Dedik ki: Ey Âdem, sen ve e


Bakara Sûresi / 35-39 ...................................................... 225



Yüklə 414,59 Kb.
səhifə3/4
tarix30.07.2018
ölçüsü414,59 Kb.
#63537
1   2   3   4
Bakara Sûresi / 35-39 ...................................................... 225

"kesertuhu fe'n-kesere" (onu kırdım o da kırıldı) ve "kesertuhu feasâ"
(onu kırmaya çalıştım, etkilenmedi) denir. Buna göre isyan
bir emir veya yasaktan etkilenmemek, isteneni yapmamak demektir.
Böyle bir durum, Mevlâ-kul ilişkisi çerçevesindeki yükümlülükler
için söz konusu olduğu gibi irşadî/öğüt nitelikli hitaplar için
de geçerlidir.

Günümüzde, "namaz kıl", "oruç tut", "hacca git" veya "şarap
içme" ve "zina etme" gibi emir ve yasaklara karşı gelme durumunda
Müslüman topluluğun dilinde "isyan" kavramının kullanılmasına
gelince; bu, şeriat veya şeriat ehli tarafından bu kelimeye yüklenen
anlamdır. Dolayısıyla sözlük ve genel ürf açısından kavramın
ifade ettiği anlamın genelliğine bir zarar vermez.

Azma olarak tercüme ettiğimiz "el-gavaye" ise, bir insanın
yaşama amacını koruyamaması ve bu doğrultuda bir düzenlilik
içinde hayatını sürdürme kabiliyetini gösterememesi demektir.
Bununsa, emrin irşadî/öğüt nitelikli mi; yoksa mevlevî/teşri
nitelikli mi olma durumlarına göre farklılık göstereceği kesindir.
Bu durumda diyebilirsin ki: Şu hâlde Hz. Âdem ve eşinin tövbe
etmesine ve "Eğer sen bizi bağışlamasan ve bize acımasan elbette
hüsrana uğrayanlardan oluruz." demeleri ne anlam ifade eder?
Buna cevap olarak derim ki: Daha önce de söylediğimiz gibi
"tövbe", yapılan işten pişmanlık duyup geri dönmektir. Duruma
göre, dönüş de farklı olabilir.

Efendisinin emrine başkaldıran bir köle, yaptığına pişman olup
tövbe etmekle efendisinin katında kaybettiği eski konumuna,
eski yakınlığına dönmesi mümkün olduğu gibi, doktor tarafından
belli bir meyveyi ve yiyeceği yemesi yasaklanmış bir hasta için de
aynı durum söz konusudur: Doktorun bu yasağı bütünüyle onun
sağlığı ve selâmeti ile ilgili öğüt nitelikli bir yasaklamadır.
Diyelim ki, hasta doktorun bu uyarısına uymadı ve yasağı çiğnedi,
sonuçta ölümle burun buruna geldi. Böyle bir duruma düşen
adamın yaptığına pişman olması, kendisini eski sağlığına kavuşturacak
bir ilâç vermesi için yeniden doktora başvurması son derece
normaldir. Doktor da, ilk karakteristik sağlığına kavuşması
ve hatta ondan daha iyi bir duruma gelmesi için bir süre zorluk

226 ......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

çekmesi, meşakkatlere katlanması, yorulması, egzersiz yapması
gerektiğini söyleyebilir.

Bağışlama ve merhamet etmeye gelince, yukarıdaki diğer durumlar
için de söylediğimiz gibi, duruma göre bunların yönelik oldukları
hedef de değişiklik arzedebilir.

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI

Tefsir'ul-Kummî'de müellif kendi babasından a da rivayet
zincirlerine yer vermeksizin İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet
eder: "İmam'a, 'Âdem'in yerleştirildiği cennet, dünya bahçelerinden
bir bahçe miydi, yoksa ahiretteki bahçelerden biri miydi?' diye
soruldu. İmam şöyle buyurdu: Bir dünya bahçesiydi, üzerine güneş
ve ay doğardı. Eğer ahiret bahçelerinden bir bahçe olsaydı,
sonsuza dek oradan çıkmazdı. Yüce Allah onu söz konusu cennete
yerleştirince, o ağaç hariç diğer her şeyi ona helâl kıldı. Çünkü
Âdem öyle bir yaratılışa sahipti ki, varlığını ancak emir, yasak,
beslenme, giyinme, barınma ve nikâh (cinsel birleşme) ile
sürdürebilirdi. Bir yerden destek almadığı sürece kendisine yararlı
olan şeyi zararlı olan şeyden ayırt edemezdi."
"İblis, yanına gelip ona şöyle dedi: 'Eğer siz, yüce Allah'ın size
yasak ettiği bu ağacın meyvesinden yerseniz, birer melek olursunuz
ve sonsuza dek bu cennette kalırsınız. Eğer bu meyveden yemezseniz,
Allah sizi buradan çıkaracaktır.' Sonra da kendilerine
öğüt vermek istediğini bildirerek yemin etti. Nitekim yüce Allah da
bu olayı şöyle haber veriyor: 'Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı
değil, sırf melek olursunuz ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye
sizi şu ağaçtan menetti ve onlara, 'Elbette ben size öğüt verenlerdenim.'
diye de yemin etti.' [A'râf, 20-21]"
"Âdem onun sözünü tuttu ve eşi ile birlikte söz konusu ağacın
meyvesinden yedi. Sonra da yüce Allah'ın bize haber verdiği gelişmeler
oldu: 'Ayıp yerleri kendilerine göründü.' Yüce Allah'ın üzerlerine
giydirdiği cennet giysileri açıldı. Ayıp yerlerini cennet
yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. Bunun üzerine, 'Rableri onlara
şöyle seslendi: Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim ve ben
size şeytan sizin apaçık düşmanınızdır, dememiş miydim?' Yüce
Allah'ın bize aktardığına göre onlar da şöyle demişlerdi:

Bakara Sûresi / 35-39 ...................................................... 227

'Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize
acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz.' Bunun üzerine
yüce Allah onlara şöyle dedi: 'Birbirinize düşman olarak inin,
sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz lazımdır.' Yani
kıyamete kadar... Âdem Safa tepesinin üzerine indi. Bu tepenin
'Safâ' olarak adlandırılması, Âdem Safiyyullah'ın oraya indirilmiş
olmasından dolayıdır."
"Havva da Merve tepesine indi. Bu tepenin 'Merve' adını alması,
kadının (el-mer'e) oraya indirilmiş olmasından dolayıdır. Hz.
Âdem kırk gece secdeye kapanıp cennetten ayrılmış olmanın
hüznüyle ağlayarak sabahladı. Cebrail yanına inerek ona şöyle
dedi: 'Allah seni kendi elleriyle yaratmadı mı? Senin içine kendi
ruhundan üfleyip bütün melekleri sana secde ettirmedi mi?' Âdem,
'Evet.' dedi. 'Şu ağaçtan yeme dediği hâlde, emrini çiğnemedin
mi?' Âdem, 'İblis bana Allah adına yalan yemin içti.' dedi."

Ben derim ki: Hz. Âdem'in yerleştirildiği cennetin, dünya bahçelerinden
biri olduğu şeklinde birçok açıklama Ehlibeyt
İmamlarından rivayet edilmiştir. Bunların bir kısmı, İbrahim b.
Haşim kanalıyla aktarılmış ve bu rivayetle uyum oluşturmuştur.1
Aslında Hz. Âdemin yerleştirildiği cennetin; dünya bahçelerinden
biri olduğu şeklindeki ifadeden maksat, onun sonsuzluk cennetlerine
karşılık, bir ara dönem (berzah) bahçesi oluşudur. Rivayetin
bazı bölümlerinde de buna yönelik işaretler vardır. "Âdem
Safa tepesine indi." ve "Havva Merve tepesine indi..." Yine "Bir süreden
maksat, kıyamet günüdür." şeklindeki ifade de buna yönelik
bir işaret içermektedir. O süreden maksat, kıyamet günü olduğuna
göre de; ölümden sonraki berzah bekleyişi, yeryüzünde gerçekleşen
bir bekleyiştir.

Nitekim Kur'ânı Kerim'de ölümden sonraki dirilişi konu edinen
ayetler de berzah bekleyişinin yeryüzünde gerçekleştiğini ifade
etmektedirler. Yüce Allah bu hususla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
"Ve Allah dedi: 'Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?'
'Bir gün yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayabilenlere sor.'
dediler. Buyurdu ki: Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz."
(Mü'minûn, 112-114) "Kıyamet koptuğu gün, suçlular yeryü-
--------

1- [Bihar'ul-Envar, c.11, s.143, h: 12]

228 ......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

zünde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. Zaten onlar,
böyle çevriliyorlardı. Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler
ki: "Andolsun siz, Allah'ın kitabınca, ta yeniden dirilme gününe
kadar kaldınız. İşte bu da dirilme günüdür. Fakat siz
bilmiyordunuz." (Rûm, 55-56)

Ayrıca, Ehlibeyt İmamlarından aktarılan bazı rivayetler de, Hz.
Âdem'in yerleştirildiği cennetin gökte olduğunu ve Âdem ile eşinin
gökten indiklerini ifade ediyorlar. Bu arada, rivayetlerin diliyle tanışık
olanlar, söz konusu cennetin gökte olması ve Hz. Âdem ile
eşinin gökten indirilmiş olması ile, bu ikisinin yeryüzünde yaratılmış
olmaları ve orada yaşamış olmaları arasında bir çelişki doğacağından
korkmazlar. Aynı şey, cennetin gökte oluşu ile, kabir
sorgulamasının yeryüzünde olması, ayrıca kabrin ya cennet bahçelerinden
bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olması
için de geçerlidir. İnşaallah "gök" kavramı üzerinde durduğumuz
zaman bu ve benzeri problemlerin ortadan kalkacağını
umuyorum.

İblis'in Hz. Âdem ile eşinin yanına nasıl geldiği, hangi yollara
başvurduğu hususuna gelince; sahih ve itibar edilen rivayetlerde
buna ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bize ulaşan bazı haberlerde
yılan ve tavus kuşunun İblis'e Âdem ve eşini yoldan çıkarma
hususunda yardımcı oldukları belirtilmekle beraber, bunlara
itibar etmemek gerekir. Bunların uydurulmuş olduğuna inandığımız
için, anlatma gereğini duymadık. Bu kıssa aslında Tevrat'tan
alınmıştır. Onun için kıssayı olduğu gibi oradan aktarıyoruz.
Tekvin Kitabının 2. Babında şöyle denir: "Ve Rab Allah yerin
toprağından Âdem'i yaptı, ve onun burnuna hayat nefesini üfledi;
ve Âdem yaşayan can oldu. Ve Rab Allah şarka doğru Âdem'de bir
bahçe dikti; ve yaptığı Âdem'i oraya koydu. Ve Rab Allah görünüşü
güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat
ağacını, ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi
sulamak için Aden'den bir ırmak çıkardı, ve oradan bölündü,
ve dört kol oldu. Birinin adı Nil'dir; kendisinde altın olan bütün
Havila diyarını kuşatır, ve bu diyarın altını iyidir; orada ak günnük
ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Ceyhun'dur. Bütün Habeş
diyarını kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. Musul'un

Bakara Sûresi / 35-39 ...................................................... 229

doğusunda akar. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve Rab Allah Âdem'i
aldı baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu. Ve Rab Allah
Âdem'e emredip dedi: Bahçenin her ağacından istediğin gibi
ye; Fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin; çünkü
ondan yediğin günde mutlaka ölürsün."
"Ve Rab Allah dedi: Âdem'in yalnız olması iyi değildir; kendisine
uygun bir yardımcı yapacağım. Ve Rab Allah her kır hayvanını,
ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı; ve onlara ne ad koyacağını
görmek için Âdem'e getirdi; ve Âdem her birinin adını ne koydu
ise canlı mahlukun adı o oldu. Ve Âdem bütün sığırlara ve göklerin
kuşlarına, ve her kır hayvanına ad koydu; fakat Âdem için kendisine
uygun yardımcı bulunmadı. Ve Rab Allah Âdem'in üzerine derin
uyku getirdi; ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini
aldı, ve yerini etle kapadı; ve Rab Allah Âdem'den aldığı kaburga
kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu Âdem'e getirdi. Ve Âdem dedi:
Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir; buna Nisa
denilecek, çünkü o insandan alındı. Bunun için insan anasını ve
babasını bırakacak, ve karısına yapışacaktır, ve bir beden olacaklardır.
Ve Âdem ve karısı, ikisi de çıplaktılar, ve utançları yoktu."
3. Bab: "Ve Rab Allah'ın yaptığı bütün kır hayvanlarının en hilekârı
olan yılandı. Ve kadına dedi: Gerçek, Allah: Bahçenin hiçbir
ağacından yemeyeceksiniz, dedi mi? Ve kadın yılana dedi: Bahçenin
ağaçlarının meyvesinden yiyebiliriz; fakat bahçenin ortasında
olan ağaç hakkında Allah: Ondan yemeyin, ve ona dokunmayın ki,
ölmeyesiniz, dedi. Ve yılan kadına dedi: Katiyen ölmezsiniz; çünkü
Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak, ve iyiyi
ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız. Ve kadın gördü ki, ağaç
yemek için iyi; ve gözlere hoş ve anlayışlı kılmak için arzu olunur
bir ağaçtı; ve onun meyvesinden aldı ve yedi; ve kendisiyle beraber
kocasına da verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı, ve
kendilerinin çıplak olduklarını bildiler; ve incir yaprakları dikip
kendilerine önlükler yaptılar."
"Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan Rab Allah'ın
sesini işittiler; ve Âdem'le karısı Rab Allah'ın yüzünden bahçenin
ağaçları arasına gizlendiler. Ve Rab Allah Âdem'e seslenip ona
dedi: Neredesin? Ve o dedi: Senin sesini bahçede işittim ve kork-

230 ......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

tum, çünkü ben çıplaktım, ve gizlendim. Ve dedi: Çıplak olduğunu
sana kim bildirdi. Ondan yeme, diye sana emrettiğim ağaçtan mı
yedin? Ve Âdem dedi: Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi,
ve yedim."
"Ve Allah kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Ve kadın dedi: Yılan
beni aldattı, ve yedim. Ve Allah yılana dedi: Bunu bilerek yaptığın
için bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lânetlisin;
karnın üzerinde yürüyeceksin, ve ömrünün bütün günlerinde toprak
yiyeceksin; ve seninle kadın arasına, ve senin zürriyetinle onun
zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım; o senin başına saldıracak,
ve sen onun topuğuna saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve
gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlât doğuracaksın; ve
arzun kocana olacak, o da sana hâkim olacaktır. Ve Âdem'e dedi:
Karının sözünü dinlediğin ve: Ondan yemeyeceksin, diye sana emrettiğim
ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lânetli oldu;
ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin; ve sana
diken ve çalı bitirecek; ve kır otunu yiyeceksin, toprağa dönünceye
kadar, alnının teriyle ekmek yiyeceksin; çünkü ondan alındın;
çünkü topraksın, ve toprağa döneceksin. Ve Âdem karısının adını
Havva (hayatı olan) koydu; çünkü bütün yaşayanların anası oldu.
Ve Rab Allah Âdem için ve karısı için deriden kaftan yaptı, ve onlara
giydirdi."
"Ve Rab Allah dedi: İşte, Âdem iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden
biri gibi oldu; ve şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın,
ve yemesin ve ebediyen yaşamasın diye, böylece Rab Allah
onu Aden bahçesinden, kendisinin içinden alındığı toprağı işlemek
için çıkardı. Ve Âdem'i kovdu; ve hayat ağacının yolunu korumak
için, Âdem bahçesinin şarkına Kerubileri, ve her tarafa dönen kılıcın
alevini koydu." (Tevrat'tan alınan bölüm burada sona erdi.)

Kıssayı iki kanaldan, yani Kur'ân ve Tevrat kanallarından süzüp
incelediğin zaman, ardından Şiî ve Sünnî kanallardan gelen rivayetleri
göz önünde bulundurup üzerinde düşündüğün zaman,
gerçeği kavrayabilirsin. Ne var ki, biz, kitabın amacını aştığı için bu
hususta ayrıntılı bir inceleme yapmaktan kaçındık.

Gelelim şeytanın cennete girmesi olayına: Burada iki soruyla
karşılaşıyoruz:

Bakara Sûresi / 35-39 ...................................................... 231

1- Bilindiği gibi cennet, Allah'a yakınlığın, arınmışlığın ve temizliğin
sembolüdür. Nitekim yüce Allah cennet için şöyle buyuruyor:
"İçinde ne saçmalama var, ne de günaha sokma." (Tûr, 23)

2- Cennet göktedir ve şeytan Âdem'e secde etmekten kaçınınca
yüce Allah ona şöyle hitap etmiştir: "Çık oradan, çünkü sen
kovuldun." (Hicr, 34) "Oradan in, orada büyüklük taslamak senin
haddin değildir." (A'râf, 13)

Birinci soruya verilebilecek cevap şudur: Kur'ân-ı Kerim'in işaret
ettiği saçmalama ve günaha sokma durumlarının mümkün
olmadığı cennet, müminlerin ahirette girecekleri sonsuzluk cenneti
ile, ölümden sonra ve sorumluluk dünyasından göçün ardından
girdikleri berzah cennetidir. Fakat insanın yeryüzüne yerleştirilip,
sorumluluk altına sokulmasından, emir ve yasaklara muhatap
kılınmasından önce Hz. Âdem'in yerleştirildiği cennetle ilgili olarak
Kur'ân-ı Kerim bu tür bir nitelendirmede bulunmamıştır. Aslında
bu cennette durum bunun tersini göstermektedir. Nitekim Hz. Âdem
de burada söz konusu hatayı işlemiştir. Kaldı ki, saçmalama
ve günaha sokma kavramları nispîdirler ve ancak insanın dünyaya
gelip emir ve yasaklara muhatap olmasından ve sorumluluk altına
girmesinden sonra gerçekleşebilirler.

İkinci soruya ise birkaç şekilde cevap vermek mümkündür: Birincisi:
Her şeyden önce "çık oradan" ifadesi ile "in oradan" ifadesindeki
zamirin "gök"e dönük olduğu hususu kesin değildir. Çünkü
bu ifadelerden önce gökten söz edilmediği gibi, konunun da
"gök"le bir ilgisi yoktur. Şu hâlde, bazı mülâhazalara göre meleklerin
arasından çıkış ve inişin kastedildiği söylenebilir. Belki de,
saygınlık makamından çıkış ve iniştir kastedilen.

İkincisi: Söz konusu iniş ve çıkış emriyle, kinaye yöntemi ile,
orada meleklerin arasında sürekli kalmanın yasaklığı anlatılmak
istenmiş olabilir. Buna göre, ara sıra oraya, meleklerin bulunduğu
yere çıkmak söz konusu yasağın kapsamına girmez. Nitekim şeytanların
kulak hırsızlığı yapmaktan alıkonduklarını ifade eden ayetlerde
de buna yönelik işaretler vardır, daha doğrusu bu ayetler
bizim bu yaklaşımımızı pekiştirir niteliktedir.
Bazı rivayetlerde de, Hz. İsa'dan önce şeytanların yedinci göğe
kadar çıktıkları, İsa (a.s) doğduktan sonra dördüncü göğe ve daha

232 ......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

yukarısına çıkmaları yasaklandığı, daha sonra Hz. Muhammed
(s.a.a) dünyaya gelince, tüm göklere çıkışları, yakalandıkları yerden
fırlatılıp atıldıkları anlatılmaktadır.

Üçüncüsü: Kur'ân-ı Kerim'de İblis'in cennete girdiğine
değinilmiyor. Onun için meseleyi fazla kurcalamanın bir anlamı
yoktur. Bu olay sadece bazı rivayetlerde konu ediliyor ki, bunlar,
tevatür haddine ulaşmayan birtakım "ahbâr-ı âhâd"dır. Ayrıca
ravinin, hadisi anlam olarak rivayet etme ihtimali de vardır.
İblis'in cennete girdiğine yönelik en belirgin işareti içeren ifade
yüce Allah'ın bize aktardığı şeytanın şu sözüdür: "Dedi ki: Rabbiniz
başka bir sebepten dolayı değil, sırf melek olursunuz ya da ebedi
kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan menetti." Burada "şu"
zamiri kullanılmış ki, bu zamir nesneye yakın olan bir kişinin kullanacağı
türdendir. Ne var ki, eğer bu zamir, mekânsal bir yakınlığı
ifade ediyor olsaydı, o zaman, "Sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz." ifadesine bakılarak aynı durumun yüce
Allah için de geçerli olduğunu söylemek gerekirdi.

el-Uyûn adlı eserde Abdusselâm el-Herevî'nin şöyle dediği rivayet
edilir: "İmam Rıza'ya (a.s) dedim ki: 'Ey Resulullah'ın oğlu
Hz. Âdem ve eşi Havva hangi ağacın meyvesini yediler? Çünkü insanlar
bu hususta farklı görüşler ileri sürüyorlar. Bir kısmı onun
buğday ağacı olduğunu söylerken, diğer bir kısmı da onun kıskançlık
ağacı olduğunu söylüyorlar.' İmam, 'Hepsi doğrudur.' dedi.
Bunun üzerine, 'Birbirlerinden farklı görüşler, aynı anda nasıl doğru
olabilirler?' diye sordum, şöyle dedi: Ey Salt'ın oğlu, cennetteki
bir ağaç, birkaç türden meyve verebilir. Buğday ağacı üzüm de verebilir.
Onlar dünya ağaçlarına benzemezler."
"Yüce Allah melekleri Âdem'e secde ettirip, onu cennete yerleştirince,
Hz. Âdem kendi kendine, 'Acaba Allah benden daha hayırlı
bir insan yaratmış mıdır?' dedi. Yüce Allah onun içinden geçenleri
bildi ve 'Ey Âdem, başını yukarı kaldır ve Arş'ın ayaklarına
bak.' diye seslendi. Âdem Arş'ın ayaklarına bakınca, orada 'Allah'-
tan başka ilâh yoktur; Muhammed O'nun elçisidir; Ali b. Ebu Talib
müminlerin emiridir; Fatıma onun eşi dünya kadınlarının efendisidir;
Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir.' diye yazılı
olduğunu gördü. Bunu gören Âdem, 'Ya Rabbi, kim bunlar?' diye

Bakara Sûresi / 35-39 ...................................................... 233

sordu. Yüce Allah, 'Ay Âdem, bunlar senin zürriyetindir. Ama senden
de ve bütün yarattığım varlıklardan da daha hayırlıdırlar. Onlar

Yüklə 414,59 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin