Ce ilk düzenli Rus donanması oluşturulmuştur



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə17/25
tarix17.11.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#83006
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25

BİBLİYOGRAFYA:

Eyyûbî Efendi Kanunnâmesi, İÜ Ktp., nr. 734, vr. 19a; Evliya Çelebi, Seyahatname, I, 85-86; Takutm-i Vekâyi', nr. 917 [1247); Mecelie-i ümûr-ı Beledlyye, I, 909-915, 927-933; Meh-med Zİyâ. İstanbul ue Boğaziçi, İstanbul 1928, s. 330; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 170, 357, 358; Danişmend, Kronoloji, III, 305; Erem-ya Çelebi Kömürcüyan, İstanbul Tarihi (XVII. Asırda İstanbul) (trc. H. Andreasyan), İstanbul 1952, s. 17, 167-168; Feridun Dirimtekin, Fe­tihten Önce Haliç Sudan, İstanbul 1956, s. 21-22; Münir Aktepe. Patrona İsyanı 1730, İs­tanbul 1958, s. 142; R. Mantran, İstanbul dans ia seconde moittâ du XVII' siecle, Paris 1962, s. 155-160; M. Halit Bayrı, İstanbul Folkloru, İstanbul 1972, s. 154-156; M. Orhan Bayrak, İstanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), İstanbul 1979, s. 117; R. Ekrem Koçu. "Baba Cafer", "Babacafer Zindanı", İsLA, IV, 1733-1737; "Baba Cafer Zindanı", TA.V, 7.

Iffl Abdülkadir Özcan

BABA EFDAL

(bk. EFDALÜDDlN-i KAŞANÎ).

BABA EFENDİ

(bk. RIZÂ! MAHMUD BABA EFENDİ).

BABA FİGÂNÎ {bk. FİGANI BABA).

BABA HAYDAR

(ö. 957/1550]

Kanunî devrinde

İstanbul'a yerleşen Semerkantlı bir Nakşibendî şeyhi.

Doğum tarihi belli değildir. Küçüklü­ğünde Hâce Ubeydullah Ahrâr'm (ö. 895/ 14901 sohbetinde bulunduysa da asıl ta-savvufî terbiyesini Ahrâr'ın halifelerinden aldı. Daha sonra Mekke'ye giderek uzun bir müddet orada kaidı. İstanbul'a ne zaman geldiği belli değildir. Teveccühü­nü kazandığı Kanûnî'nin emriyle Eyüp'te Düğmeciler mahallesinde onun adına bir mescid-tekke yaptırıldı. Baba Hay-dar'ın üç gece ardarda II. Bayezid'in rü­yalarına girip ondan bir cami yaptırma­sını istediği yolundaki rivayet bir men­kıbeden ibarettir. Baba Haydar'ın Mâ-verâünnehir'den İstanbul'a gelen Nakşi-bendîler için bir misafirhane vazifesini gören tekkesinde mürid yetiştirmiş ol­duğuna dair kayıt yoktur. Halk arasın­da tevazu ve zühdü ile şöhret bulan Ba­ba Haydar, mescidinin bahçesinde med-fundur.

BİBLİYOGRAFYA:

Taşköprizâde, Şekâ'ik, Beyrut 1395, s. 319-320; Mecdî, Şekâik Tercümesi, s. 435; Gazzî, el-Keoâkib, II, 140; Ayvansarâyî, Hadîkatü'l-ceuâmî', I, 285; Mecmûa-i Ceuâmi', II, 2-3; Ay­sel Okan. İstanbul Euliyaları, İstanbul 1968, s. 217-225; İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlei-Tekke Münasebetleri, İstanbul 1984, s. 58; Ka­sım Kufralı, "Molla İlahî ve Kendisinden Son­raki Nakşibendiye Muhiti", TDED, III (1948), s. 146; ist.A, IV, 1742-1743. rn

lifti Hamid Algar

BABA HAYDAR CAMİİ ve TEKKESİ

BABA HAYDAR CAMİİ ve TEKKESİ

İstanbul Eyüp'te

Kanunî tarafından Baba Haydar

Semerkandî için yaptırılan

cami-tekke.

J

Eyüp Düğmeciler mahallesinde bulu­nan yapı başlangıçta mescid-tekke nite­liğini taşımaktaydı. Baba Haydar'ın (ö. 1550), memleketi Semerkant'tan İstan­bul'a geldiğinde burada bulunan bir ku­lübede inzivaya çekildiği, ayrıca Eyüp Ca-mii'nde itikâfa girdiği bilinmektedir. Ka­nunî kendisi için "teberrüken" bu hayır eserini yaptırmışta III. Mustafa devrin­de (1757-1774) Eyüp'te Arpacı Mescidi imamı Şeyh Abdullah Efendi, aynı za­manda tekkenin tevhidhânesi olan mes­cide bir minber ekleyerek burasını ca­miye dönüştürmüştür. Geçirmiş olduğu çeşitli onarımlara rağmen asıl şeklini ko­ruyan cami-tevhidhâne günümüzde ca­mi olarak kullanılmaktadır. Çevre duva­rı ve hazîre dışında kaian bölümler ise ortadan kalkmıştır.



Cami-tevhidhane, moloz taş örgülü duvarların sınırladığı dikdörtgen planlı harim, kuzeyde ve doğuda ahşap du­varlarla kapatılmış son cemaat yeri ve harimin kuzeybatı köşesinde yükselen minareden meydana gelmektedir. Yapı kurşun kaplı ahşap çatı ile örtülüdür. Son cemaat yeri ile harimin girişleri ku­zey duvarının doğu kesiminde aynı ek­sen üzerinde yer almaktadır. Son cema­at yerinin, eliböğründelerin taşıdığı ge­niş bir saçakla son bulan ahşap kapla­malı cephesi yapıya bir sivil mimari ese­ri çeşnisi katmakta ve harimin, alttaki­ler dikdörtgen açıklıkli, kesme taş söğe-li, sivri tahfif kemerli ve demir parmak­lıklı, üsttekiler sivri kemerli ve alçı rev-zenli olmak üzere iki sıra halinde düzen­lenmiş pencerelerin sıralandığı cephele­ri ile tezat teşkil etmektedir.

Son cemaat yerinin üstü, güney yönün­de harime açılan kirpi saçaklı, fevkani bir mahfil olarak değerlendirilmiştir. Süs­leme olarak mihrabın mukarnasli kav-sarası ile harimin çubuklu tavanında yer alan, muhtemelen geçen yüzyılın ikinci çeyreğine ait "Sultan Mahmud güneşi" biçimindeki tavan göbeği kayda değer. Minber ile vaaz kürsüsü sonradan yapıl­mıştır. Son cemaat yerinden geçilen mi­narenin almaşık örgülü, kare planlı kai­desi ile köfekiden örülmüş baklavalı pa­bucu ilk inşa dönemine, yuvarlak gövde ile basit demir parmaklıklı şerefesi ise

367

XVIII. yüzyıldaki bir onanma aittir. Avlu­nun doğu yönündeki merdivenli girişin solunda hazîre duvarında, Baba Haydar Semerkandrnin kabrine bakan kitabeti bir niyaz penceresi vardır.



BİBLİYOGRAFYA:

Meanûa-i Cevâmİ, II, 2-3, no: 8; Ayvansa-râyî. Hadîkatü'i-ceüâmi', 1, 285; Bandırmalı-zâde, Mecmûa-İ Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 13; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1962, I, 30; Aysel Okan, İstanbul Evliyaları, İstanbul 1968, s. 217-225; Recep Akakuş. Eyyûb Sul­tan oe Mukaddes Emanetler, İstanbul 1973, s. 314; R. Ekrem Koçu, "Babahaydar Mescidi", İSLA, IV, 1742-1743; İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1982, II, 936-937.

H M. Baha Tanman

BABA İLYAS

(ö. 637/1240)

1240 yılında Anadolu Selçuklu Devleti'ne karşı

giriştiği büyük siyasî-içtimaî

ayaklanma hareketine adını veren ve

Anadolu'da ilk gayri Sünnî

cereyanların temelini atan

Türkmen şeyhi.

L _


Şeyh Ebü'l-Bekâ Baba İlyâs-ı Horasâ-nt, büyük bir ihtimalle, Moğol istilâsı sı­rasında yıkılan Hârizmşahlar Devleti sa­hasından, beraberindeki Türkmenler'le Anadolu'ya göç etmiştir. Anadolu'ya gel­meden önceki hayatı hakkında hiçbir şey bilinmemektedir. Onunla ilgili en eski kaynaklardan biri olan ve torunu Elvan Çelebi'nin 733 (1332-33) yılında kaleme aldığı Menâkıbül-kudsiyye adındaki menakıbnâmeye göre, Anadolu'ya gel­dikten sonra Amasya yakınında bugün İlyas köyü adıyla bilinen Çat köyüne yer­leşmiş, bir zaviye açarak Vefâiyye tari­katını yaymaya başlamış ve etrafına pek çok mürid toplamıştır. Sözü edilen kay­nakta Dede Garkın adında bir Türkmen şeyhinin halifesi gösterilmekle beraber mensup bulunduğu tarikatın adı zikre-dilmemiştir. Ancak aynı sülâleden gelen ve yine bir şeyh olan Âşıkpaşazâde'nin belirttiğine göre Baba İlyas. Tacülârifın Seyyid Ebü'1-Vefâ Bağdâdî'nin (ö. 501/ 1107] kurduğu Vefâiyye tarikatına men­suptu (bk. Âşıkpaşazâde, s. 1). Bu sebep­le Baba İlyas'ın şeyhi olarak gösterilen Dede Garkın'ın da aynı tarikata bağlı ol­duğu söylenebilir. Vefâiyye tarikatının XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu'da özel­likle Türkmen zümreleri arasında yayıl­dığı, Yeseviyye, Kalenderiyye, Haydariy-ye gibi gayri Sünnî mahiyetteki öteki ta­rikatlarla birlikte XIV. yüzyılda dahi mev-

368


cudiyetini sürdürdüğü anlaşılmaktadır (bk. Âşıkpaşazâde, s. 46; Neşrî, I, 47).

Bugüne kadar Baba İlyas'ın Babaîlik adı altında bir tarikat kurduğu ileri sü-rülmüşse de gerçekte böyle bir şeyin söz konusu olmadığı, bu yanılgının adı ge­çen ayaklanma hareketinin iyi tahlil edil­memesinden ileri geldiği söylenebilir. Ba­ba İlyas kendi adına tarikat kurmamış, bağlı bulunduğu Vefâiyye tarikatının şey­hi olarak Çat köyündeki zaviyesinde, İs­lâmiyet'e girmeleri üzerinden fazla bir zaman geçmediği için henüz eski inanç­larını belli ölçüde koruyan ve okuma yaz­ma bilmeyen yarı göçebe Türkmenler'e yapılarına uygun bir tasavvuf anlayışı sunmuştur. Onun fikirlerinin kısmen İs-mâilî tesirler taşımış olması da kuvvet­le muhtemeldir. Çünkü Baba İlyas, çok zor içtimaî ve iktisadî şartlar içinde ya­şayan, gerek yerli halkla gerekse yöne­tim çevreleriyle pek çok problemi olan Türkmenler'i Selçuklu hükümetinin bas­kılarından kurtaracak bir mehdî hüviye­tiyle ortaya atılmış bulunuyordu. Türk­menler onun talimat ve propagandala­rını canla başla benimsemişler, hatta daha da ileri giderek ona Baba Resûlul-lah bile demişlerdi (bk. Ebüi-Ferec, II, 539-54Î; İbn Bîbî, s. 498-500; Sıbt İbnü'l-Cevzî, XV, vr. 165a; S. de Saint Ûuentin, s. 61-63],

Baba İlyas 637 (1240) yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhus-rev'e karşı iktidarı eie geçirmek maksa­dıyla hazırladığı ayaklanmanın fiilî ida­resini halifesi Baba İshak'a havale etti. Ayaklanmanın ilk zamanlarında başarı kazanarak Güneydoğu ve Orta Anado­lu'yu ele geçiren Babaîier Amasya'da İlk yenilgiye uğradılar. Amasya Kalesi'ne sı­ğınmış olan Baba İlyas burada Mübâri-züddin Armağanşah kuvvetleri tarafın­dan kıstırılıp yakalandı ve idam edildi. Buraya gelen fakat şeyhini kurtarmaya muvaffak olamayan Baba İshak yöneti­mindeki diğer grup Konya üzerine yü­rüdü. Ancak Kırşehir yakınlarındaki Mal-ya ovasına geldikleri sırada Babaîier, pa­ralı Frank askerlerinin de bulunduğu Sel­çuklu ordusu tarafından ikinci defa ağır bir yenilgiye uğratıldılar ve Baba İshak öldürüldü. Böylece isyan bastırılmış oldu.

Baba İiyas'ın bu isyanla birlikte baş­lattığı dinî-tasavvufî hareket, asıl onun ölümünden sonra oğlu Muhlis Paşa ve diğer halifeleri vasıtasıyla özellikle Or­ta ve Batı Anadolu'da yayılmış, Osman­lı Devleti'nin kuruluş döneminde abda-lân-ı Rûm hareketini ve nihayet Bektaşî-

liği doğurmuş ve asıl Önemlisi, XVI. yüz­yılda Osmanlı belge ve vekayi'nâmele-rinde kızılbaş veya Râfîzî adı verilen zümrelerin teşekkülüne zemin hazırla­mıştır.

Bütün bunlar göz önüne alındığı tak­dirde Baba İlyas'ın Türkiye'nin içtimaî ve dinî tarihinde bugüne kadar en te­sirli rollerden birini oynamış bir şahsi­yet olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Sıbt İbnü'l-Cevzr, Mir'âtü'z-zamân, Türk-ls-lâm Eserleri Müzesi Ktp., nr. 2138, XV, vr. 165a; ibn Bîbî, el-Euâmtrü'l-'alâ* iyye, s. 498-500; Ebü'l-Ferec, Târih, II, 539-541; Eflâkî. Menâkı-bu"l-carifin, I, 381; Âşıkpaşazâde, Târih, s. 1, 46; Oruç b. Adil, Teuârîh-i Âl-i Osman, II, 86; Neşrî, Cihannümâ (Taeschnerl, I, 47; ŞikârîAh-med. Karaman Tarilü, s. 9-10; Mecdî, Şakâik Tercümesi, s. 23; Elvan Çelebi, Menâkıbü'l-kudsiyye, s. 10-26; Amasya Tarihi, I, 180-182, 223-240; Köprülü, tik Mutasauoıflar (Ankara 1976), s. 207-209; a.mlf., Osmanlı İmparator­luğunun Kuruluşu, Ankara 1972, s. 161; a.mlf., "Anadolu'da İslâmiyet", DEFM, sy. 5 (1338), s. 303-311; a.mlf., "Bektaşiliğin Menşeleri", TY, sy. 8 (1341), s. 131-136; Abdülbâki Gölpınarlı, Yunus Emre ue Tasauuuf, İstanbul 1961, s. 48; S. de Saint Quentin, Histoire de Tartares (nşr. I, Richard), Paris 1965, s. 61-63; Cl. Cahen, Pre-Ottoman Turkey, Londan 1968, s. 258-281; a.mlf., "Baba Ishaq, Baba Jlyas, Hadjdji Bek-tash et quelques autres", Turcica, I, Paris 1969, s. 53-64; Ahmet Yaşar Ocak, XIII. Yüzyılda Ana­dolu'da Babaîter isyanı, İstanbul 1980, s. 59-133. r-ı

İSİ Ahmet Yaşar Ocak

BABA İSHAK

(ö. 637/1240)

1240 yılında Anadolu Selçuklu Devleti'ne karşı

hazırlanan ve

"Babaî isyanı" diye bilinen

büyük Türkmen ayaklanmasında

Baba İlyas adına harekâtı yöneten

Türkmen şeyhi.

Babaî isyanı sırasındaki mevkii ve yap­tıkları dışında hayatı hakkında hiçbir bil­gi yoktur. Yalnız Hüseyin Hüsâmeddin kaynak belirtmeden Baba İshak'ın asıl adının İzak olup Trabzon'daki Komne-nos hanedanına mensup bir Rum müh-tedisi olduğunu, Amasya'da bir Rum im­paratorluğu kurmak istediğini, bunu ba­şarabilmek için de müslüman hüviyeti altına gizlenerek Müslümanlık ve Hıris­tiyanlık karışımı bir doktrin geliştirdiği­ni yazmaktadır (Amasya Tarihi, II, 263-273). Hiçbir delii ve kaynakla destekle­nemeyen bu önemli iddiayı ancak bir ih­timal olarak değerlendirmek mümkün­dür. Bununla beraber Baba İshak'ın, Ba-

ba İlyâs-ı Horâsânî'nin en önde gelen halifesi olduğu, bu sebeple ayaklanma­nın propaganda ve teşkilâtlanma safha­sından fiilen başlatılıp yürütülmesine ka­dar her hususta onun adına hareket et­me yetkisinin kendisine verildiği, başta Elvan Çelebi'nin M.enâkıbü'1-ku.dsiyye'-si (s. 47-54) olmak üzere ilgili bütün kay­naklar tarafından doğrulanmaktadır.

Baba İshak son zamanlara kadar is­yanın önderi olarak biliniyor ve kendisi­nin şeyhi olmasına rağmen Baba İlyas olay dışında görülüyordu. Fakat konu üzerinde yapılan son araştırmalar, bu görüşe sebebiyet veren Jbn Bîbî'nin çe­lişkili ifadelerinden yola çıkılarak gerek eski kaynakların gerekse Elvan Çelebi'­nin eserinin sağladığı yeni bilgilerin ışı­ğı altında, isyanı planlayanın Baba İshak değil Baba İlyas olduğunu meydana çı­karmıştır (bk. Ocak, s. 83-89).

Baba İshak, yaşadığı Adıyaman (Hısnı-mansûr) yakınlarındaki Kefersud bölge­sinde Türkmenler'! silâhlandırdıktan son­ra civarı ele geçirdi ve böylece isyanı fi­ilen başlatmış oldu. Selçuklu kuvvetleri­ni üst üste yenerek Adıyaman'ı, Gerger ve Kâhta'yı da aldı. Yolunun üstüne çı­kan her yeri ve her şeyi zaptederek Ma­latya'ya yürüdü. Burada Selçuklu valisi Muzafferüddin Ali Şîr'i de yenerek ken­disine katılan bölge halkının bir kısmıyla sayıca artan kuvvetlerinin başında Amas­ya'ya ulaştı. Fakat Amasya Kalesi'ne sı­ğınmış olan Baba İlyas'ın Selçuklular ta­rafından öldürülmesine engel olamadı. Ancak burada Mübârizüddin Armağan-şah'ı mağlûp ederek şeyhinin idamına duyduğu kızgınlıkla Konya'yı ele geçir­meyi planladı. Maiyetindeki Babaîler'le birlikte intikam almak üzere Konya'ya doğru yürüyüşe geçti.

Baba İshak kumandasındaki Babaîler kadınları, çocukları, sürüleri ve bütün ağırlıklarıyla Kırşehir'in kuzeydoğusun­daki Malya ovasına geldikleri sırada Sel­çuklu ordusuyla karşılaştılar. Kumandan Emîr Necmeddin'in zırhlı Frank askerle­rini Öne alarak saldırıya geçmesiyle ölüm kalım mücadelesi vermelerine rağmen zırhlı askerlere bir şey yapamadılar ve yenildiler. Çok şiddetli cereyan eden sa­vaşta Baba İshak hayatını kaybetti. Ba-bafler, çocuklar ve kadınlar hariç olmak üzere kılıçtan geçirildiler. Pek az bir kıs­mı kaçıp kurtulabildi veya esir edildi. Kurtulanlar arasında bulunan bazı Ba-ba'İlyas halifeleri uç bölgelerine kaçtılar ve izlerini kaybettirdiler.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Bîbî, el-Eüâmirü'l-'alâ'iyye, s. 498-499; Ebtn-Ferec. Târih, II, 539; Elvan Çelebi. Menâ-kıbü'ikudsiyye, s. 47-54; Amasya Tarihî, II, 263-273; Köprülü, İlk Mutasavvıflar (Ankara 1976), s. 47-54; E. Werner, "Sozial Religiöse Strömungen in Welt der islam: Baba Ishaq", Festschrift Walter Baetko, Weimar 1966, s. 368-379; Cl. Cahen. Pre-Otloman Turkey, Lon-don 1968, s. 136-137, 221-222; a.mlf.. "Baba Ishaq, Baba ilyas, Hadjdji Bektash et quel-ques autres", Turcica, I, Paris 1969, s. 53-64; Osman Turan. Selçuklular Zamanında Türki­ye Tarihi, İstanbul 1971, s. 421-424; A. Yaşar Ocak, X!!L Yüzyılda Anadolu'da Babaîler İsya­nı, İstanbul 1980, s, 83-89.

m Ahmet Yaşar Ocak

BABA KEMAL-i HUCENDÎ

(bk. KEMAL-i HUCENDÎ).

BABA KÛHÎ (bk. KÛHÎ-İ ŞÎRAZl).

BABA NAKKAŞ

XV-XVI. yüzyıl Osmanlı nakkaşı.

L J

Asıl adı Muhammed b. Şeyh Bayezid'-dir. Doğum ve ölüm tarihleri bilinme­mektedir. Fâtih Sultan Mehmed'in Ra­mazan 870'te (Mayıs 1466), Çatalca'ya yakın İnceğüz nahiyesinde Kutlubey (bu­gün Nakkaşköy) köyünü Baba Nakkaş'a mülk olarak verdiği, aslı bugün mevcut olmayan bir temliknâmenin Vakıflar Ge­nel Müdürlüğü'ndeki Türkçe'ye çevrilmiş suretinden (19.6.1946 ve 1517 nolu suret) anlaşılmaktadır. Baba Nakkaş'la ilgili di­ğer bir belge, Safer 880 (Haziran 1475) tarihli bir vakfiyedir. Başında Fâtih Suİ-tan Mehmed'in altın yaldızla çekilmiş, etrafı siyah tahrirli tuğrasının yer aldığı bu Arapça vakfiye, Baba Nakkaş'a veri­len Kutlubey köyünde yaptırdığı mesci­de aittir. Köyün tamamı ile İnceğüz'de bir değirmen ve diğer emlâk bu mes­cide vakfedilmiş ve mütevelliliği Baba Nakkaş'ın ölümünden sonra evlâtlarına intikal ettirilmiştir. Halen özel bir kolek­siyonda bulunan bu vakfiyenin önemli yanlarından biri, Baba Nakkaş'ın kimliği­ne ve yaşadığı döneme açıklık kazandır-masıdır. Vakfiyede Baba Nakkaş'ın sul­tanın mukarreblerinden (yakın adamların­dan) olduğu, asil bir soydan geldiği ve ke­mal sahibi bulunduğu belirtilmektedir.



Evliya Çelebi de Baba Nakkaş hakkında bilgi verir. Ona göre sanatçı Özbek asıl-

lıdır ve Sultan II. Bayezid'in musâhib*i olup ilm-i nakşta Mâni ile Bihzâd aya-rındadır. Eski Saray kapısındaki nakışlı saçakla Sarây-ı Cedfd'de Divanhâne-i Bâ-yezid Han'ın kubbe nakışları onun tara­fından yapılmıştır. Yine Evliya Çelebi'ye göre renkli nakış sanatını diyâr-ı Rûm'da o ortaya çıkarmıştır. Evliya Çelebi ölüm tarihini vermemekle birlikte türbesinin Baba Nakkaş kasabasında olduğunu söy­lemektedir.

Baba Nakkaş'ın oğlunun Mahmud Def­teri olduğu bilinmekte ve Kutlubey kö­yündeki cami hazîresinde yer alan me­zar taşından 936 (1529) yılında öldüğü anlaşılmaktadır. Onun oğulları, dedesinin vakfını genişleten ve İbn Baba Nakkaş diye anılan Derviş Mehmed Çelebi ile yi­ne Baba Nakkaş diye anılan Şeyh Musta­fa'dır. Dedesi gibi nakkaş olan Şeyh Mus­tafa'nın 980 (1572) yılında vefat ettiği bilinmektedir. Bu sanatçı ile Baba Nak­kaş, isim benzerliğinden dolayı kaynak­larda birbirine karıştırılmıştır.

S. Ünver, vakfiye ile Evliya Çelebi Se­yahatnamesi'nüeki bilgilere dayanarak Baba Nakkaş'ın Fâtih Sultan Mehmed'in ve II. Bayezid'in mukarreb ve musahibi olduğu ve ayrıca onun "nakkaşların ba­bası", en ustaları ve en yaşlıları olduğu­nu belirterek nakkaşbaşı mevkiinde bu­lunduğu sonucuna varmış ve İstanbul Üniversite Kütüphanesi'nde bulunan (FY, nr. 1423] bir albümdeki çizimleri sanat­çıya atfederek bu albüme Baba Nakkaş Albümü adını vermiştir. Fâtih Sultan Mehmed'in saltanatının sonlarına doğ­ru düzenlendiği anlaşılan çeşitli hat ör­neklerini, tezhip ve bezeme desenlerini ihtiva eden bu albüm, sarayda bir nakış atölyesinin varlığını ispatlayacak nitelik­tedir. J. Raby, Fâtih Sultan Mehmed dö­nemi sarayında yeni bir anlayışla yorum-

lanan rûmî ve hatâyî üslubunu "Baba Nakkaş üslubu" olarak tanımlamış, da­ha doğrusu Fâtih devri bezeme üslûbu­nu onun adıyla özdeşleştirmiştir. S. Ün-ver, Baba Nakkaş vakfiyesindeki altın yaldızla çekilmiş Fâtih Sultan Mehmed tuğrasının da sanatçının elinden çıkmış olabileceğini ileri sürmüştür. Ancak bü­tün bunlara rağmen kesin olarak Baba Nakkaş'ın elinden çıktığı söylenebilecek herhangi bir eser tanınmamaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatname, VI, 151-152; Ha­lil Edhem [Elüern], Eluâh-ı Makşiyye Koleksi­yonu, İstanbul 1924, s. 14; A. Süheyl Ünver, Fa­tih Deuri Saray Nakışhanesi oe Baba Nakkaş Çalışmaları, istanbul 1958; a.mlf., "Baba Nak­kaş", Fatih ve İstanbul, sy. 2, İstanbul 1954, s. 7-12, 169-188; Osmanlı Padişah Fermanları/ imperiai Ottoman Fermans (haz. Ayşegül Na­dir}, London 1986, s. 37; Nurhan Atasoy - J. Raby, iznik, London 1989, s. 76 vd.

Mİ Filiz Çağman

BABA Nİ'METULLAH (bk. Nİ'METULLAH b. MAHMÛD).

BABA ŞAH İSFAHANI

( ^v-ı *c w )

Baba Şâh b. Sultân

Alî İsfahanı (ö. 996/1587-88]

Safevîler devrinde yaşayan nesta'lik hattatı.

J

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. İranlı müelliflerden Ali Kulı Han Vâlih-i Dâğistânî'nin Riyûzü'ş-şu'arâ3 adlı ese­riyle başka yazarların ve hattatın kendi ifadelerine göre İsfahan civarında Kûh-pâye'de doğmuş, fakat İsfahan'da büyü­yüp yetiştiği için İsfahanı nisbesiyle anıl­mıştır. Habfb, Senglâh, Sipihr ve Abdül-muhammed Han gibi son devir İranlı müelliflerin, hattatın sekiz yaşındayken Mîr Ali Herevî'den nesta'lik yazıyı öğren­diğini söylemeleri gerçeğe pek uygun düşmemektedir. Mehdî BeyânI ise Sey-yid Ahmed Meşhedî'nin (ö. 986/1578) öğrencisi olduğunu söyleyen Âlî Musta­fa Efendi'nin Menâkıb-ı Hünerverân-daki (s. 50) fikrini kabul eder görünmek­tedir.



Yine İranlı müelliflerden Takıyyüddin Muhammed Kâşânî. Htılâşatül-eşcâr ve zübdetü'1-eîkû?ında Baba Şah'ın aynı zamanda şair olduğunu, şiirlerinde Hâlî ( J^) mahlasını kullandığını ve eseri­ne aldığı birkaç rubâî ve gazelin bizzat

370


onun tarafından yazılarak kendisine gön­derilen örnekler olduğunu bildirir. Son devirde yazıian hattat tezkirelerinin ve onlardan faydalandığında şüphe bulun­mayan CIĞment Huart'ın "reîsürrüesâ" lakabını verdikleri derviş tabiatlı hattat, tarihi bilinmeyen yıllarda Bağdat'a gide­rek oradaki tarihi, dinî makamları, tür­beleri ziyaret etmiş, halktan uzak ola­rak daima yazı ile meşgul olmuş ve bu şehirde vefat etmiştir. Senglâh'ın Tez-kiretü'l-Hattatın'öe Meşhed'de 925'-te (1519), Abdülmuhammed Han'ın da Peydâyiş-i Hatt u Hattâtân'da 1012'de (1603) öldüğünü söylemeleri doğru de­ğildir.

Baba Şah, I. Şah Tahmasb devrinin en usta hattatlarındandı. Devamlı gelişmek­te olan nesta'likin, kitapların yazılmasın­da kullanılan küçük şeklini yani hatt-ı kitabeti, kendinden önce yaşayan Mîr Ali Herevî ile Şah Mahmud Nîsâbûrî'den da­ha ustalıkla yazmıştır. Nitekim Takıyyüd­din Muhammed Kâşânî, adı geçen ese­rinde, aynı devirde yaşamış olan Mîr Ali Herevî'nin talebelerinden Mîr Muizzüd-din Muhammed Kâşânrden naklen. Ba­ba Şah'ın eski üstatlardan daha üstün olduğunu, eserlerinin o çağda Irak'ta bol miktarda bulunduğunu ve bunların bü­yük paralar karşılığında satıldığını bil­dirmektedir. Mirza Habîb hattatın kü­tüphanelerde birçok eseri bulunduğunu söylerse de bu ifadesi araştırmaya da­yanmamaktadır. İstinsah ettiği eserler­den Molla Câmî'nin Selâmân ü Ebsâl adlı mesnevisi İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (Revan, nr. 915), Tuhfetü'l-ahrâr'\ da Tahran Kütübhâ-ne-i Meclis-i Şûrâ-yı Millfdedir (nr. 325) Ayrıca Kitâbhâne-i Saltanatî'de de istin-

sah ettiği bazı eserler bulunmaktadır Ibk. Beyânı, s. 90-91).

Bunlardan başka bizzat kendisinin te­lif ettiği ve yazdığı, nesta'lik yazının kai­delerinden bahseden Âdâbü'l-meşk ad­lı mensur risalesinin aslı son yıllarda La-hor'da Pencap Üniversitesi Kütüphane­si'nde bulunmuş ve böylece uzun yıllar ünlü İranlı hattat Mîr İmâd'a nisbet edi­len bu risalenin sonundaki ketebe ile mukaddimesindeki kayıttan Şah İsfahâ-nî'ye ait olduğu anlaşılmıştır. Bu küçük eser Lahor'da Oriental Coîlege Maga­zine 'in 101. (1950) sayısında Han Baha­dır Muhammed ŞefT Lâhûrî tarafından neşredilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kummî, Gülistân-'t Hüner, s. 119; Beyânî, tloşniluîsân, I, 85-91; Âlî, Menâkıb-ı Hilnerue-rân, s. 50; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 664; Yû­suf İ'tisâmî, Fİhrist-i Kitâbhâne-i Meclis-İ Şü-rS-yı MUU, Tahran 1311, II, 195; Habîbullah Fe-zâilî, AÜas-ı Hat, İsfahan 1350/1931, s. 492-494; Karatay, Farsça Yazmalar, s. 254; P. P. Soucek, "Bâbâ Shah Eşfahâni", Eir., III, 295.

Iffl Ali Alparslan

BABA TAKIR

(bk. MÂLUMATÇI MEHMED TÂHİR).

BABA TAHİR-İ ÜRYAN

J

(ö. 447/1055 [?]) İranlı mutasavvıf-şair.



Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Kaynaklarda kendisine bazan Hemedâ-nî, bazan da Lürî nisbesi verilmesi onun Hemedan'la Lûristan arasında bir yerde doğmuş olabileceği ihtimalini hatıra ge­tirmektedir. Nitekim bu iki yer arasın­daki Hürremâbâd'da onun adını taşıyan bir mahalle vardır. Baba Tâhir'in muam­ma niteliğindeki bir kıtasından faydala­nılarak 326'da (938) doğduğu ileri sü­rülmektedir. Bu tarih, Rızâ Kulı Han'ın onun ölüm tarihi olarak verdiği 1010 ta­rihi ile bağdaşabilmektedir (Mecma'u'l-f{±şaha,\, 326). Râvendî'nin Râhatü'ş-şu­dur adlı eserindeki bir kayda göre ise Selçuklu sultanı Tuğrul Bey 447'ye (1055) doğru Hemedan'a geldiğinde, o sırada burada şöhret yapmış üç şeyhten biri olan Baba Tâhir-i Uryân'ı ziyaret etmişti. Bu durumda onun 1O55'te veya daha sonra ölmüş olması gerekir. Deylemliler'-in akrabaları sayılan Kâkûyîler'in (1007-1051) Hemedan'daki hâkimiyetleri 435'e

(1043-44) kadar sürdüğüne göre bu ta­rih, onun Deylemliler döneminde yaşa­dığına dair verilen bilgilere uygundur. Ayrıca onun İbn Sina'nın (ö. 428/1037) çağdaşı olması da 1O1O'da değil 1055'te ölmüş olduğu ihtimalini kuvvetlendir­mektedir. Aynülkudât el-Hemedânî'nin idamına i ] 273) şahit olduğuna dair riva­yet ise tamamıyla uydurmadır. Mezarı Hemedan'ın kuzeyinde Bûn-i Bâzâr ma­hallesinde küçük bir tepe üzerindedir.

Baba Tâhir'in, şiirlerinde sık sık yer­siz yurtsuz bir serseri hayatı sürdüğün­den, tuğlayı yastık yapıp uyuduğundan, sürekli olarak sıkıntı içinde bulunduğun­dan söz etmesi bir kalender hayatı ya­şadığını göstermektedir. "Uryân" laka­bını da bu sebeple almış olmalıdır. O bir lehçe şairi olmakla birlikte bugün eli­mizde bulunan dûbeytî adı verilen kıta­ları edebî Farsça'nın da özelliklerini ta­şımaktadır. Bu kıtaların başkaları tara­fından sonradan bu hale getirilmiş ol­ması da muhtemeldir. Ancak bu şiirler­de rastlanan bazı özellikler, Baba Tâ­hir'in dilini doğrudan doğruya bir lehçe­ye bağlamayı zorlaştırmaktadır. Nitekim Hemedan ile Hürremâbâd arasındaki bölgede birçok lehçe varsa da onun şiir-lerindeki dili bunlardan herhangi birine bağlamak güçtür. Baba Tâhir'in dili bu lehçelerin hepsiyle de ilgili görülmekte ve onların bir karışımından ibaret oldu­ğu sanılmaktadır. Nyberg, bu lehçenin orta Farsça'nın (Pehievî) bakiyesi oldu­ğunu ileri sürer,


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin