BiRİNCİ BÖLÜM İKTİsat eleşTİRMİZİn sinirlarinin belirlenmesi : konu, YÖntem ve aralarindaki DİyalektiK İLİŞKİler



Yüklə 0,64 Mb.
səhifə4/6
tarix29.10.2017
ölçüsü0,64 Mb.
#19581
1   2   3   4   5   6

C.7 Mevcut durumun eleştirisi…

Ekonomi politik kadar iktisadın eleştirisinin de mevcut durumu [statükoyu] eleştirdikleri doğrudur.66 Ama yine de daha önce zikredilmiş olan tüm noktalar, ekonomi politiğin gerçekleştirdiği toplum eleştirisinin tarafgirliğini yeterince iyi ifade ederler. Ekonomi politik sorunların köküne kadar inmekten uzaktır, her zaman en göze çarpan [fenomenal] görünümleri ele alır ve onları karikatürleştirir, üstelik önceden varsayılmamış sonuçları ortadan kaldırdığını iddia eder daima. Örneğin sefaleti açıklayan tüm tahlillerin ortak noktasıdır bu ; her durumda bütünlüğü ve bu bütünlükle birlikte dinamiği yani sayesinde sefaletin zenginliğin basit bir karşıtı olmadığı, ama onun diyalektik karşıtı, bir başka deyişle, karşılıklı olarak birbirini doğuran aynı bölünmez birliğin içindeki diyalektik karşıtı olduğu dinamiği de yitirirler. Sefalette yalnızca sefaleti görmekle, [mevcut durumun eleştirisinin] asıl görünümü de (yani kurulu düzenin genel alt üst edilişi de) böylece tasfiye edilmiş olur.


Marx’ın sistemleştirdiği ulamların genel, dünya ölçeğindeki içeriklerini boşaltarak, onları uluslararası ilişkilere ve/veya ulusal ekonominin analizlerine uygulayarak, böylece marksizmlerini bir ülkenin bir başkası tarafından sömürülmesi teorisine dönüştürerek ve de ulusal kurtuluş diye adlandırdıkları politikalar aracılığı ile emperyalistler arası mücadelelerin önemli kamplarından birinin yanında yer almış olan mevcut durum eleştiriyle… şu veya bu biçimde Marx’ın ulamlarını kullanan bütün emperyalizm tahlilleri için de aynı şey söz konusudur.
Yani statükonun bu eleştirisi sefilâne bir tarzda reformist olmakla kalmaz yalnızca, [üstelik] sermayenin dünya çapındaki çeşitli bölüngüleri arasındaki rekabet savaşında da (her şeyden önce mezar kazıcısına yani proletaryaya karşı kapitalist toplumun yeniden üretilmesini sürdürmek amacıyla ciddî tek seçenek olan bir savaşta) yer alır bütünüyle.

C.8 “Marksizm”i anlamanın gerekliliği…

“Marksizm” ya da marksist iktisat, bütün bu sergilemedeki 19. yüzyıl klâsik iktisadının yerini alır ve onun tüm özelliklerini (konusu kadar alanını da) koruyarak teorik açıdan ekonomi politiğin kavramsal mirasçılığını temsil eder. Bu, klâsik iktisat gibi vülger anlayışını da [kaba iktisat] temel görünümlerini – klâsik iktisadın başına gelen gibi tamamen vülgerleşinceye kadar – benimsemesini engellemez. Diğer nesnel iktisat ekollerine (neo-rikardoculara, kısmen de neo-keynesçilere) katılmış olan “marksizm”, kısacası günümüzün gerçek ekonomi politiğini oluşturur.


Marksist terminolojiyi kullanıyor olmaları [sahiplenmeleri] dışında marksist iktisatçılar genel olarak Marx’ın eserinin, – daha önce gördüğümüz gibi ve gelecek metinlerde bunu daha iyi ortaya koymak söz konusu olduğundan – tüm ekonomi politikle toptan karşıtlık içinde olan bu eserin temel görünümlerinden hiç birini yerine getirmez, gerçekleştirmezler.
Ama bugünkü ekonomi politik içinde “marksizm”in yeri sıradan bir yer değildir, zira onun en köktenci temsilcileri ekonomi politiğin üretebileceği en uç ve en bilinçli ifadeleridir (doğrusu şu önemli görünüyor : böylesi temsilcileri bulabilmek için belirli durumlarda uluslararası Sosyal-Demokrasi’ye kadar – Kautski, Plekhanov ve benzerlerine kadar – uzanmak gerekir), bir başka deyişle, onlar günümüzün Ricardo’larıdır, Smith’leridir … “marksizm”i tanımanın, ekonomi politiği eleştirisini yapmak amacıyla tanımanın önemi de buradan gelir.
Üstüne üstelik bir ideoloji sıfatıyla marksizmin tarihsel ve toplumsal doğrulanmasını bilmeksizin ve onun eserinin bugünkü kuşaklara yalnızca sözde değil en sıradan gerçekliğin içinde ekonomi politiğin bir parçasıymış gibi gösterilmesine yaramış olan bu tarihsel tahrifatın bizzat temellerini kuramsal olarak kavramaksızın Marx’ın hakkıyla okunması hiçbir biçimde gerçekleştirilemez. Bu yüzden Jean Barrot şunları söylerken haklıydı…
«Hareketinin kuramını yeniden sahiplenmek için komünizm, başta Marx olmak üzere klâsikleri okumaya ihtiyaç duymaz yalnızca… Daha tam bir ifadeyle bu okuma, “marksizm” diye adlandırılan olayın [fenomenin] tahlili ve topyekûn bir kavranışı eşliğinde olursa eğer alabildiğine verimli olabilir ancak.»67
Bugün ekonomi politiğin eleştirisine yapılacak herhangi bir katkı, sermaye ideolojisinin belirli bir parçasına dönüşmüş olan “marksizm”in eleştirisini de içermek zorundadır, zira…
«Bundan böyle marksizm, kapitalist topluma yönelik haklı ve önemli tüm eleştirileri, tüm protestoları [itirazları] önce onları etkisizleştirmek, özellikle de kendine mal etmek gayesiyle bünyesinde toplama ve bir birliğe dönüşme eğiliminde olan kapitalist ideolojinin ayrılmaz bir parçasıdır.»68


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM


EKONOMİ POLİTİĞİN
ELEŞTİRİSİNİN TANIMI

Bu bölümde kelimenin gerçek anlamıyla kendi anlayışımızı (ekonomi politiğin eleştirisini) sergilemeye başlıyoruz. Ne var ki bu anlayış kendinde bir tanıma el vermez, ama bizzat doğası gereği zorunlu olarak mevcut topluma ve ekonomi politiğe (yani kendi kendini tahlil eden sermayenin bilimine) olan karşıtlığı içinde tanımlanır.



D.1 Sermayenin nekrolojisi, iktisadın eleştirisinin can alıcı noktasıdır.

Ekonomi politik kendini tahlil eden sermayenin bilimidir, kapitalist sistemin yapısının [anatomisinin] incelenmesidir asıl olarak.69 Bu anlayışla karşıtlık içindeki iktisadın eleştirisi de teorik görünümü içinde70 sermayenin nekrolojisidir [ölümünün bilimi], yani sermayeyi ölümüne götüren tarihsel sürecin, bir başka ifadeyle, kapitalist toplumu şiddetle ortadan kalkışına götüren tarihsel sürecin incelenmesidir. Daha kısa ama aynı zamanda daha genel ve özdeksel bir biçimde göreceğimiz gibi, iktisadın eleştirisinin ele aldığı konunun kapitalizmi tanımlamak olmadığı, ama tam da komünizmi tanımlamak olduğunu söyleyebiliriz.71


Ekonominin eleştirisinin nedenine [öznesine] ilişkin bir karşıtlık (burjuvaziye karşı olan proletarya) ile yöntem bilimsel bir karşıtlığa aynı zamanda ayrılmaz biçimde bağlı olan tamamen farklı bir konuyu tanımlayan ekonomi politik ve onun eleştirisi arasındaki bu can alıcı kopuş noktası,72 – burjuvazi ile mezar kazıcısı proletarya arasındaki herhangi bir başka kopuş noktası gibi – muzaffer karşı-devrim tarafından 70–80 yıl boyunca gizlendi, tahrif edildi. Sermayenin bilimi sıfatıyla ekonomi politiğin yeniden kurulmasında Marx’ın isminin kullanılmasına yaramış olan bu tahrifat, bu aynı karşı-devrimin derinlemesine incelenmesiyle açıklığa kavuşturulabilir ancak… komünist bölüngüler tarafından [zaten] başlatılmış73 ve bugün bu eleştirinin konu, yöntem ve öznesinin belirlenmesini (daha doğrusu yeniden toparlanmasını) sağlayan ekonominin eleştirisine ilişkin malzemenin onun yegâne temelini oluşturdukları bir eleştiridir bu.
1960’daki Floransa [İtalya] toplantısında Bordiga, ekonomi politiğin eleştirisinin amacını çok özlü bir biçimde şöyle tanımlıyordu :
«Bilimimiz “Sermaye nedir ?” saçma sorusuna verilmiş bir cevap değildir, ama sermeyenin öleceğini ve ölümünün de şiddetle olacağını göstermektir… Diğer her şey sermayenin biyolojisidir, bizim bilimimiz ise onun nekrolojisi.»74
Ve hemen ardından “Kapital”i anlamak isteyen iktisatçıların karşılaştıkları zorlukların kesinlikle bu asıl yönün anlaşılmamış olmasından kaynaklandığını açıkça ortaya koyacaktır. Bordiga’nın önemsizleştirici [minimalist] tefsirlere karşı bu eserin [Kapital’in] gerçek amacını yeniden ortaya koymasına izin verecek olan da budur…
«Yalnızca her kitapta her bölümde değil, ama âdeta her sayfasında bir çözümleme olarak, bir aydınlanma olarak, bir yıldırım savaşı olarak ve devasa bir yıkım olarak doğan ve yaşayan anlayışımızın üç uğrağı [anı] önünde bulunduğumuz kavranılırsa eğer ”Kapital”in birinci kitabından ikinci ve üçüncüye zor geçiş anlaşılabilir.»75
İlk uğrağı (şirket sermayesi) ve ikincisini (bir bütün olarak anlaşılan kapitalist toplumun yasaları) açıkladıktan sonra, üçüncü uğrağı da şöyle tanımlıyordu :
«Bu üçüncü uğrak hayatî derecede önemli bir uğraktır ve bunu anlamak için kafasında, gözlerinde yeterince aydınlık olanlar için bu an ışıl ışıl parlayacaktır. Bu artık ne sınaî firma kuramıdır ne de tarihî burjuva toplum teorisi, ama kesin bir biçimde betimlenmiş olan gelecek komünist toplumun teorisidir.
Bu üçüncü görünümde daha birinci uğraktan itibaren aşılmış ve küçümsenmiş olan akademik açımlayıcı bilim, sönmüş soğuk bir fikir değiştirme olarak terk edilmiştir. Biz program alanındayız, devrimci partinin kampındayız, artık bir kitapta yapılan eleştirinin yetmediği ama silâhlarla yapılan bir eleştirinin ateşi içindeyiz.
Bu parlak ışığı görmemiş olan şu bahtsız zavallılar bu yüzden ne Marx tarafından verilmiş olan burjuva toplumun bu tarihsel anlayışını yaymayı ne de ücretliler (yani şu rezil toplumun o kahrolası cezasını) kullanan firma ekonomisinin basit hesaplarını yeniden yapmayı beceremediler. Şu sefil ve biçimsiz tahrifatlar ile devrimci marksistlerin uğrunda mücadele ettikleri gelişmenin yolunu kesen her derde deva içi boş toplumsal kuruntular arasında dolaşıp durdular. Modern kapitalizmin o devasa haksızlıklarına, çalkantılar fırtınalar içinde acı çeken insanlığın geçmekte olduğu şu son ve en büyük felâkete radikal bir biçimde karşı çıkan yarının toplumunu da görmediler.»76
Bu hayatî önemdeki görünüm eserinin her yerinde (“âdeta her sayfada”) mevcut olduğu için Marx’ın eseri bir bütün oluşturur ; doğan ve ölüme mahkûm olan her varlığın77 bizzat gereksinimi olarak açıklamalarının her birinde içerilmiştir, çünkü her bölüm (ve bugün bilinen Marx’ın eserinin ancak bir bölümüdür !), bu bütünlüğü farklı seviyelerde ifade eder. Ücretli emeğin ortadan kaldırılmasını hesaba katmayarak ya da örneğin sosyalizmin merkantilizmle uyuşan yanlarını açıklayarak78 iktisadî sistemlerini kuran marksist ekonomistlerin yaptığı gibi, bu “görünüm”ü kurban etmek, gizlemek, tasfiye etmek sadece bir görünümü ortadan kaldırmaya yönelmek değil, ama bu eseri bütünlüğü içinde tahrif edip bozmaktır da ; ve bu ekonomistler sermayenin biyolojisinin en basit tahlillerini anlamaktan, – Bordiga’nın açıklamasındaki birinci ve ikinci görünümler de dahil olmak üzere – “firma ekonomisinin basit hesaplarını gerçekleştirmekten de” vazgeçmeye varırlar sonunda zorunlu olarak.
Kapital”in yalnızca kapitalist üretim tarzını incelediğini iddia edenlerin, er veya geç en basit olanı ta metanın çelişik birliğine yani somut emek ve soyut emek çelişkisine kadar tahrif ederek işlerini bitirenlerin ve de klâsik iktisadın emek-değer kuramını yineleyenlerin istisnasız hepsiyle olup biten buydu. Diyalektik dağının önündeyiz bu noktada… kaba materyalizmin bir türlü tırmanamadığı, ha bire tekrar tekrar eteklerine yuvarlandığı yüce bir dağın.
Bütün alt biçimleri tanımlamanın anahtarının daha üst biçimler olduğunu (Marx’ın bu konuda söylediklerini hatırlayalım : “İnsan anatomisi maymun anatomisinin anahtarıdır.”)79 ve böylece burjuva ekonomisinin bize antik ekonominin anahtarını verdiğini ama ancak özeleştirisinin başlaması ölçüsünde80 verdiğini “anlayamıyorlar”.81 O hâlde kapitalizmin anahtarını da komünizmde buluruz veya bugün tastamam aynı şey demek olan kapitalizmin olumlu olumsuzlanmasında yani onun derinliklerinde gelişen, onun yok oluşunu içeren o gerçek harekette buluruz.82 Tanımlamaya izin verenin olumsuzlama olduğunu, bir başka deyişle onu mahkûm eden aynı zamanda sınırlayan mevcut toplumun bu edimsel olumsuzlaması olduğunu “anlamıyorlar”. Nihayet bir bütünlük olarak bu toplumun, aşmayı [da] içeren hareket hâlindeki bir çelişki olduğunu ve açıklanmış olması gereken bu bütünlüğün herhangi bir görünümünün, bütünlük sıfatıyla kendi olumsuzlamasını içeren bu temel çelişkiyi kapsamak zorunda olduğunu da “anlamıyorlar”. İktisatçıların büyük bölümünün “Kapital”de veya “Grundrisse”te kapitalizmin analizinden başka bir şey bulmamaları işte bu yüzdendir.
Bizim için bu olumsuz görünüm yani kapitalizmin ortadan kaldırılışının bu betimlemesi, bütün teorinin merkezidir, bunu ekonomi politiğin eleştirisinin tüm metinlerinde ve çalışmalarında kaçınılmaz olarak buluruz. Bu konuda Bordiga’dan bir başka parlak pasaj daha aktaralım…
«Proleter devrimci hareketin teorisi etrafındaki savaşta eskiden ve bugün de var olan çok önemli bir nokta da, Marx’ın – bütün çalışmalarında, bu çalışmaların en büyüğü olan, ölümü nedeniyle bitmemiş olarak kalan – “Kapital”de kapitalist ekonomiyi yöneten yasaların betimlenmesi gibi tek bir amacı mı vardı, ya da tersine, mücadele eden yığınlar karşısında işçi devrimi, sosyalizm, komünizm sonucunu verecek olan toplumsal örgütlenmenin açık programının sergilenmesi gibi bir amacı daha olup olmadığını {belirlemektir}. Köktenci marksist solun ya da bu sıfatı hak eden marksistlerin (kişi adlarından sıfatlar türetmek doğru olsa da olmasa da), yalnızca onların tutumu, Marx’ın eserinde ilk plânda yer alan – her türlü yanlış anlamanın ve çiğ davranışın dışında söylemek gerekirse eğer – komünist toplumun niteliklerinin betimlenmesi tutumunu {desteklemek} oldu her zaman.»83
Bu eleştirinin diğer yönlerine geçmeden önce söz konusu olanın, sözgelimi analize sonradan katılabilecek olanın şu ya da bu ölçüde tali bir nokta olmadığının, yani “olduğu hâliyle” sermayenin nesnel ve bilimsel bir “analiz”ini yapmak (aynen böyle !) ve bu analize ücretli emek, meta, değer, para vs. üzerine birkaç cümle daha eklemek yeterli olacaktır [gibisinden tali bir nokta] olmadığının çok açık bir biçimde altını çizmek isteriz. Kapitalizmin bu ölü görünümünü tasfiye etmek, aslında onun kendi olumsuzlanmasının unsurlarını üretmesini belirleyen çelişkilerin karmaşık bütünlüğü anlayışını – tam da ekonomi politiğin yaptığı gibi – katıksız bir çözümlemeye (bölümlerine ayırmaya) dönüştürmektir. Madde [önce] vardır ve [ancak] sonra harekete geçer84 [gibisinden] kapitalizmin de “nesnel ve bilimsel” yasalarıyla birlikte var olduğunu ve kapitalizmi anlamak için onu sektör sektör (daha kötüsü ülke ülke) tahlil etmenin, parçalara ayırmanın ve bu parçaları ayrı ayrı incelemenin yeterli olacağını düşünmek külliyen yanlıştır. Gerçekte bu parçalardan her biri (ve incelemenin belirli bir evresinde analizi reddetmiyoruz), kendisi de hareket hâlinde olan karmaşık bir bütünün hareket hâlindeki bir parçası olarak mevcuttur ve söz konusu parçanın belirlenimi daima bütünlükte bulunur. Kapitalizm, ardından çöküşüne kadar devinmek üzere önce “var değildir” ; tersine, tarihsel aşılışına doğru, ölümüne doğru gittiği için yaşayan bir kendilik [mahiyet] sıfatıyla elde eder varlığını. Her sektörde, kapitalizmin kendi varlığında altaladığı şeylerin üretim biçimlerinin her birinde, “iktisadî faaliyet” denilenin her sektöründe, kapitalizmin geçerli herhangi bir dalında85 yeniden olan [yeniden yansıyan] şudur : bir sektör, bir parça değildir bu, çünkü bir harekettir, herhangi bir yere doğru devinen bir parça değil,86 ama bir bütünlüğün, art arda gelen felâketleri özünde taşıyan bir bütünlüğün parçası olarak devindiği için onun bir parçasını oluşturur. Bir başka ifadeyle, bir vücudun yaşamını daha az “doğalcı” terimlerle anlamak istiyorsak eğer, onun oluşunu, gelişmesini, köklü dönüşümlerini, aşılmasını… belirli bir evrede analizlerinin yararlı olabileceği bir o kadar çok sayıdaki uğrağı incelemek gerekir. Ama tersi durumda, kapitalizmin ölümünden korkulduğu için oluşu ve köklü dönüşümleri önemsenmez, biyolojik anlayış tasfiye edilmiştir ve bu durumda – paradoksal da olsa Hegel’e atıfta bulunmuş olmak için87 – cesetlerle çalışılır.

D.2 İktisadî bütünlüğün eleştirisi, toplumun ve öğretilerinin eleştirisidir…

Kuramsal evresindeki iktisadın eleştirisinin diğer temel belirleyici görünümleri, hepsi birden ve eşzamanlı olarak şu aşağıdaki noktalardır…




  1. Bu eleştiri mevcut toplumun bütünün sergilenmesi ve eleştirisidir, bu toplumun görevlilerini suçlamak anlamında değil, ama onu şiddetle yok oluşuna götüren kaçınılmaz ve artan uyuşmaz karşıtlığı, insan türüyle arasında var olan bu karşıtlığı ortaya koyma anlamında bir eleştiri ve sergileme.




  1. Bu eleştiri, daima toplumun analizinde en akıllı ve becerikli ifadelerini yani ekonomiği politiği oluşturanlar üzerinde yoğunlaşarak, kaba iktisattan ekonomi politiğin eleştirisine kadar tüm iktisadî doktrinlerin eleştirisidir.




  1. Bu noktalardan her birinin yani sermaye toplumunun ürünleri alarak ve [aynı zamanda] bu toplumun yeniden üretilmesi, reformu, dönüştürülmesi için onun üzerinde etkide bulunan girişimler olarak iktisadî öğretilerin müdahalelerini, kaba iktisat söz konusu olduğunda da onun yönetim anlayışının ve övgücü savunmalarının sürekli bir biçimde gözler önüne serilmesi.

Bu üç görünümü bir bütünlük içinde kavramsal olarak sınırlandırmak amacıyla, daha başından itibaren iktisadın eleştirisine başvurmayı tercih etmiş olmamız bu nedenledir.


Bir bütünlük olarak, bütünlüğü içindeki iktisadî gerçekliğin eleştirisi olarak, ücretli emeğin ve sermayenin olduğu gibi tüm ideolojik ifadelerinin de yani varlığın ve onun bilincinin de bir eleştirisi olarak tasarlanmış olması gereken iktisadın bu eleştirisi, aynı zamanda hem varlık hem bilinç sıfatıyla bir bütünlüktür (zaten başka türlü de olamaz), yani onun gerçekliğidir, kurulu düzeni (elbette ideolojilerini de) yıkmanın gerçek hareketidir.

D.3 İktisadın eleştirisinin konusu…

Tüm felsefî ve iktisadî akımlarla kopan kuramsal evresindeki bu eleştiri, çok yüksek düzeyde kılgısal olan bir eleştirinin88 asıl [özsel] parçası olarak üstlenir proletaryayı, kararlı bir toplumsal sınıfın ifadesi olarak kendini onda bulur.89


Öyleyse iktisadın bu eleştirisi, ekonominin yıkıcı ve siyasî bir eylemidir (olumsuzlama), ve olduğu hâliyle o, iyice belirli toplumsal bir hareketin yani komünist hareketin eseridir. J. Barrot, “devrimci teorinin işlevinin ve onun temelini oluşturan ekonomi politiğin eleştirisinin90 asıl tezi” olarak düşündüğü şeyi şöyle özetler :
«Marx’ın söylemiyle, kapitalist dünyanın “derinlikleri”nden gelen toplumsal bir hareketin, gerçek bir hareketin dışavurumudur bu. Yeni bir üretim sistemi yani komünizm91 üzerinde kurulmuş yeni bir toplumun doğuşunu sağlamak için sermayenin özsel yapısını oluşturan unsurları alt üst etmeye çalışan kapitalist toplumun isyankâr hareketinin ayrılmaz bir parçası ve onu oluşturan bir unsurdur bu dışavurum. Bu hareketin kaynağı, ona karşı direnişi ne olursa olsun rızası hilâfına onu bizzat üreten sermayenin dinamiğidir.»92
Bu, iktisadın eleştirisinin bir özgünlüğü değildir, zira tüm iktisadî öğretiler gerçekte belirli iktisadî-toplumsal bir hareketin ifadesi (ve bir parçası), kapitalizm altında da belirli bir toplumsal sınıfın dışavurumudur. Geçmişle gerçek bir kopuşu oluşturan, gerçekte neysek onu açıkça ortaya koymak, tüm teorik-pratik görünümleri içinde kendini etkin bir bütünlük olarak, aynı şekilde düşmanı da bir bütün olarak (ekonomiyi ve onun bütün ifadelerini) tanımaktır. Ve bunun için – sınıfsal niteliklerini açıkça üstlenmeksizin gizleyen iktisadî doktrinlerin yaptığı gibi – olgucu, sınıflar üstü, bilimselci93 hiçbir kendinde gerçek aramamaktır… bu anlamada iktisadın eleştirisi zorunlu olarak sınıf yanlısıdır yani proletaryadan yanadır94 ve en geniş tarihsel anlamı içinde yalnızca proletaryanın partisi95 iktisadın [ekonominin] bu eleştirisin gerçekleştirecek [yani onu yok edecek] güçtedir. Dolayısıyla iktisadın bu eleştirisinin kuramsal görünümü de, sorumluluğunu kılgısal bütünlüğün bir parçası olarak açıkça üstlenir.
Bizzat Marx ve onu izleyen komünist bölüngüler sürekli olarak şu aşağıdaki iki nokta üzerinde ısrar edecektirler…


  1. Mevcut toplumun ve iktisadın bu kılgın eleştiri hareketinin temel tezleri, dünyayı ıslah etmek isteyen falan ya da filân reformcu tarafından keşfedilmiş ilkelere bağlı olarak ortaya çıkmış değildirler hiçbir biçimde, ama gerçek bir hareketin yani ücretli emeğin ortadan kaldırılması için yürütülen proletarya mücadelesinin sonucudurlar.96




  1. Bu, tarihsel ve kolektif bir çalışmadır, dolayısıyla ekonomi politiğin eleştirisine yapılan en önemli katkılar, belirli bir anda şu ya da bu insan tarafından (sözgelimi bizzat Marx gibi) gerçekleştirilmiş olan bu katkılar, aynı anda onu hem aşan hem içeren ve bütün bir proleter toplumsal mücadele pratiği olarak gelişen bu eleştirinin kuramsal sistemleştirilmesinden ibarettirler ; kuramsal sistemleştirmenin bu çalışması kişisel bir yaratı olarak kavrandığı zaman, özü değiştirilmiş, bozulmuş olacaktır, [bu yüzden] olduğu gibi kavranmalıdır, [yani] falan ya da filân kişinin bir katkısı olmaktan çok daha fazla önemli olan Parti’nin [dünya çapındaki proleter hareketin] bir eseri olarak kavranmalıdır.97



D.4 Ekonominin eleştirisinin asıl ilkesi olarak olumsuzlama,

olumsuzlamanın olumsuzlanmasıdır.

«Materyalist diyalektiğin genel büyük ilkesi olumsuzlamadır. Komünistlerin anlayışlarının olumlu bir biçimde doğrulanabilmesi, acımasız bir eleştiriyle olumsuz bir biçimde olur…


“Asıl önemli an, diyalektik olan an, olumsuzlama anıdır.” (Hegel)
Olumlu yalnızca olumsuzlamanın bir “kalıntısı”dır. Komünizm, karşı olduğu şeyler tarafından belirlenir önce…
“Olumsuz eleştiri olumlu hâle gelmiş ve tartışma, komünistlerin dünya görüşüyle diyalektik metodun az çok uygun bir açıklamasına dönüşmüştür.” (F. Engels, Anti-Dühring”)»98
Ekonominin yani iktisadî bir toplum olarak toplumun, bu toplumun yegâne amacı olarak da zenginleşmenin (ulusların zenginliğinin, zenginleşmesinin bilimi olarak ve bu aynı zenginliğin kuramsal-ideolojik ifadesi sıfatıyla ekonomi politiğin) tarihsel süreci, daha baştan topluluğun, insansal topluluğun, – burjuva anlamda bireylere bölünemez olan –bu topluluğun, toplumsal mülkiyetin99 olumsuzlanması sürecidir ; bu, insanlar arasındaki tüm diğer toplulukları dışlayan tek topluluk olması sıfatıyla para topluluğu olarak oluşan değerin tarihsel [gelişme] yayıdır. Sermaye ile en tam ifadesine ulaşan bir topluluk olarak insanın bu olumsuzlanması, tüm varlığı süresince bir olumsuzlama sıfatıyla ona tebelleş olup peşini bırakmaz. Olumluluk olarak sermaye, maddî ve ideolojik olarak durmadan bu olumsuzlamaya göre gerçekleşir, her ne kadar söz konusu olumsuzlama ideologları tarafından olumlu bir süreklilik gibi (ilerleme, uygarlık, gelişme vs.) düşünülmüş de olsa. Böylece paranın bu yapıntılı [fiktif, kurmaca, düzmece, aldatıcı] topluluğu, yalnızca ilkel toplumun olumsuzlanmasının bir kesinlemesi değil, ama – her ne kadar şu ideolog (iktisatçı) onu bize insanlar arasındaki değişimin gelişmesinin bir sonucu olarak ve de özü bakımından insanî bir toplulukmuş gibi sunsa da – onun bütün gelişimi tüm insanî toplulukların olumsuzlamasıdır. Yine böylece insanlıktan yoksun bu topluluğun yaşam biçimi olan, insanların birbirlerinden ayrılmalarının ve herkesin herkese karşı savaşmasının örgütlenmesi olan ve şu genelleşmiş bezirgân [merkantil] toplumun özünde yer alan demokrasi de, durmadan gerçek insanî topluluğun olumsuzlaması olmaya devam eder. Daha somut terimlerle konuşursak,100 yurttaş yani hakların ve görevlerin öznesi olan insan,101 her ne kadar ideolog bunu insanın gerçekleşmesi olarak düşünse de, insanın insanlığının olumsuzlanmasıdır. Filozofun (Hegel dâhil) onu bize insan fikrinin gerçekleşmesi olarak sunmasına karşın devlet, canlı bir örgensellik sıfatıyla toplumun olumsuzlanmasıdır ve toplumun bir bölümünün diğerine karşı örgütlendiği bir yapı olarak biçimlenmesidir (şiddetin kaçınılmaz somutlaşması ve sonuçta şiddetin tekeli ile sömürülenlere ve ezilenlere karşı hâkim sınıfın örgütlenmesidir). “Ulus” devlet de, metanın genelleştirilmesinde içerilmiş olan herkesin herkese karşı savaşının bir ifadesidir, olduğu hâliyle tüm insansal toplulukların olumsuzlamasıdır ve tam da bunun için yapıntılı bir topluluk olarak var olmak zorundadır.102 Her ne kadar hukukçu takımı onu bize insanlar arasındaki eşitliğin somutlaşması olarak tanıtsa da, alıcı ve satıcı arasındaki iktisadî eşitliğin bir ifadesi ve özel emeğin toplumsal gerçekleşmesinin gerekli koşulu olan tüzel eşitlik de, bütün insanî eşitliğin olumsuzlamasıdır. Serbestçe satın alma ile satmanın ve [böylece] bireyleri karşıt varlıklar olarak birbirinden ayırmanın bir ifadesi olan özgürlük de, bir tür olarak insanın [insansal varlığın] olumsuzlamasıdır, insanın sömürü zincirlerinden kurtulmasının [gerçekten özgürleşmesinin] olumsuzlamasıdır.
O hâlde söz konusu olan basit bir ideolojik sorun değildir, bu ideoloji çok önemli bir rolü yerine getiriyor da olsa. Toplumsal bir varlık olarak, toplum olarak sermaye, insanda var olan tüm insanlığın olumsuzlanmasıdır. Tüm insanlığın bu olumsuzlanmasının burjuvazi ve proletarya için ortak olması demektir bu, ama burjuvazi ve ideologu bu olumsuzlamada gerçekleşirler ; yaşamları, varlık nedenleri ve iktidarları, güncel toplumsal işlevi içinde somutlaşan bu olumsuzlamanın olumlu yanından daha başka bir şey değildir. Kapitalist toplumda burjuvazinin bu toplumu olduğu hâliyle, ya da isterseniz, sadece olumsuzlama olarak olumsuzlamayı, insanlığın bu olumsuzlamasının sonsuz biçimde üretilmesini temsil etmesi de bu yüzdendir. Proletarya ise tersine, etiyle kemiğiyle bizzat bu olumsuzlamadır, gayriinsanî bir var oluş gerçekliği üzerinde temellenmiş olan tüm insanlığın genel ve fiilî hiçlenmesidir.103 Ve bu hâliyle, bu olumsuzlamanın kılgısal karşıtı olan proletarya, sözcüğün tam anlamıyla gayriinsanî olarak gerçekleşmiş olan bu olumsuzlanmadır, ancak insanların yeniden tamamen sahiplenilmesiyle kendini tamamen yeniden bulabilecek olan insanın bütünüyle kaybıdır. Kısaca onun bir sınıf olarak gelişimi, bu toplumun basit bir bileşeni [sıfatıyla] olamaz, ama bu olumsuzlamanın olumsuzlanmasının tam ve toptan bir olumlaması [gerçekleşmesi] olabilir ancak.104
Burada Marx’ın proletaryayı insanın bütünüyle olumsuzlanması olarak ve bu hâliyle bu olumsuzlanmanın devrimci bir olumsuzlaması olmaya zorlanmasını nasıl tanımlamış olduğunu hatırlamak yararlı olacaktır…
«İyi ama alman kurtuluşunun bu olumlu imkânını nerede bulmalı ?
Cevap : tüm düzenlerin yok oluşunun bir düzeni olan ; evrensel acılarıyla evrensel nitelik taşıyan bir tabaka olan ; kendisine yönelik özel bir haksızlığın yapılmadığı, ama mutlak bir haksızlık yapıldığı için özel bir hak istemeyen ; tarihsel bir sıfata değil, ama insanî bir niteliğe uygun olan ; bütün sonuçlara karşı tek yanlı bir karşıtlık içinde olmayan, ama devletin biçiminin siyasî ilkeleriyle toptan karşıtlık içinde olan ; nihayet bütün diğer tabakalar kurtulmaksızın ve bu yüzden onları kurtarmaksızın kendini de kurtaramayacak olan ; tek kelimeyle insanın toptan kaybı ve ancak insanın geri kazanılmasıyla bizzat kendini yeniden keşfedecek bir tabaka olan ; sivil [burjuva] toplumun bir sınıfı olmaması gereken sivil toplumun bir sınıfının, köklü zincirlere vurulmuş bir sınıfın oluşumunda. [Sivil] toplumun bu yok oluşu, özel bir durum [sınıf] sıfatıyla proletaryadır.»105
Bu demektir ki, kapitalist toplumda olumlu yan olarak burjuvazi düpedüz bu olumsuzlamanın koruyucusu, tutucu bölümü, iktisadın öznel ifadesi ve onun gerçekleşmesinin (aynı şekilde felsefenin, politikanın, bilimin vs.) nedenidir ; oysa proletarya bu olumsuzlamanın açık olumsuzlaması, yıkıcı bölümü, iktisadın (aynı şekilde ideolojinin, politikanın, hukukun, dinin, bilimin vs.) eleştirisinin öznel ifadesi ve bu eleştirinin nedenidir.
«Proletarya ve zenginlik karşıttırlar. Böylece bir bütünlük oluştururlar. İkisi de özel mülkiyet dünyasının oluşumlarıdır. Sorun, onlardan her birinin bu çelişkide hangi yeri tuttuğunu bilmektir. Onlar bir bütünün iki yüzüdür demek yetmez. Özel mülk olarak, zenginlik olarak özel mülkiyet kendi varlığını sürdürmeye zorlanır ve bu aynı nedenle karşıtının, proletaryanın varlığını da. Doyumunu bizzat kendinde bulmuş olan özel mülkiyet, bu çelişkinin olumlu yanıdır. Proletarya ise tersine, kendini proletarya olarak ortadan kaldırmaya, bu yüzden kendisinden proletaryayı yaratan ve de kendisine bağlı olduğu karşıtını yani özel mülkiyeti de ortadan kaldırmaya zorlanır. O çelişkinin olumsuz yanıdır, bu çelişkinin yüreğindeki kaygıdır, yok olmuş ve yok olan özel mülkiyettir. {…} O hâlde özel mülk sahibi bu çelişkide tutucu taraftır, proleter ise yıkıcı. Bu çelişkiyi koruyan {genel gayriinsanî koşulların korunması} eylem birinciden gelir, onu yok eden eylem de ikinciden. {Yani gayriinsanîliğin ortadan kaldırılması, kolektif bir varlık olarak insanın, bu insanın GEMEİNWESEN’inin ortaya koyacağı olumsuzlamanın olumsuzlaması.}»106
Bir toplum olarak sermayenin kendi olumsuzlamasını içerdiği, sermayenin sınırının bizzat sermaye olduğu açık, ama bu, ekonominin [bir yandan] tüm insanlık kırıntılarını yok etmesi, [öte yandan] söz konusu çelişkiyi en son sonuçlarına kadar iten ve mevcut toplumun kaçınılmaz olumsuzlaması olarak bu gayriinsanîliğin öznesini alabildiğine yayan tarihsel gücü de üretmesi yüzünden, kendi çelişkilerinin onu sürekli felâketine, yıkımına doğru götürdüğü ölçüde gerçektir ancak.
«İktisadî devinimi içindeki özel mülkiyetin kendiliğinden kendi yok oluşuna doğru yollandığı doğrudur, ama iradesine rağmen gerçekleşen ve şeylerin doğasını koşullandıran ondan bağımsız bir gelişmeyle, bilinçsizce yani yalnızca proletaryayı proletarya sıfatıyla yaratarak, maddî ve manevî sefalete yol açarak ve durumunun bilinci nedeniyle kendini aşarak kendi kendini ortadan kaldıran bu gayriinsanîliğin bilinçli insanlığını doğurarak yapar bunu. Proletarya, özel mülkiyetin proletaryayı yaratarak kendisine karşı ilân ettiği hükmü uygular, tıpkı başkasının zenginliğini ve kendi sefaletini yaratan ücretli emeğin kendisine karşı ilân ettiği kararı da uyguladığı gibi. Eğer proletarya zaferi kazanırsa, bu, toplumun mutlak yanına dönüştüğü anlamına gelmez hiçbir biçimde, zira bu zaferi bizzat kendini ve karşıtını ortadan kaldırarak kazanabilir ancak. Bundan dolayı proletarya, tamamen özel yaşam gibi yani onu içeren karşıtı gibi ortadan kalkmış olacaktır107
Ve mevcut toplumun bütünün bu genel olumsuzlanması, proleter kutbun düpedüz bir olumlanması olmaktan ve “proletaryanın insanîleştirilmesi” (!) talebi gibi bir erekliğe sahip olmaktan çok uzak, insanlığın en son olumsuzlaması olarak proletaryadan başlar ve bu olumsuzlamanın toptan olumsuzlanması gibi bir amacı vardır (proletaryanın kendi kendini ortadan kaldırması olmaksızın sosyalizmi üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kaldırılması ile özdeşleyen marksist iktisadın iddia ettiği gibi yalnızca olumlu kutbunun olumsuzlanması değil).
«Sosyalist yazarlar proletaryaya bu tarihsel rolü {özel mülkiyeti ve kendi kendini olumsuzlama rolünü} atfediyorlarsa eğer, bu, onların proleterleri tanrılar olarak kabul etmeleri için Eleştirel Eleştiri’nin {ya da bizim durumumuzda marksist iktisadın, bu yazının üçüncü bölümüne bakınız} buna inanırmış gibi davranması yüzünden değildir hiçbir biçimde. Daha ziyade tersine. Tüm insanlık soyut kavramı (zevahirde de olsa), alabildiğine gelişmiş proletaryada bulunur hemen tamamen eksiksiz bir biçimde ; bugünkü toplumun en gayriinsanî boyutlardaki tüm yaşam koşulları, proletaryanın yaşam koşullarında bulunur. İnsanoğlunun proletaryanın şahsında yitirdiği, gerçekte kendisiydi, ama bu yitirişin aynı zamanda kuramsal bilincini de elde etmiş oldu. Üstelik ne kaçınabileceği ne de allayıp pullayabileceği bir sefalet, böylesi bir gayriinsanîliğe karşı – zorunluluğun pratik ifadesi olan – doğrudan doğruya isyan etme mecburiyetini ona dayatan bir sefalet… proletaryanın ille de kendisini bizzat kurtarmak zorunda olması ve kurtarabilmesi bu yüzdendir. Sahip olduğu yaşam koşullarını yok etmeden kendini kurtaramaz. İçinde bulunduğu durumu özetleyen bugünkü toplumun bütün gayriinsanî yaşam koşullarını ortadan kaldırmaksızın kendi yaşam koşullarını ortadan kaldıramaz. Çok zor ama gücüne güç katan zorlu emek okulundan geçmesi boşuna değildir. Söz konusu olan, falan ya da filân proleterin hatta tüm proletaryanın geçici olarak ortaya koydukları amacın ne olduğunu bilmek değildir, [ama] proletaryanın kendisinin ne olduğunu {bizzat insanlığın en tam ifadesi içindeki canlı olumsuzlanmasıdır} ve varlığına uygun olarak tarihsel bakımdan yapmak zorunda olacağı şeyi {olumsuzlamanın olumsuzlanmasını yani komünizmi} bilmesidir söz konusu olan. Kendi durumunda olduğu gibi bugünkü burjuva toplumun tüm örgütlenmemesinde de amacı ve tarihsel eylemi elle tutulur ve döndürülemez bir biçimde çizilmiştir onun için.»108
İktisadın eleştirisinin nedeni [öznesi] olarak proletarya, bu yüzden onun canlı olumsuzlamasıdır. Marksist iktisadın sırrı da bu olumsuzlamanın gizlenmesinde yoğunlaşır ve ekonominin insanîleştirilmesi (klâsik reformizm yani proletaryada somutlaşan insanın olumsuzlanmasının gizlenmesi) girişimi olarak ya da proletaryanın kendi kendini ortadan kaldırması olmaksızın özel mülkiyeti güya yok etmek (devletleştirmek) amacıyla siyasî bir diktatörlüğün, bir başka deyişle, sosyalist ekonominin, sosyalist bir ülkenin (sonuçta içinde olumsuzlamanın olumsuzlanmasının gizlendiği troçkist veya stalinist reformizmin) gerçekleştirilmesi girişimi olarak yansır. Ayrıca herhangi bir ekonomist gibi marksist iktisatçının da ulusların zenginliği, iktisadî gelişme vs. türünden amaçları varsa eğer, bu hiç de anormal bir şey değildir ve şaşmamak gerekir. Buna karşı eleştiri [iktisadın eleştirisi] bir teoriden, bir ülküden veya kuramsal bir katkılar bütünlüğünden hareket etmez, ama bizzat yaşamdan, zenginlik tarafından olumsuz olarak oluşturulmuş olan yaşamsal bir durumdan yola çıkar. Aslında proletarya, her şeyden önce bir olumsuzlamayla ve karşıtıyla belirlenir. İnsan yaşamının genel olumsuzlanması ve tüm mülkiyetin kendine özgü olumsuzlanması yüzünden, iktisadın eleştirisinin nedeni proletarya, emek gücü mülkiyetinden başka tüm diğer mülklerden dışlanmış bir sınıftır başlangıçta ; mücadeleyi, muhalefeti, dışlanmayı, fiilî baskıyı öngerektiren bu olumsuzlama, tarih boyunca üreticilerin yaygın mülksüzleştirilmeleridir,109 proletaryayı sürekli olarak tüm mülklerden ayıran, onu emek gücünü satmaya zorlayan devlet terörizmidir.110 Proletaryayı durağan, iktisadî ve “sosyolojik” biçimde tanımlamanın saçmalığı, görüldüğü gibi açıkça ortadadır… bir bütün olarak proletaryayı ve olumsuzlamanın olumsuzlaması niteliğiyle kaçınılmaz hareketinin olumsuzlanmasının çıkış noktasıdır bu. İktisadın proletaryada emekçiden başka bir şey görmemekteki çıkarı ile aynı şekilde marksist iktisatçının da sosyalizmi bir emekçiler ekonomisi ya da yeni bir iş [emek] örgütlenmesi111 olarak tasarlaması da böylece anlaşılmış oluyor.
Proletaryanın tüm yaşamı olumsuzlamadır. Etten ve kemikten bir nesne olarak var olmak ve üremek için çalışmak ve böylece insanlığının olumsuzlanmasını üretmek zorundadır. “İşçi zenginlik ürettiği, üretimi de fiilen ve hacimce arttığı ölçüde yoksullaşır.112 Emekçi, üretmek için, kendi yabancılaşmasını [da] üretir.113 Kendi insanlığını yadsıdığı ölçüde kendisi tarafından yaratılmış zenginliğin canlı olumsuzlaması olarak belirir, iktisadın eleştirisinin öznesi olarak o ölçüde bu zenginliğin fiilî olumsuzlanmasını da üstlenmeye zorlanır. Çıkarlarını öne sürmenin tüm girişimleri, bu anlamda bütün birleşme eğilim ve çabaları (aralarındaki rekabetin olumsuzlanması), ekonominin [dolayısıyla iktisadın] eleştirisinin ve olumsuzlamanın olumsuzlanmasının bir başlangıcıdır.
İktisadın eleştirisinin söz konusu teorik safhasına gelince… Toplumu olumsuzlama proleter eyleminin özel bir görünümü olarak bu teori, eleştirisindeki asıl ilkeyi de böylece bulmuş olur. Ekonominin eleştirisinin tüm teorik çalışması, toplumsal sistemin ve bütün ideolojik söylemlerinin olumsuzlanması ve eleştirilmesi çalışmasıdır.
«Marx'tan Komünist Sol'a devrimci marksistlerin tüm eseri, – ütopistlerin tersine – hâkim burjuva anlayışların eleştirilerinden, olumsuzlanmalarından, tartışmalardan oluşan bir eserdir. Marx'ın kapitalist üretimin felâketli sonunu ortaya koyması, sermayenin yöneticileri olmaya hevesli ve kendilerini "dünyanın ıslahatçıları" olarak ilân eden Proudhon ve tilmizlerine karşı olmuştur. Marx ve Engels'in dönemlerinin tek devrimci sınıfı proletarya tarafından taşınmış olan tarihin materyalist anlayışını ortaya koymaları, "Bruno Bauer ve hempaları"na karşı oldu. Engels'in komünist programın yöntembilimsel temeli olarak diyalektik metodu koyması, Dühring'le birlikte tüm şu yenilikçi ve dalavereci bilim erbabına karşı olmuştu. Lenin'in "Ne Yapmalı ?"da savaşkan vs. bir parti ihtiyacını ortaya koyması, hem ekonomistlere hem terör yanlılarına karşı yapılmıştı. Komünizmin değişmez ilkelerinin giderek daha açık ortaya koyuluşunun tüm bu tarihi, eleştiri-yıkım-olumsuzlama başlığını taşıyabilir, devrimci marksizmin tüm eserleri de pekâlâ şöyle adlandırılabilirdi : "… karşı" ya da "anti-…"».114

Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin