Duruşmaya saat 13:15’e kadar ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Bu sırada Tutuksuz Sanıklardan Sanık Hüseyin Görüm, Sanık Raif Görüm ve Sanık Kahraman Şahin ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Vural Ergül’ün geldikleri görüldü.
Huzurdaki yerlerine alındı.
Mahkeme Başkanı: "Buyurun. Buyurun Hikmet Bey.”
Sanık Hikmet Çiçek söz istedi verildi: “Sayın Başkan 2 konuda beyanım olacak. Efendim birincisi bu davanın başlarını hatırlayalım. İddianamede sıkça yer alan Ergenekon temel belgeleri denilen çok sayıda belge neredeyse iddianamenin bir özünü oluşturdu. Bu belgelere dayanarak bir örgütün varlığı iddia edildi ve yaklaşık 3 yıldır da bu örgütün var olup olmadığı dahi henüz heyetiniz tarafından saptanamadı. Bunu aramaya devam ediyoruz. Bu Ergenekon şirket ve köstebekler yeniden yapılanma vesaire toplam 10, 15 tane belge. Artık bugün şunu biliyoruz. Bu belgelerin tümü Tuncay Güney ve ona bağlı olarak Ümit Oğuztan’ta, Ümit Oğuztan’ın bilgisayarında ortaya çıkarıldı. Hatta Ergenekon soruşturması daha açılmadan bu belgelerin bir kısmının gene Oğuztan tarafından Hürriyet’in internet sitesine servis edildiği ortaya çıktı. Gene bu belgelerin neredeyse hepsinde Ümit Oğuztan imzalı olanlar sanıyorum Veli Küçük ve Zeynep Küçük tarafından mahkemenize sunuldu. Bugün yeni olan şu; geçtiğimiz haftalarda Silivri cezaevinde ölen MİT Asya Bölgesi Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu’nun 16. Ağır Ceza Mahkemesine ölümünden önce hazırladığı savunmayı avukatları mahkemeye sundu. Basında da geniş biçimde yer aldı. Burada bizim davanın 44 ve 53. klasörlerinde yer alan şirket ve köstebekler adlı sözde Ergenekon belgesine Kozinoğlu savunmasında atıfta bulunuyor ve bu belgenin Eymür kaynaklı olduğunu savunmasında ifade ediyor. O zaman dikkatimi çekmemişti ben Kozinoğlu’nun bu ifadesinden sonra şirket ve köstebekler adlı belgeyi yeniden okumak ihtiyacı duydum. Kozinoğlu haklıydı. Bu belgede baştan sona bir Mehmet Eymür övgüsü yer alıyordu ve Eymür’ün MİT içinde kendine hasım olarak gördüğü Kaşif Kozinoğlu, Miktat Alpay gibi kıdemli MİT elemanları da bu belgede suçlanıyor. Yani Eymür’ü öven bir belge bugün karşımıza Ergenekon’un temel belgesi diye çıkarılıyor. Burada bir büyük çelişki var. Biz Mehmet Eymür’ün Ergenekon soruşturmasının başından beri tutumunu biliyoruz. Savcılığa verdiği ifadeyi biliyoruz. En son Ankara’da faili meçhul cinayetleri soruşturan özel yetkiliye ee savcıya verdiği ifadeyi biliyoruz. Bu ifadede hala Doğu Perinçek’i, Veli Küçük’ü nasıl suçladığını biliyoruz. Yani Ergenekon denilen soruşturma Eymür’ün iftiralarına büyük ölçüde dayanıyordu ve hala ona dayanıyor. Ama şimdi Ergenekon belgesi diye bizi, bizim suçlandığımız bir belgede de baştan sona bir Eymür övgüsü yer alıyor. Ben buna dayanarak heyetinizin bu temel belgeleri yeniden gözden geçirmenizi, bu belgelerin bütününde Eymür ile bağlantılı olduğu bilinen Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney damgasına da dikkat çekmek istedim. Efendim 2. konum bu gizli tanıklar. Bu hafta boyunca önce Gizli Tanık 6 sonra Gizli Tanık A, B dünde 10 saat boyunca Gizli Tanık 17’yi dinledik. Heyet bu mahkeme önünde dinlenecek gizli tanık sayısı 20’den fazla. Yani sırada işte Dilovası, İsmet, Galip, Deniz, Ahmet böyle devam ediyor çok sayıda gizli tanık karşımıza çıkacak. Bu bizlerin ve heyetinizin en az 8, 10 ay daha bu tanıkları dinlemekle geçireceğimiz bir zaman anlamına geliyor. Ben bu gizli tanık ifadelerine şöyle bir baktım. Mesela içlerinde Hizbullah militanı olan gizli tanık var. Geçmişte PKK’lı, PKK militanı olan gizli tanık var. Bu hafta boyunca dinlediğimiz gizli tanıkları düşününce hepimiz olarak sanıklarıyla, avukatlarıyla, heyetinizle ve savcılarla burada bir akıl tutulması yaşadığımız kanısına varıyorum. Sayın Başkan, biz iddianameyi unuttuk. İddianamede iddia olunan suçları unuttuk ve bir gizli tanık denilen deryanın içinde boğuşup duruyoruz. Dün Gizli Tanık 17 yaklaşık 10 saatimizi aldı. Gerçekten Gizli Tanık 17, bu 10 saat içinde heyetinizi bir Ergenekon örgütü olduğu ve buradaki sanıklarında bu örgütün üyeleri olduğu konusunda bir gram aydınlık aydınlatma getirebildi mi? Hayır. O kadar ilgisiz sorular ki bu sorular hem heyetinizden çıktı hem sanıklardan çıktı hem avukatlardan çıktı. Yani artık TCK’daki suç nedir suçun tanımı nasıl yapılır bunları bıraktık falancayı tanıyor musun, sen şunu tanıyor musun? Tanımak, konuşmak, görüşmek birinin telefonunun falancanın cebinde olması bunlarla uğraşıyoruz ve bunlar suç olarak artık gösteriliyor. Öyle ki bilirsiniz tahliye olan sanıklardan Erkut Ersoy ilgili ilgisiz şu kürsüye kim çıksa hep aynı soruyu sorardı. Beni tanıyor musunuz, daha önce gördünüz mü? Hayır deyince mutlu biçimde yerine otururdu. Tanısa ne olur? Tanısa ne olur? Yani ben buradaki tutuklu tutuksuz 86 sanığı da daha önceden tanısam ne olur? Ya da ben MİT elemanlarını, polisi, askerleri tanısam ne olur? Tanımak diye bir Türk Ceza Kanununda suç mu var ya da konuşmak diye ya da falancanın telefonunun üstümde olması diye? Heyetinizin biraz önce konuşmasında Mehmet Demirtaş’ta dikkat çekti. Sayın Başkan 2009 Ekiminden beri biz Ergenekon iddianamesi dışındaki dosyalarla uğraşıyoruz. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Danıştay davasını mahkemenize gönderirken bu 2 dosya arasında hukuki ve fiili bir irtibat olup olmadığını araştırmanız için dosyayı size gönderdi. Yoksa Danıştay sanıklarına verilen karar konusunda 11. Ağır Ceza Mahkemesinin bir kuşkusu, itirazı filan yoktu. Ama heyetiniz 2 yıldır Danıştay ile bu dava arasındaki ilişkiyi hala araştırıyor. Bütün tanıklar dinlendi, bütün sanıklar dinlendi. Benim talebim şu Sayın Başkan, heyetinizin bir an önce Danıştay davasıyla, Ergenekon davası konusunda bir karar vermenizi bu 2 davanın birbirinden, birbirinden ayırmanızı talep ediyorum. Saygılar sunarım.”
Mahkeme Başkanı: "Buyurun Veli Bey.”
Talep ve beyanların alınması sırasında bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Mehmet Taşdelen’in de geldiği görüldü.
Huzurdaki yerine alındı.
Sanık Veli Küçük söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, ben mümkün olduğu kadar kısa konuşmaya çalışacağım ancak tabi geldiğimiz bu safhada kendimi de pek frenleyemiyorum bağışlayın. Sayın Başkanım, biz Ergenekon örgütü dediler, mahkemeniz terör demeyin dedi ama bazıları gene diyor terör örgütü diye. Bir Ergenekon örgütünden dolayı tutuklandık. Nerede bu örgüt belli değil. Benim ben benim suçlanmam Ergenekon terör örgütünün belgelerinin bende bulunduğu yolunda idi. Ki, bu belgelerin ne olduğu açıkça ortada. Buna bir 2001 yılında bu belgeler ile ilgili bir yargılama yapılmış, bir kovuşturma yapılmış bunların suç unsuru olmadığı ortaya çıkmış. Zaten bu Ergenekon belgeleri denilen şeyleri Fehmi Kıvanç, Taha Koru açıkça yazmış internet sitelerine de göndermiş. Bu sülü, şeyde Alparslan Arslan’da bu belgeleri internetten indirmiş, kendisi de öyle diyor. Yargılama soruşturma safhasında da bu tespit edilmiş ve savcı mütalaasında. İddianamede diyor ki; Veli Küçük’te bu olduğuna göre diyor bir de Alparslan Arslan’da çıktığına göre diyor Alparslan Arslan ile Veli Küçük’ün irtibatı var diyor ve dolayısıyla diyor Danıştay’a saldırıyı diyor Veli Küçük yaptırdı diyor. Tabi büyük bir zeka bu, çok basit bir şey değil bu. Buradan kaynaklanarak ben suçlanıyorum. Ancak Fehmi Kıvanç, Taha Koru bunu kendisi çıkarmış yazmış o da öyleyse burada olması lazım. Zaten bunlarda suç değil diye bundan suç unsuru yok diye mahkeme karar vermiş ama o mahkemenin kararı da geçerli olmadı ve o günden bu yana yargılama yapılıyor, sorgulaması yapılıyor, soruşturma yapıldı ya şuanda kovuşturma devam ediyor. Bunlar pek bir şey ifade etmeyeceği anlaşılınca gizli tanıklar çıktı ortaya. Sayın Başkanım bu gizli tanık meselesini çok kısa olarak ben bir söyleyeyim. Bu biz biliyorsunuz ceza yasasını İtalya’dan aldık. Medeni yasayı İsviçre’den aldık bilmem şey yasasını Almanya’dan aldık falan falan. Bunu da, bu sistemi de Amerika’dan aldık. Amerika’da gizli tanık sistemi var. Gizli tanık nasıldır biliyor musunuz? Gizli tanık bizim yasamızda da öyledir. Gelir öyle yüzünü müzünü örtmezsiniz, yalnızca ismini söylemezsiniz. Gelir jürinin karşısında dikilir sorular sorulur. Jüri görür, mahkeme görür, herkes görür. Ondan sonra derler ki gizli tanığa bak sen gizli tanıksın. Yasal olarak şu hakkın var. Senin yüzünü gördü herkes tanıdı seni. Eee, istersen kimliğini değiştireceğiz, hüviyetini değiştireceğiz, ikametini değiştireceğiz ve gerekirse estetik ameliyat yaptıracağız derler. Gizli tanıklık sistemi böyledir Amerika’da. Biz oradan aldık ama biz bir öbür odadan sesini mesini değiştiriyoruz. Buna da gizli tanık diyoruz. Dün dinledik o gizli tanığı uzun uzun 10 saat Hikmet Beyin belirttiği gibi. Dinlememenin sonunda belli oldu ne şehit oldu ne gazi. Öyle bir şey oldu. Sayın Başkanım bu artık belirli bir yere geldi yani bu ben bir şeyi anlatmak da istemiyorum niye anlatayım diyorum kendi kendime de düşünüyorum. Nasılsa havanda su dövüyorum. Yapılan sorgular bir konu üzerine idi. Ancak bakın Boğaç Kaan Murathan 2 gün sorgulandı. Hep soruldu. Ben şöyle bir o vakit tutmamıştım ama 500’ün üzerinde soru sordular. Sorular şöyleydi gerek iddia makamı gerek şey mahkemeniz, sorulan sorular şu telefon kimin, şunu tanıyor musun, şu telefon kimin şu konuşma kimin? Böyleydi 2 gün burada sorgulandı. İsmet Reçber diye birisi getirildi buraya bir garip şeyli Karslı. Erkan Yıldız, Özkan Kurt bunlar sorgulandı burada. Bunlara kaç tane soru sorulduğunu ben saydım. 414 tane soru soruldu bu 3 kişiye. 414 sorunun 250’ye yakını şu telefon kimin, şu şahıs kim şunu tanıyor musun şeklindeydi. Şimdi diyoruz ki, biz Danıştay saldırısını efendim bunu Danıştay saldırısını burada yargılama kovuşturmasının yapılması diye bir şey yok. Az önce Hikmet Bey bunu anlattı, izah etti. Yok irtibatını araştırın demişlerdi ama biz orayı aştık. Peki, biz neyi araştırıyoruz Sayın Başkanım? Bu yargılamada şuanda şu kovuşturmada ne yar… Ergenekon’u araştırmıyoruz Ergenekon örgütü var mı diye. Bunu araştırmıyoruz. Kesinlikle. Danıştay saldırısı konusunu da araştırmıyoruz. Biz şuanda mahkeme olarak neyin kovuşturmasını yapıyoruz onu ben bilmek istiyorum ki ona göre savunmamı hazırlayayım. Ben ne savunacağım? Ben neyi savunacağım? Bana de… demiyorsunuz ki sen şu suçu işlemişsin. Şunu tanıyor musun, şunu gördün mü, şu telefon senin mi, bununla konuştun mu? Bunlar hepsi burada. Biz yargılamayı şuanda kovuşturma ne için yapılıyor, neyin kovuşturması bir şey yapılıyor mahkemeniz ona inanıyorum bir şeyi araştırıyor. Ama ben bilmiyorum. Neyin araştırıldığını bilmiyorum. Bu Danıştay saldırısı, Ergenekon davası filan değil. Başka bir şey araştırılıyor. Bu bizden saklanıyor. Bana öyle isnatlar yapıldı ki, gizli tanıkların isnatları bunlar. Gizli tanıklar söylemleriyle ki ne oldukları hepsi ortaya çıktı. Ben burada kısmet olursa bu sene bu Ocak ayında 4. seneyi bitireceğim 5. seneye gireceğim. Bu sorulmadı bana niye tutulduğum ben neyim ben burada niye buradayım Ergenekon örgütü diye bir örgüt soruşturulmuyor. Burada kovuşturulmuyor. Bir şey yapılıyor ama ben anlayamadım. Ergenekon örgütüyse madem öyle Şamil Tayyar Antepli şimdi milletvekili olmuş adaletten kaçanlar partisinde herhalde oradan şey yapıldı seçildi. Şimdi Şamil Tayyar yazdığı kitaplarda ve beyanatlarında 5, 10 yerde 1 numarayı biliyorum dedi. 1 numarayı biliyorum zira dedi arabayla gittik, kornaya bastık, çıktı pencereden baktı, aşağı geldi, arabanın arkasına benim yanıma bindi, şuraya gittik. Şamil Tayyar konuşuyor. Şamil Tayyar’ın bu Ergenekon örgütü varsa şunun 1 numarasını söylesin diye ben ısrar ettim mahkemeniz kabul etmedi. Onu ileri bir safhada 2023’de olmaz tabi de ileri bir safha dedi neyse. Demek ki biz Ergenekon örgütünün 1 numarasını eğer istemiyorsanız onu araştırmıyoruz başka bir şey araştırıyoruz. Biz neyi araştırdığımızı bilmiyorum. Bakın Sayın Başkanım eğer biz Ergenekon örgütünü veyahut da Danıştay saldırısını araştırıyor olsaydık Boğaç Kaan Murathan’a ve az önce söylediğim İsmet Rençber, Erkan Yıldız, Özkan Kurt’a sorulan soruların, sorulan soruların buradaki 20’de 1’i, 20’de 1’i kesinlikle Süleyman Esen’e ve Kemalettin Gülen’e sorulsaydı her şey çözülürdü. 20’de 1’i fazla istemiyorum. 20’de 1’i onlara sorulsaydı her şey çözülürdü. Ama bunlara sorulmadı. Demek ki, biz onu araştırmıyoruz bir şey araştırıyoruz. Bu araştırdığımızı ben bilemiyorum. Sayın Başkanım, daha önce ben ısrarla belirttiğim halde dendi ki ileri safhada dikkate alınacak bunu reddediyoruz, kabul etmiyoruz falan şeklinde kararlar verdiniz. Ben hazırlanan iddianamede Ergenekon terör örgütü dediğimiz örgütün olmayan örgütün köprü personeli olduğumu birkaç kez söyledim iddianame öyle ve savunmamı 26 duruşmaların 26. celsesinde, oturumunda yaptım. Aradan uzun bir zaman geçti. Bana isnat edilen iddianamedeki suç; köprü personeli olmamdı. Şimdi tekrar okuyacağım müdahale etmeyin istirham edeceğim çünkü bunun çok ince bir detayı var. Belki sizin yoğun çalışmalarınız içerisinde gerçekten yoğun bir mesai içerisindesiniz gece gündüz. Belki bunu atlamış olabilirsiniz diye gerçekten öyle düşünüyorum. Bakın örgütteki konumu, kim bu Veli Küçük? Şüpheli Veli Küçük’ün Ergenekon terör örgütünün üst, gizli üst düzey yapılanması ile gizli sivil yapılanması olan lobi bölümü arasında köprü elemanı olarak görev yaptığı, köprü elemanı demek Ergenekon terör örgütünün hem üst yapılanmasını bilip bu yapılanmada alınan kararların uygulanmasının temini için Ergenekon terör örgütünün lobi yapılanmasına getirip uygulamasını sağlayan kişidir. Benim o Veli Küçük. Bu konumda olan insanlar Ergenekon terör örgütünün tüm yapısını ve işleyişini bilip ona göre diğer alt birimleri ve kendisine bağlı örgüt üyelerini organize etmeye konumunda olduklarından ben Veli Küçük Ergenekon terör örgütünün içinde önemli bir konuma sahip bulunmaktadırlar. Şimdi bu iddiaya göre ben bu örgütün köprü personeliyim. Örgütün üst yapılanmasını ve alt yapılanmasını biliyorum. Üst yapılanmasında alınan kararlar bana geliyor hepsi. Bu kararları alt yapılanmaya aktarma aktarıyorum ve uygulanmasını sağlıyorum. Bana bağlı birimler var ve onların organizesini sağlıyorum. Dolayısıyla örgütün içinde önemli bir konuma sahibim. İddianame benim konumumu bu şekilde anlatıyor. Kimden veya kimlerden talimat aldığım, bu talimatları kimlere ulaştırdığım, bu talimatların neler olduğu bana söylenmiyor. Açıklanmıyor. Gizli diyorlar buna. 4 senedir sorgulanıyorum bunlar bana sorulmadı. Varlığı iddia edilen örgütün, örgüt şemasının açık şeklini mahkemenizin elinde olduğu mahkemenin beyanlarından da belli. Ben diyorum ki, mahkemeniz bunu kabul ettiğine göre bu şemayı bende köprü olduğuma göre iddianame öyle. Çeşitli kereler bu şemanın açılmasını beni kim, benim kimden veya kimlerden ne talimatlar aldığımı, bu talimatları altımda oldukları iddia edilen kimlere ulaştırıldığının açıklanmasını ve yargılanmamın iddianamedeki iddialara göre yapılmasını ısrarla talep ediyorum. Buna rağmen her seferinde bu talebim mahkemenizce reddediliyor. Ret gerekçesi de ne? Açılmaması konusunda mahkemenin daha önce aldığı karar gösteriliyor.”
Mahkeme Başkanı: "Veli Bey toparlar mısınız süreniz dolmak üzere.”
Sanık Veli Küçük: “Toparlayacağım daha var, daha toparlayacağım da. Yok, efendim, ben bunun münakaşasını yapmayacağım.”
Mahkeme Başkanı: "Efendim lütfen 15 dakikayla sınırlı bir kararımız var onu, onu.”
Sanık Veli Küçük: “Yok, yok öyle bir şey (1, 2 kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: "Uygulamak durumundayız.”
Sanık Veli Küçük: “Ben şimdi okuyorum.”
Mahkeme Başkanı: "Zaten yazılı olarak veriyorsunuz.”
Sanık Veli Küçük: “Kararınızı okuyorum 13. maddeyi mahkemenin aldığı bu açılmaması ile ilgili. Üzeri savcılık tarafından kapatılmış olan bir kısım kişiler hakkında herhangi bir soruşturmanın açılmamış bulunması, bu çizelgedeki kimi kişilerin sosyoekonomik ve siyasi konumları, MİT tarafından aslı gönderilen bu belgenin çok gizli ibaresiyle kayda alınmış olması. Üzeri kapalı bu kişilerin isimleri açık ve dosyamız sanığı olan kişiler haklarında herhangi bir beyanın bulunmaması. Dosyamız sanıklarının iddialarının açık beyan belgelere göre yargılanması falan falan diye gidiyor. Gerekçe bu. Bakın şimdi, üzeri savcılık tarafından kapatılan bir kısım kişiler hakkında herhangi bir soruşturmanın açılmamış olması diyorsunuz. Terör örgütü mensubu olarak suçlanan bu listedekiler terör örgütü mensubu. Örgüt mensubuysa soruşturma niye açılmadı? Çizelgedeki kimi kişiler sosyal ekonomik ve siyasi konumları olması diyorsunuz. İddia edilen örgütün listesinde olduğu halde sosyoekonomik ve siyasi konumları güçlü olanlar kişilerin üzerlerinin kapatılması ve bu konumlarından dolayı soruşturma açılmaması hangi hukuk kuralında var Sayın Başkan? MİT tarafından aslı gönderilen bu belgenin çok gizli ibaresiyle karara bağlanmış olması diyorsunuz. Mahkeme MİT’in beyanlarına göre mi karar verecek? Üzeri kapalı bu kişilerin isimleri açık ve dosyamız sanığı olarak olan kişiler haklarında herhangi bir beyanlarının bulunmaması diyorsunuz. Böyle bir gerekçeyi anlamak Başkanım oldukça zor. Üstü kapatılanların örgüt üyesi olduğu iddianamede belirtilmektedir var. Üstü kapalı kişiler sorulmadığına göre onlara sorulmadığına göre beyanların olmaması gayet normal. Sanıkların iddianamede açıklanan beyan ve belgelere göre yargılamanın sürdürüldüğü diyorsunuz. Benim yargılanmam iddianamede belirtilen iddiaya göre yapılmamaktadır. Bana bağlantılarım sorulmadı. İrtibatlarım ve faaliyetlerim sorulmadı. Ben iddianamede bana isnat edilen suça göre yargılanmak istiyorum Başkanım. Mahkemenizin beni yargılamakta tereddüt göstermemesini hassaten bekliyorum. Zira mahkeme, mahkemenin de bildiği gerçek er geç ortaya çıkacak. Hatta çoktan da çıktı bu. Açıklanmayan şema içeriğine göre sanıklara herhangi bir suç getirilmediği belirtiliyor kararınızda. Bu gerekçe yoruma katılmak mümkün değil. Açıklanmayan şemada ben örgüt köprü personeli olarak suçlandığıma göre örgütün her şeyini bilen, organizeyi sağlayan kişi olarak suçlanıyorum. Bu yorumun anlamını ve neden yazıldığını anlamış değilim. Açıklanmayan şema içeriğine göre ben sözde örgütün köprü personeliyim ve köprü personeli olarak ne gibi suçlar işlediğimi yazılıdır iddianamede. Bu şemanın altı kıs…. alt kısmındaki nottan da anlaşılacağı üzere ne şekilde düzenlendiği açıkça belirtildiği deniyor mahkemenin açılmama kararında. Bu yoruma göre bu şemayı mahkemenizde inanmıyor demektir. O zaman ben niye yargılanıyorum Sayın Başkanım? Aynen şöyle de diyor bitiyor. Haklarında bu aşamaya kadar dosyamız kapsamına göre herhangi bir işlem yapılmayan üzeri üzerleri kapalı bu kişilerin CMK 187. maddesi de göz önünde bulundurulup yorumlandığında sanıklar ve haklarının zedelenme olasılığı olabileceği. Bakın çok önemli. Kişilerin sözde örgüt şemasında olduklarına göre bu aşamaya kadar işlem yapılmamasının dosya kapsamına göre yapılmamış olmasının hukuki bir dayanağı olması mümkün görülmemekle beraber Sayın Başkan. Sosyal ekonomik ve siyasi haklarının zedelenebileceği olasılığı da mahkemenin tasarrufu altına alınmaktadır.”
Mahkeme Başkanı: "Lütfen toparlayın Veli Bey. Veli Bey toparlayın lütfen.”
Sanık Veli Küçük: “Üzeri kapatılan saygın, üzeri kapatılan saygın ve onurlu kişiler olarak mahkeme tarafından kabul edildiğine göre üzeri kapatılanlar. Üstü açık olan benim onursuz ve saygın olmayan bir kişi olduğum mahkemece mahkemece kabul edilmiş demektir şu anda.”
Mahkeme Başkanı: “Öyle bir (1, 2 kelime anlaşılmadı).”
Sanık Veli Küçük: “Yasal haklarım saklı Sayın Başkanım, yasal haklarım saklı. Kaydı ile mahkemenin hakkımda bu karara varmasındaki nedeninin açıklanmasını istiyorum. Ben onursuzum. Bu kişilerin kişisel hak ve özgürlüklerinin dikkate alınması ve korunması gerektiği deniyor kararınızda. Davanın temelini oluşturan sözde örgütün elemanlarının ki şemadakilerin örgüt elemanları olduğu benim ile ilgili iddianamede belirtilmiştir. Hak ve özgürlüklerin dikkate alınması konumları neye göre karara yazılmıştır? Son olarak; bu nedenle diyor kararınızda, orijinal hallerinin açıklanmaması gerektiği, bu şemanın açıklanmamasının sanıkların savunmasına herhangi bir kısıtlama getirmeyeceği deniliyor kararınızda açılmayış kararınızda. Listenin açıklanmaması Veli Küçük olarak benim sorum… savunmamı kısıtlamaktadır benim savunmamı. Benim kimden veya kimlerden talimat aldığım kime veya kimlere talimat verdiğim açıklanmamakla beraber aldığım talimatlarında neler olduğu açıklanmamaktadır. Yine iddiada belirtildiği şekliyle benim altımda ve üstümdekilerle irtibatlarımın önüme konulması gerekirken bu da yapılmamaktadır. Soruşturma ve kovuşturma safhasında bir sanığa soruşturmanın başlamasından 5 sene önce bir diğer sanık ile yaptığı 30, 40 saniyelik konuşması hassasiyetle araştırıldığı bir davada sözde örgütün köprü personeli olan benim irtibatlarımın araştırılmaması hayatın olağan akışına ters olduğu gibi bu konuda son derece hassas olan mahkemenin de davranışlarına terstir. Bitiyor şeylerini okuyorum. Bu nedenle dolayı yargılamanın tarafsızlığı konusunda kuşku yaratıldığı gibi aleniyetine de gölge düşüyor Sayın Başkanım. Defaten yaptığım taleplerime rağmen mahkemenin şemayı açmaması nedeniyle savunma hakkım engellenmekte, sözde suç ortaklarım ve suçlarım benden saklanarak kuvvetli suç şüphem nedeniyle 4 senedir tutuklu olarak sözde yargılanmaktayım. Ekonomik gücüm Sayın Başkanım, güçlü olmayabilir. Benim Sayın Başkanım siyasi görüşüm ve konumum birilerinin hoşuna da gitmeyebilir. Ancak bunlar benim savunma hakkımı yok etmemesi gerekir. Taleplerim, 1; mahkemenin 03.02.2009 tarihli kararının 13. maddesi gereğince alınan şemanın açılmaması kararı geriye alınarak geri alınarak örgüt şemasının açılmasını. 2; iddianameye göre kimden veya kimlerden talimat alarak kime veya kimlere ulaştırdığımın açıklanmasını en tabi hakkım. 3; altımda ve üstümdekiler ile ne şekilde irtibat kurduğumun açıklanması. 4 son olarak şemada üstüm açılmak suretiyle saygınlığı olmayan, onursuz, itibarsız biri olduğum şekilde karar verilmesine neden olan konumlarımın neler olduğunun yasal haklarım saklı kalmak kaydıyla tarafıma bildirilmesini arz ve talep ediyorum Sayın Başkanım. Bir de bu mahkemenin şu anda neyi kovuşturduğunun tespit edilmesini istiyorum. Islak imzamla size de sunuyorum.”
Mahkeme Başkanı: "Buyurun.”
Sanık Bora Ballı söz istedi verildi: “Saygıdeğer Başkanım, Saygıdeğer Üyeler şahsınızı ve makamınızı saygıyla selamlarım. Sayın Başkanım geçen ayki duruşmalarda şahsımın ifade ve çapraz sorgu işlemi sona erdi. Ben Yüce mahkemenin ve iddia makamının sorduğu her soruya samimiyetle cevap verdim. Hakkımda Bedirhan Şinal’ın Cumhuriyet Gazetesine molotof atma eylemini gerçekleştiren Bedirhan Şinal’ın önceki beyanları Sayın Başkanım daha evvelden yargılama konusuyken biz Sayın Başkanım gerek ben, gerekse de aynı dosya sanıkları bu beyanların gerçekdışı olduğunu, gerçeğini yansıtmadığını bir kısım delillerle arz etmiştik Yüce mahkemeye takdirinize sunmuştuk. Bugün Sayın Başkanım bugün itibarıyla birkaç duruşmadır Bedirhan Şinal’ın buradaki huzurdaki yeminli ifadelerinde Bedirhan Şinal’ın şahsımla ilgili aynı dosya sanıklarıyla ilgili işte bizlere iftira atıldığı, bir komplo kurulduğu kendisinin de bu komploda kullanıldığı şeklindeki beyanları özellikle bize iftira atıldığı yönündeki kısmı benim açımdan malumun ilanından başka bir şey değil Sayın Başkanım. Çünkü ben suçsuz olduğumu bildiğim gibi önceki iddialarının yalan olduğu da onlarca delille ispatlanmış durumda Sayın Başkanım. Ancak ben kısa konuşmamın devamında şunu arz etmek istiyorum; ben 5 yıldır cezaevindeyim Sayın Başkanım, 4 buçuk yıl oldu birkaç ay içerisinde 5 yıl dolacak. 23 yaşında cezaevine girdim şuan 28 yaşındayım 5 senedir tek amacım aileme kavuşmak. Şöyle düşünüyorum Sayın Başkanım; Bedirhan Şinal’ın iddia ettiği kişiler bu komployu düzenlerken bir amaçları vardı. İşte bizi ilgilendiren bölümü bu amaçlarının bizim tutuklanmamız, işte cezaevinde yatmamız, tutuklanmamızda ne amaçlandığını bilemiyorum tabi. 3 yıldır tutuklu olduğum göz önünde bulundurulursa Sayın Başkanım bu amacına ulaşmış görünüyor bu kişiler, bu komployu, bu iftirayı üzerimize atanlar. Öte yandan Sayın Başkanım ilginç bir husus; şahsımın merak ettiği Bedirhan Şinal’ın yaptığı eylemin mağduru Cumhuriyet Gazetesi Sayın Başkanım ve işte merhum İlhan Selçuk. 12 Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmalarda avukatları mağdur müvekkillerini kurum ve kişi olarak işte bu mağduriyetlerini dile getirmek için mahkemelere teşrif etmişlerdi, bu mahkemelerde işte örgütün açığa çıkması, sorumluların cezalandırılması ile ilgili talepleri olmuştu. Bizim davamızın bu davayla birleşmesi için örgüt davasıyla birleşmesi içinde çaba sarf etmişlerdi. Ancak biz burada ifade verirken Sayın Başkanım ben hiçbirisini görmedim burada. En azından yani mağdur müdafileri olarak bize birkaç soru sormalarını bekliyordum en azından bu da gerçekleşmedi. Şimdi amaçlara ulaşma bakımdan Sayın Başkanım görülüyor ki; Bedirhan Şinal’ın yaptığı eylem işte merhum İlhan Selçuk yani ölünün arkasından konuşulmaz tanımam da kendisini. Merhum İlhan Selçuk işte bu örgütün lideri değil olsa olsa mağduru olabilir şeklinde bir argüman geliştirilmesinde son derece fayda sağlamış. Avukatlar bizim davamızı buradaki davayla birleşmesi için çaba sarf etmişler. Amaca ulaşıldıktan sonra kendileri ortada yoklar tek bir soru sormamışlar. Kendileri de amaçlarına ulaşmış oldular Sayın Başkanım. Yüce mahkemeyi tenzih ederek söylüyorum Saygıdeğer heyetinizi ve ben özellikle hem sorduğunuz hem de sormadığınız bazı sorulardan dolayı kötü niyetli olmadığınızı aksine iyi niyetli olduğunuzu düşünüyorum bunun içinde teşekkür ediyorum. Yüce mahkemenin amacının siz defaatle izah buyurdunuz Sayın Başkanım, maddi gerçeğe ulaşmak olduğunu söylediniz. Naçizane kanaatim Sayın Başkanım tabi ki takdir Yüce mahkemenindir. Bu açıdan da maksadın hasıl olduğunu düşünüyorum Sayın Başkanım. Ancak tek amacına ulaşamayan, hak ettiğine ulaşamayan şahsım var Sayın Başkanım tahliye olamadım. 5 senedir cezaevindeyim son derece mağdur durumdayım, yani mağduriyetimi açıkça dile getiremem tabi ki burada. Ben masumiyetin ispatlanması noktasında herhangi bir şaibe kalmadığını düşünüyorum Sayın Başkanım. Adaletin tecelli etmesi açısından da Yüce mahkemeden tahliyemi talep ediyorum saygılarımı sunuyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Beyanların alınması sırasında bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Burak Bekiroğlu’nun da geldiği görüldü.
Huzurdaki yerine alındı.
Sanık Semih Tufan Gülaltay söz istedi verildi: “Sayın Başkan Muhterem Hakimler; bildiğiniz üzere görülmekte olan dava haham Tuncay Güney’in İstanbul Organize Suçlar Şubesinde Adil Serdar Saçan tarafından alınmış ifadeleriyle başlatılmıştır. Daha sonradan Alparslan Arslan ve arkadaşları tarafından Danıştay’a yapılan cinayetle birlikte bu soruşturma Danıştay cinayetiyle birleştirilmiştir. Sayın Başkanım, Organize Suçlar Şubesinde Tuncay Güney’den ifade alınırken ifadede Ergenekon adlı bir örgüt olduğu ve bu örgütle ilgili şahıslar hakkında beyanlar alınmıştır, işkence altında alınmıştır. Bu arada şahsımla ilgili o dönem tutuklu olduğum Akın Birdal’ın vurulma hadisesiyle ilgili çeşitli suçlamalar yer almaktadır. İşte benim bu davayla ilişkilendirilmem bu ifadeler ve sonrasındaki gelişmelerle yaşanmıştır. Şimdi Sayın Başkanım görülen duruşmalarda Muhterem heyetinizin yaptığı sorgulamalar esnasında ve Muhterem heyetinizin uygun gördüğü birçok evraklar dosyaya girerek haddi zatında mesele aydınlatılmıştır. Fail ortaya çıkmıştır, tetiği çektiren eller ortadadır. Bunu, bu davayı takip eden basında, Muhterem heyetinizde, savcılarda gayet güzel bilmektedir. Bu işin arkasında istihbarat beyni olarak yer alan kişinin Mehmet Eymür olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bu işin arkasında Cumhuriyet Gazetesini ele geçirme savaşının olduğu, bizzat savcıların yazdığı iddianameyle 2. Ergenekon Davasında tutuklanan Gürbüz Çapan’ın tutuklanma sebeplerinin içerisinde neler vardı? Cumhuriyet Gazetesini ele geçirme savaşı veriliyor, Cumhuriyet Gazetesinin ele geçirilmesini engelleyen bir İlhan Selçuk var. İlhan Selçuk’a göre Gürbüz Çapan ve ekibi mafyadır, onlara gazeteyi teslim etmemek istemektedir. Gazeteyi teslim etmemek için direnmektedir. Diğer taraftan Gürbüz Çapan’ı gazeteyi satın alması için sevk eden, zorlayan Milli İstihbarat Teşkilatının İstanbul MİT Bölge Başkanı ve Bölge Yardımcısı vardır. Bunların bu dosyada isim ve soyadları alenen zikredilmiştir ve bu savaşın neticesinde benim o dönem tutuklu olduğum Yozgat Cezaevinde, tutuklu olan Karslı bir mahkum kullanılmıştır, Osman Yıldırım aslında bu işin kurbanıdır. Osman Yıldırım’a deniliyor ki; Osman’ım, aslanım 3 tane bomba atacaksın Cumhuriyet Gazetesine 2 sene, 3 sene hapis yatıp çıkacaksın. Haa Osman’a bu teklifi yapanlar Danıştay saldırısına Osman’ı niye ortak ediyorlar, niye sonradan Osman’a beklemediği bir ceza geliyor? Çünkü Osman Yıldırım ne Ankara'da savcılıkta ne Ankara'da emniyette, ne mahkemede benim hakkımda en ufak bir beyanda bulunmuyor. Osman’a her türlü baskıyı yapıyorlar, kalkıp iftira atmıyor. Osman ne zaman sıkıştırılıyor? Osman 3 tane bomba atmış birden bire hiç alakası olmayan Danıştay saldırısında müebbet cezaya mahkum ediliyor. Osman’ın kolunu kanadını kırıyorlar. Osman’a diyorlar ki; sen ya kalkar iftira atarsın ya da bu müebbet hapis cezasını yatarsın. Farkındaysanız 1 sene evvel buraya geldim dedim ki; bu Osman Yıldırım denize düşmüş, yılana sarılmış, bunu mecbur etmişler bu işe. Bunun mecburen iftira attırıyorlar bu bunların eline düşmüş. Bunu burada zorla bizim üzerimize, bizim aleyhimize ifade vermesi için kullanmışlar. Muhterem heyetiniz dava açıldıktan sonra birleşen gelen evraklarda çok ilginç bir ifade var. Sincan Cezaevinde 18 Nisan 2008 tarihinde Osman Yıldırım’ın ifadesi alınıyor Sayın Başkanım. Soruldu deniyor Osman Yıldırım cevap veriyor. Diyor ki; ben diyor Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde Danıştay suikastıyla ilgili yargılandım, müebbet hapis cezaya mahkum ettirildim ve ondan sonra Osman Yıldırım dönüş yapıyor mecburen hem kızıyorum hem de hak veriyorum. Kızıyorum evet dik durmuş 1 sene, 2 sene iftira atmamış, kendini muhafaza etmiş bir yerden de diyorum ki evet diyorum mahkum etmişler müebbet hapse mahkum etmişler belki kurtulurum ümidiyle bunlara boyun eğmiş. 18 Nisan 2008’e kadar Osman Yıldırım direnmiş. 18 Nisan 2008 gününde o malum hikayeyi anlatmış. Güya beni tanıyormuş, ben kendisini Muzaffer Beye göndermişim, Muzaffer Bey kendisine el bombalarını vermiş, o da gitmiş Cumhuriyet Gazetesine atmış. Yav Muzaffer Tekin’in Cumhuriyet Gazetesiyle ortaklığı mı var? Ortak olanlar belli Sayın savcılar iyi biliyor. Devletin orgeneralini tutuklama yetkisi var bu mahkemenin. Milli İstihbarat Teşkilatında çalışmış 50 tane gizli servisle fuhuş yapmış bu adamları nasıl tutuklayamaz bu mahkeme? Mehmet Eymür denen şahsın dokunulmazlığı mı vardır? Bu kadar faili meçhul davalar Sayın Başkanım gidiyor Mehmet Eymür’ün ifadesi alınıyor, beyefendi tutuksuz yargılanıyor. Koskoca orgeneraller, korgeneraller tutuklu yargılanıyor tabi ki takdir Yüce mahkemenindir ama mahkemenin de bir kıstası, bir vicdanı, bir kriteri olmak zorundadır ki halk inansın, adaletin sağlandığına inansın. Yüzlerce faili meçhul cinayet Mehmet Ağar’ın dokunulmazlığı var, Mehmet Eymür’ün dokunulmazlığı var bizde örgütten yargılanıyoruz burada 5 senedir kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Benim Cumhuriyet Gazetesiyle ne işim olabilir? Yine açığa çıktı ki Osman Yıldırım’ı bu işe sevk edenler, bu bombayı verenler Cumhuriyet Gazetesinin içerisinde bu hesaplaşmayı yapan kişiler. Nişantaşı’nda bir kafeteryada yapıyorlar bunu ve nitekim Osman Yıldırım bir gün burada kalktı dayanamadı; ben dedi Duran Fırat’ı bakın ben dedi Duran Fırat’ı çok iyi tanırım, iyi tanırım da demedi zabıtlara geçmiş, çok iyi tanırım bu çocuk burada mesaj veriyor. Siz heyete mesaj veriyor. Diyor ki benim öyle bir üstüme geldiler ki diyor Duran Fırat’ın Mehmet Eymür’ün sağ kolu olduğunu artık sağır sultan duymuş, magazin gazetelerine düşmüş Duran Fırat. Sayın Başkanım bunların MOSSAD’la ilişkileri, bunların Alman gizli servisiyle ilişkileri, bunların vatana ihanetleri artık ayyuka çıkmış. Bunlar Cumhuriyet Gazetesi üzerinde hesaplaşmalar yapılıyor. Yine Muhterem heyetinizin talepleri üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü Organize Suçlar Daire Başkanlığından gelen bir yazı var. Yazıda diyor ki; Gürbüz Çapan’ın, Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan’a Esenyurt’ta villa verdiği tespit edilmiştir. Gürbüz Çapan’ın Emniyet Genel Müdürlüğünün raporunda yazıyor ben oradaki şeyleri size naklediyorum. Gürbüz Çapan’ın, Adil Serdar Saçan’ın kardeşinin Sultanahmet’teki bürosunu tefriş ettiği tespit edilmiştir. Gürbüz Çapan’ın İstanbul falanca ağır ceza mahkemesi başkanına 700 bin dolar verdiği tespit edilmiştir. E aynı Gürbüz Çapan’ın bu Danıştay cinayeti yapıldıktan sonra sis bombası atmakla görevli Ecevit Kılıç isimli gazeteci gözüken, gazeteci görünümlü ama işte burada sorgulamalarda birçok irtibatları çıktı, ne olduğu ortaya çıktı. Sis bombası attığı da ortaya çıktı. Cinayetin başka yerlere mal edilmesi için mesai harcayan kişide Gürbüz Çapan’ın akrabası Ecevit Kılıç. Başka kim var? Bu cinayetle ilgili, sis bombası atan basın mensupları Tutkun Akbaş var. Talep ettik çağırın bu adamları sorgulayın Tutkun Akbaş gelsin, Mehmet Mazhar Eymür gelsin tahkikat yapılsın, genişletilsin tahkikat. Saçma sapan, düzmece belgelerle Balyoz malyoz diyerek yüzlerce general, yüzlerce muvazzaf subay tutuklayan mahkeme bu adamları niye hemen tutuklamaz, niye soruşturmayı genişletmez? Bu adamların bir dokunulmazlığı mı vardır? Bu şekilde bu mahkeme davranarak kime adalet dağıttığına inandıracak? Ben geçen celse Muhterem heyetinizden talepte bulundum. Osman Yıldırım’ı zorla ifade verdirenler Osman Yıldırım’dan 7 ay sonra cezaevine gidiyor Bedirhan Şinal isimli bu delikanlıya, bu çocuğa zorla hakkımda ifade verdiriyor. Bedirhan Şinal burada nakletti dedi ki; Cerrahpaşa’ya atılan bombayı dedi Savcı Zekeriya Öz çağırdı beni Bedirhan anlat bize bakayım TİT, MİT, örgüt, Semih Tufan Gülaltay. Çünkü Savcı Zekeriya Öz’e emniyet öyle üst yazı yazdı. Savcıları da yanlış yönlendirdiler. Tahkikatta her türlü karartma yaptılar MİT ve emniyet yaptı bunu. Dokunulmazlıkları mı vardır bunların hukuken? Madem burada bir cinayet araştırılıyor, bu cinayet ortaya çıkartılacak neden tahkikatın bu bölümü karartılıyor, neden Muhterem mahkemeniz ben 7 aydır talepte bulunuyorum. Burada Bedirhan Şinal diyor ki; bana zorla Semih Tufan Gülaltay’ın aleyhinde ifade verdirdiler. Bana verdikleri bomba Cerrahpaşa’da atıldı camiye, patlamadı. Savcı Zekeriya Öz 20 Mart 2008 günü beni ifadeye çağırıyor Sayın Başkanım. Diyor ki ya Semih Tufan sen ülkücüsün, bu camiye bomba momba atmak nedir? Şaşırıyorum, şok geçiriyorum. Ya Sayın Savcım ne camisi, kim bomba atmış? Ya diyor bende inanmadım diyor ve ifadelerim oradadır. O meseleyle ilgili beni sorgulamadı bile Zekeriya Öz bile inanmadı buna. Peki, savcılık makamını yönlen…”
Mahkeme Başkanı: “Toparlayın beyanlarınızı.”
Sanık Semih Tufan Gülaltay: “Efendim toparlayacağım müsaadenizle. Savcılık makamını yönlendirip bu cinayetin gerçeklerinin açığa çıkmasını engelleyenler kimlerdir? Sinan Berberoğlu’nun ben 1 senedir yakalanmasını, getirilip burada sorgulanmasını talep ettim. Sinan Berberoğlu gişelerde karşılıyor Osman Yıldırım’ı. Sinan Berberoğlu’nun amcasının oğlu Fikret Berberoğlu MİT mensubudur. Osman burada haykırıyor diyor ki; Orhan Karadeniz’e baskı yapıldı, Orhan Karadeniz bana zorla Danıştay cinayetinden ceza verdirildi. Peki, Orhan Karadeniz’e bu baskıyı yapabilecek kudrette Ankara'da kim var? Nusret Demiral’dan başka kim var ve Nusret Demiral’ın koruması kimdir? Fikret Berberoğlu’dur. Fikret Berberoğlu, Nusret Demiral’ın 15 yıllık korumasıdır bunu bütün istihbarat çevreleri bilir, emniyet bilir. Gerçek ortaya çıkmıştır, bu işin kurgusunu Mehmet Mazhar Eymür isimli adamın yaptığı Duran Fırat’ın Osman Yıldırım’a bombaları Nişantaşı’nda verdiği, Osman Yıldırım’a istedikleri ifadeleri alamayınca Danıştay cinayetinden Osman’a ceza verdirterek Osman’ı burada aleyhimizde iftiraya mecbur bıraktıkları ayan beyan ortadadır. Cumhuriyet Gazetesinin içerisindeki kapışmanın tarafları da ortadadır. Ben onun tarafı değilim ki Muzaffer Tekin orada yok ki, Sayın Başkanım, Muhterem Heyetinizden talep olarak; bu ifademde söz konusu olan şahıslar hakkında ve bunlarla ilgili istihbari çevreler hakkında tahkikatın genişletilmesini saygılarımla talep ederim.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam. Buyurun”
Beyanların alınması sırasında bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Gönül Kerinçsiz’in de geldiği görüldü.
Huzurdaki yerine alındı.
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi: “Sayın Başkanım taleplerim doğrultusunda beyanlarım var. Eğer müsaade ederseniz beyanlarımı dayandırdığım ve taleplerimi dayandıracağım evrakları heyetinize birer tane takım halinde hazırladım ve numaralandırdım. Heyete verir misin? Diğer Üyemize verelim, dağılmasın lütfen, bu da diğer üyemizin, şu da var. Sayın Başkanım benim yine bugünkü konum şu malum MİT’in 35 numaralı yazısında mahkemenize ulaşan Başbakana suikast iddiası. Öncelikle şunu arz etmek istiyorum; 9 Aralıkta yazılı taleple 6.8.2011 tarihli oturumun 25 nolu ara kararı gereği gelen cevabi yazıların tarafıma verilmesini talep ettim. Zira bu ara karar üzerine gelecek cevabi yazılar üzerinde bir gizlilik kararı yok mahkemenizin. Ancak bana başka bir evrak verildi o bende olan evrak zaten. Ancak onunda ekindeki 737 sayfa tarafıma verilmedi. Bunlar Başbakana suikastla gelen bu konuyla ilgili ara kararlar ve gelen cevabi yazılar. Bu 25 nolu ara kararda soruşturma ve kovuşturmanın yapılıp yapılmadığı konusunda gelen cevabi yazılar. Ek olarak belirtilen 737 sayfada 1.8.2011 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından Ahmet İpek, Emniyet Genel Müdürü Yardımcısı olarak imzaladığı belgenin ekindeki yazılar tarafıma verilmemiştir, bunların verilmesini tarafıma talep ediyorum. Zira bu suikast konusuyla ilgili olarak gelen dokümanlarda taleplerim doğrultusunda ve mahkemenizin resen kararları doğrultusunda gelen evraklarda bu konuda beyanlarımı etkileyen eksiklikler mevcuttur. Son olarak mahkemenize ulaşan ara kararınız doğrultusunda RTÜK’ten gelen bir görüntü var izleyebilir miyiz kısa?”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “12:46 dakika olarak. Show TV Ana Haber Bülteni. 31.1.2011 tarihli Show Televizyonunun Ana Haber Bülteni. Başbakana suikastla ilgili Sayın İçişleri Bakanına yöneltilen soruya verdiği bir cevap var.”
Mahkeme Başkanı: “Evet.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Sesi de biraz açabilir miyiz, sesi kısık çünkü.”
Mahkeme Başkanı: “Evet. Yalnız 15 dakika süreniz var, onu uygun olarak kullanın.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Yok kısa, 2 dakikalık falan bir görüntü.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “12:46 dakika olarak. Mahkemenize RTÜK bunu 15.9.2011 tarihli yazısıyla göndermiş Nurullah Öztürk üst kurul başkanı adına daire başkanı imzasıyla. Bir tane video görüntüsü var zaten. Birincisi açalım. Altında 31.01.2011 yazacak.”
Salonda görüntülü ve sesli video kaydı izletilmeye başlandı.
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Görüntü yok. 12:46 dakika olarak. Spekülatif olarak yazının değerlendirdiğini söylüyor İçişleri Bakanı. Çalışmamızın içinde değil diyor. Yeterli bu kadar devamı da var bu yönde.”
Salonda görüntülü ve sesli video kaydı izletilmeye son verildi.
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Şimdi Başbakanın konuşması bir gün sonra 5 Aralıkta izlettiğim görüntü. İçişleri Bakanı MİT’in müşterilerinden bir tanesi yani muhatap alınmış bir Başbakanlığa gönderilmiş yazı ihbar notu bir de İçişleri Başkanlığına, Bakanlığına. Şimdi Başbakanlıktan da istediniz Sayın Başkanım ara karar gereği, Başbakanlıktan bu konuda cevap gelmedi, talebim Başbakanlıktan tekrar istenmesi. Spekülatif haber ve doğrulanmış, açıklanmış bir şey açıklanmış bir şey değildir deniyor ve tesadüfe bakın bugün yani bu tarihlerde bu açıklanıyor. Şimdi bunu izlediniz. Gazete haberleri de var elimde Okay Gönensi’nin 2 Şubat 2011 tarihli yazısı. Kim darbe yapacakmış? Bakın nereye sokuluyor gelen yazıda öyle ya Başbakanda oraya vurgu yapıyordu. Böyle bir soruyu 27 Mayıs’ı, 22 Şubat’ı, 21 Mayıs’ı, 9 Mart’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı, 27 Nisan’ı bunların hepsini unutmuş olarak soruyorsanız hafızanızı tazeleyin o gün açıklanmış suikast girişimi haberini okuyun, okuyun biraz düşünün bahsettiği konu bu. Şimdi mahkemenize sunuyorum; ilk başta yazı göndermedim Okay Beye bugün itibarıyla mektubumu gönderdim ve mahkemenize de sunuyorum. Kendisinin utanıp utanmayacağını soruyorum ortaya çıkan yeni deliller doğrultusunda. Makam ve mevki sahiplerine tetikçi gazetecilik yapmak yaşa ve tecrübeye gazeteciliğe sığan bir hareket tarzı değildir. Diğer bir haber; 20 Eylül 2011 tarihli Taraf Gazetesinden Yıldıray Oğur. Saipir Debzlelvidze ilgili olarak benim telefon görüşmemi yazmış ve aynen şöyle demiş; Saipir Debzlelvidze 23 Ağustos 2007 Tuncay Hacıbektaşoğlu birlikte Ergenekon soruşturmasından gözaltına alındı, Ergenekon örgüt üyeliğinden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ikili önce emekli Binbaşı Zekeriya Öztürk’ü aradılar, aralarında şöyle bir konuşma geçti. Şimdi tarih doğru değil. Yalan yazıyor gazete Hanry Berkson diye bir bilim adamının homofober tan… homofaber diye bir tanımı var. Homofaber şu demek Sayın Başkanım; tabiatın ortasında amaçları için imal eden ilkel insan demek. Şimdi Yıldıray Oğur bir homofaber az önceki yazarlar imal ediyorlar, oturup imal ama nasıl imal ediyorlar? İmal edilmiş ve benim hakkımda ihbar olmadığı halde ihbar var diye size yazı gönderen MİT sayesinde. Şimdi Sayın Başkanım size vermiş olduğum evrakların ilk 3 tanesi Sayın savcılarımda takip ederlerse sevinirim çünkü lehime sonuçlar çıkaracak. Benimle ilgili soruşturma olmadığı 2 defa kendiyle ilgili suç duyurusunda bulunuyorum. Bunlardan 2 numaralısı da İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen Başbakana suikast yapacak kişilerin isim listesi. Vatan Bölükbaşı oğlunun bu davayla ilgili olarak ismi var 4 kişinin daha var bu davayla ilgili olarak. Mete Yalazangil, Zeki Yurdakul Çağman, Saipir Debzlelvidze, Tuncay Hacıbektaşoğlu benim ismim yok, yani o tarihte bu ihbar gönderilmiş İçişleri Bakanlığına benim ismim o ihbarda geçmemiş. 2 tane alternatif var. Ya MİT beni gerçekten sevdiği için çok kayırdı nasıl bir sevgiyse bu, bunu bugün ortaya çıkardı ya da bugün yalan söylüyor. Mahkemeniz bunu araştıracak mı bilmiyorum. Ama her şey şöyle başladı 3.1.2010 tarihli bir Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının yazısı mahkemenize ulaştı bu yazı 28.5.2010 tarihli 2010/364 sayılı değişik iş numaralı kararın 13-c nolu ara karar gereği geldi resen istenen şey. Burada 35 numaralı nottan bahsediyor ve yazının ekine konuyor. Yazının ekinde Temmuz 2007 ayı itibarıyla Danıştay eyleminde Bulgaristan’da bulunan bir albayın ziyaretinin akabinde gerçekleştirdiği yönünde duyumlar alındığı, bahse konu hususlar 24.7.2007 tarih ve 35 sayılı notla Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığına İntikal edilmiştir diye mahkemenize ulaşan yazıyı gidiyorum kalemden araştırıyorum o tarihte bakın şu kalemdeki arkadaşın yazısı böyle bir yazı gelmedi diyor bize. Bunun üzerine mahkemeniz 35 numaralı notu istiyor. 35 nolu notu biliyorsunuz; 17.1.2011 tarihinde geldi ve Sayın Başkanım siz burada gelen yazıyı okudunuz. Burada benim tek eleştirim çok açık okuyup ifşa edilmemdi. Tüm ayrıntılarıyla okunması ve haber konusu oldum. 6 numaralı belge çok önemli bir belge. Dedi ki; bu ihbar nasıl yapıldı, mahkemeniz istedi. MİT cevap verdi 18.4.2011 tarihinde. Dedi ki; nasıl yardım edebilirim internet sayfamıza yapılan Sayın savcılarda takip ediyorsa sevineceğim çünkü bununla ilgili talebim olacak savcılıkla ilişkili. Bu bölüme gönderilmiştir. Şimdi bu notun ekinde Sayın Başkanım baktığınızda hiçbir şey yok benim adım geçmiyor suikastta geçmiyor diğer şahısların ismi. Bunun üzerine mahkemeniz tekrar bir yazı yazdı. Ben dedim ki bir gerisini göndermemiş bu notun. O notta da aynen şöyle dedi mahkeme 7 numaralı belge. 4.7.2011 tarihinden geldi MİT Müsteşarlığından. 24.7.2007 tarih ve 35 sayılı notumuzun 2. maddesine konu e-postanın, e-posta ihbarının ilgi b yazımız ekine gönderilen örneği eksiz olarak ve üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın sunulmuş olup bahse konu ihbar e-postasının başkaca bir ilavesi bulunmamaktadır. Dedi yok yani benimle ilgili bir ihbar hala gelmedi. 8 numaralı not, belge düzeltiyorum. 26.9.2011 tarihinde yine 35 sayılı yazıya binaen siz yazı yazdınız ve benimle ilgili ihbarın neye dayandırıldığını sordunuz. Aynen şöyle söylüyor; sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün isminin yer aldığı ilgi a yazıya konu 24.7.2007 tarih ve 35 sayılı bilgi notu müsteşarlığımızca muhtelif haber toplama vasıtaları kullanılarak elde edilen istihbari mahiyetteki hususlar çerçevesinde hazırlanmış olup ilgi b yazıda belirtildiği üzere ikaz istihbaratı niteliği taşıması nedeniyle not olarak ilgili makamlara sunulmuştur. Şimdi bunun altını çiziyorum benimle ilgili iddia olduğunu burada söylüyor. Ama altında diyor ki; bu çerçevede muhtelif kaynaklar kullanılarak derlenen istihbari mahiyetteki bilgilerle ilgili bir açıklamada bulunulması mümkün görünmemektedir. Şimdi bu kısmı da gönderemeyeceğini söylüyor. Bir mahkemeniz burada gizlilik prensibine uyarak gönderilmesini istemiştiniz bu ara karar ile MİT bu cevabı verdi size göndermedim. Şimdi birincisi, olay tarihinde Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığına gönderilen bu notta ihbar notunda ikaz istihbaratı şeklinde gönderilen notta benim adım yok. Nereden anlıyoruz biraz sonraki dokümanlarda göreceğiz. Ancak MİT’in muhtelif haber kaynaklarından toplanan bilgileri mahkemenize gönderdiği yönünde elimde bilgi var. 7.02.1907 tarihli Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının sayı 10 251 01 11 011/IST00736 konu Tuncay Güney parantez içerisinde İpek şeklinde belirtilen yazı, haber kaynağını da kodlayarak kaynak, kyn 610/264 diye belirtilerek kayda geçilmiş ve bu da mahkemenize gönderilmiştir. Demek ki; MİT haber kaynaklarını da size gönderebiliyor. Çünkü MİT bir bakkal dükkanı değil, ülkenin resmi bir kurumu, çözümünü bulmuş, bu kaynak benim diyor ve onu kodlayarak gönderiyor. Şimdi böyle bir şeyi yazıyı gönderebilen MİT’in neden bugün size bu yazının istediğiniz şekilde gizlilik prensipleri içerisinde göndermediğini mahkemenizin sormasını talep ediyorum ivedilikle.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam. Mehmet Zekeriya Bey süreniz doldu toparlar, toparlar mısınız?”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Bitiriyorum. 27.11.2008 tarihinde mahkemenize gelen bir yazı var savcılık yazısı. Soruşturma no: 2008/1756 Savcı Zekeriya Öz imzalamış 9 numaralı belge. MİT yazısı ve ekleri dosyanıza bilgi olarak gönderilmiş olup Cumhuriyet Başsavcılığımızca yapılan soruşturmada MİT raporu doğrudan delil olarak değerlendirilmemiş dosyadaki tüm deliller doğrultusunda soruşturma yapılmaktadır demiştir. Yani MİT belgesi delil olarak kullanılmadığını söylüyor bunun altını çizmek istedim. 10 numaralı belge Sayın Başkanım. Şimdi İçişleri Bakanlığından geldi. Siz Başbakana suikast konusunda sorulmasını istediniz. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü dedi ki; evet bize MİT belirttiği tarihte Temmuz 2007’de ihbarı bildirdi. Bu 8.4.2011 tarihli Doktor Hasan Can Polat isimli imzayla gelen bir belge ve burada bildirilen ihbarda Mete Yalazangil, Saipir Debzlelvidze, Tuncay Hacıbektaşoğlu ve Zeki Yurdakul Çağman’la ilgili ihbar vardı ve ekinde de ben onlarla ilgili arama el koyma kararlarını gönderiyorum (1 kelime anlaşılamadı) ancak eklerinde bir görüyoruz ki; 24.7.2007 tarihinde bildirilen ihbarın üzerine 1 ay sonra 23 Temmuz düzeltiyorum 23 Ağustos 2007 tarihinde ihbar yapılan kişiler yakalanıyor, 1 ay sonra. Aslında uyarıyorlar konuyu da ihbar mahiyetinde olduğu için bilgi edinmek üzere takip edin diye bildiriliyor. Ekizoğlu soyadlı polis amiri. Ama gidip adama aynı gün bu yazı yazılmasına rağmen yani ikaz istihbaratı takip edin demesine rağmen gidip şahısları dördünde gözaltına alıyorlar. Tarih ne? MİT’in 24.7.2007’de gönderdiği ihbar, ihbarın ikaz istihbaratı niteliğindeki yazının bir sonraki 1 ay sonraki tarihe denk gelen 23 Ağustos 2007. 11 numaralı belge yine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı aynı doğrultuda İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğüne dayanarak yazıyı göndermiş. Yine 24.7.2007 tarihinde 35 nolu bilgi notunun kendilerine ulaştığını İstanbul emniyeti ve Savcı 32, 32355 numaralı Savcımız 25.7.2011 tarihinde Mahkemenize bildirmiş. Sayın Başkanım şimdi taleplerimi buna göre yapacağım. İddia 12. Belge; iddianamenin 794 ve 799. Sayfaları. Şimdi Sayın iddia makamı diyor ki; şüphelilerin Başbakana suikast şüphesiyle gözaltına alındıktan sonra 2 şüphelinin, şüpheli Mehmet Zekeriya Öztürk ile yaptıkları tape 3268, 17.7.2007 tarihinde Mehmet Zekeriya Öztürk ile Tuncay Hacıbektaşoğlu ve işte Saipir Debzlelvidze diyor. 99. sayfada da aynı eğer bakarsanız Sayın Hakimim, Sayın Savcılar ben şimdi soruyorum heyetinizden 1 hafta önceye denk gelen Başbakana suikast ihbarı daha yok ortada, MİT göndermemiş bir yere. Sayın Savcılar nerden bildiler de 17.7.2007 tarihinde şüpheli olarak Tuncay Hacıbektaşoğlu ve Saipir Debzlelvidze’nin Başbakana suikast şüphesiyle gözaltına alındıktan sonra diyerek buraya bu ibareye koydular? Bu tarihte Saipir Debzlelvidze nerede biliyor musunuz? Yabancılar şube müdürlüğü tarafından gözaltına alınmış. Burada belgesi var şimdi göstereceğim. Gözaltındaki bir adam beni nasıl arayabilir? Sayın Savcılara soruyorum, Sayın Heyetinize soruyorum, sordunuz mu bunu? (1, 2 kelime anlaşılmadı) neden? 13 numaralı belge. 13. klasör şahsımla ilgili 7 sıradaki dizi pusulası 7’deki iletişim tespit tutanakları, arkasındaki 472. sayfa 3 tane görüşmesi gözüküyor Saipir Debzlelvidze’nin benimle. Birincisi Tuncay Hacıbektaşoğlu’nun telefonundan ilki bahsettiğim 17.7.2007 tarihli telefon görüşmesi. İkincisi 19.7.2007 tarihli telefon görüşmesi gözaltı bittikten sonra bu tarih. Üçüncüsü de 24.7.2007 bakın tarihe 24.7.2007 tarihli telefon görüşmesi MİT’in artık suikast yapılacağı ihbarını Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı gönderdiği tarih. Şimdi gözaltında olduğunu belirtilmesine rağmen 23 Temmuz’da bu şahıs gözaltında olmasına rağmen beni 17 Temmuz’da nasıl arayabiliyor? Bunu nerden anlıyoruz? Buraya gelmeden önce mahkemenize ulaşan yazılar var. Nedir bu yazı? Bir tanesi benim talebim 25.2.2010 tarihli. Saipir Debzlelvidze’nin yurtdışına çıkıp çıkmadığını, kaçak olup olmadığını talebimi yapacağım onun için soruyorum. Mahkemeniz soruyor. İl Emniyet Müdürlüğü İstanbul cevap veriyor. Evraktaki isme göre şahsın yurda giriş çıkış kaydının olmadığı tespit edilmiştir diyor. 15 nolu evrak; Mete Yalazangil şüpheleniyor durumdan ve talepte bulunuyor Mahkemenizden 13.7.2009 tarihinde Mahkemenize MİT müsteşarlığından gelen cevabi yazı var, kim hakkında biliyor musunuz? Saipir Debzlelvidze hakkında. İlgi yazıya konu Saipir Debzlelvidze hakkında müsteşarlığımızca herhangi bir araştırma yapılmamış olup, şahısla ilgili intikal etmiş bilgiye de rastlanılmamıştır diyor, bu da MİT yazısı. Yaklaşık sizin Mahkemenize ulaşan yazıdan 1 buçuk yıl önce Mete Yalazangil sormuş benim konu değil karşıma çıktı. Şimdi İstanbul Cumhuriyet Savcılığının 32355 numaraları savcımızın imzasıyla 16.8.2011 tarihinde Saipir Debzlelvidze’ye bu sefer siz ışık tuttunuz talebim doğrultusunda. 16.8.2011 tarihinde gönderilmiş 5, 15.6.2011 tarihli 16 numaralı belge bu. 2011/392 değişik iş nolu kararın 3-C-B-B Nolu ara kararı gereği. Şimdi Sayın Başkanım bakın ilk sayfada Saipir Debzlelvidze diyor ki en altta. Benimle 17 Temmuz’da görüşen Saipir Debzlelvidze için Saipir Debzlelvidze isimli şahsın 18.7.2007 tarihinde salıverildiği bildirilmiştir, bir üst satırda gözaltında olduğunu yazıyor. Saipir Debzlelvidze acaba polis tarafından mı şey bana yönlendirildi aratıldı ve 24’ünde tekrar arama yapıyor ve arkasından Başbakana suikast çıkıyor.”
Mahkeme Başkanı: “Bağlayın bağlayın taleplerinizi alalım.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Şimdi Mahkemeniz topluyorum, topluyorum. Mahkemeniz istedi bütün illerden Başbakana suikastla ilgili Sayın Haşıloğlu dün size bahsettiğim konu, dikkatinizi çekmek istiyorum, altını çizmek istiyorum Sayın Savcılarımın da öyle. Bir tane suikast soruşturması mahkemenize bildirilmedi. Bu gizli bilgi değil, açık bilgi. Nasıl açık bilgi? Televizyonda yayınlandı, Başbakanın uçağına suikast yapılacağı bildirilen bir Azeri uyruklunun gizli tanıklığı doğrultusunda MİT İstanbul Başkanı Nuri Gündeş ile Genelkurmay 2. Başkanı Emekli Orgeneral Çevik Bir’in sorgulandığı ve Azeri uyruklu kişinin Çevik Bir’in veya hatırlamıyorum şuan tarih itibariyle ama ilgili tarihlerde sorarsanız televizyon haberlerini bulursunuz. Ya Çevik Bir’in emriyle Nuri Gündeş’ten ya da Nuri Gündeş’in emriyle Çevik Bir’den odasına girerek çanta içerisinde roket aldığı, bu sırada da yanında Mehmet isimli bir yüzbaşı olduğu ana haber bültenlerinde bu tarihte yazıldı. Bu soruşturma Mahkemenize ulaşmadı, neden, İstanbul Savcılığı neden ulaştırmadı? Bir şeyi deşifre etmiş olabilirim, bir soruşturmayı ancak Mahkemenizden saklı kalamaz. Benden saklı tutabilirsiniz ancak bana bu kader yükü yükledikten sonra o savcılığın mahkemenize bunu göndermesi lazım.”
Mahkeme Başkanı: “Bağlayın efendim.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Bağlıyorum Sayın Başkanım. Ergenekon terör örgütü şemasında Sayın Savcılarımı da ilgilendiriyor bu bu yönde talebim olacak, şimdi. 2. suikast timi olarak Mete Yalazangil, Zeki Yurdakul Çağman, Saipir Debzlelvidze ve Tuncay Hacıbektaşoğlu benim timim başında hücre yapılanmasının başında olduğumu gösteren şemaya hücre timi elemanları olarak yerleştirmişlerdir. Şimdi talebimi yapıyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim onu uzun uzadıya okumayın en son talebinizi alalım. Son cümlenizi alalım, bağlayın.”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Evet şimdi savcılıktan, savcılıktan sorulmasını istiyorum 17.7.2007 tarihinde suikast iddiası yokken nasıl savcılık oraya o tarihte suikast iddiasına dayandırarak iddiada bulunduğunu, örgüt şemasını bu iddiaya göre mi, bu kurguya göre mi düzenlediğini belirten bugünkü tarihli 1 numaralı dilekçem. Diğer dilekçem Sanık Saipir Debzlelvidze’nin 13. Ek delil klasöründeki 467 ve 68 ve 471 numaralı telefonları, telefon tapelerini 3 ayrı telefon tapesinin gözaltındayken nasıl yapıldığının sorulması. Bunu da verelim 2 numaralı dilekçem. 3 numaralı dilekçemde şu; 5 Aralık itibariyle Sayın Hakimim reddi hakim talebinde de bulunmuştum gerekçesi. O beyanım sırasında izlenen görüntüler dahil, Samanyolu Televizyonuna ait. Bugünkü izlenen görüntüler, bugünkü beyanlarım ve geçmişe yönelik yapmış olduğum beyanlarım dikkate alınarak Mahkemenizin Ergenekon terör örgütü ifadesinin kullanılmasını yasaklamasına rağmen ortaya çıkmış, açığa kavuşmuş, kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmamasına rağmen hakkımda Mahkemenizin yargılamasını etkileyecek çünkü mahkemenizden çıktı bu haber. Haber kaynağı sizsiniz Sayın Hakimim, Mahkemeniz yani. Samanyolu Televizyonu hakkında hala yargılaması devam eden bu davayı etkilemek için 5 Aralık 2011 tarihinde heyetinize izlettiğim Başbakanın beyanlarında görevleri bu diyerek henüz kesinleşmemiş yargılamanın sonucunu etkilemek üzere beyanda bulunmasından dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında ve Mahkemenizi yanılttığı için ve ihbar notunu gönderemediği için ve 2007 Temmuzunda Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığına gönderdiği yazılarda benim ismim geçmemesine rağmen ismimin var olduğunu bildirdiği için MİT, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Samanyolu Televizyonu hakkında ayrı ayrı soruşturma başlatılması yönünde ayrı ayrı kararlar vermenizi talep ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı. Sanıklardan başka. Buyurun.”
Sanık Osman Yıldırım söz istedi verildi: “Muhterem Başkanım, Muhterem Heyet Üyeleri, Yüce Mahkemenizin Heyetine saygılarımı arz ediyorum. Biraz önce Semih Tufan telaffuz ettiği bir konu vardı. Semih Tufan’ın benim Zafer Tekin’e gönderip bir nesneyi almamı söylediğime dair herhangi bir beyanım yok, böyle bir beyanım yok. Zaten yeryüzünde hiçbir iradenin beni bir yerden bir yere gönderip bir nesneyi almamı isteyecek bir irade tanıyorum zaten. Yeryüzünde böyle bir irade kendi irademden üstün böyle bir irade yok. Dün burada Sanık Bedirhan Şinal’a bana suikast düzenlemeyi planlayan emniyet mensuplarının isimlerini istedim kendisinden. Kendisi bana birtakım isimler verdi ve ben kendisine ben bu isimleri Mahkeme Heyetine söylemesini istedim. Mahkeme Heyeti bu isimleri çağırıp tanık sıfatıyla dinlenmesini söyledim. Ancak kendisi orada kürsüde bu isimleri Mahkemenize açıklamayı, açıklamaktan kaçınmıştır. Bu suikast konusunun buna ikna olmuş değilim, ancak bu konunun aydınlığa kavuşması gerekir. Emniyet Müdürü Mutlu Ekizoğlu, Sanık Bedirhan Şinal’ın bana verdiği isimler; Emniyet Müdürü Mutlu Ekizoğlu, Emniyet Müdürü Hüseyin Işıldık, Başkomiser Sait Gök, Başkomiser Serdar Akça, 5 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi Müdürü Ramiz Atuğ, Ramiz Atuğ hem Gaziantep’te benim müdürümdü, hem burada benim müdürümdür, kendisi Saygıdeğer bir şahsiyet. Kendisi 5 noluya şuanda 5 nolu da görev yapmaktadır, 1 nolu. Diğer 2. bir müdürün ismini verdi, müdür Mustafa, Serbaşgardiyanın ismini verdi serbaşgardiyan Burhan, Gardiyan Mustafa. Müdür, 2 Mustafa var, Müdür Mustafa, Gardiyan Mustafa idare memuru. Bu bana vermiş olduğu isimleri Yüce Mahkemenizden bu isimlerin çağrılmasını, tanık olarak dinlenilmesini talep ediyorum. Bu konunun aydınlığa kavuşması gerekir. Ancak ikna olmadığımı da belirtmek isterim. Allah’ın bana lütfettiği şekilde her daim zafere kurulu bir savaşçıyım. Bana nasıl suikast düzenleyeceklermiş bunu doğrusu anlamış değilim. Yüce Mahkemenizden tahliyemi değerlendirmesini talep ediyorum, tahliyemi talep ediyorum, saygılarımı arz ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Sanık Bedirhan Şinal söz almadan konuştu, anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Konuştunuz tamam beyanda bulundunuz tamam. Başka sanık konuşmak isteyen varsa. Buyurun İsmail Bey.”
Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi: “Sayın Başkan 18 Aralık’ta bir mahkemeye gittim Silivri’de. Heyetinize ve Mahkemeye hakaret suçu. Şaşırdım iddianamesini görmemiştim. Burada şahsınıza ve mahkemeye karşı bir saygısızlık yapmamak için elimizden geleni gös… gelen gayreti gösteriyoruz.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim zaten burası hakaret yeri değil, yani kimse kimseye hakaret edemez, etmemeli.”
Sanık İsmail Yıldız: “Hayır hayır zaten bu mümkün değil.”
Mahkeme Başkanı: “Mahkeme Heyetine de etmemeli buyurun.”
Sanık İsmail Yıldız: “Çünkü yerimize otururken, kalkarken, giderken gelirken size azami gayret gösteriyoruz ama hakkımda bir suç duyurusu hakaret ettiğimden dolayı bir suç duyurusu var, şaşırdım. Bir de Abdullah Gül’e hakaret ettiğimi söylemişsiniz, Mahkemesi devam ediyor fakat şunu kendi durumumu açıklamak zorundayım, bunu bilmenizde fayda var. 11 Mart 2011 tarihindeki konuşmalarımdan ötürü gitmişim Mahkemeye orda ki konuşmalarımı hakaret kabul etmişsiniz ve bir suç duyurusunda bulunmuşsunuz. Sayın Başkanım ifadelerimi dinlerseniz zaten rahatsız olduğum anlaşılacak. Sayın Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu demişti hasta mısın diye 11 Aralık pardon 11 Mart 2011 tarihindeki beyanım esnasında hasta mısın, seni hastaneye gönderelim mi diye sormuştu, gönderdik mi diye de sormuştu, ben cevap ver…. yani cevap olarak deli değilim dedim. Şimdi ilerleyen süreçte 27 Aralık pardon 27 Mayıs 2011 tarihinde Silivri Devlet Hastanesi hakkımda bir rapor düzenliyor sanrı rahatsızlığı var diye. O raporun Silivri Devlet Hastanesinden istenilmesini talep ediyorum. Sanrı rahatsızlığı var diye bir rapor veriyor ve beni Bakırköy Akıl ve Ruh Hastalıkları Hastanesine sevk ediyor. 31 Mayıs’ta ben Silivri Devlet Hastanesinin sevkiyle Bakırköy Akıl ve Ruh Hastalıkları Hastanesine gittim ve yaklaşık 63 gün orda kaldım, tedavi gördüm. 63 gün sonunda ve sonunda ordan ayrılırken hezeyanlı, hezeyanında bozukluk diye bir teşhisle çıkışım yapıldı. Ordanda o raporun istenilmesini istiyorum çünkü Mahkeme dosyasına gelen rapor gördüğüm kadarıyla eksik, bir 3 sayfalık eksiklik var Sayın Başkanım. Yanılmıyorsam orda daha geniş bir ifadeyle hastalığı anlatan bir yazı vardı 3 sayfa. O yazı gözükmüyor buradaki dosyada. O yazının Bakırköy Akıl ve Ruh Hastalıkları Hastanesinden talep edilmesini istiyorum. Ayrıca Silivri Devlet Hastanesinden de düzenlenen raporun talep edilmesini istiyorum. Sayın Başkanım ben Tekirdağ 2 nolu F tipi cezaevinde kaldım o sürede de psikiyatrisi gittim, Silivri pardon Tekirdağ 2 nolu F tipi cezaevinden ve Tekirdağ Devlet Hastanesinden de gördüğüm tedaviyle ilgili evrakların istenmesini talep ediyorum bunlar önemli. Bir de 2010 tarihinin Eylül ayından itibaren, 2010 yılının Eylül ayından itibaren aileme yazdığım mektup ve faksların 4 nolu cezaevinden talep edilmesini istiyorum. Onlar incelendiğinde benimle ilgili en azından hastalığımın boyutu hakkında bir fikir edineceksiniz. Yani 4 nolu devlet pardon 4 nolu ceza ve infaz kurumundan yazdığım mektupların tümünü Sayın Başkanım ve faksların tümünü talep ettiğinizde göreceksiniz ki ben bir rahatsızlık getirmişim, ağır bir rahatsızlık ve buradaki konuşmalarımdan belli. O konuşmalarımı alıp okuduğumda, alıp okuduğumda hastalığın boyutunu ben kendimde teşhis edebildim. Zaten şuanda tedavim devam ediyor, sürüyor ama mahkemenin şuanda 208. mi, 209. mu bilmiyorum celsesi yapılıyor Sayın Başkanım. Ben 177. Celsede bir konuşma yapıyorum. O konuşmadan 2 tane suç duyurusu çıkarılıyor hakaret. 2 tane hakaretten dolayı suç dava açılıyor hakkımda. Onun sağlıkla ilgili bağlantıları mutlaka karşınıza gelecektir. Bunun üzerine Bakırköy Akıl Hastanesindeyken benim avukatım benim orda ki durumumu görüp Mahkemenize bir dilekçeyle müracaat ediyor. Diyor ki İsmail Yıldız’ın ceza ehliyetinin tam olup olmadığının belirlenmesini istemek üzere adli tıpa sevkimi istiyor 26 Aralık’ta da adli tıpa gideceğim Sayın Başkanım. Ancak takdir ederseniz 177 Celse ben buraya gelip ifade vermeye çalışıyorum 177 Celsedir devam eden bir kovuşturma esnasında mutlaka insanların sinirleri yıpranır 177 Celse. Zaten Mahkemenin psikolojisi hem sizi hem bizi ciddi ölçüde yıpratıyor Sayın Başkanım. Ben daha önce burada bir yazı okumuştum. Şeyh Edebali’nin Osman Beye nasihati diye kısaca bir okuyacağım bu önemli. Çünkü gerginlik ve vücudumuzdaki o gerginliğin tahribatı gittikçe artıyor. Biz burada ben burada elimden gelen her şeyi yaptım, saygımı göstermek çerçevesinde ve size yardımcı olmak çerçevesinde. Çünkü aklanmak gerekiyor ve buradaki mahkemeden biran evvel çıkıp kurtulmak istiyorum. O çerçevede ben bildiklerimi söyledim, anlattım. Ama hasta olduğum tarihlerde ortaya çıksın ki sizin değerlendirmeniz objektif olabilsin ve bundan sonra en azından mahkemenin psikolojisine bir katkıda bulunsun diye Osman Beye nasihati bir okuyorum çünkü hepimize yapılan bir nasihat bu. Diyor ki Şeyh Edebali; Ey oğul diyor; beysin bundan böyle öfke bize, uysallık sana, güceniklik bize, gönül almak sana diyor, suçlamak bize katlanmak sana, acizlikler bize, yanılgı bize hoş görmek sana, geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana diyor. Kötü göz şom ağız haksız yorum bize, bağışlamak sana. Ey oğul bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana, üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana, ey oğul yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah-u Teala yardımcın olsun, beyliğini mübarek kılsın, Allah yolunda, Allah yoluna yararlı etsin, ışığını parıldasın uzaklara iletsin, yükünü taşıyacak güç, ayağını sürtmeyecek akıl ve kalp versin diyor Sayın Başkanım. Burada bir sürü gerginlik yaşıyoruz Sayın Başkanım derdimizi ifa ederken, ifade verirken, beyanda bulunurken mahkemenizde aynı gerginliği mecburen yaşıyor ve bunlar Silivri Devlet Hastane…. ee Silivri Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu olarak gidiyor. Zaten mahkemede burada bir davamız var, davanın üstüne davalar biniyor. 177 Celselik bir mahkeme sürecinde veya 208, 209 Celselik bir mahkeme sürecinde benden sağlam bir psikolojiyle burada savunma yapmak, beyanda bulunmak beklenilmemeli Sayın Başkanım, aynı şey sizin içinde geçerli. 208, 209 Celsedir ve benim o suçu işlediğim iddia edilen 177. Celsede burada sağlam bir akılla, sağlam bir beyinle ve dağılmamış bir vücut, akıl ve ruhsal vaziyette beyanda bulunmak, savunma yapmak giderek güçleşiyor. İnsanların hepsinin bir tükenme, dayanma takati var, biz bu dayanma takatimizi kaybettik Sayın Başkanım. Ben 177. Celsede kaybetmişim sizde suç duyurusunda bulunuyorsunuz. Aynı şeyler sizin içinde geçerli, sizinde belli bir noktadan sonra artık dayanma, tahammül etme gücünüz azalıyor ve dayanamaz hale geliyoruz. Bu Mahkemenin psikolojisi bu Sayın Başkanım; bu Mahkemede oluşan psikoloji bu. Burada size hakaret kastı olmadığı gibi Cumhurbaşkanına hakaret kastı da yoktur. Neden hakaret kastı yoktur; adaleti arıyoruz, kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz, Mahkemenin bu anlamda biraz hoşgörü göstermesini ve sanıkların psikolojini anlamasını istiyoruz. Bizde sizin psikolojinizi anlamaya çalışıyoruz. Ben kendi adıma söylüyorum, düşünüyorum, bir empati yaparak konuşuyorum burada. Hemen hemen tüm konuşmalarımda onu yapmaya çalıştım rahatsızlandığım dönem ayrı doktor raporuyla sabit olaca0. Onun dışındaki dönemlerde de hemen hemen empatiyi sürekli yaptık. Buradaki kişilerin davayı taşıyabilecekleri bir takat sınırı var bir dayanma sınır var, Mahkeme Heyetinin de aynı şekilde bir dayanma süreci var Sayın Başkanım bu süreçleri tüketiyoruz yavaş yavaş. Süreçler dayanma takati azalan herkesin gerginliği artıyor ve yavaş yavaş psikolojimiz bozuluyor ve bunu Mahkeme süreci yapıyor, buradaki söylenen sözleri üzerinize almanıza gerek yok. Ankara’dan sizin Mahkemenizi bağlayan ve bizleri bağlayan birtakım sözler ediyor, siyasetçilerin meydanlarda yaptıkları konuşmalarda meze olduk biz Sayın Başkanım. Sizde meze oldunuz, Mahkemenize bir söz söylerken o sözü söylememizin sebebi Ankara’daki siyasi beyanlardır, verilen demeçlerdir, siyasilerin ya da bazı köşe yazarlarının yazdıkları yazılar, söyledikleri sözlerdir Sayın Başkanım. Size yönelik, bize burada yargılayan ve adaleti en azından bize yansıtacak olan sizlere yönelik direk bir hakareti benim davranışlarımda ve sözlerimde bulamazsınız. Bunu belirtmek istedim, durum budur.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun. Buyurun Özcan Bey.”
Sanık Özkan Kurt söz istedi verildi: “Sayın Başkanım daha önce 14. Ağır Ceza Mahkemesi ve heyetinize yazılı ve sözlü olarak yaptığım savunmalarda belirttiğim gibi Sayın Zekeriya Öz’e bir mektup yazdım fakat bu mektubu yazmakta hiçbir art niyetim yoktu, kendisinden burada bu kürsüde savunma yaparken de özür dilemiştim. Sayın Zekeriya Öz’ü bulunduğu makam dolayısıyla tehdit etmem mümkün değildir. Ben devletine saygı duyan bir insanım. Fakat yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Daha öncede belirttiğim gibi bir mektubun cezasının 19 ay olması, 19 aydır tutuklu bulunmamı gerektirdiğini düşünmüyorum. Ben daha önceki beyanlarımda yazılı ve sözlü savunmalarımda buradaki sanık sıfatında bulunan hiçbir kişiyi tanımadığımı beyan etmiştim, bu beyanımı yeniliyorum, bu davada sanık olarak bulunan tutuklu ya da tutuksuz hiçbir sanığı hayatım boyunca hiçbir münasebetim söz konusu olmamıştır. Bu nedenle dosyamın bu davadan ayrılmasını talep ediyorum. Gerek 19 aydır tutuklu bulunmam, gerek sözlü arz ettiğim gerekse yazılı savunmalarımda, savunmalarım doğrultusunda resen nazara alınacak sair durumlara binaen tutukluluğumun bihakkın olmadığı takdirde adli kontrol uygulanarak tutukluluğumun sona erdirilmesini tutuksuz olarak yargılanmamın devamını tarafınızdan arz ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun. Buyurun Erhan Bey.”
Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, Sayın Başkanım silah veren arkadaşlarda tutuklandı, bombaların kime ait olduğunu tabi biz bilmeyiz, bilmemizin de mümkünatı yok, ama silahları da biliyorsunuz benim vermediğimde anlaşıldı. Bombaları benimde vermediğim anlaşıldı. Ben gazeteyi bombalamadım da, atmadım da, attırmadım da, ben daha önce Osman Yıldırım’la beraber İzmir’e de gitmişliğimiz oldu. Osman Yıldırım’ın bir arkadaşıyla beraber 3 kişi beraber İzmir’e gittik. Osman Yıldırım orda alacaklı birisinde alacaklı olduğunu söyledi bana, bir arkadaşı da vardı yanında üçümüz beraber İzmir’e gittik. Şimdi İzmir’e giderken Osman Yıldırım’ın orda ki arkadaşı yani beraber bizimle İzmir’e gelen arkadaşı diyelim gitti orda bir eylem gerçekleştirdi, gitti birilerini vurdu, benim tanımadığım, etmediğim birisiydi. Bu eylemi bana da mı mal ettirecektiniz? Yani sanki bende mi işin içerisinde varmışım gibi olacaktı? Ama ben adamı hiç tanımıyorum. Şimdi Danıştay meselesi de aynı şekilde. Ben Danıştay’ı basmadım, ben Osman Yıldırım’la beraber gittim, bunu defalarca kere söyledim, Osman’da bunu kabul ediyor, doğruluyor diyor, benimle beraber geldi diyor bu adam diyor ve Osman Yıldırım diyor ki benim Ankara’da birisinden alacaklıyım diyor siz benimle beraber gelin diyor. Ben Alparslan’ı tanımıyorum. Alparslan Osman’ın arkadaşıdır. Alparslan gidiyor orda Danıştay’ı basıyor, adamları vuruyor, adamın biri Mahkemenin Başkanı da kalkıyor orda yanilerle, veyalarla, olabilirlerle bize ceza veriyor. Ya biz diyoruz biz oteldeyiz adam diyor yok sen otelde değilsin diyor sen Danıştay’dasın diyor. Yav ben diyorum ben otelde yatıyorum. Çağırıyor otelin tanıkları, kendisi çağırıyor o otelin tanıkları geliyor diyor ki bunlar diyor otelin görevlileri diyor bunlar otelde yatıyor diyor, o adam onu görmüyor. Ben diyorum ben teslim oldum diyorum o diyor yok sen teslim olmadın diyor sen diyor suçüstü yakalandın diyor. Yav kardeşim ben gittim Kartal Jandarma Karakoluna teslim oldum. Suçlu bir adam gider teslim olur mu? Olmaz değil mi? E ben suçsuzdum. Aynısını da anlattım ben bunu da söylüyorum Osman Yıldırım yemin billah olsun hiçbir şey bilmiyor. Hiçbir şeyle alakası, ilgisi yok adam sadece bir kalkan. Sadece tanıdığı tek bir kişi Alparslan Arslan’dır. Belki Alparslan Arslan Alparslan Arslan’ın çevresi Danıştay üyelerini öl… Cumhuriyet Gazetesi olaylarıyla irtibatlı olabilir ben bunu bilmiyorum ben Alparslan Arslan’ı tanımıyorum. Ama Alparslan Arslan kendince Osman Yıldırım’a öyle inceden inceye bir şeyler anlatmış olabilir, Osman Yıldırım’da sanki kendisi biliyormuş gibi yapıp konuşuyor. Ben Osman Yıldırım’ın da inan ki masum olduğuna, suçsuz olduğuna inanıyorum. Sadece Cumhuriyet Gazetesine 1, 2 tane bomba attırmış onu da neye yönelik attırdığını da söylüyor. Adam diyor ki bana para teklifinde bulundu. Kim? Bence Alparslan bulundu. Alparslan ona birtakım para filan teklifinde bulundu o da ne yaptı, bundan etkilendi, getirdi İsmail ve Tekin örgütleştirdi yani örgütleştir nice ikna etti. Dedi ki arkadaşlar bu bombaları atın dedi ben yakında avukat arkadaşımdan bu parayı alacağım size önerdiğim paranın tamamını vereceğim. Doğru mudur İsmail? Benim alakam yok, ben gazeteye bomba atmadım. Ben hiçbir örgütün üyesi, yönetici hiçbir yerinde değilim. 6 yıldır tutukluyum, psikolojim altüst oldu ve Alparslan’la da bunu kabul ediyor Sayın Başkanım diyor ki bu adam diyor ben bu adamı tanımıyorum, bende Alparslan’ı tanımıyorum. Ya Alparslan, malparslan gibileri, Osman gibileri benim etrafımda bile dolaşamazlar, yeminle söylüyorum.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılmadı.
Sanık Erhan Timuroğlu: “Küfür etme. Dolaşamazlar Sayın Başkanım. Yani bunların bana ulaşması için 3, 5 kişiyi araya sokmaları lazım. Ama ben bunların masumiyetine acıyarak bunları yanımda barındırdım. Bunlara sahiplendim. Osman Yıldırım o Şirinevler’de, Bahçelievler’de bir tane arkadaşı varmış işte ağabeyi Esen Türkyılmaz onu orda göndermiş o da geldi Sultanbeyli’nin arka mahallelerine filan geldi. O orada sürekli oranın serseri, psikopatları hapçılarla, tinercilerle kavga halindeydi. Bende üzüldüm, getirdim Ataşehir’de o Ataşehir’de de Yeniçamlıca Mahallesinde onu bir yere ortak ettirdim. Desin yalan, yalan değil. Ondan sonra orayla da arası bozuldu. Ondan sonra dedim gel Hovarda’da bizim yanımıza gel. Birkaç sefer geldi, bir arkadaşını getirdi dedi burayı düzenlendirelim olur dedim. Ondan sonra Koko Coco’ya geldi, herhalde bu işlerle tatmin olmadı, en son Tekin’le, İsmail’i bir şekilde ikna etti bu eylemleri yaptırdı. Bu eylemlerin benimle ne alakası olabilir? Yani şimdi ben bunu soruyorum. Ben Danıştay’ı vurmadım, ben kimseyi örgütleştirmedim, benim Alparslan’la, Osman’ı yönlendirmemde mümkünatı yok. Bunu sizlerde biliyorsunuz Sayın Başkanım. Ben Cumhuriyet Gazetesini hayatım boyunca okumuş bir adam değilim. Cumhuriyet Gazetesiyle benim ne işim olabilir? Yani ben Cumhuriyet Gazetesine niye bomba atayım? Ben paranın peşinde koşacak bir adam olsaydım size yeminle söylüyorum paralı insanların çok çok birçoğu bana gelip kendilerini benim yanımda güvencede hissederler. Ben insanların parasında asla ve asla gözüm olmadı, hiçbir zamanda olmayacak. Parada gözüm olmuş olsaydı, ben bir sürü insanın parasını alabilirdim. Alırdım da yani bende o güç, o kuvvet vardı. Ben alırdım, almıyordum Sayın Başkanım benim parayla pulla işim yok. Ben 50 milyonla, 100 milyonla yetinen bir adamım, bununla kendini geçindirebilen bir adamım. Sayın Başkanım sizlerde iyi biliyorsunuz ben oteldeydim otel kayıtları var sizde, ben otelde yatıyorum. Osman Yıldırım diyor ki ben Alparslan Arslan’la görüştüğüm zaman, konuştuğum zaman diyor bunu Danıştay olaylarından vazgeçirmeye çalıştım diyor. Alparslan diyor beni dinlemedi diyor. Siz soruyorsunuz diyorsunuz peki Erhan’la, İsmail var mıydı yanınızda diyorsunuz. Osman ne diyor; yok diyor onlar yoktu diyor. Peki diyor bunlar sizinle Ankara’ya geldikleri zaman bunlar Danıştay’ı vurmak için mi geldi diyor. Siz soruyorsunuz Osman’a. Osman yok diyor onlar benimle beraber geldi diyor ben onların suçsuz olduğunu zaten söylüyorum diyor. Alparslan’a soruyorsunuz, Alparslan zaten her seferinde söylüyor diyor bu adamların ben tanımıyorum, bunların benimle ilgisi yok, bunlar Osman’ın arkadaşıdır, bunlar Danıştay’ı vurmak için gelmedi diyor. Diyorsunuz arabanın bilmem neresinde 3 tane silah vardı siz bu silahları gördünüz mü? Bende diyorum ki ben bu silahları görmedim ben o arabayla zaten Ankara’da da geziyordum. Ankara adım başı da trafik polisleri, her taraf polis kaynıyordu. Ben o kadar saf mıyım silah dolu, cephane dolu bir arabayla oralarda turlayacağımı, gezeceğimi? Kamera kayıtlarında mevcut değil mi, ben o etrafta zaten arabayla dolaşıyordum. 16 Mayıs’ta adam gitmiş keşif yapmış biz arabada oturuyoruz, orda kahvede oyun oynuyoruz, pastaneye oturup çay filan içiyoruz. Sözde biz keşfe gitmişiz. Peki, oralarının kamera kayıtları filan yok mu? Var. İsteyin o kamera kayıtlarını Sayın Başkanım bizim nerde olduğumuz anlaşılır. Ben bir kere yeminle söylüyorum bunu her zaman söylüyorum ben Danıştay’ın ne olduğunu bilmiyordum. Yani bana sorsalar Danıştay şimdi ben cezaevine düştüğüm zaman etrafımdaki komşular bana yazıyordu sen hangi olayda geldin diyor. Şimdi diyorum Danıştay desem bu adam diyecek hele bir anlat bakayım sen Danıştay’dan dolayı gelmişsen Danıştay’ı bize anlat. Yav ben Danıştay’ın ismini bilmiyordum, yani adama ne cevap vereceğim onu bile bilmiyordum vallahi ciddi diyorum ya burada gülünecek bir şey yok yani samimiyim burada yeminle söylüyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Mahkemeye muhatap olun.”
Sanık Erhan Timuroğlu: “Tabi. Yok, arkadaş gülüyor da Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Tamamlayın sözlerinizi tamamlayın. Buyurun devam edin.”
Sanık Erhan Timuroğlu: “Sayın Başkanım, şimdi bunların hepsini göz önünde bulundurun yani gerçekten suçsuzuz. E zaten bak Sayın Başkanım bir de şu var buraya gelen bir sürü tanık oldu değil mi? Sayısız tanıklar geldi, bunların hiç biri bizimle ilgili bir şey konuştu mu, bir tane kapıcı hariç, o da sonradan inkar etti, yok dedi bu değil dedi bilmem kıvırcık saçlı, bilmem başkası, o da dümenden beni teşhis etti, herhalde şemayı önüne koydu, onunda gözü beni yedi muhtemelen. Vallahi. Onunda gözü beni yedi muhtemelen. Tamam, benimde çorbada katkım olsun anlamında tamam dedi ben burada bunu görmüşüm ben hayatım boyunca o siteye de gitmiş değildim, o kapıcıyı da görmüş değildim, o Recep Özkan’ı da tanımış değildim, Alparslan’ı da bilmiyorum, Süleyman’ı da bilmiyorum, Aykut’u da bilmiyorum hiç kimseyi tanımıyorum, tanıdığım tek 2 kişi var burada, 3 kişi Osman, İsmail bir de Tekin İrşi’yi tanıyordum. Başka kimseyi de tanımıyordum. Ben Ankara’ya Danıştay’ları vurmak için gitmedim, Osman Yıldırım burada merhamete geliyorsa samimi olarak delikanlıca soruyor diyor söylüyor diyor ki bu adam benimle beraber geldi diyor. Ben orda alacaklıydım diyor bu adamlar benimle beraber geldi diyor, Sayın Başkanım bunu söylüyor. Bir tane hanımefendi var Aysel Sağlam geldi burada ne konuştu Ankara’da da söyledi, burada da söyledi. Ya dedi Alparslan’ın yanında dedi 2 tane istihbaratçı var dedi ben eğitmenim dedi. Ben biliyorum kimin istihbaratçı olup olmadığını dedi bellerindeki silahları gördüm dedi. Orhan Karadeniz bayana baskı yapıyor, zorla beni gösteriyor diyor bu mudur, bu mudur diyor. Kadın orda isyan etti Sayın Başkanım çıldırdı bu değil dedi Sayın Başkanım dedi bunlar ne alakası var dedi bunlardan hiçbiri değil dedi Alparslan (1 kelime anlaşılmadı) başkalarıydı dedi buraya geldi yine o hanımefendi beni teşhis edemedi dedi burada değiller dedi sadece Alparslan Arslan’dır dedi. E diğer gelen bir sürü tanıkların hiçbirisi zaten beni teşhis etmedi, beni tanımadılar, bu değil dedi. Çağırdığınız hemen hemen buradaki sanıklarında hiçbirini tanımıyorum, bunların hiç biride beni tanımıyor. Yani birçok kişiyle Sayın Başkanım düşünce olarak da bile tersiz yani anlatabiliyor muyum? Yani kıblelerimiz bile birbirine ters. Ya bunların hepsini göz önünde bulundurun Sayın Başkanım, tahliyemi istiyorum.”
Saatin 15:20 olduğu görüldü.
Dostları ilə paylaş: |