Değerler Eğitimi Yönergesi 5 Okul Komisyonlarının Görev ve Sorumlulukları 7


ÇALIŞKANLIK , SORUMLULUK VE DUYARLILIK



Yüklə 479,24 Kb.
səhifə3/5
tarix15.09.2018
ölçüsü479,24 Kb.
#82397
1   2   3   4   5

ÇALIŞKANLIK , SORUMLULUK VE DUYARLILIK

YARININ İÇİN ÇALIŞ

Ünlü bir filozof çalışmanın öneminden bahsederken şunu söylemiştir: “Başarının efendisi olmak çalışmanın kölesi olmakla mümkündür.” Bu deyiş çalışkanlığın, kararlılığın, hırs ve azmin insanı taşıyacağı noktayı göstermesi açısından önemlidir.

Çalışmak insan için zor bir uğraştır. Çalışmanın devamlılığını sağlamak ondan da zordur. Düşünün hem çalışacaksınız hem de çalışmanızı sürekli hale getireceksiniz. İnsan sıkıntıyı en çok burada yaşar. Kararlılık ve hırs olarak da tanımlayabileceğimiz çalışmada devamlılık başarının kalıcılığını ve sağlamlığını da beraberinde getirir.

İnsanlara düşen bir takım ödev ve sorumluluklar vardır ve insan ödev ve sorumlulukları yerine getirmek için devamlı kendini geliştirmek zorundadır. Bu da ancak iyi bir çalışmayla olur. Olduğumuz yerde saymak tembellik girdabında dönüp durmak insana bir şey kazandırmayacağı gibi ondan bir şeyler de eksiltir.

Madem hayatımızda başarı istiyoruz madem güzel yerlerde olup saygın insanlar kategorisinde bulunmak istiyoruz güçlü bireyler olarak yaşamak arzusundayız öyleyse üzerimize düşenin ne olduğunun farkındayız: Çalışmak. Hiç durmamacasına tıpkı bir kayayı her damlasında aşındıran su misali.

En büyük yanılgımız çalışmayı bir süreç olarak idrak edememek. Çalışma tempomuzda boşluklar bırakmak. Her daim başarı adına içimizdeki hırsı kararlılığı sıcak tutamamak. Sonra da çalışıyorum ama yapamıyorum deyip kolayca yapmak istediklerimizden vazgeçmek.

Bilmeliyiz ki büyük insanlar tarihte tanınmış şahsiyetler hayal kırıklıklarına teslim olup yaptıklarından vazgeçmemişlerdir. Yapamamak onları her defasında hırslandırmış başarıya ulaşmak için daha çok çaba sarfetmişlerdir.

Derslerine hergün çalışan günü gününe tekrarını yapıp ödevlerini bitiren bir öğrenciyle yalnızca yarın veya bir sonraki gün yapılacak sınav için çalışmayı tercih eden bir öğrenci bir olur mu? İdmanlarına eksiksiz çıkıp hocasının söylediklerini iyi dinleyen bir futbolcuyla kaytarmayı karakter haline getirmiş bir sporcu bir olabilir mi?

Hayat aslında kendisi bir sınavdır. Bu sınavın başarılı öğrencileri olmaksa çalışmayı sindirmekle mümkün olur. Yarınımızın bugünümüzden bir farkı olsun istiyorsak çalışmayı elden bırakmamalı kararlı bir şekilde umut dolu bakışlarla geleceğe hükmetmek istiyorsak çalışkanlıktan asla vazgeçmemeliyiz.

MERHAMET

İNSAN VE MERHAMET

Merhamet yardım etme düşüncesinin henüz somutlaşmamış hali olarak düşünülebilir. Merhamet yardımın alt katmanında yardımı tetikleyen insani bir duygudur. Merhamet duygusu olmayan bireyin insanlara diğer canlılara yardım etmesi beklenemez.

Merhamet kelimesinin kökeni rahmete dayanır. En büyük rahmedici de Allahtır. Allahın yeryüzündeki yansıması olan insan O’nun rahmet sıfatından da nasibini almıştır. Her insan yaratılış hamurunun mayası içinde merhamet iksirinin olduğunu bilir.

Necip Fazıl Kısakürek’in sinemaya da uyarlanan Reis Bey adlı tiyatro eseri her ne kadar adalet duygusunun işlendiği bir yapıt olsa da merhamet kavramına yaklaşımı açısından önemlidir. Eserde şöyle bir replik vardı: Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz. Ağlamak merhametin meyvesidir. Gözyaşı dökmeyi bilmeyen gönüllerin merhamete kapılması beklenemez. Oysa insanoğlu hem kendi cinslerine hem de diğer canlılara karşı merhamet dolu olmalıdır. Çaresiz kalmış yardıma muhtaç insanların varlığından bi haber olmak çevremizde yaşanan ve yürek burkan görüntelere karşı kayıtsız kalmak içinde merhamet duygusu olmayan taşlaşmış kalplere yakışır.

İnsansak ve bunun bilincindeysek merhametimizi insanlardan, diğer canlılardan esirgememeli davranışlarımızda azami ölçüde nazik olmalıyız. İkili ilişkilerimizde kibarlığı elden bırakmamalı kendimizi dara düşmüş muhtaç insanların yerine koyarak yaşamayı tercih etmeliyiz.

VATANSEVERLİK

KAHRAMANLIĞA GEREK YOK

Vatanını ve milletini en çok seven görevini en iyi yapandır. Sorumluluklarını bilen görevini düzgün şekilde yerine getiren insanın çevresine faydalı olacağı için otomatikman vatanına da faydası olacaktır.

Dilimizle hep zikrettiğimiz ‘ben vatanımı seviyorum, ben milliyetçiyim, vatan için canım feda’ gibi söylemler vatanperver olmak için yeterli değildir. Davranışlarımızla, yaptıklarımızla bunu ispatlamak gerekir. Gereksiz yere yanan bir lambayı söndürmek, insanların hizmetine sunulmuş eşyaları kullanırken ölçülü olmak, hor kullanmamak, kamu mallarına zarar vermemek, kendi çıkarlarını toplumun menfafatlerinin üstünde tutmamak vatan sevgisinin basit birer tezahürüdür. İllaki kahramanlık yapmaya gerek yok.

Vatan ve millet denilen gerçek ancak ve ancak onurlu fedakar insanların hakim olduğu yerlerde asıl kimliğini kazanacaktır. Yalan söylemeyen hırsızlık yapmayan dürüst düşüncelerinden ödün vermeyen kendine saygısı olan insan onurlu insandır. Yine kendisini topluma yararlı olma noktasında fazla düşünmeyen, benin ötesinde biz duygusuyla hareket eden insan da fedakar insandır. Bu özelliklerini karakter haline getirmiş insanlar vatanını seven ve vatanına bağlı olanlardır.

Her birey sorumluluklarının farkında olmalı, kendisine mevki makam verilmişe o mevki ve makamın omuzlarına yüklediği yükü layıkıyla taşıyabilmeli her zaman öne çıkmak değil de arka planda kalmanın onu güçlü kılacağını unutmamalı toplumun değerlerine sahip çıkmalıdır.
MİSAFİRFERVERLİK

YAŞANILIR BİR DÜNYA

Karşındakini kırmadan ona bir şeyler anlatmak her yiğidin harcı değildir. Asık suratlı ne dediğini bilmeyen insanların başka insanlara katacağı onları bazı noktalarda aydınlatacağı düşünülemez. Hem güleryüzlü olacaksın hem deneyimlerinden birikimlerinden faydalanarak bunu sosyal hayatın içinde yaşanan bir takım olaylara tatbik edip diğer insanlara da yararlı olacaksın.

İletişim zor bir süreç ve herkesle de hemen gerçekleşmesi mümkün olmuyor. Zor bir kapı ama anahtarı insanın kendisinde. Bu anahtarın adına da selamlaşma diyoruz. Hiç tanımadığımız bir insana merhaba demek girdiğimiz ortamlardaki insanlarla selamlaşıp tokalaşmak sesimizin bedenimizin sıcaklığını karşı tarafa aksettirmek iletişimin başlangıcındaki o buzdan kaleleri eritecektir. Sonrasında tanışma, derken koyu bir sohbet alır başını gider.

Çoğu çekiniyoruz diğer insanlarla iletişime geçmekten. Yüzyüze baktığımız kapı komşumuzu bile tanımıyoruz. İnsanlara karşı o kadar yabancıyız ki. Bazen bir yerde bir amaç doğrultusunda tanıştığımız insanları tekrar görmekten hazzetmiyoruz. Ya da herhangi bir yerde karşılaştıysak tanımamazlıktan gelip yolumuza devam ediyoruz. Uzun zamandır görmediğimiz arkadaşımız bize telefon açıyor duyuyoruz bir şey ister deyip telefona cevap vermiyoruz. Bazen telefonu açıp konuşma zahmetine katlanıyoruz bu seferde ailece veya tek başına görüşme isteğine karşı türlü mazeretler uyduruyoruz.

Eskiden misafiri çok olan evlere gıptayla bakılırmış . Misafir demek bereket demekmiş. Kalabalığın olduğu hanelerde, sesin olduğu evlerde paylaşım varmış, hoş sohbet varmış. Şimdi evlerimiz sessizliğe büründü, apartmanlar koca birer mezar olarak duruyor önümüzde, şehirler büyük birer mezarlık sanki. Yaşayan ölüler diyarında herkes soluk alıpverdiğini zannediyor ama hareket eden yalnızca bedenlerimiz olmuş. Kapımızı kimsenin çalmasını istemiyoruz, biraz kafamı dinleyeyim şemsiyesi altında yalnızlığımıza sığınıyoruz. Bizden bir şey isteyecekler diye ödümüz kopuyor. İkram kelimesinin kökündeki kerem(cömertlik) sıfatına gönüllerimiz değmez olmuş. Veren el alan elden üstündür ifadesi sadece dillerde makes buluyor.

Ey yalnızlığının çorak topraklarında kısır bir geleceği biriktiren sen. Bugün evden çıkmadan evvel bir aynaya bak. Yüzündeki şu asık ifadeyi güleryüzün rengarenk boyalarına daldır ve öyle sokağa çık. Ey kendi karanlık dünyasının girdabında kulaç atmaya çalışan sen evinin kapısını aç da karşı komşunun kapısını çal. Elinde kek kurabiye dolu bir tabakla ben geldim misafir kabul ediyor musun de. Ey tanınmamak için köşe bucak insanlardan kaçan sen bugün herkese selam ver tanıdığın tanımadığın herkese.

Bak! şimdi daha yaşanılır bir dünya kurdun kendine. Kültürümüze baktığımız zaman misafirlikle ilgili bir çok atasözü, deyim, gelenek vb. özellikleri görebiliriz.

1)”Misafir Odası”: Mutlaka her evin bir odası gelecek misafirler için ayrılır. Oda en güzel şekilde düzenlenir. Misafir dışında kimse giremez o odaya.

2)”Tanrı Misafiri”: Gelen kişinin kim olduğu önemli değildir. Çünkü o Allah tarafından gönderilmiş bir misafirdir. Misafire hizmet Allah’a hizmettir. Misafir asla geri çevrilmez.

3)”Misafir Bereketi İle Gelir”: Misafir sıkıntı getirmez. Misafir ev halkını zor duruma sokmaz. Çünkü o kendi bereketi ile gelir.

Ve bir sürü geleneğimiz………….

Peki Şimdi?

Bu güzel özelliğimizi hala koruyabiliyor muyuz? Yoksa İş stresi içinde bunları unuttuk mu?

Misafir geldiği zaman seviniyor muyuz? Yoksa bir an önce gitmesi için dua mı ediyoruz?


ADİL OLMA

BİLMEK LAZIM

Bugünkü insanın en büyük eksikliklerinen bir tanesi de haklarını tam olarak bilmeme ve bilmemezliğin doğurduğu haklarını savunamamadır. Kurallar ve kaideler toplumsal hayatın nizamını sağlar. Tek tek her ferdin hem kişisel hem de toplumsal hakları mevcuttur. Yazılı hükümler çerçevesinde haklarının sınırları çizilen insan bazen sınırlarının boyutları noktasında tökezlemeler yaşar. Haddini aştığı zamanlar olduğu gibi hakkı olanı almak elde etmek açısından da maalesef ki bilgisizdir. Freni olmayan bir araba misali ne bileyin acemi sürücünün pedallara olan yabancılığı gibi durumlarla somutlaştırabileceğimiz bu durum kazaları da beraberinde getirir.

Haklarını bilmeme haklarını savunamama kişinin tarafsızlığını yitirmesine doğruluktan ayrılmasına çıkarcı bir kimliğe bürünmesine yol açtığı gibi haksızlıklara karşı dik durabilmesine de engel teşkil eder. Sınırları belli kara parçasında yaşadığınızı düşünün. Belli olan sınırlarınıza müdahale olduğunda hemen müdafa durumuna geçersiniz. Çizgileriniz belli olduğundan ne zaman ne türlü hareket edeceğinizi bilirsiniz. Bir de tam tersini düşünün. O zaman zaaf içerisindesinizdir ve kolay bir şekilde sindirilirsiniz.

Doğru olanı söylemek tarafsız olarak sorunlara yaklaşmak çıkarcılığı bir kenara bırakıp olanı dillendirmek zor olmasa gerek. Bilgili vatandaşlar haklarından haberdar olan bireyler zaten haksızlıklar karşısında ses çıkarabilme gücünü de kendilerinde bulurlar. Onlara bu gücü veren farkında olmaktan başka bir şey değildir.

Kaçımız haksızlıklar karşısında avazımız çıktığınca bağırabiliyoruz ve kaçımız çıkarlarımıza ters gelse de sezarın hakkı sezara deyip olan bitene nokta koyabiliyoruz? Kaçımız kuyruğun en arkasındayken araya adam sokup önlere geçme alışkanlığını yok sayabiliyoruz? Kaçımız sıramızın gasp edilip uyanık kişiler tarafınca hakkımızın yendiğini bilip müdahale gereğini kendimizde buluyoruz? Sorular uzayıp gider ama uzamaması gereken bu türden yaklaşımların düşüncelerin varlığıdır

Amacım karamsar bir tablonun ressamlığını yapmak değil. Bir arada yaşama kültürünün insana yüklemiş olduğu vazifelerin önemine vurgu yapmak. Kaba kuvvetin hükmünü yitirdiği benim dayım var senin var mı saçmalığının son bulduğu araya adam sokup hak yeme aptallığının bittiği gerçek ve yaşanılası bir toplumun varlığına dikkat çekmektir.

Siz siz olun haksızlıklar karşısında susmayın. Doğru bildiklerinizden ödün vermeyin ama körü körüne de sabit fikirlere bağlanıp esaret zincirlerini takmayın. Ben ben deyip başka insanları yok sayarak hareket etmeyin, anlaşmazlığa düşen insanların arasını bulmak size düştüğünde tarafsızlığınızı koruyun.

SABIRLI OLMA

BİRAZ SABIR

Sabır deyince akla Eyüp Peygamber gelir. Hz. Eyüp sabrin yeryüzündeki en önemli timsalidir. Dua için elimizi açtığımızda Allah’tan bir de sabır isteriz ve genelde Hz. Eyüp sabrı deriz. Çok sıkıntılara belalara maruz kalmış dost komşu akrabaya’ Allah sana Eyüp sabrı versin’ der, geçeriz.

Atalarımız ne güzel söylemiş ‘Sabrın sonu selamettir, diye. Selamet kelimesi güven huzur manalarına gelerek her türlü eziyete karşı gösterilen tahammülün sonucunun iyi olduğunu vurgulamak istemişlerdir. Yine bizim kültürümüzde sabır gösteren insan derviş mesabesinde görülmüş ve derviş her zaman muradına da ermiştir.

Yaşamın her dönemi insanın istediği gibi yolunda gitmeyebilir. Bugün iyiyizdir yarın kötü olabiliriz. Maddi yönden güçlüyken bir anda rüzgar ters yönden esiverir fakr u zaruret içine düşebiliriz. Bunlara göğüs germek sıkıntılara karşı tahammül göstermek gerekir. Bazı insanlar ufak bir sıkıntıya maruz kaldıklarında sanki dünyanın bütün yükü omuzlarına binmiş gibi hareket ederler ve hiç olmadık şekilde yakınlarına dert yanarak herkesi kendi için seferber etmekten geri durmaz.

Güçlü insan yalnızca fiziksel görüntüsüyle güçlü değildir. İnsanı ayakta tutan insanın gücüne güç katan bir takım etmenler vardır. İnancı kararlılığı gibi. Buna sabrı da eklemek gerekir. Sabrın insanı yanlış davranışlardan kötü hareketlerden ozak tuttuğu gerçeği yadsınamaz. Eğer öyle olmasaydı fakir her insan hırsızlık yapmak için sıraya girerdi. Toplumda saygın bir statü kazanmak isteyen her kişi azim ve sabır gerçeğine sıkı sıkıya sarılmak yerine torpil mekanizmasını işletmeye çalışırdı. Amansız bir hastalığın pençesine düşen herkişi nasıl olsa bundansonra yapacak bir şey olmadığını düşünüp intihara yeltenirdi.

Zaman her şeyin ilacıdır ifadesi aslında sabrın nasıl ve ne şekilde gösterileceğini bize haber verir. Kötü giden sürecin iyiye zevrilmesi zamanla olur. Çalışıp iyi bir yerlere gelmek zamanla gerçekleşir. Herşeyin bir anda olup bitmesini isteyen insan düşüncesi bu gerçeği çoğu zaman unutur. Unuttuğu içinde çok küçük engeller onu hemen yıpratır yolundan alıkoyar insanı umutsuzluğa sevk eder.

Sabır merkezli bir yaşam felsefesini hayatımızın göbeğine yerleştirmeli zaman denen gerçeğin önderliğinde sıkıntı ve çilelerin üstesinden gelinebileceğini unutmamalıyız.
ÖZGÜVEN

• Kendi yıldızını izle,şanlı bir limana varmakta gecikmeyeceksin.

(DANTE)

• Kendine güvenen herkes dünyayı yönetebilir.



(VOLTAİRE)

• Olgun insan güzel söz söylemesini bilen insan değil, söylediğini yapan ve yapabildiğini söyleyen insandır.

(KONFÜÇYUS)
GÜVENİLİR OLMAK

• Güvenilmek,sevilmekten daha büyük bir iltifattır.

(George MACDONALD)

• Bir insanı doğru yapmak isterseniz,ona güveniniz;düzenbaz yapmak isterseniz, ona güvenmeyiniz.

(Bernard SHAW)

• Her zaman güvensizlik göstermek,her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlışlıktır.

(GOETHE)

• Her adamın ipiyle kuyuya inilmez.

(ATASÖZÜ)

• Kurttan çoban olmaz.

(ATASÖZÜ)

• Emanete hıyanet olmaz.

(ATASÖZÜ)


ÇALIŞKANLIK,SORUMLULUK - DUYARLILIK

• Başağın iyi yetişmesine engel,zararlı otlar değil çiftçinin ihmalidir.

(KONFÜÇYÜS)

• Yalnız yaptıklarımızdan değil,yapamadıklarımızdan da sorumluyuz.

(MOLİERE)

• Çözümde görev almayanlar,sorunun parçası olurlar.

(GOETHE)

• Önemli biri olmanın bedeli sorumluluktur.

(CHURCHİLL)

• Özgürlük,sorumluluk getirir.İnsanların çoğunun özgürlükten korkması bundandır.

(Bernard SHAW)

• Özgürlük bir kere kazanılıp ilelebet muhafaza edilemez. Onu her nesil,her gün yeniden kazanmak zorundadır.

(EİSENHOWER)

• Yarın, yorgun kimselerin değil,rahatlarına kıyabilenlerindir.

(Nurullah ATAÇ)

• Tohumu ek, vermezse toprak utansın.

(Necip Fazıl KISAKÜREK)

• Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar.Çalışmayanlar ise,kendilerini kötülükten kurtaramazlar.

(HZ. ALİ)

• Deha, bir işe başlamak için gereklidir,ancak o işi bitirmek için çalışmak şarttır.

(J.JOUBERT)

• Dünya herkese yetecek kadar büyüklükte.Onun için başkasının yerini kapmaktansa,çalışarak gerçek yerinizi bulun.

Yalnız bir tek şeye ihtiyacımız vardır;çalışkan olmak.Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır.

(ATATÜRK)

• Hırs, bir teknenin yelkenini şişiren rüzgara benzer.Fazlası tekneyi batırır,azı da tekneyi olduğu yerde saydırır.

(VOLTAİRE)

• Arzu ettiğimiz bazı şeylere sahip olmamak saadetin bir parçasıdır.

(B.RUSEL)

• Güneşi sağ elime,ayı sol elime verseniz de davamdan vazgeçmem.

(HZ. MUHAMMED)

• Başarıya ulaşamamış insanların yüzde doksanı yenilgiye uğramamıştır;sadece pes etmiştir.

(Paul MEYER)

• Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.

(Necip Fazıl KISAKÜREK)

• Adama devlet kendi ayağı ile gelmez.

(ATASÖZÜ)

• Ağustosta beyni kaynayanın zemheride kazanı kaynar.

(ATASÖZÜ)

• Çalışan dağ aşmış, çalışmayan yol şaşmış.

(ATASÖZÜ)

• Doyuncaya kadar değil, ölünceye kadar çalış.

(ATASÖZÜ)


• İşleyen demir pas tutmaz.

(ATASÖZÜ)

• Kazananın malı artar, kazanmayanın derdi.

(ATASÖZÜ)

• Sen işi bırakmayınca iş seni bırakmaz.

(ATASÖZÜ)

•Zahmetin noktası kalkınca rahmet olur.

(ATASÖZÜ)


ŞEFKAT-MERHAMET

• İki çeşit acıma vardır: Biri merhem, öteki zehirdir, birincisi dostlarımızın, ikincisi düşmanlarımızın acımasıdır.

(Charles SUMMER)

• Yalnız sadaka vermekle kalmayın, acıyınız da... Istırapları dindiren, paradan çok şefkattir.

(J.J. ROUSSEAU)

• Şefkat öyle bir dildir ki sağır da işitebilir, kör de okuyabilir.

(Mark TWAİN)

• Ey oğul, üç kişiye acı; cahil arasındaki alime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene.

(Şeyh EDEBALİ)

Merhamet, her zaman intikamdan daha asildir. Merhamet ısmarlama olmaz, tatlı bir yağmur gibi gökten düşer, verene de alana da faydalıdır.

(W. SHAKESPEARE)

VATANSEVERLİK

• Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.

(ATATÜRK)

• Vatan, çalışkan insanların omuzları üstünde yükselir.

(Tevfik FİKRET)

• Vatanında ölmeyen iki kere ölür.

(İ. Habib SEVÜK)

• Vatan sevgisi ahlakta iyiliği, ahlakta iyilik de vatan sevgisini meydana getirir.

(MONTESQUİEU)

• Vatan bir milletin evidir.

(Ahmet MİTHAT)

• Millete hizmet etmek istiyorsan, elinden gelen işle başla…

(İsmail GASPIRALI)

• Benden eğerimi isteyiniz vereyim, atımı isteyiniz vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin veremem.

(METE HAN)

• Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.

(Mustafa Kemal ATATÜRK)


MİSAFİRPERVERLİK

• Gülümseme, iki insan arasındaki en kısa mesafedir.

(Victor BORGE)

• Bir güzel söz söyleme sanatı varsa,bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.

(EPİKTETOS)

Dinlemek,gösterebileceğiniz nezaketin en yükseğidir.

(D. Carnegie)

• En büyük vazifemiz;kulaklarımızı söylediklerimizi duymaya alıştırmamızdır.

(S.J.HARVİS)

ADİL OLMA

• Kuvvete dayanan adalet aciz,adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.

(PASCAL)

• Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine,adaletle hareket edip tek başına kal, daha iyi.

(GANDİ)

• İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.



(Victor HUGO)

• İyi ve kötüye eşit davranmak iyinin şevkini kırar,kötüye cesaret verir.

(HZ. ALİ)

• Doğruluğa yapışın zira doğruluk iyiliğe götürür,iyilik de sizi cennete iletir.Yalandan kaçının zira yalan kötülüğe götürür,kötülük de cehenneme iletir.

(HZ. MUHAMMED)

• Bir insanın dostluk derecesini tayin etmek ister misiniz?Menfaatine hafifçe dokununuz.

(R.N. EVRİMER)
• Başkası düştü mü “çürük tahtaya basmasaydı” deriz; kendimiz bastığımız zaman düşünce tahtanın çürük çıkmış olmasından şikayet ederiz.

(Cenap ŞAHABETTİN)

• Yalnız kendisini düşünen insan, yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar.

(BACON)


SABIRLI OLMA

• Sabır önceleri insana zehir gibi görünür,fakat bunu huy edinirse bal olur.

(Sadi-i ŞİRAZİ)

En fazla ileriye giden ok,en fazla geriye çekilmiş yaydan çıkar.

(ANONİM)

• Her şeyin anahtarı,sabırdır.Civcivi,yumurtaları kuluçkaya yatırarak elde edersiniz;yumurtaları kırarak değil.

(Arnold GLASSOW)

• Taşı delen suyun gücü değil,damlaların sürekliliğidir.

(Latin Atasözü)

• Güne sarılın ve yarına mümkün olduğu kadar az güvenin.

(HORACE)

• Zaman paraya benzer,lüzumsuz yere sarf edilmedikçe daima yeter.

(KONFÜÇYÜS)

• Alelade bir insan,zamanını nasıl sarf edeceğini düşünür,akıllı insan ise nasıl tasarruf edeceğini.

(SCHOPENHAUER)
ÖZGÜVEN
ÇATLAK KOVA

Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş.Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.

İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.” “Neden?...” diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?...” Kova cevap vermiş. “çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Sucu şöyle demiş. “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş. “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”

Hepimizin kendimize has kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Allah’ın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin.. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz.

Hayatın akışında eksikliklerinizi avantaja çevirebilirsiniz. Eksiklerinizden utanmak yerine size nasıl bir avantaj sağlayabileceğini bulabilirsiniz.

DEĞERİNİZİ BİLİN

İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 50 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişiyi bulan dinleyicilere, bu parayı kim ister diye sordu ve eller kalkmaya başladı. Ve konuşmacı “bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım” dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere “hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu, eller yine havadaydı. Bu sefer, konuşmacı “peki bu paraya şunları yaparsam?” dedi ve 50 doları yere attı onun üstüne bastı, ezdi, pisletti ve para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu.

Konuşmacı şöyle dedi:

“Arkadaşlarım burada çok önemli bir şey öğrendiniz, burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil onu yine de istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 50 dolar. Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu veya ne olacağı önemli değil, hiç bir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz ya da pis, hırpalanmış ya da kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir. Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir”.


Yüklə 479,24 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin