FATMA ANA VE ZOR GEÇEN 10 GÜN Sevgili okurlarım sonra taksicinin yanına varıp taksiye binip ve ankaraya varıyorduk.Orada önce itfaiye meydanında olan bir otele yerleşiyorduk sonra çocukların karınlarını doyuruyordum.Sonra onlara üst baş alıyordum oyuncaklar alıyordum ve sonra otelin hamamında çocukları yıkıyordum ve sonrada çocukları eğlendiriyordum. Çocuklar bana birazcık olsun alışıyorlardı ve ağlamaları durmuştu.Öte yandan çocuklarımı almanyaya götürebilmem için en az bir 10 gün lazımdı.Otelin temizlikçisi biraz yaşlıca Fatma diye bir kadın vardı ona durumlarımı anlatıyordum ve o diyordu sen işlerini yapana kadar çocuklarına ben bakarım diyordu ve ben ona artık Fatma ana diyordum.Artık başkaları anam oluyordu.Sevgili okurlarım ve değerli dostlarım gönül isterdiki ailemi böylesine yazmamış olsaydım.Böyle yazmamın tek nedeni onları karalamak ve suçlamak değil insanlar okusunlar da birbirlerine haksızlık ve eziyet etmesinler di.İnşallah insanlığa birazcık olsun faydalı olabilirsem ne mutlu bana diyorum.Öte yandan sevgili okurlarım ve değerli dostlarım 10 gün boyunca otelden sabah çıkıp akşam geliyordum ve çocuklarımın işlem ve muamelelerini yaptırıyordum tamamlıyordum.Ve hanımıma da telefon açıp şu saatte Ankara ‘dan uçağa biniyor şu saatte Allahtan bir manidar olmazsa senin yanında oluruz.Hanımım ağlıyor ve hem de seviniyordu.Sonra sevgili okurlarım Fatma anaya çok teşekkür ediyor ellerinden öperek cebine de fazlasıyla bir şeyler koyuyordum. Ona izine geldiğimde kısmet olursa seni ziyarete gelirim ve 2 yıl sonra izine geldiğimde Allah rahmet eylesin Fatma ana ölmüştü.Sonra sevgili okurlarım Ankara havaalanından akşam üstü uçağa biniyorduk.3 saat kısa bir yolculuktan sonra gecenin 11’inde evimize varıyorduk.Ama içim dolu heyecandı ve hanımım kapının önünde bekliyormuş taksi durur durmaz hanımım daha çocuklar taksiden inmeden biri inmeden birine sarılıyordu çocuklarda ağlıyorlardı ve ağlıyorduk.Konu komşularımız olan Almanlarda üzülüyorlardı.Ve sonra evimize çıkarak tekrar çocuklarımıza tekrar tekrar sarılarak mevlaya şükredip şöyle hanımımla rahat bir nefes alıyorduk.Sevgili okurlarım Allah kimseyi bunaltmasın ve haksızlıklara da uğratmasın diyorum ve birde diyorum ki birbirimizin kıymetini iyi bilelim.kalpleri mümkün olduğunca incitip kırmayalım diyorum.Sonra çocuklarımız büyüyor onlar orada okula gidiyorlardı ve Türkiye ‘ye git gellerimiz oluyordu aynı Fatma ananın otelinde kalıyorduk.Ama Fatma ana ölmüştü.Hanımım işinden ayrılmıştı ama çocuklarımızın oluşundan yasa gereği maaşını almaya devam ederdi.Sevgili okurlarım şu satırları yazdığım 2004 yılının haziran ayında bizim insanlarımızda zor durumda olan insanlarımız hala bir devletin hükümetin kapısına vararak bir sistem ve düzen yok.Koyardım çayıra mevlam kayıra diye halk arsında bir deyimimiz var ya işte öyle bir şey hükümetler ve halkımız zorda kalarak kör topal yola devam ediyoruz.Bu böyle gitmeyecek dur bakalım nerede ve ne zaman duracaktır.Hep birlikte bekleyip göreceğiz.Sonunda inşallah son gülen iyi güler misali olabileceğimizin inancı içerisindeyim.Daha sonra sevgili okurlarım artık yavaş yavaş ülkemize kesin dönüş yapmanın planlarını yapıyorduk. Yıl 1982 idi.Bundan sonra neler olduğunu yazmaya devam edelim sevgili okurlarım.
BU BİZİM İÇİN ÇOK GÜZEL BİR ŞANSTI Sevgili okurlarım tam bizim kesin dönüş yapmayı planladığımız zamanda alman hükümeti bir yasa çıkarmıştı kendi isteğiyle işi bırakıp ülkesine gitmek isteyenlere toplu para verecekti ve o yıllara kadar çalışmış olduğu onlara kadar kendisinden kesilen parayı toplu verecekti.Amaçsa Türkleri kendi istekleri doğrultusunda ülkelerine gitmelerini sağlayarak Türkleri ülkelerinden uzaklaştırmaktı.Ve bir yönüyle de bir tuzaktı ancak bizim gibi gerçekten dönmek isteyenler içinde bir şanstı ve bu bize çok uygun oluyordu.Yasa 1984 yılının sonuna kadar geçerli idi. Ve zaman geçip gidiyordu. Daha Türkiye ‘de evimiz yoktu ve yıl 1983 çocuklarımızı bir aile dostumuz olan Osman ve eşi müberra hanıma bırakıyorduk ve hanımımla 2 haftalığına Türkiye ‘ye gidiyorduk.Artık ailemizle görüşmüyorduk.Türkiye’ye varınca da orası burası o emlakçı bu emlakçı benim misali ev arayıp duruyorduk.Bir gün hanımımla yorulmuş bir ağacın gölgesinde otururken yaşlıca bir adam gelip bize diyorduki siz ev mi arıyorsunuz evet amca diyordum. Oda bize diyordu seyran bağlarında bir ev var şu adrese gidin oranın sahibi ile görüşün o size yardımcı olur diyordu.Amca ev aradığımı nereden biliyorsun dediğimde ben bilirim haydi alın şu adresi oraya gidin. Adresi alıyorduk seyran bağları olduğumuz yere uzak değildi yaşlı amcaya teşekkür ederek o yana doğru yönelip gittiğimizde dönüp arkamıza baktığımızda yaşlı amca filan yoktu yok olmuştu. Hanımımla hayır olsun buda neyin nesi diye söylenerek gidiyorduk. Sevgili okurlarım aklımıza başka başka şeylerde geliyordu. Yani demek istiyorumki sevgili okurlarım mevlanın hikmetleri çoktu. Kimbilir böyle şeylerde olabilir. Neyse sevgili okurlarım verilen adrese varıyorduk.Evi ve evin sahibi olan seyit karaman beyi buluyor o olayı onada anlatıyorduk oda böyle bir kimseyi tanımıyorum ve neticede seyit amca çok iyi bir kişi ve yardım sever bir insandı. Tamamlayıp bitmiş olan apartmanında boş 2 dairesi kalmıştı. Bizi hiç üzmüyor ve her konuda yardımcı oluyordu.ev çok güzeldi paramızı ödeyip tapumuzu alıyorduk sonra duyuyorduk ki seyit amcada ölmüştü. Allah onada rahmet eylesin diyorum. Sevgili okurlarım o olayı bir türlü olsun unutamıyorduk. 2 hafta olmuştuki geleli ankaradan uçağa binerek almanyaya varıyorduk. Oradan aile dostumuz Osman ve müberra hanımın evine varıyorduk. Onlara teşekkür ederek ve evimize geliyorduk ve hepimizde seviniyorduk artık evimizide almıştık. Bir durum vardıki önce ailemi götürüp ankaraya yarleştirecektim sonra 1 yıllığına yalnız almanyaya dönecektim. Kanun ve işimizin gereği 1984 yılındada ben işimi bırakarak ülkeme kesin dönüşümü yapacaktım. Gerisini yazmaya devam edelim sevgili okurlarım.
HÜZÜN VE SEVİNÇ BİR ARADA Sevgili okurlarım aynı yılın izin ayında her şeyimizi ayarlayıp hanımım ve çocuklarımla nihayet çok sevdiğimiz ülkemize ve halkımıza kavuşuyorduk.Oraya varınca evimizin bütün eksiklerini ülkemizden tamamlıyorduk. Birazda çocuklarımla ülkemizde olmanın tadını çıkartıyorduk. Öte yandan ailemin öyle yapması ve bu durumlarımıza sebep olan tüm emek ve sevginin yok oluşunada çok üzülüyordum. Onlar ne yapıp düşünüyorlardı onu bilmiyordum. Sevgili okurlarım burada yeri gelmişken yazalım insan babası,anası,kardeşi ve başkaları ile küs olabilir dünya haliydi. Ancak önemli olan sevgili okurlarım insanın davasında haklı olma hususudur. Ben yazdığım gibi davamda haklı olduğum için iç huzurum yerinde idi. Sevgili okurlarım 1 yıl fazlaca bir şey değildi. Hani bazen deriz ya göz açıp kapayıncaya kadar gelir geçer ve izinim bitiyordu. Biraz üzüntülü biraz sevinçli bir şekilde nasıl olsa 1 yıl sonra temelli gelecektim. Bu benim için çok şeyleri ifade ediyordu. Bir akşam ailemle vedalaşarak onlardan ayrılıyor yine Ankara havaalanına bir taksiye binerek yine almanyaya evime varıyordum. Ve işime başlıyordum. Sevgili okurlarım her günüm huzurlu ve sevinçli geçiyordu. Sebebi ise sevgili okurlarım insanın vatanı gibi yoktu. Artık Almanya serüvenimi noktalayıp kapatacak erken saatlerde zil seslerini duyarak kalkmam olmayacaktı. İş elbisesi önlük ve mifer takmayacaktım. Evime uzak olan iş yerime aktarmalı tramvaylarla telaşlı koşuşturmalarla gitmeyecektim. Aylar hızla geçip gidiyordu. Arada bir ailemle telefon görüşmesi yaparak aynı sevinç ve duygular içerisinde oluyorduk sevgili okurlarım her şeyin bir başlangıcı ve sonu olacaktı. Bütün bunlarda nasip kısmetlerin bir yerde bitişi ile bir diğer yerde başlayacaktı. Ve buda doğrudan mevlaya ayet ve onun yönetiminde olurdu bunu böyle bilip böylede kabul etmek lazım gelir. Evet sevgili okurlarım yazmaya devam edelim.
ADIM ADIM HUZURA VE KURTULUŞA DOĞRU Evet sevgili okurlarım neticede heyecanla beklediğim an gelmişti bütün hazırlıklarımı yapmıştım ve en sonunda işyerimde bulunan iş elbisesini ve diğerlerini elime alarak iş yerimdeki usta başına teslim ediyordum. Sabahları beni erken saatte kaldıran saatimide bir arkadaşıma veriyordum. Ve işyerimdeki arkadaşlarımla tek tek vedalaşıyor Allah sizleri de kurtarsın diyerek fabrikadan ayrılıyordum. Sanki sevincimden ayaklarım yere değmiyordu. Uçak biletimide almıştım eve aileme telefon ediyor ve eve geleceğim saati bildiriyordum. Kendi isteğim ile işten ayrıldığım parayı elden almıştım diğer primlerim hanımımınkide beraberinde ben Türkiyeye döndükten sonra gelecekti ve elimde bulunan almanyayı terk ettiğime dair olan işlemleri yapılmış bir nüshasını havaalanı polisine imzalayıp veriyordum. Ve oradan Fevzi yıldırım isminde bir arkadaşım daha vardı birlikte uçağa binerek artık dönüşü olmayan almanyadan böylece kurtulmuş oluyordum. Canım biricik ama eksiği çok olan ülkeme ve sıcakkanlı halkıma kavuşmam benim için ayrı bir anlamı vardı ekmek arası lezzetli köfteler yiyecektim. Sabahları taze simitler alıp kahvaltımı yapacaktım uçakta böyle hayal edip konuşurken bir solukta Ankara esenboğa havaalanına iniyorduk. Kontrollerden sonra arkadaşım Fevzi yıldırımla vedalaşarak bir taksiye atlayarak evime varıyor ve kapı ziline basarak hanımım çocuklarım sıra sıra olmuşlardı onlarla sarılıp 1 yıllığın ve hepsinin mutluluğunu ve huzurunu yaşıyorduk.Sonra almanyada iken hayal ettiklerimi ve hayallerimizi ülkemizde olmanın huzuru ile sevdiğim halkımla geçirmenin tadına ve lezzetine varıyordum. Daha sonra arkadan gelen toplu paramızı da alıyorduk. Namazıma başlıyordum.camide cemaatle yaşamanın huzuruna varıyordum. Ve ayrıca bütün partilerin ilçe merkezlerine gidiyordum. Ülkemin problemlerini onlarla konuşuyor ve tartışıyor anlatıyordum. Yıllar geçip gidiyordu. Sevgili okurlarım bu sizler için internette hazırlamaya çalıştığım yazı makaleme az bir yanını sadece yazmak istiyorum. Hepsinin ayrıntılarına girmeyeceğim. Çünkü onları sabrın gücü adlı kitabıma yazdım. Onları inşallah orada okuyacaksınız. Şurasını şu kadar yazayımki oda şudur Almanya yıllarımda türkiyede olan askeri darbe ile yani 12 eylül 1980 yılında bir akşam gördüğüm bir rüya ile içime huzur doluyordu. İçimde yeni bir dünya kurmuş oluyordum ve akabinde gün geçtikçe bilgilerim artıyordu. Ve bunun devamı olarakta Hollanda yıllarımda aradan geçen çileli ve ağır geçen zamanda 1992 yılında sabrın gücü adlı kitabı yazmaya başlamış oluyordum. Bunun üzerine bir şeyide yazarak bu bölümüde böyle bağlamak istiyorum insanlar konuşuyorlar ama ahraz, görüyorlar ama kör, işitiyorlar ama sağır. Sevgili okurlarım şunu vurgulamak istiyorum. İnsanlar ne kadar konuşursa konuşsun doğruyu konuşmuyorsa ahrazdırlar. Doğruları göremiyorsa körler. Doğruları işitmiyorlarsa sağırdırlar. Bu gerçekler dünya kurulduğundan bu yana aynı devam ede gelmiştir. Zaman zaman gerçek ve seçkin liderlerin gelişi ile bu ahrazlık sağır ve körlük ancak o aman ortadan ve insanlar üzerinden ancak kalkar. Öyle inanıyorum ki 21. asır ve yüzyıl yine Allahın izni ile türkün asrı ve yılı olacaktır. İnşallah yazılarımı okudukça okuyup anladıkça yavaş yavaş anlayıp göreceğimize inanıyorum. Haydi inşallah hep birlikte o güzelim günlere doğru el ele gönül gönüle görüşmek ve kavuşmak üzere diyorum. Saygılarımla sevgi ve selamlar sizlerle olsun ve olanları ve olayları yazmaya devam edelim.
ANİDEN GELEN BİR GECEDEKİ SANCILARIM Sevgili okurlarım ve değerli dostlarım her şey güllük gülüstanlık geçip gidiyordu. Yıl 1987 sonlarına doğru olmalıydı makale başlığımda yazdığım gibi karnımdaki sancılarımla uyanıyordum ve hanımımı da uyanıyordu. Sancıdan kıvranıyordum bunun üzerine doktorlara gidip geliyordum. Bir türlü teşhis konulamıyordu. Bu durum 29 gün devam ediyordu. 10 kilo kadarda kilo kaybetmiş oluyordum. Bunu duyan kardeşim saffette bize geliyordu. Yazıp anlattığım gibi ailemle küs idim. Saffetide ailede çok severdim affetmekte büyüklüğün şanındandı sevgi nefreti yeniyordu ve kardeşimi kabul ediyor ve barışıyorduk. O diyorduki abi numunedeki bir doktorun özel muayenehanesi var birde ona gidelim diyordu. Birde ona varıyorduk az yaşlıca babacan birisi idi. Ona durumları anlattığımda hemen birlikte çalıştığı üst kattaki bayan film ve ultrasonumu çekiyordu. Ve bize olanlarla alakalı bir zarf veriyordu. Aşağı kazım doktora verir vermez senin midende çıban oluşmuş ve ben diyordum kazım amca bu çıban bir andamı oluşmuş onu bilemem ama acil ameliyat olman gerekiyor ve hemen numune hastanesine kaydımı yaptırıyordu. Yatışımı yaptırıyor bir gün sonrası idi ameliyat kazım doktor tarafından gerçekleşiyordu. Gözlerimi açtığımda kendi kendimi yoğun bakımda buluyordum sonra odama çıkarılıyordum. Ve kazım doktor bana evladım çıban dediğimiz hadise çıban değilmiş safra kesen önce delinmiş o midene damladıkça sancıların olmuş sonrada şansın varmış safra kesenin bir bölümü midene kopup düşmüş asılı kalan damladıkça midende çıban halini almış şimdi ise biz hem safrayı aldık sonrada biraz mideni kazıyıp temizledik. Eğer kopupta midene düşmemiş olsaydı miden yok olabilirdi. Kopup düşen safra seni korumuş oluyor hem taacüp ediyor ve hem de yüce mevlama şükür ve hem de senalar ediyordum. Dr kazım bey böyle bir olay ancak 1000/1 olabilir diyordu. Sevgili okurlarım ağır sancılarımın neden bu kadar şiddetli olduğunu anlamış oluyordum. Sağlıkta hastalıkta biz insanlar içindi. Ömür oldukça öyle yada böyle yaşayacaktık ki ta mevlam vermiş olduğu ömür bitesiye kadar. Sevgili okurlarım size ve sizlere sağlıklı ömürler dilerim. Ve yine olayları yazmaya devam edelim..
BANA NE OLDU VE BEN NİÇİN BURADAYIM Evet sevgili okurlarım ameliyat olalı 10 gün kadar geçmiştiki sabahı evime taburcu edilip çıkacaktım. Son gündü hanımım ve kardeşimde yanımdalardı. Ve ben kardeşim saffete dışardan biraz haşlama ve vişne suyu getirmesini istiyordum. Getiriyordu az biraz yiyebiliyordum. O günde çok kalabalık bir ziyaretçilerim var idi. Odam almıyordu ve ara sıra karnım şişiyor ve gözlerim görmüyordu. Kimseyi o kadarmı hatırlamıyordum. Ve gözlerimi açtığımda kendimi yine yoğun bakımda buluyordum. Soruyordum ben niçin ve niye yine buradayım. Etrafımda diğer hastalarda var idi. Acıdan ve ağrıdan olsa gerekki bağırıp çağırıyorlardı. Bende zaman zaman ağrıdan sızlanıyor ve bağırdıklarım oluyordu. Ağrı kesici iğneler yapılıyordu ve sonunda odama bu defa tek kişilik odaya alınıyordum. Ve kazım amca diyordu o gece bağırsaklarım tıkanmış onun için seni acil ameliyat ettik ve karnımda 6-7 tane direnç delikleri delinmişti. Her birisine ayrı bir naylon çubuk hortumlar takılmıştı. Serum takılı idi ağzımda burnumdada hortumlar kıpırdayacak halde değildim. Ve beni zor bayıltmışlardı. Sevgili okurlarım ta almanyadan beri uyku ilacı alıyordum uyumak için şu satırları yazdığım 2004 yılında hala uyku ilaçları alarak uyuyabiliyordum. Bu defada halkımın ve ülkemin sorunları beni sarmış zaten var olanlar iyice ağırlaşıyor ve yine sabıra bağlı arkadaşım olan sabırla ve halkıma ve ülkeme sevgi ve muhabbetimle ancak yaşayabiliyorum. Sonra sevgili okurlarım 45 gün boyunca hanımım yanımda refakatçi kaldı. Bu arada ailemde küs ve kırgın olduğum anam babam ve diğer kardeşlerimde yanıma ziyaretlerime geliyorlardı. Bir şey demiyordum ama geçmişte yaşadıklarımı hatırladıkça gözlerimden dolu dolu yaşlar akıyordu. Niye haksızlıklarına uğramıştım.Suçum onlara iyilik yapıp hayırlı bir evlat olmanın mı bedeli idi.Sevgili okurlarım iyilikler hep garip gelmiş ve de garip gidecektir. Ama biz yine iyilik yolunu seçelim ve öyle devam edelim. Mükafatını yüce mevlam muhakkak verecektir. Daha sonra hanımıma istirahat olsun diye kardeşim saffet ve okuttuğum öğretmen olan kardeşim refakatçi kaldıkları oluyordu. Amcam anam ve babamında kaldıkları oluyordu. Neye yarardı sevgili okurlarım yani bana yapılanları ve yaptıklarını refakatçi kalmaları gerimi getirecekti hayır ama ne yaparsınız dava insanlık davası değimliydi. Hoş görü edep ve terbiye üstün geliyordu.
KORKULU GEÇEN 45 GÜN VE AMELİYATIM BENİM İÇİN ŞANS OLMUŞTU Sevgili okurlarım kazım doktor her gün bağırsaklarımın çalışıp çalışmadığını kontrol ediyordu. Ve hastaneye yatalı 45 gün olmuştu. Yine kontrol ediyordu ve haydi Mehmet evladım geçmiş olsun bağırsakların çalışmaya başlamış diyordu ve seviniyorduk. Sevgili okurlarım bu arada hanımımla kanımız tuttuğundan 1 kg hanımın kan verir yarım kg kanda kardeşim İbrahim verir 1,5 kg hastanede verilir.2 kg hanımım Kızılay kan merkezinden şekerlenmiş kan satın alarak toplam 4 kg 500 gr kan verilmiş oluyordu sonra iyi olan delikler kapandıkça hortumlar çıkartılıyordu.Ve bu arada bana kazım doktor diyorduki ameliyatın yaşamana vesile oldu neden diye sorduğumda kanımın zehirlenmek üzere olduğunu vücuduma verdiğimiz kanla 4,5 kg taze kan verdiğimizden böylece kanımda temizlenmiş oldu dediğinde sevgili okurlarım her zaman aklımdan çıkarmadığım yüce mevlaya gözüm dolu dolu yaşla ağlıyor ve ona şükredip dualar ediyordum. Yarabbim yine garip Mehmet kulunu koruyup ve sevgili okurlarım 200-300 kilo kadarda serum verilmiş oluyorduki onunla gıdamı alıp yaşayabilmiş oluyordum. Sevgili okurlarım bu arada gerçek olan bir kıyaslamayı sizlere yaparak bir önemli olan durumuda aydınlatmış olayım. Düşününki ve biliyorsunuzdurki öyledir nasıl bir araba fabrikası arabaları üretir sonrada o arabaları devam edebilmeleri için nasılki yedek parçalarını üreterek tamiratı yapılarak arabalara binebilmelerimiz devam eder ya bundan hareketle yüce mevlamızda biz insanları yaratmış ve bizlerin tedavisi için ilimi bilimi ve doktorlarıda vererek hastalığımızın da tedavisi gerçekleşmiş oluyor ama üzülerek ifade edeyimki bugün insanlar hastalanıyorlar tedavileri sonucunda teşekkürler çiçeklere doktorlara verilerek Allah bir kenara gözardı edilircesine bırakılıyor. Bu çok garip bir şeydirki burada ve her zaman heryerde borç ve şükranlar yüce mevlaya olmalıdır. Saygı sevgi ve hürmette doktorlara olmalıdır sevgili okurlarım bu önemli olan konuyu böyle yazmak istedim. Takdir herkesin kendisindedir. Saygılarımla bir diğer esas konuyu ve konuları yazmaya devam edelim teşekkür ederim.
BU NE GÜZEL BİR GÜNDÜ VE BU NE GÜZEL MUTLULUKTU Sevgili okurlarım hastane olayımı yazmaya devam etmek istiyorum. Hastaneye yatalı yaklaşık 70-75 gün kadar olmuştu bir torba ve bir hortum kalmıştı. 2 hafta daha kadar yatıp hastaneden taburcu olacaktım.Hanımıma ve kazım doktora rica ediyordum bu 2 haftayı eve çıkarak evden sana taksi ile gelip giderek geçireyim. Kazım doktor dikişin patlarsa sorumlu ben olurum diyordu ve ben sorumluluğu kendim üstlenirim kendim dikkat ederim diyordum. Bana güvenin diyordum ve kazım amcayı ikna ediyordum. Ve ilk defa bir gece refakatçisiz kalıyordum ve sabah olmuştu hanımım simit alarak bana gelmişti ve sonra sargı bezlerim değişiyordu ve akşama doğru taksi ile evimize gidiyordum. Sevgili okurlarım 72 kilo ile yattığım hastaneden 48 kilo ile çıkıyordum. Sevgili okurlarım bu kadar kilo kaybetmemin önce sebebi uykusuzluk sonrada kansızlıktı.4,5 kg kan verilmişti ama daha tüm vücuduma adapte olmamıştı.3 ay sonra evime varıyordum ve hanımım yatağımı salona yapmıştı o gün çocuklarımla ve ailemle olmanın huzurunu yaşıyordum ama dermansız ve halsizlikten de yatakta bile oturarak zor duruyordum. Ve o akşam birazda televizyon seyredip yatıyordum.sabah kalktığımda ilk defa 7 saatlik bir uyku uyumuştumki kendimde bir rahatlık ve ferahlık hissediyordum. Diyordum ki keşke daha önce eve çıksaydım. Bunu taksi ile öğleden sonra kazım amcanın yanına varınca ona söylüyordum oda seviniyordu. Ve 15 gün taksi ile hastaneye gidip geldim. Ve ben 2 kg almıştım dr. Kazım amca ne yedirdinde bu kadar çabuk kilo almış diye bize espri ve şakalar yapıyordu ve o bir hortumumda alınmıştı. Ayda bir kontrole gidiyor daha sonra daha geç giderek 68 kg oluyordum. Daha sonra dr kazım amcaya hediye alarak onu ziyarete gidiyordum çok memnun olmuştu. Ve böylece sevgili okurlarım hani derler ya öldürmeyen Allah öldürmez. İşte öyle bir şeydi burada yüce mevlama şükürler ederek size ve sizlere hastalıksız ve sağlık dolu günler temenni ederim.
ÖYLE YAPALIM ÇOK İYİ OLUR Sevgili okurlarım ben hastanede iken keçiören de oturan kardeşimin apartmanının yanında yeni bir apartman yapılır kardeşim ve hanımıda olan baldızım Nazmiye hanım da abi sana oradan bir daire alalım bu evin uzak bende iyileşip çıkınca Allahta kısmet ederse alalım bu bizim içinde iyi olur. Çünkü burada kimsemiz yok ama çok ahbap ve dostumuz olmuştu. Tabiki yakın oluşumuz köylülerimin orada oluşu daha da iyi olur diye niyetime almıştım. Ve kısmette olmuştu sanırım.1989 yılı olmalıydı apartmanda sadece 2 daire kalmıştı. Sahibi zihni akçelik beyefendi ile tanışırım. O bana çok yardımcı olur ve oradan bir daire alıyordum. Çocuklarımın okullarının tatile girmesi ile oraya taşınıyorduk. Öbür evimide satılığa çıkarıyor ve sonraları onuda satıyordum.artık o evimizde huzurlu ve mutlu olmuştuk. Kardeşim bize biz onlara gidip geliyorduk. Camide cemaatle kahveye sohbet için gider orada bir çok dost ve ahbap edinirdim. Çevremde ve heryerde seviliyordum. Bu da beni mutlu ediyordu kardeşim saffet hariç diğerleri ile şöyle bir görüşebiliyordum. Sevgili okurlarım insanın kalbi bir incinmeye görsün geri yerine gelmiyordu. Eski aile tadı ve huzurunu tekrar yakalayabilmek zor bir şeydi. Burada sevgili okurlarım şunu söylemek isterim ki yinede mümkün olduğunca hacı Bektaşi veli hazretlerinin de dediği gibi incinsenizde incitmeyin diyordu. Biz insandık yanlışlarda hatalarda yapardık ama insanlar gönül almasını muhakkak bilmelidirler. Sıcak suyun buzları erittiği gibi güzel yumuşak sözlerde insanın kırılan kalbini yumuşatsın. O olmayınca insan bunu tek başına sağlayamıyor sevgili okurlarım yarım elma gönül alma tatlı dil güler yüz olmalı bunları birbirimizden esirgemeyelim. Ve yardımlaşmaları da birbirimizden eksik etmeyelim. İnsanların hayatları değişebilir hanları hamamları sarayları olabilir ama kendilerinin değişmemesi gerekir. Bütün sevgili okurlarım görüp yaşadığımız gibi bununda acısını birlikte yaşıyoruz. Ve birde vurdum duymaz ve kendi ellerimizle seçmiş olduğumuz hükümetler boş ve kendini düşünürse o zaman Allah muhafaza tehlikelerin önü arkası alınmaz ve de alınamaz bugün olduğu gibi. Ama olsun sevgili okurlarım bu oluşan ve gelişen şeylerin onunda hayırların başka türlü oluşup gelişerek yüce türk ulusunun yakın bir gelecekte dünyadaki layık olduğu yerini alacağına inanmaktayım ve de inanıyorum. Sevgili okurlarım öte yandan yine partilerin ilçe merkezlerine gidiyor orada ülkemizin ve halkımızın sorun ve problemlerini dile getirmeye çalışıyordum. Adeta bir arayış içerisindeydim. Zaman zaman 2 defa olsa da mektup yazıyor ve ANAP partisinin keçiören ilçe merkezinden meclise postaladığım oluyordu. Kim alıyor kim okuyor kim kimse ilgileniyormu belli değilsede inşallah sevgili okurlarım her şeyin bir zamanı vardır. Bugün bir kitap yazmışım bir yazı dizisi yazmaya devam ediyorum ve birde sizler için internet sitesi kiralamışım arkası gelecektir. Bana güvenin inanın ve zaman tanıyın istiyorum sevgili okurlarım. Zaman böyle geçip gidiyordu ve bakalım bundan sonra neler olacaktı. Onları yazmaya devam edelim.
BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA VE BELÇİKA BRÜKSEL HAVAALANI Evet sevgili okurlarım ve değerli dostlarım yazıp anlatmaya çalıştığım gibi keçiörende evimizi alalı 2 yıl olmuştu. Her şey güzel gidiyordu.ve buarada zaman zaman kardeşim saffet hariç yine aile içi sorunlar ve problemler oluyordu. Bu defada başka türlü yanlışlar ve saygısızlıklar göze göstermemezlikler oluyordu. Bu olan tatsızlıklar öncesinde olanlarıda birleştirerek bizleri huzursuz etmeye başlıyordu. Keçiörende ev aldığımıza bizi pişman etmiş oluyorlardı. Sevgili okurlarım sonradan olan olay ve hadiseleri internet için yazdığım yazı makalelerimide yazmayacağım. Hem yazı daha fazla uzamaması için hemde inşallah yine sizler için yazmış olduğum sabrın gücü isimli kitabımda okuyacaksınızdır. Yine yazılarımın uzamaması için bundan sonraki yazılarımın bazılarını yüzeysel olarak düz yazacağım. Bazısınıda ayrıntılarına girerek yazımı tamamlamaya çalışacağım. Bu aile içi huzursuzluklarımız devam ederken biz büyük sıkıntı ve bunalımlara giriyorduk. Yine ne hayallerle geldiğimiz ve sevdiğimiz ülkemizi ve halkımıza olanlara doymadan almanyayamı yoksa hollandaya mı gitsek diye planlar yapıp düşünürken hollandaya gitmeye karar veriyorduk. Hollandada dayı oğlum Olgun var idi kardeşim Naciye ve eşi olan dayı oğlum ve yeğenlerimde var idi. Onlarlada haklı olarak küs ve kırgındık. Dayı oğluyla görüşme yaptığımızda onun hollandada geniş bir evi var idi geçici olarak hollandaya varınca yabancı sermayeye dayalı bir işyeri ve bir ev bulana kadar onun evinde oturabileceğimizi ve kalabileceğimizi söylüyordu. Bunun üzerine bizde ailece karar alarak hanımı,kızımı ve oğlumu alarak hollandaya gitmeye karar alıyorduk. Diğer kızımda evli olduğu için türkiyede kalacaktı. Sevgili okurlarım burada önemli olan bir konu onun açıklamasını yapmalıyım. Her şey allahın emri üzerine başlardı buda sebepsiz olmazdı birisi sizi burada bu işi yaptırmaya sebep olurdu.bizim hollandada yazmaya çalıştığımız gibi ailem sebep olmuş oluyordu. Ve bu sebepten dolayı biz artık yerimizde duramıyor günlerimizin geçmesi artık bizi boğuyordu. Acele vize müracatımızı gizlice kimseye haber vermeden yapıyorduk.ancak Hollanda konsolosluğu yaz ayı oluşundan ve kalabalık oluşundan bende Belçika konsolosluğuna müracaat ediyor ve bizi Belçika havaalanından dayı oğlu karşılayıp alacaktı. Bu arada çabuk elden vizemiz çıkıyordu. Uçak biletlerimizide alarak kimseden habersiz olarak Ankara havaalanına gidiyorduk. Oradan uçağa binerek Belçika havaalanı olan Brüksel havaalanına hareket ediyorduk. Uçakta giderken hanımımla oralara varınca ne yapar nasıl eder ve ne şekilde nasıl bir iş yapardık diye korkularımızı konuşuyorduk.kısa bir yolculuktan sonra Belçika havaalanına iniyorduk.