emeğin” yok edilişi olarak kavranmış ve tasarlanmışsa gerçekleşecektir ancak… kesin, öncelikle bizzat emek tarafından yani toplumun maddî etkinliği ile olanaklı kılınabilmiş bir ortadan kaldırmadır bu ve de bunu bir ulamın bir başkasıyla ikamesi olarak anlamamak gerekir. O hâlde “emeğin örgütlenmesi” bir çelişkidir. Emeğin sahip olabileceği en iyi örgütlenme, bugünkü örgütlenmesidir, serbest rekabettir [emekçiler arasında], emeğin “toplumsal” gibi görünebilmiş önceki tüm örgütlenmelerinin dağıtılmasıdır.» (K. Marx, “Ulusal Ekonominin Eleştirisi”)
112 K. Marx, “1844 Elyazmaları”.
113 a.g.e.
114 “Diyalektik Materyalizm Üzerine Eleştirel Notlar”dan bir pasaj.
115
“Yöntem, salt özselliği içindeki tüm sergilemenin kuruluşundan daha başka bir şey değildir.” (Hegel)
116 Şayet bugün bu tür unsurlar (ortadan kaldırma sorunu gibi) kısmen ayrı bir sergileme gerektiriyorsa, bu kesinlikle marksizmin kabalaştırılmasından [vülgerleştirilmesinden] ileri gelmektedir.
117 Gerçekte bu, iktisadî doktrinler için de geçerlidir, zira bu öğretiler, sadece bir görünüm olan – bir bilim olarak açıklanmış – kuramsal görünümü içindeki bir bütünü oluştururlar her zaman. Aralarındaki fark, teori ile pratiğin ayrılmazlığının zorunlu kabulünde yer alır.
118 Daha önce de işaret ettiğimiz gibi (bkz. not 70), sürekli değişim içindeki bütünlüğün bir parçası olarak anlaşılması için, aşama sözcüğünü değil ama safha [faz veya evre] sözcüğünü özellikle kullanıyoruz. Bu, teoriyi praksisin bir aşaması, zamansal bir sıraya bağlı [kronolojik] bir aşaması olarak yorumlamaya izin vermez. Bu cümleden olmak üzere, bu sözcüğü birçok sözlükte hâlâ kullanıldığı gibi ne fiziksel-kimyasal anlamında (örnek : “Katı ve çözülmüş fazında [hâlde] suyun içinde değişen oranlarda cıva bulunur ve bir fazdan diğerine – çökelti veya eriyik – geçer) ne köken bilimsel [etimolojik] anlamında ne de [astronomi de olduğu gibi] bir gezegenin Güneş’in etkisiyle oluşan art arda gelen fazları [safhaları] anlamında kullanmıyoruz artık.
119 Burada, ekonomi politiğin eleştirisinin konusuna dair bu metnin başında yapılmış olan tanımı daha anlaşılır hâle getiriyoruz sadece.
120 Daha önce de söylediğimiz gibi (bkz. önceki bölümün “Yöntem” başlıklı alt bölümü), bu kendinde bir yöntemde, iktisatla onun eleştirisi arasındaki karşıtlığın kavranabileceği “bilme yöntemleri”nde değildir, ama soyutlama ölçütlerindedir, ulamların sahip oldukları anlamlardadır vs. Bir başka deyişle, iktisadın eleştirisinin ayırt edici bir özelliği olan materyalizmin niteliğindedir.
121 Gerçekliğin bu anlayışına (basit materyalizmin kavrayabileceği bir görünüm) karşı koyan değil yalnızca, üstelik bizzat kendisinden gizlenmesine yarayan bu gerçekliğin de (kaba materyalizmin gözünden kaçan nokta) bir parçalarını oluşturduğu ideolojilerle bütünlükleri içinde kopmaktır bu.
122 Bu yalnız bugün için geçerli değildir, sözgelimi Marx’ın dönemi için de geçerlidir. Parti Marx’ın yaşamından önce de vardı. Marx, örneğin 16. yüzyılın toplumsal hareketlerinde bu Parti’nin yaşamındaki etkin dışavurumları görür, tespit eder.
123 “Tarihsel gerçeklik” dilbilgisel bir özne olarak şaşırtabilir ve de onu dilbilgisel bir özne olarak kabul etmenin tarihsel bakımdan pek de anlamlı olmadığını kabul ediyoruz. Tarihin öznesi, içinde yer alınan bakış açısına bağlı olarak belirli bir görünümdür : komünizm, sermaye, özerkleşmiş değer, ilkel topluluklar vs. Ne var ki, – en geneli “komünizm” olacağı ve bunun da metni anlaşılmaz kılacak olmasından dolayı – genel terimler içinde kalıyor ve daha iyi bir ifade de bulamıyoruz. Her hâlükârda “tarihsel gerçeklik” terimini, soyutlamanın tarihsel ve dilbilgisel öznesi olarak “bilimsel”i kabul eden tüm tabirlere tercih ederiz. (Örnek : “Marx değerin yeni bir teorisini bulguladı… soyut emek.”)
124 Burada ülke ve ulus sözcüklerini eşanlamlı olarak kullanıyoruz.
125 Bkz. Marx 1844 okuma notları.
126
«İktisatçılara göre işçinin çıkarı asla toplumun çıkarına karşıt olmadığı hâlde, toplum her zaman ve kaçınılmaz olarak işçinin çıkarının karşıtıdır.» (K. Marx, “1844 Elyazmaları”)
127 Zorunlu olarak ekonomiye, ulusal ekonomiye ait olan, bağlı olan milliyetçi sosyalizmle [nazizmle] ve tek ülkede (veya bir grup ülkedeki) sosyalizmle örnekleyebiliriz bunu ; bu sosyalizmler, nazizme ve stalinizme bağlı olarak uygulamaları ile olduğu gibi teorik ifadeleri ile de tamamen tutarlı oldular.
128 Dünya çapında bir gerçeklik olarak sermayeye ilişkin bu savımızın yanlış bir yorumundan, sermayenin küresel tek bir sermayeye eşit olacağı daha başka bir olmayacağı yorumundan kaçınmak daha şimdiden önemlidir. Daha sonra da göreceğimiz gibi, sermaye aynı zamanda hem bir bütünlük hem de – sürekli bir mücadele ve aşılmaz çelişkisi içindeki – özel sermayeler hâlinde sürekli ve kaçınılmaz bir ayrışmadır, bir bölünmedir.
129 Bkz. Marx’ın D. Ricardo üzerine olan okuma notları.
130
«Ve nihayet, her ulusun burjuvazisi hâlâ özel ulusal çıkarlarını korurken, büyük sanayi, bütün uluslarda çıkarları aynı olan bir sınıf, kendisi için ulusallığın çoktan ortadan kalktığı bir sınıf, eski dünyadan gerçekten kurtulmuş ve aynı zamanda ona karşı çıkan bir sınıf yarattı. Bu büyük sanayi işçi için kapitalistle olan ilişkilerini değil yalnızca, bizzat işi [emeği] de dayanılmaz hâle getirir.» (K. Marx, F. Engels, “Alman İdeolojisi”, 3. bölümün “En karmaşık işbölümü, büyük sanayi” ara başlıklı 4. kesimi)
131 Bkz. “Ulusal Kurtuluş Efsanesi ve Komünizm” başlıklı çalışmanın 5. tezi ve karşı tezi.
132 Marx’ın 1844 okuma notlarında John Ramsey ve Mac Culloch üzerine olan parçalar.
133 1917–23 yıllarının devrimci dalgasını izleyen genel olarak bu oldu. İktisatçının veya sosyologun sosyalist devrim (toplumsallaştırma) diye adlandırdıkları, gerçekte ulusal rus karşı-devriminden, kolektifleştirmeden, devrim bir kez ezildikten sonra zor uygulanarak sağlanmış sermaye birikiminden daha başka bir şey değildir. Önceki yayınlarımızda bu konuya ayırdığımız çeşitli metinlere bakınız. [Örneğin burada türkçesini de bulabileceğiniz “Rusya’da Karşı-Devrim ve Kapitalizmin Gelişmesi” başlıklı çalışmaya başvurulabilir.]
134 Komünizmin bu gerçekliği daha şimdiden elle tutulur bir biçimde görünüyor… her ne kadar ulusal ekonominin henüz sınırlı ama toplumsal ve şiddetli biçimdeki bu olumsuzlamaları tüm dini yadsımak için çok fazla zorlukla karşı karşıya olsalar da.
135 Ve biz, onun ne ülkesine ne de yöntem bilimsel ve ideolojik çerçevesine hiçbir bakımdan ve hiçbir biçimde başvurmuyoruz.
136 Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik ideolojisi, mutlakıyetçi ideolojiden sonra geldiği hâlde, doğrudan onun [soyundan gelen] bir devamı olacaktır (her ne kadar sık sık onun karşı tezi olarak gösterilse de).
137 Bunun ne anlama geldiğini yazının devamında ortaya koyacağız.
138 Söz konusu eleştiriyi başlatan her insan veya her militan grup, her ne kadar ona yeniden başlıyor olsalar da, [iktisadın] bu eleştirisi gerçekte bu süreci, sözcüğün tarihsel anlamında tek bir sefer gerçekleştirir [gerçekleştirmiştir]. Bu, iktisatla ve tüm öğretileriyle teorik-metodolojik kopuş sürecidir bizzat.
140 Ekonomi politik bunu yalnızca emek gücü metasının yeniden üretimi olarak yani merkantil bir üretim olarak düşünür, dikkate alır.
İktisadın bu olumsuzlanmasının aynı zamanda felsefenin, doğal bilimlerin vs. olumsuzlanması olarak da gerçekleşmesi olgusu, bu yazının amacını aşar.
Dostları ilə paylaş: |