Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə86/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   97

SEVGİLİ CEMAL


Bugün Mersin'deydim, sizi arandım. Şimdi daha çok sevdiğimi anlıyorum. Görüyorsunuz ki, insanları anlamaya çalışınca denecek birşeyler bulunuyor. Objelerin böylesine devreden çıkarıldığı bir dönemde, tek dayanağımız gizemli duyumlarımız oluyor.

Sizin benim yapıtım karşısında konuştuklarınızla, benim Fatma Tülin Öztürk'ün yapıtı üzerine konuşmam ne kadar da örtüşüyor!. Sanatçı da öğrenciye benzer, yüreklendirmek gerekiyor.

Çok çok eski zamanlar içinde, Mut'ta bir marangoz Nuri usta yaşardı. Babası kaymakammış galiba. İşinin tartışmasız uzmanı olmak bir yana, çok çok saygı duyulan birisiydide, çocukla sapına kadar çocuk, büyükle büyük, hovardayla hovarda, ayyaşla ayyaş, kumarcıyla kumarcı. Mut'ta bir benzeri olmayan birisiydi.

O zaman Mut'ta bir veya birkaç radyo vardı, birisi pınarbaşında gazinoda idi. Haber zamanı gelince hemen hemen herkes onun başına toplanır haberleri izlerdi. Pilli olduğu için de seyrek açılırdı, belki de yalnız haberlerde açılırdı. Çok insan olur, bolca çay satılırdı. Haberlerin bitiminde yaşlı, genç Nuri usatanın etrafını alır, yorum dinlerdi. Öyle şeyler konuşurdu ki, hala şaşarım bütün bu akılcı yorumları nelere dayandırırdı?

Gözleri şehlaydı, düşünürken çok etkili bir görünüşü vardı. Bizler kendisini Atatürk'e benzetirdik. Sanki Atatürk onun şahsında yoğunlaşırdı. Sarhoşluğu hiçte fena değildi, ama yalnız adam olmasından mıdır nedendir bilinmez, esrar da içerdi. Esrarı kendi üretirdi. Böyle bir zamanda, kadın meselesi miydi, kumar mıydı kahvede bir dalaşmaya katılmış, ayağını baltayla zedelemişlerdi. Bütün Mut öyle üzülmüş öyle üzülmüştü, ziyeretine gidilmişti, manav Ali bir radyo hediye etmişti, antenli, kulaklıklı, elektriksiz, o haberleri dinlesin, yorumunu yapabilsin diye. Diğerlerini pek tanıyamadım, ama Güngör hanım bana onu hatırlatır. İyi resim de yapardı, beni de resme iten o olmuştur. Ayıkken veya sarhoşken hiç bir nedenle kimsenin kalbini kırmazdı. Emeği sel gibi akıtmaktan kaçınmazdı. Dünyanın en karışık makinasını, hele hele dikiş makinaları üzerinde emsalsiz, eli şifalı birisiydi. Bu paragrafı da onun görkemli anısına bir gönderme olarak yazdım.

İçel Sanat Kulübü içinde bir Nüvit Kodallı salonu var, O ki, ünü dünyaya ulaşmış birisi, ismine bir salon izafe edilmesi çok kadirbilirlilik oldu. Şimdi bir de Cemal Turan atölyesi doğuyor, değerini bil ve orasına çok önem ver, bütün sende olan güzellikleri oraya kat, orası senin için ölümsüzlüğün kapısı. Şimdileri ulusal inanıyorum ki, ileride artı ulusal olacaktır. Kodallı gibi.

Ders ücretine öykünme, niceliğe değil niteliğe önem ver. Gerekirese seçme sınavları koy. Eğer bütçenize çok acil katkı gerekmiyorsa, ücreti kaldır. Onun yerine öğrenciden yıl içinde ürettiği eserlerden bir veya iki tane derneğe bağış iste.

Becereksiz ve başarısız öğrenciyi biraz denedikten sonra çıkarabileceğin imajını yarat. Fotoğraftan kopye yapan ve yaptıran atölyelere fark at. Farkı sabitle. Üniversite öğrencilerini yüreklendir. Bilirsin onlar okulda pek resim yapmıyorlar, sana gelmelerini dolaylı yollarda kendilerine duyur. Şimdi üniversiteden sıradan bir öğrenci gelse, bu kısa zamanda hemen ona ulaşır ki, kalite için önemlidir.

Bunları yazış nedenim, sende olan bir eksiği tamamlamak içindir. Sen çok gerçekçisin, tuttuğun her işin açık seçik olmasını istersin, halbuki ileriye dönük bir çizginin de bedelini gerekirse ödemeyi göze almalısın. Öperim, iyi günler dilerim.

E. Aydın, 19Aralık1995



SAYIN MÜDÜR

MUT'LU EFEM RADYOSU

1920 Mut doğumlu, emekli resim öğretmeniyim.

22/Ekim'de, bir Ermenek ziyareti nedeniyle Mut'a gelmiş, öğretmenler bahçesinde bir çay içimi oturmuştum.

Sizin radyoda, billur gibi bir ses, konusunu anlatıyordu. Sanki kendimi lisede, sınıf kürsüsünde konuşuyormuş gibi duyumsadım. Öyle güzel, öyle belgesel, sanatsal anlatıyordu sözcü.!! İşte o an size duygularımı yazmayı not ettim. Şimdi de yazıyorum. . Ayrı ayrı renkler ve sayılamaz etkilerini konuşuyordu; bayıldım.

Konuşanın kim olduğunu bilemiyorum ama, sunuş beni işte kürsüme götürdü. Öğretmenlerin mutluluğunu, bir Mut'luya tattırdı. Bin teşekkür. Selamlar sevgiler.

Size, 1928'lerden yaşanmış bir öykümü andaç olarak yolluyorum. Çam sakızı, çoban armağanı.

E. Aydın, 24Ekim1999

MEHMET HOCA, (HOCAM DA DENEBİLİR)

Mektubun bana büyük bir aşama gibi geldi. Küfredeceğini hakaret edeceğini sanıyordum. Ama sadece ders ve dersler vermeği yeğlemişsin. Böyle olunca özür dilemek ki hiç gerekli olmamakla beraber, bir kolaylık bir mantık kazanıyor.

Bütün mektubun diyeceklerin demek istediklerinle dolu içtenlikle yazdığım mektuba doğrudan veya dolaylı bir yanıt değil. 1920 lerde yola çıkmıştım, geldiğim ve bulunduğum yere şöyle geriye doğru bakarak konuşursam, az buz yol almamışım. Vasat çizgide sizin gibi 250.000 gençlerle beraber olmuşum. Elit çizgide, bakan milletvekili, öğretmen, hakim, doktor, sanatçılar, mühendisler görüyorum şimdi. Üstelik okuyorum da, hemen hemen her bilim dalıyla ilgilenirim, felsefe bu günkü ilgim. Bundan neden bir genç kuşak bana yanılıyorsun diyemez, olsa olsa kanıtlarıyla beraber ben böyle düşünüyorum der. Bu kadar öğrenci demek bu kadar deney de demektir, artı yaaşam felsefem var bana özgü. Yoksa yaşam toptan anlamsız, işkence gibi gelirdi insan oğluna!

Ölüm değişmezini bile bile koşuluyorsa, tutarlı bir anlam ve avuntu da bulmak gerek. Ama bu avuntu fantazi olmasına karşın iç mantığını getirmeli. Bu gün, çağımızda, Vinci’leri, Mikelanj’ları tekrar etmek çağ dışı kalmanın bir diğer adı olur. Bu yazdıklarım benim fikrim olmasalardı bu güçte yazmazdım.

Mehmet seni sevdiğimden midir nedir, hep eleştiriyorum, binbir ağırlıklı meziyetlerini eldebir diye kabul ediyorum da belki ondan oluyor. Zaten yazma nedenimde sende geleceği aramamın verdiği titizlik, mektup yazdırıyor bana. İşte dün mektubunuzu aldım, Altınkoza içinde yoğun çalışmalarım vardı üzücü çizgilerde, mektubu açamadım, yine üzücü bazı çıkışlar bulmak korkusuyla. Sabah açtım ve hemen yazmaktayım.

Ben her şeyden önce bir öğretmenim, iyi de derler, ama kendime veya yüzüme karşı ressam dediklerinde dikilirim tümcelerini düzeltirimben bir öğretmenim derim. Ama resim de yaparım, şöyle veya böyle özgün sanat yapmağa çaba veririm, saygılıyım bana özgeyim bu bana yaşam gücü veriyor, bu güne değin yüzün üzerinde ödül almışım hepside kültür kaynaklı, resme ilişkin değil. Çünkü ben otuz sene resim yapmadım öyleyse amatörlük ölçümdür. Bana göre sanatçı amatör kaldığı sürece değişken ve yaratıcıdır. Birilerininin acımasız beğenisi için resim yapmıyorum. Şunuda vurgulayacağım benim sizin gibi genç dostlara her zaman verecek bir şeylerim vardır ve olmalıdır. Geçen mektubumu bir defa daha oku, eğer yazmağı düşünürsen bunun ve öncekinin ışığında yaz öperim.

E. Aydın, 10Ekim1995

SEVGİ’YE İLETİ

Bu mektubun beş mart ihtilal öncesi esintileryle ilgisi yoktur.

İnsanlığın milyonlarca yıl bir tarihi var. Bende bunun yetmiş senesini yaşamış biriyim ama yinede maymun ağbey ve ablalarımızdan belirgin bir farkımız yok.

Sanane be kardeşim, obanın kızından,?

Ama şunu söylemeden edemeyeceğim, önce çok iyi bir insan sonra kafasını iyi kullanan bir hanımefendisin. Yazarken zorlandığını duyumsuyorum. Ama en iyisini ve en idealini yaptın.

Anjin geçirmişsin, veya geçirmektesin, zira mektubunuzu başlığında (E.R) yi henüz telafuz edemiyorsun, (mahaba) diyorsun.

Aslında insanlar kıyasıya savaş içindeler. Adını barış koymuşlar. Ama birşeyin ayrımına varmak gerekir, Kimileri iyi, güzel, sevgi için savaş verir, kimileri de, sadece ben düşüncesiyle oynamadığı oyun, çevirmediği dalavere, kullanmadığı değer için inanç kalmamaktadır.

Selamlar, sevgiler. İyi günler.

E. Aydın, 19Nisan1994


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin