BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Milletvekilim.
MAHFUZ GÜLER ( TBMM Sağlık, Aile, Çalışma Ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı, AK Parti Bingöl Milletvekili) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; deminden beri dinliyoruz, tabiî söylediklerinizin tümü doğru. Özellikle Sayın Pirler, gerçekten bir ufuk turu yaptırdı bize. Bu ufuk turunun bizim, siyasal iktidar olarak nasıl bir Türkiye devraldığımızın da bir kısa özeti oldu.
Değerli arkadaşlar, biz gerçekten enkaz edebiyatı yapmak istemiyoruz ama, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntı had safhada. Tabiî, kişisel olarak ben o dönemde muhalefet milletvekili idim ve bu İş Güvencesi Yasasının çıkması sırasında bizim de –itiraf edeyim- bazı kusurlarımız oldu, kişisel olarak. Ama sizin de bizim de hiçbir zaman şunu unutmamamız lazım: Ülkenin imkânlarını olabildiğince el ele vererek, ne gerekiyorsa yeni düzenlemede, yeni dönemde onları değerlendirmek ve düşünmek zorundayız.
Şimdi, top bizim kucağımızda, Türkiye'deki tablo çok vahim. Bunun ne kadar vahim olduğunu sizler yaşıyorsunuz, işin içindesiniz, eliniz taşın altında, siz benden daha iyi biliyorsunuz. Demin Sayın Koçoğlu, Kamu İhale Kanunundan söz etti, değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kanunu kısa bir sürede -Genel Başkanımızın bize direktifi var- ele alınıp düzeltilecek, yeniden elden geçirilecek ve Sayın Hocamın da söylediği gibi, gerçekten İş Güvencesi Yasası, yani 4773’teki eksiklikler bu dönemde, bizim dönemimizde İş Yasası ile ve diğer yasalarla takviye edilerek, düzeltilerek önümüze gelecek inşallah. Onun için, müsterih olun, bize güvenin, her şey düzelecek inşallah.
Saygı sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Sayın Milletvekilim, bu vahim durumdan kurtulmanın tek ama tek yolu, yatırımları arttırmaktan geçiyor. Bütün konuştuklarımızın geneli, buluştuğu nokta, yatırımların artırılmasıdır. Yatırımların artırılması için de, yatırımların önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Şu anda bugünkü konferansımızın ana konusu da, zaten yatırımların önündeki çok ciddî engeldir. Bunu da bilginize sunmak istedim.
Buyurun Sayın Karademir.
DERYA KARADEMİR (İNTES Hukuk Müşaviri) – Ben, bütün konuşmacılara, bizimle birlikte oldukları ve teşrif ettikleri için teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Benim sorum değerli hocama: İnşaat firmalarının kamuyla imzalamış olduğu sözleşmelerin eki niteliğinde bulunan “Yapım İşleri Genel Şartnamesi” adını taşıyan bir mevzuatımız vardır. Bu şartnamenin 39. maddesinde -izin verirseniz okumak istiyorum- şöyle bir hüküm var: “Yüklenicinin, teknik ve yönetici personeli ile hizmetli, işçi ve alt yüklenicileri arasında, her ne şekilde olursa olsun, iş başında bulunmasını engel durumları tespit edilenler, idare veya yapı denetim görevlisi tarafından yapılacak tebligat üzerine yüklenici tarafından derhal iş başından uzaklaştırılır”. Bu bizim sektörümüze özel bir hüküm. Bu düzenlemeyi İş Güvencesi Kanunu’nun getirdiği geçerli ve geçersiz neden kavramı içinde değerlendirmenizi rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
Prof. Dr. TANKUT CENTEL – Ben teşekkür ederim.
Bunun; sanıyorum bu yeni değişiklikte 4773’ün kapsamı içerisinde, işçinin yetersizliğinden kaynaklanan geçerli nedenler içerisinde yer alması lazım. Yani, “uzaklaştırır” hükmü, daha önce İş Kanununun 13. maddesine göre, işte ihbar ve kıdem tazminatlarını ödeyerek uzaklaştırma şeklinde anlaşılıyordu. Bundan sonra, 15 Marttan sonra geçerli nedenle, yani 13/a’ya göre uzaklaştırma söz konusu olacak. Siz ihbar ve kıdem tazminatlarını ödeyerek çıkarmış olacaksınız; çünkü, elinizde geçerli neden sayılabilecek bir hal var diye düşünüyorum.
DERYA KARADEMİR - İdarenin bize verdiği bu talimatı, 4773 kapsamında, geçerli neden olarak mı kabul edeceğiz?
Prof. Dr. TANKUT CENTEL – Görebiliyoruz, yeter ki o şartnamede öngörülen koşullar gerçekleşmiş olsun. O koşulları yargı denetleyebilir, inceleyebilir. Yani, sadece sizin keyfi olarak çıkarıp çıkarmadığınızı, o şartnamede söylenilen koşullara uyulup uyulmadığını denetleyebilir.
DERYA KARADEMİR – İdarenin talimatıyla?
Prof. Dr. TANKUT CENTEL – İşte, yani o talimat, ifadeler, neyse onlar geçerli neden oluşturacak ve siz sadece ihbar ve kıdem tazminatlarını ödeyeceksiniz, başka herhangi bir şey ödemeyeceksiniz.
DERYA KARADEMİR – Teşekkür ederim Hocam.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uğur.
İBRAHİM UĞUR (Çalışma Bakanlığı eski Müfettişi - Limak İnşaat Firması Çalışma Müşaviri) – Her şeyden önce İNTES'in düzenlemiş olduğu böyle bir organizasyon için teşekkür ediyoruz. Sanıyorum bu 7. Çözüm Arama Konferansları ve bizim için de çok faydalı olmuştur.
Değerli katılımcılar, birbirinden çok değerli fikirlerini, düşüncelerini bize aktardılar. Ben Sayın Pirler’in sözleriyle devam etmek istiyorum, keşke zamanımız çok bol olsaydı da, bu yüzde 100, bir elbisenin ters düz edilmesi gibi bir örnek vereceğimiz bu iş hukuku değişikliğini daha uzun bir zamanda tartışabilseydik.
Tabiî, burada zamanın çok dar olduğunu biliyorum, dolayısıyla soru soracak arkadaşlarımın da sorularına mani olmamak için iki konu üzerinde değerlendirme yapmak istiyorum. Birincisi, Sayın Bakanımızın sözleri, ikincisi Sayın Çalışma Genel Müdürü Ömer Beyin sözleri. Sayın Bakanımız dediler ki: “İş hukuku normları çağdaş olmak zorundadır ve uluslararası rekabete ayak uydurma durumundayız.” Sermaye bugün saniyenin onda 1’i denecek kadar bir ölçüde yer değiştirmekte. Bugün ülkeler uluslararası dev firmalar tarafından işgal edilmekte. Biz, bu firmalarla rekabet edebilmemiz için, her şeyden önce çağdaş iş hukuku normlarına sahip olan bir çalışma şartlarıyla çalışmak zorundayız.
Şimdi soruyorum: İş Güvencesi Kanunu deniyor, ben buradan okuyorum: İş güvencesi, işçiye iş güvencesi... Hayır, bu, işçiye iş güvencesi sağlayan bir kanun değil. Bu, olsa olsa, işverenin sırtına bir miktar daha tazminat yükleyen bir kanundur. Çünkü, nihai bir işçinin iadesini sağlayan hiçbir mekanizma olamaz ve biraz önce söylendiği gibi, hiçbir işveren haksız yere işçisini işten çıkarmaz. İşçisini çıkaran bir işveren de, hakim tarafından iade edilmek istendiğinde, çıkardığı bir işçisini ilave bir tazminat ödeyerek dahi olsa işe almaz. Dolayısıyla bu, olsa olsa, işverenin sırtına bir yük daha getirmektir.
Sayın Ömer Bey dediler ki: “Artık yargı karar verecek” Yargı ne zaman karar verir? En son anda karar verir. Eğer biz çalışma şartlarımızı, koşullarımızı ta baştan yargıya ileteceksek, biz nasıl çıkarız bu işin içerisinden? Bu bir kargaşa yaratır ve kurum tamamen, idare “Biz yargıya bilgi aktarmak için bir mekanizma olacağız” dediler. Evet, biz millet olarak bunu çok iyi biliriz, şeriatın kestiği parmak acımaz. O zaman değerli hakimlerimizin sırtına yıkalım, bu işin içerisinden kurtulalım. Hangi değerli hakimimiz, kâr ve zararına ortak olamadığı, olmadığı bir işletmede işçi çıkarılmasına hayır diyebilir? Bu nedenle bu kanunun, İş Güvencesi Kanunu, işçiye iş güvencesi getireceği düşüncesi yanlıştır. Birbirinden ayrı üç tane kanunumuz var. Birisi 1475, birisi 854, birisi 5953. Üçü de birbirinden farklı, üçü de insanlara değişik haklar veriyor. Yapılması gereken şey, üç kanunu tek çatı altında toplamak ve bu kanunları yürütecek olan kurumları ise yine bir çatı altında toplamaktır. Bu kanunları uygulayacak olan yedi sekiz tane kurum var. Bu nedenle, bu tür konuşmalar bizim için faydalı olmuştur; ama, inşallah komisyonların, İş Kanununu bütünleştirerek çıkarıp daha faydalı olacağına inanıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Yüksel.
MAHMUT YÜKSEL (Malî Müşavir) – Şu ana kadar dinlediğimiz konuşmalardan, gerçekten iş hayatının, işvereni ile işçisi ile bir bütünlük içerisinde çalışması gerektiği sonucuna varıyoruz. Ancak, bize hocalarımızın okulda öğrettiklerine göre de yumurtlayan tavuğu kesmemek diye bir mefhum kafamıza yerleştirmişlerdi. Ama şu anda görüyorum ki, çıkarılan yasalar, maalesef ve maalesef, bu yumurtlayan tavuğun her an bir parçasını yok ederek öldürmeye niyetliler. Bu konuda, acaba çalışma hayatına nasıl barış getirilebilir? Devletin artırılması gereken vergi veya sosyal boyuttaki gelirleri nasıl artırılabilir? Sayın Genel Müdürüme, bu konuya cevap vermesi için rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun Ömer Bey.
ÖMER BENOKAN – Mahmut Bey, devletin işyerlerini yaşatmamak gibi bir tavrı olamaz. Devlet ister ki, işyerleri günden güne artsın; çünkü, bugün Türkiye'nin istihdam konusunda çektiği sıkıntılar hepimizin gözünün önünde. Yani, birinci hedef, istihdamı artırmak. İstihdamı artırmanın bir unsuru da işyerlerinin artması, çünkü işyerleri istihdam sağlayacak. Bu nedenle işyerlerinin kapatılması, geriletilmesi gibi hiçbir davranış, hiçbir düşünce olamaz. Biz de çalışma hayatını düzenleyen bir kurum olarak, niyetimiz, birinci sırada istihdamın artırılmasını sağlamak. Dediğim gibi, bu da işyerleriyle bağlantılı; ama, tabiî yatırımların önünde bir sürü engel var, bunlar sürekli tartışılıyor: İşte, vergiler fazla, primler fazla, ücretin yan unsurları ağırlık getiriyor işyerlerine... Bunların hepsi doğru, ben kişisel olarak bunların düşürülmesinden yanayım. Ama devletin de bu vazgeçtiği maddî imkânları bir şekilde elde etmesi lazım. Bunu nasıl elde edeceği üzerinde de durmamız lazım. Yeterince vergisini toplayamayan bir mekanizma var, kaçak istihdam var, kayıtdışı sektör var. Oraların kayıt içine alınmasıyla devletin gelirlerinin artmasıyla mutlaka bu dediğim sigorta ve istihdamdan doğan vergiler mutlaka geri çekilecektir; ama, bir yerden vazgeçerken öbür tarafı dengelemek de gerekiyor. O nedenle devletin önünde bazı açmazlar var. Onları çözdüğü anda, mutlaka istihdamın önündeki o yükler azaltılacaktır. Devlet, bu konuyu başka bir açıdan da düşünemez zaten.
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Eşsiz.
ÇETİN EŞSİZ (İNDET İnşaat Personel Sorumlusu) – Ben Ömer Beye bir soru yöneltmek istiyorum.
Ülkemizin eğitim koşulları belli, ki sektör olarak da zaten istihdamda genelde niteliksiz işgücü istihdam etmekteyiz ve çok yoğun sirkülasyon yaşanmakta. Şimdi kanunumuz uygulamaya girecek. Türkiye'nin de ekonomik şartlarını da göz önüne almak lazım. Refah seviyemiz belli, insanların gelir durumları belli. Herhangi bir şekilde insanlar bunu suiistimal edip yargıya başvuracaklar ve bunu çok yoğun olarak yapacaklar. Siz bunun çok iyi bir şekilde uygulanacağına inanıyor musunuz?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Benokan.
ÖMER BENOKAN – Çetin Bey, yargımızın maddî sıkıntıları, maddî sıkıntı derken, çalışma koşulları da ortada, binaları, yüklerinin fazlalığı, yargı elemanlarının azlığı ortada. Zaten bugün de bir sıkışma içindeler, mutlaka bu yasa daha büyük yükler getirecek yargımıza. Ancak, her olayın da yargıya gitmesini düşünemeyiz herhalde. Bu, zaman içinde belli bir mecraya oturacak diye düşünüyorum. Bugün Avrupa sisteminde de her olayın yargıya gittiği görülmüyor. Mutlaka yargının yükü artacak, mutlaka daha fazla insan yargıya gidecek ama, her olayın da yargıya gitmesi diye bir kavramı düşünemeyiz. Çünkü, işçi sendikalarımızın da burada üzerine büyük yük düşüyor, onlar da olaya, sisteme bir yerinden müdahale edeceklerdir. Yani, ortaya yepyeni bir konsept çıkıyor, onu artık zaman içinde hepimizin üzerine düşen yükler var, hepimiz elimizden geleni yapacağız bu konuda.
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.
Bugün bu konferansımıza katılan konuşmacı arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Değerli misafirlerimize de çok teşekkür ediyorum.
Bu arada, yine bugünün anısına konuşmacılarımıza plaket vereceğiz. Onun için, Sayın Mahfuz Beyi, bu plaketleri vermek üzere davet ediyorum...
Bütün katılımcılara teşekkür ediyor, iyi günler diliyorum.
-------o-------
Dostları ilə paylaş: |