FASIL
Bedenden ayrılan ruhun, cennette olduğunu söyleyenler, şu âyeti delil gösterirler: "Eğer o can Allah'a yaklaştıranlardan ise ona, rahatlık, güzel n-zık ve nimet cenneti vardır." 398Allah Teâlâ, ölümle bedenden ayrılan ruhu böyle anlatmıştır. Ayrıca ruhu üç kışıma ayırmıştır. Bunlardan biri nimet cennetinde olan Allah'a yaklaştıran ruhlar. Diğeri, sağ tarafta olanlar. (Amel defteri sağ tarafından verilenler.) Bunların müslüman olduğu doğrulanmış ve kabir azabından kurtulmuşlardır. Sonuncusu ise yalanlayan, sapıtmış ruhlar. Bu ruhlar ise kaynar su içirildikten sona Cahîm cennetine atılacaklardır. Diyorlar ki: Bu, kesinlikle ruhun bedenden ayrılmasından sonra olacaktır. Çünkü Allah Teâlâ sûrenin başında (Vakıa sûresinin başında) bu ruhların kıyamet günü ne halde olacaklarını bildirdikten sonra, Ölümden ve dirilişten sonra ne halde olacaklarım da bildirmiştir.
İleri sürdükleri delil şu âyettir: "Ey mutmain olan nefis! Rabbin senden, sen de O'ndan razı olarak O'na dön. Kullarımın arasına katıl ve cennetime gir." 399 Sahabe ve tabiinden birçokları bu hitabın ruha dünyadan ayrılırken söyleneceğini, ölüm meleğinin de kişiyi bununla müjdeleyeceğini ifade etmiştir. Bu, "ruha kıyamet günü bu hitap yapılacaktır" diyen kişinin sözüne aykırı değildir. Çünkü hitap, hem ölüm anında hem de diriliş anında yapılalı. Müjdeleme ile ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurur: "Rabbimız Al-» devip sonra doğru olanların üzerine melekler iner: "Korkmayın, üzül- ^ vaı(iolunan cennetle sevinin" derler." 400 Meleklerin bu inişi ölüm !?' kabirde ve dirilirken olur. Ama ahiretle ilgili ilk müjde ölüm anında "Berâ b. Âzib hadisinde, kişinin ruhunu alırken meleğin: "Seni, rahatlık- ffüzel rızıkla (cennet rızkıyla) müjdelerim" dediği yukarıda geçti. ' kinci delilleri, imam Malik'in el-Muvatta'mda İbni Şihâb yoluyla Ab-hman Malik'ten gelen rivayettir. Abdurrahman b.
Ka'b. Malik'den Rasûlullah'm şöyle dediğini nakleder: "Mü'min kişinin ruhu cennet ağacına konmuş bir kuştur. Allah, diriliş günü onu yeni bir hata döndürene kadar orada durur." 401 Ebû Ömer der ki: "İmam Malik'in bu rivayetinde sözkonusu hadisi Zührî'nin, Abdurrahman b. Ka'b b. Malik'ten duyduğu açıklanmaktadır. Aynı şekilde Yunus da Zuhri'den şöyle dediğini nakleder: Abdurrahman b. Ka'b b. Malik'in, babasından şu hadisi naklettiğini duydum. Yine Evzaî'de, Zührî'nin Abdurrahman b. Ka'b'dan duydum dediğini nakleder: Mulîammed b. Yahya ez-Zühelî bu hadisi, Şuayb b. Ebû Hamza, Zühri'nin kardeşi Muhammed ve Salih b. Keysar'm Zührî yoluyla Abdurrahman b. Ka'b b. Malik ve dedesi Malik'ten rivayet ettiğini ve hadisteki inkıtâdan dolayı illetli saymış, hadisi münkati kabul etmiştir. 402 Salih b. Keysan, İbni Şihâb yoluyla Abdurrahman'dan şunu nakleder: "Bana ulaştığına göre Ka'b b. Malik hadis rivayet ederdi." Zühelî der ki: "Bizim bildiğimiz bu hadisin, Salih'in Şuayb yoluyla Zührî'nin yeğeninden rivayet ettiği hadise benzemektedir." Zühelî, bu konuda Malik ve Evzaî'yi haklı bulan diğer muhaddislere karşıdır. Ebû Ömer der ki: "Bu hadisi, Zührî'nin Abdurrahman b. Ka'b b. Malik yoluyla babasından rivayet ettiği konusunda İmam Malik, Yunus b. Yezid ve Evzaî aynı görüştedirler. Tirmizî ve diğerleri de bunu sahih saymışlardır.
Ebû Ömer der ki: "Muhammed b. Yahya'nın bu sözü bence birşey ifade etmez. Elinde hiçbir delil yoktur. İmam Malik'in, Yunus b. Yezid'in, Evzaî ve Muhammed b. İshak'm ittifak ettikleri görüş daha doğrudur. Bunların görüşlerine, rivayetlerine nefis daha yatkındır. Hafızaları, sağlamlıkları sözkonusu hadiste bunlara karşı olanların hanzalarıyla kıyasîanarnaz." Muhammed Zühelî der ki: Ali b. Medînî'den duydum: "Ka'b'm beş çocuğu var. Bunlar*Abdullah, Ubeydullah, Ma'bed, Abdurrahman ve Muhammed'dir. Zühelî der ki: "Babasının gözü kör olunca, onu gezdiren Abdullah b. Ka'b'dan Zührî hadis duymuştur. Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b'dan da badis duymuş; Beşîr b. Abdurrahman b. Ka'b'dan da rivayet etmiştir. Abdurrahman'dan hadis duyduğuna katılmıyorum." Eğer Zührî, İmam Malik'in de aynı görüşte olanların dediği gibi Abdurrahman'ın babasından rivayet ettiği hadisi duymuşsa bunda bir anlaşmazlık yoktur. Yok eğer Şuayb ve beraberinde olanların dediği gibi Abdurrahman hadisi dedesinden almışsa, bu durumda da sözkonusu cennetle, hadis mürseldir, diğer yolla ise mevsûldur. Bunu mevsûl hadis sayanların sayısı mürsel sayanlardan az olmadığına göre, her ne kadar Buharî ve Müslim 403 rivayet etmemiş olsalar da hadis sahih hadislerdendir.
Ebû Amr der ki: Rasûlullah'ın: "Mü'mİnin nesemesi" sözünden maksadı burada ruhtur. Rasûlullah'ın aynı hadisi buna delil olur. Buyuruyor ki: "Allah, diriliş günü onu (ruhu) bedenine döndürene kadar..." 404 Denildi ki: "Neşeme ruhtur, nefis ise bedendir." Bu kelimenin asıl manası insanın zatıdır. Ruha, neşeme denmesinin nedeni Allah en iyisini bilir insan hayatının ruha bağlı olmasıdır. Ruh bedenden ayrılınca, beden yok olur veya yok kabul edilir. Nesemeden maksadın bizzat insan olduğuna Rasûlullah'ın: "Kim mü'min bir nesemeyi (inşam) azat ederse" sözüdür. Bu manada Hz. Ali de: "Taneyi başağından çıkaran, insana da şifa veren..." Şair de der ki:
"İnsanlar üzerlerindeki tozları çırparken hesap gününden korkman ne büyük şeydir." Yani insanlar kıyamet günü kabirlerinden kalkarlarken senin hesaptan korkman büyük bir şeydir. Halil b. Ahmed der ki: "Neşeme, insan manasınadır." Başka bir sözünde de: "Neşeme, ruhtur. Nesim ise rüzgârın esmesidir." Rasûlullah'ın kavlindeki lafzının lâm'ı çoğunlukla fetha okunmuştur. Zammeli okunması halinde de aynı manaya gelmekte. Yani yemek ve otlanmak.* Mesela şöyle denir: (cennet meyvelerinden yeyip ağaçları arasında gezersin), yemek ve otlanmak manasına gelir. Mesela arab birine dersin ki: (Bugün ne yedin.) Rebf b. Ziyad, atı şöyle anlatır:
"At sürüleri, ahırlarında yem yememişler ki dişi ve erkek yavrularına yeterince süt versinler." A'şâ da:
"Çöller, kalkanın sırtı gibi verimsizdir. Hayvanların yediği bitki yaprakları terslerinden başka, orada birşey yoktur" şeklinde anlatmıştır.
Ben derim ki: Hz. Aişe'nin sözü de buna misal olabilir. Hz. Aişe der ki:
Yani, "Kadınlar zayıf iken henüz et onları kapamamış (çünkü) onlar yalnızca seçkin yemeklerden yiyorlardı."tur. Bu ise nefis ile kalbi gıda ile birbirine bağlayan şeydir.
Rasûlullah'ın şu hadisinin ne manaya geldiği hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür: "Gerek şehidlerden olsunlar gerek şehidlerden olmasınlar, bütün mü'minlerin ruhları 405 eğer cennete girmelerini engelleyecek büyük günahları ya da borçları 406yoksa, cennette Allah katında bulunurlar. Allah'ın affı ve merhameti onlar üzerine olur."
Bu hadisten, şehidlerle, şehid olmayanların birbirinden cennette farksız olduklarını çıkarmışlardır.
Ebû Hureyre'den rivayet edilen: "Salih kimselerin ruhları illiyyûndadır. Fâcirlerin ruhları ise cehennem vadisindedir" hadisiyle de mü'min ruhların cennette olacağına delil getirmişlerdir. Buna benzer bir hadis de Abdullah b. Amr'dan rivayet edilmiştir. Ebû Amr der ki: "Bu görüş, sahihliğine dil uzatı-lamayacak bir hadis-i şerife karşıdır. Hadis şudur: "Sizden biri ölünce, sabah akşam kalacağı yer ona gösterilir. Eğer cennet ehlinden ise cennet ehline, yok eğer cehennemliklerden ise cehennemliklerin arasına katılır. Ona denir ki: "Kıyamet günü Allah seni oraya gönderene kadar kalacağın yer burasıdır." 407
Kimi âlimler de şöyle der: "Bu hadisin manası yalnızca şehidlerle ilgilidir. Kur'ân ve sünnet bunu desteklemektedir. Meselâ, âyet-i celîlede: "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma, hayır onlar Rabbleri katında rızıklan-maktadırlar. Allah'ın fazlıyla kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak..." 408 buyurulmaktadır.
Diğer delillere gelince: "Bakiye b. Muhlid 409 yoluyla Ebû Saîd el-Hüdrî'den merfû olarak rivayet edilen şu hadisi şerifi: "Şehidler sabah akşam (Rabbleri katında) rızıklandırılırlar. Sonra kalacakları yer arşa asılı kandillerdir." Allah Teâlâ onlara der ki: "Size verdiğim bu nimetten daha büyük bir nimet biliyor musunuz?" Onlar da: "Hayır. Ama, Senin yolunda bir daha savaşıp öldürülmemiz için ruhlarımızı bedenlerimize göndermeni arzularız" derler. 410 Râvî bu hadisi Hennad'dan İsmail b. el-Muhtar yoluyla Atiyye'den de rivayet etmiştir.
İbni Abbas'tan gelen hadis şöyle sürer: İbni Abbas der ki: "Rasûlullah (SAV) şöyle buyurmaktadır: Uhud günü öldürülen kardeşlerinizin ruhlarını Allah Teâlâ, yeşil renkli kuşların karınlarına koyar, böylece cennet nehirlerine uğrar; cennet meyvelerinden yer ve arşın gölgesinde yumuşak altından yapılmış kandillere inerler. Yediklerinin, içtiklerinin ve konuşmalarının tadını çıkarınca: "Cihatı bırakmamaları ve harpten yüz çevirmemeleri için şu anda cennette rızıklandığımızı, hayatta olan kardeşlerimize kim ulaştırır" derler. O zaman Yüce Allah (cc): "Sizin bu haberinizi ben ulaştırırım" dedi ve şu âyeti indirdi: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Hayır, onlar Rabbleri katında rızıkl anmaktadırlar." 411 Bu hadis Ahmed'in Müsned'i ile Ebû Davud'un es-Sünen'inde vardır.
A'meş'in Abdullah b. Mürre yoluyla Mesrûk'tan rivayet ettiği hadis de böyledir. Mesrûk anlatıyor: Abdullah b. Mes'ûd'a Yüce Allah'ın: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Hayır, onlar Rabbleri katında rızık-îandırılmaktadırlar" âyetinden soruldu da O şöyle dedi: "Aynı şeyi biz de Rasûlullah'a sormuştuk da O şöyle demişti: Mü'minlerin ruhları, cennette dilediği gibi dolaşan, sonra da şu kandillere varan yeşil renkli kuşun kanundadırlar. Allah (cc) bunu bildiği için bu ruhlara: "Arzuladığınız başka bir şey var mı?" diye sorar. Ruhlar der ki: "Cennette dilediğimiz gibi dolaştıktan sonra daha neyi arzulayalım" Bu sual üç defa tekrarlanıp onlar sualden kurtulamayacaklarını anlayınca: "Ey Rabbimiz, ruhlarımızı bedenlerimize gönder-sen de senin uğrunda bir daha savaşıp öldürülsek" derler. Yüce Allah (cc) cennetle ilgili bir istekleri olmadığını anlayınca onları bırakır." Hadis, Müslim'de mevcuttur. 412
Ben derim ki: "Enes'ten gelen bir hadiste, Berâ'nın kızı Ümmü Harise bint Sürâke diye bilinen Ümmü'r-Rebî Rasûlullah'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana Harise'den haber vermez misin? (Harise, Bedir günü, aldığı siyah bir ok yarasından Ölmüştü.) Eğer şimdi O cennette ise ne yapayım, sabrederim. Yok eğer başka bir yerde ise durmadan ağlarım" der. Bunun üzerine Rasûlullah: "Bak Ümmü Harise, O cennettedir. Oğlun ise Firdevs-i â'lâdadır" buyurdu.413
Bakiye b. Mühlid yoluyla Yahya b Abd'ül-Hamid'den, o da ibni Uyeyne-jen o da Ubeydullah b. Ebî Yezid'den şu hadis nakledilir: "Ubeydullah, îbni Abb'as'ın şöyle dediğini duyar: Şehidlerin ruhları, yeşil renkli kuşların karnında, cennet meyvalanndan yiyerek dolaşır." 414
Ma'mer, Katâde'den şunu nakleder: "Bize ulaştığına göre şehidlerin ruhları, beyaz kuş suretinde cennet meyvelerinden yerler."
Ebû Âsim en-Nebil, Sevr b. Yezid'den, o da Halid b. Ma'dân'dan, o da Abdullah b. Ömer'den şöyle dediğini nakleder: "Şehidlerin ruhları, sığırcık kuşlarına benzer kuşlar olarak birbirleriyle tanışırlar ve cennet meyvelerinden rızıklanırlar." 415
Ebû Ömer der ki: "Bütün bu eserler, bu ruhların sadece şehid ruhları olduğunu göstermektedir. Anlaşıldığına göre bir kısmı kuş suretinde, bir kısmı kuşların karnında, bir kısmı ise yeşil renkli kuşlar gibidir. Allah (cc) en iyisini bilir ya, bana doğru gelen görüş, Ka'b b. Malik'in hadisinde geçen: "Mü'minin ruhu uçan bir kuş gibiüir" hadisine uygun olan kuş gibidir ya da kuş suretinde diyen kimsenin görüşüdür. Çünkü Rasûlullah, ruhların kuşların karnında olacağını bildirmemiştir.
îsâ b. Yunus İbni Mes'ûd'dan gelen hadisi A'meş, Abdullah b. Mürre'den, o da Mesrûk'tan, o da Abdullah'tan: 'Yeşil renkli kuş gibidir" şeklinde rivayet etmiştir.
Ben derim ki: "Sahih'ül-Müslim'de de: "Şehidlerin ruhları, yeşil renkli kuşların karmlarmdadır" ibaresi geçmektedir. 416
Ebû Ömer der ki: "Bu yoruma göre Rasûhıllah'm sözü şöyle olmaktadır: Şehid olarak ölen mü'minlerin ruhu, cennet meyvelerinden yiyen kuşlardır."
Ben derim ki: Rasûlullah'tan gelen: "Mü'minin ruhu, cennet meyvelerinden yiyen kuşlardır" sözüyle: "Sizden biri ölünce, sabah-akşam ona kalacağı yer gösterilir. Eğer cennetliklerden ise cennetliklerin arasına, yok eğer cehennemliklerden ise cehennemliklerin arasına katılır" sözü arasında bir tutarsızlık yoktur. Bu hitap, yatağında ölen kişiyle, şehidi içine alır. Nitekim:
"Mü'minin ruhu, cennet ağaçlarından yiyen kuşlardır" hadisi de hem mü'mi-ne hem de şehide şamildir. Sabah-akşam kalacağı yer gösterilince, ruhun cennet nehirlerinde dolaşarak, cennet meyvelerinden yiyeceği ortaya çık. maktadır.
Mü'mine hazırlanmış özel yere, eve kişi ancak kıyamet günü girebilir Aynı şekilde şehidler için Allah'ın (cc) hazırladığı evler, köşkler kesinlikle Berzah'ta kaldığı kandillerden farklı yerlerdir. Arşta asılı kandillerden şehidler cennette kalacakları evlere, yerlere bakarlar. Hazırlanmış evlere tam giriş, kıyamet günü olacaktır. Ruhların Berzah'ta cennete girmesi ise kıyamete girmesinden farklıdır,
Şakî kimseler de buna benzer. Ruhlarına, sabah-akşam cehennemdeki kalacakları yer gösterilir. Kıyamet olunca da Berzah'ta gösterilen yerlerine girerler. Dolayısıyla ruhların Berzah'ta cennet nimetlerinden faydalanması ayrı şeydir, kıyamet günü ait oldukları bedenlerle cennete girmeleri ayrı bir şeydir. Yani, yalnızca ruhun Berzah'ta nimet görmesi, diriliş günü bedenle nimet görmesinden ayn bir husustur, Bu nedenle Rasûlullah: "Cennet ağacından yer" buyurmuştur. Ama gerçek yemek, içmek, giyinmek, faydalanm-nak kıyamet günü ruhların bedenlerine dönmesinden sonra olacaktır. Bundan da anlaşılıyor ki sözkonusu hadisler birbiriyle çelişmemekte, belki de birbirini desteklemektedir.
Şu görüşe gelince: KaVm sadece şehidlerle ilgili rivayet ettiği hadis, lafzın delaleti dışında kalanları tahsis etmektedir. Yani umum lafzı, ihtiva ettiği manaların en azına hamletmektedir. Genel mü'minlere nazaran şehidler küçük bir grubu oluşturmaktadır. Bu nedenle Rasûlullah, gerektiği şekilde iman Özelliğini bu küçük gruba vermiş, şehadet özelliğini vermemiştir. Görmez misin Mikdâm b. Ma'di keribe hadisinde, şehidlere mahsus hüküm şehadet özeliklerinden dolayı verilmiştir. Sözkonusu hadis şöyledir: "Allah (cc) katında şehidin altı özelliği vardır: Önce kanına bedel günahları affedilir, cennette kalacağı yer gösterilir, iman elbisesi giydirilir, hûr-i Iyn'le evlendirilir, kabir azabından korunur, büyük korkudan emin olur, hurilerden yetmiş iki kadınla evlendirilir ve akrabasından yetmiş kişiye şefaat etme hakkı tanınır." 417 Hadisi şerifte Rasûlullah (SAV), şehid için demiştir, mü'min için dememiştir. Kays el-Cüzâmî hadisinde de bu manada "şehidin altı özelliği vardır" buyuruhnustur. Diğer hadisler ve deliller bu mükâfatın şehidlere mahsus olduğuna delalet etmektedir.
İmana karşı verilen mükâfat ise şehid olsun veya olmasın her mü'mini içine alır.
Şehidlerin nzıklandırılması ve ruhlarının cennette olmasıyla ilgili bütün naslar, eserler doğrudur ama, başta herkesin kabul ettiği gibi şehid-lerden daha üstün olan sıddıklar olmak üzere diğer mü'min ruhların cennete giremeyeceğine delil olmaz. Bu durumda onlara şöyle demek lazımdır "Peki sıddıklann ruhları hakkında ne dersiniz? Cennette mi yoksa başka bir yerde mi?" Eğer cennette olduğunu söylüyorlarsa ki zaten bundan başkasını söyniezler nasları sadece şehidlerin ruhları için mükâfatın sözkonusu olmadığı açığa çıkar. Eğer cennette değildir, diyorlarsa seçkin sahabilerden
Ebû Bekir es-Sıddîk'ın, Ubey b. KaVın, Abdullah b. Mes'ûd'un, Ebû Derdâ' Huzeyfe b. Yeman'ın ve diğerlerinin ruhlarının cennete olmadığını,âne şehidlerin ruhlarının ise cennette olduğunu söylüyorlar demektirki bu görüşün sakatlığı ortadadır.
' Eğer denirse ki, bu hüküm, sadece şehidlere mahsus ise, bütün bu nas-larda özellikle şehidlerin anılmasına neden nedir? Ben derim ki, burada şe-hadetin değerine ve derecesinin yüksekliğine işaret vardır. Bu ise sadece şehidlere mahsustur. Dolayısıyla onlara hakettikleri mükâfatı vermek gerekir. Berzah'ta, görecekleri nimet yataklarında ölen diğer ölülere nazaran daha fazladır. Ama yatağında ölen kişi, şehidlerden daha yüksek bir mertebede ise diğerlerinin tadamayacağı ona mahsus bir nimet vardır demektir.
Allah Teâlâ'nın şehidlerin ruhlarını yeşil renkli kuşları karınlarında kılması da bunu gösterir. Çünkü bunlar Allah yolunda savaşırken vücutları düşmanlarca parçalanmış, Yüce Allah da bu bedene bedel olarak Berzah'tan kıyamete kadar içinde kalacağı daha güzel bedenler vermiştir. Öyleyse verilen bu bedenlerle nimetleri tatmak, sadece ruhlarla nimet tatmaktan daha zevklidir. İşte bu nedenle mü'min kişinin ruhu kuş suretindedir ya da kuş gibidir; şehidin ruhu ise kuşun kanundadır. Her iki hadîsin lafızlannı düşün. "Mü'minin ruhu, kuştur." Şehid olanla olmayan burada müşterektir. Şehidle ilgili olan şudur: "O, kuşun kanundadır." Şehid kimsenin ruhu kuşun karnında olunca onun kuş olduğu anlaşılmış olur. —Allah'ın salat ve selamı, ke-lamı'nı bir bir kabul edip, Allah'tan geldiğine inananların üzerlerine olsun.— Hadislerin böyle birleştirilmesi, Ebû Ömer'in birleştirmesinden ve "onlann (şehidlerin) ruhlan, yeşil kuşlar gibidir" diye rivayet eden kimsenin rivayetini tercih etmesinden daha iyidir. Yani "O, yeşil kuş gibidir" ve "yeşil kuşlann kannlanndadır" hadislerinden her ikisi de doğrudur, haktır. 418
Dostları ilə paylaş: |