Dedesinin adının Mustafa olduğu belir­tildiğinden, kaynaklarda Abdülbâki Arif b. Mehmed b. Mustafa seklinde anıl­maktadır. Şiirlerinde Arif mahlasını kul­landığından Arif Abdülbâki olarak da tanınmıştır



Yüklə 1,08 Mb.
səhifə3/25
tarix12.01.2019
ölçüsü1,08 Mb.
#94858
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

202


ABDÜLGÂFİR el-FÂRİSÎ

BİBLİYOGRAFYA:

Gulâm Ali Âzâd. Sübhatul-mercân, Bombay 1303/1886, s. 79-82; Kudretullah Han Gûpâ-mevî. Netâyicü't-efkâr, Bombay 1336/1918, s. 491-493; Abdülhay el-Hasenî, Nûzhetü'l-ha-uâtır, VI, 139-140; Storey, Persian Literatüre, London 1970, l/l, s. 712; Muhammad !shaq, India's Contribution to the Study of Hadith Literatüre, Dakka 1976, s. 161-162; [T.H.]. "Bilgrâm", İA, II, 613; A. S. Bazmee Ansari, "Bilgrâml", El2 (İng), I, 1219; Zübeyd Ahmed, "'Abdülcelîl", CJDMİ, XII, 819-822.

Iffll Adnan Karaismailoğlu

ABDÜLCEÜL ÇELEBİ

(bk. LEVNİ, Abdülcelİl Çelebi).

ABDÜLCEÜL el-KASRÎ

(bk. KASRİ, Abdülcelİl b. Mûsâ).

r ~ı

ABDULFETTAH EFENDİ



(1815-1896) Meşhur Osmanlı hattatı.

Aslen Rum olan Abdülfettah Efendi Sakız adasında doğdu. Hüsrev Paşa ta­rafından satın alınarak İstanbul'a geti­rildi ve müslüman oldu. Burada iyi bir tahsil gördü. Paşanın seraskerliği za­manında Dâire-i Askeriyye'de bazı za­bitlerden ders alarak yetişti ve bu sı­rada hüsnühat öğrendi. Sülüs-nesihte hocası Hafız Mustafa Şâkir Efendi'den 1832'de icazet alan Abdülfettah Efendi, ta'lik hattını da Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendiden meşkederek 1847'de ondan da icazet aldı. Diğer yazı nevileri­ni ise kimden meşkettiği belli değildir.

1831'de paşanın hususi kâtibi oldu. Bu sırada sıbyan alayı ve tabur kâtiple­rine yazı Öğretti. Hüsrev Paşa sadra­zamlığa getirilince Sadâret Kalemine girdi. İstanbul'da vakıf kaymakamlığı yaptı. Daha sonra Sivas. Amasya ve Ay-dın'da evkaf müdürlüğü, Saruhan, Kas-

tamonu ve Selanik'te mal müdürlüğü yaptı; ayrıca Kastamonu ve Selanik'tey­ken vali vekilliğinde bulundu. 1858'den itibaren İstanbul'da Darphâne'de "ser-sikkekenlik" (para ve madalya kalıpları hakkedenlerin reisliği) vazifesine geti­rildi. O yıllarda çıkartılan kâğıt parala­rın kalıplarının hazırlanmasında da ça­lıştı. 1860'da para basım tekniklerin­de ihtisas yapmak üzere Viyana ve Pa­ris'e gönderildi. Ayrıca Osmanlı Devle-ti'nde üst derecede vazifeler gördü ve bu sayede çeşitli nişanlar aldı. 16 Ekim 1896'da Vaniköy'deki yalısında vefat etti. Kabri. Sultan II. Mahmud Türbesi hazîresindedir.

Abdülfettah Efendi hattın daha zi­yade celî şekliyle eserler vermiştir. Celî-sülüs ve tuğrada benimsediği tavır, Mustafa Râkım'ın açtığı çığırdır. Fakat Mahmud Celâleddin yolundan hoşlanan Sultan Abdülmecid'in saltanatında o "şive"de celî-sülüs levhaları da görülür. Celî-ta'lik hattında Yesârîzâde'nin yolu­nu takip etmekle beraber, bazan İran tavrı ta'lik hattının celî şeklini benimse­diği de olmuştur (mesela Bursa Uluca-mii'nin iki yan kapı üstlerindeki levhaları). Halbuki Yesârfden sonra bu yol Os­manlı hattatlarınca tamamen terkedil­miştir.

Abdülfettah Efendi, Sultan II. Mah-mud'dan Sultan II. Abdülhamid'e kadar beş padişah devrinde eserleri görülen ve takdir edilen velûd bir hattattır. İstanbul (Süleymaniye. Beyazıt, Yıldız Hamidiye, Ertuğrul. Aksaray Valide, Altu-nizade camileri, Fatih Türbesi, Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümâyun'u, Beylerbeyi Sara­yı ve birkaç çeşme), Bursa (Ulucami'de çifte 'Allah Hû" levhasıyla bunun yanında asılı bulunan, bu levhayı yazdığı sırada kullandığı kendi icadı olan ve bir defasın­da yazarken de Sultan Abdülmecid'in tak­dirle seyrettiği, ağaçtan yapılma büyükçe celî kalemi). Edirne, Kastamonu (Şâbân-ı Velî Türbesi), 5am, Girit gibi Osmanlı şehirlerinde levha ve taşa kazılmış ki­tabeleri, pûşîde (örtü) ve perde üstüne

işlenmiş celî yazılan ve tuğraları mev­cutsa da bir kısmının bugünkü durumu bilinmemektedir. Ayrıca, ser-sikkeken olarak Osmanlı altın ve gümüş para, ni­şan ve madalyonlarının, kâğıt paraların kalıplarının hakkedilmesinde ve imalin­de büyük emeği geçmiştir. Süleymaniye Camii'ndeki celî-sülüs yazılar da Abdül­fettah Efendi'nin eseridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Habîb. Hatt u Hattâtân, İstanbul 1306, s. 180; Sicill-i Osmânr, IV, 862; İbnülemin, Son Hattatlar, İstanbul 1955, s. 24-28; Hattat Nec-meddin Okyay'ın neşre hazır Hâtırât'ı (U. Der­man Özel Kütüphanesi); R. Ekrem Koçu. "Ab-dulfettah Efendi", İst A, I, 80-81.

imi M. Uğur Derman

ABDÜLGÂFİR el-FÂRİSİ

Ebü'l-Hasen Abdülgâfir b. İsmail

b. Abdilgâfir el-Fârisî

(ö. 529/1134-35)

Muhaddîs, Şafiî fakthi ve tarihçi.

451'de (1059) Nîsâbur'da doğdu. Çocukluk yılları hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Muhaddis bir aileye mensup olup ilk hadis hocaları babası İsmail. Kuşeyrî'nin kızı olan an­nesi Emetürrahîm, dedesi İmam Kuşey-rî. anneannesi Fâtıma bint Ebû Ali ed-Dekkâk'tır. Tefsir ve usûl-i fıkıh ders­lerini de dayıları Ebû Sa'd Abdullah ve Ebû Saîd Abdülvâhid'den okumuştur. Baba tarafından dedesi Abdülgâfir b. Muhammed de devrin ileri gelen mu-haddislerindendi. Daha sonra Nîsâbur'-un tanınmış muhaddislerinden hadis tahsil etti. İlmini ve hadis kültürünü ge­liştirmek maksadıyla Gazne, Hindistan ve Hârizm'e seyahatler yaptı. İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynrden dört yıl fıkıh ve hilaf* ilmi okudu. Nihayet Şafiî fık­hında meşhur bir âlim oldu. Daha sonra kendisine Nîsâbur hatipliği verildi. Mes-cid-i Akil'de pazartesi günleri ikindi na­mazından sonra talebelerine yıllarca ha­dis yazdırdı (imlâ* etti). 529 (1134-35) yılında Nîsâbur'da vefat etti; İbn Ke-sîr'in onu 551 yılında vefat edenler ara­sında zikretmesi bir yanlışlık sonucu ol­malıdır.

Eserleri. 1. Kitâbü'l-Erba'în. Kırk ha­dis ihtiva eden bu risale Berlin Kütüp-hanesi'nde (nr 1463) bulunmaktadır. 2. Mecma cu'l-ğarâ *ib ve menba cu'r-re-ğâ3ib. 527 (1133) yılında tamamlandı­ğı bilinen bu alfabetik eser, hadislerde-

203


ABDÜLCÂFİR el-FÂRISÎ

ki "garib" kelimeleri açıklamaktadır. Sü-

leymaniye (Ayasofya, nr. 4758, 304 varak) ve Murad Molla (Dâmadzâde, nr. 5741 kütüphanelerinde birer nüshası bulun­maktadır. Eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndekİ (AY, nr. 1805) Mec-ma'u'l-ğarâ'ib fi ğaribi'l-hadîş ad­lı yetmiş yedi varaktan ibaret nüsha­sının eksik olduğu anlaşılmaktadır. 3. Kitâbü's-Siyâk U-Târihi Nîsâbûr. Hâ­kim en-Nîsâbûrî'nin Târihu Nîsâbûr ad­lı eserinin 510 (1116) yılına kadar uza­nan bir zeylidir. Hal tercümelerini alfa­betik sıraya göre veren eserin bir nüs­hası Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kü-tüphanesi'nde [İsmail Sâib Sencer, nr. 1544), Zeyiü Târihi Nîsâbûr adıyla ka­yıtlı bulunmaktadır. İbrahim b. Muham-med es-Sarifînî (o. 641 - 1243) tarafın­dan el-Müntehab min Kitâbi's-Siyâk U-Târihi Nîsâbûr adıyla yapılan hülâ­sasının tek nüshası Köprülü Kütüpha-nesi'ndedir (nr M52, 145 varak). Weis-weiler'in ve Ritter'in tavsif ettiği bu nüs­ha, Richard N. Frye tarafından (1965) ve ayrıca Muhammed Kâzım el-Mahmûdî tarafından neşredilmiştir (Kum 1403/ 1362 hş.). 4. el-Müfhim H-şerhi garibi Müslim. Şahîh-i Müsiim'de bulunan nâdir kelimeleri açıklayan bu eserin herhangi bir nüshası tesbit edileme-

miştir. Hediyyetü 7-c arifin Ğe onun Tenkihu'l-menâzır İi-üii'i-ebşdr ve7-beşâ'ir ve Şerhti Ravzati'I-fâ 'ikin adlı iki eserinin daha bulunduğu kaydedil­mektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hallikân, Vefeyât (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1968-72, III, 225; Zehebî. Tezkiretül-huffâz, Haydarâbâd 1375-77/1955-58 — Bey­rut, ts. [Dâru İhyai't-türâsJ'l-Arabî), IV, 1275-1276; a.mlf.. A'lâmü'n-nübels', XX, 16-17; a.mlf.. el- cİber (nşr. Ebü Hacir Muhammed Saîdl, Beyrut 1405/1985, II, 435-436; Sübkî. Tabakâtü'ş-Şâfi'iyye (nşr. Mahmûd Muham­med et-Tanâhî —Abdülfettah Muhammed el-Hulv). Kahire 1383-96/1964-76, VII, 171-173; Esnevî. Tabakâtü'şŞâfi'iyye (nşr. Abdullah el-Cübûrî), Riyad 1401/1981. II. 275-276; İbn Kesir, el-Bidâye, Kahire 1351-58 — Beyrut 1401/1981, XII, 235; Serıâvî, el-lclân bi't-teu-bîh li-men zemme't-târth (nşr. F Rosenthal], Beyrut, ts, (Dârü'l-Kütübi'l-ilmiyye), s. 284; Keşfü'z-zunûn, I, 308, 550; II, 1011, 1602; Max Weisweiler. Istanbuler Handschriftenstu-dien zur Arabiscfıert, İstanbul 1937, s. 115 (nr. 81), Brockelmann. GAL, I, 449; GAL (Ar.), VI, 245-246; SuppL, I, 629; Sezgin. CAS. I, 222; Ketlhâle. Mu'cemü'l-mü'ellifîn, Dımaşk 1376-80/1957-61 — Beyrut, ts. (Dâru jhyâi't-türâsil-Arabî), V, 267; Ramazan Şeşen v.dğr., Fihrisü mahtûtâü mektebeti Köprülü, İstan­bul 1406/1987, I, 589-590; H. Ritter, "Philo-logica XIII. Arabische Handschriften in Anatolien und istanbul", Oriens |I95O). III, 75-76. rjl

Iffll M. Yaşar Kandemir

adlı kitabının mukabele'sini kendisiyle birlikte yapıp 896'da (1491) tamamla­dıklarını bildirir. Lârfnin Nefehât'a ayrı­ca bir tekmile yazdığını söyleyen Kâşifi", onun büyük bir şahsiyet olduğunu ve şeyhi Abdurrahmân-ı Câmî gibi vah-det-i vücûd* nazariyesini benimsediği­ni ifade eder.

Eserleri. TekmUe-i Nefehûtü '1- üns

(el-İhtişâr ue'z-zeyt'alâ Nefehâti'l-üns). Eserin Üsküdar Selim Ağa Kütüphane-si'nde (nr. 571) bulunan nüshası 172 va­raktır. Baş tarafında yirmi varaklık bir bölüm, Ebû Abdurrahman es-Sülemî ve görüşlerine ayrılmıştır. Geri kalan kı­sımda ise Ebû Hâşim es-SûfTden başla­yarak 200 kadar sûfînin biyografisi yer almaktadır. Abdülgafûr-i Lârî Mirkh-tü'1-edvâr fi't-târih, Tercemetü'1-JJşû-li'l-caşere ve şerhuhû, Havâşî-yi Ga-fûriyye (yazma nüshaları için bk. Ah-med-i Münzevî, Fihrist, İl/l, 1082) adlı eserlerini Farsça, Haşiye calâ şerhi'I-Câmî lil-Kâfiye (İstanbul 1253, 1272, 1322) adlı eserini de Arapça olarak ka­leme almıştır. Mirkatü'l-edvâr li't-tâ-rih ile Hdşiye calû şerhi'1-Câmî li'I-Kâfiye adlı eserler Molla Muslihuddîn-i Lârfye de (o. 797/1571) nisbet edil­miştir.

ABDÜLGAFÛR-İ LARÎ

Abdulgafır ei-Fârısî'nın Mecma'u't-garâ'ıb ue menba-'u'r-reğâ'ib adlı eserinden bir savfa (iu Kip . m wn ir ı


^^ A" ı

Radıyüddîn Abdülgafûr-i Lârî (ö. 912/1506)

Abdurrahmân-ı Câmî'nin

önde gelen müridlcrinden,

âlim ve mutasavvıf.

J

İran'ın Fars eyaletindeki Lâr kasaba­sında doğdu. Doğum tarihi belli değil­dir. Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. 5 Şaban 912 (21 Aralık 1506) Pazar günü Herafta ölmüş ve şeyhi Câmî'nin kabri civarına defnedil-miştir. Reşohât, müellifi Ali b. Hüseyin el-Kâşifî es-Sâfı (ö 939/1532), Abdülga­fûr-i Lârrnin çağdaşı ve müridlerinden biri olmasına rağmen hakkında tatmin edici bilgi vermemiş, daha ziyade ma­nevî yönü ve özellikle kerametleri üze­rinde durmuştur. Abdülgafûr'un ashap­tan Sa'd b. Ubâde'nin soyundan geldiği­ne dair bir rivayeti de nakleden Kâşifi, onun aklî ve naklî ilimlerde devrinin üs­tadı sayıldığını, Abdurrahmân-ı Câmrnin eserlerinin çoğunu bizzat kendisinden okuduğunu ve Şerh-i Fuşûşü'l-hikem



204

ABDÜLHÂDÎ (JOHN CUSTAF AGUEU1

BİBLİYOGRAFYA:

Reşahât Tercümesi, s. 189; Ma'sûm Alî Şâh. Tarâyıku 1-hakâyık, Tahran 1316-19/1898-1901, 111, 48; HediyyetüVârifîn, I, 588; Zebî-hullah Safa. Târfh-i Edebiyyât der Iran, Tahran 1977, IV, 354, 356; Muhammed Mum, Fer-heng-î Fârisi, "cAbdülğafûr~ md., s. 180 vd.; A. Münzevî. Fihrist, Tahran 1349 hş., H/1, s. 1082; Serkis, Mu'cem, II, 1584; Kehhâle. Mu'cemü'l-mü'eüiftn, Dımaşk 1376-80/1957-61 — Bey­rut, ts. IDâru İhyâi't-türâsi'l-Arabî), V, 269.

(DİA)

ABDÜLGANİ el-CEMMAİLt



(bk. CEMMAbJ).

ABDÜLGANİ el-EZDİ

Ebû Muhammed Abdülganî b. Saîd el-Ezdî (ö. 409/1018)

Mısır'ın meşhur hadis hafızı ve ensâb* âlîmi.

332'de (943-44) Kahire^de doğdu. Kü­çük yaştan itibaren ilim tahsiline başla­dı. Osman b. Muhammed es-Semerkan-dî, Ebû Bekir el-Meyânecî ve Dârekutnî gibi âlimlerden hadis okudu. Hadis tah­sili için çıktığı uzun yolculuklardan son­ra Mısır'a döndü ve kısa zamanda dev­rinin ileri gelen hadis hafızlarından biri olarak kabul edildi.

Güvenilir (sika*) oluşu hakkında hiç­bir tereddüt bulunmayan Abdülganî, aynı zamanda mükemmel bir ensâb bil­gisine sahipti. Kendisinden Ebû Abdul­lah el-Kuzâî, Abdürrahîm b. Ahmed el-Buhârî ve Ebû Ali el-Ahvâzî gibi birçok âlim hadis rivayet etmiştir. İbn Abdül-ber de ondan icazet usulüyle hadis al­mıştır. 7 Safer 409 (25 Haziran 1018) tarihinde Kahire'de vefat etti.

Eserleri. 1. el-Mu*telif vel-muhtelif iî esmö3i'r-ricâl (fî esma3 i nakaleti'l-hadîs). İsim, lakap ve nisbelerinin yazı­lışı aynı fakat okunuşu farklı olan râvi-lerle ilgili bu eserin muhtelif yazmaları vardır (bk. Sezgin, GAS, I, 224). Müellif, Dârekutnrnin eserinden sonra konusun­da ikinci eser olan el-Mu3 telif \ aslında hocası Dârekutnfden edindiği bilgilerle yazmış, tamamlayınca ona arzetmiş, o da Abdülganfden kitabın rivayet hakkı­nı atabilmek için onu kendisine okuma­sını istemiştir. Esere Ca'fer b. Muham­med el-Müstağfırî (ö. 432/1040-41) ta­rafından bir zeyil yazılmış, kitabı Mu-

hammed Ca'fer ez-Zeynî yayımlamıştır (Allahâbâd 1327). 2. Müştebihü'n-nis-be. İştibâhü'n-niseb ve el-Müştebih fi'n-nisbe adlarıyla da anılan, yazılışta aynı fakat okunuş ve mâna itibariyle farklı nisbelere dair olan bu eserin Tür­kiye kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunmaktadır. Ayrıca eser el-Mu3 telif ve'i-muhtelif ile birlikte basıl­mıştır. 3. Kitâbü'I-Gavâmiz ve'l-müb-hemât. Hadislerin sened ve metinlerin­de kendilerinden "racül, ibnü fülân ve­ya bintü fülân" şeklinde kapalı bir ifa­deyle bahsedilen râvilerin kimler oldu­ğunu araştırıp belirtmeye çalışan bu eserin yazmaları Beyazıt Devlet (Feyzul-lah Efendi, nr. 261/ 1) ve Bağdat Evkaf (nr. 2886/1) kütüphanelerinde bulun­maktadır (Feyzullah Efendi nüshası için bk. Weisweiler, s. 94, nr. 62). 4. îzâhu'î-işkâi fi'r-ruvât. İlk üç kitap gibi hadis râvilerinin isimleriyle ilgili olduğu anla­şılan eserin iki nüshası Haydarâbâd-Âsafiyye (nr. 3/324) ve Haydarâbâd-Sa-îdiyye (Rical, nr. 53) kütüphanelerinde bulunmaktadır. 5. Keşfü'1-evhöm. Yaz­maları Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ah­med, nr. 624/ 14) ve Bağdat Evkaf (nr. 2886/6) kütüphanelerinde bulunan bu eseri. Hâkim en-Nısâbûrînin ei-Medhal adlı kitabında gördüğü bazı yanlışları tashih etmek için kaleme alan müellif.

eseri tamamladıktan sonra Hâkim'e göndermiş, o da tenkitlerinden dola­yı kendisine teşekkür ve dua etmiştir. 6. Kitâbü'l-Mütevârîn. Haccâc b. Yû­suf un zulmünden kaçıp saklanan âlim­leri konu edinen bu eserin tek yazma nüshası Zâhiriyye Kütüphanesinde bu­lunmaktadır (Mecmua, nr. 71 /2). Bir ri­saleden ibaret olan bu eser Muham­med Âl Yâsîn tarafından neşredilmiştir {MMLADm., L (1979). s. 552 vd.). 7. ei-Rubâ'iyyât fil-hadîs. Yazmaları Beya­zıt Devlet (Feyzullah Efendi, nr. 261/3) ve Bağdat Evkaf (nr. 2886/3) kütüpha-nelerindedir. 8. el-Fevâ* idü'l-müntekât cani'ş-şüyûhi'ş-şikât Yazma nüshaları Ezher (I, 576, Mecmua, nr. 305) ve Bağ­dat Evkaf (nr. 2286/4) kütüphanelerin­de bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hallikân. Vefeyât (nşr İhsan Abbasi. Beyrut 1968-72, III, 223-224; Zehebî. Tezki-retü'l-huffâz, Haydarâbâd 1375-77/1955-57. 1)1, 1047-1049; a.mlf.. A'ISmü'n-nübelâ''. XVII, 268-273; Süyûtî, Hüsnü'tmuhâdara (nşr. Mu­hammed Ebül-Fazl). Kahire 1387/1967, I, 353; İbnü'1-İmâd. Şezerâtuz-zeheb, III, 188-189; Max Weisweiler, Istanbuier Handschrif-tenstudien zur Arabischen, İstanbul 1937, s. 94, nr. 62; Sezgin. GAS, I, 223-225; Kehhâle. Mu'cemü'l-mü'eltiftn, Dımaşk 1376-80/1957-61 — Beyrut, ts. (Dârü İhyâi't-türâsi'l-Arabî), V, 273-274; Serkis, Mu 'cem, I, 428,

İmi Talât Koçyiğit

ABDÜLGANİ en-NABLUSİ

( ^LUI jtfUt )

(bk. NABLUSt, Abdülganî b. fstnâil).

abdülhAdi

(john gustaf aguf.lı)

(1869-1917)

Avrupa'da İslâm tasavvufu ve

İbnü'l-Arabî ekolünün tanınmasında

önemli rol oynayan İsveçli ressam,

Şâzeliyye tarikatı halifesi.

Stockholm'de doğdu. Asıl adı John Gustaf (İvan) AgueTdir. 1889'da resim yapmaya başladı. 1890'da Paris'e gitti. Ressam Emile Bernard'ın atölyesinde çalıştı. Bu sırada Societe Theosophique'e girdi. 1892'de Marie Hout adında şa­ir, filozof ve sosyalist bir kadınla dost oldu. Anarşizm mensuplarıyla yakın mü­nasebetlerde bulundu. Polisin aradığı bir anarşizm üyesini evinde barındırdı­ğı için tutuklandı. Hapishanede Arap­ça, İbrânîce ve Malayca'yı öğrendi, Ha-

205


ABDÜLHÂDÎ (JOHN GUSTAF AGtl£U)

pisten çıkınca (18941 Mısır'a gitti. Ora­da peyzaj resimleri yaptı. 1895te Pa­ris'e dönerek Doğu dilleri ve medeni­yetlerini incelemeye başladı. Ecole des Lanques Orientales'de Arapça ve Hintçe, Ecole Pratique des Hautes Etudes'te de Sanskritçe öğrendi. İbnü'l-Fâriz'in ta-savvufî kasidelerini şerheden hocası Derenbourg vasıtasıyla İslâm'ı ve İslâm tasavvufunu tanıdı. 1897'de müslüman oldu. 1898'de Budizm'e ilgi duymaya başladı. Hindistan'a giderek orada do­kuz ay kaldı. 1902'de Revue Blanche adlı dergide makaleler yayımladı. L'Ini-tiation dergisinde "İslâm Hakkında Notlar" başlıklı bir yazı dizisine başladı. fakat tamamlayamadı.

1901 "de tanıştığı Enrico İnsabato adında genç bir İtalyan doktorla 1902'-de Mısır'a gitti. Doğu ve Batı'yı fikren birbirine yakınlaştırmayı düşünen iki arkadaş burada İl Commercio İtaliano ve İl Convito adlı Arapça-İtalyanca iki gazete çıkardılar. Bu gazetelerden ikin­cisinde İslâm tasavvufuyla ilgili makale ve tercümeler yayımladı. 1907de Mı­sır'da Ezher âlimlerinden Mâlikî fakihi ve Şâzelî şeyhi Abdurrahman İllîş (İl-leyş-J^lt) el-Kebîr'e iö. 1349/1930] in­tisap ederek Abdülhâdî adını aldı. Şeyhi onu halife (mukaddem) tayin etti. Şeyh Ahmed Şerif b. Muhammed es-Senûsî başta olmak üzere önemli kimselerle tanıştı. Senûsî ona İtalyanlar'la müna­sebetini kesmesini tavsiye etti. 19O9'da Paris'e döndü. 1910 sonlarında tanıştı­ğı Rene Guenon'un (Abdülvâhid Yahya) idare ettiği La Gnose dergisinde 1910-1912 yılları arasında İslâm tasavvufuyla ilgili tercüme ve makaleleri yayımlandı. 1913-1914 yıllarında tekrar Mısır'a git­ti. İngilizler tarafından bilinmeyen se­beplerle Mısır'dan çıkarılınca (1915) İs­panya'ya gitti. Orada tablolar yaptı. 1 Ekim 1917'de Barselona yakınlarında tren altında kalarak öldü.

Abdülhâdî 1907 yılından itibaren Av­rupa'da İslâm tasavvufu ve İbnü'l-Arabî mütehassısı olarak tanındı. Tasavvufun ve İbnü'l-Arabî ekolünün Batı'da aydın­lar seviyesinde tanınmasında önemli rol oynadı. Mutasawıf-düşünür Rene Gue-non onun vasıtasıyla müslüman oldu. Resimlerinde İvan Agueli imzasını kul­lanan ve İsveç'te modern resim sana­tının önde gelen isimlerinden biri ola­rak kabul edilen Abdülhâdî'nin tabloları Stockholm Millî Müzesi ile Gottenbourg Müzesi'nde sergilenmektedir. Hakkında İsveç dilinde iki eser yayımlanmıştır:

Axel Gouffin. İvan Agueli (Stockholm 1940); Torbjörn Sâfve. İvan Agueli en Roman om Fribet (Stockholm ] 976).

Eserleri. 1. Le Traite de İVnite dit d'İbn Arabi suivi de l'Epitre sur le Prophete, al-Malamatiyah (Paris 1977). Eser, Mu­hammed b. Fazlullah el-Hindfnin et-Tuhfetü'I-mürsele ilen-Nebî, Abdur­rahman es-Sülemrnin Meîâmetiyye ve Evhadüddîn-i Balyânfnin Rİsâletü'I-aha-diyye adlı risalelerinin tercümelerinden meydana gelmiştir. La Gnose'da ya­yımlanan (1910-1912) bu risalelerin son ikisi Le Voile d'Isis dergisinde tekrar neşredilmiştir (1933). Abdülhâdî. Risâ-letü'l-ahadiyye'y\ İbnü'l-Arabrnin ese­ri olarak göstermişse de Michel Chod-kievvicz tarafından yapılan yeni tercü­mesinde BalyânFye ait olduğu tesbit edilmiştir, z. Les Categories de l'Initia-tion. İlk olarak Le Gnose'da (19H-1912), daha sonra da Etudes Traditionnel-les'ûe (Ocak 1936) yayımlanan eser, İb-nü't-Arabfnin Tertîbü't-taşavvuf risale­sinin kısmî bir tercümesidir.

BİBLİYOGRAFYA:

Paul Chacornac. La Vie Simple de RenĞ Gu-tŞnon, Paris 1958, s. 43-49; Jean Robin. RenĞ Guenon, Temoin de la Tradition (nşr. Guy Tredaniel], Paris 1978, s. 66-68, 207-208, 211, 238; Michel Chodkievvicz. Epitre sur i'Unidte Absolue (Aıuhad al-Din Balyanı), Paris 1982, s. 17. r-1

İmi Mustafa Tahralı

ABDÜLHAFİZ el-ALEVİ

(1863-1937)

Alevî (Filâlî) hanedanına mensup

Fas sultanı

(1908-1912).

Fas şehrinde doğdu. Babası Sultan Hasan'ın 1894'te ölümü ve yerine kar­deşi Abdülaziz'in geçmesi üzerine 1904-te Merakeş valiliğine getirildi. Fas'ta Avrupalı devletlerin nüfuzuna karşı baş gösteren karışıklıklar sırasında, karde­şinin sultanlığını tanımayarak Merakeş bölgesinde istiklâlini ilân etti (16 Ağus­tos 1907). Böylece Fas ikiye bölünmüş oldu. Abdülhafîz, Alman nüfuzu altında­ki kardeşine karşı Fransızlar'ın desteği­ni sağladı ve onu 19 Ağustos 1908'de mağlûp ederek Fas sultanı oldu. 1906 el-Cezîre (Algeziras) mukavelesiyle se­leflerinin imzaladığı antlaşmaları kabul ettiğine dair teminat vermesi üzerine Batılı devletler tarafından sultan olarak tanındı. Ancak Fas'ta nüfuz mücadelesi

içinde olan Fransa ile Almanya arasın­daki gerginlik, ülkedeki iç karışıklıklar sebebiyle had safhaya ulaştı. Ağır ver­giler ve yabancı nüfuzu, 1911'de bazı kabilelerin ayaklanmasına sebep oldu. Kardeşinin de Miknâs'ta isyan etmesi üzerine zor durumda kalan Abdülhafîz, Fransızlar'dan yardım istedi. General Moinier kumandasındaki Fransız kuv­vetlerinin yardımıyla isyan bastırıldı ve Fas şehri muhasaradan kurtarıldı. Karı­şıklıklardan faydalanmak isteyen İspan­ya, 1904 antlaşmasına dayanarak La-rache ve Kaşr'a yerleştiği gibi, Almanya da Agadir'e savaş gemileri göndererek tâviz koparmak istedi. Ortaya çıkan bu­nalım Fransa ile Almanya arasında ba­rış yoluyla, fakat Fas'ın zararına olarak halledildi. 4 Kasım 191 l'de yapılan ant­laşma ile Almanya siyasî iddialarından vazgeçince Fas. Fransız himayesine ter-kedildi; Abdülhafîz de 30 Mart 1912 tarihli antlaşma ile Fransızlar'ın hima­yesini kabul etmek zorunda kaldı. An­cak bu himaye antlaşmasına dayanan Fransızlar, sultan hesabına bütün Fas'ı yeniden zaptederek Mareşal Lyautey'i Fas genel valisi tayin ettiler. Fransız hi­mayesinin doğrudan idare şeklini alma­şı üzerine Abdülhafîz de sultanlıktan çekilmeye ve Fransa'ya gitmeye mec­bur oldu (12 Ağustos 1912). Bir süre Marsilya'da oturduktan sonra 1913'te hacca gitti. I. Dünya Savaşı sırasında İspanya'ya geçti ve 1914'ten 1925'e ka­dar burada kaldı. Ülkesine dönmesi ya­saklandığı için yeniden Fransa'ya gitti, 4 Nisan 1937'de Enghiende öldü. Me­zarı Fas'tadır.

Siyasî hayatı yanında İslâmî ilimlere de yakın ilgi duyan Abdülhafîz önceleri. Fas'ta yaygın olan sûfî yaşayışına ten­kitçi bir gözle bakıyordu. Ancak gözden düşüp tahttan feragat etmeye mecbur

Abdülhafiz

el-Alevî

206


ABDÜLHAK HÂMİD TARHAN

kaldıktan sonra Ticâniyye tarikatına girdi ve sûffligi öven şiirler yazdı. Böyle­ce tahtını kaybetmenin ve ülkesi üze­rindeki yabancı nüfuzunun verdiği üzün­tüyü bu yolla gidermeye çalıştı. Edebi­yat ve İslâm hukuku alanında bazı çalış­maları da bulunan Abdülhafîz'in bu ko­nularla ilgili yayımlanmış eserleri şun­lardır: el- cAzbü's-selsebîl fî halli elfâ-zı Halîi (Mâlikî fıkhına dair, Fas 1326); ei-Cevâhirü'l-levâmi' iî nazmi Cemci'I-cevâmic (fıkıh usulüne dair, Fas 1327); Keşfü'l'kınâc can i'tikâdi tava3iti'î-ib-tidâc (bazı mutasavvıf ve bid'atçılara red­diye, Fas 1327); Nazmü muştalahi'I-ha-dîş (Fas 1327); Yâkütatul-hükkâm iî mesâ'iîi'1-kaiâ* ve'1-ahkâm (Fas 1327); Neylü'n-necâh ve'1-ielâh fî cilmi mâ bihi'1-Kur*ânü lâh (Kuranın i'caz ve belagatına dair bir urcûze'dir, Fas 1327).

BİBLİYOGRAFYA:

L. Harris. With Moulai Hafid at Fez behind the scenes İn Morocco, London 1909; Serkis, Mu ccem, II, 1271 -1272; İbn Zeydân, ed-Dürerul-fâhire, Rabat 1937, s. 117 vd.; Broc-kelmann. GAL Suppi, II, 889; Ziriklî, el-A'lâm, Kahire 1373-78/1954-59, IV, 50-51; Kehhâle. Mu'cemü'l-mü'eliiftn, Dımaşk 1376-80/1957-61. — Beyrut, ts. (Dâru İhyâi't-turâsi I-Arabî). IV, 89; Ahmed Atıyyetullah. el-Kâmüsü'l-İslâmî, Kahire 1399/1979, V, 100; Jamil M. Abu'n-Nasr. A Hİstory of the Maghrib in the Islamic period, Cambridge 1987, s. 310-314, 369-371; H. Terrasse. Histoire du Maroc, Paris 1949; a.mlf.. "eAlawîs\ El2 (İng), 1, 357; G. Yver. "Fas", İA, IV, 484-485; G. Deverdun. "Hafız (cAbd al-)", £/?(İng.), III, 62. ı—ı

m (dia)

r ABDÜLHAK b. ABDUBRAHMAN



(bk. !bNÜX-HARRAT).

ABDÜLHAK ed-DİHLEVİ

(bk. DİHLEVt Abdülhak b. Seyfeddİn).

ABDÜLHAK HAMİD TARHAN

(1852-1937)

Tanzimat'tan sonraki yenileşme devri

Türk edebiyatının tanınmış şair ve

tiyatro yazan.

kaçırılıp İstanbul'a getirilen Müntehâ Nasib Hanım'dır. İlk tahsiline Bebek'te­ki mahalle mektebinde başladı. Evliya Koca ile, ona şiir zevkini aşılayan devrin tanınmış âlimlerinden Hoca Tahsin Efendiden hususi dersler aldı. On yaş­larında ağabeyi Nasûhi Bey ile Paris'e gitti (1863) Orada bir buçuk yıl kadar özel bir okula devam etti, 1864 yılı son­larında geri döndü. 1865'te Tahran'a elçi tayin edilen babasıyla İran'a gitti. Bir yıl sonra babasının Tahran'da âni ölümü üzerine ailesiyle birlikte İstan­bul'a dönmek zorunda kaldı. Önce Mali­ye Mühimme Kalemi'nde. bir müddet sonra da Şûrâ-yı Devlet ve Sadâret Mektûbî Kalemi'nde görev aldı. Mali­ye Kalemi'nden tanıdığı Ebüzziyâ Tev-fık vasıtasıyla Sâmipaşazâde Sezai, Nâ­mık Kemal, Recâizâde Ekrem ve Mizan­cı Muradla tanıştı. 1874te Edirne'de Pîrîzâde ailesinden Fatma Hanım'la ev­lendi. 1876da Paris büyükelçiliği ikinci kâtibi olarak Fransa'ya gitti. Paris'te iken yayımladığı Nesteren (1878), hü­kümetin dikkatini çekti ve izinli olarak İstanbul'da bulunduğu bir sırada me­muriyeti lağvedildi. 1880de Berlin el­çiliği kâtipliğine tayin edildiyse de bu görevi kabul etmedi. Dört yıla yakın bir süre açıkta kaldı ve sıkıntı içinde yaşa­dı. 1883 yılı sonlarında Bombay şeh­benderliğine tayin edildi. Vahşi Hindis­tan tabiatından çok etkilenen Hâmid burada, şiir hayatında özel bir yeri olan ve en iyi şiirlerinden sayılan "Kürsî-i İstiğrak", "Külbe-i İştiyak" ve "Zamâne-i Âb" gibi yeni şiirler yazmaya başladı. Ayrıca, İngiliz idaresi altındaki gerçek Hintli'yi tanıdı ve bu insanlara değişik bir gözle bakmaya çalıştı. Ancak, daha önce İstanbul'da vereme yakalanan ve iyileşir ümidiyle Hindistan'a getirdiği karısı Fatma Hanım'ın durumu büsbü­tün kötüleşince İstanbul'a dönmek üze­re yola çıktı. Fakat hastalık yolda daha


Yüklə 1,08 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin