ÇÖZÜm arama konferansi-vii “Çağdaş İş Kanunu Tasarısı ve İş Güvencesi Kanunu”



Yüklə 273,59 Kb.
səhifə1/4
tarix30.07.2018
ölçüsü273,59 Kb.
#63549
  1   2   3   4



ÇÖZÜM ARAMA KONFERANSI-VII

Çağdaş İş Kanunu Tasarısı ve İş Güvencesi Kanunu”


Açılış Konuşmaları

OTURUM BAŞKANI: Erhan PEKER

-------o--------

TAKDİM - İNTES Yönetim Kurulu Başkanvekili Sayın Erhan Peker’i kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Peker.

Bugünkü toplantımızın konuşmacıları: TİSK Genel Sekreteri Sayın Bülent Pirler, Çalışma Genel Müdürü Sayın Ömer Benokan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Sayın Tankut Centel.

Toplantımızı yönetmek üzere, sözü Sayın Peker’e devrediyorum.

OTURUM BAŞKANI ERHAN PEKER – Sayın Bakanım, değerli misafirlerimiz, basınımızın kıymetli mensupları; 7.sini düzenlediğimiz Çözüm Arama Konferansı’na hoşgeldiniz.

Konferansımızın açılış konuşmasını, sırasıyla İNTES Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Şükrü Koçoğlu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu yapacaklardır.

İlk konuşma için buyurun Sayın Başkan.

İNTES BAŞKANI M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Sayın Bakanım, Sayın Başkanlık Divanı, sayın misafirler, sektörümüzün değerli temsilcileri, sayın sendika başkanlarımız; konferansımıza hoşgeldiniz.

20 yıldır sürdürdüğümüz geleneksel toplantılarımız iki yıldır “Çözüm Arama Konferansları” olarak ikinci bir seride devam etmektedir. Bugünkü konumuz, şu anda birkaç senedir Türkiye'nin, özellikle iş hayatının gündeminde olan konu İş Güvencesi ve İş Kanunu ile ilgili.

Bundan evvel ben size, inşaat sektöründe bu kanunun yeri nedir, kısaca arz etmek istiyorum.

İstihdam kapasitesi bakımından, iş kolları itibariyle en çok sayıda, yani yüzde 15’lik payda işçiye çalışma imkânını sağlayan inşaat sektörü, istihdam yönünden de değişik bir yapı sergilemektedir. İstihdam, inşaat sektöründe mevsim koşullarına bağlıdır ve bu inşaat faaliyetlerinin doğal bir sonucudur. Kış aylarında azalan işçi sayısı yaz aylarında maksimum seviyeye ulaşmaktadır. Ayrıca, idareyle yapılan sözleşmelerde mevsim dolayısıyla çalışılamayacak günlere ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. İş Güvencesi ile ilgili bir kanun yapılıyor, ama benim devletle olan mukavelemde de -bölgelere göre- deniliyor ki: “Sen şu aylarla şu aylar arası çalışmayacaksın”. Devlet bana: “İşçi çalıştırma” diyor mukavelemde. Yani, elimdeki mukavele ile İş Güvencesi Yasası çeliştiğini vurgulamak istiyorum.

Mevsim ve hava koşullarının çalışmayı olanaksız kıldığı dönemlerde istihdam edilen işçi sayısında önemli düşüşler meydana gelmektedir. Bunun yanında, düzensiz ve yetersiz ödenekler ise, istihdam kapasitesini ayrıca olumsuz etkilemektedir. İnşaat sektörünün öncelikli çalışma ve istihdam alanı kamu yatırımlarıdır. Kamu yatırımlarının temel kaynağını devlet yatırımları oluşturmaktadır. Yatırımlar için ayrılan ödeneklerin yıllar itibariyle reel bir düşüş göstermesi, ayrılan ödeneklerin yatırım için yetersiz kalması, hatta bazı işlerde hiç ödenek ayrılmaması, ayrılsa bile ödeneğin homojen olmaması, -yıllar itibariyle- belirsizliği, sektörü istihdam boyutu ile de büyük sıkıntılara sokmaktadır.

Ayrılan ödeneklerin yıl içinde serbest bırakılma dönemlerinin ve miktarlarının düzensiz oluşu, şantiye çalışmalarını ve işçi sayısını olumsuz etkilemektedir. Çok yakın bir örnek vermek istiyorum, şu anda şantiyeler kapalı olmasına rağmen -bazı şantiyeler açık, bazıları kapalı- bizim yıllardır kadromuzda olan işçilerimiz var. Ama şu anda 2003 yılı bütçesi de belli değil. Ben benim işlerime ne kadar ödenek verilecek bilmiyorum. Hatta, “Tarım sektöründe ödenekler sıfır” olacağı söyleniyor. Yani, o zaman, ekim-kasım ayından bu yana, 15-16 aydır boşuna maaş vermiş olacağım. Bunun hiçbir mantığı olduğunu düşünmüyorum.

Bu durum, sektörün bir “istihdam standardı” oluşturmasına da imkân tanımamaktadır.

Tüm bunlara rağmen, halen yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunumuz; günlük ve haftalık çalışma saatleri, istihdam tipleri ve bunun gibi birçok konuda çok katı hükümler içermektedir. Oysa, çalışma koşulları ve biçimleri hızla değişmekte, durağan uygulamalar, yerini ihtiyaçlara uygun esnek düzenlemelere bırakmak zorundadır. Günümüzde teknolojinin ve ekonomik konjonktürün değişim hızı, işletmeleri peşinden sürüklemekte, bu hıza ayak uyduramayan işletmeleri pazar dışına itmektedir. Esneklik ve yeni istihdam biçimlerinin temelinde, bu hıza uyum arayışı ve hatta kaçınılmazlık yatmaktadır.

İnşaat sektörü, atipik istihdam yapısına, çalışma hayatındaki esnekliğe, pek çok sektörden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bunu biraz evvel mevsim koşulları ve ödenek durumuyla da açıklamaya çalışmıştım.

Bu nedenle önümüzdeki dönemde 1475 sayılı İş Kanunumuzda yapılacak değişiklik çalışmalarında, inşaat sektörünün bu özel yapısının özellikle göz önünde bulundurulmasını rica ediyoruz Sayın Bakanım.

Kanunlar yaşamın gerisinde kalmamalıdır. İş Kanunu Tasarısı da, bu mantıkla değerlendirilmek zorundadır.

Ülkemizde işverenlerimiz zaten istihdam yaratmak için bir sürü engeli aşmak zorunda. Yüksek sigorta primleri, zorla alınan sigorta primleri, işsizlik sigorta primi, ücretler üzerinden ödenen vergiler, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, sendikal tazminatlar, vesaireler... Bunlar, engellerin bazıları.

Şimdi ise karşımıza aşılması zor bir duvar konulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, bu kanun tasarısı böyle çıkarsa, bu duvara çarpmamız, klasik anlamda toslamamız daha olası görülüyor.

Türkiye çalışma hayatında bir kaos içermektedir. Yetişmiş, son derece vasıflı mühendis kadrosuna sahip olan kamuda ücret dengesizlikleri, bu kaosa en önemli örnektir. Toplu iş sözleşmeleri sonucu işçi kadrosunda yer alan çalışanların ücretleri, teknik personelin üzerinde seyretmektedir. Hiyerarşik yapıyı dahi zorlayan bu sistem, kanunlar vasıtasıyla yakın gelecekte özel sektöre de taşınmak istenmektedir. Bunu, bir elin parmakları olan işçisiyle, işvereniyle bir bütün olma bilinciyle söylüyorum. Yanlış değerlendirilmeyeceğini çok iyi biliyorum. Ama, hepimizin bildiği gibi, artık devlette bir mühendis, bir müdür, işçi statüsündeki çaycısı veya ona hizmet getiren elemanına geçiremiyor. Buna, ücret dengesizliğindeki bu farklılıklara sendikal hakların verdiği belki hava diyeyim.

Görünen o ki; eleştirdiğimiz bu konuda, devletimiz kanunla özel sektörü de bu biçime sokmak istiyor. İş Güvencesi olarak tanımlanan kanunla, hizmet akdinin feshine ilişkin çok önemli değişiklikler yapılmaktadır. Uygulamaya; geçerli geçersiz sebep, işçinin savunma hakkı, işçinin işine iadesi, toplu işten çıkarma uygulamaları, işçi temsilcileri gibi yeni kavramlar getirmektedir. Özellikle geçerli geçersiz sebep kavramı, önümüzdeki yıllarda çok büyük tartışmalara sebep olacak bir mahiyet arz etmektedir.

Ülkemizde bugüne kadar iş güvencesi olmadığı gerekçesiyle, hiçbir Avrupa ülkesinin getirmediği bir seviyeye çıkarılan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet ve sendikal tazminat gibi güvencelerin ve işsizlik sigortası dikkate alınmayarak iş güvencesi ile ilave ve mükerrer tazminatlar getirilmesi, haksızlıktır ve son derece yanlıştır.

İş kanunları, artık sadece çalışanları değil, işletmeleri de koruyucu hükümler içermek zorundadır. Ulusal endüstri ve sanayiinin var olması, uluslararası piyasada yer edinebilmesi, çalışma yaşamı normlarının da dünya koşullarına uygunluğunu zorunlu kılmaktadır. Özellikle inşaat sektörü gibi atipik istihdam yapısı sergileyen istihdamın; mevsim koşullarına, kamudan aktarılacak ödeneklere bağlı olduğu bir sektörde konu çok daha önemlidir.

Kanununun yürürlüğe gireceği 15 Mart 2003 tarihine kadar hazırlıkları son aşamaya gelen çağdaş İş Kanununun hayatı geçirilmesi konusu çok önemlidir. Bu düzenlemeler yapılmadığı takdirde, istihdam kapasitesi çok yüksek olan inşaat sektörü başta olmak üzere, bütün sektörlerde yeni istihdam alanlarının açılmasını beklemek hayalden öte bir şey değildir. Bu durum ise, cumhuriyet tarihinde en yüksek orana ulaşan işsizlik sorununun tümüyle kangrene dönüşmesine neden olacaktır. Bunun da kabul edilmesi imkânsızdır.

Kanunlar, kamu vicdanına sahip düzenlemeler içermeli ve adaleti sağlamalıdır. Hukuk sisteminin özünde, haklarda ve yükümlülüklerde eşitlik prensibi yer almalıdır.

İnşaat sanayicileri, kamu idareleriyle imzaladıkları sözleşmelerde hep devlet lehine kararlarla karşılaşmaktadırlar. Hakedişlerimizin aylarca ve hiçbir gerekçe olmaksızın beklemesi, süresinde ödenmeyen KDV’ler yanında vergi ve sigorta primlerine aylık yüzde 6 ila 8 oranında gecikme zammı vs. sözkonusu. Ben sigorta primini ödemede bir gün gecikirsem aylık yüzde 8 faiz ödüyorum, ama devlet bana aylarca hakediş vermeyince bir şey yok. Bu eşitliğin sadece kanun maddesinde kalmış olduğunu gösteriyor. Buyurun, bu adaleti hep beraber tecelli ettirelim.

Bu kanunla yüce yargımız tekrar zor durumda kalacaktır. Yargı, bir tarafta kanunî düzenlemeler, diğer tarafta ise kanunda yer almayan subjektif gerekçelere dayalı taleplerle vicdan muhasebesi yapmak zorundadır. Burada Hukukçu Sayın Dekanımız var, başka sayın hukukçularımız da var, Sayın Bakanım da burada, hukukçular, hakimler nasıl karar veriyor? Benim bildiğim, önündeki kanun metnine göre karar veriyor. Ama, halbuki biliyor ki devlet bu adama para vermemiş, devlet bunun şantiyesini kapatmaya zorlamış. Ama kanunda diyor ki: “Yok, sen bunları çalıştırmaya devam edeceksin”. Hakimin vicdanı benden yana, ama kanun metni öyle değil. Bu da ne derece sağlıklı sonuç getirir bilemiyorum.

İş Güvencesi Kanunu ile işçilerimize Avrupa Birliği ve ILO normlarından çok daha fazla haklar tanınmaktadır. Kanun hazırlanırken işyerinin bu kadar ihmal edilmesinin nedenini anlamak mümkün değil. Sadece işçi tarafının beklentilerinden hareket eden popülist yaklaşımlar hiç kimseye, özellikle ülkemize fayda getirmeyecektir. Bir örnek vermek istiyorum: Kamu İhale Kanunumuzda eşik değerler hazırlanırken bir sürü itirazlar oldu. Bu kanun hazırlanırken içerisinde olduğum bir gruptan biri olarak söylüyorum: “Eşik değer, Avrupa Birliği normlarına göre olsun” denildi ve orada kanuna yazıldı “Avrupa Birliğine üye olduktan sonra, eşik değerler Avrupa Birliği normlarına getirilecek”. Niye biz bu kanunda da böyle bir şey yapamıyoruz? Avrupa Birliği diyoruz, ne zaman gireceğimizin belli olmadığı bu süreçte niye şu anda kendimizi darboğaza sokacak bir şekilde düzenlemeler yapıyoruz? Ben bunu da öneri olarak getiriyorum Sayın Bakanım: Avrupa Birliği konusundaki Kamu İhale Kanununun taşıdığı kriterleri bu kanunun da taşınabileceğini vurgulamak istiyorum.

Bu ve benzeri yeni zorlamaların istihdama katkısı olmayacaktır. Sayın Bakanım, ödenek yok, yatırım yok, inşaat sektörü gerçekten felce uğramış. Yani, şimdi bu kanunun eski haliyle çıkması, sadece kefen dikme oluyor; ben bunu böyle yorumluyorum.

“Kayıtdışı” canavarını her gün yeni kanunlarla beslemenin ülkeye faydası olmayacaktır diyorum. Bu kanun olduğu gibi kanunlaşırsa kayıtdışı ekonomi, maalesef çok daha fazla seviyeye ulaşacaktır Türkiye'de ki, esas canavar da -bana göre- kayıtdışıdır.

Büyük Atatürk: “Köylü milletin efendisidir” demişti. Bu, tabiî Türklük şuurunu aşılamak için söylenmiş, doğru da bir laftı. Bu kanunla “İşçi milletin efendisidir” deniliyor. Gelin bu kanuna öyle demeyelim: “Bütün üretenler -tüketen değil- devletin efendisidir” diyelim.

Önümüzdeki günler herkes için yeni bir dönem ifade etmektedir. Bu dönemde, ilk adımın bilgilenmek ve bilgilendirmek olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle de bu toplantıyı düzenledik. Başta, Sayın Bakanım olmak üzere, teşriflerinizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum ve saygılarımı sunuyorum.



BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konferansımızın şeref konuğu Sayın Bakanımı, konuşmalarını yapmak üzere davet ediyorum.

Bakanımızın saat 11.00’de bir toplantısı olduğundan, konuşmanın akabinde toplantıdan ayrılacaklardır.

Buyurun Sayın Başesgioğlu.


ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU – Sayın Divan, Çalışma Komisyonumuzun Değerli Başkanı, değerli milletvekilim, İNTES'in Sayın Başkanı, yöneticileri, Yol-İş Sendikamızın Sayın Genel Başkanı, değerli konuklar, değerli basın mensupları; hepinizi, sözlerimin başında saygıyla, sevgiyle selamlıyorum ve hemen bir teşekkür borcumu ifade etmek istiyorum.

Yeni İş Yasasının görüşüldüğü, tartışıldığı bir ortamda İNTES'in böyle kapsamlı, üst düzeyde ve nezih katılımcıların iştirak ettiği bir panel düzenlemesi beni de gerçekten çok memnun etti. Umuyorum ki, bu panelde ileri sürülecek görüşler ve ortaya çıkacak sonuç bildirgesi, bizim çalışmalarımıza büyük bir ışık tutacak ve ortak aklın tecelli etmesi konusunda bize büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu sebeple panelin düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Değerli katılımcılara da ayrıca başarılar diliyorum.

İş Yasası gibi bir konuyu, ülkemizin içinden geçtiği kritik bir dönemde görüşüyoruz. Daha doğrusu, yakın coğrafyamızda cereyan eden sıcak gelişmelerin gölgesinde bu önemli yasaları tartışıyoruz. Şunu hepimiz biliyoruz; tekrar etmekte de bir sakınca görmüyorum: bulunduğumuz coğrafya, daima risklerin ve fırsatların kol kola gezdiği bir coğrafyadır. Bu sebeple, biz kendi çalışma hayatımızı düzenlerken, ekonomik düzenlemelerimizi yaparken, suların durgun olmasını, rüzgârın kesilmesini beklemeye zamanımız yok. Şunu ifade etmek istiyorum: Yanı başımızdaki sıcak gelişmeler de olsa, yarın başka bölgelerde bizi etkileyecek gelişmeler de olsa, biz ekonomik sorunlarımızın çözümünü erteleyemeyiz. Çalışma hayatımızda yapacağımız önemli düzenlemeleri ileriye atamayız. Bunlar bizim gerçeklerimiz. Umuyorum ki, bu konjonktür, bu sıkıntılı dönem geçecek ve biz kendi gerçek gündemimizle yüz yüze kalmaya devam edeceğiz. O sebeple benim işçimizden, işverenimizden, müteşebbisimizden, sanayicimizden ricam, bu sıcak gelişmelere rağmen imkânlarımızı zorlayarak, kendi gerçek gündemimizden kopmayalım.

Süresi ne olursa olsun Irak hadisesi belli bir süre sonra bitecek ve hayat yine normal seyrinde devam edecektir. Ülke olarak, devlet olarak, Hükümet olarak böyle bir sıcak gelişmenin yaşanmasını hiç arzu etmedik ve yanı başımızda bir savaşın çıkmaması adına Hükümet olarak, devletimizin ilgili kuruluşları olarak ne yapılması gerekiyorsa yaptık. Hatta bu konuda sınırlarımızı bile zorladık. Ama belli bir noktadan sonra artık Hükümet olarak biz de ülkemizin geleceği adına, devletimizin bekası adına almamız gereken tavırlar olduğunu biliyoruz.

Bu sebeple, sıcak gelişmelerin gölgesinde bile olsa bu toplantıların yapılmasını çok önemsiyorum ve bu çizgiden hiç ayrılmamamız gerektiği düşünüyorum. Çünkü hayat, bütün acımasızlığıyla devam ediyor. “Hele şu Irak krizi bir geçsin bir bakalım”, “Şu tarih geçsin bir bakalım” mantığından toplum olarak kurtulmamız lazım. Bizim ömrümüz hep beklentilerle geçiyor. Bayram geçsin, yılbaşı bir geçsin, karne tatili bir geçsin; artık bunları bir tarafa bırakıp, biteviye hiç kesilmeksizin bir fikir içerisinde çalışma hayatımızın, ekonomik hayatımızın dinamiklerini takip etmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli katılımcılar, Sayın Başkan da ifade etti, 1980’lerden itibaren hepimiz küreselleşme denilen bir olguyla karşı karşıyayız. Dünyadaki teknolojinin ve iletişimin yarattığı bu hızlı değişim, bütün coğrafyaları sardı. Artık, sermayenin sınır tanımadığı, emeğin sınır tanımadığı, bir gecede büyük işletmelerin sökülüp başka yerlere nakledildiği, kısa bir süre içerisinde binlerce iş talebinin yoğunlaştığı, üretim süreçlerinin baştan aşağı değiştiği, klasik çalışma hayatı kavramlarımızın bütünüyle değiştiği bir süreci yaşıyoruz. Burada önemli olan, değişime zamanında ayak uydurabilmektir, değişime zamanında tepki verebilmektir. Örneğin, Türkiye ekonomisini 1980’lerde değil de 1970’lerde eğer dünyaya açabilseydi, emin olunuz ki bugün şu anda içinde bulunduğumuz durumdan daha ileri bir noktada olurduk. Ekonomimizin dışarıya açılması konusundaki 10 yıllık bir gecikmenin bize maliyeti bir hayli fazla olmuştur.

Şimdi, yine bu değişim sürecinin en hararetli bir dönemini yaşıyoruz. Özellikle de konumuzu ilgilendiren çalışma hayatıyla ilgili çok yoğun bir süreçten geçiyoruz. Eğer çalışma hayatının aktörleri olarak bu değişime zamanında tepki veremezsek, pozisyonumuzu, tavrımızı, ortak aklın ürettiği sağlam bir şekilde dizayn edemezsek, emin olun dünya ile rekabet etme konusunda çok geri kalacağız demektir.

Bütün bu gayretlerimizin nedeni şurada toplanmaktadır: Artık iç pazara yönelik üretim devri bitmiştir. Üretim süreçlerinizi, üretim dizaynınızı iç pazara göre ayarlamanın kâfi gelmediği görülmüştür. Sektörümüzün adı ne olursa olsun, uluslararası pazarlarda rekabet etme adına işletmelerimizi, iş süreçlerimizi buna göre ayarlamak zorundayız. Dünya ile rekabet etme konusunda iddia sahibi olmazsak, kendimizi bu noktada hazır hissetmezsek, dışarıdan gelen bu büyük dalga, rekabet unsuru bizi büyük ölçüde zafiyete uğratacaktır. O sebeple biz dünyadaki diğer şirketlerle, işletmelerle, sektörlerle rekabet etme inancımızı, iddiamızı ortaya koymak ve bunu kararlılıkla sürdürmek zorundayız. Bunun için de ne gereklidir? Bunun için de, her şeyden önce genel bir mutabakat anlayışı gereklidir. Eğer çalışma hayatında yeni konsepte göre bir değişiklik yapılması gerektiğine inanıyorsak, işçimizin, işverenimizin, çalışma hayatımızın bütün aktörlerinin bir genel mutabakat içerisinde olması gerekir.

Bizim, maalesef uzlaşma kültürü açısından noksanımız var. Bu, siyasette de var, diğer sektörlerde de var. Uzlaşmayı ihanetle eşdeğer gören anlayışlar var. Oysa, şu günlerde, kritik konjonktürde uzlaşmamız için, birbirimizle dayanışmamız için o kadar güzel bir ortam var ki; ama, hâlâ -gerek siyasette olsun gerek başka kesimlerde olsun- özellikle Hükümete muhalefet adına, Hükümeti yıpratmak adına, çeşitli beyanları görmekten de gerçekten üzülüyoruz. Şu anda bizim millet olarak, devletin ilgili kuruluşları olarak tek vücut olmamız gerekir. Tarihin akışını değiştirecek yakın coğrafyamızdaki olaylar bizi ve bizden sonraki nesillerimizi yakından ilgilendirdiği için uzlaşıyı sağlamamız lazım. Yoksa, gündelik menfaatlerimiz uğruna, Hükümeti yıpratma adına çeşitli söylemlere girmenin ne siyasete ne de toplumumuzun geleceğine bir faydası vardır.

Maalesef, biz bu uzlaşma anlayışımızı kökleştiremedik. Sanki sistemimiz uzlaşma yerine çatışma üzerine kurulmuş, çatışmadan medet umar hale gelmişiz. Çatışmada da, mutlaka taraflar zarar görüyor, hiç kimse kavgadan kârlı çıkmıyor. O sebeple, bir kez daha, her konuda genel bir mutabakat anlayışının yerleşmesinin çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Şu anda böyle bir mutabakat yok mudur? Vardır, memnuniyetle ifade ediyorum. Sosyal taraflarımızda çağdaş, yeni bir İş Yasasının çalışma hayatımıza kazandırılması konusunda geniş manada bir mutabakata sahiptir. Ama bu mutabakat içerisinde itiraz edilen, çekince konulan konular da vardır; bunları da çok doğal karşılıyorum. Çünkü, bu yeni İş Yasasındaki birtakım kavramlar, birtakım kurumlar çalışma hayatımıza henüz yeni girmektedir. Bilinmeyene, keşfedilmeyene karşı bir tepkinin, bir tedirginliğin olması gayet doğaldır. Ama, bunları bilmiyoruz, bunları keşfetmiyoruz diye biz bu kavramların, kurumların çalışma hayatımıza girmesini öteleyemeyiz. Ne zamana kadar öteleyeceğiz?.. Dediğim gibi, acımasız bir rekabet dalgası geliyor. Küreselleşmeye, globalleşmeye, emperyalizm, sömürgecilik deniyor. Eğer siz ulusal sanayinizi, ulusal sektörlerinizi evrensel akımın karşısında güçlü mekanizmalarla donatmazsanız, bu dalga sizde sömürgeciliğe döner, bu dalga sizde emperyalizme döner. Ama siz, kendi ulusal sektörlerinizi sağlam, uluslararası piyasalarda rekabet zırhıyla donatırsanız, bu büyük dalgayı püskürtme, aksine kendi ülkemize avantaj sağlama imkânını elde etmiş oluruz.

Büyük bir rüzgâr var, büyük bir dalga var; bunun karşısında hiçbir şey yapmadan duramayız. Bu dalga, ekinleri biçtiği gibi gelir geçer, bizim ülkemizden de, bütün sektörlerden de gelip geçer. Buna kayıtsız kalamayız, kayıtsız kalmamak için de mutlaka yasal düzenlemelerimizi, idarî düzenlemelerimizi, sektör olarak düzenlemelerimizi yapmak zorundayız. Bunun için de genel bir mutabakatın varlığı asgari bir şarttır. Bu şart da, şu anda bizim sosyal taraflarımız arasında vardır. Tartışacağımız konular yok mudur? Elbette vardır. Yeni İş Yasası ile ilgili bazı maddelerimiz hâlâ tartışmaya açıktır. Yeri gelmişken onu da ifade edeyim.

Yaklaşık iki aydır sosyal taraflarımızla, işçi ve işveren konfederasyonlarımızın değerli temsilcileriyle bir görüşme süreci devam ettirdik. Devam ettirdik diyorum, 2001...

(Kaset 1/B)

... bu iş güvencesi ile ilgili bölüm de, yeni İş Yasası içerisinde, onun bütünlüğü içerisinde olan bir hüküm. Ama maalesef, seçimlere giderken bu iş güvencesi ile ilgili bölüm, bu büyük paketin içerisinden alınıp yeni bir yasa olarak çalışma hayatımıza, mevzuatımıza girdi. Bütünlük içerisinde dengeleri koruyacak bir şekilde her tarafın görüşleri alınarak, ülkemiz gerçeklerine uygun bir dengede üretilebilirdi. Bizim zorluğumuz, iş güvencesi ile ilgili kısmın büyük paketin içerisinden ayrılıp müstakil bir yasa olarak hayata geçmesidir.

Şimdi bizim yapmaya çalıştığımız; başlangıçta düşünülen bu büyük paket esprisini, parça resimleri birleştirmekten ibarettir. Onun için de, yeni İş Yasası ile ilgili yaptığımız çalışmalar neticesinde 122 maddeden oluşan bu yeni İş Yasası ile ilgili çalışmalar sonunda, işçi ve işveren konfederasyonlarımız sadece 11 maddeyi hâlâ tartışmaya muhtaç olarak görmüşlerdir. Diğer maddelerin de çekinceleri yoktur. Bu 11 madde işçi ve işveren kesimlerimizin ortak taleplerinin toplamıdır ve bunları halâ tartışmaya devam ediyoruz. Bunların birisi kıdem tazminatı ile ilgili bir konudur. Diğeri de yeni çalışma usullerine ilişkin yeni maddelerdir.

Tabiî, gerek biz gerek değerli bilim adamlarımız, yeni İş Yasasını hazırlarken, başı boş, herkesin subjektif görüşüne açık bir yasa hazırlamadılar. Bu konuda elimizde bir yol haritası var, dünyadaki örnekleri var, Avrupa standartları var, akdettiğimiz uluslararası sözleşmeler var, ILO sözleşmeleri var; bunlardaki yol haritalarına göre ve ülkemizin gerçeklerine göre bir yeni taslak ortaya çıkarılmıştır.

Ne kadar dikkatli çalışırsanız çalışın, kanun yapma tekniği zor bir iştir; yani bir kanunun performansı, ancak uygulamada gösterdiği etkinlikle, ihtilafları azalttığı ölçüde önemlidir. O sebeple de ben, gerek İş Güvencesinin gerekse İş Yasasının performansının uygulamadaki görüntüsüyle bir değerlendirmeye tabi tutulması kanaatindeyim. Parlamento olarak, bilim kurulu olarak, komisyonlar olarak biz mükemmel bir yasa yapmak için bütün birikimimizi, bütün bilgimizi ortaya koyuyoruz. Ama dediğim gibi, bu uygulamada ve uygulamadaki problemleri ne derece çözdüğü konusunda bize bir performans kriteri gösterecektir.

Uygulama derken şunu da ifade etmek istiyorum: Bakanlık olarak gerek İş Güvencesi gerek yeni İş Yasamızı, uygulanmasını çok sıkı bir şekilde takip etmek kararlılığındayız. Yani, bu yasalar çıktı, işçi-işveren saç saça, baş başa dövüşsün, kavga etsin diye çalışma hayatının bu ilgili mevzuatı konusunda ortalığı başı boş bırakmayacağız. Her ihtilaflı konuda müdahil olmaya çalışacağız ve işçi, işveren konfederasyonlarıyla da bu konuyu konuştuk. Eğer kurabilirsek bir kurumsal mekanizmayla da bu yasaların uygulamadaki sıkıntılarını, sakıncalarını belirli zaman aralıklarında değerlendirerek, mutabık kaldığımız konularda da değişiklik yapılması konusunda bir ortak irade geliştirdik. Yasalar da zaman içerisinde ihtiyaçlara cevap vermezse, ihtilafları giderme konusunda zayıf kalırlarsa değişmeye muhtaçtırlar. Onun için, bu yasaların uygulanmasının çok sıkı bir şekilde takip edilmesi lazım. Bu görev de en başta Bakanlığımız üzerindedir.

Evet, inşaat sektörümüzün gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki eserlerinden biz gerçekten iftihar ediyoruz. Özverili çalışmalarıyla Türk mühendisinin, Türk müteahhidinin, Türk mimarının gerçekleştirdiği projeler bizi gerçekten gururlandırıyor. Ama değerli Başkanımın da dediği gibi, sektörümüzün, yurt içinde çalışanlarımızın, yurt dışında çalışanlarımızın, iş yapan sektör temsilcilerinin bir hayli süredir devam eden sıkıntıları var. Hükümet olarak bunların bilincindeyiz. Hepiniz mutlaka biliyorsunuz, Sayın Başbakanımızın talimatıyla 30 Aralık 2002 tarihinde Yurtdışı Müteahhitlik Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri Koordinasyon Kurulu teşekkül ettirildi. Bu Kurulun Başkanı, değerli Bakan arkadaşım Sayın Kürşat Tüzmen’dir. Bu Kurulda, bizim Bakanlığımızın Müsteşarı da dahil olmak üzere, Hazine ve Maliye Bakanlıkları, müsteşarları ve devletimizin diğer ilgili kurumlarının da temsilcileri bu Koordinasyon Kurulunda görev almışlardır. İlk toplantılarını gerçekleştiren bu Kurul sürekli olarak çalışacak bir Kuruldur. Sektörün sorunlarını birebir takip edip, ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması suretiyle ortaya konulan bu sorunların çözümü için gayret sarf edilecektir.

Biz, Bakanlık olarak ülkede istihdamın artırılması ve işletmelerimizin rekabet edebilmesi için, kurumlarımızın malî yapılarının elverdiği ölçüde ve genel ekonomik büyüklükler içerisinde imkânları zorlama gayreti içerisindeyiz. Şu anda Bakanlık olarak, önümüzdeki günlerde de açıklayacağımız üzere, ilave istihdamı teşvik konusunda bir çalışma içerisindeyiz. İlave istihdam için, gerek Maliye Bakanlığı gerekse Çalışma Bakanlığı olarak primden ve muhtasardan büyük ölçüde fedakârlık yaparak hem işletmelerimiz üzerindeki yükü bir derece hafifletmek hem de yeni istihdam için çalıştırdıkları işçilerimizi de teşvik etmek amacıyla böyle bir çalışma içerisindeyiz.

Sigorta primlerinin ödenmesi konusunda, geçmişte hepinizin bildiği gibi, 2001 ve 2002 yıllarında iki kez ve halâ devam eden bir taksitlendirme yapılmış. Ama zorunlu sebepler dolayısıyla kendisine 18 taksit yaptığımız sigorta mükellefimiz, 1 taksit ödemiş, 2 taksit ödemiş, ondan sonraki taksitlerde sıkıntıya düşmüş ve taksit taahhüdünü ihlal ettiği için yüzde 7 gibi ağır bir tecil faiziyle karşı karşıya kalmış. Bunun üzerinde de çalışıyoruz. Bu zorunluluğu mücbir bir sebep olarak kabul edip, taksit taahhüdünü yeniden dizayn ederek, yeniden taksit taahhüdünde bulunma anlayış içerisinde bir düzenleme yapma gayreti içerisindeyiz.

İşsizlik sigortasından yararlanma konusunda bazı sıkıntılar var, bu konu üzerinde de çalışıyoruz. Hem ödenen paranın miktarı olarak hem de 600 gün gibi bir prim gün sayısının da çokluğu dikkate alınarak, işsizlik sigortasından yararlanma konusunda daha hafif şartların getirilmesi için bir anlayış içerisindeyiz. Bunu da önümüzdeki günlerde yasa konusunda değişiklik yapmak için bir gayret içerisinde olacağız.

Yurt içinde ve dışında iş yapan müteahhitlerimizin sorunları var. Bu topluluk sigortası ile ilgili konuda uzun süredir bir yakınma söz konusu. Libya’da geçmişte iş yapmış müteahhitlerimizle ilgili sıkıntılar halen devam ediyor. Bu, yargıya intikal etmiş durumda.

İkili sosyal güvenlik anlaşmalarının aktedilmesiyle ilgili sektörün görüşlerinin alınmaması konusunda sıkıntı var. Gerçi 1988’den bu tarafa -yanlış hatırlamıyorsam- sadece Azerbaycan ve bir ülke ile daha ancak ikili sosyal güvenlik sözleşmelerini yürürlüğe koymuş durumdayız. Bunun dışında yeni sosyal güvenlik anlaşması yürürlüğe girmemiştir.

Hülasa, önümüzdeki süreçte sektör temsilcileri tarafından bize aktarılan ve bizim de bilincinde olduğumuz sorunları ortak tartışacağız. Bunların çözümü için ortak kararlar üreteceğiz. Burada bütün amacımız, sizlerin gerek iç piyasada gerekse yurt dışında diğer yabancı firmalarla rekabet edebilmenizde, istihdamı ve üretimi artırmanızda size engel olan hususları olabildiğince çözme gayreti içerisinde olacağız. Hükümet olarak, üç aydır da bizi izliyorsunuz, sosyal taraflarla, sivil toplumla, ilgili meslek kuruluşları ile devamlı bir anlaşma, bir dayanışma içerisindeyiz. Karar oluşturma süreçlerini beraber götürmek istiyoruz. Bundan sonraki dönemde de bu anlayışımız devam edecektir. Bizim bütün amacımız, ülkede yaşanan krizlere, sıkıntılara rağmen, çevremizde yaşanan olaylara rağmen, kendi ülkemizin gerçek gündeminden kopmadan Türkiye'yi ve sektörlerimizi daha ileriye götürmek, Türk insanını daha mutlu etmektir. Bizim bütün anlayışımız, gayretimiz burada odaklanmaktadır.

Yeni İş Yasası ile ilgili taslağı iki gün önce bütün bakanlıkların görüşüne sunduk. O ilgili bakanlıklardan görüş bekliyoruz. Bu arada, sosyal taraflarla görüş alışverişlerimiz devam ediyor. Yine bunun gibi kıymetli toplantılarda da ortaya çıkacak sonuçlar bizim bu taslağı en nihai şeklini vermemizde bize yardımcı olacak. Muhtemelen mart ayının ilk haftasında Bakanlık olarak taslağı Başbakanlığa sunmayı hedefliyoruz. O süreçten sonra da Parlamentomuza ve değerli Çalışma Komisyonu Başkanımızın ellerine teslim edeceğiz. O, geçmişte bu taslak üzerinde çok çalıştı ve bu konuda deneyimi var, bize çok yardımcı oluyor. Değerli sendikacı milletvekillerimiz var, onların da gayretleriyle inşallah çalışma hayatımızda kalıcı bir barış getirecek, huzur getirecek, üretimi, istihdamı artıracak, işsizliği önleyecek bir yasal düzenleme yapma şerefi hepimize nasip olur diyorum.

Bu toplantımızın sektörümüze, çalışma hayatımıza başarılar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.



BAŞKAN – Sayın Bakanım, plaket vereceğimiz için beklemenizi istirham ediyorum...

Sayın Bakanımıza, hem teşriflerinden dolayı hem de konuşmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Konferansımızın anısına plaketi vermek üzere Sayın Şükrü Koçoğlu’nu davet ediyorum...



-------o-------
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.45

OTURUM BAŞKANI: Erhan PEKER

------o------

Yüklə 273,59 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin